Zadul_Mead
New member
- Katılım
- 28 Haz 2008
- Mesajlar
- 74
- Tepkime puanı
- 18
- Puanları
- 0
- Yaş
- 41
Emmâ bâd! Bilesiniz, sözlerin en hayırlısı Kitabullah'tır. Engüzel yol da Muhammed s a v 'in yoludur. İşlerin en şerlisi de sonradan ihdâs edilenlerdir.Her bid'at dalâlettir."
Tevhid; uluhiyet, rububiyet, malikiyet, hakimiyet, hakiki tasarruf ve bütün alemin tedbirini Allah teala’ya tahsis ederek zatında, sıfatında, fiilinde O’nu bir ve tek bilmek ve inanmaktır, zihinlerin hayal edebildiği şeylerden Zat-ı İlahiyi ayırd etmektir. Mucemül Vesit(s.1016) İbni Mende Tevhid(s.12) Maturidi Tevhid(s.7)
Tevessül; lugatte; vasıta, sebeb, yol, yakınlık, derece, kendisiyle başkasına ulaşılan şey manalarına gelen vesile kelimesinin tefa’ul babına nakledilmiş sigasıdır. Allah’a yakın olmak için bir vesileye sarılmak demektir. Bkz.; Mucemül Vesit(s.1032) Sıhahı Cevheri(5/184) İbnül Esir Nihaye(5/185) Razi Muhtarus Sıhah(s.721) İbni Manzur Lisanul Arab(11/724)
İstiğase : Allah’tan yardım talep etmek manasınadır. Sufiler Allah’tan başkasından yardım istemeyi caiz görmekte ve mazeret olarak şöyle demektedirler;
“İstigasenin Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e veya bir veli zata isnad edilerek kullanılması halinde bu mecaz olarak anlaşılmalıdır. Nitekim lugat ilminde, fiilin hakiki fail ve müessirine değil de, o failin mekân, zaman, sebep gibi alakalı bulunduğu bir şeye isnad edilmesine “mecaz-ı akli” denilmektedir.bkz. Sübki Şifaus Sekam(s.147) Kazvini Telhisul Miftah(s.18) Taftazani Muhtasarul Meani(s.45) Mahmud el-Antaki Alaka(s.4)
Bu edebi san’ata göre mesela; “Yeryüzü ağırlıklarını dışarı çıkardığı zaman…”(Zilzal, 2) ayetinde, ağırlıkları dışarı çıkaran Allah olduğu halde, fiil hakiki faile değil, fiilin mekânına isnad edilmiş, ancak Allah murad edilmiştir. İşte istiğase edenler, kendisiyle istiğase edilen zatın hakiki fail değil, hakikatte yardım edenin Allah olduğuna inandıklarını ve O’ndan istediklerini, aksi halde bunun apaçık bir şirk olduğunu kabul ederek söylemektedirler. Zekeriya Güler Vesile ve Tevessül Hadislerinin Kaynak Değeri-(Tasavvuf Dergisi Ocak 2003 sayısı, s.50)
Yani onlar mecazen şirk işlediklerini söyler gibiler!! Delil getirdikleri bu ve benzeri ayetlerin tevessül ve istigase ile hiç alakası olmayıp, böyle bir batıl istidlal, kendilerini Allah’a yaklaştırması için putlara tapan müşrikleri bile mazur gören bir yorum tarzıdır.
Nitekim Allah Teala Zümer suresi 3. ayetinde; “…O’nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler; “onlara Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” derler.” Buyurmaktadır.
Yukarıda geçen Zilzal suresi 2. ayetinde anlatılanın mecaz olduğu herkes tarafından bilinir, fakat sufiler şeyhlerine öyle mertebeler vermişlerdir ki, onların kâinatta tasarruf sahibi olduklarını bile söylemektedirler. Bunu her sufi bilir. Şu halde sufilerin Allah’tan başkasına sığınmalarının, “Medet ey hazreti falan!” demelerinin mecazî olduğunu kim söyleyebilir?
Ayrıca bir şeyi mecaz ile ifade etmek başkadır, Allah’a mahsus bazı sıfatları, mecazen de olsa şahıslara isnad etmek başkadır. Misal vermek gerekirse, tevhid ehli bir mü’minin; “başım ağrıdı” demesiyle, bir ateistin bunu söylemesi arasında dağlar kadar fark vardır. Mümin, her şeyin müsebbibinin Allah olduğu inancındadır. Ama Allah’tan başkasından yardım isteme hususunda bir sufi ile bir müşrik arasında fark yoktur. Çünkü Allah Azze ve Celle, kendisinden başkasından gaybî yardım istenmesini yasaklamıştır;
“O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın”(Cin 18)
“Yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar.”(Rad 14)
“Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar.”(Yunus 18)
Sahihayn’de rivayet edilen hadiste Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuşlardır ki :
«Kim Allah'tan başka bir eş ve benzere dua etmiş olarak ölürse ateşe girer. [1] Buhari(tefsir 2/22)
Taberani Mucemul Kebir’de rivayet ediyor; Peygamber (s.a.v.) zamanında mü'minlere eziyet eden bir münafık vardı. Hz. Ebû Bekir: «Kalkın, bu münafık hususunda Resûlüllah (s.a.v.)'den istiğasede bulunalım» dedi. Bunun üzerine
Resûlüllah (s.a.v.) :
«Benden istiğasede bulunulmaz; ancak Allah'tan istiğasede bulunulur» buyurdu. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bu sözüyle ancak Allah'ın güç yetirdiği bir şeyin kendisinden istenilmesini reddetmiştir. Mecmauz Zevaid(10/159) Ahmed(5/317) İbni Sad(1/387) İbni Kesir Tefsiri(3/174) İbni Kesir Camiul Mesanid(7/140)
Biz, bir yaratıktan onun gücünün yeteceği (yapabileceği) şeyi istemeyi inkâr etmeyiz. Zira Cenabı Allah da Hz. Musa'nın kıssasında "kendi kavminden' (soyundan) olan, düşmanına (galip gelebilmek için) ondan (Mûsadan) yardım istedi."(Kasas: 28/15) buyurmuştur.
Meselâ; insan, harpte veya başka zamanlarda dostlarından güçlerinin yeteceği şey hususunda yardım isteyebilir... Fakat kabul etmediğimiz; evliyanın kabirleri başında veya onların bulunmadıkları bir yerde Allah'tan başkasının gücü yetmeyeceği meselelerde onlardan yardım istemek ve hele bunu ibadet kabul etmektir.
Dinlerinde aklı ve keşfi esas alıp İblis’in Allah’a karşı delil getirmesi gibi delil getiren sufiler, çok önemli bir hususu gözardı etmektedirler! Dikkat edin! O, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir! Onların yaptığı şeylerin çoğunun sahih sünnette yeri yoktur. Hiçbir sahabe de, “Medet ya Rasulullah!” dememiştir. İşte o sahih sünnette şöyle buyrulur;
“Kim bizim sünnetimizde olmayan bir şeyle amel ederse, o reddolunmuştur.” “Sonradan çıkan her şey bidattir, her bidat sapıklıktır ve her sapıklık ateştedir”
Hanefi fıkıh kaynaklarından "Fetava el-Bezzaziye"de şöyle denir:
"Alimlerimiz şöyle demişlerdir:
"Kim, 'Meşayihin (şeyhlerin, büyüklerin) ruhları hazırdır, olanı biteni bilir' derse, kafir olur."
Şeyh Sunullah Hanefi:
"Gerek sağlıklarında gerekse ölümlerinde olsun velilerin keramet yoluyla tasarruf yetkileri olduğu iddiasına kalkışanlara reddiye" adını vermiş olduğu kitabında şöyle der:
"Bu tür şeyler bugünlerde bu ümmetten kimi cemaatler arasında zuhur eden şeylerdir. Bunların iddialarına göre velilerin sağlıklarında olsun, ölümlerinden sonra olsun, tasarruf yetkileri vardır. Bir kimse sıkıntıya düşünce, başı dara gelince, onların himmetleri sayesinde bu sıkıntıları önlenir. Bunun için onların kabirlerine giderek ihtiyaçları için onlara seslenirler ve bu iddialarına delil olarak onların keramet gösterebildiklerini getirirler. Bunun için derler ki:
"Bu velilerden kimileri abdaldırlar, kimileri nakib, kimileri evtad ve kimisi de nüceba, kimi yetmişlerden, kimisi de yedilerdendir, kimi kırklardan ve kimisi de dörtlerdendir. Kimisi de kutuptur ki, bu, halk arasında ğavs diye tabir edilen kimsedir. Kuşkusuz her şey bunda biter."
Bu bakımdan bunlar için kurbanlar keser ve adaklar adarlar, bunun caizliğinden dem vururlar. Bu kurban ve adakta bunlar için ecir tesbit ederler.
Doğrusu bu öyle bir sözdür ki, burada hem ifrat hem de tefrit vardır. Hatta dahası bunda ebedi helak ve azap vardır. Çünkü bu ifadelerin neresinden bakılırsa hep şirk kokmakta, Allah (c.c.) tarafından dosdoğru olarak gönderilmiş bulunan bu Kitaba aykırılık bulunmakta, müçtehit imamların akideleriyle çelişmekte, ümmetin üzerinde toplandığı gerçeğe aykırı düşmektedir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Onların gizlice söyleşmelerinin çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı, yada insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah'ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz." (Nisa: 4/114)
Velilerin hayatta iken de ölümlerinden sonra da tasarruf yetkisine sahip oldukları iddiasını aşağıdaki ayet reddetmektedir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar. Ya sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz. Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önüne rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir. Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin delilinizi getiriniz." (Neml: 27/61-64)
"Gerçekten sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratma da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir." (A'raf: 7/54)
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, her şeye güç yetirendir." (Al-i İmran: 3/189)
"Ey kitap ehli! Elçilerin arası kesildiği dönemde: "Bize müjdeci de, bir uyarıcı da gelmedi" demeyesiniz diye size apaçık anlatan elçimiz geldi. Böylece müjdeci de, uyarıcı da gelmiştir artık. Allah her şeye güç yetirendir." (Maide: 5/19)
"Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size benden bir yol gösterici gelecektir. Kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." (Ta-Ha: 20/123)
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır ve dönüş yalnızca O'nadır." (Nur: 24/42)
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder." (Şura: 42/49)
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyamet saatinin kopacağı gün (işte) o gün, batılda olanlar hüsrana uğrayacaklardır." (Ahkaf: 45/27)
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dilediğine mağfiret eder, dilediğini azaplandırır. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Fetih: 48/14)
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır (c.c.) diye başlayan bir çok ayet hep bu gerçekleri dile getirmektedir ve bunların sayılan Kur'an'da oldukça fazladır. Çünkü bu ayetler yaratmada, tedbir, tasarruf ve takdirde Allah'ın (c.c.) tek olduğunu, ortağı bulunmadığını göstermektedir. Başka hiçbir kimsenin ve varlığın bunda şu veya bu anlamda herhangi bir rolü ve etkinliği yoktur. Çünkü her şey Allah'ın (c.c.) mülkü, kahrı ve tasarrufu altındadır. Öldürme ve yaratma da böyledir. Kaldı ki Kur'an ayetlerinde Allah'ın (c.c.) mülkünde bir tek olduğu övgüyle anlatılmaktadır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında başka bir yaratıcı var mı? O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. Öyleyse nasıl oluyorda çevriliyorsunuz." (Fatır: 35/3)
"De ki: "Siz Allah dışında taptığınız ortakları gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Yada onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır! Zulmedenler, birbirlerini aldatmadan başkasını vaad etmiyorlar." (Fatır: 35/40)
Ayrıca tüm ayetlerde: "Allah'tan (c.c.) başka..." ifadesi yer almaktadır ki, bu önemli bir noktadır.Bu manada yanlış bir itikada sahip bulunanlar bu hükmün içinde yer alırlar.
Dolayısıyla kim bir velinin veya bir şeytanın kendisine yardım edebileceğine inanırsa bu anlamda tehlikededir. Kendisine bile yardım edemeyen bir kimse, nasıl olur da başkasının imdadına koşabilir ki? Doğrusu bu, oldukça vahim bir söz ve büyük bir şirktir.
İmam Muhammed ismail ed-Dehlevi(3) Şeyh Ebu'l Hasan en-Nedvi (ibare Nedvi'nindir) şöyle derler. (3) Muhammed ismail b Abdılganı b Abdırrahim el Umerı Ed Dehlevi el Hanefi, H. 1193de doğdu, H. 1246 da öldü. Eserleri arasında "??viyetü' l İman" , Tenviru' l Ayneyn fi İsbatı Refi'l Yedeyn vb. kitapları vardır.
"Şirk sadece insanın başkasını Allah'a eş koşup O'nunla arasında hiçbir fark gözetmeden denk kabul etmesi değildir. Bunun yanında, bilakis şirkin gerçeği, insanın Allah'ın kendi yüce zatına ve ibadetine alamet kıldığı amelleri, insanlardan birine secde etmek, onun adına kurban kesip nezirde bulunmak, zor anlarda ondan yardım dilemek ve onun her yerde hazır ve nazır olduğunu söyleyip, onun tasarruf yetkisine sahip olduğunu isbat etmeye çalışmaktır."(Muhammed ismail b Abdılganı b Abdırrahım el-Umeri Ed-Dehlevi el-Hanefi. Hakkında aşığada ki dipnotta bilgi verilmiştir.)
Bunların hepsi ile şirk sabit olur ve insan bununla müşrik olur. (Takviyetu'l iman, 22-23 (Urduca), En-Nedvı, Risaletu't-Tevhid, 32-33.)
Hamd Allah,a Mahsustur Salat ve Selam Muhammed s a v in Üzerine olsun…………
Tevhid; uluhiyet, rububiyet, malikiyet, hakimiyet, hakiki tasarruf ve bütün alemin tedbirini Allah teala’ya tahsis ederek zatında, sıfatında, fiilinde O’nu bir ve tek bilmek ve inanmaktır, zihinlerin hayal edebildiği şeylerden Zat-ı İlahiyi ayırd etmektir. Mucemül Vesit(s.1016) İbni Mende Tevhid(s.12) Maturidi Tevhid(s.7)
Tevessül; lugatte; vasıta, sebeb, yol, yakınlık, derece, kendisiyle başkasına ulaşılan şey manalarına gelen vesile kelimesinin tefa’ul babına nakledilmiş sigasıdır. Allah’a yakın olmak için bir vesileye sarılmak demektir. Bkz.; Mucemül Vesit(s.1032) Sıhahı Cevheri(5/184) İbnül Esir Nihaye(5/185) Razi Muhtarus Sıhah(s.721) İbni Manzur Lisanul Arab(11/724)
İstiğase : Allah’tan yardım talep etmek manasınadır. Sufiler Allah’tan başkasından yardım istemeyi caiz görmekte ve mazeret olarak şöyle demektedirler;
“İstigasenin Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e veya bir veli zata isnad edilerek kullanılması halinde bu mecaz olarak anlaşılmalıdır. Nitekim lugat ilminde, fiilin hakiki fail ve müessirine değil de, o failin mekân, zaman, sebep gibi alakalı bulunduğu bir şeye isnad edilmesine “mecaz-ı akli” denilmektedir.bkz. Sübki Şifaus Sekam(s.147) Kazvini Telhisul Miftah(s.18) Taftazani Muhtasarul Meani(s.45) Mahmud el-Antaki Alaka(s.4)
Bu edebi san’ata göre mesela; “Yeryüzü ağırlıklarını dışarı çıkardığı zaman…”(Zilzal, 2) ayetinde, ağırlıkları dışarı çıkaran Allah olduğu halde, fiil hakiki faile değil, fiilin mekânına isnad edilmiş, ancak Allah murad edilmiştir. İşte istiğase edenler, kendisiyle istiğase edilen zatın hakiki fail değil, hakikatte yardım edenin Allah olduğuna inandıklarını ve O’ndan istediklerini, aksi halde bunun apaçık bir şirk olduğunu kabul ederek söylemektedirler. Zekeriya Güler Vesile ve Tevessül Hadislerinin Kaynak Değeri-(Tasavvuf Dergisi Ocak 2003 sayısı, s.50)
Yani onlar mecazen şirk işlediklerini söyler gibiler!! Delil getirdikleri bu ve benzeri ayetlerin tevessül ve istigase ile hiç alakası olmayıp, böyle bir batıl istidlal, kendilerini Allah’a yaklaştırması için putlara tapan müşrikleri bile mazur gören bir yorum tarzıdır.
Nitekim Allah Teala Zümer suresi 3. ayetinde; “…O’nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler; “onlara Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” derler.” Buyurmaktadır.
Yukarıda geçen Zilzal suresi 2. ayetinde anlatılanın mecaz olduğu herkes tarafından bilinir, fakat sufiler şeyhlerine öyle mertebeler vermişlerdir ki, onların kâinatta tasarruf sahibi olduklarını bile söylemektedirler. Bunu her sufi bilir. Şu halde sufilerin Allah’tan başkasına sığınmalarının, “Medet ey hazreti falan!” demelerinin mecazî olduğunu kim söyleyebilir?
Ayrıca bir şeyi mecaz ile ifade etmek başkadır, Allah’a mahsus bazı sıfatları, mecazen de olsa şahıslara isnad etmek başkadır. Misal vermek gerekirse, tevhid ehli bir mü’minin; “başım ağrıdı” demesiyle, bir ateistin bunu söylemesi arasında dağlar kadar fark vardır. Mümin, her şeyin müsebbibinin Allah olduğu inancındadır. Ama Allah’tan başkasından yardım isteme hususunda bir sufi ile bir müşrik arasında fark yoktur. Çünkü Allah Azze ve Celle, kendisinden başkasından gaybî yardım istenmesini yasaklamıştır;
“O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın”(Cin 18)
“Yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar.”(Rad 14)
“Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar.”(Yunus 18)
Sahihayn’de rivayet edilen hadiste Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuşlardır ki :
«Kim Allah'tan başka bir eş ve benzere dua etmiş olarak ölürse ateşe girer. [1] Buhari(tefsir 2/22)
Taberani Mucemul Kebir’de rivayet ediyor; Peygamber (s.a.v.) zamanında mü'minlere eziyet eden bir münafık vardı. Hz. Ebû Bekir: «Kalkın, bu münafık hususunda Resûlüllah (s.a.v.)'den istiğasede bulunalım» dedi. Bunun üzerine
Resûlüllah (s.a.v.) :
«Benden istiğasede bulunulmaz; ancak Allah'tan istiğasede bulunulur» buyurdu. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bu sözüyle ancak Allah'ın güç yetirdiği bir şeyin kendisinden istenilmesini reddetmiştir. Mecmauz Zevaid(10/159) Ahmed(5/317) İbni Sad(1/387) İbni Kesir Tefsiri(3/174) İbni Kesir Camiul Mesanid(7/140)
Biz, bir yaratıktan onun gücünün yeteceği (yapabileceği) şeyi istemeyi inkâr etmeyiz. Zira Cenabı Allah da Hz. Musa'nın kıssasında "kendi kavminden' (soyundan) olan, düşmanına (galip gelebilmek için) ondan (Mûsadan) yardım istedi."(Kasas: 28/15) buyurmuştur.
Meselâ; insan, harpte veya başka zamanlarda dostlarından güçlerinin yeteceği şey hususunda yardım isteyebilir... Fakat kabul etmediğimiz; evliyanın kabirleri başında veya onların bulunmadıkları bir yerde Allah'tan başkasının gücü yetmeyeceği meselelerde onlardan yardım istemek ve hele bunu ibadet kabul etmektir.
Dinlerinde aklı ve keşfi esas alıp İblis’in Allah’a karşı delil getirmesi gibi delil getiren sufiler, çok önemli bir hususu gözardı etmektedirler! Dikkat edin! O, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir! Onların yaptığı şeylerin çoğunun sahih sünnette yeri yoktur. Hiçbir sahabe de, “Medet ya Rasulullah!” dememiştir. İşte o sahih sünnette şöyle buyrulur;
“Kim bizim sünnetimizde olmayan bir şeyle amel ederse, o reddolunmuştur.” “Sonradan çıkan her şey bidattir, her bidat sapıklıktır ve her sapıklık ateştedir”
Hanefi fıkıh kaynaklarından "Fetava el-Bezzaziye"de şöyle denir:
"Alimlerimiz şöyle demişlerdir:
"Kim, 'Meşayihin (şeyhlerin, büyüklerin) ruhları hazırdır, olanı biteni bilir' derse, kafir olur."
Şeyh Sunullah Hanefi:
"Gerek sağlıklarında gerekse ölümlerinde olsun velilerin keramet yoluyla tasarruf yetkileri olduğu iddiasına kalkışanlara reddiye" adını vermiş olduğu kitabında şöyle der:
"Bu tür şeyler bugünlerde bu ümmetten kimi cemaatler arasında zuhur eden şeylerdir. Bunların iddialarına göre velilerin sağlıklarında olsun, ölümlerinden sonra olsun, tasarruf yetkileri vardır. Bir kimse sıkıntıya düşünce, başı dara gelince, onların himmetleri sayesinde bu sıkıntıları önlenir. Bunun için onların kabirlerine giderek ihtiyaçları için onlara seslenirler ve bu iddialarına delil olarak onların keramet gösterebildiklerini getirirler. Bunun için derler ki:
"Bu velilerden kimileri abdaldırlar, kimileri nakib, kimileri evtad ve kimisi de nüceba, kimi yetmişlerden, kimisi de yedilerdendir, kimi kırklardan ve kimisi de dörtlerdendir. Kimisi de kutuptur ki, bu, halk arasında ğavs diye tabir edilen kimsedir. Kuşkusuz her şey bunda biter."
Bu bakımdan bunlar için kurbanlar keser ve adaklar adarlar, bunun caizliğinden dem vururlar. Bu kurban ve adakta bunlar için ecir tesbit ederler.
Doğrusu bu öyle bir sözdür ki, burada hem ifrat hem de tefrit vardır. Hatta dahası bunda ebedi helak ve azap vardır. Çünkü bu ifadelerin neresinden bakılırsa hep şirk kokmakta, Allah (c.c.) tarafından dosdoğru olarak gönderilmiş bulunan bu Kitaba aykırılık bulunmakta, müçtehit imamların akideleriyle çelişmekte, ümmetin üzerinde toplandığı gerçeğe aykırı düşmektedir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Onların gizlice söyleşmelerinin çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı, yada insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah'ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz." (Nisa: 4/114)
Velilerin hayatta iken de ölümlerinden sonra da tasarruf yetkisine sahip oldukları iddiasını aşağıdaki ayet reddetmektedir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar. Ya sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz. Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önüne rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir. Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin delilinizi getiriniz." (Neml: 27/61-64)
"Gerçekten sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratma da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir." (A'raf: 7/54)
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, her şeye güç yetirendir." (Al-i İmran: 3/189)
"Ey kitap ehli! Elçilerin arası kesildiği dönemde: "Bize müjdeci de, bir uyarıcı da gelmedi" demeyesiniz diye size apaçık anlatan elçimiz geldi. Böylece müjdeci de, uyarıcı da gelmiştir artık. Allah her şeye güç yetirendir." (Maide: 5/19)
"Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size benden bir yol gösterici gelecektir. Kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." (Ta-Ha: 20/123)
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır ve dönüş yalnızca O'nadır." (Nur: 24/42)
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder." (Şura: 42/49)
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyamet saatinin kopacağı gün (işte) o gün, batılda olanlar hüsrana uğrayacaklardır." (Ahkaf: 45/27)
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dilediğine mağfiret eder, dilediğini azaplandırır. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Fetih: 48/14)
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır (c.c.) diye başlayan bir çok ayet hep bu gerçekleri dile getirmektedir ve bunların sayılan Kur'an'da oldukça fazladır. Çünkü bu ayetler yaratmada, tedbir, tasarruf ve takdirde Allah'ın (c.c.) tek olduğunu, ortağı bulunmadığını göstermektedir. Başka hiçbir kimsenin ve varlığın bunda şu veya bu anlamda herhangi bir rolü ve etkinliği yoktur. Çünkü her şey Allah'ın (c.c.) mülkü, kahrı ve tasarrufu altındadır. Öldürme ve yaratma da böyledir. Kaldı ki Kur'an ayetlerinde Allah'ın (c.c.) mülkünde bir tek olduğu övgüyle anlatılmaktadır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında başka bir yaratıcı var mı? O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. Öyleyse nasıl oluyorda çevriliyorsunuz." (Fatır: 35/3)
"De ki: "Siz Allah dışında taptığınız ortakları gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Yada onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır! Zulmedenler, birbirlerini aldatmadan başkasını vaad etmiyorlar." (Fatır: 35/40)
Ayrıca tüm ayetlerde: "Allah'tan (c.c.) başka..." ifadesi yer almaktadır ki, bu önemli bir noktadır.Bu manada yanlış bir itikada sahip bulunanlar bu hükmün içinde yer alırlar.
Dolayısıyla kim bir velinin veya bir şeytanın kendisine yardım edebileceğine inanırsa bu anlamda tehlikededir. Kendisine bile yardım edemeyen bir kimse, nasıl olur da başkasının imdadına koşabilir ki? Doğrusu bu, oldukça vahim bir söz ve büyük bir şirktir.
İmam Muhammed ismail ed-Dehlevi(3) Şeyh Ebu'l Hasan en-Nedvi (ibare Nedvi'nindir) şöyle derler. (3) Muhammed ismail b Abdılganı b Abdırrahim el Umerı Ed Dehlevi el Hanefi, H. 1193de doğdu, H. 1246 da öldü. Eserleri arasında "??viyetü' l İman" , Tenviru' l Ayneyn fi İsbatı Refi'l Yedeyn vb. kitapları vardır.
"Şirk sadece insanın başkasını Allah'a eş koşup O'nunla arasında hiçbir fark gözetmeden denk kabul etmesi değildir. Bunun yanında, bilakis şirkin gerçeği, insanın Allah'ın kendi yüce zatına ve ibadetine alamet kıldığı amelleri, insanlardan birine secde etmek, onun adına kurban kesip nezirde bulunmak, zor anlarda ondan yardım dilemek ve onun her yerde hazır ve nazır olduğunu söyleyip, onun tasarruf yetkisine sahip olduğunu isbat etmeye çalışmaktır."(Muhammed ismail b Abdılganı b Abdırrahım el-Umeri Ed-Dehlevi el-Hanefi. Hakkında aşığada ki dipnotta bilgi verilmiştir.)
Bunların hepsi ile şirk sabit olur ve insan bununla müşrik olur. (Takviyetu'l iman, 22-23 (Urduca), En-Nedvı, Risaletu't-Tevhid, 32-33.)
Hamd Allah,a Mahsustur Salat ve Selam Muhammed s a v in Üzerine olsun…………