Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yetiş Ya ! X

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Sahabe hangi mezhepti acaba?Veya tabiine tabiin yani mürşid makamındaki sahabeye tabii olanlar hangi mezheptendi?Şeytanın işi insanları birbirine düşman etmek değilmi?Önce nasranilerde başardı.protestan,ortodoks,katolik diye ayırdı.Sonra birbirlerini kestiler.Bizimkilerde Peygamberimiz S.A.S den 200 sene sonra emevi-abbasi düşmanlığının had safhada olduğu bir zamanda Ümmetimin ihtilafı rahmettir mevzu hadisinden yola çıkarak.2 kampa ayrıldı.Matüridiler ve Eşariciler takımı oluştu.Bu bölünme yetmedi.Mitoz de bölünelim dediler.Mezhepler çıktı.Hırıstiyanlar gibi birbirlerini kestiler.Bunun arkasında kim var dersiniz? Ben söyleyeyim.Kenarda kıs kıs gülen Şeytan.Ve hala şeytanın ekmeğine yağ sürülüyor.Bazı iyi niyetli kardeşlerimiz birlik beraberlik bozulmasın diye mezheplerdeki yanlışlıkları bildiği halde geçiştiriyorlar.Peki Kuranda Birlik Beraberlik mesajları varken Kurana nispet yapar gibi. İnsanlar neden mezhepleşme fırkalaşma gereği duyuyorlar?Bunun arkasında Şeytan yokmu?


Bunlar yüzyıllar önce olmuş ve artık geri dönülmesi mümkün olmayan bir safhaya gelmiş meseleler. Mezhepler arasında ki ihtilaflar İslam'ı yaralayıcı veya izahı mümkün olmayan durumlar da değil. Şeytan tabii ki sürekli iş başında. Ama bu günün Müslümanı bu durumlara hazımsızlık gösterir de hala bu meselelerin imini-cimini kurcalayıp, bir şeyler çıkarmaya uğraşırsa şeytana yardım etmiş olur. Allah' ı (cc), Kuran'ı, Rasülüllah'ı (sav) doğru tanıyan ve doğru anlayan her kes inşallah doğru yoldadır. Diğer aslı değiştirmeyen ayrıntılar kişisel tarzlar olarak algılanmalı ve ayıplanmayıp, yadırganmamalı. Birlik ve beraberliğe zede gelmemeli.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Ama bu günün Müslümanı bu durumlara hazımsızlık gösterir de hala bu meselelerin imini-cimini kurcalayıp, bir şeyler çıkarmaya uğraşırsa şeytana yardım etmiş olur.


Madem bazı şeyleri kabul ediyorsunuz.Bazılarınıda ümmet hazımsızlık gösteriri korkusuyla ketmetmeye çalışmayınız lütfen.Bu tarihi gerçekleri açıkyüreklilikle dile getirenleri şeytana yardım edenler diye tanımlamanızda düşündürücü ve yaralayıcı
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Ama bu günün Müslümanı bu durumlara hazımsızlık gösterir de hala bu meselelerin imini-cimini kurcalayıp, bir şeyler çıkarmaya uğraşırsa şeytana yardım etmiş olur.


Madem bazı şeyleri kabul ediyorsunuz.Bazılarınıda ümmet hazımsızlık gösteriri korkusuyla ketmetmeye çalışmayınız lütfen.Bu tarihi gerçekleri açıkyüreklilikle dile getirenleri şeytana yardım edenler diye tanımlamanızda düşündürücü ve yaralayıcı

Ben aslı bozmayan konular da hazımsızlık edilerek fitnenin, ayrılığın doğmamasından bahsediyorum. Tarihi ve hakiki gerçekler de dile getirilir ama ilmi ve edebi bir tarz ile. Ama bozuk bir lafızla yapılan münakaşalar herkesin nefsini alevlendireceği için bir sonuca varılmaz, sadece kavga çıkar. Sen, eğer meramını anlatırken, seni dinleyenler sana itiraz ediyor ise ya dediğin yanlış, ya da ifaden yetersiz ve yanlış. Buna dikkat etmek lazım. Hangi tarihi gerçeği beyan etmek, ayan etmek istiyorsun, aç bir konu, Kur'an dan, sünnetten ilmi delillerle anlat. Birisi de sana çıksın kendi delilini sunsun. Ama munis olmayan ifade tarzları herkesi olmayacağı noktalara sürükler ve fitneye fırsat verir.
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
sahabenin mezhebi yoktu.mezhebi olmayan kafirse hasa sahabeninde hasa oyle olmasi gerekecekti.mezhepler kolayliktir.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
sahabenin mezhebi yoktu.mezhebi olmayan kafirse hasa sahabeninde hasa oyle olmasi gerekecekti.mezhepler kolayliktir.

Mezhebi olmayanın kafir olması gibi yekten ortaya atılmış bir iddia sadece basitlik ve isnad edilen sıfata düçar olmaktır.

Mezhep denilen şey ne ayrı bir dindir, ne de farklı bir iman, sadece İslam'ın şeriati hakkında Kur'an ve sünnetten çıkarılmış hükümler silsilesidir ki, (bu hükümler sadece isimleri ile isnad edilen imamlara da ait değildir.) İslam hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmayan ve araştıramayan insanlar için kolaylıktır, ilim ehli insanların, avama desteğidir.

Ben hiç bir mezhebe tabii değilim diyen insan da aslın da boş laf eder. Zira bu sözü söyleyen insan da İslam hükümlerini bir yolla bulur, ya Kur'an dan, ya sünnetten. Ve netice mezhep imamlarının içtihadından çok da farklı olmaz yolu. Yeter ki o ilme sahip olunsun.Dolayısı ile sonuç pek de değişmez. Mesela ben, şahsen dört mezhebin tümüne kesinlikle itibar eder, riayet etmeye çalışırım, hepsi haktır, ayrı düştükleri konular imana tekabül eden şeyler değildir.

Mezhep imamlarının içtihatlarına bazı alimlerin iyi temennilerini eklemesi, dini kural gibi algılanmamalıdır. Bunları takva ve edebi tavsiyeler olarak algılamak gerekir.

Bununla beraber bazı mezheplerin (gidilen yol, dinin esaslarında aynı ayrıntılarında farklı görüşler) bize göre ayrıntı veya eseata sapkınlığa düşen inanç ve amelleri olabilir. Ancak bu fikirlerin bu platform da müteala edilse de, münakaşasında fayda yoktur.
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
tamamen katiliyorum Bekir bey.bende genelde hanefi mezhebine uyarim.ama kesin dir delil gorursen sunnetten muhakkak o sunnete uyarim...

selametle.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Günümüz müslümanları öyle durumdaki içler acısı alevilere düşmanlık besleyip sövenler daha sonrada peşinden şunu ekliyor. Kuranda 4 hak mezhep var kardeşim gerisi sapıklıktır diyenler mi dersin? Azıcık arapça bileni alimi cihan alim ilan edenler,arapça bilmeyeni adamdan saymayanlar iş arapların mezhebine geldimmi tekfircilik yapanlar mı dersiniz?
 
Son düzenleme:
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
Günümüz müslümanları öyle durumdaki içler acısı alevilere düşmanlık besleyip sövenler daha sonrada peşinden şunu ekliyor. Kuranda 4 hak mezhep var kardeşim gerisi sapıklıktır diyenler mi dersin? Azıcık arapça bileni alimi cihan alim ilan edenler,arapça bilmeyeni adamdan saymayanlar iş arapların mezhebine geldimmi tekfircilik yapanlar mı dersiniz?

dort mezhep haric gerisi sapikliktir demek asiriya kacmaktir.aleviler ise cesit cesit.caferiler ehli sunnete en yakin olanidir.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Araplar mezhepleri red ediyorlar.Fakat kendine has bir mezhep gibi bir inanışa sahipler.Yani gene fırkalara ayrılmak söz konusu.Aslında böyle olmamalı.Mezhepleşmeye gidilmemeli
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
mezhepleri red etme degil.mezhep imamlarini onemsiyorlar ama sunnetten bir delil bulurlarsa ona yapisiyorlar.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
FIRKALARA TÂBî OLMAK
-34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a teslim olmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

Şeytana kul olmaksa insanı mutlaka cehenneme götüren bir olgu bilindiği gibi. Kaç fırka olduğu soruluyor Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e O'da 73 fırka diye cevap veriyor. Demek ki fırka sayısı 73. İşte bu 73 fırkadan acaba Allahû Teala'nın indinde kaç tanesi kurtulacak? Sadece bir tanesi. Müminleri oluşturan bir tek fırka. 73 fırkanın içinde demek ki vahdetin sahibi olan, birliğin sahibi olan bir tek fırka var, müminler. Öyleyse kimler bunlar? Biraz evvel söylediğimiz Enam suresinin 153. âyet-i kerimesinde Allahû Teala şöyle buyuruyor:

-6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Böylece siz takva sahibi olursunuz.

Öyleyse gene fırkalardan bahsediyor Allahû Teala. Yani ayrılıklardan birbirinden farklı yollardan... Her farklı yol, kim hangi yolda olursa olsun bir farklı yol söz konusuysa bunun Sırat-ı Müstakiym ile irtibatına dikkatle bakmak gerekir. Sırat-ı Müstakiym üzerinde olan bu insanlar da vahdet akidesinin gerçek sahipleridir. Çünkü onlar 14 asır evvel yaşanan İslâmı yaşıyorlar. Bilindiği gibi 14 asır evvel bütün sahabe Sırat-ı Müstakiym'e çağırıyorlardı.

-12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”


14 asırda değişen şey insanların Sırat-ı Müstakiym'in üzerinde olmasını engelleyen bir bilgi eksikliğidir. 14 asırda mürşide ulaşmanın farziyeti unutulmuş. Eğer insanlar mürşidlerine ulaşmazlarsa ne olurlar, dalalette olurlar. Dalalettelerse kurtuluşları da söz konusu değildir. İşte 10 âyet-i kerime mürşidine ulaşamayan bir kişinin dalalette olduğunu söylüyor.
Sırat-ı Müstakiym'in dışında kalan bütün insanlar dalalettedir.

Ama 14 asır sonra Sırat-ı Müstakiym İslâmın 5 tane şartını yerine getiren herkesin üzerinde bulunduğu zannedilen bir hayali mefhum olmuş çıkmıştır. "Sen Sırat-ı Müstakiym üzerinde misin?" diye birisine sorduğumuz zaman eğer bize derse ki
"Tabii ki Sırat-ı Müstakiym üzerindeyim. Çünkü ben İslâm'ın 5 tane şartını yerine getiriyorum". İşte bu sahih değildir. Sadece İslamın 5 tane şartını yerine getiren insan, hiçbir zaman mürşidine tâbî olmamışsa, ruhu vücudundan ayrılmamış ve Sırat-ı Müstakiym'e ulaşmamıştır. Öyleyse Sırat-ı Müstakiym'e ulaşmamışsa, ne yazık ki bu kişi tevhid akidesi üzere değildir.

Allah'ın hakikatlerini bize hiçbir şekilde itiraz edilemeyecek olan bir tek kaynak sağlayabilir o da Kuran-ı Kerim'dir.
Kur'an-ı Kerimde tevhidin nasıl sağlandığına dikkatle bakın. Allahû Teala açık açık "Sırat-ı Müstakiym'e tâbî olun diyor, sakın Sırat-ı Müstakiym'den başka bir yola tâbî olmayın ki, Sırat-ı Müstakiym'in dışındaki bütün yollar sizi Allah'ın yolundan saptırır." Yani o tek yol üzerinde olamazsınız, öyleyse mümin de olamazsınız.

18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
(Ey Resûl'üm! Orada olsaydın) görürdün ki; güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına ulaşır. Battığı zaman ise onları sol taraftan terkederdi. Onlar mağaranın geniş bir yerindeydiler. Bu, Allah'ın âyetlerindendir. Allah kimi Kendine ulaştırırsa o hidayete erer. Ve kim dalâlette ise onun için velî mürşid bulunmaz.

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
dogru yol Allahin kendilerinden razi oldugu selefin yoludur.gunumuzdede onun yolunda gidenlerdir.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Herkez doğru yol bizimki diye tutturuyor.Fakat doğru yol bir inşaat mühendisinde göre farklı anlam taşır.Bir matamatikçi için doğru yol iki nokta arasındaki uzaklıktır.Nedir bu doğru yol?
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Herkez doğru yol bizimki diye tutturuyor.Fakat doğru yol bir inşaat mühendisinde göre farklı anlam taşır.Bir matamatikçi için doğru yol iki nokta arasındaki uzaklıktır.Nedir bu doğru yol?


Kimse emin degildir,Ama velakin Allahin Vahyine uy bütün Tagutlara savas ac ve Allaha dayan.Mutlaka Iyiye klavuzlanacaktir insan cünki bu bos bir iddia degil Allahin Vaadidir...O nedenle Sratelmüstakimde olmanin tek ve yegane yolu Vahye uymaktir...
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Mehdi kelimesi Kur'ân-ı Kerim'de “muhdet” kelimesiyle tarif edilmektedir. “Mehdi” veya “muhdet” kelimesi Arapça'da “hidayete ermiş”, “hidayete vesile olan” ve “hidayete erdiren” anlamında kullanılan bir kelimedir. Ve Rabbimiz tarafından Kur'ân-ı Kerim'de bu anlamda kullanılmıştır.
Bakalım Kur'ân-ı Kerim bu konuda neler söylemektedir:

1- Allah'ın Kendisine ulaştırdığı kişi mehdidir (muhteddir), hidayete ermiştir.

18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin, doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.

2- Hidayete vesile olan kavim resûlleri mehdidir (muhteddir).

36/YASİN-20: Ve câe min aksal medîneti raculun yes'â kâle yâ kavmittebiûl murselîn(murselîne).
Ve şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. “Ey kavmim, (size) gönderilmiş olan resûllere tâbî olun!” dedi.
36/YASİN-21: İttebiû men lâ yes'elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne).
(Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, hidayete ermiş olanlardır.

3- Her kavimde, bütün zaman parçalarında Allahû Tealâ'nın tayin ettiği
kavim resûlleri vardır.

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni'budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu),fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki; Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde bir resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (Resûllere tâbî olanlar hidayete erdi, tâbî olmayanların ise üzerine dalâlet hak oldu.) Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
İsra Suresinin 15. âyet-i kerimesinde ise “Resûl göndermedikçe azap etmeyiz.” buyuruyor:
7/İSRA-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb'ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete ererse kendi nefsi için hidayete erer. Kim de dalâlette ise dalâlette olmak onun aleyhinedir. Nezir'in (uyaran Resûl'ün) nezrettiğini (ikazını, uyarısını) yerine getirmeyenlerin (bu sebeple günah yüklenenlerin) günahlarını başkaları yüklenmez. Bir resûl göndermedikçe (hiçbir kavme, hiç kimseye) azap etmeyiz.
Ve İbrâhîm Suresinin 4. âyet-i kerimesinde her resûl, Allah'ın âyetlerini o kavmin lisanı ile açıklıyor:
14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ'(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, hikmet sahibi'dir.

4- Her devirde hidayete erdiren devrin imamı mehdidir (muhteddir).

Allahû Tealâ, Musa (A.S)'ın kavminden hidayete erdiren bir topluluğun olduğunu A'raf Suresinin 159. âyet-i kerimesinde ifade ediyor:
7/A'RAF-159: Ve min kavmi mûsâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya'dilûn(ya'dilûne).
Ve Musa (A.S)'ın kavminden bir ümmet vardır. Hakk'a hidayet ederler (hidayete ulaştırırlar).
Ve onunla (hak ile) adaletle hükmederler.
Yine Yüce Rabbimiz: “Yarattıklarımızdan bir topluluk var ki onlar hidayete erdirirler.” diye buyuruyor A'raf Suresinin 181. âyet-i kerimesinde:
7/A'RAF-181: Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya'dilûn (ya'dilûne).
Ve yarattıklarımızdan bir ümmet vardır ki Hakk'a (Allah'a) ulaştırırlar ve onunla adaleti (sağlarlar)
Öyleyse her dönemde mutlaka hidayete vesile olan ve hidayete erdiren kişileri Allahû Tealâ Kendisi tayin ediyor. Hidayet, farz ve farz olan hidayetin gerçekleşmesi babında, hidayete vesile olan, hidayete erdiren, Allah'ın irşada memur ve mezun kıldığı kişileri Allah tayin ediyor. Yüce Rabbimiz, Bakara Suresinin 38. âyet-i kerimesinde diyor ki:
2/BAKARA-38: Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye'tiyennekum minnî huden fe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size hidayet gelecektir. O zaman kim o hidayetçiye tâbî olursa, artık onların üzerine bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar.”
“Benden size hidayetçim gelecek. Kim o hidayetçime tâbî olursa onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.” buyuruyor. Taha Suresinin 123. âyet-i kerimesinde de diyor ki:
20/TAHA-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba'dukum li ba'dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye'tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size hidayet gelecek. O zaman kim hidayetçime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”
Aynı şekilde gelecek hidayetçiye, tâbî olanların dalâlette kalmayacağı ve şâkîlerden olamayacağını buyuruyor.
Allahû Tealâ, Kur'ân-ı Kerim'de insanları Allah'ın emriyle hidayete erdiren imamlardan bahsetmektedir. Bu imamlar, peygamberlerin bulunduğu dönemde nebî imamlar, peygamberlerin bulunmadığı dönemlerde ise velî imamlardır. Nebî imamlar bu görevi asaleten yerine getirirken velî imamlar vekaleten yerine getirirler.
Enbiya Suresinin 73. âyet-i kerimesi nebî imamlardan bahsetmektedir:
21/ENBİYA-72: Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya'kûbe nâfileh(nâfileten), ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne).
Ve ona, İshak (A.S)'ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)'ı vehbi (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık.

http://www.kurantefsiri.com/
İSRÂ Suresi Ayet - 15
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.
1.men ihtedâ: kim hidayete erdiyse (ererse)
2.fe: o taktirde, öyle olunca
3.innemâ: sadece
4.yehtedî: hidayete erer
5.li nefsi-hi: kendi nefsi için
6.ve men dalle: ve kim dalâlette ise
7.fe: o taktirde, öyle olunca
8.innemâ: sadece
9.yadıllu: dalâlette kalır
10.aleyhâ: (sorumluluğu) kendi üzerinedir
11.ve lâ teziru: ve yük (ağırlık) taşımaz
12.vâziretun: yük taşıyan (günah yüklenen) kimse
13.vizre: ağırlık, yük, günah
14.uhrâ: diğeri, başkası
15.ve mâ kunnâ: ve biz olmadık
16.muazzibîne: azap edenler, azap ediciler
17.hattâ: oluncaya kadar, olmadıkça
18.neb'ase: göndeririz, beas ederiz, vazifelendiririz
19.resûlen: bir resûl
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Kendisine alenen bir kitap inmeyince, bu kez inmiş olan Kitab-ı Kerim'de kendisini görmeye çalışır, bunun yollarını arar durur.
Bu insanlar eserlerinin aslının vahiy olduğunu niçin söylüyorlar? Böyle bir şeyle neyi hedefliyorlar? Niçin ifsada kalkışır, tahrife yeltenirler?
Kuşkusuz hiçbir müfsid muharrif; "ben ifsad ediciyim, ben tahrif ediciyim" demez! Oysa söyledikleri ayan beyan ortadadır.


Geçmiş kavimlerdeki din tahrifcilerine baktığımız zaman şunu görürüz: insanlara kabul ettirmek istedikleri görüş ve düşüncelerini kendi yanlarından ve kendi kanaatleri olduğunu söyledikleri takdirde, bunun kabul görmeyeceğini düşünmüşler. Onlar da kabul ettirmek istedikleri söz ve fiillerinin sahibinin gerçekte ALLAH olduğu yalanına başvurmuşlar ve görüşlerini ALLAH'a nisbet etmişlerdir. Artık insanlar o görüş ve düşünceleri reddedemez ve kendilerini kabule mecbur hissederlerdi. Neticesi!... Evet neticesi de geçmiş kavimlerin helak sebeplerinden olan tahrif...


Kendi kendime mirildanma....
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Yazık o yaşa gelmişsin ama araştırmadan ezbere konuşulmamasını öğrenememişsin.Tekfircilikle nereye kadar?



Onlardan bir adama; insanları uyarması, âmenû olanları müjdelemesi için vahyetmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi? Muhakkak ki; onlar için Rab'lerinin yanında (katında) sıddîkler makamı vardır. Kâfirler şöyle der: “Muhakkak ki bu, mutlaka apaçık bir sihirbazdır.”



1.e: mı
2.kâne: oldu
3.li en nâsi: insanlar için
4.aceben: acayip, garip
5.en evhay-nâ: vahyetmemiz
6.ilâ reculin: bir adama
7.min-hum: onlardan
8.en enzirin: uyarması
9.en nâse: insanları
10.ve beşşiri: ve müjdelemesi
11.ellezîne âmenû: âmenû olan kimseler
12.enne: muhakkak ki
13.lehum: onlar için
14.kademe: ileri derecede mertebe
15.sıdkın: iyi, güzel, hak, gerçek
16.inde rabbi-him: Rab'lerinin katında
17.kâle el kâfirûne: kâfirler der ki
18.inne: muhakkak ki
19.hâzâ: bu
20.le sâhırun: mutlaka bir büyücüdür
21.mubînun: açıkça, apaçık
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Yazık o yaşa gelmişsin ama araştırmadan ezbere konuşulmamasını öğrenememişsin.Tekfircilikle nereye kadar?



Onlardan bir adama; insanları uyarması, âmenû olanları müjdelemesi için vahyetmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi? Muhakkak ki; onlar için Rab'lerinin yanında (katında) sıddîkler makamı vardır. Kâfirler şöyle der: “Muhakkak ki bu, mutlaka apaçık bir sihirbazdır.”



1.e: mı
2.kâne: oldu
3.li en nâsi: insanlar için
4.aceben: acayip, garip
5.en evhay-nâ: vahyetmemiz
6.ilâ reculin: bir adama
7.min-hum: onlardan
8.en enzirin: uyarması
9.en nâse: insanları
10.ve beşşiri: ve müjdelemesi
11.ellezîne âmenû: âmenû olan kimseler
12.enne: muhakkak ki
13.lehum: onlar için
14.kademe: ileri derecede mertebe
15.sıdkın: iyi, güzel, hak, gerçek
16.inde rabbi-him: Rab'lerinin katında
17.kâle el kâfirûne: kâfirler der ki
18.inne: muhakkak ki
19.hâzâ: bu
20.le sâhırun: mutlaka bir büyücüdür
21.mubînun: açıkça, apaçık


Banami Söyledin merak ettim,bana ise,eger yas ise evet yasadik hep bir delil ile ölecegiz Insallah yine bir delil ile ya sen?Öncelikle benim Tagutum yok,Bagli oldugum sadece VAHY ya seninki?Bir besere yaklasmadik cünki bildikki Beser Sasar her seyimizi Vahye bagladik ya sen?Kelimelerle oynayarak kime nisbet ettiniz,biz asla Efendimiz olana nisbet yapmadik ya sen?Iste bu durum nedeni ile eger beni TAGUTa cagiriyorsan biz sana uymayiz bizim tek cagrimiz var oda Alemlere Rahmet olanin cagirdigi ALLAHADIR....
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Hala aynı bağnazlığı görüyorum.Vahye bağlılık birtek sizde mi? mevcut.Aynı mantalite Allah dostları sizin gibiler için tağut

ww.kuranmeali.org

1.lekad: andolsun ki
2.menne allâhu: Allah ni'metlendirdi
3.alâ el mu'minîne: mü'minlerin üzerine
4.iz bease: beas etmişti (beas ederek)
5.fî-him: onların içinde, onların aralarında
6.resûlen: resûl, elçi, mürşid
7.min enfusi-him: onların kendilerinden
8.yetlû: tilâvet eder, okur
9.aleyhim: onlara
10.âyâti-hî: O'nun âyetleri
11.ve yuzekkî-him: ve onları tezkiye eder, arındırır
12.ve yuallimu-hum: ve onlara öğretir
13.el kitâbe: kitap
14.ve el hikmete: ve hikmet
15.ve in kânû: ve "... ise, ... idi" ler
16.min kablu: önceden, önce, evvel
17.le fî dalâlin: elbette dalâlet içinde
18.mubînin: apaçık

3 / ÂLİ İMRÂN - 164
And olsun ki Allah, müminleri, "Onların aralarında (kendi zamanlarında, kendi kavimleri içinde), kendilerinden bir resul beas ederek (başlarının üzerine devrin imamının ruhu bir nimet olmak üzere)" nimetlendirdi (lutufda bulundu). Onlara, O'nun (Allah'ın) ayetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder, onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel ise (resule tâbi olmadan evvel), onlar elbette apaçık dalâlet içinde idiler.
Diyanet İşleri:Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler
 
Son düzenleme:

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Murad edilen maksat hasıl olmuş, konu mana ve maksadı dışına çıktığı vechile kapatılmıştır.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt