Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Takvim de Bugün

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
14 Şubat 2007

14 Şubat 2007

Bugün 14 Şubat 2007 Hicri: 26 Muharrem 1428 – Rûmî: 1 Şubat 1422 – Kasım 99 Yeni Balkan paktı Ankara’da imzalandı (1953) – Vakfıkebir ve Beşikdüzü’nün kurtuluşu (1918)


GÜNÜN HADİSİ
Muaviye Ibnu'l-Hakem es-Sulemi anlatiyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelip: "Bir cariyem var, coban olarak calistiriyor, koyunlarimi otlatiyordum. Yakinlarda bir koyunumu yitirdi. Ne oldu? diye sorunca, kurt kapti dedi. Koyunun kaybolmasina uzuldum. Insanligim icabi cariyenin suratina bir tokat vurdum. Bu davranisimin kefareti olarak bir kole azad etmeyi adadim. Onu azad edebilir miyim?" diye sordum. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) cariyeye: "Allah nerede?" diye sordu O:
"Goktedir" deyince, "Pekala ben kimim? dedi. Cariye: "Sen Allah'in Resulusun" cevabini verince, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bana yonelerek: "Bunu azad et, zira mu'minedir" buyurdu.
Muslim, Mesacid 33, (537); Muvatta, Itk 8, (2, 776); Nesai, Sehv 20 (3, 18); Ebu Davud, Eyman 19 (3282).


SAKIN SANDIĞI BOŞ BIRAKMA
İmâm-ı Gazâlî Hazretlerden:

İyi bil ki, bir gün; gece ;ve gündüzü ile yirmi dört saattir. Kıyamet günü insanoğlunun önüne her gün İçin yirmi dört tane kapalı kutu getirilir. Kutunun birini açıp, o saatte yaptığı amelle/tin mükâfatı olarak, içinin nur ile dolu olduğunu görümce, Allah'ın lütfunu düşünerek kul öyle sevinir ki, bu sövinci cehennem halkı arasında paylaşılsa, cehennemin acısını duymaz olurlardı.

İkinci kutuyu açtığında, bundan karanlık ve pis kokular çıkar ki, bu da isyan ile geçirdiği saattir. Buna da öyle üzülür ki, eğer bu üzüntü cennet halkına dağıtılsaydı, kederlerinden cennetin zevkini kaybederlerdi.

Üçüncü bir kutu daha açılır ki içi tamamen boştur. Bu da uyku ve^a mubah şeylerle geçirdiği saattir. Fakat küçük bir hayrın ecrine dahi şiddetle ihtiyaç duyulan o günde, imkânı olduğu hâlde büyük bir kazancı kaybeden tüccarın zararı gibi ye hattâ çok daha fazla yanar ve o saati boşa geçirmesinin acısıyla kıvranır.

Bu kadar zarar ve aldanma sana kâfîdir.

O hâlde "Ey nefsim! Fırsat eldeyken sandığını iyi doldur, sakın boş bırakma. Tembelliğe düşme, sonra yüksek derecelerden düşersin."



ZENCEFİL

Zencefil hem baharat, hem de tabîî bir ilaçtır. Bitkinin kullanılan kısmı kökleridir. Kökleri toplanıp kurutulur veya kabuğu soyulur, suyla yıkanarak kurutulur.

Zencefil çayı, binlerce yıldır mide ağrısı ve mide bulantısı için içilmiştir. Bulantı, kusma ve diğer sindirim sistemi hastalıklarında faydalıdır. Bağırsak kaslarını çalıştırır, tükürük ve mide salcısını artırarak sindirimi ko*laylaştırır, kan şekerini düşürür, kan şekeri düşük olan*ların dikkatli kullanmaları gerekmektedir.

Zencefil kuvvet verici, iştah açıcı, sindirimi kolaylaştırıcı ve gaz söktürücü olarak yemeklerde kullanılır.

Alzheimer hastalığına da İyi geldiği bilinmektedir.




MANİ

Tarla bitirir misin?
Kaval öttürür müsün?
Aret benim yârime
Selam götürür müsün?
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
15 Şubat 2007

15 Şubat 2007

Bugün 15 Şubat 2007 Hicri: 27 Muharrem 1428 – Rûmî: 2 Şubat 1422 – Kasım 100 Rodos ve 12 Adalar’ın Yunanistan’a terki (1947) – İzmir Eski Eserler Müzesi’nin açılışı (1927) – Gümüşhane ve Maçka’nın kurtuluşu (1918)

GÜNÜN HADİSİ

Muaviye Ibnu'l-Hakem es-Sulemi anlatiyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelip: "Bir cariyem var, coban olarak calistiriyor, koyunlarimi otlatiyordum. Yakinlarda bir koyunumu yitirdi. Ne oldu? diye sorunca, kurt kapti dedi. Koyunun kaybolmasina uzuldum. Insanligim icabi cariyenin suratina bir tokat vurdum. Bu davranisimin kefareti olarak bir kole azad etmeyi adadim. Onu azad edebilir miyim?" diye sordum. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) cariyeye: "Allah nerede?" diye sordu O:
"Goktedir" deyince, "Pekala ben kimim? dedi. Cariye: "Sen Allah'in Resulusun" cevabini verince, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bana yonelerek: "Bunu azad et, zira mu'minedir" buyurdu.
Muslim, Mesacid 33, (537); Muvatta, Itk 8, (2, 776); Nesai, Sehv 20 (3, 18); Ebu Davud, Eyman 19 (3282).



YEMEK ÂDÂBINA DÂİR
Yemek yiyen, sıcak yemece üflemez, yemeği koklamaz, ağzından çekirdek veya kemik gibi bir şey çıkarırken yüzünü sofradan çevirir ve sol/eli ile alır. Dişi ile ısırdığı lokmayı yemek kabına daldırma^. Yemekte temiz olmayan şeyler*den konuşmaz. Sâlihlerin hikâyeleri gibi güzel şeylerden konuşur. Zararlı veya bozulmuş olmadıkça yemeği kerih görmez. Çok yemez. Çünkü çok yemek ibâdetten gevşe*meye götürür ve insanın tabiatını bozar, kalbini katılaştırır.

Yemeği, Allah'ın helâl kazanma ve ibâdette kuvvetli olma emrine yaymaya ve nefsini ıslaha niyet ederek yer. Doyuncaya kadar veya daha az yer. Yemek yerken Allâh-ü Teâlâ'ya şükürden, hamd ve zikirden gafil olmaz. Selâm vermeyeni yemeğe davet etmez. (Yemek yiyene selâm verilmez. Davet edilmeyi istiyorsa selâm verir.) 'Buyur' denilince gösterilen yere oturur. İnsanların yemek yediği bir zamanda gitmez. Ancak gitmesi onları sevindirecekse gider. Arkadaşının önünden ve tabağın ortasından yemez. Yemek yerken önüne bakar. İnsanların yüzüne ve yemeklerine bakmaz. Allah için yapılan bir şey çok olsa da israf olmaz. Allah rızâsı için yapılmayan, az da olsa israftır. Allah'a tâat niyetiyle değil de sırf nefsinin arzusu için ye*mek, yiyen hikmetten mahrum olur.

Sofrada yemeğe önce yaşça büyük veya ilim, amel ve takvada faziletli olan başlar. Kimseye üç tabaktan fazla yemesi için ısrar etmez. Lokmayı küçük alır ve iyice çiğner. Lokmayı iyice çiğnemeden diğerine elini uzatmaz. Lok*mayı alırken ağzını çok açmaz. Öksürür veya hapşırırken yüzünü sofradan çevirir.

Ekmeğe mümkün mertebe hürmet eder. Az da olsa yere düşen ekmek kırıklarını toplamak, ekmeğe hürmetten*dir. Allah'ın nimetine ta'zim için ekmek kırıntıları yenir. Ek*mek tek el ile bölünmez. Kırık ekmek varken bütünü bölün*mez. Tabak vesaire ekmeğin üzerine konulmaz. Parmak*lar ve bıçak ekmekle silinmez. (Bıçağı veya parmağını sil*diği ekmeği yiyecekse silebilir.) Ekmeğin yüzünü veya içini yiyip kalanını atmak küçümsemek olacağından mekruhtur. Ekmeği tahkir etmek kıtlığa sebep olur.

MANİ
Tarla bitirir misin?
Kaval öttürür müsün?
Aret benim yârime
Selam götürür müsün?
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
16 Şubat 2007

16 Şubat 2007

Bugün 16 Şubat 2007 Hicri: 28 Muharrem 1428 – Rûmî: 3 Şubat 1422 - Kasım 101 Naylonun ABD’de ilk üretimi (1937) – Tatvan’ın kurtuluşu (1918)

GÜNÜN HADİSİ
Abbas Ibnu Abdilmuttalib (radiyallahu anh) anlatiyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in soyle soyledigini isittim: "Imanin tadini, Rabb olarak Allah'i, din olarak Islam'i, peygamber olarak Muhammed'i secip razi olanlar duyar."
Muslim, Iman 56, (34); Tirmizi, Iman 10, (2625).

391106409_86c0a8c464_b.jpg



İSYAN ETTİĞİN HUSUSTA İTAAT ET!
İblis, Mûsâ (a.s) ile karşılaştı ve Hz. Musa'ya (a.s): "Yâ Mûsâ! Allah seni peygamber olarak seçmiş ve kendisiyle konuşmak şerefine nail etmiştir. Ben günahkâr bir kulum. Benim için Allah'a duâ eder misin? Allah beni afv etsin, dedi. Hz. Mûsâ (a.s.) Allah'a duâ etti. İkinci sefer şeytanı görünce bu defa şeytana şöyle dedi: "Bana senin affedilmen için Âdem'in kabrine secde etmen icâb ettiği söylendi.

Şeytan hiddetle: Ben ona sağken secde etmedim de ölüyken mi secde edeceğim? Benim için Allah'a yalvardın ve bana hakkın geçti. Bunu ödemek için sana bir sırrımı vereyim

Ben Âdemoğlunu üç yönden yakalarım. Sen bu üç şeyle karşılaşınca beni hatırla ve benden Allah'a sığın:

1- Öfkelendiğin zaman, gözlerim gözlerinde, vesvesem kalbinde olur.

2- Allah için bir iş yapacağın zaman, senin çoluk çocuğun, malın mülkün var, bu işi yapmaktan vazgeç, diye durmadan vesvese veririm.

3- Sakın mahremin olmayan kadınla baş başa kalma.
O zaman aranıza girer, senin nâmına da onun nâmına
da size yapacağımı yaparım.

AZ YEMENİN FAYDALARI

1- Bedeni sıhhatli kılar,

2- Kalbi nurlandırır,

3- Hafızayı kuvvetlendirir,

4- Geçinmeyi kolaylaştırır,

5- Amele lezzet verir,

6- Allâh-ü Teâlâ'yı çokça zikretme imkânı sağlar,

7- Âhireti düşünmeyi kolaylaştırır,

8- İbâdetten lezzet almayı temin eder,

9- İsabetli karar vermeyi sağlar,

10- Hesabı kolaylaştırır.
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
19 Şubat 2007

19 Şubat 2007

Bugün 19 Şubat 2007 Hicri: 1 Safer 1428 – Rûmî: 6 Şubat 1422 - Kasım 104 İbrahim bin Edhem (k.s.) Hazreteleri’nin vefatı (779) – Emir Timur’un vefatı (1405) – Erzincan / Çayırlı’nın kurtuluşu (1918)


GÜNÜN HADİSİ
Sufyan Ibnu Abdillah es-Sakafi (radiyallahu anh) anlatiyor: "Ey Allah'in Resulu, bana Islam hakkinda oyle bir bilgi ver ki, bana yetsin ve sizden baska kimseye Islam'dan sormaya hacet birakmasin" dedim. Su cevabi verdi: "Allah'a inandim de, sonra da dogru ol" buyurdu.
Muslim, Iman 62, (38).

52842158_e9c8ce43ba_b.jpg


İBRAHİM BİN EDHEM'DEN (K.S.)

Bir asker, İbrahim bin Edhem'e "Sen köle misin?" diye sormuş. O da "Evet köleyim." dedi. Asker, "Ka*sabanın en şenlik yeri neresidir?" dedi. İbrahim bin Edhem mezarlığı gösterdi. Askerin canı sıkıldı ve "Ben sana şehirden soruyorum, sen bana mezarlığı gösteriyorsun!" dedi. Fakat İbrahim bin Edhem yine me*zarlığı gösterdi. Bunun üzerine asker kamçı ile vurup başını yardı ve onu şehre götürdü.

Kendisine, "Bu hâl nedir?" diye sordular. Asker de aralarında geçen konuşmayı anlattı. Bunun üzerine; "Sen ne diyorsun bu İbrahim bin Edhem'dir!" de*yince asker atından inip İbrahim bin Edhem'in eline ete*ğine sarıldı ve ondan af diledi.

Bu arada İbrahim bin Edhem'e, "Niçin köleyim dedin?" diye sordular. İbrahim bin Edhem de "Adam ba*na "Köle misin?" dedi. Kimin kölesi olduğumu sor*madı. Tabiî ben de insanların değil, Allâh-ü Teâlâ'nm kölesi ve kuluyum." Bununla beraber "O benim başı*mı yardığı zaman, ben onun cennete girmesini Allâh-ü Teâlâ'dan diledim." dedi. Kendisine "Nasıl olur? O sana zulmetti." dediklerinde; "Onun bana yaptık*larına karşılık mükâfat alacağımı biliyorum. Onun yüzünden mükâfat göreceğim için onun da benim yüzümden iyilik görmesini arzu ettim." dedi.

306097348_29addb0996_o.jpg


NEDEN KIZMADI?

Ebu Osman Hîrî, Nişâbur sokaklarının birinden geçerken üzerine bir teneke kül döküldü.

Hemen secdeye kapandı. Allâh-ü Teâlâ'ya şükretti ve sonra da elbisesinden külünü temizlemeye çalıştı. "Külü neden üzerime döktünüz?" diye de kimseye bir şey söylemedi.

Kendisine "Niçin darılmadın?" diyenlere de, "Ateşte yanmaya müstehak olan bir kimsenin, küle razı olup kızmaması lâzımdır.", dedi.



MANİ
Ayağımda terlikler
Bahar açmış erikler
Oğlan sana geleceğim
Hazır mı gelinlikler
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
20 Şubat 2007

20 Şubat 2007

Bugün 20 Şubat 2007 Hicri: 2 Safer 1428 – Rûmî: 7 Şubat 1422 - Kasım 105 Mısır’da Melik Müeyyed Camii’nde hutbe Yavuz Sultan Selim adına okundu (1517) – Birinci Cemre havaya düştü – Fırtına

GÜNÜN HADİSİ
Enes (radiyallahu anh) anlatiyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kim bizim namazimizi kilar, bizim kiblemize yonelir, bizim kestigimizi yerse iste o, Muslumandir".
Nesai, Iman 9, (8, 105). Buhari, Salat 28.
Hadisi Nesai tahric etmistir. Ancak, Buhari, Ebu Davud ve Tirmizi tarafindan da rivayet edilmis olan uzunca bir hadisin bir parcasidir. Bak:
Tirmizi, Iman 2, (2611); Ebu Davud, Cihad 104, (2641).

1mapa_egypt.JPG


MISIR'IN FETHİ

1512 yılında Osmanlı tahtına geçen Yavuz Sultân Selîm, ilk olarak. Çaldıran'da Safevî ordularını mağlup etti (1514). Daha sonra kendisine manevî işaretlerle müjde*lenen toprakları fethetmek için harekete geçen pâdişâh, 1516 yılının Ağustos ayında Mercidâbık'ta, Sultan Kansu Gavri kumandasındaki Memlûklü ordusunu bozguna uğ*rattı. Peşinden Filistin dâhil Memlûk topraklarını fethetti. Artık Mısır'a kadar ordunun önünde çölden başka hiçbir mâni kalmamıştı. Yavuz Sultan Şelîm, Sîna Çölü'nü ge*çerken Allah'ın yardım ve rahmetinin eseri olarak yağmur yağdı. Koca ordu, hiç su sıkıntısı çekmeden Mısır'ın baş*şehri Kahire yakınlarına kadar geldi. Bu sırada Memlûk ordusundan geriye kalanlar Kâhire'de toplanarak Toman-bay'ı hükümdar seçmişler ve Ridâniye de muharebeye hazırlanmışlardı.

Yavuz Sultan Selîm, Tomanbay ordusunun ciddî hazırlıklarını haber almış ve askerî dehâsını gösteren bir planı tatbîk sahasına koymaya karar vermişti. Mukattam da*ğının solundan Nil Nehrine uzanan ve 200 topla destek*lenen Memlûklü harp cephesini aşmak Osmanlı ordusu için son derece tehlikeliydi. Bunu dikkate alan pâdişâh, Memlûklerin sabit toplarını kullanmalarına mâni olmak için Mukattam dağını arkadan dolaştı ve düşmana yan*lardan ve gerilerden taarruz etti. İki gün bütün şiddetiyle devam eden muharebe, Osmanlı ordusunun galebesiyle neticelendi. Pâdişâh, zaferden üç gün sonra şehri gezdi. Muharebe meydanından kaçan Tomanbay, Osmanlılara iki defa daha taarruz etmiş, ikisinde de mağlup olmuş ve îdâm edilmiştir.

Fetihten sonraki ilk cuma namazını Melik Müeyyed Câmii'nde kılan pâdişâh, hatîbin, ismini "Hâkimü'l-Hare-meyni'ş-Şerîfeyn şeklinde zikretmesine müdâhale ederek TlHâdimü'l-Haremeyni'ş-Şerîfeyn"



şeklinde dü*zelttirmiş ve isminin bu unvanla söylenmesi üzerine sec*deye kapanıp ağlamıştır.

Yavuz Sultân Selîm, Kâhire'de kaldığı zaman zarfında Mısır'da Osmanlı idarî teşkîlâtı kuruldu. Mekke şerifi, oğlunu göndererek Kabe'nin anahtarlarını ve mukaddes emânetleri Yavuz'a teslim etti.



MANİ
Ali derler adına
Her gün gider oduna
Söyle komşu oğluna
Doğru gitsin yoluna
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
21 Şubat 2007

21 Şubat 2007

Bugün 21 Şubat 2007 Hicri: 3 Safer 1428 – Rûmî: 8 Şubat 1422 - Kasım 106 Bayburt ve Ahlat’ın kurtuluşu (1918) – Fırtına

GÜNÜN HADİSİ
Ebu Hureyre anlatiyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Iman, yetmis kusur -bir rivayette de altmis kusur- subedir. Haya imandan bir subedir."
Buhari, Iman 3; Muslim, Iman 57-38, (35-36); Ebu Davud, Sunnet 15, (4676); Tirmizi, Iman 6, (2617); Nesai, Iman 16, (8, 110); Ibnu Mace, Mukaddime 9, (57).
Bir rivayette su ziyade vardir: "Bu subelerden en ustunu "Lailahe illallah" sozudur, en asagi mertebede olani da yolda bulunan rahatsiz edici bir seyi kenara cikarmaktir."

35927508_119e865ee6_o.jpg



EBU NU'AYM İSFEHÂNÎ (R.H.)

Ebû Nu'aym Ahmed bin Abdullah H. 336'da doğdu. 74 sene yaşadı ve H. 430 senesi, (M.1038) 8 Muharreminde âhirete intikâl etti. (Rahmetullâhi Teâlâ aleyh.) Sûfî'dir. Büyük muhaddisler ona teberrüken altı yaşında icazet verdiler. Bu cihetten Ebû Nu'aym tektir. Gençlik çağına erişince, hadîs ilmini büyük üstadlarından aldı.

Hadîs ilmindeki derinliği, ezberindeki hadîslerin çokluğu, ilim taliplerinin yönünü Ebû Nu'aym'a çevirdi. Pek çok muhaddis onun talebesidir. Hatîb-i Bağdadî, en güzide talebelerdendir.

En kıymetli eserlerinden biri "Hılyetü'l-Evllyâ"dır. Ebû Tâhir es Şilefi, "Hılye gibi bir eser henüz yazılmadı" demiştir. Hılyetü'l-Evliyâ, onun sağlığında o kadar şöhrete erişmişti ki, bir nüshası Nisa-bur'da 400 dinara alıcı bulmuştu.

Ebû Nu'aym, Hilyetü'l-Evliyâ'da kronolojik bir sıra takip etmiş, ancak bazan daha faziletli olduğuna inandığı kişileri daha önce anlatmış*tır. Eserin başında velîler ve tasavvuf hakkında bilgi vermiş, Hulefâ-yi Raşidin ve Aşere-i Mübeşşere'den sonra zühd ve ibâdetleriyle tanınan sahâbîlere geçmiştir. Ardından yirmi sekiz kadar kadın sahâbî anlatıl*mıştır. Tabiîn devrinde yaşayan zâhidlerden sonra Tebeu't-tâbiin ile devam etmiş ve müteakip asırlarda yaşayan zâhid ve sûfîleri de ta*nıtmıştır. Böylece tasavvufun Ashâb-ı Kiram ile başladığını ve devam ettiğini göstermiştir. Müellif, zâhid ve sûfîlerle ilgili menkibeleri, sözleri ve rivayetleri senedleriyle birlikte vermiş, daha sonra onların rivayet ettikleri veya onlardan rivayet edilen hadîsleri yine senedleriyle kay*detmiştir. Zühd ve ahlâka dâir başka kaynaklarda rastlanmayan hadîs*lerin bir kısmını ihtiva ettiğinden eser mühim bir kaynaktır.

Ebû Nu'aym'ın faydalandığı kaynakların bir kısmı günümüze ulaşmadığından Hilyetü'l-Evliyâ'daki bazı bilgileri başka kaynaklarda bulmak mümkün değildir. Ebu Nu'aym, Hılyetü'l-Evliyâ'daki bilgilerin çoğunu hocalarından ve muasır âlimlerden derlemiş, bir kısmını da başta imâm-ı Buhârî ve Müslim'in eserleri olmak üzere hadîs mec*mualarından aktarmıştır. Eser, zâhid ve sûfîlerin menkıbe ve vecize*lerinin yanı sıra birçok dînî şiir ve münâcât ihtiva eder.

Ebû Nu'aym'in başka birçok eseri vardır. Bunlar arasında; Kitâbu Ma'rifeti's-Sahâbe, Delâilü'n-Nübüvve, Sahîh-i Buhârî üzerine Müs-tahrac, Isfehan Târihi, Sıfâtu'l-Cennet, Kitâbu't-Tıb, Fedâilu's-Sahâbe, el-Mu'tekad meşhur eserlerindendir. Ayrıca muhtelif risaleleri de vardır.



MANİ
Mavi yelekli yârim
Göğsü ilikli yârim
Bıraktın beni gittin
Demir yürekli yârim
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
22 Şubat 2007

22 Şubat 2007

Bugün 22 Şubat 2007 Hicri: 4 Safer 1428 – Rûmî: 9 Şubat 1422 - Kasım 107 İbn-i Haldun’un vefatı (1406)

GÜNÜN HADİSİ

Hz. Enes, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in soyle buyurdugunu anlatiyor:
"Uc haslet vardir. Bunlar kimde varsa imanin tadini duyar: Allah ve Resulunu bu ikisi disinda kalan herseyden ve herkesten daha cok sevmek, bir kulu sirf Allah rizasi icin sevmek, Allah, imansizliktan kurtarip Islam'i nasib ettikten sonra tekrar kufre, inancsizliga dusmekten, atese atilmaktan korktugu gibi korkmak."
Buhari, Iman 9, 14, Ikrah 1; Muslim, Iman 67, (43); Tirmizi, Iman 10, (2626); Nesai, Iman 3, (8, 96); Ibnu Mace, Fiten 23, (4033).
Nesai'nin kaydettigi bir diger rivayette "bu ikisi disinda kalan" tabirinden sonra su ziyade vardir. "Allah icin sevmek, Allah icin bugzetmek."

azlan.jpg


İBN-İ FAZLAN SEYAHATNAMESİNDEN

Abbasî Halîfesi Muktedir Billâh'ın elçilik heyetinde bulunan İbn-i Fazlan, idil (Volga) Bulgar (Türk) hükümdarının heyeti karşılamasını şöyle anlatır: "Elçilik vazifesi ile git*mekte olduğumuz Bulgar hükümdarının memleketine bir gün ve bir gecelik mesafe kalınca hükümdar, idaresi altın*daki dört beyi, kardeşlerini ve çocuklarını bizi karşılamak için gönderdi. Bunlar yanlarında ekmek, et ve darı olduğu halde bizi karşıladılar. Bizimle beraber yürüdüler. Hüküm*darın bulunduğu yere iki fersah (takrîben 10 km.) kalınca bizzat hükümdar tarafından karşılandık. Bizi görünce Allah'a şükürler olsun diye secdeye kapandı.

Yeninde sakladığı gümüş paraları üzerimize saçtı. Bizim için kubbeli çadırlar kurdurdu. Bu çadırlara indik. Hükümdarın yanına 12 Muharrem 310 (12 mayıs 922) Pazar günü vardık. Curcâniye'den onun ülkesine kadar yetmiş günlük bir mesafe tuttu. Pazar, pazartesi, salı, çarşamba günleri çadırlarda oturduk. Bu arada hükümdar halîfenin mektubu okunurken hazır bulunmaları için beylerini, kumandanlarını ve aile fertlerini topladı. Perşembe günü hepsi toplanınca yanımızda getirdiğimiz iki bayrağı açtık. Hükümdarın atını Halîfe'nin gönderdiği eğerle eğerledik. Kendisine hil'atlar giydirdik. Sarığını sardırdık. Bundan sonra halifenin mektu*bunu çıkardım. Hükümdara "halîfenin mektubu okunurken oturmamız doğru olmaz" dedim. Bunun üzerine o ve mem*leketin ileri gelenleri ayağa kalktılar.

Mektubu okumaya başladım. Giriş kısmını okuyup, "Selâmün aleyküm" cümlesine gelince; Emîru'l-Mü'minîn (hali-fe)nin selâmını al (iade et) dedim. O ve yanındakiler hep birlikte selâmı aldılar. Ben mektubu okuyorum, tercüman harfi harfine tercüme ediyordu. Mektubu okumayı bitirince oradakiler hep bir ağızdan tekbir getirir.

... Talût adında biri benim elimde Müslüman oldu. Ona Abdullah adını verdim. Bunun üzerine, "Bana, senin kendi adını vermeni istiyorum" dedi. Adını Muhammed olarak değiştirdim. Bu adamın anası, karısı ve çocuklarının hepsi Müslüman oldular. Ona "Fatiha" ve "Kul hüvellâhü ehad" sûrelerini öğrettim. Bu iki sûreyi öğrenmekten dolayı duyduğu sevinç, Bulgar hükümdarı olsa duyacağı sevinçten daha fazla idi.



MANİ
İndim kuyu dibine
Baktım suyun rengine
Gece gündüz ağlarım
Düşemedim dengime
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
23 Şubat 2007

23 Şubat 2007

Bugün 23 Şubat 2007 Hicri: 5 Safer 1428 – Rûmî: 10 Şubat 1422 - Kasım 108 Peygamberimiz (s.a.v.)’in Vedâ Hutbesi’ni iradı (632) – Ardahan’nın kurtuluşu (1918) – Fırtına

GÜNÜN HADİSİ
Yine Hz. Enes (radiyallahu anh) bildiriyor; Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) soyle buyurmustur: "Sizden biri, beni, babasindan, evladindan ve butun insanlardan daha cok sevmedikce iman etmis sayilmaz"
Buhari, Iman 8; Muslim, Iman 70, (44); Nesai, Iman 19,(8,114, 115).
Nesai'nin bir rivayetinde "...malindan ve ailesinden daha sevgili..." denmektedir.

334218806_39ea6f7bc5_b.jpg


HUTBE

Hutbe: Cuma ve bayram namazlarında, ibâdet niyetiyle minberde okunan duâ ve nasîhate denir. Cuma namazında hutbe farzdır ve namazdan evvel okunur. Bayram namazlarında sünnettir ve namazdan sonra okunur. Hutbe okuyana "Hatîb" denir. Merdivenle çıkı*lıp, hutbe okunan yüksek yere "Minber" adı verilir.

Hutbe, bir ibâdettir. Bu yüzden, imâm hutbe okumak için minbere çıkınca, cemâat namaz kılmaz ve konuşmaz. Namaz kılarken yapılması yasak olan her şey hut*be dinlerken de yasaktır. Okunan hutbeyi dinleyen ce*mâatin, edebe uygun bir şekilde oturması lâzımdır. Cu*ma hutbelerinde sünnet olan şeyler, bayram hutbelerin*de de sünnettir. Mekruh olanlar da aynen mekruhtur.

Hutbeyi uzatmamak sünnettir. Cemaati bıktırmak uygun değildir. Hutbenin kısa ve cemâate faydalı hazırlan*ması, hatîbin ehliyet ve faziletine delildir.

Ashâb-ı Kirâm'dan Câbir bin Semüre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) namazı da, hutbesi de orta bir halde idi. Çok kısa ve çok uzun olmaktan berî idi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), cuma günü, minbere çıkınca, cemâate selâm verirdi. Oturduğu zaman, müezzin ezan okurdu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) minber üzerinde iki hutbe îrâd buyururdu.

Halka hitap ederken, asaya dayanır, şehâdet parmağıyla işaretler yapardı. Hutbesini ayakta îrâd buyurduk*tan sonra, otururdu. Sonra, kalkıp ayakta ikinci hutbesini îrâd buyururdu.

Hutbesinde Kur'ân-ı Kerîm okur, Allâh-ü Teâlâ'yı hatırlatırdı. Minber yapıldıktan sonra, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) minberin üçüncü basamağına kadar çıkar, oraya oturur, ayaklarını ikinci basamağa koyardı.

Hz. Ebû Bekir (r.a.), halîfeliği sırasında, minberde ikinci basamakta oturur, ayaklarını birinci basamağa ko*yardı. Hz. Ömer (r.a.), birinci basamağa oturur, ayakla*rını yere koyardı.



MANİ
Çiçekler başındadır
Sürmesi kaşındadır
Kara gözlü sevdiğim
Henüz genç yaşındadır
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
26 Şubat 2007

26 Şubat 2007

Bugün 26 Şubat 2007 Hicri: 8 Safer 1428 – Rûmî: 13 Şubat 1422 - Kasım 111 Sultan İkinci Osman Han’ın tahta çıkışı (1618)

GÜNÜN HADİSİ
es-Serrid Ibnu's-Suveyd es-Sakafi (radiyallahu anh) anlatiyor: "Ey Allah'in Resulu, dedim, annem bana kendisi adina mu'mine bir cariye azad etmemi vasiyet etti. Benim yanimda, Sudanli (nubi) siyah bir cariye var, onu azad edeyim mi?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Cagir, onu (goreyim)" dedi. Cagirdim ve geldi. Cariyeye sordu: "Rabbin kim?" Cariye: "Allah!" dedi, tekrar sordu: "Ben kimim?" Cariye: "Allah'in elcisisin!" cevabini verince Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Bunu azad et, zira mu'minedir" buyurdu.
Ebu Davud, Eyman 19 (3283); Nesai, Vesaya 8, (6, 251).


TEBLİĞ VE İKÂZDA HASSAS ÖLÇÜ

İmâm-ı Âzam Hazretleri, talebesi İmâm Ebû Yûsuf'a "Vasiyetnâme"sinde şöyle demiştir:

"Hükümdarından ilme uygun olmayan bir şey gördüğün zaman, onu kendisine itaatinle beraber an, çün*kü onun eli senin elinden kuvvetlidir. Ona:

"Ben senin hükümran olduğun, başkaları üzerinde nüfuz sahibi bulunduğun şeyde sana itaat ediciyim. Ancak gidişatında ilme uygun olmayan bir şey arz edeceğim." dersin. Bunu sultanın yanında bir kere yaparsan kâfidir. Zîrâ üzerine düşer ve devam edersen belki sana kahrederler. Bu da dînin yıkımı olur. Şayet senin dîninde ciddiliğini ye iyilikleri emretmekteki hırsını anlamak için onu bir iki kere yaparsa, bir kere daha yaptığı zaman yanına sen yalnız gir ve nasîhat et.

Eğer bid'at ehli ise, sultan da olsa, Allah'ın Kitabı'n-dan ve Resûlullâh'ın sünnetinden bildiklerini söyle. Kabul ederse ne âlâ, etmezse artık seni ondan korumasını Allâh-ü Teâlâ'dan dile ve ölümü an. Üstadın ve kendilerinden ilim aldığın kimseler için rahmet dile ve Kur'ân okumaya devam et. Kabirleri, büyükleri ve mü*barek yerleri çok ziyaret et."

ÇOCUĞUN ASIL ANNESİ KİM?

Ebû Hureyre (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'den şöyle rivayet etmiştir: "İki kadın, beraberinde iki çocuk olduğu halele yolculuğa çıkarlar. Yolda bir kurt çocuk*lardan birini parçalar. Kadınlar kalan çocuğu sahiplenme hususunda münâkaşa ederler.

Davalarını Hz. Davud (a.s.)'a götürürler; o da çocuğu büyüğüne verir. Ancak kadınlar gidip durumu bir de Süleyman (a.s.)'a anlatırlar. Hz. Süleyman, "Bıçak getirin; çocuğu ikiye bölüp aranızda paylaştırayım" de*yince çocuğun annesi olan küçük kadın, 'ikiye mi bö*leceksin? Öyleyse ben dâvamdan vazgeçiyorum; çocuğu ona bırakıyorum." der. Bunun üzerine Süleyman (a.s.) "O çocuk sana aittir." diyerek çocuğu hakîkî annesine verir.



MANİ
Motor geliyor motor
Tutundum direğine
Çekemeyen düşmanlar
Buz koysun yüreğine
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
27 Şubat 2007

27 Şubat 2007

Bugün 27 Şubat 2007 Hicri: 9 Safer 1428 – Rûmî: 14 Şubat 1422 - Kasım 112 Şeyhülislam Yahya Efendi’nin vefatı (1644) – 2. Cemrenin suya düşmesi – Rus Çarlığı çöktü, Çar II.Nikola tahtan indirildi (1917)

GÜNÜN HADİSİ

Hz. Ali (kerremallahu vechehu) diyor ki: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) soyle buyurdu: "Kisi dort seye inanmadikca mu'min olmus sayilmaz: Allah'tan baska ilah olmadigina ve benim Allah'in kulu ve elcisi Muhammed olduguma, beni (butun insanlara) hakla gondermis bulunduguna sehadet etmek, olume inanmak, tekrar dirilmeye inanmak, kadere inanmak"
Tirmizi, Kader 10, (2146).

331914948_5f4dca4f99_o.jpg


HAZRET-İ ALİ (K.V.) BUYURDULAR Kİ
"Yanında; Allah'ın sünneti, Rasûlullâh'ın sünneti ve evliyanın sünneti olmayan kimsenin elinde hiçbir şey yok, demektir. Kendisine, Allah'ın sünneti nedir? diye suâl edilince, buyurdu ki:

- Sırrı gizlemektir. Rasûlullâh'ın sünneti nedir? diye
suâl edilince buyurdu ki:

- İnsanları idare etmektir. Evliyanın sünneti nedir?
diye suâl edilince buyurdu ki:

- İnsanların verdiği sıkıntıya katlanmaktır."



OSMANLILARDA TEMİZLİK
Kânûni Sultan Süleyman devrinde 1552-1556 yılları arasında İstanbul'da dört yıl kalan bir İspanyol seyyahın notlarından:

... Dünyânın hiçbir yerinde Sinan Paşa'nın, adaleti yerine getirmek ve haksızlıkları önlemek için yapmış olduğu şeylere rastlanmaz.

- Nasıl?

- Sinan Paşa, sık sık kıyafet değiştirerek dolaşır, olan
biteni öğrenmek için lokantalarda yemek yer, yangına
karşı tedbir alınıp alınmadığını öğrenmek için geceleri
şehri gezerdi. İstanbul'da, herkes mecburen kapısının
önünü temizlerdi. Kapısının önünü temiz tutmayanları
sokak ortasında cezalandırırdı.

Bir gün beni de yanına almıştı. Çok tuhaf bir şeyle karşılaştım. Üstü başı yırtık, her yanı pislik içinde bir Yahudi'yle karşılaştık. Paşa, adamın karısını çağırttı, 'Kocan senin yiyeceğini, içeceğini sağlıyor mu?' diye sordu. Kadın 'Evet, çoluğundan çocuğundan hiçbir şey esirgemez.' deyince 'Kendisinin her ihtiyacını karşılayan kocasının paçasındaki çamuru bi*le fırçalamayan bu kadını ikâz edin.' dedi.

Hayatımda bu kadar hoş, bu kadar haklı bir hareket duymadım. Bunlara nasıl barbar diyoruz? Onlara böyle demekle asıl biz barbar oluyoruz.



MANİ
Ayakkabımın izi
Tarlaya çektim çizi
Yar öğretmen, ben terzi
Çekemiyorlar bizi
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
28 Şubat 2007

28 Şubat 2007

Bugün 28 Şubat 2007 Hicri: 10 Safer 1428 – Rûmî: 15 Şubat 1422 - Kasım 113 Islahat Fermanı’nın ilanı (1856) – Leyleklerin gelme zamanı – Sivil Savunma Günü – Of ve Çaykara’nın kurtuluşu (1918)

GÜNÜN HADİSİ

Abdullah Ibnu Abbas'in rivayetine gore, bir kadin, kendisine kupte yapilan sira (nebiz) hakkinda sordu. Kadina su cevabi verdi: "Abdulkays kabilesinin heyeti Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e geldigi vakit: "Bu gelenler kimdir?" diye sordu. "Rebialilar" diye kendilerini tanittilar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Merhaba, hos geldiniz. Insaallah bu ziyaretten memnun kalir, pisman olmazsiniz" buyurdu.
Misafirler: "Biz uzak bir yerden geliyoruz. Sizinle bizim aramizda su kafir Mudarlilar var. Bu sebeple, size ancak haram ayinda ugrayabiliyoruz. Oyle ise, bize kesin, acik bir amel emret, onu geride biraktiklarimiza da ogretelim. Ve bizi cennete gotursun" dediler.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de onlara dort emir ve dort yasakta bulundu: Once tek olan Allah Teala'ya imani emretti ve sordu:
"Iman nedir biliyor musunuz?"
"Allah ve Resulu daha iyi bilir!" dediler. Acikladi: Allah'tan baska ilah olmadigina, Muhammed'in Allah'in kulu ve elcisi olduguna sehadet etmek, namaz kilmak, zekat vermek, Ramazan orucu tutmak, harpte elde edilen ganimetten beste birini odemenizdir."
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara su kaplari (sira yapmada) kullanmalarini yasakladi: Hantem (topraktan mamul kup), dubba (su kabagindan yapilmis testiler), nakir hurma kokunden ayrilan canak, muzeffet -veya mukayyer- (ici ziftle -katranla- cilalanmis kap).
Buhari, Iman 40, Ilm 25, Mevakitu's-Salat 2, Zekat 1, Farzu'l-Hums 2, Mevakib 4, Megazi 69, Edeb 98, Haberi'l-Vahid 5, Tevhid 56, Muslim, Iman 23, 24, 25 (17); Ebu Davud, Esribe 7, (3692); Tirmizi, Iman 5, (2614); Nesai, Iman, 25, (8, 120).

404555624_92f3f99d15_b.jpg


CEMÂATLE NAMAZDA SAFLARIN TANZİMİ

Safların sünnet-i seniyyeye uygun tanzim edilmesi, namaza âit mühim bir vazifedir. Çünkü Resûlullâh Efendimiz (sav.) "Safların düzgün olması namazın ikâ*mesinden (hakkını vererek kılınmasından)dir." buyur*muştur.

Hz. İbn-i Mesûd (r.a.) diyor ki; Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) namazda omuzlarımızı bir hizaya getirir ve şöyle buyururdu: 'Safları düzgün tutun (eğri büğrü durmayın ki) kalpleriniz dağılmasın. En âlimleriniz benim arkamda dursunlar, sonra ilim seviyesine göre saf bağlayın.'

Cemâat bir kişi olursa imâmın sağına ve az gerisine (ayağının ucu imâmın topuğuna gelecek şekilde) durur. İmâmı geçerse namazı caiz olmaz. Bir kişinin imâmın soluna veya arkasına durması mekruhtur. Kadın arkada durur. Cemâat iki veya daha çok kişi olursa imâmın arkasına dururlar. Biri imâmın sağına biri soluna durursa tenzihen mekruh olur. Eğer cemâat üç veya daha çok kişi olduğu halde imâmın arkasına durmayıp sağına ve soluna dururlarsa tahrimen mekruh olur. Cemâat bir kişi olup imâmın sağında namaza başladıktan sonra ikinci bir kişi imâma tâbi olmak üzere gelirse imâmın sağında olan kişi namaz içinde geri çıkıp beraberce imâmın arkasında dururlar. Namazda özürsüz olarak yürümek, bir saf miktarından fazla olursa namazı bozar. Bir saf miktarını geçmezse mekruh olur. Saf düzeltmek için olursa mekruh olmaz. Hatta kerahetten kurtulmak için lüzumludur.

Namazda önce baliğ olmuş erkekler, sonra çocuklar. sonra hünsâlar (erkek veya kadın olduğu bilinemeyen), sonra kadınlar saf tutar. Baliğ olmamış çocukların erkeklerin safında namaza durması dört mezhebin ittifa*kıyla mekruhtur. Eğer erkeklerin safı yarım kalırsa imâm-ı Şafiî, İmâm Mâlik ve İmâm Hanbel'e göre ço*cuklar yarım kalan safı tamamlar. Hanefîlere göre ço*cuklar Dirden çok ise arkada ayrıca saf yapar. İmâmın safın ortasında durmaması mekruhtur.



MANİ
Hoş gelmişsin misafir
Oturacak yerim yok
Sana kahve yapayım
Cezvem delik, şeker yok
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
1 Mart 2007

1 Mart 2007

Bugün 1 Mart 2007 Hicri: 11 Safer 1428 – Rûmî: 16 Şubat 1422 - Kasım 114 Türk- Afgan dostluk anlaşması (1921) – Bosna- Hersek Cumhuriyeti’nin istiklali (1992) – Yeşilay Haftası <o:p></o:p>

GÜNÜN HADİSİ

Talha Ibnu Ubeydillah haber veriyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e Necid ahalisinden bir adam geldi. Saclari karisikti. Kulagimiza sesinin miriltisi geliyordu, ancak ne dedigini anlayamiyorduk. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e iyice yaklasinca gorduk ki, Islam'dan soruyormus.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Gece ve gunduzde bes vakit namaz" demisti ki adam tekrar sordu:
"Bu bes disinda bir borcum var mi?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ramazan orucu da var" deyince adam: Bunun disinda oruc var mi? diye sordu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayir!" Ancak dilersen nafile tutarsin" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ona zekati hatirlatti. Adam: "Zekat disinda borcum var mi?" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayir, ama nafile verirsen o baska!" dedi.
Adam geri dondu ve gider ayak: "Bunlara ilave yapmayacagim gibi noksan da tutmayacagim" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) da: "Sozunde durursa kurtulusa ermistir" buyurdu. Veya "Sozunde durursa cennetliktir" buyurdu.
Ebu Davud'da "Kasem olsun kurtulusa erer, yeter ki sozunde dursun" seklinde te'kidli olarak gelmistir.
Buhari, Iman 34; Muslim, Iman 8, (11); Nesai, Siyam, 1, (4, 120); Ebu Davud, Salat 1, (391); Muvatta, Kasru's-Salat fi's-Sefer 94, (1, 175).

319840153_114d60fb53_o.jpg


SANCAĞIN NAMUSU

Büyük âlim, tarihçi ve hukukçu, devlet adamımız Ahmed Cevdet Paşa, 1863 yılında Bosna müfettişi tâyin edilmiş ve vazîfesi gereği Bosna gençlerinden iki alay Osmanlı askeri tanzim etmişti. Ahmed Cevdet Paşa, İstanbul'dan getirilen sancağın teslimi sırasında, askerlere hitaben sancağın namusunu korumakla alâkalı şunları söylemiştir:

"Bundan sonra diğer arkadaşlarınızla birlikte bu sancağın şân ve namusunu muhafaza edeceğinizden şüphe etmem. Bunun namusu pâdişâhımızın, devlet ve mille*timizin şân ve namusudur ki bugün siz, onun muhafa*zasını taahhüt etmiş oluyorsunuz. Fakat sancağın namu*sunu muhafazadan ne mânâ anlıyorsunuz? Üzerine toz konmasın diye mahfuz bir yerde tutmak mı? Hayır öyle değil. Toz, toprak, kurşun yarası onun namusuna zarar vermez. Belki kurşun tâneleriyle delik deşik olsa şân ve şerefi artar. Onun namusu ancak düşmana boyun eğmek*le kırılır. Sizler bunun için canınızı feda edeceksiniz. İşte pâdişâhın emânetini alınız."

263904376_77344c6fc7_o.jpg



Şeytan insanoğluna altı şekilde vesvese verir.
1) Önce Allah'ı ve Resulünü inkâr etmesini söyler. Muvaffak olmazsa;

2) Sünnete uymaktan, ayrılıp bid'ate dalmasını söyler.
Süfyan es-Sevrî Hazretleri der ki: "Bid'at, iblis'in arayıp da
bulamadığı şeydir. Bid'at ona göre, günahtan ve fısktan
daha iyidir. Çünkü günahtan tevbe edilip dönülür, bid'at-
ten dönülmez."
3) Şeytan buna da muvaffak olamazsa büyük günahları
işlemeyi emreder.
4) Bundan da ümidini keserse küçük günahları emreder.
5) Bundan da ümidini keserse mubahlarla meşgul olma*
sını tavsiye ederek onu sevaplardan mahrum bırakır.

6) Bunda da muvaffak olmazsa ibâdetlerin en fazilet*
lisinden fazileti az olana sevk etmek ister
Hülâsa şeytânın her mertebeye göre vesvesesi vardır. Onun için şeytandan ve avânesinden Allah'a sığınırız.
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
5 Mart 2007

5 Mart 2007

Bugün 5 Mart 2007 Hicri: 15 Safer 1428 – Rûmî: 20 Şubat 1422 - Kasım 118 Abdülgani Nablusi Hazretlerinin vefatı (1713) – Yeşilay’ın Kuruluşu (1920) – Soğukların azalmaya başlaması

GÜNÜN HADİSİ
Hz. Ali (a.s):

“Resulullah (s) bir gün bizleri görmek için eve gelmişti. Hazırladığımız yemeği, Ümm-ü Eymen’in bize gönderdiği bir kâse sütü ve bir kap hurmayı da yemek için ortaya bıraktık. Resulullah (s) yedi, biz de yedik. Daha sonra Hazret abdest alıp ellerini başına, yüzüne ve sakalına sürdükten sonra Kıble’ye doğru oturdu ve istediği duaları etti. Sonra (yağmur gibi) gözyaşı dökerek kendisini üç defa yere vurdu. Biz yaptığı bu işin sebebini sormaktan çekiniyorduk.

Bu esnada Hüseyin, o Hazret’in omzuna çıktı ve Resulullah tekrar ağlamaya başladı. Hüseyin durumu böyle görünce, “Anam, babam sana feda olsun (ya Resulallah), ağlamanızın sebebi nedir? Şimdiye kadar hiç görmediğim bir davranış görüyorum sizde.” diye sordu.

Rusulullah (s) ise şöyle buyurdu: “Evladım, bu gün sizleri ziyaret etmekle o kadar sevindim ki, şimdiye kadar öylesine sevinmemiştim. Ama Habibim Cebrâil yanıma gelerek sizlerin ölümünüzü ve ölüm yerlerinizin değişik yerler olduğunu bana haber verdi. İşte bu haber beni çok üzdü. Allah’tan sizin için hayır ve iyilik diliyorum.”




KUR'ÂN-I KERÎMİN ARAPÇA YAZILMASI

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in 42 kadar vahiy kâtibi Kur'ân âyetlerini Arapça yazmışlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından da böylece kabul ve takrir buyrulmuştur. Binaenaleyh bu, bir şer'î delildir. Medine-i Münevvere'deki on iki bin sahabenin de icmâı vardır. Sahabenin icmâı İse dinde muhalefeti caiz olmayan bir hüccettir. Kuran'ın tertibi mu'ciz olduğu gibi resm-i hattı (yazılışı) de ayrıca mu'cizdir. Başka yazılar, Kur'ân-ı Mübîn'in doğru okunmasına kifayet edemez.

Kur'ân-ı Kerîmin hattının yerini başka yazılar tutamaz. Arap hattın hafızalara pek büyük yardımı vardır. Bunun için on, on beş yaşındaki binlerce Müslüman ço*cuklarının bile Kur'ân-ı Kerîm'i, öteden beri, tamamen okuyup ezber edegeldikleri dâima görülmektedir. Ayrıca Kur'ân'ın Arapça hattı, birtakım işaretleri ihtiva ettiği için okunup bellenmesi kolay olmaktadır. Bu yazıyı öğrenen bir müslüman, bu şekilde yazılmış diğer İslâm eserle*rinden de istifâde edebilir. Meselâ duâ ve zikir ihtiva eden diğer mübarek kitapları da okuyabilir.

Kur'ân'ı Kerîm'i, kendisine mahsûs yazısı ile okuyup bellemek çok kolay ve fâideli olacak ve İslâm âlemine ait, müstakil ve târihî bir yazı öğrenilmiş olacaktır. Milletler birçok yabancı kavimlerin dillerini, yazılarını öğrenip dururken müslümanlar İslâm âlemine âit, büyük bir kud-siyyete sahip olan bu yazıyı niçin öğrenmesinler? Aynı zamanda ibâdet olan ilmi niçin tahsile çalışmasınlar?

Şüphe yok ki semavî kitaplar arasında, şimdiye kadar lafızları ve mânâları, bölüm ve şekilleri İtibariyle aslını muhafaza etmek İmtiyazı yalnız Kur'ân-ı Azîm'e mahsûstur. Büyük bir tarihî kıymete ve dînî kudsiyyete sahip olan bu Kitâb-ı llâhî'nin lafzını, mâ*nâsını, resm-i hattını olduğu gibi muhafaza etmek Müs*lümanlar için mühim bir vecîbedir. Bütün Müslümanlar, Kur'ân-ı Azîmü'şşân'a karşı böyle bir vazife ile mükellef olmayı, ebedî bir şeref telakkî etmektedirler.




MANİ
Süt mavi kurdeleye
Ben altın takar mıyım?
Senin gibi çalgıcıya
Ben artık bakar mıyım?
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
6 Mart 2007

6 Mart 2007

Bugün 6 Mart 2007 Hicri: 16 Safer 1428 – Rûmî: 21 Şubat 1422 - Kasım 119 Ücüncü Cemre’nin toprağa düşmesi – Piri Reis’in vefatı (1554) – Türkiye’nin Avrupa Gümrük Birliği’ne girişi (1995)

GÜNÜN HADİSİ
Enes ibn-i Haris Resulullah’ın (s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Benim bu oğlum Kerbela denen yerde öldürülecektir. Sizlerden o zamanı idrak edenler, Hüseyin’in yardımına koşsunlar.”

Bunun üzerine hadisi rivayet eden Enes, Hz. Hüseyin’in kıyam ettiğini duyar duymaz o Hazret’in kervanına katılır ve Ebâ Abdillah-il Hüseyin’le birlikte şehadet makamına erişir.”


153835781_e7886063ce_o.jpg


GIYBETLE İFTİRANIN FARKI

Bir kadın, bir meselenin hükmünü öğrenmek üzere Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in huzuruna gelmişti. Çıkıp giderken, Hz. Âişe (r.anhâ) validemiz:

- Yâ Resûlallâh! Bu kadın ne kadar da kısa! de*
yince, Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

- Yâ Âişe! Gıybet etme, buyurdu. Hz. Âişe Validemiz:

- Yâ Resûlallâh! Ben, ancak onda olanı söyledim,

dedi.

Bunun üzerine Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şu cevabı verdiler:

- Evet, zâten onda olanı söylediğin için gıybet
oldu. Onda olmayanı söyleseydin İftira olurdu."

370695025_75014a9f27_b.jpg



VALİDE SULTAN BÖREĞİ (5 kişilik)

Malzemeler: 5 adet yufka, 2 adet yumurta, 2 su bardağı süt, 6-7 adet kuru soğan, 2 çay bardağı sıvı yağ, 1,5 su bardağı ceviz, 50 gr. tereyağı, kâfî miktarda tuz, karabiber, çörek otu.

Yapılışı: Soğanlar soyulup doğranır. Tereyağından bir çorba kaşığı ayrılır, kalanıyla soğanlar kavrulur. Cevizler ilâve edildikten sonra 2-3 dakika daha kavrularak ocaktan alınır. Süt, yumurta, sıvıyağ, tuz, karabiber çu*kur bir kapta karıştırılır.

Yağlanmış fırın tepsisine yufkalardan biri serilip üzerine sostan dökülür. Üç yufka aynı şekilde yapıldıktan sonra soğanlı cevizli harç yufkanın üzerine yayılır. Son iki yufka üzerine kapatılır. 1 çorba kaşığı tereyağı eritilir, bir yumurta sarısı ile karıştırılıp yufkanın üzerine sü*rülür. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirilir.

BEYİT:

Er odur ki dünyâda koya bir eser.

Esersiz kişinin yerinde yeller eser. (Barbaros Hayred-din Paşa)



MANİ

Bu gün ayın on dördü
Kız saçını kim ördü
Ördüyse yârim ördü
Ay karanlık, kim gördü
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
8 Mart 2007

8 Mart 2007

Bugün 8 Mart 2007 Hicri: 18 Safer 1428 – Rûmî: 23 Şubat 1422 - Kasım 121 Yıldırım Bâyezid Han’ın vefatı (1403) –Bilim ve Teknoloji Haftası (8-14 Mart)

GÜNÜN HADİSİ

Ebu’l Müeyyid Harezmî şöyle naklediyor:


“Hz.. Hüseyin’in (a.s) doğumundan bir yıl geçtikten sonra on iki melek Resulullah’a (s) nazil olup şöyle dediler: “Kâbil’in, Hâbil’in başına getirdiği şeyin aynısı, oğlun Hüseyin’in başına gelecek, Hâbil’e verilen sevabın aynısı Hüseyin’e verilecek, Kâbil’e verilen azabın aynısı da Hüseyin’in katiline verilecektir.”
Devamla şöyle diyor: “Gökteki bütün melekler, Resulullah’a (s) nazil olarak başsağlığı diliyor, Hüseyin’in (a.s) şehid düşeceği toprağı ona gösteriyorlardı. Resulullah (s) da şöyle dua ediyordu: “Ey Allah’ım, Hüseyin’e yardımda bulunmayanları zelil et, onu öldürenleri öldür ve onları dilediklerinden mahrum kıl.”

20273837_0816c3bf4c_o.jpg


EBÛ'L HASENIL-HARKÂNÎ HAZRETLERİ (K.S.)'NDEN


"ömrüme bakınca yetmiş üç senelik ibâdetlerimin hepsini bir saatlik kadar kısa, günâhlarıma bakınca da, onları Nûh âleyhisselâmın ömrü kadar uzun gördüm.


Dünya, peşinden koştuğun müddetçe senin âmirindir. Ama ondan yüz çevirince de, sen onun âmiri olursun.


Allâh-ü Teâlâ, her şeye kadir olduğu için, sebepsiz olarak da rızık verir. Fakat yine de sebeplere yapıştıktan sonra tevekkül etmelidir. Nitekim hadîs-i şerifte 'Deveni bağla, sonra tevekkül et.' buyurulmuştur."

26197865_cd7f2dddcf_o.jpg


BEYNİMİZ

Bütün organlarımız gibi beynimiz de en mükemmel şekilde yaratılmıştır. Her hücrenin, hattâ her zerrenin husûsî vazifeleri vardır.


Yeni doğan bir çocukta 380 gram ağırlığında olan beyin, ilk üç yıl içinde çok hızlı gelişir, yedi yaşlarında hemen hemen ergin insandaki büyüklüğe yaklaşır. Bundan sonra büyümesi yavaşlar. 20 yaşlarından sonra her yıl bir gram eksilerek 75 yaşlarında, olgunluk döne*minde eriştiği zirve noktasının onda biri kadar azalır. 20-70 yaşları arasında beynimizde her gün yaklaşık 50.000 sinir hücresinin iş göremez hâle geldiği veya ölerek yok olduğu tahmin edilmektedir. 50 yaş civarında da bu hücrelerin hemen hemen % 10'u iş göremez duruma gelir.


Cenâb-ı Hakk, Yasin Sûresi'nin 68. âyet-i kerîmesinde buna işaret ederek, bu dünyâda ömür verdiği kişile*rin yaşlandıkça duygu ve kuvvetlerine zayıflık geldiğini ifâde buyuruyor.


Beynimiz hiçbir zaman bütünüyle bir dinlenme içine girmez. İnsan uyurken beyin çalışmasını devam ettirir. uyurken de nefes alırız, kalbimiz atar, iç organlarımız çalışır, karaciğer 500 farklı vazîfesini aralıksız sürdürür, kanımız böbreklerden süzülür, beynimize giden sinyal bizi sabah erkenden uyandırır. Kısacası beynimiz hiç durmadan vücut makinemizin aksamaması için çalışmaya devam eder.



MANİ
İn dereye dereye
Dere sana ırak mı?
Her gün her gün tarlaya
Sen babana çırak mı?
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
9 Mart 2007

9 Mart 2007

Bugün 9 Mart 2007 Hicri: 19 Safer 1428 – Rûmî: 24 Şubat 1422 - Kasım 122 Laleli Camii ibadete açıldı (1764) – Bağ budama ve kalem aşısı zamanı – Çat ve Çayeli’nin kurtuluş (1918)

GÜNÜN HADİSİ
Ebu’l Müeyyid Harezmî şöyle naklediyor:

“Hz.. Hüseyin’in (a.s) doğumundan bir yıl geçtikten sonra on iki melek Resulullah’a (s) nazil olup şöyle dediler: “Kâbil’in, Hâbil’in başına getirdiği şeyin aynısı, oğlun Hüseyin’in başına gelecek, Hâbil’e verilen sevabın aynısı Hüseyin’e verilecek, Kâbil’e verilen azabın aynısı da Hüseyin’in katiline verilecektir.”

Devamla şöyle diyor: “Gökteki bütün melekler, Resulullah’a (s) nazil olarak başsağlığı diliyor, Hüseyin’in (a.s) şehid düşeceği toprağı ona gösteriyorlardı. Resulullah (s) da şöyle dua ediyordu: “Ey Allah’ım, Hüseyin’e yardımda bulunmayanları zelil et, onu öldürenleri öldür ve onları dilediklerinden mahrum kıl.”

178256128_0783d0537e_o.jpg


ASHÂB-I KİRAMIN SÜNNETE BAĞLILIKLARI

Ashâb-ı Kiram (r.anhüm), Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) sünnetine son derecede bağlı idiler. Hz. Ali (k.v.): "Resûlullâh (s.a.v.)'in ruhu kabzolununca, Ebû Bekir (r.a.) halîfe oldu. Allâh-ü Teâlâ tarafından ruhu kabzolununcaya kadar, Resûlullâh (ş.a.v.)'in sünnet ve sîretine göre hareket etti. Sonra Ömerü'l-Fâruk (r.a.) halîfe oldu. Ruhu kabzolununcaya kadar o da böyle yaptı. Her İkisi de Resûlullâh (s.a.v.)'ın ameline ve sünnetine göre hareket ettiler." buyurdu.

Ashâb-ı Kiram (r.anhüm) Resûlullâh Efendimiz'den (s.a.v.) işittikleri veya gördükleri herhangi bir şeyi bilmeyerek değiştirmiş olmaktan da titrer ve ürperirler, bu hu*susta en ufak bir şeyi araştırmak için hiçbir zahmete kat*lanmaktan çekinmezlerdi. Nitekim Ashâb-ı Kirâm'dan Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.); "Dünyâda bir mü'minln ayı*bını örten kimsenin kıyamet gününde Allâh-ü Teâlâ tarafından ayıbının örtüleceği" hadîsi şerifini rivayet edeceği zaman hatâ yapmamak için Medine'den kalkıp Mısır'da bulunan Ukbe bin Âmir el-Cühenî (r.a.)'nin yanı*na kadar gitmişti. Çünkü, Peygamber Efendimiz'den (s.a.v.) bu hadîs-i şerîfi sadece ikisi işitmişlerdi.

Ukbe bin Âmir (r.a.)'a: "Ben sana bir hadîs-i şerîf soracağım. Onu Resûlullâh (s.a.v.)'in yanında bulunup işitenlerden, seninle benden başka kimse yok*tu. Resûlullâh (s.a.v.)'den, mü'minin ayıbını örtme hakkındaki hadîsini sen nasıl işitmiştin?" diye sor*du. Hz. Ukbe, Resûlullâh (s.a.v.)'den "Kim dünyâda bir mü'minln ayıbını örterse, Allâh-ü Teâlâ da kıya*met günü onun ayıbını örter! buyurduğunu İşittim." dedi. Hz. Ebû Eyyûb el-Ensarî (r.a.), daha atını çöz*meden, oradan Medine'ye döndü.



MANİ
Dere boyu yeşillik
Nerde kaldı Keşirlik
Keşirliğe gidenler
İstiyor beşi birlik
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
12 Mart 2007

12 Mart 2007

Bugün 12 Mart 2007 Hicri: 22 Safer 1428 – Rûmî: 27 Şubat 1422 - Kasım 125 İstiklal Marşı’nın TBMM’de Kabulü (1921) –Erzurum ve Arhavi’nin kurtuluş (1918)

GÜNÜN HADİSİ
Sabit, Enes ibn-i Malik’den şöyle naklediyor:

“Yağmur meleği Peygamber’in yanına gelmek için Allah’tan izin istedi. Allah-u Teâla izin verdi. Resulullah (s) Ümm-ü Seleme’den bu melekle konuştuğu sürede kimsenin içeri girmemesi için dikkatli olmasını istedi.

Bu sırada (Resulullah’ın (s) yağmur meleği ile konuştuğu anda) Hüseyin içeriye girdi ve Peygamber’in yanına gitmek istedi. Ümm-ü Seleme engel olmak için çaba harcarken Hüseyin onun elinden kurtulup Resul-i Ekrem’in bulunduğu odaya girdi ve Resulullah’ın üzerine çıkarak oynamaya başladı. Yağmur meleği Peygamber’e (s) “O’nu seviyor musun?” diye sorduğunda, Hz. Muhammed (s) “Evet” diye cevap verdi. Melek arzetti ki: “Bil ki senin ümmetin onu katledecektir.”

Daha sonra “O’nun öldürüleceği yeri bilmek istersen sana göstereyim.” dedi ve (eliyle bir yere işaret ederek) kırmızı renkte bir çamur (toprak) getirdi. Ümm-ü Seleme o toprağı aldı ve kendi elbisesinin köşesinde bir yere bıraktı.”

Sabit diyor ki: “Sonraları biz oranın Kerbela olduğunu öğrendik.”

409184264_e4f2e68300_o.jpg


KİM ŞEHİDDİR?

Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: 'Kim malı uğrunda öldürülürse o kimse şehiddir; kim canı uğrunda öldürülürse o şehîddir, kim dini uğrunda öldürülürse o şehîddir; her kim ırzı, nâmûsu uğrunda öldürülürse o şehîddir”

Şehîd; diri olduğu, kendisine meleklerin cennetle şehâdette bulunacakları, ruhu bedenden çıkarken kendisine ve*rilen sevap ve kerameti şâhid olduğu, gördüğü için bu isimle anılmıştır. Bu takdutle şehidin mânâsı; kendisine şehâdet edilen zât demek olur. Şehîd üç kısımdır:

Birincisi: Dünyâ ve Ahiret şehidleridir. Harp ederken öldürülenlerdir. Bunlara hem dünyâda hem âhirette şehîd hükmü verilir. Cenâzeleıf yıkanmaz: Yalnız tâzîm ve ikram için namazları kılınır. Şafiî mezhebine göre namazları da kılınmaz.

İkincisi: Âhirette sevap hususunda şehîd sayılıp dünyâ ahkâmı hususunda şehîd sayılmayanlardır. Bunlar te*davisi olmayan hastalıklar sebebi ile ölenlerle, üzerine bi*na yıkılanlar, malı, dîni, ırzı, namusu uğrunda öldürülen*ler ve benzerleridir, ki şehîd hükmünde oldukları sahîh hadîslerle sabittir. Bu nevi şehîdlerin cenazeleri yıkanır; namazları kılınır. Âhirette kendilerine şehîd sevabı verilir, yalnız sevapları hakîkî şehîdler derecesinde olmaz.

Üçüncüsü: Yalnız dünyâ ahkâmı hususunda şehîd sayılanlardır. Harb esnasında ganimete hıyanet eden veya savaştan kaçarken öldürülenler gibi. Bunlar harpte öl*dürüldükleri için insanlara göre şehîd sayılırlar. Bunların iç yüzünü yalnız Allah bilir. Kendilerine dünyâda şehîd hükmü verilir ve cenazeleri yıkanmaz.

SAFERU'L-HAYR

Bu hayırlı ayın son çarşamba gecesi veya günü, semâvîve arazî âfetlerden muhafaza olunmak için, İki rek'at na*maz kılınır. Her rek'atte 1 Fatiha, 11 İhlâs-ı şerîf okunur. Namazdan sonra da, en az 11 İstiğfar ve 11 Salât-ı Münciya okunup duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

MANİ
Tarladadır ıspanak
Kökündedir köstebek
Görülmemiş be yârim
İki kız birden istemek
 

Abdulhey

New member
Katılım
8 Mar 2007
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
allah razı olsun kardeşim devamını bekliyoruz inş
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
13 Mart 2007

13 Mart 2007

Bugün 13 Mart 2007 Hicri: 23 Safer 1428 – Rûmî: 28 Şubat 1422 - Kasım 126 Bedir Gazası (624) – Selanik’in fethi (1430) – Rumî Takvim kullanılmaya başladı (1840) – Hopa ve Pasinler’in kurtuluş (1918)

GÜNÜN HADİSİ
Peygamberimizin zevcelerinden Ayşe şöyle rivayet etmiştir:

“Resulullah’a vahiy gelmekte olduğu bir sırada, Hüseyin ibn-i Ali içeri girdi ve sıçrayarak kendisini Resulullah’ın omuzuna attı. Cebrâil “Ey Muhammed, bunu seviyor musun?” dedi. Resulullah (s) “Nasıl sevmem, o benim çocuğumdur” dediğinde, Cebrâil “Senden sonra ümmetin onu öldürecektir.” dedi. Sonra Cebrâil elini uzatarak beyaz bir toprak getirdi ve “Oğlun bu yerde şehid edilecektir. Bu yerin ismi ise Taff (Kerbela)’dır.” dedi.

Cebrâil gittikten sonra Resulullah, toprak elinde olduğu halde ağlıyordu. Sonra “Ey Ayşe, Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in Taff denilen yerde şehid edileceğini bildirdi. Benden sonra ümmetim saptırılacaktır.” dedi.

Sonra ağlayarak ashabının yanına gitti. Onların arasında Ali, Ebu Bekir, Ömer, Hüzeyfe, Ammar ve Ebuzer de vardı. Onlar aceleyle Resulullah’ın yanına gelerek “Ya Resulallah, niçin ağlıyorsunuz?” dediler. Resulullah “Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in benden sonra Taff denilen yerde şehid edileceğini haber verdi ve bu toprağı getirerek mezarının orada olacağını bildirdi.” dedi.”

334196447_3661b406ba_o.jpg


SAHABENİN BEDİR GAZVESİ'NE KATILMA YARIŞI

Ashâb-ı Kirâm'dan şehîdlik şerefine kavuşabilmek
için Bedir gazasına katılmaya can atanlar ve bu yolda
babalarıyla kur'a çekişenler vardı. Ensar'dan Sa'd bin
Hayseme (r.a.), babasına 'Eğer bu seferin mükâfatı
cennetten başka bir şey olsaydı, senden geri kalırdım!
Ben, bana şenidlik nasîp olmasını umuyorum!" demişti.
Babası Hz. Haysenje/nth, "Sen, benden geri kal da,
hâmile hanımının yânında bulun!" teklifini oğlu kabul
etmeyince, Hz. Haysemo. "İkimizden birisinin muhakkak
burada kalması lâzım!" deyince de, aralarında kur'a
çekmişler, kur'a Sa'd'a çıkmış, Bedir'de şehîd edilerek
muradına ermişti. :

Hz. Ebu Ümâme bin Salebe de hasta bulunan annesini bırakarak Bedir Gazasfna katılmak istediği zaman, dayısı Hz. Ebû Bürde bin Niyar "Sen ananın yanında otur da, onunla ilgilen!" demiş, o da: "Kız kardeşinin yanında sen otur da, onunla ilgilen!" diyerek karşılık vermiş. Durum, Peygamber, Efendimiz (s.a.v.)'e duyurulunca, Peygamber tfendirniz (s»a.v.) Hz. Ebû Ümâme'ye anne*sinin yanında kalmasını emretmişti. Peygamber Efen*dimiz,, (s.a.v.) Bedir Gazâsı'ndan döndüğü zaman Hz. Ebû Ümâme'nin annesi yefât etmiş ve cenaze namazı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından kılınmıştır.

Kadınlardan Ümmu Varaka (r.anhâ), Bedir seferine çıkılırken, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e müracaat edip "Bana izin ver ^je, seninle birlikte ben de çıkayım, yaralılarınızı tedavi eder, hastalarınıza bakarım. Olur ki, Allâh-ü Teâlâ'nın beni şehîdliğe kavuşturmasını ümit ederimi" demişti.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ona "Sen evinde Kur'ân okul Allah sana muhakkak şehîdlik nasip ederi" buyurdu. Resûlüllâh Efendimiz (s.a.v.), Ummü Varaka (r. anhâ)'yı şehîde diye anardı.

Nitekim Ümmü Varaka (r.anhâ), Hz. Ömer devrinde biri kadın, diğeri erkek iki kölesi tarafından üzerine örtü ile bastırılmak suretiyle şehîd edilmiştir.


MANİ
İndim dereye çatak
Yere yaptırdım yatak
Rica ederim yârim
Sevme üstüme ortak
 
Üst Alt