Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Takvim de Bugün

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
29 Eylül 2006

29 Eylül 2006

Bugün 29 Eylül 2006 Ramazan: 6 Eylül:16 Hızır:147 Trablusgarb Harbi (1911)

55887661_e2c6cab7f0_b.jpg


HEM DE KEFFARET GEREKTİREN ŞEYLER:
Önce kaza ve keffaret tabirlerini izah edelim Kaza: Bozulan orucu gününe gün tutmaktır. Keffaret: Bozulan Ramazan orucuna karşılık dünyevi bir cezadır ki sırasıyla:
a- Bir köle azad etmek (hür kılmak).
b- Köle azad etme imkânını bulumazsa, iki ay aralıksız oruç tutmak.
c- Yaşlılık, zayıflık veya hastalıktan dolayı (bu mazeretlerin dinen geçerli olması lâzımdır) oruç tutamazsa, altmış fakiri sabah-akşam doyurmaktır, işte keffaret bunlardan ibarettir. Bunların hiçbirisine gücü yetmezse, Allah Teâlâ'dan afv ü mağfiret ister. Keffaret gerektirecek şekilde birkaç defa oruç bozan kimseye, eğer evvelkilerin keffareti yapılmamış ise, hepsine bir keffaret kâfi gelir.
Şimdi maddelere geçelim:
1- Oruçlu olduğunu bile bile yemek, içmek.
2- Oruçlu olduğunu bile bile cinsî münasebette bulunmak.
3- Ağıza giren yağmuru, doluyu veya karı bile bile yutmak.
4- Sigara, puro vb. şeyleri içmek, enfiye çekmek,
5- Çiğ et vb. şeyleri yemek.
6- Az miktarda tuz yemek.
7- Hanımının veya sevdiği bir başka kimsenin tükürüğünü yutmak.
8- Kil vesaire gibi yemesini adet ettiği bir çamuru vb. şeyleri (kömür, kül gibi) yemek.
9- Hanımını şehvetle öptükten, gıybet yaptığından veya kan aldırdıktan sonra, oruç bozuldu zannıyla bile bile orucu bozmak.
10- Hariçten susam tanesi veya en az o büyüklükte olan başka bir yiyecek maddesini ağıza alıp yutmak. Buğday
ve arpa tanesi yutmak.

55887660_584df6fbce_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
2 Ekim 2006

2 Ekim 2006

Bugün 2 Ekim 2006 Ramazan:9 Eylül:19 Hızır:150 Selahattin Eyyubi’nin Kudüsü Kuşatması (1197)

55884875_8f43bee9e6_b.jpg


ORUCUN FAYDALARI
Biz orucu, herhangi bir menfaat kaygısıyla değil, ancak Allah'ın emrinden biri olduğu için ve sadece O'nun rızasını kazanmak için tutarız. Oruç, bu niyetle tutulduğu takdirde makbul olur.
Allah'ın her emrinde olduğu gibi, oruç ibadetinde de birçok hikmetler, bizim için maddî ve manevî pek çok faydalar vardır.
Oruç, sadece bir ay boyu aç kalma hadisesi değildir. Onda köklü bir irade melekesi kazanma; insanı oruç münasebetiyle kötü alışkanlıklardan arındırma ve güzel huylar edinme ahlâkı yatar.
Hz. Peygamber (s.a.s.): "Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah onun yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez." (Buharî, Savm) buyurarak, orucun ahlâkî yönünü göstermiştir.
Orucun manevî faydaları yanında biyolojik faydaları da mevcuttur. Bir hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.s.):
"Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz" diye buyurur. (Keşfu'l-Hafâ, C. 2)
Bunun, bedenî yönünün de denli isabetli olduğu artık tıbbın da kabul ettiği bir vakıadır.
Beden, fizikî yönden dinlenir. İnsan vücuduna sâri olan zararlı maddeler-zehirler, toksinler-atılır. Bu ameliye, bünyenin de dinlenmesine, dinç olmasına faydalar sağlar. Zaten Allah (c.c.) madden ve manen insana faydasızı asla emretmez. Çünkü O, kullarına asla zulmetmez...

55884874_1d01d2da49_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
3 Ekim 2006

3 Ekim 2006

Bugün 3 Ekim 2006 Ramazan:10 Eylül:20 Hızır:151 İmam-ı Suyuti’nin Doğumu (1445)

55881236_92405b7e22_b.jpg


TERAVİH NAMAZI
Teravih namazının üç önemli yararı vardır: Biri ruhanî, diğeri bedenî, üçüncüsü içtimaî.
Ruhanî yararı, oruç ile cilalanan ruh, teravih namazıyla ilahî huzura yükselme bahtiyarlığına erişir, o kadar ki en yakın melekler bile ona gıpta ederler.
Bedenî yararı: iftar yemeğinden sonra kıldığımız teravih namazı vücudumuzun hareket ihtiyacını gidererek sağlıklı ve zinde olmamızı sağlar.
İçtimaî yararına gelince: Mü'minlerin camilerde toplanıp kaynaşmaları, Kur'an ve vaaz dinleyip dinlerini öğrenmeleri ve yardımlaşma şuuruna erişmesi gibi yararlar sağlar.
Teravih namazı dediğimiz 20 rekatlık namazı kılmak sünnettir. Ayrıca, orucun bir bölümü gibi kabul edildiğinden cemaat halinde kılmak güzel bir gelenektir. Peygamberimiz (SAV) farz ibadet zannedilmesin diye bazen teravih namazını cemaatsiz kılmışlardır.

55881234_b8355aef90_b.jpg


KUR'AN'DAN
Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getiri vermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kafirleri doğru yola iletmez." (Bakara, 264)
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
9 Ekim 2006

9 Ekim 2006

Bugün 9 Ekim 2006 Ramazan:16 Eylül:26 Hızır:157 Belgrat’ın İkinci Defa Fethi (1690)

55893871_084988acee_b.jpg


KUR'AN OKUMANIN FAZİLETİ
Ebu Musa (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.s.)'in şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Kur'an okuyan mümin, öyle bir turunca benzer ki onun kokusu da güzel, tadı da güzeldir. Kur'anı okumayan mümin de hurmaya benzer ki, onun kokusu yoktur, ama tatlıdır. Kur'an-ı Kerim'i okumayan münafık ise Ebu cehil karpuzuna benzer ki, hem kokusuz hem de çok acıdır. Kur'an-ı Kerim'i okuyan münafık da reyhana benzer ki, kokusu güzel fakat tadı acıdır." (Buhari)
Kur'an-ı Kerim'i okumak ile okumamak arasındaki farkı zihninde iyice kavrayabilsin. Yoksa Kur'an-ı Kerimin tatlılığı ile turunç ve hurmanın tadının bir alakası yoktur. Tabii işin hakikatini Allah (c.c.) ve o'nun Rasulü (s.a.s.) bilir.
Bu hadis-i Şerifle ilgili Ebu Davud'un naklettiği bir başka hadisi de buraya alalım. Konusu pek mühimdir. "İyi arkadaş misk kokan insana benzer. Sen de güzel koku yoksa bile, ondaki güzel koku sana de geçer. Kötü arkadaş ise ateş ocağına benzer, sana isi bulaşmamışsa bile dumana mani olamazsın." Bundan ötürü insanın dost ve arkadaş seçerken çok dikkat etmesi lazımdır.

55893870_3cd332259f_b.jpg


BİR AYET
"Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter." (Furkan-58)

55893869_6d77b2f6fb_b.jpg


BİR HADİS
"Karanlıklarda mescidlere devam edenleri kıyamet gününde tam bir aydınlık ile müjdeleyin." (Ebu Davud)

55901105_8c9ad6d762_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
10 Ekim 2006

10 Ekim 2006

Bugün 10 Ekim 2006 Ramazan:17 Eylül:27 Hızır:158 Hz. Hüseyin’in Şehadeti (680)

55901104_b5717b44da_b.jpg


ORUCUN BEŞ ÖZELLİĞİ
Ebû Hureyre (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.s.)'in şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Ümmetime Ramazanda daha önceki ümmetlere verilmeyen beş özel şey verilmiştir."
1. Oruçlunun kokan ağzı Allah katında misk kokusundan daha hoştur.
2. (Bu ayda) balıklar bile iftar edinceye kadar onlar için istiğfar ederler.
3. Yakında benim salih kullarım dünya yükünü üzerinden atar da sana gelir diye Allah (c.c.) her gün bir cennetini hazır kılar.
4. Diğer aylarda yapabildiklerini bu ayda yapamasınlar diye azgın şeytanlar bağlanarak hapsedilir.
5. Bu ayın son gecesinde oruçlu olanlar bağışlanır.
Sahabe-i Kiram: "O gece kadir gecesi midir, ya Rasulullah?" dediler de Hz. Peygamber: "Hayır, ama işçi işini bitirince ücretini alır, buyurdu." (Ahmed, Bezzar, Beyhaki, İbn-i H'ıb-ban)
Rasul-i Ekrem (s.a.s.) efendimiz bu hadis-i şerifinde beş özellikten bahsetmiş ve bu ümmete Allah tarafından özel bir lütuf olarak verildiğini daha önceki ümmetlere bu nimetlerin verilmediğini buyurmuştur.

55901103_5d1332ecb6_b.jpg


BİR AYET
"Kim tevbe edip salih amel işlerse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner." (Furkan-71)

55901102_2dc9423242_b.jpg


BİR HADİS
"Hiç bir farz namazı kasden terketme. Kim namazı kasden terkederse. ilahi korumadan mahrum kalır." (İbni Mace)

55901101_062e7b2b59_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
11 Eylül 2006

11 Eylül 2006

Bugün 11 Ekim 2006 Ramazan:18 Eylül:28 Hızır:159 Mudanya Mütarekesi (1922)

55901100_a2bf4e5440_b.jpg


KİMLERE ZEKÂT VERİLEBİLİR?
Zekâtın kimlere verilebileceği Kur'an-ı Kerim'de (Tevbe, 60) açık olarak belirtilmiştir. Şöyle ki:
1. Fakirler: Elinde Nisap miktarı mal bulunmadığı için dinen zengin sayılmayan kimseler,
2. Yoksullar: Yiyecek ve giyecek gibi en zarurî ihtiyaçlarını bile karşılayamayan; kısaca; hiç bir şeyi ol
mayan kimseler.
3. Zekat Toplama Görevlileri: Zekâtın devlet eliyle toplanması durumunda bu iş için görevlendirilen
kimseler,
4. Kalpleri İslama ısındırılmak istenenler: İslâm dinine giren, ama henüz imanı tam kuvvet kazanamamış olanlar ile. İslama yakınlık duyan kimselere, kalplerini İslama ısındırmak amacıyla zekât verilebilir.
5. Köleler ve esirler: Hürriyetlerini kazanmaları, maddî imkana bağlı olması halinde bunlara zekât verilebilir.
6. Borçlular: Yani aslî ihtiyaçlarını karşılamada zorlandıkları için israfa kaçmadan borçlanan kimselerdir.
7. Allah yolunda olanlar: Allah rızası için savaşa çıkmış olanlar. Bu kimseler, gerekli ihtiyaçlarının karşılanması için zekât verilebilir.
8. Yolda kalmışlar: Paraları kalmadığı için yolda kalan kimselere, zengin olsalar bile, zekât verilebilir.

55904656_507583128b_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
12 Ekim 2006

12 Ekim 2006

Bugün 12 Ekim 2006 Ramazan:19 Eylül:29 Hızır:160 Ömer Nasuhi Bilmen’in Vefatı (1971)

55904654_cf3d7a4aba_b.jpg


KUR'AN-I OKUYALIM
İbn-i Ömer (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.s.)'in şöyle buyurduğunu söyledi: "İki kimse dışındakilere hased caiz değildir. Biri Allah'ın kendisine Kur'an-ı Kerim'i okuma ve anlama nimeti lütfettiği, gece gündüz onu okuyup öğretmekle meşgul olan kimsedir. Diğeri ise Allah'ın kendisinde çok mal lütfettiği, gece gündüz o maldan (Allah yolunda harcayan kimsedir." (Buhari, Tirmizi, Nesai,)
Kur'an-ı Kerim ayetlerinden ve pek çok hadisi şerifden hased etmenin kötülüğü ve caiz olmadığını kesin olarak anlaşılmaktadır. Bu hadis-i şeriften ise iki tür kimseye caiz olduğu anlaşılmaktadır. Hasedin caiz olmadığı hususunda pek çok hadis geldiği için alimler bu hadisin iki manaya geldiğini ileri sürmüşler. Birincisi: Bu hadisde geçen hased, imrenme, aynı gıpta manasınadır. Gıpta ile hased arasında ise şu fark vardır: Hased, birinde bulunan nimetin, güzelliğin onun elinden çıkıp gitmesini istemektir. Bu nimet kendisine nasib olsun veya olmasın fark etmez. Gıpta ise, kendisinde de o nimet ve güzelliğin bulunmasını istemektir. Genellikle kabul edildiğine göre gıpta eden o nimetin o kişiden çıkıp gitmesini istemez.

55904653_fdf33732ec_b.jpg


BİR AYET
"Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. Bana, sonra gelecekler içinde iyilikle anılmak nasip eyle" (Şuara-83-84)

55904652_4849ce94d9_b.jpg


BİR HADİS
"Bir kısım namazlarınızı (nafile) evlerinizde
kılınız ki evlerinizi kabirlere çevirmemiş
olasınız." (Buhari)

55904651_e752b7bc9a_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
13 Ekim 2006

13 Ekim 2006

Bugün 13 Ekim 2006 Ramazan:20 Eylül:30 Hızır:161 Ankara’nın Başkent Olması (1923)

55904650_12842ff5c6_b.jpg


ORUCUN SIRLARI
İmam Gazali, orucun manevî yüceliklerinden gereği gibi faydalanabilmenin altı sırrı ve gizli şartı vardır, diyor ve bunları şöyle sıralıyor:
Birincisi: Oruçlu olmak birlikte, gözü haram, kötü ve çirkin olan her şeye bakmaktan korumak, kalbi Allah'ı zikirden alıkoyan her şeyden sakınmak.
İkincisi: Gıybet, yalan, koğuculuk, kötü söz, başkasına eziyet etme, başkasıyla çekişme gibi kötü sözden dili korumak.
Üçüncüsü: Haram ve mekruh olan her şeyi dinlemekten kulağı korumak.
Dördüncüsü: Diğer organları günahlardan, elleri ve ayakları kötülüklerden; mideyi iftar vakti, şüpheli yiyeceklerden uzak tutmak.
Beşincisi: İftar vakti yemeği çok yememektir. Zira Allahü Teâlâ'ya göre helâlden de olsa çokça doldurulmuş bir mideden daha sevimsiz bir şey yoktur.
Altıncısı: Oruçlunun kalbi iftardan sonra korku ile ümit arasında dalgalanmalıdır. Çünkü kul orucunun kabul olunup, Allah'a yakın olanlardan mı; yoksa geri çevrilip azaba uğrayacaklardan mı olduğunu bilinmez,

55906976_dee6eb9774_b.jpg


BİR AYET
"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp, dirlik düzenlik vermeyen aşırı gidenlerin emrine uymayın" (Şuara-151-152)

55906975_8a7a997a9f_b.jpg


BİR HADİS
"Müezzinler, seslerinin yükseldiği nisbette affa mazhar olurlar. Yaş ve kuru her şey onlar için şehadet eder." (Ebu Davud)

55906974_cb24ba4c92_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
16 Ekim 2006

16 Ekim 2006

Bugün 16 Ekim 2006 Ramazan:23 T.Evvel:3 Hızır:164 Siyasi Partiler Feshedildi (1981)

55911102_6204bd8e42_b.jpg


RAMAZAN'DA İ'TİKAF
Ramazan'ın son on gününde i'ti-kaf niyetiyle cuma ve cemaati olan merkezi bir camiye kapanıp bir süre nefs muhasebesinde bulunmanın; kalbi mâsivadan çekip Allah ile meşgul etmenin sayılmayacak kadar faydaları vardır.
Vâcib ve sünnet olan i'tikâfta oruçlu bulunmak şarttır. Müstehab olanında ise, şart değildir.
Sevap ve fazilet bakımından İ'Tİ-KÂF'ın dereceleri şöyledir:
a) Mescid-i Haram'da yapılan i'tikaf en yüksek derecededir.
Ondan sonra sırayla şu mescidler gelir:
b) Medine'deki Mescid-i Saadet,
c) Kudüs'teki Mescid-i Aksa,
d) Kişinin bulunduğu beldede cemaati en çok olan salâtin veya merkezi cami.
Kadınlar için en uygun i'tikaf yeri, evlerinde namaz kıldıkları köşedir.
Peygamberimiz (s.a.v.): "Kim Ramazanın son on gününde i'tikâfta bulunursa, (nafile olarak) iki hac, iki de umre yapmış gibi olur." buyurmuştur.
Süfyani Sevri Şöyle Diyor;
"Bir kimseye ok atılmasını, söz atılmasından daha çok severim. Çünkü ok yerini bulmayabilir. Ama dilden çıkan söz yerini bulur" (Hadis)

55911101_0d85384a51_b.jpg


BİR HADİS
"Ramazan ayı, Allah'ın ayıdır. Diğer aylara nazaran onun fazileti, Allah'ın mahlukatına üstünlüğü gibidir." (Hadis)
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
17 Ekim 2006

17 Ekim 2006

Bugün 17 Ekim 2006 Ramazan:24 T.Evvel:4 Hızır:165 İlk Türk Tugayı’nın Kore’ye Çıkması (1950)

55911100_45f1811eed_b.jpg


KADİR GECESİ VE ÖZELLİKLERİ
Kadir gecesi, dinimizin en faziletli saydığı gecelerden biridir. Bunun sebeplerini şöylece sıralayabiliriz:
1) İnsanları sapıklık çukurlarından ve küfür karanlıklarından kurtaran açık ve çok kuvvetli delilleriyle kalpleri aydınlatan Kur'an-ı Kerim bu ayda indirilmeye başlamıştır.
2) Allah Teala da bu mübarek gecede gelecek senedeki aynı geceye kadar olan ölüm, rızk ve diğer her türlü hadiseleri ve bunların ne şekilde olacaklarını meleklerine bildirerek onları görevlendirir.
3) Peygamber Efendimize (s.a.v.) vahyi getiren Cebrail adlı büyük melekle birlikte diğer bir çok melekler yer
yüzüne inerek Yüce Allah'ın adını anan ve ibadete devam eden her Müslüman'a selam verir, onlarla sohbet eder ve onlara dua ve istiğfarda bulunurlar.
4) Yüce Allah, bu gece selametten ve selamdan başka bir şey yaratmaz. Halbuki diğer gecelerde hem selamet ve hem de felaket yaratır.
5) Kadir gecesi, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin geceden daha hayırlıdır. Kadir gecesi hakkında Allah Teala müstakil bir sure indirmiştir. Kadr Suresi olarak bilinen bu surede Allah Teala mealen şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Muhammedi) Şüphesiz biz Onu (Kur'an-ı Kerimi) Kadir gecesinde indirdik Kadir gecesinin (yüksekliğini, faziletini) sana ne (hangi şey) bildirdi? Kadir gecesi, (diğer gecelerin) bin ayından daha hayırlıdır. Takdir olunan her şey için melekler ve Ruh (Cebrail) Rablerinin emri ile (izni ile) yer yüzüne inerler. O gece şafak alıncaya kadar sadece selamettir." (Kadr: 1-5)

55911099_59ccd7fa93_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
18 Ekim 2006

18 Ekim 2006

Bugün 18 Ekim 2006 Ramazan:25 T.Evvel:5 Hızır:166 Gedik Ahmet Paşa’nın Vefatı (1482)

55911097_51f85f8b92_b.jpg


KADİR GECESİ VE PEYGAMBERİMİZ
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
"Kadir gecesi olduğu vakit, Cebrail (Aleyhi'sselam) meleklerden bir cemaatle beraber (yeryüzüne) iner. Yüce Allah'ı zikreden ve ibadetle meşgul olanlara dua eder ve selam verirler.'' (Tercib)
Bazı rivayetlerde ise şöyle buyrulmuştur:
"Kadir gecesi olduğu vakit birçok melekler yeryüzüne inerler. Allah'ın (c.c.) selamını tebliğ ederler. İçerisinde mümin erkek ve kadın bulunan hiçbir ev bırakmaz ve hepsine girerler. Ve ey mümin erkek, veya ey mümin kadın, Yüce Allah'tan sana selam var, derler." (Tac)
Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmuştur:
"Her kim Kadir gecesinin hayrından mahrum olursa (bütün) hayırlardan mahrum olur."
Ubadetübnü's Samit'ten (r.a.): "Dedi ki: Hz. Peygamber (s.a.v.) Kadir gecesini haber vermek için çıktı. Müslümanlardan iki kişi (bir borç davası yüzünden) mescidde kavga ettiler. Bu sebeple Kadir gecesi hakkındaki bilgi benden kaldırıldı. Sizin için bu daha hayırlı olabilir. Siz Onu Ramazan'ın son dokuzuncu, yedinci ve beşinci gecelerinde arayın."
Hz. Aişe (r.a.h.) dedi ki: "Hz. Peygamber (s.a.v.) Ramazan-ı Şerifin son on gününde itikâfa girer ve Kadir gecesini Ramazan-ı Şerifin son on günündeki tek gecelerinde, arayın, buyururlardı."
Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: "Ramazan'ın son on gününü gecelerinden yedinci gününün gecesine devam et. O geceyi ibadetle geçir."
Muaviye b. Ebi Süfyan'dan (r.a.) dedi ki: Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular:
"Kadir gecesi Ramazan'ın yirmi yedinci gecesidir."
İbn-i Ömerden (r.a.h.m.) Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular:
"Her kim Kadir gecesini ararsa, Ramazan'ın yirmi yedinci gecesinde arasın."

55910929_166339beea_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
19 Ekim 2006

19 Ekim 2006

Bugün 19 Ekim 2006 Ramazan:26 T.Evvel:6 Hızır:167 KADİR GECESİ

55910921_7c92cbbe08_b.jpg


KADİR GECESİNİ İHYA ETMEK
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular:
Meal: "Her kim Kadir gecesini Yüce Allah'ın rahmetinin çokluğuna inanarak ve Onun rahmetini bekleyerek ibadetle geçirirse, geçmişteki günahları bağışlanır." (Buhari)
Hz. Aişe (r.a.h): Peygamber Efendimize (s.a.v,): "Ey Allah'ın Resulü! Kadir gecesini bilirsem, ben o gece ne söyleyeyim? Yani nasıl bir ibadet edeyim? diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: Şöyle de "Allahım! sen çok affedicisin, affı seversin, beni de affet." de (Tirmizi)
Hz. Peygamberin (s.a.v.) yakın arkadaşlarından olan Kâb'ın oğlu Ubey, şöyle demiştir: "Allah'a yemin ediyorum ki; Kadir Gecesi, Peygamber Efendimizin bize ibadet etmeği emrettiği Ramazan'ın yirmi yedinci gecesi olduğunu biliyorum." (Habain Tefsiri)
Kadir Gecesinin Ramazan'ın son günlerinde olması, insana şunu hatırlatıyor. Ey akıl sahibi olan insan! Ramazan ayı Yüce Allah'ın kullarını gaflet uykusundan uyanmaya davet ettiği bir rahmet, mağfiret ve kötülükleri terk ederek cehennemden kurtulma ayıdır. Ebedi hayatını teşkil eden, kâr ve zararların defteri kapatılacak olan sene sonu yaklaştı. Melekler senin eski hesaplarını kapayıp yeni yıl hesaplarına başlayacaklardır.
Ne zaman ki kendini her türlü kötülüklerden kurtarıp güzel ahlakla süsler, kalbini kinden, kibirden, küsden, dargınlıktan, çekememezlikten ve her türlü rezaletten muhafaza eder, dilini alkollü içkilerden, gıybetten, yalandan, kalp kırma gibi çirkin davranışlardan ve diğer bütün organlarını haramlardan temizler ve Hakk'a itaat etmeğe başlarsan, işte o zaman Kadir Gecesine ermiş olursun.


KADİR GECESİ
Bilelim kadrini kadrin, o gün inmişti kitap.
Silinip gitti karanlık, ebedî soldu serap.
Uyalım emrine her an, yüce Kurân'ımızın,
Böyle emretti kitap, böyle emretti çalap
Y. HATIBOGLU

55910913_cf5eaf26a0_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
20 Ekim 2006

20 Ekim 2006

Bugün 20 Ekim 2006 Ramazan:27 T.Evvel:7 Hızır:168 Varna Zaferi (1776) Fransızlar’ın Anadolu’dan Çekilişi (1921)

55915313_6b8c7a16e1_b.jpg


SADAKA-I FITIR
Ramazan Bayramı'na yakın bir zamanda fakirlere verilmesi vacib olan sadaka-i fıtırda ne kadar büyük bir sosyal dayanışma ve maslahatlar bulunmaktadır.
Fıtır sadakası, Ramazan-ı şerifin sonuna yetişen ve temel ihtiyaçlarından başka en az Nisap miktarı bir mala sahip bulunan her hür müslüman için verilmesi vacip olan bir sadakadır. Buna yalnız "fitre" de denir ki fıtrat sadakası yani sevap için verilen yaratılış ihsanı demektir. Fıtır sadakasının vacip olması, zekatın farz olmasından öncedir, orucun farz kılındığı seneye tesadüf eder. Bu bir yardımlaşmadır, orucun kabulüne, ölümün şiddeti, dehşetinden ve kabrin azabından kurtuluşa bir vesiledir. Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye, bayram gününün neşesinden onların da istifade etmelerine bir yardımdır. Bu yönüyle fıtır sadakası insanî bir hayır, bir vazifedir. Fıtır sadakası, Ramazan bayramının birinci günü fecrin doğuşundan itibaren vacip olursa da bundan birkaç gün, hatta bir kaç ay veya sene evvel de, sonra da verilebilir. Ta ki fakirler, bununla bayram namazına çıkmadan evvel noksanlarını tedarik edebilsinler.
Fıtır sadakası, Nisap miktarı mala sahip olan her hür müslüman için vaciptir. Hatta çocuk veya deli olsa bile. Bunların velileri bunlarla mallarından bu sadakayı vermezlerse, bunu kendileri buluğ çağına erdikten veya iyileştikten sonra ödemekle mükellef bulunurlar.
Bu Nisaptan murat, iki yüz dirhem gümüş veya 96 gr. altın veya bunların kıymetlerine denk olan bir maldır. Bu mal, temel ihtiyaçlardan, yani sahibinin borcundan ikametgahından, evinin lüzumlu eşyasından binip kuşanacağı at (araba) ile silahından ve kendisi ile aile fertlerinin bir aylık veya diğer bir görüşe göre bir senelik nafakalarından fazla bulunmalıdır.

55915312_ba14558204_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
26 Ekim 2006

26 Ekim 2006

Bugün 26 Ekim 2006 Şevval:4 T.Evvel:13 Hızır:174 I.Kosava Zaferi (1596)

56221926_2f169ce699_b.jpg


MÜMİNİN ÖLÜMÜ:
- Kaçınılmaz olduğunu bildiği ve yaşamı süresince hazırlık yaptığı ölümle karşılaşır.
- Canını almaya gelen melekler ona selam verip, onu cennetle müjdelerler.
- Melekler güzellikle canını alırlar.
- Ruhu bedeninden yumuşakça çekilip alınır.
- Arkasından gelecek müminleri müjdelemek, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve müminler için bir korku ve üzüntü olmadığını haber vermek ister. Ama buna izin verilmez.

56221925_95c832d100_b.jpg


İNKARCININ ÖLÜMÜ:
- Hayatı boyunca kendisinden kaçıp durduğu ölümle buluşur.
- Ölümü şiddetli sarsıntılar içinde olur.
- Melekler, ellerini ona doğru uzatır ve onu alçaltıcı ve yakıcı bir azapla müjdelerler.
- Melekler, yüzüne ve sırtına vura vura canını alırlar.
- Ruhu en derinden acıyla sökülür.
- Ruhu köprücük kemiklerine kadar çekilir ve son müdahale yapılır.
- Canı o inkar içindeyken zorluk içinde çıkar.
- Ölümle yüz yüze geldiği andaki imanı ve tevbesi kabul edilmez.
- Gerçeği görmenin verdiği büyük pişmanlık içinde Allah'tan kendisini dünyaya geri çevirmesini ve kaybettiği ömrünü telafi etmeyi talep eder. Ama bu isteği kabul edilmez.

56232773_8fe394bd2d_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
27 Ekim 2006

27 Ekim 2006

Bugün 27 Ekim 2006 Şevval:5 T.Evvel:14 Hızır:175 Preveze Deniz Zaferi (1538)

56232770_a7d29513d9_b.jpg


GAFLETİN NEDENLERİ
- Tefekkür ve akletme eksikliği:
Bazı insanlar ciddi konular üzerinde düşünmeye pek alışık değildir. Düşünmeden yaşamaya alışık olduklarından, ölümü de çok uzak görürler.
- Yaşamın karmaşa ve hareketliliği: Yaşam öylesine akıcı ve hareketlidir ki kendini olayların akışına kaptıran insan özel bir çaba göstermezse, eninde sonunda kendisini yakalayacak olan ölüm gerçeğini göz ardı
edebilir. Bu durum, özellikle imana sahip olmadığı için kader, tevekkül, Allah'a teslim olma gibi kavramlara yabancı insanlar için geçerlidir.
Doğum yanılgısı: Gafletin sebeplerinden birisi de doğumun varlığıdır. Her gün doğumlar ve ölümler olur.
yeryüzünün nüfusu hiç eksilmez, hatta günden güne artar, insan kendisini bu döngünün etkisine kaptırınca sanki doğumlar ölümleri telafi ediyor, yaşam böylece dengeleniyor gibi bir yanılgıya kapılabilir. Bu da ölüme karşı bir gaflet perdesi oluşmasına sebep olur. Oysa şu andan itibaren hiçbir doğumun gerçekleşmeyeceği bir döneme girsek, insanların birbiri ardına öldüğünü ve dünya nüfusunun hızla sıfıra doğru gittiğini görsek... işte o zaman ölüm insana tüm dehşetiyle kendisini hissettirir. İnsan etrafındakilerin birer birer eksildiğini görür ve kaçınılmaz sonun er geç kendisine de geleceğini kesin olarak fark eder. Aradan yıllar bile geçse, hala hayatta olanlar ertesi gün sıranın kendilerine gelip gelmeyeceği endişesiyle yatarlar. Ölüm bir an bile akıllarından çıkmaz.

56232769_d816c350bf_b.jpg
 

asikkulun

New member
Katılım
15 Eyl 2006
Mesajlar
1,217
Tepkime puanı
96
Puanları
0
Yaş
32
Konum
sivas
Gerçekten Son Derece Mükemmel.günleri Eksiksiz Yaziyorsun Ya Yani Hayret Ediyorum.ve Ayrica Allah Razi Olsun.bizleri Bilgilendirdiğin Için De Ayrica Sonsuz Terşekkürler.
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
30 Ekim 2006

30 Ekim 2006

Bugün 30 Ekim 2006 Şevval:8 T.Evvel:17 Hızır:178 Mondros Mütakeresi (1918) – Boğaziçi Köprüsünün Açılması (1974)

56230040_8e99df86a4_b.jpg


BİR ANNENİN OĞLUNA NASİHATİ
Hz. Esma bint-i Ebi Bekir (r.a.) ile Cennetle müjdelenen sahabelerden Hz. Zûbeyr'in evliliklerinden meydana gelen sekiz çocuktan birisi de Hz. Abdullah bin Zübeyir idi. Hz. Abdullah büyük bir mücahid idi. Hz. Esma bir olay sebebiyle oğluna söyle nasihat ediyordu:
''Ey oğlum, eğer yürüdüğün yol hak ise ve buna inanıyorsan, yolunda devam et. Çünkü arkadaşların bu yolda öldürüldü. Sen şehit düşen arkadaşlarını düşün. Ümeyyeoğullarının oyuncağı olma. Eğer maksadın dünyayı kazanmaksa sen çok fena birisin demektir. Bu takdirde hem kendini, hem de seninle beraber olanları felakete sürüklemiş olacaksın. 'Ben hak yoldaydım. Arkadaşlarım gevşedi, ben de gevşedim' diyorsan bu mert kimselere yakışmaz. Dünyada daha ne kadar kalacaksın?
"Ey oğlum, senin için örtülerin en güzel ölümdür. Allah'a yemin ederim ki, şeref ve haysiyet içinde olman birkaç darbesi, benim nazarımda hakaret ve zillet içerisinde yaşamaktan ve kırbaçlanmaktan daha iyidir. Sakın ölümden korkarak zilleti kabul etme. Sen senin noktanda sabırlı olacağını ûmid ediyorum."
Hz.Abdullah da aynı kanaatteydi. Annesinin bu sözleri kalbini ferahlandırdı. Annesinin elini öptü. Hz. Esma da oğlunun alnından öperek uğurladı. Hz. Esma oğlunun ardından şu şekilde duâ etti:
'Ey Allah'ım. bu necip kuluna merhamet et. Onu Mekke ve Medine köşelerinde susuz bırakma. Annesine yaptığı iyiliklere karşılık ondan nimetini esirgeme. Allah'ım oğlumu senin emrine teslim ettim. Senin kaderine razı oldum. Ona gelecek musibetten dolayı beni sabır ve şükredenlerin mertebesine eriştir.'
Hz.Abdullah Mekke'yi Haccac-ı Zalime karşı müdafaa ederken şehit oldu. Hz. Esma bu haberi büyük bir metanetle karşıladı.

56230038_fad7cfd7bd_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
2 Kasım 2006

2 Kasım 2006

Bugün 2 Kasım 2006 Şevval:11 T.Evvel:20 Hızır:181 Tokat’lı Molla Lütfi’nin Şehadeti (1945)

56225742_7a576c0fb3_b.jpg


MÜ'MİN VE CİHAD İBADETİ
Allah yolunda cihad, imandan sonra amellerin en üstünüdür. Bu bakımdan cihad, İslam'ın temel kaidelerinden bir esastır. Cihad, İslam'ın direği, salih amellerin zirvesidir.
Kur'an-ı Kerim'de mealen "Mü'minler, ancak o kimselerdir ki Allah'a ve Resulüne iman ettikten sonra şüpheye düşmeyip Allah yolunda malları ile canları ile cihad edenlerdir. İşte onlar (imanlarda) sadık olanların ta kendileridir. " buyurmuştur.
Allah yolunda cihad en mühim bir ibadettir. O, manevi kazanç sağlayan en hayırlı bir ticarettir. Resul-i Ekrem Efendimiz; imandan sonra amellerin en üstünü hangisidir? sualine cevap olarak "imandan sonra amellerin en üstünü Allah yolunda cihaddır" buyurmuştur.
Kur'an-ı Kerim'de "Allah yolunda hakkıyla cihad ediniz" mealindeki ayeti kerime, İslam'da cihadın her güç bölümünü ihtiva eder. Yani, bu ayetle cihadın her üç bölümü de müminlere emredilmiştir.
Ve yine, "Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin, bilirseniz bu sizin için en hayırlı olanıdır... onlar ki iman ettiler sonra hicret ettiler, sonra Allah yolunda cihad ettiler. İşte onlar Allah'ın rahmetini (masını) ümid eden, isteyenlerdir."

Ayrıca Resul-i Ekrem Efendimiz, pek çok hadislerinde bu cihetleri beyan buyurmuştur. "Düşmanlarınıza karşı cihad ettiğiniz gibi hevai isteklerinize karşı da savaşın; kim Allah'ın sözünün (dininin) en üstün olması için savaşırsa onun cihadı Allah yolundadır. Cihadın en faziletlisi, haksızlık yapan sultana karşı adalet (hak) olan sözü söylemektir..."

56239764_25132ab0d1_b.jpg
 

Rahmet4

New member
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
526
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
53
Allah razi olsun bu bigler ve cok güzel resimler icin
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
6 Kasım 2006

6 Kasım 2006

Bugün 6 Kasım 2006 Şevval:15 T.Evvel:24 Hızır:185 Katip Çelebi’nin Vefatı (1647)

56225740_2cb735ac3b_b.jpg


ŞEYTAN: KURUNTULARA VE KUŞKULARA DÜŞÜRÜR
Şeytanın kullandığı bir başka yöntem ise kuşku ve kuruntu vermektir. Gerçekte var olmayan olayları insanların kafalarında sanki varmış gibi gösterir? Kalplerinde hastalık bulunan, zayıf karakterli kişiler bir süre sonra tamemen bu kuruntuların etkisi altında girerler. Her olayı kendi aleyhlerine planlanmış bir hareket olarak görürler. (Münafikun Suresi, 4) Hatta elçi tarafından aldatıldıkları zannına kapılırlar. Sürekli tedirginlik ve korku içinde, ne yapacaklarını bilemeyen bir karekter sergilerler. Şuurlu bir insanın aklına bile getirmeyeceği olmadık kuruntulara düşerler.
Onları ne olursa olsun şaşırtıp saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim... kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi, 119-120)
Mümin şeytanın en büyük düşmanı olduğu için, kendisini böyle bir tehlikeden müstağni göremez. Zira göstereceği en küçük bir gevşeklik, şeytanın kuruntu vermek, şüpheye sevk etmek gibi taktiklerle üzerine saldırmasına imkan tanır. Ancak kesin bir bilgiye ahirete inanan, her an katıksızca Allah'a yönelen bir mümine karşı bu kuruntular kesinlikle etkisiz kalır.

56238698_dc3760f1f3_b.jpg
 
Üst Alt