Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Takvim de Bugün

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
1 Eylül 2006

1 Eylül 2006

Bugün 1 Eylül 2006 Şaban:8 Ağustos:19 Hızır:119 II.Dünya Savaşı’nın Başlaması (1939)

40743602_27817aaf6e_b.jpg


KUR'AN'LA YAŞAMAK İÇİN OKUMAK
Peygamber Efendimiz (s. a.v.) Kur'an 'ın devamlı okunmasına dikkat etmiş ve ısrarla bu işin üzerinde durmuştur. Öğrendiği Kur'an'ı unutanları da, "unuttum" diyenleri de yadırgamıştır. İnsan belleğindeki Kur'an, tekrarlanmaz ise zamanla unutulup gider. Böyle bir kaybı önlemeyi Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle öğütlemiştir.
"Ey Kur'an sahibi hafızlar, Kur'an'ı daima okuyup müzakere ediniz; canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Kur'an'ın hafızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin ilgisizlik sebebiyle boşanıp kaçmasından daha kolaydır."
Müslüman Kur'an'a hizmet etmeli ve bu hizmeti de sürekli olmalıdır. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.);
"Az bile olsa devamlı yapılan amelin en hayırlı amel" olduğunu söylemiştir.
Kur'an okuma ve onu elden bırakmama ise hayırlı amellerin başında gelir. Hadis-i şerifte: "Kim Kur'an'ı okur da okuduğu ayetlere göre amel ederse kıyamet günü onun ana babasına bir taç giydirilecek kî, o tacın ışığı güneşin ışığından daha parlak olacak. Eğer o güneş dünyada sizin evlerinizde olsaydı onunla (Kur'an'la) amel eden kişi hakkında ne düşünürdünüz" Kur'an müslümanların şeref ve övüncüdür. Peygamberimiz buyuruyor: "Her kavmin kendisi ile övündüğü bir şeyi vardır. Ümmetimin şeref ve övüncü ise Kur'an'dır." Kur'an'ı unutmayalım okuyalım ve yaşayalım. Yoksa misyonerlerin kendi batıl dinlerini yaymak ve muharref kitaplarını dağıtmak için yaptığı çalışmaların ortakları oluruz. Allah korusun.

40739885_d4c641b3ee_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
4 Eylül 2006

4 Eylül 2006

Bugün 4 Eylül 2006 Şaban:11 Ağustos:22 Hızır:122 Sivas Kongresi (1914)

40739881_c9a5374971_b.jpg


MÜSLÜMAN OLMAYAN TOPLULUKLARLA DOSTLUK
Tablo ortada, Haçlı dünyası Yahudilerle el ele vererek Müslümanlara kan kusturuyor. Planları iki yönlü:
1) Müslümanları, inançlarından saptırmak. Bunun için onlara tamiklerini kaybettirmek ve ahlaken çökertmek...
2) Mümkün olduğunca çok müslüman öldürmek...
Onların böyle yapmasına karşı, bazı Müslûmalar hala gidip o zalimlere, katilere yanaşmakta. Halbuki Rabbimiz (c.c.) Kur'am Azimüşşan'da biz Müslûmanları ikaz etmişti. Şimdi yaşananlar karşısında Kur'an 'ın bir mucizesiyle karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz. Şimdi lütfen bir şu mealini vereceğimiz ayet-i kerimelere, bir de günümüzde cereyan eden hadiselere bakınız:
"Ey iman edenleri Eğer kendilerine daha önce kitap verilenlerden bir zümreye uyarsanız, onlar sizi imanınızdan çevirip yeniden kafir yaparlar." (Ali İman, 100)
"Kendi dinlerine uymadıkça Yahudi ve Hıristiyanlar, senden asla razı olmayacaklardır. De ki: 'Hidayet ancak Allah'ın hidayetidir. "Yemin olsun ki, sana ilim geldikten sonra, şayet onların arzularına uyarsan, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.'(Bakara, 120)
"Onlar mü'minleri bırakıp kafirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir." (Nisa, 139)
"Ey iman edenleri sizden olmayan kimselerle içli dışlı dost olup sırlarınıza ortak etmeyin. Onlar sizi zarara uğratmakta kusur etmezler. Size sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Size düşmanlıkları sözlerinden belli olmuştur. Açığa vurmayıp da kalplerinde gizledikleri düşmanlık ise daha büyüktür. Biz size dostunuz ve düşmanınızı böylece gösterip ayetlerimizi açıkladık Eğer akıl ederseniz." (Al-imran 118)
İnsanlık ancak İslam ile izzet bulur, insan Allah (c.c.) yaratmıştır. Rahman ve Rahim olan Allah insanlığa onu dünya ve ahret saadetine eriştirecek yolu göstermiştir. Rabbimizin açık emirlerine rağmen biz müslümanlar Allah, İslam ve müsüman düşmanları ile dost olamayız.

40739713_2d42fca73c_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
5 Eylül 2006

5 Eylül 2006

Bugün 5 Eylül 2006 Şaban:12 Ağustos:23 Hızır:123 Girit’in Osmanlılara iltihakı (1669)

40743599_92712f0f3b_b.jpg


ORUÇ; EN İYİ İLAÇ
Bazı, müslümanlar var ki, orucu sadece Ramazan ayında tutup diğer zamanlarda da tıka-basa yerler. Böyle yapanların genelinde Ramazan ayının ilk günlerinde oruçlu olmaları sebebiyle ilk 4-5 gün şiddetli baş ağrısı görülür.
Neden?
Nedeni şudur:
Orucun temel amacı ve nasıl etkileri ruhun tekamülünde görülür, insandaki şeytani malzemeleri, sivrilikleri törpüler. Bununla birlikte; oruçla insanın fiziksel sonuçlarının da geliştiği göz ardı edilemez bir gerçektir.
Oruçlu iken ve durup dururken burnun kanaması, sebep yokken ter basması korkulacak bir durum değildir, idrarın miktar ve sıklığı, normalin 4-5 misli fazla olabilir. Öyle bir durum meydana gelebilir ki, birkaç saatte 10-15 defa dışkı atma ihtiyacı doğabilir. Bunlar korkulacak şeyler değildir. Aksine tutulan orucun bünyede tedavi işlevini yaptığı, istenmeyen oluşumları imha ettiği anlaşılmalıdır.
Daha önce hiç oruç tutmamış (mesala Perşembe, Pazartesi vesaire gibi) kişilere oruca başladığı ilk 5 gün içinde yukarıda anlattığımız sebeplerden dolayı can sıkıcı durumlar meydana gelebilir. Zonklayıcı bir baş ağrısı, hafif bir ateş, hararet yüksekliği, terleme, alışılmışın ötesinde dışkı atımı vesaire gibi oluşmalar, bedenin sağlık açısından mesafe aldığını gösterir. Bu sebeplerden dolayı zayıf düştüğünden, başına bir-şeyler geleceğinden korkarak oruçlarını kimse bozmamalıdır. Çünkü bunlar oruç münasebetiyle vücudun verdiği iyi, olumlu tehlikelerdir. Bu durumda insan orucuna devam etmelidir.
İslamı emirlerin sabırla yerine getirenler şifa bulurlar, sağlıklı olurlar.
Peygamberimizin şu tavsiyesini asla ihmal etmeyelim:
"Oruç tutunuz sıhhat bulursunuz"

40739712_b320b103a5_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
6 Eylül 2006

6 Eylül 2006

Bugün 6 Eylül 2006 Şaban:13 Ağustos:24 Hızır:124 Yavuz’un Tebriz’e Girişi (1514)

40743598_e6f9f3d389_b.jpg


BERAT GECESİNE DOĞRU
Berat gecesi hayırlarla dolu olayların meydana geldiği bir gecedir? Berat Gecesini, bu derece yücelten husus. Berat Gecesinin kutsiyeti, Kur'an-ı Kerimin bu gecede Levh-i Mahfuzdan dünya semasına indirilmiş olması ile alakalıdır. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "(Helal ile haram vesair hükümleri apaçık bildiren bu) kitap (Kur'an-ı Kerim)e yemin ederim ki, gerçekten biz O'nu mübarek bir gecede indirdik. Muhakkak biz (hak din İslamdan yüz çevirenleri) uyaranlarız. (O, öyle bir gecedir ki, bu geceden gelecek senenin aynı gecesine kadar rızıkları, eceller ve benzeri) her hikmetli iş katımızdan bir emir ile o zaman ayrılır. Hakikat biz, Rabbinden bir rahmet (eseri) olarak (Peygamberler) gönderenleriz. Şüphe yok ki Allah Teala (her şeyi) hakkıyla işiten, (her seyide) kemaliyle bilenin ta kendisidir." (Duhan, 16)
Ayet-i Kerime'de geçen: "Mübarek gece"den maksat bir tefsire göre: Berat Gecesidir. Bu tefsir sahiplerinin sahih kabul ettiği rivayetlere göre Kur'an-ı Kerim'in tamamı bu gecede Levh-i Mahfuz'dan dünya semasında ki Beyt-i Ma'mur'a indirilmiş sonra da Kadir Gecesinden itibaren Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Peygamber efendimiz (s.a.v.)e peyder pey indirilmiştir. Ayrıca Kıble'nin Kudüs'teki Mescid-i Aksa'dan Mekke'deki Kabe'ye istikametine çevrilmesinin. Hicretin ikinci yılında, Şaban ayının 15 de vuku bulması da bu geceye ayrı bir önem kazandırmaktır.

40739711_6cbc5f7072_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
8 Eylül 2006

8 Eylül 2006

Bugün 8 Eylül 2006 Şaban:15 Ağustos:26 Hızır:126 İmam-ı Rabbani’nin Vefatı (1034)

40739709_89a7012b16_b.jpg


İSLAMA KARŞI OLANLARIN YÜRÜTTÜKLERİ MİKROP HARBİ
İslamı yok etmeye çalışan kesimler İslam dinini sulandırmanın adımlarını atarak inancın özüyle uğraşmaya başlamışlardır. Layt İslam fikri yaygınlaştırılarak duyarsız bir nesil yetiştirmekte ve ülkelerin geleceği ipotek altına alınmaktadır. Bu çalışmalarda aşağıdaki vasıtalar kullanılmaktadır.
a) Gayri ahlâkı ve gayrimillî tiyatrolar,
b) Müstehcen sinemalar,
c) Medeniyet adına yutturulan zehirler,
d) Moda ile demoda arasında koşturmalar, duyguları harekete geçirmeler,
e) Oyun kağıtları ve kumara açılan kapılar,
f) Maneviyatı ve dini temelinden yıkmaya yönelen dergiler, gazeteler, kitaplar ve benzeri neşriyat.
g) Dini ve din adamını eğlence konusu edinmeler...

40739708_bb2636bf3e_b.jpg


KUR'AN'DAN
"Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatılan üzerine çökmüş (alt ve üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen Eşşeğin kemiklerine bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca; Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi." (Bakara, 259)

55875896_6ac0e9cdb7_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
11 Eylül 2006

11 Eylül 2006

Bugün 11 Eylül 2006 Şaban:18 Ağustos:29 Hızır:129 Macaristan’da Budin’in Fethi (1526)

40414712_eb67c0edea_b.jpg


İNSANI ÜSTÜN KILAN NEDİR?
İnsanların bütün diğer yaratılanlardan, nebatlardan ve hayvanlardan üstün olmasının temelinde Cenab-ı Hakk'ın ona verdiği dört önemli meziyet bulunmaktadır.
1. Doğru ile Yanlışı ayırma meziyeti.
2. Güzel ile Çirkini, İyi ile Kötüyü ayırma meziyeti
3. Faydalı ile Zararlıyı ayırma meziyeti
4. Adalet ile Zulmü ayırma meziyeti
Diğer mahlukatta bu kıymetli meziyetler yoktur, bunun için bir insan bu meziyetleri ne derece süratle ve isabetle kullanabilirse o insana o derece akıllı diyoruz.
Bir insan bu 4 temel meziyete ve akıla sahip olunca o insanda iman olur. insanı yücelten işte bunlardır: Akıl, iman ve 4 temel meziyet.
Eğer insan gibi mükemmel bir mahluk yaratılmasaydı bu Rabbimizin sonsuz Kemal sıfatına uygun düşmezdi, çünkü bir çok güzellikler yaratılmış ama bunu gören, sezen yok. Bu bir eksiklik olurdu. Ondan dolayı, insanın yaratılması Yüce Rabbimizin sonsuz Kemal sıfatının bir gereğidir.

40414710_f9d9bb6c6c_b.jpg


BİR AYET
"Ey iman edenler! Rüku edin, secdeye kapanın;
Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa
eresiniz." (Hac, 77)
"Her kim Allah yolunda çalışarak, ihtiyarlayıp saçlarını ağartırsa, bu kendisi için kıyamet gününde bir nur olur.(Hac, 58)

40414709_9c250e64e7_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
12 Eylül 2006

12 Eylül 2006

Bugün 12 Eylül 2006 Şaban:19 Ağustos:30 Hızır:130 Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtilalle İdareye El koyması (1980)

40414708_c1ae9ed4ab_b.jpg


CİHAD
Cihad, yeryüzünde İslam'ı hakim kılmak için malla, canla, dille yapılan çalışmadır. Bu çalışmaya katılan kadın erkek, genç yaşlı bütün mü'minlere "mücahid" ve 'mücahide' adı verilir. Mücahidler, "Allah'a ve ahiret gününe iman edip canları ve malları ile cihad eden kimsedir". (Tevbe, 44)
Allah, yoluna kendini maddeten ve manen adayan, maddi ve manevi gücünü bu yolda sarf eden kimse, bilfiil cihada katılmış olur. Bu hayatı fedakarlık bütün Müslümanların boynunun borcudur. Bir kısım müslümanlar cihada girince, bütün mü'minlerin o mes'uliyeti paylaşması gerekir. Eğer cihada çıkan insanlar bulunmazsa, hepsi mes'ul ve günahkar olur.
Cihadın Sebebi:
İmam-ı Serahsi bunu açıklarken
der ki "Cihaddan maksat müslümanların emniyet içinde bulunmaları, din
ve dünya işlerini rahatça yürütme
imkanını kavuşmalarıdır. 'Cihad,
'ahdi bozan düşmana, mü'minlere
zulmeden 'kafirlere' ve 'mürtedlere'
karşı, i'la-yı kelimetullah', nizam-ı
alem ve bütün yeryüzünde hakkı
hakim kılmak için yapılır.

40414707_3c24755844_b.jpg


BİR AYET
"Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın Resulü'nûn haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlere, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın (Tevbe, 29)

40414468_7135dcd68a_b.jpg


BİR HADİS
"Sabahleyin veya akşamleyin herhangi bir vakitte Allah yolunda (cihat için )) bir kere yürüyüş şüphesiz dünyadan ve dünyadaki şeylerin hepsinden hayırlıdır. (İbni Mace)

40414467_18a0c554c5_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
13 Eylül 2006

13 Eylül 2006

Bugün 13 Eylül 2006 Şaban:20 Ağustos:31 Hızır:131 Soma’nın Kurtuluşu (1922) Sakarya Zaferi (1921)

40414466_c0cbe7f125_b.jpg


MÜSLÜMAN SORUMLULUK ALAN İNSANDIR.
Müslüman'ın meselesi Allah'ü te-ala'nın (c.c.) rızasını kazanmaktır. Müslüman meselesini sever. Bu meselenin beraberinde getireceği güçlükler ve zorluklar müslümanı yıldırmaz. Zira, müslüman bilir ki, bu dünya bir imtihan yeridir. Önüne çıkan güçlükler ve zorluklar onun imtihanından başka bir şey değildir.
Oysa günümüzde müslümanın meselesinden kaçtığına şahit oluyoruz. Problemsiz, meselesiz, çilesiz bir hayat tarzına yöneliyor. Hayat standartlarını yükseltmek ya da en azından korumaktan başka bir dert içinde görmediğimiz müslümanlar var.
Biz inanıyoruz ki, bu müslümanlar bilerek böyle davranmıyorlar. Yılların verdiği yanlış eğitim sonucu esas meselelerini unutup tali meseleler peşinde koşar hale geldiler.
Şimdi onların silkinip, kendilerine gelme zamanıdır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) buyuruyor ki;
"Hepiniz birer çobansızın ve her biriniz eli altında bulunanlardan sorumludur. İdareci bir çobandır, idaresi altındakilerden mesuldür. Erkek, ailesi üzerinde bir çobandır ve onlardan sorumludur. Kadın kocasının evi özerinde bir çobandır ve onlardan sorumludur. Dikkat edin! Hepiniz birer çobansınız ve her biriniz, eli altında bulunanlardan sorumludur."
Böylece insan Allah indindeki sorumluluktan kurtuluş ve cemiyete de huzur ve güven hakim olur. "İnsan başı boş bırakılacağını mı zannediyor?" Elbette hayır. O halde her müslüman sorumluluğunun idrakinde olmalıdır.

40414465_38143a9f90_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
14 Eylül 2006

14 Eylül 2006

Bugün 14 Eylül 2006 Şaban:21 Eylül:1 Hızır:132 Edirne Barış Antlaşması (1829)

40414464_9c5852790f_b.jpg


FİTNE ÇIKINCA
"...Huzeyfe bin el-Yemân (r.a)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.v.):
"Cehennem kapılarında (halkı cehenneme) çağına (cehennemlik) bir grup olacak. Kim o dâvetçilere icabetle o kapılara giderse dâvetçiler o kimseyi cehenneme atarlar, (yani cehenneme girmesine sebep olurlar)" buyurdu. (Huzeyfe demiştir ki) Ben:
Yâ Resûlullah! O grubun vasıflarını bize anlat (tarif et), dedim. Resûl-i Ekrem (s.a.v.):
"Onlar bizim milletimizden (veya Adem oğullarından) bir zümredir, lisanımızla konuşurlar", buyurdu. Ben:
Peki, o fitne devri bana erişirse nasıl davranmamı emredersin? diye sordum. O:
"Sen müslümanların cemaatına ve imamına (yani önderine) bağlan, (onlardan ayrılma) Müslümanların cemâati olmaz ve imamları yoksa o fırkaların hepsinden uzaklaş bir ağacın kökünü ısırman suretiyle (meşakkatli) de olsa ölüm sana erişinceye kadar, dişlerini sıkarak fırkaların hepsinden uzak durmaya devam et, buyurdu." (İbn-i Mace, C. W, H. No: 3979)

40414463_70574381b2_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
15 Eylül 2006

15 Eylül 2006

Bugün 15 Eylül 2006 Şaban:22 Eylül:2 Hızır:133 Ömer Muhtar’ın Şehadeti (1931)

fetch.dll


ABDESTİN HİKMETLERİ
Abdestin, guslün, taharetin, tırnak kesmenin ve bu türden olan temizliklerin hikmeti, özellikle batılılarca uzun zaman bilinememişti. Hatta Endüsülük'teki engizisyon mahkemeleri gusleden, su ile temizlenen veya abdest alan kimseleri araştırarak eline geçirince ölüm de içinde bulunmak üzere en ağır cezalara çarptırdı. Fakat mikrobun keşfiyle bu büyük olayın ilimde meydana getirdiği müthiş devrim üzerine artık İslâm dininin derin hikmeti, muazzam sırları birer birer göründü, asırlardan, nesillerden sonra bütün inceleme ve araştırma dünyasının şaşkın bakışları önünde inkişafa başladı.
İslam, geldiği günden beri abdest ve guslü emrediyor. Oysa ki mikrobun keşfinden önce İslâm'da neden temizlik bu kadar sıkı tutuluyor, neden abdest ve gusül farz oluyor ve terk eden kimse Allah tarafından azarlanıyor, bundaki sır anlaşılmış değildi. Ancak koruyucu hekimlik bilgilerinin ilerlemesi dolayısıyla kavrayış alanımıza giren bir takım gizli gerçekler sayesinde İyice anlaşıldı ki, İslâmın abdest, gusül ve taharet hakkındaki hükümleri öyle gayri müslimlerin sandıkları gibi hava durumlarından veya Hicaz şehrinin sıcaklığından değil, bu hükümlerin tümü Cenab-ı Hakkın sayıları belirsiz hikmetli tebliğindendir.

40412375_0a54cf08d3_b.jpg
 

asikkulun

New member
Katılım
15 Eyl 2006
Mesajlar
1,217
Tepkime puanı
96
Puanları
0
Yaş
32
Konum
sivas
Elimdeki takvim arka sayfasında yer alan yazıları günlük buraya işleyeceğim (nasip olursa). Faydalı olacağını ümid ediyorum. Ben den yazması, bir kişi dahi okusa beni memmun edecektir....

İNŞALLAH DİLEĞİNE ULAŞIRSIN OKUMAYA GAYRET EDECEĞİM.
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
18 Eylül 2006

18 Eylül 2006

Bugün 18 Eylül 2006 Şaban: 25 Eylül:5 Hızır:136 Muhammet Ali Cinnah’ın Vefatı (1948)

40412369_a76d4216b4_b.jpg


İHLAS SURESİ
Mekke'de nazil olan bu sure, yalnız Allah 'a tahsis edildiği ve sırf onun sıfatlarından bahsettiği için, Allah'ın birliğini halis kılmak manasında 'ih-las' adını almıştır.
Surenin meali şöyledir: "I. (Ey Nebi) de ki: O Allah tektir. 2. Allah her şeyden müstağni ve her şey ona muhtaçtır. 3. O doğurmamış ve do-ğurulmamıştır. 4. Hiçbir şey O'na denk değildir."
Bu sure İslam'ın temeli ilkesi olan tevhid inancını özlü bir şekilde beyan eder. Allah'; herkesin anlayıp kavrayabileceği sade bir anlatımla tanıtır.
İlk iki ayet Allah 'm birliğini, her türlü ihtiyaçtan uzaklığını ve her şeyin ona muhtaç olduğunu; son iki ayet de Allah'ın yüce sıfatlarına aykırı beyanatta bulunan müşriklere cevap olarak; Allah'ın doğurmadığını ve doğmadığını, hiçbir şeyin ona denk olmadığını beyan eder. Bu sure Hıristiyanlıktaki teslis ve Yahudilikteki Üzeyr'in Allah'ın oğlu olduğunu inançlarını reddederek, tevhid inancını tarif ve ispat eder.
Mekke'li müşrikler Peygamberimize, "Bize Rabb'ini vasfet" dediler, bunun üzerine ihlas Suresi nazil oldu. Bununla Allah'ın açık bir şekilde kendi zatını, birliğini, tevhid inancının dışındaki bütün itikadların yanlış olduğunu belirtmiştir.
Hz. Peygamber ashabına "Sizden biriniz bir gecede Kur'an'ın üçte birini okumaktan aciz olur mu" diye sorar, bu onlara zor gelir: "Ya Rasulallah hangimiz buna güç yetirebiliriz." derler. Bunun üzerine Rasulü Ekrem: "İhlas suresi, Kur'an'ın üçte biridir." buyurur.

40408380_84234baa37_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
19 Eylül 2006

19 Eylül 2006

Bugün 19 Eylül 2006 Şaban: 26 Eylül:6 Hızır:137 Son Sahabi Amr Bin Tufeyl (r.a) Vefatı (722)

fetch.dll


SABIR
İnsanlık tarihi, ne Marx'ın dediği gibi güçlülerle zayıfların ekmek kavgası, ne de Carly'in dediği gibi bir kaç büyük adamın iktidar mücadelesidir, insanlık tarihi hak-batıl mücadelesinin tarihidir.
Hak aydınlıktır ve kaynağı vardır. Kaynağı olmayan ışık olmaz. Hak kendisini izleyeni ışığın kaynağına götürür. Aydınlığı takip eden herkes mutlaka o kaynakta buluşur. Çünkü ışığın kaynağı tektir.
Hakta olmanın bir bedeli vardır, bırakınız hakta olmanın, batılda olmanın, batılı savunmanın bile bir bedeli vardır. Günah işlemenin, cehennemi gibi bir bedeli varken, cennetin bir bedeli olmasın mı? Hak ehli olmanın bedelini ödemeye yanaşmayanlar, hakta sebat edemezler.
Hakkı savunuyor olmanın bedelini en yüksek düzeyde ödeyenlerin başında peygamberler gelir. Onlar Kur'an 'in sabrı emreden her ayetini 'direniş' olarak alıyorlardı. Çünkü sabır kelime olarak da direniş anlamına geliyordu. Tıpkı şu ayette olduğu gibi:
"Ey iman edenler! Direnin ve kazanın. Mevzilerinin kaybetmeyin. Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki, başarıya ulaşasınız," (Al-i imran, 3/200) Peygamberlerin direnişini hatırlayalım. Puta tapanlar, kadın, makam, para, mal vadiyle peygamberin amcası Ebu Ta-lib'e geliyorlar. Ebu Talib, onların bu teklifini peygambere ilettiğinde, onun verdiği cevap şudur: "Amca, vallahi, güneşi sağ elime koysanız, ayı sol elime koysanız, ben bu davadan vazgeçmem. Ta ki, Allah'tan bir emir gelinceye dek."
Eğer hak yolda olduğunu biliyor ve inanıyorsan, bakma arkana ve yürü. Kimin gelip gelmediği önemli değil. Her zaman çokluk, doğrulukta oluşan delil değildir.

fetch.dll
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
20 Eylül 2006

20 Eylül 2006

Bugün 20 Eylül 2006 Şaban: 27 Eylül:7 Hızır:138 Peygamberimiz (s.a.v.)’in Hicretleri Esnansında Kuba’ya Gelişi (622)

40408379_2edc275191_b.jpg


BASİRET
Basiret, idrak, zeka, ilim, tecrübe, kalb ile görme, doğru ve ölçülü bakış, uzağı görme, kavrayış, ferasat anlamlarına gelir.
Başımızdaki göze basar, kalp gözüne de basiret denir, buna göre basiret; kalp gözüyle görüş, işin iç yüzüne nüfus etmek, birşeyin içini dışını, önünü sonunu, aslını ve hakikatini bilmektir. Bu ne denle basiret-i kalp, kalp uyanıklığı; ba siretsiz, gafil, basireti bağlanmak gaflet te bulunmak anlamına gelir. Basiret ilahi bir nur ve hakkın batıldan ayırtedilmesine yarayan bir bilgidir.
Kalblerinde bu özellik bulunmayan kimseler hakkında Allah Teala: "Onların
kalpleri vardır ama onunla gerçekleri anlayamazlar." (A'raf, 7/179) buyurmuştur. Basiret, Kur'an'da tekil şekliyle iki yerde geçer:
a- "Ey Muhammedi De ki; benim yolum budur. Ben ve bana uyan basiretle insanlan Allah'a çağırız." (Yusuf, 12/108) burada basiret açık delil, kesin bilgili manasında kullanılmıştır.
b- "Özürlerini sayıp dökse de insanoğlu kendi kendine şahittir." (Kıyamet, 75/14) ayetinde şahit manasına kullanılmıştır. İnsanın kötülük ve ahlaksızlıklara dalması onun basiretini bağlar. Fakat Attah'a itaat, salih bir amel. mükemmel ve gerçek bir tevhidi akide, mü'mine
üstün bir basket verir. Hz. Peygamber'in "Mümininin ferasetinden korkun zira o Allah'ın nuruyla bakar." Buyurması mü'mindeki basiret ve kavrama kabiliyetinin üstünlüğünü gösterir.
Rasulullah şöyle buyurur: "Alan bir kulu hakkında iyilik murad ederse, ona, kendi kusurlarını görme kabiliyetini verir." İman bir basirettir. Basireti açık olanlar Allah'ın dinine ve hükümlerine talip olurlar. Basireti kapalı olanlar da Allah 'ın nizam ve hükümlerine sırt çevirirler

40408378_d9edeab719_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
21 Eylül 2006

21 Eylül 2006



40408257_e0bfa0d45c_b.jpg


ZEKAT TE'HİR EDİLMEZ
Zekât ne zaman ödenir? Vakti girmeden önce zekât ödenir mi?
Zekat vermeye mükellef olan müslüman zekatını hemen vermesi gerekir.
Zekat vermeyi gerektiren şartlar da Nisap miktarı mala sahip olmak, bir yıllık zaman geçmiş olmak ve benzeri hususlardır. Bir kimseye zekât vermek farz olur da bu zekatını ödeme gücüne sahip olursa onu geciktirmesi caiz değildir. Zekat vermekle yükümlü olan kişi, özürsüz olarak zekatını tehir ederse günahkâr olur. Böyle bir kimsenin şahitliği Hanefilere göre reddedilir. Çünkü zekât, insana harcanması gereken bir haktır. Zekâtın fakire ve beraberindekilere vermekle emredilmesi, bunun ödenmesi gerektiğinin delilidir. Çünkü zekât fakirin ihtiyacını gidermek içindir. Acele olarak farz olmazsa, farz kılınmasının maksadı tam olarak elde edilmiş olmaz.
Bir kimse, ödeme gücüne sahip olduğu hâlde zekâtını tehir ederse bunu tazmin etmesi gerekir. Çünkü bu kişi ödeme imkânı bulunmasına rağmen üzerindeki bir farzı tehir etmiştir. Bu mesele bir kişi yanında bulunan emanet mala benzer. Sahibi bu emaneti istediği zaman onu nasıl ödemek gerekirse, zekât tehir edilince onu da hemen ödemek gerekir.
Nisaba malik olan kimsenin zekâtını yılı dolmadan önce kendi isteği ile önceden vermesi caizdir. Çünkü bu kişi zekâtını farz olma sebebi gerçekleştikten sonra ödemiştir. Zekât, iyilik ve kolaylık olması için tecil edilen malî bir haktır. Dolayısıyla, vakti gelmeden önce peşin olarak verilmesi de caizdir.
Vakti gelmeden önce yıl içerisinde verilen zekâtlar, hesap edilerek, yıl sonunda yani vakti girince verilmesi gerekli olan zekât miktarından düşürülür. Bu bakımdan, zekât verilmesi ehil olan şahıs veya şahıslar bulundu mu, imkân da varsa zekâtı vermekte büyük fayda vardır.

40408256_fc039c7b4b_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
22 Eylül 2006

22 Eylül 2006

Bugün 22 Eylül 2006 Şaban: 29 Eylül:9 Hızır:140 Yavuz Sultan Selim’in Vefatı (1520) İran-Irak Savaşı (1980)

40408255_9fa7275e66_b.jpg


ŞABAN AYINDA RAMAZAN'A HAZIRLIK
Sahabe-i kiram Hazeratı Şaban ayında Kur'an-ı Kerim'i çok okumaya başlar ve Ramazan-ı Şerife hazırlıklı çıkmaya çalışırlar. Bu maksatla işlerini ve halk ile münasebetlerini düzene korlar, borçları varsa öderler, alacakları varsa alırlar ve fakir ve düşkünlere de yardım ederek onların da gönüllerini hoş etmeye önem verirlerdi.
Bu mübarek ayın fazîleti Resûlul-lah Efendimiz'in sevdiği bir ay olması münasebetiyle çok câzib, ilgi çekicidir. Bu sebeple Şaban ayında Resûlullah (s.a.v.) üzerine çok Selâ-vât-ı Şerife getirmek ziyade sevaplı ve bereketlidir. Esasen Salevât-ı Şerife getirmek ziyade sevaplı ve bereketlidir. Aynı zamanda Resûlullah Efendimiz'in burada ve orada himmetlerine mazhar olacağız. Bu münasebetle şu gerçeği de arzedelim ki: Dualarımızın kabulü için duanın evvelinde ve sonunda Peygamberimiz Efendimiz'e Salevât-ı Şerife getirmek herhalde gereklidir.
O halde mübarek Şaban ayının kadr-ü kıymetini bilelim, bu güzel ayı gafletle geçirmemeğe çalışalım. Biz mü'minlerin ayı olan pek mübarek ramazan ayının yağmur gibi yağan feyiz ve bereketlerinden kana kana istifade etmek için bu aydan itibaren ibadetlerimizi artırmaya özenelim. Nefis, insan ve cin şeytanlarının hilelerinden, pusu ve tuzaklarından korunmak için tevbe ve istiğfara sarılalım.

40408254_f8eb37bdc5_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
25 Eylül 2006

25 Eylül 2006

Bugün 25 Eylül 2006 Ramazan: 2 Eylül:12 Hızır:143 Niğbolu Zaferi (1396)

55890901_0dfed5fa2e_b.jpg


SAHURA KALKMAK
Oruç tutacak kimsenin sahura kalkıp bir şeyler yemesi içmesi ve sahuru münasip vakte kadar tehir etmesi müstehabtır. (Alemgir el-Fetava'l-Hindiyye, 1/200)
Sahurun vakti gecenin son altıda biridir. Sahur seher vaktinde yenen yemek demektir. Seher de ikinci fecirden biraz önce olan vakti ifade eder. Sahura kalkmanın amacı; oruca güç kazanmak ve seher vaktinin ecir ve faziletinden yararlanmaktır. Hz. Peygamberin sahura kalkmayı tavsiye eden çeşitli hadisleri vardır:
Resûlullah (S.A.V.): "Sahur yemeği yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır" (Buhari) buyurmuşlardır.
Sahura kalkmak; dua ve ibadetlerin kabul edilme vakti olan seher vaktinde uyanık olmaya, Cenâb-ı Hakk'ı zikretmeye ve O'na dua etmeye, neticesinde de ilâhî feyizlerden istifade etmeye sebep olur.
Peygamberimiz(S.A.V.): "Sahur yemeği yemek, berekettir. Bir yudum su ile de olsa onu terketmeyiniz. Şüphesiz sahur yemeği yiyenleri Allah Teâlâ mağfiret eder, melekler de onlar için istiğfar ederler" (Ahmed b. Hanbel) buyurmuşlardır.
İbn-i Abbas (R.A.)'dan rivayete göre Peygamberimiz (S.A.V.): "Sahur yemeği ile gündüzün orucuna, kay-lûle (öğlen) uykusuyla da gece ibadetine kalkmak için yardım isteyiniz" buyurmuşlardır.
Sahura kalkmak: Sünnete uymaktır, ehl-i kitaba muhalefettir.
Sahura kalkmak: Oruca niyet etmeyi akşamdan unutmuş olana niyet etme imkânını da sağlar.

55890900_10ece25869_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
26 Eylul 2006

26 Eylul 2006

Bugün 26 Eylül 2006 Ramazan: 3 Eylül:13 Hızır:144 Osmanlı Ordusu Viyana Kapılarında (1529)

55890899_983b669d12_b.jpg


ORUCUN HÜKMÜ
Oruç muhkem bir farzdır, inkâr eden, hafife alan, alay eden kâfir olur, dinden çıkar. İnkâr etmeksizin, dinen geçerli bir mazereti olmadıkça orucu tutmayanlar günahkâr olurlar, azaba maruz kalırlar, iman ederek ve mükâfatını ALLAH Te-âlâ'dan bekleyerek orucunu tutanlar ise, dinen farz olan borçtan kurtulurlar ve ahirette büyük sevaba nail olurlar. Lütfü ve ihsanı sonsuz olan yüce Allah, kullarının ibadetlerine, yaptıkları iyiliklere bire ondan yedi-yüz katına kadar mükâfat vereceğini bildirdiği halde; oruç hakkında:
"Oruç benim içindir, onun mükâfatını ben veririm." buyurarak oruca ayrı bir önem vermiş; dolayısıyla mükâfatının çok daha fazla olacağına işaret etmiştir.
Oruç büyük bir sabır ve fedakârlık sonucu yerine getirilen bir ibadet olduğu için, karşılığı da ona göre kat kat fazlasıyla verilecektir. Hatta oruçlular, kendileri için özel olarak ayrılan "Reyyam" kapısından cennete girecekleri, Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz tarafından bildirilmiştir.
Oruçlu, Allah Teâlâ'ya kavuşup mutluluğun zirvesine çıktığı gün en büyük sevinci tadacaktır. Nitekim:
Ebu Hureyre (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.):
"Oruçlunun sevinip neşelendiği iki sevinci vardır: Birisi orucu bozduğu zaman sevinir, öbürü de Rabbına kavuştuğu zaman orucu(nun mükâfatı) ile sevinir." buyurdu.

55890898_2f5b3a297c_b.jpg
 

seniseven

New member
Katılım
9 Kas 2005
Mesajlar
425
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
53
27 Eylül 2006

27 Eylül 2006

Bugün 27 Eylül 2006 Ramazan: 4 Eylül:14 Hızır:145 Preveze Deniz Zaferi (1538)

55890897_a63ec44529_b.jpg


ORUCUN KISIMLARI:
1- Tutulması farz olan oruçlar. Ramazan orucunun edası da kazası da farzdır. Keffaret oruçları da farzdır.
2- Tutulması vacib olan oruç. Nezir (adak) oruçları ile, başlanıp da bozulan bir nafile orucu kaza etmek vacibtir.
3- Tutulması sünnet olan oruç. Muharrem ayının dokuz ve onuncu (aşure) günü veya onuncu ve on birinci
günü oruç tutmak.
4- Tutulması mendup olan oruçlar. Kamerî ayların on üç, on dört ve onbeşinci günleri, haftanın pazartesi-perşembe günleri. Şevval ayında peşpeşe veya ayrı ayrı altı gün oruç tutmak, Hz. Davud (A.S.)'ın yaptığı gibi
gün aşırı oruç tutmak da mendubtur.
5- Tutulması nafile olan oruç. Farz veya vacib olmayarak sırf Allah rızası için tutulan oruçlardır.
6- Tutulması haram olan oruçlar.
Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının dört gününde oruç tutmak haram kılınmıştır. Bu günler, Allah Teâlâ'nın kullarına birer ziyafet günleridir. Oruç tutarak Allah Teâlâ'nın ziyafetinden kaçmak doğru değildir.
7- Tutulması mekruh olan oruçlar.
Sadece aşure günü oruç tutmak tenzihen mekruhtur. Nevruz günü, yalnız cuma veya cumartesi gününü tayin
ederek oruç tutmak mekruhtur. Ancak adaletine denk gelirse mekruh olmaz. Bütün seneyi oruçlu geçirmek
de mekruhtur. Çünkü bu tür oruç, sahibini ya zayıflatır, ya da adet haline gelmiş olur, ibadet manası kalmamış
olur. Kocasının izni yokken, bir kadının nafile oruç tutması mekruhtur.

55887665_c3f077524c_b.jpg
 
Üst Alt