Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Dinler arası diyalog

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Heyhat!

Heyhat!



ademakif, bu konuda şu ana kadar yapılan beyanlara, sanıyorum ki senin eklediğinden daha çarpıcı ve gerçekçi olanı yok. Allah razı olsun. Bu konuya karşıt veya taraf olan arkadaşların, bu proğramları çok iyi seyretmesi gerekiyor. Bizlerin bu kademede yaptığımız safiyane tartışmaların altında yatan iğrenç emeller ve bu emellere hizmete kandırılmış insanlara heyhat! Bu konu ile ilgilenen herkes önyargısız olarak derinlemesine bir düşünsün... Aldanmayalım arkadaşlar, birileri bizi en hassas hissiyatlarımızı kullanarak aldatıyor, Türkiye'nin en güçlü ve en aktif cemaati bu konuda cidden kullanılmaya çalışılıyor. Nefsimizi bir kenara koyup, Hak'ça düşünelim Allah rızası için...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
ben izledim ama yazmaktan da yoruldum bu kadar carpici ve gercekci olani ne videoda bir aciklayin merak ettim


Muhterem;
Yazmaktan yorulduğunuz doğrudur.

Çarpıcı olan, Vatikan'ın "Dinler arası diyalog" oyununu, bizim üzerimize vazife olmadan "ders" edindiğimizdir.

Gerçekçi olan ise, bu oyunun bir paranoya tezahürü olmayıp, inceden inceye planlanmış bir sinsi harekat olduğudur.

İnşallah bu konuda daha ikna edici bir ışık bulursunuz
 

the okuz

New member
Katılım
19 Mar 2006
Mesajlar
254
Tepkime puanı
1
Puanları
0
ya beyler gerçekten bakın 18 sayfa olmuş 18inde de aynı şey tartışılmış artık yeter bu tartışmanın kimseyi bir yere götürmediği ortada...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Dinlerarası Diyaloğun Açık Hedefi / Bize Ne Bundan!?

Misyonerlerin -tabir caizse- cirit attığı ve alabildiğine Hristiyanlık propagandası yapılan bir dünyada yaşamaya adeta mahkum edilmişiz. 'Dinlerarası diyalog ve hoşgörü' sloganlarıyla dünyayı hristiyanlaştırma ve Batı'nın iyice kölesi haline sokma projesi adım adım uygulanmak istenmektedir. Papa II.John Paul'un 2000 yılına girerken (24 Aralık) yayınladığı mesajdan da bu acı gerçeği zaten anlamak mümkündür. "Birinci bin yılda Avrupa hristiyanlaştırdı.
İkinci bir yılda Amerika ve Afrika hristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı hristiyanlaştıralım."

Yine; ilk defa 1962'de toplanan ve 2. Ve 3. oturumu 6 Ağustos 1964'de yapılan II.Vatikan Konsilinin bu iki oturumu arasında Papa VI. Paul'ün, temel konusu "Diyalog" olan "Ecclesiam Suam" isimli genelgesinden sonra aynı çizgiyi takip eden papa II.John Paul'ün 1991 yılında ilan ettiği "Redemptoris Missio (Kurtarıcı Misyon" isimli genelgesinde aynen şöyle deniyordu:


"Dinlerarası diyolog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. Tanrı, Mesih vasıtasıyla bütün insanları kendine çağırmakta, vahyinin ve sevgisinin mükemmelliğini onlarla paylaşmak istemektedir... Bu açıklamalar yapılırken, kurtuluşun Mesih'ten geldiği ve diyalogun evangelizasyon (misyon)dan ayrılmadığı gerçeği gözardı edilmemiştir"
(John Paul II, Redemptoris Missio - Encyclical Letter of the Supreme Pontiff on the Permanent Validity of the Church's Missionary Mandate - Libreria Editrice Vaticana, Roma 1991).
1964 yılında 2. Vatikan Konsili esnasında Papa VI.Paul'ün talimatıyla kurulan 'Hristiyan Olmayanlar Sekreteryası'nın 1973 yılında sekreterlik görevine getirilen Pietro Rossano, Sekreterya'nın yayın organı Bulletin'deki bir yazısında, yine aynı amaçtan kılpayı sapmadan şunu belirtiyordu:

"Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise'nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır."

1984 yılından beri "Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası"nın başkanlığını yapan Kardinal Francis Arinze ise, geçmişten bugüne gelinen noktayı anlatırken; "Papa VI. Paul'ün vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinlerarası diyalog, kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir" diyordu
(Francis A. Arinze, Prospects of Evangelization With Reference to the Areas of the Non - Christian Religions, Twenty Years After Vatikan II. Bulletin, 59/XX - 2, 1985, 124).

Yıllardır bilinen ve açıkça beyan edilen bu gerçeklerden sonra Papa'nın ayağına gidilerek "Pek muhterem Papa cenapları"na sunulan bir mektuptaki şu ifadelerin ne anlama geldiğini açıklama görevi, elbetteki öncelikle sahibine aittir:

"Papa VI. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi / PCID misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik..."
(M.Fethullah Gülen / Rabbin aciz kulu / 9 şubat 1998. Bkz.: Zaman gazetesi, 10 Şubat 1998).

Ne diyelim; "Allah mübarek eylesin(!) ..."
Bu güne kadar bu hususta, tatmin edici tek bir açıklama dahi yapılmaması, büyük kuşkulara sebep olmuş ve bu sözleri olduğu gibi / apaçık ifade edildiği gibi anlamaktan başka çare kalmamıştır!...
Şimdi içimizdeki bazı safdiller, "Dinlerarası diyalog ve hoşgörü"nün gönüllü havariliğini yapmalarını ne ile izah edecekler?.. Milli ve manevi değerlerimizi zedeleyen bu faaliyetler karşısında hala suskun kalmanın bir izahı vardır mutlaka!..

"İbrahimî dinlerde buluşma", "Üç büyük din" gibi teklif ve tabirler; bugünkü Hristiyanlık ve Yahudiliğin de / bugünkü İnciller ve Tevrat'ın da hak olduğu düşüncesini doğurarak, özellikle İslam'ın hayat bahşeden mesajından mahrum bırakılmış gençlerimizin Hristiyanlığa meyletmesine sebep olabilmektedir.
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
bu fethullah isevi müslümanlar diye yeni bir zümreden bahsediyor

biz kiliseye gittik onlarda kuran derselerimize geldi bunun sonucunda isevi müslümanlar ortaya cıktı diye beyanat vermişti

yanı temiz necis gibi bir şey oluyor bunlar

allah akıl fikir versin zaten bu adam ehli kitap için inen ayetleri çok sert bulmuş bi zatı muhteremdir
bide neymiş ehli kitap için inen ayetler o zamanki ehli kitap için inmişmiş bu zamankileri kapsamıyormuş
 

abrec

New member
Katılım
21 Ağu 2006
Mesajlar
321
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Ayrıca F. Gülen'in İsevi Müslümanlar tabirini kullanmış değildir. İsevi Mü'minler demiştir. Çok farklıdır.
duha kardeşim aradaki fark nedir merak ettim ve yazında bulamadım?????

ayrıca islamı bilipde inkar eden adam mümin olmaz.başka birşey olur.
ehli kitapdan olupda mümin olanlar islamdan haberi olmayan islamı görmemiş olanlar.
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Firsaf kardeşim, Fethullah Gülen Hoca Efendi Kur'an'da var olan bir emri ne kaldırır ne de değiştirir. Yada Kur'an'da olmayan bir emri dahil edemez.

Hal böyle olunca Dialog'u F.Gülen 'den çıkarıp Kur'ani bakış açısı ile bakmalıyız.

Kur'an'da var mı yok mu?

İşte soruyorum; Kur'an'da dialog olmadığına deliliniz nedir?
.....
Ayrıca F. Gülen'in İsevi Müslümanlar tabirini kullanmış değildir. İsevi Mü'minler demiştir. Çok farklıdır.

Ehl-i Kitabtan Mü'minlerin varlığına işaret eden ayetler vardır. Ayrıca F. Gülen Ehl-i Kitab ile ilgili ayetleri sert bulmamıştır. Bu bir iftiradır. Ayrıca, Ehl-i Kitab ile igili inen ayetlere "o zamana ait" tabiride kullanmış olduğunu sanmıyorum. Bilakisayetlerde Ehl-i Kitabtan hepsi bir olmadığını söyleyen, aralarında iman edenlerin; Allah'a ahiret gününe inana ve hayırlı işler yapanların ve aralarında develer yükü mal emanet etseniz ihanet etmeyeceklerin olmasına dialog karşıtları "o zamana ait" lafını çokça kullanıyorlar. Evet ben bu tabiri kullanan çok dialog karşıtı kişi duydum. Ama F. Gülen Hoca'nın öyle bir tabiri kullanmış olduğuna ihtimal vermiyorum Zira, "Kur'an her asıra hitab eder" şeklinde bir tabiri kullanmış biliyorum.

Evet, mesele F. Gülenle alaklı değildir. Meseleyi F. Gülen'den çıkarıp teati yapmak isteyen buyursun.

Ayrıca F. Gülen talebesi veya taraftarı değilim. Bilakis hizmet şekli benim hizmet anlayışıma çok zıt. Sadece hak ve hakikat taraftarıyım.

Muhabbetle



Soru: Fethullah Gülen Hocaefendinin "Kuranı Kerimde hristiyan ve yahudiler hakkında kullanılan ifadelerin çok sert olduğu söylenir.cümlesi, Ehl-i Sünnet anlayışına terstir. O günün Ehl-i Kitabı ile bugünün Ehl-i Kitabı diye birşey nasıl olabilir

Geçmiş dönemlerde bazı hristiyan ve yahudilerin apaçık gerçek karşısında gösterdikleri inat ayak diretme ve düşmanlığı ifade için kuranın kullandığı üslup her zamanki hristiyan ve yahudiler için de kullanılacak diye bir şart ve mecburiyet olamaz.Bu tür ayetlerde sübutu katiyye arandığı gibi delaleti katiyye de aranmalıdır.Yani bu ayetlerin kuran ayetleri olduğu kesindir.Fakat o ayetlerin ilk günden bu yana bütün hristiyan ve yahudileri içine aldığı kesin değildir.Kanatime göre hadiseleri kendi tarihsellikleri içinde ele almalı, yani her hadiseyi kendi şartları ve konumu içinde değerlendirmeli ve bu günkü davranışlarımızda da bu günkü tavırları esas almalıyız." (M.Fethullah Gülen - Fasıldan Fasıla-4 )


sayın duha zan uzere konusmussunuz iftiradır demişsiniz sanmıyorum demişsini

halbuki bu ne iftiradır nede zanda kalan bir şeydir gercegın ta kendisidir

acarsın bu zatın fasıladan fasıla4 kıtabını söyledikleri doğrumuymus yanlısmıymıs görürsün



 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
sevgili kardeşler altta ki ayet gibi bir çok ayet varken sizin onlara dostlukta ısrarınızı anlamak çok kolay değil ...sizin göstediğininiz ayetlerde müslümanın güzel ahlakına örnek teşkil eder!..



2:145 - Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun
 

abrec

New member
Katılım
21 Ağu 2006
Mesajlar
321
Tepkime puanı
2
Puanları
0
zaten başımıza ne geldiyse bu yabancı hayranlığımdan geldi şimdide onların inancına hayranlık başladı hadi hayırlısı.
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Değerli kardeşim, dedim ya F. Gülen Hoca Efendi Kur'an-ı Kerim'i değiştirmez, ekleyemez, eksiltemez. Kur'an'a zarar veremez. Kur'an'ı eleştirse kendi başını örse vurur. Gerçi ben F. Gülen Hoca Efendinin sizin yazdığını gibi Kur'an ayetlerini sert bulduğunu söylediğine inanmıyor ve koyduğun metinden de anladığım kadarı ile Kur'an'ın Ehl-i kitab ile alakalı ayetlerini o zaman ait olduğunu söylemiyor.

Her neyse!

Ben bir soru sormuştum

Demiştim ki, dialog tartışmasını F. gülen'den çıkaralım. Ben F,. Gülenci değilim her ne kadar F. Gülen cemaatinin dilaog şeklini tasvip etmesemde dialog taraftarıyım.

İşte bir daha soruyorum:

Kur'an'da dialog karşıtı ayetler nelerdir?

Ayrıca dialog deyince ne anlıyorsunuz?

Buyurun, Meşrutiyet-i Meşrua kaideleri ile münazara yapalım.

Muhabbetle

sana delil yazıyoruz halen diyorsunki vay efendim öyle bişey söylememiş

bir google gir kuranayetleri çok sert diye arattır sana clibli olrak gelsin fethullahın agzından duyarsan belki o zaman inanırsın

"... Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim..." [el-Maide: 3]

ŞİMDİ arkadaşım sen nasıl ısevi musluman tabirini kullanırsın
muslumanlığı peygamber peygamber ayırmaya mı geldi sıra

musevi müslüman isevi müslüman davudi muslüman bu ne biçim bir anlayış



14- "Biz hristiyanız" diyenlerden de kesin söz almıştık. Fakat onlar da kendilerine verilen öğütlerin başlıcalarını unuttular. Bu yüzden kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin .saldık. Allah şimdi yaptıklarını ilerde onlara tek tek bildirecektir. maide
17 Allah Meryemoğlu Mesih'dir diyen/er kesinlikle kafir olmuş/ardır. Onlara de ki; Eğer Meryemoğlu İsa'yı annesini ve yeryüzünde bulunan varlıkların tümünü yok etmek istese O'na kim engel olabilir? Göklerde, yeryüzünde ve ikisi arasında bulunan tüm varlıklar Allah'ın egemenlik tekelindedir. O di/ediğini yaratır. Allah'ın gücü herşeye yeter.maide

51- Ey müminler yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez.maide
68- De ki; "Ey Kitap Ehli, sizler Tevrat'a, İncil'e ve Rabbiniz tarafından size indirilen Kur'an'a gereği gibi uymadıkça boşluktasınız, hiçbir temele dayanmış değilsiniz. " Rabbin tarafından sana indirilen ayetler, onların çoğunun azgınlığını ve kâfirliğini arttıracaktır. O halde kâfirler için üzülme.maide

120- Kendi dinlerine uymadıkça ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla hoşlanmayacaklardır. De ki; "Doğru yol, sadece Allah'ın yoludur': Eğer sana gelen bilgiden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah tarafından ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulamazsın.bakara


6- Kitap ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, sürekli olarak cehennem ateşindedirler. Onlar halkın en şerlileridir.beyine



 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
"... Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim..." [el-Maide: 3]

ŞİMDİ arkadaşım sen nasıl ısevi musluman tabirini kullanırsın
muslumanlığı peygamber peygamber ayırmaya mı geldi sıra

musevi müslüman isevi müslüman davudi muslüman bu ne biçim bir anlayış







Aslinda sonuna kadar destekliyorum bu yazini ama surasi biraz agir gibi geldi bana.Belkide Duha biraz yanlis kullanmistir cümleyi ama Ehli Kitabtan olan gercek iman edenler var sizin yani Ehli sünnet anlayisina göre Gizli Müslümanlar bana göre gizli olmayan ancak sirksiz olan ehli Kitab bunlarida söyle düsünseniz acaba mümkünmü?Allah katinda din ISLAMDIR diyor ayet degilmi,demekki ilk Resulden son Resule kadar gelen bütün Vahylerin amaci Tehvit olduguna gör bunlara direk müslüman demekte normal degilmi?Mesela size Sünni deniyor onlarada Hiristiyan Müslümanlar dese pekte yanlis olmaz sanirim...
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Firsaf kardeş öfken boyunu aşmış. F. Gülen'e duduğun kişisel öfke gerçekleri sana kapatmış. Anlama kabiliyetin gitmiş. Yazdıklarımı okumaya dahi tahammül edemiyen birine ne anlatılır.

Ama bir kez daha yazayım.

1)F. Gülenci olmadığımı ve hizmet tarzı ile Ehl-i Kitab ile dialog anlayışını tasvip etmediğimi söyledim.

2)Kur'an hüsn -ü zannı emrediyor. Senin gibi öfke ile hareket eden bir kişinin iyi niyetine rağmen yanlış söylediğini hep gördüm. Hali ile ben F. Gülen'den böyle bir söz duymadığım sürece inanmam. İnanmama mı Kur'an emrdiyor. Google ne zaman Kur'an üzerine çıkmış. Hem bu sözleri söylediği video vars yada F. Gülen'e ait her hangi bir sitede varsa neden linkini koymuyorsun

3) F. Gülen Musevi Müslüman, İsevi Müslüman diye bir tabir kullanmaz. Kötü niyetlide olsa kullanmaz. Zira, böyle bir sözü söylemesi halinde sadece sen değil cümle alem bilirdi. Çünkü, bu söz çığırdır.

Söylediği söz şudur. İsevi Mü'minler. Musevi Mü'minle

Bu tabir Kur'anidir. Kur'an'da vardır. Ama Müslüman ile Mü'min aynı şey sandığın için Mü'min yerinde Müslüman tabirini kulanmakta beis görmüyorsun ki bu da bilgili ve islamı bilen biri olmadığına delildir.

4)F. Gülen ile dialogu tartışmayıp, onu aradan çıkaralım dedim. Ama ısrarla onu öne çıkarıyorsun. Amacın nedir? Oysa Dialogcu ve F. Gülenci olmadığı mı söyledim.

Sizleri Münazaraya davet ettim. Dedim ki Kur'an ile deliller getirerek tartışalım. Kim haklı ise ortaya çıksın.

Kur'an'dan mı korkuluyor? Hakikati öğrenmek mi amacımız yoksa kendi hakikat bildiklerimizi kabul etirmek mi?

İyi ama bize vahiy mi geldi ki söylediklerimiz, fikirlerimiz mutlak doğru olsun. Yanılamaz mıyız?

Buyurun hodri meydan bana Kur'an'da dialog olmadığını ıspat edin. Ispat etseniz sizinle beraber dialoga karşı aynı cephede olurum. Ama ıspat edemesseniz siz dialog taraftarı olmazsınız. Zira, hak ve hakikat adına değil , inandıklarınızı dayatmak için uğraşıyorsunuz.

vesselam


sana bi sürü ayet yazdım sen hale yaz diyorsun peki yazalım


kuran ibrahimden bahsederken hanif müslüman olarak tanımlıyor sen neyin peşindesin anlamaıyorum lakin yanlış yoldasın

mademki gülenci değilsin ne diye zanna dayanarak öyle bir şey söylemez diye avukatlığına soyunuyorsun o zındıktırki müslümanları allah yolunda cihad eden muminleri terörist ilan etmiştir şu an nerde biliyormusun ehli kitabın kucagında kendi dinini yaşamaya calısıyor ırakta ehli kitaba karsı savasanlar terörist ama işgalci tecavüzcüler ehli kitap hoşgörü


fizilaldan alıntıladığım bu yazıyı lütfen oku belki fikrin biraz değişirde bu diyologcu kafirler hakkındaki zanında bir değişiklik olur


Öncelikle müminler ile yahudi ve hristiyanlar arasında, Allah'ın yasaklamayı uygun gördüğü dostluğun neyi ifade ettiğine değinmemiz yerinde olacaktır.
Bu dostluk, onların dinine tabi olmayı değil, onlarla işbirliği ve dayanışmayı ifade etmektedir. Zaten, din konusunda müslümanların, yahudilere ve hristiyanlara tabi olmaya eğilim duymaları gerçekten çok uzak bir olasılıktır. Buradaki dostluktan kast olunan, karışık bir meseleydi. Müslümanlar, çıkarların ve güçlüklerin giriftliği, gerek İslâm öncesinde, gerekse Medine'de İslâm devletinin kuruluşunun ilk yıllarında kimi yahudi gruplarla dostluk kurmuş olmaları gibi olgulardan yola çıkarak, bu tür ilişkilerin kendileri için bir sakıncası olmayacağını düşünüyorlardı. Ancak, Medine'de müslümanlar ile yahudiler arasında herhangi bir dayanışma, işbirliği ve dostluğun olamayacağı apaçık ortaya çıkınca Allah, müslümanları onlarla dostluktan men etti ve kendilerinden onlarla dostluklarını kesmelerini istedi...
Kur'an'ın ifadelerinde bu anlam, son derece belirgin ve net olarak ortadadır. Allah, Kur'an'da, Medine'deki müslümanlar ile "daru'l-İslâm"a hicret etmemiş müslümanlar arasındaki ilişkiden söz ederken şöyle buyuruyor: "(Ey müminler!) İnanıp hicret etmeyenlerle, kendileri hicret edene dek hiçbir dostluğunuz olmaz." (Enfal Suresi, 72) Doğal olarak burada kast olunan, din konusunda dostluk değildir. Zira müslüman, din konusunda müslümanın her halûkarda dostudur. Burada kast olunan dostluk, işbirliği ve yardımlaşma konusundadır. Buna göre, "dâru'l-İslâm"daki müslümanlar ile "dâru'l-İslâm"a hicret etmeyen müslümanlar arasında bu bağlamda bir dostluk kurulamaz. İşte burada ele almakta olduğumuz ayetlerde, müslümanlar ile yahudi ve hristiyanlar arasında -Medine'deki İslâm devletinin ilk yıllarında var olan, ancak sonradan- yasaklanan dostluk da bu bağlamda, yani işbirliği ve dayanışma bağlamındadır.
İslâm'ın kitap ehline karşı hoşgörüsü ayrı bir şeydir. onlarla dost olmak ayrı bir şeydir. Ancak kimi müslümanlar bu iki olguyu birbiriyle karıştırmaktadırlar. Bu da onların, metodolojik ve gerçekçi bir yapıya sahip olan dinin özünü ve misyonunu net olarak kavrayamamalarından kaynaklanmaktadır. Bu din, insanlığın tanık olduğu tüm öğretilerden farklı bir yapıya sahip olan İslâmî anlayış doğrultusunda, yeryüzünde yeni bir yapılanmanın sağlanması, insanların keyfî arzularının, Allah'ın sisteminden sapmalarının, ayrıca dîne aykırı öğretiler ve tutumların karşısında bir engel oluşturması, öngörülen bu yeni yapılanmanın gerçekleştirilmesi için de hiç bir kıvırmaya yeltenilmeksizin, kaçınılmaz olarak mücadele verilmesi, bu bağlamda insanların olumlu, etkin ve yapıcı eylemlere girişebilmesi için gönderilmiştir.
Dostluk konusunda yukarıda sözünü ettiğimiz iki olguyu birbirine karıştıranların eksiklikleri, inancın özüne ilişkin sağduyudan ve de savaşın bu kitap ehline karşı izlenecek tutumun niteliğini bilinçlice kavrayabilmekten yoksun oluşlarıdır. Onlar, Kur'an'ın bu konudaki son derece net olan buyruklarından habersizdirler. Bu nedenle de İslâm'ın, tüm hakları garanti altına alınmış olarak İslâm toplumunda yaşamakta olan kitap ehline karşı hoşgörülü davranılmasını ve onlara iyilik yapılmasını isteyen buyrukları ile dostluğun sadece Allah, peygamberi ve müslümanlara özgü kılınmasını isteyen buyruklarını birbirine karıştırmaktadırlar. Onlar Kur'an'da kitap ehline ilişkin yapılan tespitleri unutmaktadırlar. Onlar Kur'an'da belirtildiği üzere, onlar İslâm toplumuna karşı savaşma noktasında birbirlerinin dostudurlar. Bu, onlar için sabitleşmiş bir olgudur. Onlar, ne müslümandan hoşlanırlar, ne de onun dini olan İslâm'dan. Müslümandan, kendi dinini terk edip onların dinine geçmedikçe de hoşlanmayacaklardır. Onlar, İslâm'a ve müslümanlara karşı savaşmakta son derece ısrarlıdırlar. Onların bu noktada içlerinde gizledikleri öfke ve kin, ağızlarından çıkan sözlerdekinden çok daha büyüktür... Burada ele aldığımız ayetlerin bitimine dek, onların nitelikleri dile getirilmektedir.
Müslüman, kitap ehline hoşgörüyle davranmaktan yanadır. Ancak onlarla, yardımlaşma ve işbirliği anlamında bir dostluk kurmasının yasaklanmış olduğunun da bilincindedir. Onun yapacağı, dinini pratize etmek ve İslâm'ın eşsiz sistemini gerçekleştirmektir. Bu noktada onun yolu ile kitap ehlinin yolu kesinlikle aynı değildir. Müslüman her ne kadar onlara hoşgörü ve sevgiyle davransa da bu, onların kendisinin dinine bağlılığını sürdürüp İslâm sistemini gerçekleştirmesinden hoşnut olmalarına, onların ona karşı savaşmak, komplolar hazırlamak noktasında birbirlerinin dostu olmaktan vazgeçmelerine yetmeyecektir.
Kafirler ve ateistlere karşı, dini yayma amacıyla bizler ile kitap ehlinin aynı kulvarda yürüyebilecekleri gibi bir sanıya kapılmamız, ne kadar korkunç bir bilgisizlik, ne kadar büyük bir budalalıktır. Kitap ehlinin, müslümanlarla savaşmak söz konusu olduğunda kafirlerin ve ateistlerin safında yer aldıklarını bile bile, böylesi bir sanıya nasıl kapılabiliriz?
Her çağda olduğu gibi bu çağda da aramızdaki saf kişiler söz konusu uyarıcı gerçekleri kavrayamıyorlar. Kur'an'ın buyruklarını, yaşanan tarihî olayları tümden unutarak, kitap ehliyle -hepimiz dine inanıyoruz diyerek- elele tutup materyalizme ve ateizme karşı birlikte mücadele verebileceğimizi ileri sürüyorlar. Oysa, kâfir olan müşrikleri göstererek "Bunların yolu müminlerin yolundan daha doğrudur." (Nisa Suresi, 51) diyenler kitap ehlinin ta kendileriydi. Medinedeki müşrikleri destekleyip müslümanlara karşı kışkırtanlar, kitap ehlinin ta kendileriydi. Yine ikiyüz yıl süren haçlı savaşlarıyla müslümanlara saldıranlar kitap ehlinin ta kendileriydi. Endülüs'te yaşanan korkunç trajedinin sorumluları onlar değil midir? Ateistlerin ve materyalistlerin de yardımını alarak, Filistin'deki müslüman arapları perişan edenler, onların yurdunu yahudilere verenler kitap ehlinin ta kendileri değil midir? Habeşistan, Somali, Eritre ve Cezayir'de kısacası her yerde müslümanların perişan olmalarının nedeni onlar değil midir? Yugoslavya, Çin, Türkistan ve Hindistan'da, kısacası her yerde, ateistlerle, materyalistlerle ve paganistlerle de işbirliği yaparak müslümanların başına binbir çorap örenler kitap ehlinin ta kendileri değilmidir?
Tüm bunlara karşın bugün aramızdan kimileri kalkıp, -Kur'an'daki kesin buyrukların tamamen tersine- müslümanlarla kitap ehli arasında dostluk ve işbirliğinin mümkün olabileceğini ileri sürüyor! Neymiş! Böylece materyalizme ve ateizme karşı dini korumuş olacakmışız!
Bunları söyleyenler, Kur'an'ı okumamış olmalıdırlar. Okuduysalar bile, İslâm'ın özündeki hoşgörü çağrısını, Kur'an'ın yasaklamakta olduğu dostluğa çağrı biçiminde yanlış anlamış olmalıdırlar.
Bu tür kimseler İslâm'ın Allah katında kabul görecek tek inanç olduğunu kavrayamamışlardır. İslâm'ın, yeryüzünde yeni bir yapılanmayı hedefleyen, dün olduğu gibi, bugün de kitap ehlinin düşmanlıklarına ve saldırılarına göğüs gerilmesini sağlayacak olan, yapıcı bir hareket niteliği taşıdığını anlayamamışlardır. Kur'an'da kitap ehline karşı takınılması istenen tutum, kesinlikle değiştirilemez. Çünkü bu son derece doğal ve alternatifi olmayan bir tutumdur.
Biz, Kur'an'ın buyruklarını yanlış anlamış ve kavrayamamış ve söz konusu kimseleri bir kenara bırakıp, Kur'an'a kulak verelim:
"Ey müminler! Yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez."
Bu çağrı Medine'deki İslam toplumuna yöneliktir. Ama aynı zamanda bu, yeryüzünün hangi köşesinde olursa olsun, kıyamete dek gelip geçecek olan tüm müslümanlara yönelik bir çağrıdır. "Ey müminler!" hitabının muhatabı durumunda olan herkese yönelik bir çağrıdır.
Yeri gelmişken bu çağrının "iman eden kimseler"e yönelik oluşunun nedenine de değinelim. Bu ayet indiği sırada, Medine'deki kimi müslümanlar ile kitap ehline -özellikle de yahudilere- mensup kimi insanlar arasındaki ilişkiler bütünüyle kopmuş değildi. Bu iki kesim arasında, birtakım dostlu:. ve dayanışma ilişkileri, kimi ekonomik ve karşılıklı ilişkiler, kimi de komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri söz konusuydu. Medine'de araplar ile özellikle yahudiler arasında bu tür ilişkilerin bulunması, kentin İslâm öncesindeki tarihsel, ekonomik ve sosyal durumu göz önüne alınacak olursa son derece doğaldı. Bu durum, yahudilerin İslâm'a ve müslümanlara karşı komplolar hazırlayabilmelerini kolaylaştırıyordu. Onların hazırladıkları bu komploların her biri Kur'an'daki bir çok ayette (ki biz bunların kimisini bu kitabımızın daha önceki bölümlerinde açıkladık) ortaya konulup sıralandığı gibi, buradaki ayetlerde de bunlardan bir bölümü dile getirilmektedir.
Kur'an, yaşamda yeni bir düzeni gerçekleştirebilmek için inancı uğruna vereceği mücadelede müslümana gerekli bilinci kazandırmak, müslümanlar ile İslâm toplumundan olmayan, İslâm sancağının altında toplanmayan diğer insanlar arasında kesinkes bir ayrım gözetmeyi müslümanın benliğine yerleştirmek üzere indirilmiştir. Buradaki ayrım gözetme, insanlara karşı hoşgörülü davranmayı engellemek anlamında değildir. Hoşgörü, müslümanın sürekli sahip olacağı bir niteliktir. Buradaki ayrım gözetme meselesi dostluk, bağlamındadır. Müslümanın yüreğindeki dostluk duygusu, Allah'a, peygamberine ve müminlere tahsis edilmiştir. Sözünü ettiğimiz bilinci kazanmak ve istenilen ayrımı gözetmek meselesi, her yerde ve her kuşaktaki müslüman için mutlak bir gerekliliktir.
"Ey müminler! Yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez."
Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar.. Bu, çağlar üstü bir gerçektir. Çünkü bu, eşyanın doğasından kaynaklanan bir gerçektir. Onlar, hiçbir yerde, hiçbir tarihte müslümanlara dost olmayacaklardır. Nitekim geride kalan bunca yüzyıllarda, Allah'ın bu şaşmaz sözündeki doğruluğu perçinlemiştir. Onlar Medine'de peygamberimiz ve müslümanlara karşı savaşma noktasında birbirlerinin dostlarıydılar. Bu noktada, tarih boyunca da birbirlerinin dostları oldular. Bu kural, tarih boyunca bir kez de olsa delinmemiştir. Yeryüzünde meydana gelen olayların tümü, Kur'an'ı Kerim'in tek bir olay değil, sürekli bir nitelik biçiminde ortaya koyduğu tespitler doğrultusundadır. Ayette, "Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar" biçiminde bir isim cümlesi kullanılması, sadece bir ifade tarzı olarak görülmemelidir. İsim cümlesi kullanılmasının nedeni, ayetin değişmez ve sürekli bir niteliği vurguladığını belirtmek içindir.
Bu temel gerçeğin ardından, bunun sonuçları anlatılıyor... Yahudiler ve hıristiyanlar birbirlerinin dostları olduklarına göre, ancak kendilerinden olan bir kimseyi dost edinirler. Müslümanların safları arasındaki bir kimse yahudi ve hristiyanları dost edindiğinde, müslümanların safını bırakmış, kendini "İslâm" niteliğinden soyutlamış ve karşıt safa katılmış demektir. Böylesi bir davranışın, gerçek ve doğal sonucu da budur:
"Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur."
O bu tutumuyla, kendine, Allah'ın dinine ve müslüman topluma zulmetmiştir. Bu zulümden ötürü de Allah onu, kendisine dost bildiği yahudiler ve hristiyanlar kategorisine sokmuştur. Allah onu, artık doğru yola iletmeyecek, yeniden müslümanların safına döndürmeyecektir:
"Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez."
Bu Medine'deki İslâm toplumuna sert bir uyarıydı. Ancak, abartılı bir uyarı değildi. Sert bir uyarıydı. Ancak bütünüyle gerçeği dile getiren bir uyarıydı. Müslümanın, hem -birbirlerinin dostları olan- yahudiler ve hıristiyanlarla dostluk kurması, hem de müslüman ve mümin kalabilmesi, ayrıca -sadece Allah'ı, peygamberi ve müminleri dost bilen- müslümanlar safındaki yerini kaybetmemesi mümkün değildir... Bu mesele tam bir yol ayrımıdır...
Müslüman, kendisi ile İslâmî sistem dışında başka bir sistem benimsemiş insanlar ya da kendisi ile İslâm sancağı dışında başka bir sancak taşıyan insanlar arasında tam bir ayrım gözetme noktasında gevşeklik gösterdiği sürece, -herşeyden öce yeryüzünde diğer tüm sistemlerden farklı, eşsiz ve gerçekçi bir sistemi yerleştirmeyi amaçlamış ve de diğer tüm görüşlerden, farklı, eşsiz bir anlayışı temel almış olan- görkemli İslâmî hareket adına, kayda değer hiçbir eylem ortaya koyamaz...
Müslüman, -hiçbir kuşkuya, en küçük bir tereddüte yer kalmayacak biçimde- şunlara kesinkes ve mutlak surette kafasına yerleştirmek durumundadır: Allah'ın, Hz. Muhammed'i (salât ve selâm üzerine olsun) peygamber olarak gönderdikten sonra, insanlar için kabul edeceği tek din İslâm'dır. Allah'ın yaşamınızı kendisine göre belirlememizi istediği İslâm sistemi, eşsiz bir sistemdir. Diğer sistemlerin hiçbiri onunla eş düzey değildir. Başka bir sistemi alıp, onsuz yapabilmek mümkün değildir. Onun yerine, başka bir sistemi ikame etmek olası değildir. İnsanlığın yaşamı, sadece ve sadece İslâm'ın sistemi üzerine oturtulmadıkça, bir türlü düzelmeyecek ve kesinlikle yola girmeyecektir. Müslüman tüm çabasını, gerek öğretisel, gerek sosyal açılardan, kısacası tüm yönleriyle İslâm sistemini yerleştirebilmek için harcamadıkça, Allah katında, affedilmeyecek, bağışlanmayacak ve kabul görmeyecektir. Müslüman, bu uğurda çaba harcama konusunda hiçbir gevşeklik göstermemelidir. En ufak bir noktada bile olsa Allah'ın sistemi dışında hiçbir alternatif kabul etmemelidir. Ne inanç esasları, ne sosyal düzen, ne de yaşamaya ilişkin hükümler konusunda -Allah'ın kitap ehlinin bizden önceki şeriatlarından bizler için de geçerli olmasını uygun gördüğü hükümler hariç- İslâm sistemi ile diğer sistemleri birbirin;. karıştırmamalıdır.
Müslümanın tüm bunları kesinkes ve mutlak biçimde kafasına yerleştirmesi sonuçta, her türlü amansız engellere, ağır yükümlülüklere, ısrarlı bir direnişe, hazırlanan komplolara, çoğu kez dayanılmaz bir noktaya varacak binbir acıya karşı onu, Allah'ın insanlara uygun gördüğü sistemi gerçekleştirmek üzere gereken hazırlıkları yapmak için harekete geçmeye itecektir. Ayetlerde, gerek şirk koşanların paganizmi, gerek kitap ehlinin sapkınlığı, gerekse apaçık ateizm biçiminde olsun cahiliyyenin, yeryüzünde halen varlığını koruyan türlerinden herhangi birine mensup olan kimselerden hiç birinin gereksinim duymayacağı bir meseleden söz edilmesinin anlamı ne olabilir ki? Yine, İslâm sistemi ile kitap ehlinin ya da daha başka grupların sistemleri arasındaki farklar eğer gerçekten fazla değilse ve de müslüman söz konusu kesimlerle barış ve uzlaşma yoluyla belirli noktalarda anlaşmaya varabilecekse, İslâm'ın sistemini yerleştirmek için didinmekten söz etmenin ne anlamı olabilir ki?
Semavi dinlere mensup insanlar arasında yakınlaşma ve hoşgörü adına, Kur'an'ın belirlediği üzere, onlarla ilişkilerin bütünüyle kesilmesi ilkesini yumuşatıp sulandırmaya kalkışanlar, dinlerin anlamını kavrayamadıkları gibi, hoşgörünün anlamını da bilmemektedirler. Zira Allah katında nihaî din sadece İslâm'dır. Kitap ehline karşı hoşgörülü davranmak, inanç sistemi ve sosyal düzen bağlamlarında değil, sadece günlük insanî ilişkiler bağlamındadır. Onlar, müslümanın benliğine tamamen yerleştirdiği kimi gerçeklere ilişkin kesin bilgiyi zayıflatmaya çalışıyorlar. Ancak müslüman bilir ki Allah din olarak sadece İslâm'ı kabul edecektir. Kendisine düşen, Allah'ın İslam'la belirlemiş olduğu sistemi yürürlüğe koymaktır. Allah'ın sisteminin hiç bir alternatifi olamaz. Allah'ın sisteminde en küçük bir değişiklik bile söz konusu olmayacaktır. Tüm bu kesin bilgiler Kur'an'dan kaynaklanmaktadır: "Allah katında geçerli olan din İslâm'dır." (Al-i İmran Suresi, 19) "Kim İslam'dan başka bir din ararsa, o din ondan kabul edilmez." (Al-i İmran Suresi, 85) "Ey müminler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur." Bu konularda Kur'an, sözcüğün tam anlamıyla bir mihenk taşıdır. Dolayısıyla müslümana düşen, kendisinde bu kesin bilgiye ilişkin kuşku uyandırmak isteyenlerin bu bağlamdaki sözlerine kapılmamaktır.
 

hocam

New member
Katılım
26 Eki 2007
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
bu nurcu geçinenler diyalog falan deyip dinden taviz veriyorlar

örnekler:

kızların kadınların başı açık okuyabileceği

nurcu kadınlar okulda başı açık dışarda kapalı dolaşıyor ne yani okul dışında haram oluyorda okulun içinde dolaşınca haram olmuyor mu?


aranızda nurcu varsa cevap yazsın bakalım
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Hop dur biraz!

Gelir gelmez bu ne cehalet.

Daha Nur cemaati ile Fethullah Gülen cemaati arasında ki farkı anlamamış ahkam kesiyor.

1)Nur Cemaatinin yegane kaynağı Kur'an-ı Kerim'in bu asırda ki en güzel bir tefsiri Risale-i Nur'dur.

2) Nur Cemaatleri asla F. Gülenvari bir dialog işinde değildir.

3)Nurcularda asla Lider yoktur.

4)Nurcular'ın her işi meşveretledir. Asla istişaresiz bir şey için karar almazlar.

5)Nur cemaatleri asla baş örtüsü için fetva vermemiştir.


Şimdi F. Gülen CEmaatini yazıyorum

1)F. Gülen Cemaatinin kaynağı F. Gülen'in kitaplarıdır. Risale-i Nur onlar için asıl değildir. Onlar için asıl olan F. Gülenin içtihadlarıdır.

2)F. Gülen Cemaatinin Dialog tarifi bellidir. Fazla söze gerek yok.

3) F. Gülen cemaat lideridir. Her şey için onun sözü kafidir.

4) F. Gülen Cemaati yerel meselelerde meşveret eder. Önemli konularda tek karar mercii F. Gülendir. Sözü emir gibi telakki edilir.

5) F. Gülen Cemaati İlim öğrenmek için baş örtüsü açmayı hoş görürler.

İşte cehalet bu kadar insanı madara eder.

Sen hiç Nurcu gördün mü? Sen şimdiye kadr F. Gülen Cemaatini Nurcu mu snıyordun?

Oysa F. Gülen kendisi Nurcu tabirin yasaklamıştır. Ama malesef F. Gülen cemaati eleştiriye konu olmayan bir iş yapsa F. Gülen ve cemaati ,diye yad edilir. Ne zaman eleştiriye konu bir icraat yapsa Nur Cemaati diyerek yad edilir.

Bu da amacın ne olduğunu gösterir.

Nickin Hocam olmuş,ama bu sıfat sana çok uzak

Selametle


1.risaleler kesinlikle kuranın tefsiri değillerdir sadece kuranın bir bölümü tefsir edilmiştir


2.nur cematinin 1. kaynagı risalelerdir (risaleler said nursiye indirilmiştir kibaı mubinin asrı saadette nuzul olduğu gibi bu asırdada kuranın gizli hakikatleri said nursiye inmiştir )

3.risaleler nur ehli tarafından kutsal kitab kategorisindedir


4. nur şakirtleri ehli necattır imanları kurtulmuş şekilde kabre girerler

5.diyalogun temelini said nursi atmıştır ateizmle karsı ehki kitapla bir olunup mucadele edilmesi gereklidir demiştir

5.hz aliye hz cebrailin kucagına vahiy indirilmiştri inancındalar

6.hz ali gaybi bilgiler vermiştir risaleleri işaret etmiştir


vb vb vb..........
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
1) Kur'an "İbrahimden" bahsetmez Hz. İbrahim(a.s)'den bahseder.

2)Hanif Müslümanlık tabiri ile konumuzun bir alakası yok.

3)Ben Gülenci değil Nurcuyum. Nurcular Hanif Müslümandır ve asla su i zan üzere hareket etmez.

4)Ben F. Gülen'e hüsn ü zan ettiysem Kur'anidir. Azar etsen vebali vardır.
Ancak, madem sen F. Gülen'in böyle sözler ettiğini söylüyorsun, ıspat etmen kolaydır:

Benim F. Gülenin böyle bir söz söylemediğini ıspat etmem için çok uğraşmam lazım. Ama madem sen böyle bir şey söyledin, o zaman o sözleri söylediğini ıspat edebilirsin. Mesela, o sözleri söylediği videoyu seyretmişsindir. Yada F. Gülen Cemaatine ait bir siteden o sözleri okumuşsundur.

Yok böyle bir delilin yoksa demek sen de zan üzeresin. Ama aramızdaki fark sen su izan üzeresin, ben ise hüsn ü zan üzereyim. Senin işin haram benim işim helal olandır.

Kur'an su i zan'ı yasaklamışken Hanif Müslümanlıktan bahsetmek komik değil mi? Önce Kur'ani olsan sonra bizi eleştirebilirsin. Yoksa hadsizliktir. Hadsizin ise lehine bakmak Kur'an ayetine göre haramdır.

5)Kim Allah yolunda mücadele ediyormuş. Allah yolunda mücadele eden saltanat için, ülke idaresinde söz sahibi olmak için Müslümanı öldürü mü? Kimmiş o Allah için mücadele edenler. Kendini canlı bomba yapıp masum çocukları katleden mi? Kimmiş o Allah yolunda savaşan; amaç için her yol mübah diyerek kendi cemaatinde olmayan herkezi düşman ve öldürmeye fetva veren zalimler mi?

F. Gülen böyle bir şey söylemişse az söylemiş. Ben ilave edeyim. O adamlar zalim, yalancı, münafık satılmış , hizbüşşeytandır.

6)Burada münazara ediyoruz. Münazara da past-copy ile olmaz. Eğer dialogun haram olduğunu (F. Gülen cemaatinin dialogu beni bağlamaz) gösterebilecek bilgin varsa buyurun Meşrutiyet kurallarına göre münazara yapalım yoksa benden bu kadar. Senin fikrin sana benim fikrim bana

vesselam

ha a sende su nurcu zındıklardansın hani yeni bir dinedinmişsinizya kendinize saidide peygamberiniz ilan etmişsiniz


satılmış kafirler var ise zulme rıza gösteren kabbalacı ebcetci guruhuna mensup olan sizilersiniz
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
nur dinine mensup olanların isamla alakası yoktur

nur dinine mensup olanların isamla alakası yoktur

1) Kur'an "İbrahimden" bahsetmez Hz. İbrahim(a.s)'den bahseder.

2)Hanif Müslümanlık tabiri ile konumuzun bir alakası yok.

3)Ben Gülenci değil Nurcuyum. Nurcular Hanif Müslümandır ve asla su i zan üzere hareket etmez.

4)Ben F. Gülen'e hüsn ü zan ettiysem Kur'anidir. Azar etsen vebali vardır.
Ancak, madem sen F. Gülen'in böyle sözler ettiğini söylüyorsun, ıspat etmen kolaydır:

Benim F. Gülenin böyle bir söz söylemediğini ıspat etmem için çok uğraşmam lazım. Ama madem sen böyle bir şey söyledin, o zaman o sözleri söylediğini ıspat edebilirsin. Mesela, o sözleri söylediği videoyu seyretmişsindir. Yada F. Gülen Cemaatine ait bir siteden o sözleri okumuşsundur.

Yok böyle bir delilin yoksa demek sen de zan üzeresin. Ama aramızdaki fark sen su izan üzeresin, ben ise hüsn ü zan üzereyim. Senin işin haram benim işim helal olandır.

Kur'an su i zan'ı yasaklamışken Hanif Müslümanlıktan bahsetmek komik değil mi? Önce Kur'ani olsan sonra bizi eleştirebilirsin. Yoksa hadsizliktir. Hadsizin ise lehine bakmak Kur'an ayetine göre haramdır.

5)Kim Allah yolunda mücadele ediyormuş. Allah yolunda mücadele eden saltanat için, ülke idaresinde söz sahibi olmak için Müslümanı öldürü mü? Kimmiş o Allah için mücadele edenler. Kendini canlı bomba yapıp masum çocukları katleden mi? Kimmiş o Allah yolunda savaşan; amaç için her yol mübah diyerek kendi cemaatinde olmayan herkezi düşman ve öldürmeye fetva veren zalimler mi?

F. Gülen böyle bir şey söylemişse az söylemiş. Ben ilave edeyim. O adamlar zalim, yalancı, münafık satılmış , hizbüşşeytandır.

6)Burada münazara ediyoruz. Münazara da past-copy ile olmaz. Eğer dialogun haram olduğunu (F. Gülen cemaatinin dialogu beni bağlamaz) gösterebilecek bilgin varsa buyurun Meşrutiyet kurallarına göre münazara yapalım yoksa benden bu kadar. Senin fikrin sana benim fikrim bana

vesselam



[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]SAİD NURSİ'nin İSLAMA AYKIRI GÖRÜŞLERİ[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Üstadımın kendisi söylüyor ki: “Ben, sekiz dokuz yaşındayken bütün nahiyemizde, ahali Nakşi tarikatında ve oraca meşhur
Gavsi Hizan namıyla bir zattan istimdat ederken. Ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak: “Ya Gavsi Geylani” derdim . Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa. “Ya şeyh! Sana bir Fatiha. Sen benim bu şeyimi buldur. Acibdir ve yemin ve yemin ediyorum bin defa böyle. Hz. Şeyh himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir .”

(Risalei Nur Kulliyatı-Sikkei Tasdik’ül Gaybi Kitabı- Sayfa: 118-Doğuş Ltd Şti Matbaası Ankara- 1959 tarihli baskı.)

Hz. Şeyhin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufa ehli velayetçe kabul edilen üç evliyayı azimenin en büyüğü o hz. Gavsi Geylani’dir.
.... Fırkasıyla badel memat (ölümden sonra) dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında, önünde bulunmasıyla. Böyle bir harika kerameti acibe ile meşhur bir zat. Elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmeti Kuraniyeyi bir müridinin vasıtasıyla olunacağını onun görmesi ve göstermesi onun şe’nindendir.”

(Adı Geçen Eser s: 119)

Hz. Şeyhin himmet ve irşadıyla eski Said yeni Said’e inkilab etmiştir.”
(Adı Geçen Eser s: 128 )

1358’de Karadağ’ın başına çıkıyordum. İnsanların hususan müslümanların bu silsilece devam eden hakikatleri ne vakit başladı, ne vakte kadar sürecek hatıra geldi. Birden “vel asr” ayeti karşıma çıktı.
Haşiyesinde:
1500 yıllarında mücahedenin sonlarına gelineceği...
1506 yıllarında Galibane mücadelenin tarihine.
1545 yıllarında Mağlubane mücadele tarihine.
1561 yıllarında mücadelenin ne zamana kadar devamına işaret eder.”

(Adı Geçen Eser s:46)

O eser onun hüneri olamaz. O, doğrudan doğruya Kur’an’ı Kerim’in bu zamanda bir nevi mucizesi manevisi olarak Rahmeti ilahi tarafından ihsan edilmiştir. Bu eserlerin onun ilmi, fikri ve zekasının eseri olmadığına delil, Risalei Nurda öyle parçalar var ki bazı altı, bazı iki, bazı bir saatte, bazı on dadikada yazılan risaleler var. Ben yemin ederim eski Said’in kuvveti hafızasında beraber olmak şartıyla o on dakika işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik Risalei fikrimle iki gün istidadımla yapamıyorum. Hakeza demek biz müfsil olduğumuz halde gayet zengin bir mücevherat dükkanının delalı hizmetçisi olmuşusuz.”
(Adı Geçen Eser s: 58 )

Şehitler hayatlarını Allah yolunda feda ettikleri için Allah da onlara berzah aleminde, dünya hayatına benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayat ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmez, daha iyi bir yere gitmiş bilirler. Çok mutlu olurlar. İşte şehitlerin efendisi olan Hz. Hamza da böyle bir hayat yaşamaktadır. Kendine sığınan insanları koruması, dünya ile ilgili işlerini görmesi ve gördürmesi mümkün olabilir.
(Said Nursî, Mektubat, 1. Mektup, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1994, c.I, s. 347.)

Müridim ister doğuda olsun ister batıda
Hangi yerde olsa da yetişirim imdada”

(Bu şiir, Said-i Nursî'nin "Sikke-i Tasdîk-i Gaybî adlı kitabında geçmektedir. Bkz. Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1995, c.II, s. 2083.)

"Çok defa kalbime geliyordu; Neden İmam Ali (r.a.), "Risaletü'n-Nur'a" ve bilhassa "Âyetü'l-Kübrâ Risalesi"ne ehemmiyet vermiş, diye sırrını beklerdim. Lillahilhamd, o sır ihtar edildi... "Âyetü'l-Kübrâ Risalesi"ni İmam Ali (r.a.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş ."


"Ben Celcelûtiye'yi okuduğum vakit, sair münacaatlara muhalif olarak kendim bizzat hissiyatımla münacaat ediyorum diye hissederdim. Ve başkasının lisanıyle taktirkarane olmuyordu. Benim için gayet fıtrî ve dertlerime alakadar ve tefekkürât-ı ruhiyeme hoş bir zemin oluyordu. Birkaç sene sonra kerametini ve "Risale-i Nur" ile münasebetini gördüm ve anladım ki; o halet bu münasebetten ileri gelmiş.

Hz. İmam Ali (r.a.), Tugadusiracunnuri fırkasiyle "Risale-i Nur"u tarihiyle ve ismiyle ve mahiyetiyle ve esaslariyle ve vazifesiyle gösterdikten sonra, Süryanice isimleri tâdâd (birer birer söyleyip sıralayarak) ederek münacaat eder."

Şualar. s.592; Asâyı Musa s.7; Sikkei Tasdiki Gaybi. Sekizinci şua.; Risale-i Nûr’un
Kudsi Kaynakları s.790,792



Yine Hz. Ali (r.a.) ahir zamanda "Risale-i Nur"u dua ile Allah'tan niyaz ediyor, "Risale-i Nur'u medhü sena ediyormuş.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi. sekizinci şua

Said Nursi, Şia'nın yanlış görüşünün burasında da kalmaz. Bu sırların vahiy olduğu hezeyanına kadar gider. Risalelerinin hemen her paragrafında batınî manalar yüklenilmiş ütopik çıkartımlara rastlanılır. Aslının vahiy olduğunu söylediği meçhul kitabın*, vahiy nazil olduğu vakit, Rasûlullah (s.a.v.) tarafından İmam Ali (r.a.)'a yazdırıldığını söylüyor.
Şualar. s.588,590; Sikke-i Tasdik-i Gaybi. s.101 (sekizinci şua); Bkz: Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları. Abdulkadir Badıllı. s.749

"Hem madem Celcelûtiye'nin aslı vahiy'dir. Ve esrarlıdır. Ve gelecek zamana bakıyor; ve gaybî umûr-u istikbâliyeden haber veriyor. Ve madem Kur'an itibariyle bu asır dehşetlidir ve Kur'an hesabiyle "Risale-i Nur" bu karanlık asırda ehemmiyetli hâdisedir. Ve sarahat (açıklıkla, şüpheye sebebiyet vermeyecek tarzda) derecesinde çok karine ve emarelerle "Risale-i Nur" "Celcelûtiye"nin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş...

"Celcelûtiye," Süryanîce bedî demektir. Ve bedî manasındadır. İbareleri bedî olan "Risale-i Nur" "Celcelûtiye"de mühim bir mevki tutup ekser yerlerinde tereşşuhatı görüldüğünden, kasidenin ismi ona bakıyor gibi verilmiş. Hem şimdi anlıyorum ki; eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde, bana verilen "Bediüzzaman" lakabı benim değildi. Belki "Risale-i Nur"un manevi bir ismi idi. Zahir bir tercümanına ariyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim hakiki sahibine iade edilmiş... "

Şualar. s.588,590; Sikke-i Tasdik-i Gaybi. S.108,109; Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları s.788;…

İbn Arabî ve Celâleddin er-Rumî'deki "Vahdetü'l-Vücûd" inancı, birtakım övgü ve yergiler ile tevil edilerek, Said Nursi tarafından da savunulur.
Mektubat. S.424,425; Lem’alar. S.38-45,299,300(9. ve 28. Lem’alar) Bkz. Teorik ve
Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm s.259,261



ve "Fenafillah" hakkında şunları söyler;

" Ehl-i tarikat ve hakikatca müttefikûn aleyh bir esas var ki: Tarik-i hakda sülûk eden bir insan, nefs-i emmâresinin enaniyetini ve serkeşliğini kırmak için lazım gelir ki: Nazarını nefsinden kaldırıp şeyhine hasr-ı nazar ede ede tâ fenafişşeyh hükmüne gelir. "Ben" dediği vakit, şeyhinin hissiyatıyla konuşur ve hâkeza... tâ fenafirresul, fenafillaha kadar gider.."

Sikke-i Tasdik-i Gaybi. s.122

Said Nursi, Kur'an-ı Kerim'in bir çok âyetinin kendi Risalelerin'e işaret ettiğinden bahseder:

"Sözler adedince otuz üç âyet, hem manasıyla, hem cifirle, "Risale-i Nur"a işaretleri, uzaktan uzağa icmalen görüldü. Ayrı ayrı tarzlarda otuz üç âyet müttefİkan "Risale-i Nur"u remizleriyle gösterdiği, hayal meyal görüldü..."

Sikke-i Tasdik-i Gaybi s.61; Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları. s.790; Hakkın Müdafaası Sabahaddin Aksakal Yeni Asya yay.s.214 – 227; Bkz. Diyanet vakfı.ısl. Ans.C:7 Cefr Mad. S.215;C:10 Ebced Mad. S.68; Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları. s. 790-792…

"Otuz üç âyât-ı Kur'aniye'nin işaretiyle ve İmam Ali (r.a.)'ın üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı Azam'ın kat'i itibariyle tahakkuk etmiş olan "Risale-i Nur"un , siyasetle alakası yoktur. "Risale-i Nur"a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilemez. Daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar... Hem, Kur'an bizi siyasetten şiddetle menetmiştir."
Tarihçe-i Hayat,.467,530

Said Nursi, yazdığı kitaplarını her fırsatta Kur'an gibi vasfediyor; Kur'an-ı Kerim'e, ilahî hükümlere özgü sıfat ve tanımlamaları da (Bakara/256, Lokman/22, Âl-i Imrân/103), kendi eserlerine yakıştırarak şöyle diyor: "Risaletü'n Nur" bu asırda, bu tarihte bir "Urvetül-Vüska"dır. Yani çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "Hablullah"dır. "Ona elini atan, yapışan necat bulur
Asa-yı Mûsa.s.82

Nur talebelerine göre şakirtlerin yaptığı işler, ilâhi koruma ve telkin(!)lerle yapılmaktadır."Asr-ı Saadet'ten beri böyle harika bir surette mu'cizeli olarak yazılmasına hiç kimse kadir olmadığı halde "Risale-i Nur'un kahraman bir katibi olan Hüsrev'e "Yaz!" emir buyurulmasıyla, Levh-i Mahfuz'daki yazılan Kur'an gibi" yazıldığına inanırlar.
Asa-yı Mûsa.s.85

Risale-i Nur’un ise bu asırda en yüksek ve en kutsî bir tefsir olduğuna, Hakikatlarının semavî, Kur'an'î olduğuna ve Kur'an okundukça O'nun da okunacağına, O'nu muhakeme etmenin Kur'an'ı muhakeme etmek olduğuna inanırlar.
İşarâtü’l İcaz.s.336

"Melaikeleri ehli hak ve hakikat yolunda gidenler için birer munis arkadaş yapan ve Risale-i Nur'un Şakirtlerini talebe-i ulûm sınıfına dahil edip Münker-Nekir suallerine Risale-i Nur ile cevap verdiklerini merhum kahraman şehid Hafız Ali'nin vefatıyla keşfeden ve hayatta bulunanlarımızın da yine Risale-i Nur'la cevap vermemizi rahmet-i ilahiyyeden dua ve niyaz eden...”
Asa-yı Mûsa.s.85

"Bu hizmete, yani ehl-i imanı dalâlet-i mutlakadan kurtarmağa, lüzum olsa, dünyevi hayat gibi, uhrevî hayatımı da feda etmeyi bir saadet bilirim; binlerce dostlarım ve kardeşlerimin cennete girmeleri için, cehennemi kabul ederim.
Sikke-i Tasdiki Gaybi gir. Böl.; Tarihçe-i Hayat s.600; İthamları Reddediyorum. s.52,220; İlmi ve Hukiki Açıdan Nurculuk Davası. s.288; Türkiye’de Nurculuk Davası s.288

"Sual; Gavs-ı Azam gibi büyük veliler bazı vakitte geçmiş ve geleceği hazır gibi müşahede ederler. Neden maziye ait cihette açıklık sûretinde haber veriyorlar da, gelecekten gizli işaretlerle bahsederler?

el-Cevap: "La ye'lemul ğaybe illallâhu" (Gaybı ancak Allah bilir) (Cin/26-27) âyetiyle" ifade ettikleri kutsî yasağa karşı kulluk bilinci ile bir edepli tavır takınmak için açıkça anlatmaktan işaret mesleğine gitmişlerdir..."

Sikke-i Tastik-i Gaybi, Saidi Nursi, s.132

Biz kendi arzu ve tedbirimizle bu hizmette bulunmuyoruz. İhtiyarımızın fevkinde bize daha hayırlı bir ihtiyar işimize hakimdir . İlm-i cifr meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan hakiki vazifeden alıkoyup meşgul ediyor. Hatta kaç defadır esrar-ı Kur’aniye’ye o anahtar ile bazı sırlar açılıyordu. Kemâl-ı iştiyâk ve zevk ile mütecevvih olduğum vakit kapanıyordu. “La ya’lemul ğaybe illallahu” (Gaybı ancak Allah bilir) yasağına karşı edep dışı davranmak ihtimali var. İman ve Kur’an’ın esas hakikatlerini kat’i delillerle ümmete anlatmak ilm-i cifr gibi gizli bilgiler yoluna başvurmaktan yüz derece daha fevkinde ve bir meziyet ve kıymeti vardır. Bu kudsî vazifede kat’i hüccetler ve muhkem deliller su-i isti’male meydan vermiyorlar. Fakat cifr gibi muhkem kaidelere dayanmayan gizli ilimlerin kötü emeller için kullanılma ihtimali vardır…”

"Nerede Türk varsa müslümandır.”
Tarihçe-i Hayat.s.223

"Müslümanlıktan çıkan veya müslüman olmayan Türkler Türklükten dahi çıkmışlardır...
İthamları Reddediyorum. s.217-218 (Mektubat’tan alıntılanmış.); İlmi ve Hukiki Açıdan Nurculuk Davası. s.268,273); Tarihçe-i Hayat.s.223
[/FONT]
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Hop dur biraz!

Gelir gelmez bu ne cehalet.

Daha Nur cemaati ile Fethullah Gülen cemaati arasında ki farkı anlamamış ahkam kesiyor.

1)Nur Cemaatinin yegane kaynağı Kur'an-ı Kerim'in bu asırda ki en güzel bir tefsiri Risale-i Nur'dur.

2) Nur Cemaatleri asla F. Gülenvari bir dialog işinde değildir.

3)Nurcularda asla Lider yoktur.

4)Nurcular'ın her işi meşveretledir. Asla istişaresiz bir şey için karar almazlar.

5)Nur cemaatleri asla baş örtüsü için fetva vermemiştir.


Şimdi F. Gülen CEmaatini yazıyorum

1)F. Gülen Cemaatinin kaynağı F. Gülen'in kitaplarıdır. Risale-i Nur onlar için asıl değildir. Onlar için asıl olan F. Gülenin içtihadlarıdır.

2)F. Gülen Cemaatinin Dialog tarifi bellidir. Fazla söze gerek yok.

3) F. Gülen cemaat lideridir. Her şey için onun sözü kafidir.

4) F. Gülen Cemaati yerel meselelerde meşveret eder. Önemli konularda tek karar mercii F. Gülendir. Sözü emir gibi telakki edilir.

5) F. Gülen Cemaati İlim öğrenmek için baş örtüsü açmayı hoş görürler.

İşte cehalet bu kadar insanı madara eder.

Sen hiç Nurcu gördün mü? Sen şimdiye kadr F. Gülen Cemaatini Nurcu mu snıyordun?

Oysa F. Gülen kendisi Nurcu tabirin yasaklamıştır. Ama malesef F. Gülen cemaati eleştiriye konu olmayan bir iş yapsa F. Gülen ve cemaati ,diye yad edilir. Ne zaman eleştiriye konu bir icraat yapsa Nur Cemaati diyerek yad edilir.

Bu da amacın ne olduğunu gösterir.

Nickin Hocam olmuş,ama bu sıfat sana çok uzak

Selametle

Bu yazdiklarina burada yemin edebilirmisin
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]SAİD NURSİ'nin İSLAMA AYKIRI GÖRÜŞLERİ[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Üstadımın kendisi söylüyor ki: “Ben, sekiz dokuz yaşındayken bütün nahiyemizde, ahali Nakşi tarikatında ve oraca meşhur
Gavsi Hizan namıyla bir zattan istimdat ederken. Ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak: “Ya Gavsi Geylani” derdim . Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa. “Ya şeyh! Sana bir Fatiha. Sen benim bu şeyimi buldur. Acibdir ve yemin ve yemin ediyorum bin defa böyle. Hz. Şeyh himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir .”

(Risalei Nur Kulliyatı-Sikkei Tasdik’ül Gaybi Kitabı- Sayfa: 118-Doğuş Ltd Şti Matbaası Ankara- 1959 tarihli baskı.)

Hz. Şeyhin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufa ehli velayetçe kabul edilen üç evliyayı azimenin en büyüğü o hz. Gavsi Geylani’dir.
.... Fırkasıyla badel memat (ölümden sonra) dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında, önünde bulunmasıyla. Böyle bir harika kerameti acibe ile meşhur bir zat. Elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmeti Kuraniyeyi bir müridinin vasıtasıyla olunacağını onun görmesi ve göstermesi onun şe’nindendir.”

(Adı Geçen Eser s: 119)

Hz. Şeyhin himmet ve irşadıyla eski Said yeni Said’e inkilab etmiştir.”
(Adı Geçen Eser s: 128 )

1358’de Karadağ’ın başına çıkıyordum. İnsanların hususan müslümanların bu silsilece devam eden hakikatleri ne vakit başladı, ne vakte kadar sürecek hatıra geldi. Birden “vel asr” ayeti karşıma çıktı.
Haşiyesinde:
1500 yıllarında mücahedenin sonlarına gelineceği...
1506 yıllarında Galibane mücadelenin tarihine.
1545 yıllarında Mağlubane mücadele tarihine.
1561 yıllarında mücadelenin ne zamana kadar devamına işaret eder.”

(Adı Geçen Eser s:46)

O eser onun hüneri olamaz. O, doğrudan doğruya Kur’an’ı Kerim’in bu zamanda bir nevi mucizesi manevisi olarak Rahmeti ilahi tarafından ihsan edilmiştir. Bu eserlerin onun ilmi, fikri ve zekasının eseri olmadığına delil, Risalei Nurda öyle parçalar var ki bazı altı, bazı iki, bazı bir saatte, bazı on dadikada yazılan risaleler var. Ben yemin ederim eski Said’in kuvveti hafızasında beraber olmak şartıyla o on dakika işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik Risalei fikrimle iki gün istidadımla yapamıyorum. Hakeza demek biz müfsil olduğumuz halde gayet zengin bir mücevherat dükkanının delalı hizmetçisi olmuşusuz.”
(Adı Geçen Eser s: 58 )

Şehitler hayatlarını Allah yolunda feda ettikleri için Allah da onlara berzah aleminde, dünya hayatına benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayat ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmez, daha iyi bir yere gitmiş bilirler. Çok mutlu olurlar. İşte şehitlerin efendisi olan Hz. Hamza da böyle bir hayat yaşamaktadır. Kendine sığınan insanları koruması, dünya ile ilgili işlerini görmesi ve gördürmesi mümkün olabilir.
(Said Nursî, Mektubat, 1. Mektup, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1994, c.I, s. 347.)

Müridim ister doğuda olsun ister batıda
Hangi yerde olsa da yetişirim imdada”

(Bu şiir, Said-i Nursî'nin "Sikke-i Tasdîk-i Gaybî adlı kitabında geçmektedir. Bkz. Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1995, c.II, s. 2083.)

"Çok defa kalbime geliyordu; Neden İmam Ali (r.a.), "Risaletü'n-Nur'a" ve bilhassa "Âyetü'l-Kübrâ Risalesi"ne ehemmiyet vermiş, diye sırrını beklerdim. Lillahilhamd, o sır ihtar edildi... "Âyetü'l-Kübrâ Risalesi"ni İmam Ali (r.a.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş ."


"Ben Celcelûtiye'yi okuduğum vakit, sair münacaatlara muhalif olarak kendim bizzat hissiyatımla münacaat ediyorum diye hissederdim. Ve başkasının lisanıyle taktirkarane olmuyordu. Benim için gayet fıtrî ve dertlerime alakadar ve tefekkürât-ı ruhiyeme hoş bir zemin oluyordu. Birkaç sene sonra kerametini ve "Risale-i Nur" ile münasebetini gördüm ve anladım ki; o halet bu münasebetten ileri gelmiş.

Hz. İmam Ali (r.a.), Tugadusiracunnuri fırkasiyle "Risale-i Nur"u tarihiyle ve ismiyle ve mahiyetiyle ve esaslariyle ve vazifesiyle gösterdikten sonra, Süryanice isimleri tâdâd (birer birer söyleyip sıralayarak) ederek münacaat eder."

Şualar. s.592; Asâyı Musa s.7; Sikkei Tasdiki Gaybi. Sekizinci şua.; Risale-i Nûr’un
Kudsi Kaynakları s.790,792



Yine Hz. Ali (r.a.) ahir zamanda "Risale-i Nur"u dua ile Allah'tan niyaz ediyor, "Risale-i Nur'u medhü sena ediyormuş.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi. sekizinci şua

Said Nursi, Şia'nın yanlış görüşünün burasında da kalmaz. Bu sırların vahiy olduğu hezeyanına kadar gider. Risalelerinin hemen her paragrafında batınî manalar yüklenilmiş ütopik çıkartımlara rastlanılır. Aslının vahiy olduğunu söylediği meçhul kitabın*, vahiy nazil olduğu vakit, Rasûlullah (s.a.v.) tarafından İmam Ali (r.a.)'a yazdırıldığını söylüyor.
Şualar. s.588,590; Sikke-i Tasdik-i Gaybi. s.101 (sekizinci şua); Bkz: Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları. Abdulkadir Badıllı. s.749

"Hem madem Celcelûtiye'nin aslı vahiy'dir. Ve esrarlıdır. Ve gelecek zamana bakıyor; ve gaybî umûr-u istikbâliyeden haber veriyor. Ve madem Kur'an itibariyle bu asır dehşetlidir ve Kur'an hesabiyle "Risale-i Nur" bu karanlık asırda ehemmiyetli hâdisedir. Ve sarahat (açıklıkla, şüpheye sebebiyet vermeyecek tarzda) derecesinde çok karine ve emarelerle "Risale-i Nur" "Celcelûtiye"nin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş...

"Celcelûtiye," Süryanîce bedî demektir. Ve bedî manasındadır. İbareleri bedî olan "Risale-i Nur" "Celcelûtiye"de mühim bir mevki tutup ekser yerlerinde tereşşuhatı görüldüğünden, kasidenin ismi ona bakıyor gibi verilmiş. Hem şimdi anlıyorum ki; eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde, bana verilen "Bediüzzaman" lakabı benim değildi. Belki "Risale-i Nur"un manevi bir ismi idi. Zahir bir tercümanına ariyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim hakiki sahibine iade edilmiş... "

Şualar. s.588,590; Sikke-i Tasdik-i Gaybi. S.108,109; Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları s.788;…

İbn Arabî ve Celâleddin er-Rumî'deki "Vahdetü'l-Vücûd" inancı, birtakım övgü ve yergiler ile tevil edilerek, Said Nursi tarafından da savunulur.
Mektubat. S.424,425; Lem’alar. S.38-45,299,300(9. ve 28. Lem’alar) Bkz. Teorik ve
Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm s.259,261



ve "Fenafillah" hakkında şunları söyler;

" Ehl-i tarikat ve hakikatca müttefikûn aleyh bir esas var ki: Tarik-i hakda sülûk eden bir insan, nefs-i emmâresinin enaniyetini ve serkeşliğini kırmak için lazım gelir ki: Nazarını nefsinden kaldırıp şeyhine hasr-ı nazar ede ede tâ fenafişşeyh hükmüne gelir. "Ben" dediği vakit, şeyhinin hissiyatıyla konuşur ve hâkeza... tâ fenafirresul, fenafillaha kadar gider.."

Sikke-i Tasdik-i Gaybi. s.122

Said Nursi, Kur'an-ı Kerim'in bir çok âyetinin kendi Risalelerin'e işaret ettiğinden bahseder:

"Sözler adedince otuz üç âyet, hem manasıyla, hem cifirle, "Risale-i Nur"a işaretleri, uzaktan uzağa icmalen görüldü. Ayrı ayrı tarzlarda otuz üç âyet müttefİkan "Risale-i Nur"u remizleriyle gösterdiği, hayal meyal görüldü..."

Sikke-i Tasdik-i Gaybi s.61; Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları. s.790; Hakkın Müdafaası Sabahaddin Aksakal Yeni Asya yay.s.214 – 227; Bkz. Diyanet vakfı.ısl. Ans.C:7 Cefr Mad. S.215;C:10 Ebced Mad. S.68; Risale-i Nûr’un Kudsi Kaynakları. s. 790-792…

"Otuz üç âyât-ı Kur'aniye'nin işaretiyle ve İmam Ali (r.a.)'ın üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı Azam'ın kat'i itibariyle tahakkuk etmiş olan "Risale-i Nur"un , siyasetle alakası yoktur. "Risale-i Nur"a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilemez. Daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar... Hem, Kur'an bizi siyasetten şiddetle menetmiştir."
Tarihçe-i Hayat,.467,530

Said Nursi, yazdığı kitaplarını her fırsatta Kur'an gibi vasfediyor; Kur'an-ı Kerim'e, ilahî hükümlere özgü sıfat ve tanımlamaları da (Bakara/256, Lokman/22, Âl-i Imrân/103), kendi eserlerine yakıştırarak şöyle diyor: "Risaletü'n Nur" bu asırda, bu tarihte bir "Urvetül-Vüska"dır. Yani çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "Hablullah"dır. "Ona elini atan, yapışan necat bulur
Asa-yı Mûsa.s.82

Nur talebelerine göre şakirtlerin yaptığı işler, ilâhi koruma ve telkin(!)lerle yapılmaktadır."Asr-ı Saadet'ten beri böyle harika bir surette mu'cizeli olarak yazılmasına hiç kimse kadir olmadığı halde "Risale-i Nur'un kahraman bir katibi olan Hüsrev'e "Yaz!" emir buyurulmasıyla, Levh-i Mahfuz'daki yazılan Kur'an gibi" yazıldığına inanırlar.
Asa-yı Mûsa.s.85

Risale-i Nur’un ise bu asırda en yüksek ve en kutsî bir tefsir olduğuna, Hakikatlarının semavî, Kur'an'î olduğuna ve Kur'an okundukça O'nun da okunacağına, O'nu muhakeme etmenin Kur'an'ı muhakeme etmek olduğuna inanırlar.
İşarâtü’l İcaz.s.336

"Melaikeleri ehli hak ve hakikat yolunda gidenler için birer munis arkadaş yapan ve Risale-i Nur'un Şakirtlerini talebe-i ulûm sınıfına dahil edip Münker-Nekir suallerine Risale-i Nur ile cevap verdiklerini merhum kahraman şehid Hafız Ali'nin vefatıyla keşfeden ve hayatta bulunanlarımızın da yine Risale-i Nur'la cevap vermemizi rahmet-i ilahiyyeden dua ve niyaz eden...”
Asa-yı Mûsa.s.85

"Bu hizmete, yani ehl-i imanı dalâlet-i mutlakadan kurtarmağa, lüzum olsa, dünyevi hayat gibi, uhrevî hayatımı da feda etmeyi bir saadet bilirim; binlerce dostlarım ve kardeşlerimin cennete girmeleri için, cehennemi kabul ederim.
Sikke-i Tasdiki Gaybi gir. Böl.; Tarihçe-i Hayat s.600; İthamları Reddediyorum. s.52,220; İlmi ve Hukiki Açıdan Nurculuk Davası. s.288; Türkiye’de Nurculuk Davası s.288

"Sual; Gavs-ı Azam gibi büyük veliler bazı vakitte geçmiş ve geleceği hazır gibi müşahede ederler. Neden maziye ait cihette açıklık sûretinde haber veriyorlar da, gelecekten gizli işaretlerle bahsederler?

el-Cevap: "La ye'lemul ğaybe illallâhu" (Gaybı ancak Allah bilir) (Cin/26-27) âyetiyle" ifade ettikleri kutsî yasağa karşı kulluk bilinci ile bir edepli tavır takınmak için açıkça anlatmaktan işaret mesleğine gitmişlerdir..."

Sikke-i Tastik-i Gaybi, Saidi Nursi, s.132

Biz kendi arzu ve tedbirimizle bu hizmette bulunmuyoruz. İhtiyarımızın fevkinde bize daha hayırlı bir ihtiyar işimize hakimdir . İlm-i cifr meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan hakiki vazifeden alıkoyup meşgul ediyor. Hatta kaç defadır esrar-ı Kur’aniye’ye o anahtar ile bazı sırlar açılıyordu. Kemâl-ı iştiyâk ve zevk ile mütecevvih olduğum vakit kapanıyordu. “La ya’lemul ğaybe illallahu” (Gaybı ancak Allah bilir) yasağına karşı edep dışı davranmak ihtimali var. İman ve Kur’an’ın esas hakikatlerini kat’i delillerle ümmete anlatmak ilm-i cifr gibi gizli bilgiler yoluna başvurmaktan yüz derece daha fevkinde ve bir meziyet ve kıymeti vardır. Bu kudsî vazifede kat’i hüccetler ve muhkem deliller su-i isti’male meydan vermiyorlar. Fakat cifr gibi muhkem kaidelere dayanmayan gizli ilimlerin kötü emeller için kullanılma ihtimali vardır…”

"Nerede Türk varsa müslümandır.”
Tarihçe-i Hayat.s.223

"Müslümanlıktan çıkan veya müslüman olmayan Türkler Türklükten dahi çıkmışlardır...
İthamları Reddediyorum. s.217-218 (Mektubat’tan alıntılanmış.); İlmi ve Hukiki Açıdan Nurculuk Davası. s.268,273); Tarihçe-i Hayat.s.223
[/FONT]

burada bu yazdiklarinin a pardon kopyaladiklarinin hepsi cevap verildi bir arama yap bulursun ama google da degil site icinde...ya kardesim güzel kardesim sorularini teker teker sor anlamadigin cümleleri getir cvplama olur emin ol

anlamak isteyen anlamistir umarim
anlatılmak istenen ise anlanandan çok çok daha manidardır yeterki muhatap anlamak istesin onunda kapıları açıktır.
 
Üst Alt