Ya ne kadar sabit fiirleriniz var kardeşlerim kimse kuldan medet ummuyor onu vesile yapıyor Bediüzzaman düşmalığı çok bu sitede Allah hayretsin ....Allah size sevgili kullarını sevdirsin inşallah.
Allah'tan istediniz de bedbaht mı oldunuz ? Sapkınlığın delili yoktur . İlah bildiklerinizin kendine bile faydası yok . Ölümü kendilerinden çevirselerdi ya .
Ya ne kadar sabit fiirleriniz var kardeşlerim kimse kuldan medet ummuyor onu vesile yapıyor Bediüzzaman düşmalığı çok bu sitede Allah hayretsin ....Allah size sevgili kullarını sevdirsin inşallah.
Asilnur ne kadarda çabuk koydunuz teşhisi ya hu nereden çıkardınız düşmanlığı falan.Kimsenin haddine değildir üstada düşmanlık.İnsanlar bildiklerini anlatacak,bilmediklerini de öğrenecek ALLAH ın izni miktarınca.Amaç budur.Selametle
Allah (c.c.)'ın güzel isimlerinden veya yüce sıfatlarından biriyle ona tevessül. Örneğin şöyle duâ etmesi gibi: "Allah'ım sen Rahmân ve Rahim'sin, Senden merhamet diliyorum..."
Bu konudaki delil şudur: "En güzel isimler Allah'ındır, o halde O'na o güzel isimlerle duâ edin" (7/A'râf, 180). Yani Allah'a, en güzel isimlerini vesile edinerek duâ edin. Allah (c.c.)'ın yüce sıfatları da buna dahildir. Zira Allah (c.c.)'ın isimleri, onun sıfatlarıdır. Cenab-ı Allah Süleyman (a.s)'ın tevessülünden şöyle söz eder; "Rahmetinle, beni iyi kullarının arasına kat" (27/Neml, 19). Rasulullah (s.a.s)'ın bu konudaki duâlarından şu hadis-i şerif de bu konuya değinir. "Allah'ım! Gayb ilmin ve mahlûkat üzerindeki kudretinle, eğer hayat benim için hayırlıysa beni yaşat, eğer ölüm benim için daha hayırlı ise beni öldür" (Nesâî, Sehv 62). Bu anlamda daha birçok hadis vardır.
b) Duâ eden kişinin işlediği amel-i sâlihle tevessülü; "Allah'ım sana olan inancımla ve senin için olan sevgimle ve rasulüne tabi olmamla beni bağışla." Veya duâcı, Allah (c.c.)'a olan sevgisi, ondan korkusu ve dilekleri için yaptığı iyi işleri zikreden ve duâsında bunlarla tevessur eder. Konuyla ilgili delil şudur: "Öyle kullar ki, ‘Ey Rabbimiz! İman ettik, öyleyse bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!’ derler" (3/Âl-i İmrân, 16). Görüldüğü gibi Allah (c.c.)'ın bâğışlamasına vesile kılarak amel-i sâlih (iman)'leri anarak duâ edilebilir. Şu hadis de bunu ifade eder: "Üç kişi mağaraya girmişler ve (büyük bir kaya ile) mağara üzerlerine kopanmış. Her biri yapmış olduğu iyi işlerle tevessül ederek Rabbine yalvarmış ve kaya kapının (çıkış bölümünün) önündeki kaya yarılmış ve böylece çıkmışlar..." (Buhârî, İcâre12; Müslim, Zikr 100).
c) Yaşamakta olan sâlih bir insanın duâsıyla yapılan tevessül: Sahâbe-i Kiram (r.a.) zor duruma düştüklerinde Rasulüllah (s.a.s)'a gider ve ondan kendileri için duâ etmelerini dilerlerdi (bkz. Buhârî, Cum'a 34). Enes (r.a)'den nakledildiğine göre, Hz. Ömer b. Hattab -onlara kuraklık bastığında- Abbas b. Abdulmuttalib (r.a) ile istiska eder ve şöyle derdi: "Allah'ım biz (zamanında) nebimizle sana tevessül ediyorduk ve sen bize su gönderiyordun. (Şimdi ise) Nebimizin amcası ile sana tevessül ediyoruz, bize su gönder." (Enes) diyor ki: "Ve sulanıyorlardı" (yağmur yağıyordu)." (Buharî, İstiska, 3; Fedail eshabinnebî, 11). Bu hadiste kastedilen mana şudur: "Yağmursuz kaldığımızda, Nebimize (s.a.s.) gider. O'ndan bizim için duâ etmesini talep eder ve onun duâsıyla sana yaklaştırdık. Şimdi ise o vefat etti. Artık bizim için duâ etmesi imkansız. Bu yüzden amcası Abbas'a yöneliyor ve ondan bizim için duâ etmesini diliyor ve onun duâsıyla Allah (c.c.)'a yaklaşıyoruz."
A'mâ hadisi de bu kabildendir. O Rasulüllah (s.a.s)'a gelmiş ve ondan duâ etmesini istemiştir. O da a'maya, duâsıyla Allah (c.c.)'a tevessül etmeyi öğretmiştir (Tirmizi Da'avât, 118; İbn Mace, İkame, 189).
Bid'at Olan Tevessül
Bu zâtlarla, makamla, hürmet, büyüklük ve benzeri şeylerle tevessül etmektir. Şöyle demek gibi; "Allah'ım, Muhammed (s.a.s)'in hürmetine veya Ka'be'nin hürmetine -veya benzeri şeylerle senden diliyorum..." Bu tür "tevessüller, hakkında bid'at olduğuna dair açık delil bulunan tevessüllerdir. Bu sebeple hiçbir imamdan, cevazlarına dair bir nakil yoktur.
Hanefi kitaplarından (ed-Durrü'l Muhtâr)'da şöyle denmektedir: "et-Tatarhaniyye'de, el-Münteka'ya atfen, Ebû Yusuf dan o da Ebti Hanife'den naklen şöyle geçer: "Kişi Allah (c.c.)'a ancak onunla duâ edilebilir. Bu konuda cevaz verilen duâda şu âyetten anlaşılandır: "En güzel isimler Allah'ındır, o halde O'na o güzel isimlerle duâ edin." Rasûllerinin, nebilerinin, dostlarımın hakkı için "veya Beytin hakkı için" türünden ifadeleri kullanmak mekruh sayılmıştır (Hâşiyetü İbn Âbidîn, VI/396-397). Benzeri (bilgiler) bütün Hanefi metin ve şerh kitaplarının el-Mekruhat veya el-Hazr vel-ibâha bölümlerinde mevcuttur. Onlara göre mekruh harama en yakın olandır. İmam Muhammed'e göre ise cehennem azabı açısından "haram" gibidir. Nitekim Allâme İbn Abidin bunu el-Hazr ve'libaha bölümünün başlarında açıkça belirtmiştir. Bu yüzden selef-i sâlihinden bu tür bir tevessül naklolunmamıştır. Bu tür tevessüle cevaz verenlerin ileri sürdükleri deliller ya sahih olmayan hadislerdir veya kendisinden cevaz çıkmayan nasslardır. (el-Vesile) lafzının geçtiği âyetlerle delil getirmeye çalıştıkları gibi. Daha önce de belirttiğimiz gibi, ittifakla sabittir ki (burda vesileden) kasıt kurbe ve ta'ât'tır. Ayrıca az önce geçen Abbas (r.a) ile tevessül hadisi gibi. Halbuki bundan ancak duâ ile tevessül olduğu anlaşılıyor. Zira, eğer zât'larla ve makamlarla tevessül etmek (câiz) olsaydı, vefât etmiş olan Rasûlullah (s.a.s)'dan vazgeçip ondan daha az fazilete sahip olan Abbas (r.a) ile tevessül etmezlerdi. Zira Rasûlullah (s.a.s) hürmet ve makam açısından -ölü veya diri olarak- Abbas (r.a)'dan daha yücedir. Bunu ifade eden daha birçok deliller vardır.
ŞİRK OLAN TEVESSÜL :
Bu Allah (c.c.)'dan başka ölülerle, dirilerle ve hali hazırda bulunmayanlarla duâ etmek ve menfaat sağlamak, sıkıntıları gidermek için onlardan yardım istemektir. Veya ondan şefaat ve duâ dilemektir. (Şefaat ta duâ çeşitlerindendir). Bu doğru anlamda tevessül olmamasına rağmen, halkın cahil kesimi ve bazı ilim mensupları bu tevessül'ün (en azından) ihtilaflı tevessül olduğu imajını vermek amacıyla halkın kafasını bulandırıyorlar. Halbuki işin gerçeği, bu haram kılınan ve haramlığında icma edilen tevessüldür. Allah (c.c.) şöyle buyurur: "Mescidler Şüphesiz Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın" (72/Cinn, 18). "Kimseye" ifadesi belirsiz isimdir ve olumsuzluk ifadesinden sonra geliyor, dolayısıyla Allah (c.c.) dostu her kişiyi ve gönderilmiş her nebiyi kapsıyor. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "De ki: ‘Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, onun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar onun bu rahmetini önleyebilir mi? De ki: Bana Allah yeter. Güvenip dayanacaklar, ancak O'na güvenip dayanırlar" (39/Zümer, 38).
İbn Teymiye bu konuda şöyle der; "Her kim Allah ile mahlukatı arasında -hükümdar ve teba'ası arasındaki aracılar gibi- aracılar oluşturursa, kişi kafir ve müşriktir. Öyle ki; kulların sorunlarını onlar Allah (c.c.)'a iletiyorlar, Allah (c.c.)'da kullarını onların aracılığıyla hidâyete erdiriyor ve rızıklandırıyor. Halk önce onlardan dilekte bulunuyor, onlar da Allah (c.c.)'dan diliyorlar. Kralların yanındaki aracılar gibi. Onlar halka (da) yakın oldukları için ihtiyaçları krallara onlar dile getirirler. Halk da edep göstererek kraldan dileklerini onların yapmalarını isterler. Veya halkın onlardan (önce) dilekte bulunması, belki direkt kraldan dilekte bulunmalarından daha faydalı olabilir. Çünkü o aracılar ihtiyaçlı (sıradan halk)'dan daha krala yakındır (dosttur). Her kim bu tarzda aracılar oluşturursa o kişi kâfirdir, müşrikdir. Ondan tevbe etmesi istenir eğer tevbe etmezse öldürülür" (Mecmu'ul-Fetâvâ, I/126). İşte bu önceki müşriklerin şirkinin aynısıdır. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurur: "Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve ‘Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir’ diyorlar" (10/Yunus, 18).
Bunun Allah (c.c.)'a şirk koşmak olduğunu söyleyenler çoğunluktadır. (Allâme es-Süveydî el-İkdü's-Semîn adlı kitabında, Şeyh Nu'man el-Âlûsî de ondan nakletmiştir. Cilâül Ayneyn, s. 442). Şeyh Abdü'l-Kadir el-Geylânî de, el-Ğunye adlı kitabında (ondan Nu'man el-Âlûsî) nakletmiştir. (Cilâü'l-Ayneyn, s. 487). Şeyh Sanâullah el-Halebî el-Hanefi de kitabında, velilerin keramet yoluyla yaşam ve ölüm sonrasına etki edebileceklerini ileri sürenlere karşı böyle birşey olmayacağını söylemiştir (Abdurrahman b. Hasen, Minhâcü't-Te'sis ve't-Takdis, s. 48; Şeyt Ebû't-Tayyib Muhammed Şemsü'l-hak el-Azîm-âbâdî el-Hanefi, et-Ta'liku'l-Muğni alâ sünen'id-Darukutnî, el-Akziye ve'l-Ahkâm bölümü, IV/225). (1)
‘Vesile’, sözlükte, bir şeye arzu ile ulaşmak demektir. Bir başka deyişle ‘vesile’, kendisiyle bir maksada ulaşılan, yaklaşma sebebi, bir şeye yaklaşmak için ona yakınlığından faydalanılan şey demektir. Kavram olarak ‘vesile’, Allah’a yaklaşmada kendisinden yararlanılan şeydir. ‘Tevessül’ ise, vesileye baş vurmak, Allah’a yaklaşmak için bir sebep veya bir imkan aramak demektir. Vesile’nin çoğulu ‘vesâil’ dir.
Putperestlerin taptıkları putlar veya putların arkasında var zannedilen ruhlar, cinler ve melekler, bazı insanların medet umduğu ölmüşler ve azizler bile; birakın başkalarına yardım etmeyi, kendileri Allah’ın rahmetini umarak O’na yaklaşmak, O’nun sevgisini kazanmak için bir vesile arıyorlar. Öylese mü‘minler de, Allah’ın sevgisine götürecek sebepleri, imkanları arayıp bulmalılar. Bu vesilenin anlamı, Allah’a boyun eğerek, O’ndan korkarak ve O’nu razı edecek ameller işleyerek O’nun yakınlığını kazanmaya çalışmak demektir.
ZÜMER 3 :
Elmalılı Orijinal : İyi bil ki Allahındır ancak halîs din, onun berisinden bir takım veliylere tutunanlar da şöyle demektedirler : biz onlara ıbadet etmiyoruz, ancak bizi Allaha yakın yaklaştırsınlar diye, şübhe yok ki Allah onların aralarında ıhtilâf edip durdukları şeyde hukmünü verecek, her halde yalancı, nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz