babacan boşuna zamanına yazık tüm ayetleri göstersen inanmazlar.Kuran bunlara emaniyeci diyor.Kuran cehennemden çıkış yok diyor bu aklıevveller vay efendim ahmet,mehmet öyle demiyor.onlar çok muhterem onlar yalanmı söylüyor diyorlar.
2/BAKARA-78: Onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitab'ını bilmezler (tanımazlar da). Sadece emaniyyeyi (kişilerin el yazması kitaplarını) bilirler. Onlar sadece zan (ve kuruntu) içindedirler.
“Kalbinde zerre kadar îmân olan kişi, cehennemde günahlarının gerektirdiği cezayı çektikten sonra cennete gider.” konusundaki hadîs, acaba bir mevzu hadîs midir, yoksa sağlam bir hadîs midir?
Cehenneme iki türlü insan girer. Cennete girecek olanlar, önce cehenneme girerler. Cehennemde durumu görürler. Oraya sadece o cehennemi görmek için girerler. Uçarak cehennemde dolaştıktan sonra, oradan ayrılarak cennete girerler. Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederek... Kimdir bunlar? Cennete girecek olanlardır. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
-19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.
“Aranızda kıyâmet günü cehenneme uğramayacak olan hiç kimse yoktur. Hepiniz mutlaka cehenneme uğrayacaksınız.” Aynı Surenin 72. âyet-i kerimesinde ise Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
-19/MERYEM-72: Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.
“Sonra Biz takva sahibi olanları kurtarırız. Cehennemde kalacak olanlar, diz üstü çökmüş vaziyette cehennemi kaplarlar.”
Öyleyse Allahû Tealâ ne demek istiyor? “Sonra” kelimesi neyi ifade ediyor? Cehennemde bir süre kaldıktan sonra çıkışı mı ifade ediyor, yoksa kıyâmet günü, aynı gün, cehenneme girip de cehennemdeki o olayları gören, cehennemin yapısını gören, nasıl korkunç bir işkence dünyası oluşturduğunu gören insanların, Allah’a sonsuz hamd ve şükürler ederek cehennemden ayrılması mı söz konusu?
Kıyâmet günü cehenneme girip de orada diz üstü çökmüş vaziyette bekleyenler, cehenneme girip cehennemi gördükten sonra Allah’a sonsuz hamd ve şükürlerle cehennemden ayrılanlar, cehennemi tamamen terk ettikten sonra, cehennem katlarına dağıtılırlar. Cennete girecek olanlar, cehennemden ayrılmışlar ve cennetlere ulaşmışlardır. Sonsuz hızla hareket ettikleri için...
Ama cehennemde kalacak olanlar, diz üstü çökmüş vaziyette oldukları yerlerden toplanarak cehenneme sevk edilirler. Bir daha çıkmamak üzere cehenneme girilir. Cehennemden bir daha çıkmak söz konusu değildir. Cehenneme cezalanmak üzere girenler, ebediyyen orada kalmaya mahkûmdurlar. Hiç kimse bir süre cehennemde kaldıktan sonra, cehennemden çıkmak imkânının sahibi değildir. Bir süre cehennemde işkence gördükten sonra, yakıldıktan sonra cehennemden çıkması ve cennete girmesi mümkün değildir.
Öyleyse Allahû Tealâ’nın cennete ulaştıracak oldukları, cehennemden çıkartarak cennete ulaştıracak olduğu kişiler, onlar cennetlik olanlardır. Ama Allahû Tealâ, cennetlik olanların aradaki farkı görebilmeleri için, Allah’a sonsuz hamd ve şükredebilmeleri için onları kıyâmet günü önce mutlaka cehenneme gönderir. Onun için “Aranızdan kıyâmet günü cehenneme uğramayacak olan kimse yoktur.” diyor. Dikkat edin! Allahû Tealâ: “Uğramayacak olan” diyor. Uğramak; bir yere uğrayıp oradan ayrılmak mânâsına geliyor. Allahû Tealâ’nın dizaynı çok açık bir şekilde bunu ifade ediyor.
Allah için olmak, mutlaka kişinin cehenneme ulaşıp, cehennemdeki o korkunç durumu gördükten sonra oradan ayrılarak Allah’ın cennetine girmesini ifade eder.
Şimdi bakıyoruz duruma. Kıyâmet günü ne olur? Kıyâmet günü zaman durur. Zaman geriye, kendi yaşadıkları devreye geri döndüğünde herkes zaten hayattadır. O ana zaman geri döndüğünde herkes hayattadır. O anda yaşamakta olanlar, bulundukları yerde yer çekimi kuvveti olmadığı için yükselerek mahşer meydanına ulaşırlar. Mahşer meydanı İndi İlâhi değildir. Mahşer meydanı, İndi İlâhi’den evvel birinci uğranılan yerdir. Orada toplanılır. Orada nefsler, fizik vücutlara girecektir. Ne zaman? Sur’a birinci üfürüldüğünde, orada toplanan herkes ölür. Sonra, sur’a ikinci defa üfürüldüğünde tekrar dirilirler ve nefsler orada, mahşer meydanında fizik vücutların içine girer.
Daha sonra herkes İndi İlâhi’ye ulaşır. Orada herkesin rakamlı kitabı vardır. Yani herkesin hayat filmi, kendilerine üç boyutlu olarak gösterilir. Ama her saniye, ya derecat kazandıkları veya derecat kaybettikleri bir olay ve iki görüntü görürler. Üç boyutlu iki görüntü… Birisi düşüncelerinin gösterimidir. İkincisi de fiiliyatlarının, ef’allerinin, fiillerinin gösterimidir. Her saniye derecat kazanırlar veya kaybederler. Sonuç ve kişinin gideceği yer çabucak belli olur. Eğer kişinin kazandığı dereceler fazlaysa, sağ taraftaki yeşil rakamlar olan tarafta bakiye vardır. Ama günahları fazlaysa, o zaman da sol taraftaki kırmızı rakamlar olan tarafta bakiye vardır.
Bu noktadan itibaren herkese hayat filmleri teslim edilir. Bir kısmına sağlarından verilir. Onlar cehenneme girdikten sonra, hemen cehennemi görüp cennete gidecek olanlardır. Diğerlerine soldan verilir. Onlar da cehenneme girerken uçarak giremeyecek olan, kapılardan girecek olanlardır. Kapılardan girmek mecburiyetinde olanlar için kapı açılmaz. Kapı sadece yerden kaldırılır, yükseltilir. Ancak o kişinin başı sığabilecek kadar bir yükselti ile yükseltilir. O kişi mutlaka burnu yere sürtünmek suretiyle oraya girer. Bunu zebaniler gerçekleştirirler. Onları, burunlarını yere sürttürerek cehenneme alırlar. Ve cehenneme, cehennemde yanmak üzere, cezalanmak üzere girenler, cehennemin kapısından başlayarak, bütün cehennemin etrafını kaplayacak şekilde orada diz çökmüş vaziyette beklerler.
Diğerleri, cennete girecek olanlar, cehennemin yüksek kapılarından uçarak içeri girerler ve hiç oyalanmazlar. Hemen cehennemin içine girerler. Oradaki durumu görürler. İnsanları ne kadar korkunç şeylerin beklediğini, nasıl işkence edileceğini net bir şekilde görürler. Allah’a sonsuz hamdederek şükrederek cehennemden ayrılırlar ve cennete girerler.
İşte cehennemde bir süre kaldıktan ve günahlarının karşılığını ödedikten sonra oradan ayrılıp da, sevapları için cennete gitmek diye bir olay, hiç kimse için mevcut değildir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-99/ZİLZÂL-7: Fe men ya'mel miskâle zerretin hayren yerahu.
Artık kim zerre kadar hayır işlerse onu görür.
-99/ZİLZÂL-8: Ve men ya'mel miskâle zerretin şerren yerahu.
Ve kim zerre kadar şerr işlerse onu görür.
Allahû Tealâ: “Kim zerre kadar sevap işlediyse onu görür, zerre kadar günah işlediyse onu da görür.” diyor.
Dikkat edin! Allahû Tealâ “Onun cezasını çeker, mükâfatını alır.” demiyor; “görür” diyor. İşte o “görmek”, söylediğimiz mizanı görmektir, kişinin hayat filminin görülmesidir. Ve o hayat filminin görülmesinde, bütün sevaplar ve günahlar oradadır. Üstelik de insanın uzuvları şahitlik etmiş olurlar. Çünkü neler yaptıklarını açık bir şekilde göstermiş olurlar. Konuşmaları gerekmiyor. Yaptıklarıyla şahit olurlar.
Ve bu tabiî bir sonucu oluşturuyor. Bu noktada, insan neticeyi mutlaka görecektir. Kırmızı rakamlar söz konusu ise kitabı soldan verilecektir. Yeşil rakamlar söz konusu ise, rakamlı kitabı yani hayat filmi (Kur’ân-ı Kerim “onun kuşu” da diyor.) sağ taraftan verilir. Ve ister sağdan verilsin, ister soldan verilsin, hepsinin boynuna asılır. İnsanlar cehenneme onunla giderler.
İki grup insandan cehennemde kalacak olanlar, diz üstü çökmüş vaziyette, cehennemin bütün etrafını kaplarlar. Ondan sonra hepsi sırayla cehenneme sevk edilirler. Ve bir daha o cehennemde kalacakların, bir süre orada kalıp da cennete girme şansları asla olmayacaktır. Hepsi ebediyyen cehennemde kalacaktır.
Peki cehennemin bir sonu yok mu? Var. Allahû Tealâ başlangıçta enerjiyi yarattı. Bir noktayı patlatarak, o noktadaki nötrinoları, gezegenleri oluşturmak üzere gönderdi. Bunlar enerji partikülleridir. Ve böyle bir dizaynda Allahû Tealâ’nın vücuda getirdiği bu enerji, konunun başlangıcıdır. Sonra Allahû Tealâ, o enerjiyi maddeye çevirdi. Elektronlar ve karşıt elektronları yarattı. Nötrinolardan, enerji partiküllerinden, maddenin temelini teşkil eden elektronları ve karşıt elektronları yarattı. Ve kâinat, Allahû Tealâ tarafından görünür bir halde dizayn edildi.
İşte “Bunun neticesi nedir?” diye soruyorsanız, bundan sonra kâinatın oluşması söz konusudur. İnsanlığın hayat süresi tamamlandıktan sonra, kıyâmet koptuktan sonra cehenneme girmeleri halinde, cehennemde sonsuza kadar yaşamaları, ondan sonra da cehennemin gökleri çatladığı zaman, cehennemle birlikte enerjiye çevrilmeleri söz konusudur. Allahû Tealâ diyor ki:
-55/RAHMÂN-26: Kullu men aleyhâ fân(fânin).
Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur).
-55/RAHMÂN-27: Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm(ikrâmi).
Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Zatı) bâki kalacaktır.
Allahû Tealâ: “Herkes fani olacaktır. Herşey de fani olacaktır. Sadece Senin Zülcelali Ve’l İkram olan Rabbin bâki kalacaktır.” diyor.
İşte cennet de cehennem de sonsuza kadar bâki kalacaktır. Sonra Allahû Tealâ nasıl enerjiyi yaratmışsa, madde, elektronlar ve karşıt elektronlara çevrilip, tekrar enerji haline getirilecektir. Enerjiyi nasıl Allahû Tealâ yarattıysa, öyle yok edecektir. Allah, bâki kalacaktır. Bir defa daha bir kâinat yaratır mı? O, O’nun bileceği şeydir.
Cehenneme giren kişi, cehennemden bir daha çıkar mı? Çıkmaz. Bunun ispatı sadedinde, size ibret için tam 29 tane âyet-i kerime vereceğiz. Cehenneme cezalanmak üzere giren, günahları olup da cehennemde cezalanacak olanların, cehennemden bir daha çıkmaları mümkün değildir. 29 tane âyet-i kerime bunu söylüyor. İbret olsun diye… İspat vasıtası olarak bunu kullanmanız için...
Allahû Tealâ diyor ki:
1. Âyet-i kerime:
-7/A'RÂF-36: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler ve onlara karşı kibirlenenler, işte onlar ateş ehlidirler ve onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacaklardır).
2. Âyet-i kerime:
-33/AHZÂB-64: İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren).
Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi (cehennemi) hazırladı.
-33/AHZÂB-65: Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
Orada ebediyyen kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir dost ve bir yardımcı bulamazlar.
3. Âyet-i kerime:
-3/ÂLİ İMRÂN-116: İnnellezîne keferû len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki inkâr edenlere, malları ve evlatları, Allah'tan bir şeye (azaba) karşı kendilerine asla bir fayda vermez. Ve işte onlar ateş ehlidir, onlar, orada devamlı kalacak olanlardır.
4. Âyet-i kerime:
-2/BAKARA-39: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve inkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş ehlidir, orada ebedî kalacak olanlardır.
5. Âyet-i kerime:
-2/BAKARA-81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Hayır, (sandığınız gibi değil) kim günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa; işte onlar, ateş halkıdır ve içinde de devamlı kalacaklardır.
6. Âyet-i kerime:
-2/BAKARA-217: Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîh(fîhi), kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhireh(âhireti), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyük (günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten daha da büyük (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, onların amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. Ve işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.”
7. Âyet-i kerime:
-2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
8. Âyet-i kerime:
-2/BAKARA-275: Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. İşte bu, onların: “Fakat alışveriş faiz gibidir.” demeleri sebebiyledir. Allah, alışverişi helâl; faizi haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah’a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.
9. Âyet-i kerime:
-98/BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyyeh(beriyyeti).
Muhakkak ki kitap ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem ateşindedirler ve orada devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratılmışların şerrli olanlarıdır.
10. Âyet-i kerime:
-72/CİNN-23: İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtihi, ve men ya'sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
(Bu) sadece Allah’tan olanı tebliğ ve O’nun risaletidir. Ve kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.
11. Âyet-i kerime:
-21/ENBİYÂ-99: Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.
12. Âyet-i kerime:
-59/HAŞR-17: Fe kâne âkıbetehumâ ennehumâ fîn nâri hâlideyni fîhâ, ve zâlike cezâûz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece ikisinin (münafıkların ve şeytanın) akıbeti orada, ateşin içinde ebediyyen kalmak oldu. Ve işte bu, zalimlerin cezasıdır.
13. Âyet-i kerime:
-58/MUCÂDELE-17: Len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onların malları ve evlâtları, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı onlara asla fayda vermez. İşte onlar, ateş ehlidir, orada ebediyen kalacak olanlardır.
14. Âyet-i kerime:
-47/MUHAMMED-15: Meselul cennetilletî vuidel muttekûn(muttekûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muh(ta’muhu), ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiretun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.
Takva sahiplerine vaadedilen cennetin durumu şudur ki; içinde kokusu değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar için orada her çeşit meyve bulunur ve (onlar için) Rab’lerinden mağfiret vardır. (Bunların durumu), ateşte devamlı kalacak olan ve hamîm (sıcak kaynar su) içirilen, bu sebeple bağırsakları parçalanan kimsenin durumu gibi midir?
15. Âyet-i kerime:
-23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
16. Âyet-i kerime:
-40/MU'MİN-76: Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Ebediyyen orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötü.
17. Âyet-i kerime:
-16/NAHL-29: Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Haydi, orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin (büyüklük taslayanların) kaldığı yer ne kötüdür.
18. Âyet-i kerime:
-78/NEBE-21: İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden).
Muhakkak ki cehennem mirsad olmuştur.
-78/NEBE-22: Lit tâgîne meâbâ(meâben).
Azgınlar için meab (sığınılacak yer) olarak.
-78/NEBE-23: Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
(Onlar) orada bütün zamanlar boyunca kalacak olanlardır.
19. Âyet-i kerime:
-4/NİSÂ-14: Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâren hâliden fîhâ ve lehu azâbun muhîn(muhînun).
Ve kim Allah'a ve O’nun Resulune isyan eder ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için “alçaltıcı azap “ vardır.
20. Âyet-i kerime:
-4/NİSÂ-93: Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen).
Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah ona gazab etmiş ve ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için “büyük azap” hazırlamıştır.
21. Âyet-i kerime:
-4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.