Rabbimiz, elçisine karşı gösterilmesini istediği saygılı davranışları Kur`an`da şöyle bildirmiştir:
Hucurat; 1 5: “Ey iman edenler! Allah`ın ve Resulünün önüne geçmeyin. Allah`a karşı takvalı olun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber`in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber`e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz bilincinde olmadan amelleriniz boşa gidiverir. Allah`ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah`ın kalplerini takva için imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret (korunmuşluk) ve büyük bir mükâfat vardır. Sana odaların arka tarafından seslenenlerin çoğu akıllı davranmıyorlar. Ve eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok koruyan, çok esirgeyendir.”
Gönül isterdi ki peygamberimiz ile aynı çağda yaşayalım, ona sahabe (arkadaş) olalım ve Yüce Allah`ın gösterdiği şekilde ona karşı bu ödevleri yapalım. Bu imkânımız olmadığına göre bize düşen ona uymak, onun izinden gitmek olmalıdır. Onun izinden gitmek ise, onun yaptığı ve vasiyet ettiği şeye uymakla mümkündür. Peygamberimizin elçilik süresince yaptığı ve tüm Müslümanlara vasiyet ettiği tek şey; KUR`AN`A UYMAK olduğuna göre bizim de yapmamız gereken tek şey Kur`an`a uymak ve Kur`an`ı yaşamaktır.
Biz de, Kur`an`a uyma doğrultusunda hitabımızda, klâsik kitaplarda peygamberimize saygı göstergesi olarak kullanılan “aleyhimisselam”, “S.A.V.”, “Hz.”, “eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en şereflisi)”, “fahr-i kâinat (evrenin övüncü)”, “sırrı levlâke levlâk (evrenin, hürmetine yaratıldığı)”, “sahib ül hüllet-i vettac, rakib ul Burak fi leyletil miraç (miraç gecesinde Burak`a binen Hülle ve taç giyen), ‘ilklerin ve sonların efendisi” gibi Allah`ın peygamberimize vermediği rütbeleri peygamberimize vermekten uzak durmalıyız. Çünkü Rabbimiz peygamberimize Kur`an`da;
- “رسول اللّه Allah`ın elçisi” (Fetih; 29, Ahzab; 40)
- “النّبىّ الامّى Nebi-i Ümmi (Anakentli peygamber)” (A`râf; 157)
- “النّبىّ Nebiyy (peygamber)” (Enfal; 64, 65, 70, Ahzab; 1, 28, 45, 50, 59, Mümtehıne; 12, Talâk; 1, Tahrim; 1)
- “خاتم النّبىّ Hatem ün nebiyyin (peygamberlerin mührü, sonuncusu, zirvesi)” Ahzab; 40) rütbelerini vermiş ve peygamberimizi, kendisinin selâmladığından başka şekilde selâmlayanların kimler olduğunu da yine Kur`an`da bildirmiştir:
Mücadele; 8: Fısıldaşmaktan yasaklandıktan sonra yine o yasaklananı yapmaya kalkışanları ve günah, düşmanlık ve Peygamber`e karşı gelmek hususunda fısıldaşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah`ın selamlamadığı ile selamlıyorlar. Kendi içlerinden de: “Bu söylediklerimiz yüzünden Allah`ın bize azap etmesi gerekmez miydi?” derler. Cehennem onlara yeter. Oraya yaslanacaklardır. Ne kötü dönüş yeridir!
Ayete göre Rabbimiz, peygamberimizi Allah`ın selâmlamadığı bir şekilde selâmlayanların bu davranışlarını, ikiyüzlü olduklarının bir nişanesi, göstergesi olarak değerlendirmektedir. İfrat ölçüsünde bir sapma olan bu davranışı sergileyenlerin, aslında peygamberimizin ahlâkıyla ve sünnetiyle (Kur`an`a uyuş ve Kur`an`ı yaşamasıyla) ilişkilerinin bulunmadığı, üstelik bundan çıkar sağladıkları görülmektedir.