Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nurculuk Nedir, Gerçek Nurcu Kimdir?

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Nurculuk Nedir, Gerçek Nurcu Kimdir?
Mehmet Şevket Eygi
23.10.2008


NURCULUK bir mezhep değildir. Tarikat değildir. Dernek değildir. Cemaat değildir... Nurculuğa bir meşrebtir diyebiliriz. Bu meşrebin özellikleri nelerdir? Arz edeyim:

Birincisi: Ehl-i sünnet ve cemaat dairesi içindedir.

İkincisi: Şeriata sımsıkı bağlıdır, şeriattan kıl kadar ayrılmamıştır.

Üçüncüsü: Kur’ân’ı düstur olarak kabul eder.

Dördüncüsü: Resulullah aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimizin Sünnetine bağlıdır.

Beşincisi: Sahih İslâm itikadı üzerinedir.

Altıncısı: Gerçek Nurcular beş vakit namazı dosdoğru kılarlar.

Yedincisi: Namaz dışındaki ibadetleri dikkat ve hassasiyetle yerine getirirler.

Sekizincisi: Nurculuğun esaslarından biri takvadır. Gerçek nurcu muttaki Müslümandır.

Dokuzuncusu: Gerçek Nurcular vera sahibidirler. Şüpheli şeylerden uzak dururlar.

Onuncusu: Gerçek Nurcular dünyevî ihtiyaçlarını çoğaltmaz; asla lükse, israfa, aşırı tüketime, konfora, gösterişe, kibre, gurura sapmaz.

Onbirincisi: Gerçek Nurcular muhabbet fedaileridir, husumete vakitleri yoktur.

Onikincisi: Gerçek Nurcularda Cemal tecellileri parıldar. Kendilerine yapılan kötülükleri affederler, kötülüğü iyilik ile def ederler.

Onüçüncüsü: Gerçek Nur hizmetkârı, muhtaç olsa bile zekat istemez. Kendisi istemeden verilirse, ihtiyacı kadar alabilir. (Bediüzzaman’ın emri böyledir.)

Ondördüncüsü: Gerçek Nurcu hizmetlerini ihlasla yapar, Haliq için yaptığı hizmetlerin ücretini ve mükafatını mahluqattan beklemez, böyle bir riyakarlığa düşmez.

Onbeşincisi: Gerçek Nurcu, Nur talebesi olan Müslümanlar ile Nur talebesi olmayanMüslümanlar arasında ayırım yapmaz, ikincileri dışlamaz. ALLAH indinde üstünlüğün şu veya bu taifeye mensubiyetle değil, takva ile olduğunu bilir.

Onaltıncısı: Gerçek Nurcu, mü’min ve müslim kardeşlerini bırakıp da kâfirleri dost ve velî (idareci) edinmez.

Onyedincisi: Gerçek Nurcu, ALLAH katında gerçek, makbul, geçerli tek dinin İslâm olduğuna inanır; İslâm’a, gerçek din olmak konusunda ortak katmaz.

Onsekizincisi: Gerçek Nurcu Tevhid inancına sımsıkı bağlıdır. Tevhid ile Teslis’i asla bir tutmaz.

Ondokuzuncusu: Gerçek Nurcu, Resûl-i Kibriya Efendimizi inkâr ve tekzib eden kâfirleri asla ehl-i necat ve ehl-i Cennet olarak kabul etmez.

Yirmincisi: Gerçek Nurcu asık ve abus suratlı değildir. Kainata tebessüm ederek bakar.

Yirmibirincisi: Gerçek Nurcu fitneden, fesattan, tefrikadan nefret eder, o birleştirici ve toplayıcıdır.

Yirmiikincisi: Gerçek Nurcu iman, İslâm, Kur’ân, Sünnet, Şeriat için çalışır. Amaç bunlardır, Risale-i Nur metodu, hizmet aracıdır.

Yirmiüçüncüsü: Gerçek Nurcu asla gıybet etmez, laf taşımaz, ara bozmaz. İnsanlar onun elinden ve dilinden selamettedir.

Yirmidördüncüsü: Gerçek Nurcu cerrar (para toplayıcı) değildir.

Yirmibeşincisi: Gerçek Nurcu ara bulur, barıştırır, kaynaştırır.

Yirmialtıncısı: Gerçek Nurcu beddua etmez, hayır dua eder.

Yirmiyedincisi: Gerçek Nurcu ALLAH’tan sabır ve namazla yardım ister.

Yirmisekizincisi: Gerçek Nurcu benlik, hodfüruşluk, riyaset, dünyevî mevki ve makam ihtiraslarından uzaktır.

Yirmidokuzuncusu: Gerçek Nurcu Müslümanların ve insanların kurdu değil, meleğidir.

Otuzuncusu: Gerçek Nurcu iyi ve örnek bir Müslümandır. Ona bakan onda İslâm’ı görür.

Otuzbirincisi: Gerçek Nurcu, başta Bediüzzaman Said Nursî hazretleri olmak üzere din büyüklerini erbab haline getirmez, putlaştırmaz.

Otuzikincisi: Gerçek Nurcu ıslah edicidir. İnsaniyetin hidayetini ister.

(Yukarıdaki maddelerin hepsi de Risale-i Nur’da vardır.)
...

selametle..
 
E

Enes.

Guest
Merhum Said Nursi Hz. [k.s] seviyorum cünkü Evliya-i Kiramdandir ve Risale-i Nuruda seviyorum ancak - "Nurculari" sevmiyorum - cogu tasavvufa acayip bugz ediyorlar. Hele Avrupada Mafia haline gelmisler. Bu nurcularadan ben neler gördüm neler .....

en kolay reçete Risale-i Nur eczalarıdır.

Hic de öyle degil.
 
E

Enes.

Guest
Evet hepsi benim kardesimdir - ancak benim söz etigim kisiler, ve gercekten bunlar az degil, "fanatik Nurcular"dir. Ben cok gördüm böyle kisileri. Tarikatlar "yanlis yolda" falan filan - almanyada nurcu önde gelenlerden bir Davut Korkmaz (Risale Nuru almancaya ceviren kisi) var ve diyorki "Tasavvuf zaman kayipi" gibi sözler ediyor. Böyle cahil kisiler almanyada nurcularin önderleri!!

Mademki böyle yaziyorsunuz nicin böyle kisiler sizin basinizda? Ben burda Fitne yapmak istemiyorum - gercekleri anlatiyorum. Disa "bizler kardesiz" elbette kardesiz ve hepinizin ellerinden öperim kucaklarim - ama icde Mutasavviflerle sanki alay geciyorlar.

Birde acayip cahil kisiler - ne ittikatdan haberleri var ne Fikhdan. Imam Maturidi kimdir diye sorsan agzi acip bakarlar.

Ittikatini bilmiyen kisiye Risale Nur ne yarar? Hic birsey yaramaz ...
Fikhdan Haberi olmayan kisiye Risale Nur ne yarar? Kendi kafasina göre Ictihad yapamaya calisiyor - Allahim hepimize akil fikir versin.

Ben kimseyi "düsman" ilan etmiyorum - örnek verdigim kisileri hic ama hic sevmiyorum - cahilleri sevmeye mecbur degilim. Ama malesef bunlar az degil. Nedeni de galiba bazi "Abi"leri böyle oldugundan ve onlara böyle örnek oldugundan.

Allahu alem ...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Evet hepsi benim kardesimdir - ancak benim söz etigim kisiler, ve gercekten bunlar az degil, "fanatik Nurcular"dir. Ben cok gördüm böyle kisileri. Tarikatlar "yanlis yolda" falan filan - almanyada nurcu önde gelenlerden bir Davut Korkmaz (Risale Nuru almancaya ceviren kisi) var ve diyorki "Tasavvuf zaman kayipi" gibi sözler ediyor. Böyle cahil kisiler almanyada nurcularin önderleri!!

Mademki böyle yaziyorsunuz nicin böyle kisiler sizin basinizda? Ben burda Fitne yapmak istemiyorum - gercekleri anlatiyorum. Disa "bizler kardesiz" elbette kardesiz ve hepinizin ellerinden öperim kucaklarim - ama icde Mutasavviflerle sanki alay geciyorlar.

Birde acayip cahil kisiler - ne ittikatdan haberleri var ne Fikhdan. Imam Maturidi kimdir diye sorsan agzi acip bakarlar.

Ittikatini bilmiyen kisiye Risale Nur ne yarar? Hic birsey yaramaz ...
Fikhdan Haberi olmayan kisiye Risale Nur ne yarar? Kendi kafasina göre Ictihad yapamaya calisiyor - Allahim hepimize akil fikir versin.

Ben kimseyi "düsman" ilan etmiyorum - örnek verdigim kisileri hic ama hic sevmiyorum - cahilleri sevmeye mecbur degilim. Ama malesef bunlar az degil. Nedeni de galiba bazi "Abi"leri böyle oldugundan ve onlara böyle örnek oldugundan.

Allahu alem ...

Daha somut ifadeler ve deliller ortaya koyabilirseniz, bu cenahı iyi bilen arkadaşlarımız muhakkak sizi aydınlatacaktır sanırım...
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
@duha
Öncelikle abi olmuyor. Alışmışım artık. Kırıyorum zincirlerimi HOCAM diyeceğim:D

Duha hocam, heralde Şevket Eygi'de aynı şeyleri düşünmüştür. Bu konuda, öteki gibi gelen kısımlarda, yazılarında eleştirdiği bi kesim var bilirsin. Onlara NURculuk nedir kendine göre tarif etmiş. Aynı kesimi seninde o manada eleştirdiğini düşünüyorum. Eleştiri demeyelimde katılmamak diyelim.
Üstad'ı sevmemek zaten mümkün değil. Şevket Eygi içinde. Risaleye göre gerçek manada NURCU nedir, onu tarif için bu ifadeyi kullandığını düşünüyorum. Benzerlerinden ayırmak için. Yoksa sahtesi olmaz tabiki.
Bi örnek veriyim. Ergenekon 7. Dalgada tutuklananları hatırlıyor musun? Onlarda Milli Görüşçüyüz derler heryerde. Ama alakaları yok. Def edilmişler. Hala bunu söylerler. Şimdi buraya ben bi konu açsam, Gerçek Milli görüşçü ne demektir diye. Aynen bunu gibi olur. Sahtesinden ayrıt etmek için diyelim ya da Milli Görüşçü ne demektir, nasıl davranmalı, ne olmalı gibi.
Hayırlısıı..

selametle..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Şimdi; sorun tabirlerde mi?

Şevket Eygi "Gerçek" ifadesini kullandı, o zaman "sahtesi" de oluyor gibi.
Böyle düşünmemek lazım. Ya da neden böyle düşünülüyor diyelim. Ben desem ki, hocam sen harbi nurcusun maşaAllah. Ne anlaşılır? Olayı hiç gevelemiyorum. Direk, senin Nurculuk Kaidelerine tam uyduğun. Risalede, Üstadın gösterdiği biçimde hayata bakman anlaşılır. Münafık için bunun müslümanlığı sahte desek kastımız nedir Müslümanlığın sahtesi olduğu değil, onun sahte yaşadığı.Olay bu aslında. Bu benim örneklerime benzer veriyorsun sende. Yani çokda farklı şeyleri söylemedik. Ancak mesele tabirlerde olunca uzuyor. Tabirlerde kalmayalım.
Bu konuda onun bilgi düzeyi nedir bilmem. Ancak burada yazılanlara göre yorum yaparız. Görüyorum ki, sence de sorun yok. Yani gayet ideal biçimde idafe etmiş Nurcu Kaidelerini. Aykırılık yok. Takınılan kısım tabirler. Biz sürekli tabirlede kalırsak iş niyet okumaya gider. Bu da bizi aşar.
Ama bişeyide atlamayalım. Nurculuk noktasında sürekli karşı tarafta gibi görünüyor, eleştiriyor diye, bu konuda bilgi düzeyi yeterli değil denilmez. Bu insanı; "en doğru bizim yol, eğer o kişi bizden değilse en doğruda değildir, o zaman bilmez"e götürür. Bu yanılgıdır.

selametle..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Aslında bende kastın "Has Nur Talebesi" manasında olduğu düşündüğüm için yazıyorum bunları.

Açıkcası bunlara, genel yazılarına binaen çıkan olgular diyorum.
Çünkü aynı yazıyı Ahmed Şahin hoca ya da Ali Bulaç yazsa ne olurdu acaba. Demek istediğim biraz da bu benim. Şimdi zıttı ile mantık yürütünce her anlam çıkabilir. Davut Aydüz hoca bunu yazmış olsa mesela. Ne denir, yol gösteriyor, Nurculuk kaideleri nedir izah ediyor, denir... Her neyse, aslında bunlara Tüm İslam aleminin muhatap olduğu açıktır. Orada yazılanlar sadece Nurcuyum diyenlere değil. Haliyle böyle olması doğaldır. Ancak şu yönde eleştirilebilir Eygi. Sen bir kesimi eleştirip, onlara bu işin aslı bu derken öteki kesimi, yani bu işin aslını icra edenleri töhmet altında bırakıyorsun bu kelime(Gerçek)ile. Hani buda biraz amel ve niyet meselesidir. Niyeti salihdir diye husnu zan ederiz. Olay bu aslında. Eygi'nin kayık bi amacı olduğunu zannetmiyorum.

Neysee.. Çıkıyorum. İnş. devam ederiz hocam.

selametle..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Devem edelim inş..

Siz bi davada devam edersiniz, etrafınızda kimse kalmaz. Sonra rüzgar ters eder, bakarsınız etrafınız yine kalabalık. Sizi zamanında terk edenler ne yapmıştır? Kadileri terk etmiştir aslında. Şahsınızı değil, kaideleri. İşte bunun gibi, kaideler tohum- toprak örneğindeki gibi, toprak hükmündedir. Tohum bir deferde tutmazken, ötekinde tutar ya da tutan tohum kurur sonra yeniden canlanır vs vs. İşte, Eygi'nin ifadelerin anlamı: Toprak budur, tam verim için bu toprağa göre hareket edeceksiniz, demektir. En azından öyle olmalıdır.
Heralde anlaştık yahu hocam. Sanki dön dön aynı yerdeyiz gibime geldi. Susuyorum.:)

Hayırlı geceler..

selametle..
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Gerçek Nurcu, Nur talebesi olan Müslümanlar ile Nur talebesi olmayanMüslümanlar arasında ayırım yapmaz, ikincileri dışlamaz. ALLAH indinde üstünlüğün şu veya bu taifeye mensubiyetle değil, takva ile olduğunu bilir.

Bunun idrakinda olan kisi kendisine ben gercek nurcuyum diyemez. Zaten nurcuyum dahi demez Nur talebesiyim der ise kanaatimce dogru olur.

Bu cümleden sonra ha gercek nurcu ha baska nurcu ya da baska isim ne kadar önemlidir ki???
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Alıntıladığın yere dikkat ettiysen Gerçek Nurcu derken; "kendini ifade ederken böyle böyle der" demiyor. "Davranışlarında, Olması gereken Nurcu nasıl ise onu olur", diyor. Yani, üstünlük Takvadadır, benim meşrebimde olan cennetlik, kalanlar farklı demez diyor. Ki, bu kaideler herkes için geçerli zaten.


selametle..
 
Son düzenleme:

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Nurculuğu tarikata karşı karşı bir akım gibi gösteriliyor.Yanlış buluyorum.Risalelerde tarikat,marifet,hakikat kademelerini anlatan birçok mesaj var.Medya tarikatları özellikle karalamak için düzenekler hazırlıyor.Tarikat Allaha giden yollardır.Nurculuk da farklı bir yol olsada netice Allaha abd olma yolundadır.Abd ile abid arasında farklar vardır.Konuyu fazla dağıtmak istemiyorum.Fakat nurculuk ayrı bir din olarak forum başlıkları açmak fitnedir.
 
E

Enes.

Guest
Duha - türkcem sayif ama hayir insallahu teala,

ne tevili? Sonucda Davut Korkmaz Tarikata girmeye lüzüm olamadigini beyan eder ve burda ne büyük bir Günahkar oldugunu bile anlamaz. SONUCDA "ONLARA DEGIL BIZE GELIN DIYOR". Bu Adam kendisini ne saniyor? Sen beni Nurculardan haberdar olmadigimi zanma. Böyle sözleri ben sohbetlerde cok ama cok duydum - "bizim yolumuz en iyisidir - baskalari yanlis" ...... Ha böyle sözler eden bir kisi hatta bir ara kendisini "Mehdi" zanediyordu. Almanyada oluyor bu olay - Namazi bile terketmisdi - Manevi Tokati yegince akli basina geldi el hamdullilah.

Asil Fitneyi "fanatik nurcular" yapiyor. Böyle benzer sözleri kesin daha cok kisler yapiyor ...

Sanki Mutasavvifler Imana cagirmiyormus gibi sözler ediliyor. Inanamiyorum - Tarikat Ehli Imana cagirmiyormu sanki???

Yanliz cagirmaklan olmuyor bu is - BU ISTIKAMETTE KALMAK ÖNEMLI.

Nice Insanlar var Allaha inaniyorlar Kurana Peygamberlere Meleklere ve diger Temel Inanclara Iman ediyorlar - ama misal Meyhanede Icki iciyorlar!!!! Sorsan sen Müslümansin? Evet derler - ben Islamin getirdigi herseye inaniyorum ve Iman ediyorum derler ama icki icerler zina ederler vesaire...

Allahu Teala unutuldu ama Allahu Teala bizi unutsaydi helak olurduk. Zikri terk etmekten neler meydana gelir neler.

Tarikat yasamak seriati yasamak demekdir. Yedi gökü direksiz yaratan Allahi daima zikirle unutmamak dir. İnsan bunu tam becerirse, ne seytan ne de nefis kendisine tesir edemez. Mevlaya böyle yönelmeyi tarikat ehli bilir.

Devamli zikir ede ede zikir neticesinde kalb uyaniyor, ruh diriliyor. Insan göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda tefekkür ediyor. Tefekkür, ruhun gözlerinin görmeye ve ruhunun aklinin ermeye baslamasiyla oluyor.

Ama kime anlatiyorum, Balin tatini tatmiyanlar balin tatini anlatamaz.


Allahu alem
 
Son düzenleme:

sago_kolo_zuzu

New member
Katılım
30 Eki 2008
Mesajlar
5
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
31
düstur ne demek . yani nurcu olmak tam Allah (c.c.) ın istediği gibi bir kul olmak mı?
 
E

Enes.

Guest
Sadece bundan ibaret degildir - "Nurculuk" Harekati Ehli Bidat`da yakindir.

Duha - dedigim gibi be Nurculari sevmiyorum. "Nurcularin" ve
Bediüzzaman Hz. arasinda daglar kadar Fark var - "sizler" onun yolundan gitmiyorsunuz. O Yasasaydi hepinize birer tokat atardi ...

Ehli Sünnetin prensiplerine dil uzatanlarin - dillerini keseriz ...

Ebu Bekir Sifil Hocam [Allah kendisinden razi olsun] Nurcular ne olduklarini iyi anlatiyor:


Kendisini, tarihin en büyük muhaliflerinden birisinin adına izafetle ifade eden bir hareketin, çok değil, sadece bir nesil sonra tarihin en büyük kırılmalarından birini yaşıyor olmasını siz nasıl ifade edersiniz bilmem ama ben bunun adının “başarı” konmasının isabetli olduğu düşüncesindeyim.

Hemen belirteyim ki burada, kendisini “Nurcu”, “Nur talebesi”… gibi nitelemelerle ifade edenlerin tamamını kastediyor değilim. Onlar arasında Bediüzzaman merhuma mensubiyetle mütenasip duruşa hakkını verenler bulunduğunu bilenler biliyor. Yazının tamamı okunduğunda kasd-ı mahsus anlaşılacaktır…

Bediüzzaman merhum, evet, tarihin en büyük muhaliflerinden birisiydi. Her ne kadar bugün onun bağlısı olduklarını iddia eden birtakım çevreler de hasbel kader “muhalif” kelimesiyle ifade edilebilecek bir vadide seyrediyor olsa da, aradaki büyük bir farkı atlamak hayatî bir hata olur: Bediüzzaman’ın muhalifliği, bizzat kendi bilinçli tercihinden kaynaklanan soylu bir duruşun ifadesiydi. Birileri tarafından dışlandığı için değil, Yaratan’dan başka bir iradeye dayanmadan dışlayan, eleştiren, reddeden, tavır koyan taraf bizzat kendisi olduğu için “muhalif”ti. Bu bilinçli tercihin tabii sonuçlarına da gönüllü olarak “eyvallah” dedi o.

Bugünkülerin muhalifliği ise “karşı taraf”ın tavrından başka bir şeye dayanmıyor. “Karşı taraf” sürekli “asık suratlı” ve “saldırgan” bir tavır sergilediği için ortaya biraz “dışlanmışlık”, biraz “mağduriyet” tavrı çıkıyor; bize “muhaliflik” gibi görünen işte bu! Bir gün farz-ı muhal, o çok sevdikleri “hoşgörü” ikliminden bir “çoğulculuk” rüzgârı esiverse ve “karşı taraf” deyiverse ki, “Gelin! Biz sizi kendi konumunuzda kabul ediyor ve saygıyla karşılıyoruz; siz de bizi kendi konumumuzda kabul edin ve saygıyla karşılayın”, Allah bilir, ne muhalefet kalır ortada, ne de başka bir “mesele”…

Bediüzzaman merhum bugün yaşasaydı tavrı bu mu olurdu?..

Bu öyle calib-i dikkat bir dönüşüm ki, “geleneksel” –bu kelimeyi kullanmaktan hazzetmiyorum; ama yerine başka bir şey koyana kadar tırnak içinde kullanmaktan başka çarem yok– bir cemaat yapısından, modern bir hareket çıkarıyor karşımıza! Bu hareketin, geldiği noktaya kıyasla hayli “çağdaş” duran tesbitleri, tarz-ı hareketi, hatta “dili” var. Belki hareketin içinde bulunanların, ya da gönüllülerinin çoğu bu dönüşümü fark edemiyor; ama biraz dışarıdan bakma imkânına sahip olanlar için, yaşananın esaslı bir “dönüşüm” olduğu tesbitinde bulunmak çok zor değil.

İşin ilginç yanı, hareketin yaşadığı esaslı fikrî dönüşüme karakterini veren “mefhum”u farklı “mantuk”larla ifadeye koyan başkaları –özellikle bir kısım akademisyenler– “dinde reformculuk”la, “dini modernize etmeye çalışmak”la vs. suçlanırken, “bizimkiler”in hiçbir söylem ve eylemi onlar kadar tepki görmüyor. Çünkü biz –neylersiniz ki– “söylenene” değil, “söyleyene” bakmayı tercih eden bir toplumuz. Yoksa içinden geçmekte olduğumuz seçim sürecinde, “O aslında şöyle demek istiyor” tarzı tevillerle vadi vadi savrulanları ibretle seyrediyor olur muyduk!

Söz gelimi, Roger Garaudy’den, Muhammed Arkoun’a, Nasr Hâmid Ebû Zeyd’den Hasan Hanefî’ye kadar bir dizi isim de –bu isimlerin bizdeki izdüşümleri de herkesin malumudur– temelde farklı şeyler söylemiyor. (Bu zevatın düşüncelerini toplu halde görmek için İslâmiyât dergisinin “Şeriat Dosyası” kapaklı sayısı iyi bir imkândır.)

Bu zevatı, “Günümüzde Kur’an ve Sünnet üzerinde yeni yorumlar yapılmalıdır” diyenlerden, Fıkh’ın evrensel olmadığını, beşerî olduğunu söyleyenlerden, birtakım ayetlerin “tarihselliği”nden dem vuranlardan, “değişim” diyenlerden, “çoğulculuk” diyenlerden… farklı kılan nedir?

Kur’an ve Sünnet üzerinde yeni yorumlar yapılması gerektiğini söylemenin, Fıkh’ın beşerîliğini savunmanın, yeni içtihad çağrısı yapmanın, bunlara karşı çıkılmasını da “tehlikeli ideoloji”, “taassup”…gibi kelimelerle olumsuzlamaya çalışmanın ne anlama geldiğini, neyi hedeflediğini, hangi ihtiyaçlar doğrultusunda ve hangi ruh halinin neticesi olarak kotarılıp gündeme getirildiğini tartışmadan olup-biteni anlamlandırmaya çalışmak beyhudedir.

İçinden geldiği, kendisini var eden yapıyı kundaklamakta, bunu yaparken de içinden geldiği yapıyla hiçbir aidiyet ilişkisi bulunmayan bir jargonu sahiplenip kullanmakta sakınca görmeyen bu kayma, kırılma, evrilme, dönüşme halini, İslam dünyasının –ve tabii Türkiye’nin– içinden geçmekte olduğu “küreselleş-tiril-me süreci”nden bağımsız görmek ve göstermek mümkün değil.

Gözümüzün önünde cereyan etmekte olan bu başkalaşım, “post modern tarz”ın tipik özelliklerini hemen tamamıyla bünyesinde barındırıyor: Toptancı ve dayatmacı olmayan, yumuşak ve aşamalı… Bu sebeple kitle, gidişattaki garabeti, garabet olarak, tepki gösterilmesi gereken bir “kopuş” olarak görmüyor; bunun tamamen “yerli” ve “bize ait” dinamikler üzerine kurulu, devamlılık arz eden bir hareket olduğunu düşünmeye devam ediyor.

Bu sebeple bu sürecin Bediüzzaman merhumla ve onun çizgisini devam ettiren Nurculuk’la bir ilişkisinin bulunmadığını söylemek insaf ve hakkaniyet gereğidir. Zira onun, her türlü olumsuz şartın rağmına bayraklaştırdığı “izzetli duruş”, kendisini ona izafetle ifade edenlerin içeride de dışarıda da sahiplenmesi, hakkıyla temsil etmesi ve gelecek nesillere hassasiyetle aktarması gereken mukaddes bir emanet iken, gördüğümüz, bunun hayli uzağında cereyan eden bir savruluştan başka bir şey değil. “Küreselleşme sürecine katılmanın bedeli” mi dersiniz, “win-win” siyaseti mi, yoksa daha başta tesbitlerde mi bulunursunuz bilemem. Bildiğim, bu çizginin, Bediüzzaman merhumla ilişkisinin giderek mahiyet değiştirdiği, zayıfladığı. “Ne önemi var?” diyebilecekler için söyleyeyim: Yaşananları Bediüzzaman ekseninde değerlendirmek, meseleyi Ehl-i Sünnet zeminde konuşmak anlamına geliyor. Böyle olmasaydı bu meseleyi konuşmaya değer bulmazdım.

Söz buraya gelmişken “gencadam.net”in editörlüğünü yapan cengâverin giriştiği gayretkeşliğe değinmeden geçmek olmaz.

Bu arkadaştan, meseleyi benim gördüğüm pencereden görmesini ve ifade ettiğim hususları ilk anda kavramasını beklemiyorum elbette. Ama omuzlamaya çabaladığı yükün altında ezilmemek için tek başına “cemaat hassasiyeti”nin yeterli olmadığını; bilgi birikimi, muhakeme kabiliyeti, kavrama ve ifade etme yetisi, mantık örgüsü ve tutarlılık gibi “olmazsa olmaz”lara sahip bulunmadan, yaptığı işin “boşa terlemek”ten ibaret kalacağını kendisine hatırlatmak isterim.

Gerekirse Türkçe bilen birilerine gidip düzgün cümle nasıl kurulur öğrenmeden, bir yazının, hele de bu bir “eleştiri”! ise ciddiye alınabilmesi için hangi özelliklere sahip bulunması gerektiğini tahsil etmeden ve bütün bu aşamaları başarıyla geçebilirse, bana “cevap” diye yazdığı yazıyı yeniden gözden geçirip adam etmeden kendisine cevap vermekle iştigali zait addedeceğim.

Hangi hoşgörü?”

Başlığa aldığım soru, Yeni Ümit dergisinin son (Temmuz-Ağustos-Eylül 2007) sayısında Prof. Dr. Suat Yıldırım hocanın, cemaat tarafından Arapça olarak neşredilen Hira dergisinin Ocak-Mart 2007 sayısına Prof. Dr. Muhammed İmara tarafından kaleme alınan makalesinden özetlenerek oluşturulmuş yazının başlığı.

Suat Yıldırım hoca ve dahi derginin editörlük masası tarafından herhangi bir rezerv, şerh, beyan, tavzih, ta’dil vesaire ile karşılanmaması, muhtevasının paylaşıldığını, tasdik gördüğünü gösteriyor.

5/el-Mâide 48. ayetinin “farklı” bir tefsiri üzerine kurgulanmış gibi duran yazı, birey ve toplumların farklı dinlere mensubiyetini, “çoğulculuk” kavramıyla belli bir “meşruiyet” zeminine oturtuyor; “madem “birlik” Allah Teala’ya, “çokluk” da mahlukata ait bir özelliktir, o halde çoğulculuk Allah Teala’nın değişmez bir nizamıdır” diyor; Kur’an’ın, “bu çeşitliliği Allah’ın bir nizamı ve evrenin bir kanunu” olarak gördüğünü söylüyor. İmara’ya –ve onu sükûtla tasdik eden Yıldırım hocaya– göre “Allah, çoğulculuğu, farklılığı, çeşitliliği bir kanun olarak koymuştur.”

Yazara ve mütercime göre farklı ırk ve milletlere mensup insanlar, “Yaratıcı’nın imtihan hikmeti icabı olarak dinleri, dilleri, medeniyetleri, gelenekleri farklı olarak, aralarında fazilette yarışma olan toplumlar olabilirler.”

Yine yazının müellifine ve mütercimine göre “İslam, kendisini inkâr edenler için dünyevî bir yaptırım koymamış, onlar hakkında ahirette hüküm vermenin Allah’a ait olduğunu ilan etmiştir. O sebeple putperestler hakkında bile, “Sizin dininiz size, benim dinim bana” demiştir.”

Evet, Kur’an sadece bir topluluğun değil, Alemlerin Rabbi’dir; yazıda ifade edilen bu husus temel bir İslamî realitedir. Ancak bu ifadenin yüklendiği vurgu göz ardı edildiğinde sanki “Allah Teala, hangi dinden olursa olsun bütün insanlara rahmet ve merhamet çerçevesinde nazar eder” gibi bir sakat anlayışa geçit verilmemelidir. Bu tamlamanın anlam ağırlığını, “Rabbu’n-nâs” olarak değil, “Rabbu’l-âlemîn” olarak terkip edilmiş olması üzerinde yoğunlaşarak kavrayabiliriz. Aksi halde hem temel bir Kur’anî kavramın anlam buharlaşmasına uğramasına yol açmış, hem de Kur’an’ın “necis” (9/et-Tevbe, 2 dediği yaratıkları da “hoşgörü ve müsamaha” çerçevesi içinde telakki etme garabetine düşmüş oluruz.

Yazının tamamını okuduğunuzda aklınızda şu tarz soruların uçuştuğunu fark ediyorsunuz:

- Varlığa hakim olan Hak-batıl ayrımı, ma’ruf-münker ontolojisi nereye gitti de onun yerine “çoğulculuk” ikame edildi?

- Yazının, Yahudilik ve Hristiyanlık da dahil olmak üzere, mevcut şirk, inkâr, tahrif ve tahrip dinlerini, “varlıkları hikmet ve sünnetullah gereği olan”, dolayısıyla belli bir masumiyet ve meşruiyet anlayışıyla karşılanması gereken olgular olarak görmeyi telkin eden tavrı doğru ise, kâfir ve müşrikler hakkında onca yerici ve alçaltıcı ifadeler kullanan, şirki en büyük zulüm sayan Kur’an’ın bu tavrını nasıl izah edeceğiz?

- İslam, mensuplarına, hak ve hakikati başkalarına tebliğ etme ve diğerlerinin cehennemden kurtulmasına çalışma yükümlülüğü getirdiği halde, farklı dinlere aidiyeti “hikmet” temeline oturtma ve herkesi olduğu gibi kabul etme anlayışını “varlık yasası” olarak takdim etmenin Kur’an’la çelişme anlamına geldiği açık değil mi?

- Nereye gidiyorsunuz???


Hangi Bediüzzaman?



Bediüzzaman merhumun fikirlerinin ve duruşunun, onun çizgisini devam ettirdiğini söyleyenler tarafından tartışmasız biçimde tesbit ve hayata intikal edildiğini söyleyebilir miyiz?

Ben bu sorunun cevabının “hayır” olduğunu düşünenlerdenim. Aralarında derin görüş ayrılıkları bulunan ve hepsi de kendisini Bediüzzaman merhuma nisbet eden birçok grubun mevcudiyeti yukarıdaki sorunun cevabının olumlu verilmesini engelleyen en önemli olgu.

Bugünlerde Nurcu kesimin hangi partiyi desteklemesi gerektiği, daha doğrusu Nurculuğun hangi partinin desteklenmesini gerektirdiği meselesinde –benim internet medyası vasıtasıyla muttali olduğum– bir tartışma yaşanıyor. Mehmet Kutlular, hayattayken Bediüzzaman merhumun Demokrat Parti’nin desteklenmesinden yana tavır koyduğu tesbitinden hareketle Mehmet Ağar’ın çiçeği burnunda DP’sinin desteklenmesi gerektiğini söylüyormuş. Buna karşılık başka bir grup Nur talebesi, Bediüzzaman merhumun “özgürlükçü” yanına vurgu yaparak bu tavrın bugün AKP’nin desteklenmesini gerekli kıldığını söylüyor ve Kutlular’ın tavrını eleştiriyormuş.

Konuyla ilgili haberi okuduğumda aklıma gelen ilk şey, nassları “Zahirci” ve “Maslahatçı” şeklinde iki ayrı tavırla okuyanların teşkil ettiği ayrılık geldi. “Hermenötik okuma”nın karşı konulmaz gücü!!

Nassların bu tarz “farklı” okumalara tabi tutulmasına çok örnek görmüştük de, vefatının üzerinden henüz yarım asır geçmiş, üstelik eserleri elimizde ve birinci kuşak talebesi hayatta bulunan Bediüzzaman merhumun böyle temelli bir “okuma ihtilafına” maruz bırakılmış olması gerçekten hüzün verici…

O Bediüzzaman ki, İslam birliğini hayatın gayesi edinmiş bir şuur haliyle “Otuz milyon Osmanlı, 300 milyon alem-i İslam” tesbitini diline pelesenk etmiş, hiçbir gelecek projeksiyonunda Osmanlı’yı ittihad-ı İslam’dan mücerret düşünmemiş…

Şimdi, “Bugün yaşasaydı kimi desteklerdi” sorusuna farklı cevaplar verenler, Bediüzzaman’ın, DP’nin desteklenmesinden yana tavır koyduğu dönemde “İslam birliği”ni dillendiren bir yapının mevcut olmadığını, oysa bugünün siyasî yelpazesinin çok daha farklı olduğunu nasıl oluyor da “es” geçiyor?

O ki, “Azametli, bahtsız bir kıt’anın; şanlı, talihsiz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, ittihad-ı İslâmdır” demiş, “Halep’te İhvan-ı Müslimîn âzâsının bana yazdığı tebriğe mukabil onu ve İhvan-ı Müslimîni ruh u canımızla tebrik edip “Binler bârekâllah” deriz ki, ittihad-ı İslâm’ın Anadolu’da Nurcular -ki eski İttihad-ı Muhammedînin halefleri hükmünde- ve Arabistan’da İhvan-ı Müslimîn ile beraber hakikî kardeş olan Hizbü’l-Kur’ânî ve İttihad-ı İslâm cemiyet-i kudsiyesi dairesinde çok saflardan iki mütevafık ve müterafık saf teşkil etmeleriyle ve Risale-i Nur ile ciddî alâkadar ve bir kısmını Arabîye tercüme edip neşretmek niyetleri, bizleri pek ziyade memnun ve minnettar eyledi. Benim bedelime, İhvan-ı Müslimîn Cemiyeti namına bana tebrik yazana cevap verirsiniz” ve buraya alınamayacak kemiyette pek çok ifadesinin gösterdiği gibi ittihad-ı İslam yolunda İslam aleminde faaliyet gösteren hareketlerle yakından ilgilenmiş.

Geldiğimiz noktada, “Şimdi milletin arzusuyla şeâir-i İslâmiyenin serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çâre-i yegânesi, ittihad-ı İslâm cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır” diyenler şimdi nerede?

Neredeeeen nereye!!!


Fırkalaşmanın sosyolojisi Kelam fırkalarının tarih sahnesine çıkış serüveni, Kelam tarihiyle ilgili çalışmalarda ortaya konulmuş olmakla birlikte, bizler bugünü anlamada –çoğunlukla “fırkalaşmanın sosyolojisi” üzerinde kafa yormadığımızdan– onlardan gereği gibi istifade ediyor sayılmayız.

Söz gelimi Mu’tezile’nin nasıl olup da tarih içinde kendisine o kadar taraftar bulduğu sorusu üzerinde yeterince düşündüğümüz söylenebilir mi? Havaric’in, Cebriye’nin, Mürcie’nin ve diğerlerinin de öyle… Bizim bugün “sapıklık” olarak nitelendirdiğimiz o görüşler nasıl oldu da onca insan tarafından paylaşıldı ve ateşli bir şekilde savunuldu; hatta uğruna kan döküldü?

Hiç şüphe yok ki bu fırkaların oluşum safhalarında, ileri gelenlerinin zekâsı, ilmî müktesebatı ve diğer liderlik özellikleri yanında dindarlıklarının da büyük rolü vardı. Kelam fırkaları mensuplarına ait Tabakat kitaplarında, bilhassa Şia ve Mu’tezile’ye ait kaynaklarda bu hususta bol malzeme bulunur. Hatta konu hakkında Ehl-i Sünnet kaynaklarda da malumat bulmak mümkündür.

Söz gelimi Mu’tezile’nin ilk liderlerinden Amr b. Ubeyd’in biyografisine ez-Zehebî, “Zahid ve abid idi” sözleriyle başlar. Gerçekten de ibadet ve zühdüyle meşhur olan Amr b. Ubeyd, kırkıncı defa gittiği hac dönüşü vefat etmiştir.

Keza onu –Mu’tezile’nin temel görüşlerinden birisi olan “mürtekib-i kebire”, yani– büyük günah işleyen kimsenin durumu konusunda uzun münakaşalardan sonra ikna eden ders arkadaşı ve aynı zamanda hocası Vâsıl b. Atâ’nın durumu da pek farklı değildir. Zühdüyle meşhur Amr b. Ubeyd’in, kız kardeşini Vâsıl b. Atâ ile evlendirmesi de aralarındaki yakınlığın önemli göstergelerinden birisidir.

Aynı şekilde Mu’tezilî fikirlerin ilk savunucularından olan Ma’bed el-Cühenî de Sünnî hadis tenkitçileri –en azından bir kısmı– tarafından rivayetine itimat edilebilir birisi olarak tavsif edilmiş, rivayetleri ile itikadî tavrı birbirinden ayrı tutulmuştur. Örnekleri çoğaltmak mümkün…

Bir kimse veya kesimin itikadî sahada ortaya koyduğu görüşler, o kimse veya kesimin dindarlığıyla, dine hizmetiyle, ilmiyle… değerlendirilmez. Bir başka ifadeyle bir kimse veya kesimin dindarlığı, takvası, ilmî seviyesi, hizmetleri, onun itikadî sahaya taalluk eden görüşlerinin tamamının doğru olduğunun ve tasdik edilmesi gerektiğinin ölçüsü değildir. Dinî yaşantısında son derece takvalı, Ümmet’in hassasiyetlerine her fırsatta tercüman olan nice insan vardır ki, sırf bu yönü sebebiyle, itikadî sahada düştüğü vartalar sempatizanları tarafından önemsenmez, hatta yeri geldiğinde en olmadık tevillerle müdafaa edilir! Oysa dikkat edin; yukarıda isimlerini saydığım insanların tamamı, tabaka olarak Tabiun döneminin insanlarıdır ve buna rağmen Ehl-i Sünnet tarafından “bid’atçı” olarak tavsif edilmekten kurtulamamışlardır!

Öte yandan Mu’tezile, fikrî ve entelektüel faaliyetleriyle pek çok gayrimüslimin İslam’a girmesine vesile olmuş bir fırkadır. Ama bu hizmetleri onları “Ehl-i bid’at” olarak nitelendirilmekten kurtaramamıştır. Keza dillere destan ibadetleri de Hariciler’in “bid’atçı fırka” olarak anılmasına asla engel teşkil etmemiştir.

Bütün bunlar bizi “fırkalaşmanın sosyolojisi” üzerine daha bir ciddi düşünmeye davet eden hususlardır. Özellikle –tabir mazur görülsün– “at izinin it izine karıştığı” günümüzde “Fırka-i Naciye”nin ayırt edici vasıf ve kabulleri üzerinde daha bir hassasiyetle durmak zorundayız. Unutmayalım ki tarih içinde ortaya çıkmış bid’at fırkaların bütün görüşleri Ehl-i Sünnet’e aykırı değildi. Onları “bid’at ehli” yapan, Ehl-i Sünnet’ten ayrıldıkları “birkaç mesele” olmuştur!



Ebubekir Sifil
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Sadece bundan ibaret degildir - "Nurculuk" Harekati Ehli Bidat`da yakindir.

Duha - dedigim gibi be Nurculari sevmiyorum. "Nurcularin" ve Bediüzzaman Hz. arasinda daglar kadar Fark var - "sizler" onun yolundan gitmiyorsunuz. O Yasasaydi hepinize birer tokat atardi ...

Ehli Sünnetin prensiplerine dil uzatanlarin - dillerini keseriz ...

Su yaziyi okuduktan sonra gerisini okumak icimdn gelmedi. Müslüman kardesini sevmiyorsun he, ne diye nurcu diye.... Ehli sünnete dil uzataninda dillerini kesersiniz demek ve Nur talebelerine üstadin yolundan gidenlerde size göre ehl-i bidat he.

Hatadir nur talebesinin yaptigi insan hataya meyillidir kimse hatasiz degildir bu hatalarda sefkat tokati gelir üstad da yemistir bu tokattan sanirim gelseydi o da sefkat tokadi olurdu ama dikkat et bu sözlerine, bu sözlerinde küfür var senin yiyecegin tokat zecr tokadi olmasin
 

sago_kolo_zuzu

New member
Katılım
30 Eki 2008
Mesajlar
5
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
31
peki benim nurculuğumu başkasının onaylaması mı gerekiyor.
yani kendim olamazmıyım. yani ben anlamadım:)
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Nur talebeleri çok hizmetleri var.Allah razı olsun.Said Nursi Hazretleri 3 mürşidden feyz almışken talebeleri bunu unutmuş gibiler


18 / KEHF - 17 Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a teslim olmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Asrımıza gelsek. İddia edilebilir ki, Devir tarikat devri değildir. El-Hak doğrudur. Tarikatler meslekleri itibari ile asrın cereyanlarına mukabele edemiyorlar. Aklı ve delili esas alan ve bilgiye aç insanları doyur muyor? Malesef bir de bidat rüzgarlarına kapılabiliyorlar. Ama hal böyle olsa dahi kimsenin Tarikat ve Tasavvufu batıl ilan etmeye hakkı olmaz.




Çok sevdiğim has Ehl-i Tarik kardeşlere hediyedir.

Nurcu Tarikatler için böyle düşünür.

Malesef pek de masum düşünmüyorlarmış...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Nurculuk Nedir, Gerçek Nurcu Kimdir?
Mehmet Şevket Eygi
23.10.2008


NURCULUK bir mezhep değildir. Tarikat değildir. Dernek değildir. Cemaat değildir... Nurculuğa bir meşrebtir diyebiliriz. Bu meşrebin özellikleri nelerdir? Arz edeyim:

Birincisi: Ehl-i sünnet ve cemaat dairesi içindedir.

İkincisi: Şeriata sımsıkı bağlıdır, şeriattan kıl kadar ayrılmamıştır.

Üçüncüsü: Kur’ân’ı düstur olarak kabul eder.

Dördüncüsü: Resulullah aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimizin Sünnetine bağlıdır.

Beşincisi: Sahih İslâm itikadı üzerinedir.

Altıncısı: Gerçek Nurcular beş vakit namazı dosdoğru kılarlar.

Yedincisi: Namaz dışındaki ibadetleri dikkat ve hassasiyetle yerine getirirler.

Sekizincisi: Nurculuğun esaslarından biri takvadır. Gerçek nurcu muttaki Müslümandır.

Dokuzuncusu: Gerçek Nurcular vera sahibidirler. Şüpheli şeylerden uzak dururlar.

Onuncusu: Gerçek Nurcular dünyevî ihtiyaçlarını çoğaltmaz; asla lükse, israfa, aşırı tüketime, konfora, gösterişe, kibre, gurura sapmaz.

Onbirincisi: Gerçek Nurcular muhabbet fedaileridir, husumete vakitleri yoktur.

Onikincisi: Gerçek Nurcularda Cemal tecellileri parıldar. Kendilerine yapılan kötülükleri affederler, kötülüğü iyilik ile def ederler.

Onüçüncüsü: Gerçek Nur hizmetkârı, muhtaç olsa bile zekat istemez. Kendisi istemeden verilirse, ihtiyacı kadar alabilir. (Bediüzzaman’ın emri böyledir.)

Ondördüncüsü: Gerçek Nurcu hizmetlerini ihlasla yapar, Haliq için yaptığı hizmetlerin ücretini ve mükafatını mahluqattan beklemez, böyle bir riyakarlığa düşmez.

Onbeşincisi: Gerçek Nurcu, Nur talebesi olan Müslümanlar ile Nur talebesi olmayanMüslümanlar arasında ayırım yapmaz, ikincileri dışlamaz. ALLAH indinde üstünlüğün şu veya bu taifeye mensubiyetle değil, takva ile olduğunu bilir.

Onaltıncısı: Gerçek Nurcu, mü’min ve müslim kardeşlerini bırakıp da kâfirleri dost ve velî (idareci) edinmez.

Onyedincisi: Gerçek Nurcu, ALLAH katında gerçek, makbul, geçerli tek dinin İslâm olduğuna inanır; İslâm’a, gerçek din olmak konusunda ortak katmaz.

Onsekizincisi: Gerçek Nurcu Tevhid inancına sımsıkı bağlıdır. Tevhid ile Teslis’i asla bir tutmaz.

Ondokuzuncusu: Gerçek Nurcu, Resûl-i Kibriya Efendimizi inkâr ve tekzib eden kâfirleri asla ehl-i necat ve ehl-i Cennet olarak kabul etmez.

Yirmincisi: Gerçek Nurcu asık ve abus suratlı değildir. Kainata tebessüm ederek bakar.

Yirmibirincisi: Gerçek Nurcu fitneden, fesattan, tefrikadan nefret eder, o birleştirici ve toplayıcıdır.

Yirmiikincisi: Gerçek Nurcu iman, İslâm, Kur’ân, Sünnet, Şeriat için çalışır. Amaç bunlardır, Risale-i Nur metodu, hizmet aracıdır.

Yirmiüçüncüsü: Gerçek Nurcu asla gıybet etmez, laf taşımaz, ara bozmaz. İnsanlar onun elinden ve dilinden selamettedir.

Yirmidördüncüsü: Gerçek Nurcu cerrar (para toplayıcı) değildir.

Yirmibeşincisi: Gerçek Nurcu ara bulur, barıştırır, kaynaştırır.

Yirmialtıncısı: Gerçek Nurcu beddua etmez, hayır dua eder.

Yirmiyedincisi: Gerçek Nurcu ALLAH’tan sabır ve namazla yardım ister.

Yirmisekizincisi: Gerçek Nurcu benlik, hodfüruşluk, riyaset, dünyevî mevki ve makam ihtiraslarından uzaktır.

Yirmidokuzuncusu: Gerçek Nurcu Müslümanların ve insanların kurdu değil, meleğidir.

Otuzuncusu: Gerçek Nurcu iyi ve örnek bir Müslümandır. Ona bakan onda İslâm’ı görür.

Otuzbirincisi: Gerçek Nurcu, başta Bediüzzaman Said Nursî hazretleri olmak üzere din büyüklerini erbab haline getirmez, putlaştırmaz.

Otuzikincisi: Gerçek Nurcu ıslah edicidir. İnsaniyetin hidayetini ister.

(Yukarıdaki maddelerin hepsi de Risale-i Nur’da vardır.)
...

selametle..

Sevgili Mehmet, Mehmet Şevket Eygi gerçekten çok güzel tarif etmiş Bediüzzaman Hazretlerinin Allah yolunda ki tavsiye ve hareketlerini. Evet, bu yazılan maddeler bu gün tek tek incelenip, fiiliyatta nereden, nereye gelindiğine bir bakılmalı...
 
Üst Alt