Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

HER DEVİRDE HİDÂYETÇİLER MUTLAKA VARDIR
Bütün insanlar nefslerini tezkiye edeceklerine dair Allah'a yemin
vermişlerdir.

74/ MÜDESSİR-38: Küllü nefsin bimâ kesebet rehiynetün .
Bütün nefsler iktisap ettikleri dereceler itibariyle rehinedirler.
74/ MÜDESSİR-39: İllâ ashâbel yemiyn .
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.
74/ MÜDESSİR-40: Fiy cennât.
Onlar cennette olacaklar.

Allah'da bu görevi bütün insanlara farz kılmıştır.

5/ MAİDE-105: Yâ eyyühelleziyne âmenû aleyküm enfüseküm, lâ
yadurruküm men dalle izehtedeytüm, ilallâhi merci'uküm cemi'an
feyünebbiüküm bimâ küntüm ta'melûn.
Ey âmenû olanlar! (ilk 7 basamağı aşanlar, Allah'a ulaşmayı
dileyenler) nefslerinizin sorumluluğu, (nefslerinizi tezkiye etmek)
üzerinizedir (üzerinize borçtur) siz (nefsinizi tezkiye ederek)
hidayete erdiğiniz zaman dalâlette olanlar size bir zarar veremezler.
Hepiniz Allah'a döndürüleceksiniz. Böylece size yaptıklarınız
bildirilecektir.

Bu yemine ve farza rağmen insanların kendi kendilerine nefslerini
tezkiye etmeleri mümkün değildir.

4/ NİSA-49 : Elem tere ilelleziyne yüzekkûne enfüsehüm, belillâhü
yüzekkiy men yeşâü ve lâ yuzlemûne fetiylâ.
(Habibim) nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi?
Hayır öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin
nefsi tezkiye olmaz) ancak Allah dilediği kişinin nefsini tezkiye
eder. Ve onlara kıl kadar zulmedilmez
53/ NECM-32: Elleziyne yectenibûne kebâirelismi velfevâhışe
illellemem, inne rabbeke vâsi'ulmagfireh, hüve a'lemü biküm iz
enşe'eküm minel'ardı ve iz entüm ecinnetün fiy butûni ümmehâtiküm,
felâ tüzekkû enfüseküm, hüve a'lemü bimenittekaâ.
Onlar küçük hatalar hariç büyük günahlardan ve hayasızlıktan
kaçınırlar. Muhakkak ki senin Rabbinin mağfireti boldur. Sizi (Âdem
A.S) topraktan var ettiği zaman ve anne karnında size şekil verdiği
zaman O sizi biliyordu. (boşuna) nefslerinizi temize çıkarmayın
(nefslerinizi tezkiye ettiğinizi boşuna iddia etmeyin) (çünkü) Allah,
Takva sahibi olanı bilir.
24/NUR-21: Yâ eyyühelleziyne âmenû lâ tettebi'û hutuvâtişşeytân, ve
men yettebi' hutuvâtişşeytâni feinnehü ye'mürü bilfahşâi velmünker ve
lev lâ fadlullahi aleyküm ve rahmetühü mâ zekâ minküm min ehadin
ebeden ve lâkinnallahe yüzekkiy men yeşâ', vallahü semiy'un aliym.
Ey âmenû olanlar! Şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Kim şeytanın
adımlarına tâbî olursa o muhakkakki (nefsi ve şeytan tarafından)
fuhuşla ve münkerle emredilmiştir. Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti
üzerinize olmazsa (nefsinizin kalbine giremezse) içinizden hiçbiriniz
ebediyyen nefsinizi tezkiye edemezsiniz. Ve lâkin Allah (nurlarını
kalbine göndererek) dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah
işitir ve bilir.

İnsanların nefslerini tezkiye etmekle görevli kılınanlar öncelikle
peygamberlerdir.

2/ BAKARA-151: Kemâ erselnâ fiküm resûlen minküm yetlü aleyküm
ayatina ve yüzekkiküm ve yü'allimükümülkitâbe velhıkmete ve
yüallimüküm mâ lemtekünü ta'lemun.
Nitekim size; içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl
(Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup,
açıklasın) ve sizi (nefslerinizi) tezkiye etsin, size Kitap ve hikmet
öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.

Fakat peygambersiz geçen devrelerde ne olacaktır? Peygamber Efendimiz
(SAV) Hz. İsa'dan 600 sene sonra yaşamıştır. O'ndan sonra da 1400
sene peygambersiz geçmiştir. Bu devrede yaşayanlar da Allah'a
nefslerini tezkiye yemini vermişlerdir. Yetmez, Allah bu devrede
yaşayanlara da nefs tezkiyesini farz kılmıştır.
Ayrıca nefs tezkiyesini yapmayanların felaha ulaşamayacakları da
(yani cennete giremeyecekleri) hükme bağlanmıştır, Kur'ân-ı
Kerimimiz'de.

91/ ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Andolsun ki nefsini tezkiye eden felâha erer (cennete girer).

Peygambersiz devrede yaşayan insanların, peygamber mevcut olmadığı
için peygambere tâbi olmaları ve nefs tezkiyesine ulaşmaları mümkün
olmayacaktı. Böylece bu insanlardan liyakat sahibi olanlar,
liyakatlerine rağmen felâha ulaşamayacaklar ve cennete
giremeyeceklerdi.
Elbette Yüce Rabbimizin böyle bir haksızlık yapması mümkün değildir.
Allahû Teâlâ Hz.nin bir ismi El Hakk, diğer bir ismi de El Adl'dir.
Hakkın ta kendisi olan ve Adaletin en yüce mercii olan Allahû
Zülcelal Hz. buyuruyor ki "Kimseye kıl kadar haksızlık yapılmaz".
Öyleyse peygambersiz devrelerde mutlaka hidâyetçiler mevcut olacaktır.

17/ İSRA-15 : Menihtedâ feinnemâ yehtediy linefsih, ve men dalle
feinnemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ tezirü vâziretün vizre uhrâ, ve mâ
künnâ mu'azzibiyne hattâ neb'ase resûlâ
Kim hidayete ererse kendi nefsi için hidayete erer, kim de dalâlette
ise dalâlette olmak onun aleyhinedir. Nezirin (ikaz edenin, resûlün)
nezrettiğini (ikazını, uyarısını) yerine getirmeyenlerin (bu sebeple
günah yüklenenlerin) günahlarını başkaları yüklenmez. Bir Resûl
göndermedikçe (hiçbir kavme, hiç kimseye) azap etmeyiz.

Öyleyse her devirde bir nezir (resûl) mutlaka vardır. Her devirdeki
insanların bir kısmı mutlaka cehenneme gireceğine göre her devirde bu
insanları uyaracak resûllerin yaşamış olması gerekir.

13/ RAD-7: Ve yekuûlülleziyne keferû lev lâ ünzile aleyhi âyetün min
rabbih, innemâ ente münzirün ve likülli kavmin hâd.
Ve kâfirler derler ki "Onun üzerine Rabbin'den bir mucize indirilmeli
değil miydi?" Sen sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için
hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).

Görülüyor ki tarih boyunca yaşayacak her kavim için hidâyetçi mutlaka
vardır. Bütün kavimlere peygamber gönderilmediğine göre bunlar
peygamber değil mürşiddirler.

35/ FATIR-24 : İnnâ erselnâke bilhakkı beşiyren ve neziyrâ, ve in min
ümmetin illâ halâ fiyhâ neziyr.
Muhakkak ki Biz seni hakla müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
Hiçbir ümmet yoktur ki orada (içlerinde) nezir (hidayetçi, uyarıcı,
resul) bulunmasın.

Görülüyor ki ne kadar ümmet geçmişse tarih boyunca hepsinin
içerisinde kendilerinden bir uyarıcı mutlaka olmuştur. Her devirde
mutlaka var olan bu hidâyetçiler için Yüce Rabbimiz İmam-Mürşid-
Hidâyetçi-Nezir ve Resûl isimlerini kullanıyor.
Resûl ismi hem peygamber için, hem de peygamberler dışındaki bütün
kavimlerde her devirde mutlaka var olan resuller için
kullanılmaktadır.
 

-ebuhureyre-

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Belki de tam tersi olabilir. Şeyhi olanlar gerçekten dikkatli olmalılar.
Kur'an'ın hangi beyanı ile "şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır" düşüncesi uyuşuyor?

Size son derece katiliyorum. Bende anlamadim bunu. Yoksa onlarin helalleri haram haramlarida helal kilan baska bir ilahlari mi var???
 

-melih-

New member
Katılım
2 Tem 2005
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Kehf 17 sorunuza yeterli bir yanıt olacaktır "chamdali" ve "-ebuhureyre-"
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Kehf 17 sorunuza yeterli bir yanıt olacaktır "chamdali" ve "-ebuhureyre-"

Kehf 17: (Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru yolu gösterici bir veli bulamazsın.

-melih-,

Kehf 17' yi İskender' in etkisi altında kalmadan oku. Tekrar tekrar. "Allah, kime hidayet verirse hidayet bulan odur; kimi saptırırsa onun için asla doğru yolu gösterici bir veli bulamazsın." Allah azze ve celle hazretleri kullarını kitabı Kur'an ile irşad ediyor. Tabii ki istekli olanları.

Selamlar!
 

-ebuhureyre-

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Her muslumanim diyen insan bie evliyadir. Eger degilse onun imanindan suphe ederim. Allah kuranda iki cesit evliyadan bahsediyor. Birisi evliyaullah birisi ise evliyausseytan. Secim sizin!
 

Asya

New member
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,020
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Ýstanbul
bu evliya meselesi bu forumda ne kadar çoooooooooooook uzadı doğrusu...
 

Yunus Emre

New member
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
60
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Brighton / UK
Web sitesi
www.m-fgulen.com
Evet Sonucta Mursid = Seytan O Yuzden Birakin Boyle Bos Seyleri, Siz Takilin, Hayatiniza Bakin. Yoksa Sirk Falan Olur, Durduk Yere Bide Hesabini Veririz!!! Kalp Gozumuz Olmadigi Kadar Bas Gozlerimizde Kor Olmus Birazda, O Yuzden Zaten Pek Nasibimiz Yok...
 

ahmet yasin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
pardon anlayamadım,kim temel kavramları vahye dayandırmamak cüretini gösteriyor? lütfen açıklarmısınız?

veli,evliya,vesile,mürşid,şirk ve benzeri kavramlar için lütfen vahye baş vurun.Çünkü üzerinde anlamları açısından en çok tahrifat yapılan kavramlardır bunlar!
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

çamdalı ve hureyre kendi düşüncelerini doğru kabul ettirmek için inatla Allahın ayetlerini çarpıtıyorlar ayetin sonunda veliyyan mürşida diyor açıkça onlar konuyu başka taraflara çekiyorlar elinize kuran alın ve vicdanlı olun kırmızı yazılan aynı şekilde yazımamışmı? herkez veli mürşid dir de nereden uydurdunuz böyle birşeyi?

18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
(Ey Resûl'üm! Orada olsaydın) görürdün ki; güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına ulaşır. Battığı zaman ise onları sol taraftan terkederdi. Onlar mağaranın geniş bir yerindeydiler. Bu, Allah'ın âyetlerindendir. Allah kimi Kendine ulaştırırsa o hidayete erer. Ve kim dalâlette ise onun için velî mürşid bulunmaz.

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
çamdalı ve hureyre kendi düşüncelerini doğru kabul ettirmek için inatla Allahın ayetlerini çarpıtıyorlar ayetin sonunda veliyyan mürşida diyor açıkça onlar konuyu başka taraflara çekiyorlar elinize kuran alın ve vicdanlı olun kırmızı yazılan aynı şekilde yazımamışmı? herkez veli mürşid dir de nereden uydurdunuz böyle birşeyi?

18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
(Ey Resûl'üm! Orada olsaydın) görürdün ki; güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına ulaşır. Battığı zaman ise onları sol taraftan terkederdi. Onlar mağaranın geniş bir yerindeydiler. Bu, Allah'ın âyetlerindendir. Allah kimi Kendine ulaştırırsa o hidayete erer. Ve kim dalâlette ise onun için velî mürşid bulunmaz.

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

tahsiye72,

Allah'ın ayetlerini anlamamakta niçin bu kadar ısrar ediyorsun? Kehf 17' yi dikkatle oku. Kendi alıntıladığın meale bak ne diyor? Kim dalalette ise onun için mürşid veli bulunmaz. Allah kimi hidayete ulaştırırsa o hidayete erer. Hadi olan Allah'tır. Peygamberin dahi hidayet edebilecek gücü yoktur.

İskender'in etkisinden kurtulabilirseniz ayetleri doğru anlamanız kolaylaşır inşaallah.

Selamlar!
 

ahmet yasin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
niyet ayetleri anlamak değil,şizofren hastası iskenderin vahiy aldığını ispatlamak!
Kur'ana o amaçla yaklaşıyorlar,ve bu forumun adminleride tasavvuf kardeşliğinden dolayı bir şey demiyorlar.
 

ahmet yasin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
yazdığım kavramlara sizde aynı anlamları yüklüyorsanız,evet sözlerim size!
 

Asya

New member
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,020
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Ýstanbul
ben sizin yazdığınız kavramlarla ilgilenmiyorum.ayrıca bana
ünlem cümlesi kurmanıza gerek yoktu.
 

ahmet yasin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
bir müslümanı birinci dereceden ilgilendiren kavramlar!ünlemde vurgulamak içindi!
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

MÜRŞİDİ OLMAYAN DALALETTEDİR

Kişinin mürşidini istemesi, mürşidine ulaşması asıldır. Ulaşmazsa ne olur? Kişi dalalette kalır. İşte 10 âyet-i kerimede Allahû Teala bu büyük hakikati anlatıyor bizlere:

1-"Fein lem yesteciybû leke fa'lem ennemâ yettebi'ûne ehvâehüm, ve men edallü mimmenittebe'a hevâhü bigayri hüden minallah, innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn." Kasas-50 Habibim, eğer senin davetine riayet etmezlerse, bil ki onlar heva ve heveslerine tâbî olmuşlardır. Kim Allah'ın davetçisine tâbî olmayıp da, kendi hevasına tâbî olursa ondan daha çok dalâlette olan kim vardır? 2- Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).KEHF-17
(Ey Resûl'üm! Orada olsaydın) görürdün ki; güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına ulaşır. Battığı zaman ise onları sol taraftan terkederdi. Onlar mağaranın geniş bir yerindeydiler. Bu, Allah'ın âyetlerindendir. Allah kimi Kendine ulaştırırsa o hidayete erer. Ve kim dalâlette ise onun için velî mürşid bulunmaz
3-"Kaâlehbitâ minhâ cemiy'an ba'duküm liba'dın adüvv, feimmâ ye'tiyenneküm minniy hüden femenittebe'a hüdâye felâ yadıllu ve lâ yeşkaâ" Taha-123
Hadi hepiniz ordan aşağı inin! Birbirinize düşman olarak. Yaşadığınız devirde size bizden Hidayetçi geldiği zaman; kim Hidayetçimize tâbî olursa, onlar dalâlette kalmazlar, (hidayete ererler) ve şaki de olmazlar.

4-"Efere'eyte menittehaze ilâhe hü hevâhü ve edallehullahü alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi gışaveh, femen yehdiyhi min ba'dillâh, efelâ tezekkerûn." Casiye-23
Habibim, o (nefslerini kendilerine), hevalarını kendilerine ilâh edinenleri, (nefslerine, hevalarına tâbî olanları) görmüyor musun? Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakmıştır ve kalplerini ve kalplerindeki semi (işitme) hassasını mühürlemiş ve basarı (kalpteki görme hassası)nın üzerine gışaveh adlı bir perde kılmıştır (çekmiştir). Onları Allah'tan sonra kim hidayete erdirir? Tezekkür etmezler mi?

5-"Hüvelleziy be'ase fiyl'ümmiyyiyne resûlen minhüm yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühü mülkitâbe velhikmete ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Cuma-2
O dur ki (Allah'tır ki) ümmilerin içinde onlardan resûller ba's eder, (hayatta getirin). (Ait oldukları kavmin içindeki) insanlara, (onların lisanıyla), Allah'ın âyetlerini okusunlar diye, onların (nefslerini) tezkiye etsinler diye, onlara kitap öğretsinler diye, onlara hikmet öğretsinler diye. Bu mürşidlere, bu resûllere tâbî olmadan evvel onlar apaçık bir dalâlet içindeydiler.
6-"Lekad mennallahü alelmü'miniyne iz be'ase fiyhim resûlen min enfüsihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Al-i İmran-164
And olsun ki mü'minler üzerine bir nimet olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinde bir Resul bâ's ederiz, onların aralarında onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (o mürşide tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler...

7-"Ve men lâ yücib dâ'ıyallahi feleyse bimu'cizin fiyl'ardı ve leyse lehü min dûnihi evliyâ', ülâike fiy dalâlin mübiyn" Ahkâf-32
O Allah'ın davetçilerine, Allah'a davet edenlere tâbî olmayanlara (sesleniyorum diyor Allahû Tealâ.) Onlar, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakacaklarını mı zannediyorlar? Oysa ki, onların da Allah'tan başka dostları yoktur. Onlar, (Allah'ın davetçisine tâbî olmadıkları için) apaçık bir dalâlet içindedirler.
8-"Ve lekad be'asnâ fiy külli ümmetin resûlen eni'büdullahe vectenibûttâguût, feminhüm men hedallahü ve minhüm men hakkat aleyhiddalâleh..." Nahl-36
Biz bütün ümmetler içinde resûller ba's ederiz. Bu resûller (o kavimlerde yaşayan insanları) şeytana kul olmaktan kurtarıp, Allah'a kul ederler. Onların bir kısmı hidayete erdiler. (O resûllere tâbî oldukları için) bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (O resûllere, mürşidlere tâbî olmadıkları için).

9- "....Zâlike hüdallahi yehdiy bihi men yeşâ..." Zümer-23
İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah bununla dilediklerini hidayete erdirir.

"...Ve men yudlilillâhü femâ lehü min hâd."
Kimi de dalâlette bırakırsa o kişi için bir Hidayetçi yoktur.

10-"Men yudlilillâhü felâ hâdiye leh, ve yezerühüm fiy tuğyânihim ya'mehûn."
Araf-186 Allah kimi dalâlette bırakırsa o kişi için bir hidayetçi yoktur. O kişiyi Allah, isyanı içinde şaşkın bir halde bırakır.

Görülüyorki mürşidine ulaşamayan herkes dalalettedir. Neden dalalettedir? Çünkü ruhu vücudundan ayrılmamıştır, Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmamıştır. Ve ulaşmamışsa Allah'a vasıl olmak üzere bu kişinin ruhu yola çıkmamıştır. Yani bu kişi hidayete adım atmamıştır. Bir kişinin hidayete adım atması demek, hidayet Allah'a ulaşmak, ruhun Allah'a ulaşması olduğuna göre o kişinin Allah'a doğru yola çıkması anlamına geliyor. Eğer insanoğlu Allah'a doğru yola çıkmamışsa ruhunu Sırat-ı Müstakiym’e ulaştırmamışsa o zaman bu kişi için hidayette olmak söz konusu değildir. Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde de olmak söz konusu değildir. Öyleyse bu kişi tevhid akidesinin gerektirdiği tevhidin muhtevası içinde değildir. Fırkalardan birine tâbîdir. Ama Sırat-ı Müstakiym üzerinde değildir. Öyleyse tevhid akidesinin sınırlarının dışında kalmış ve fırkalara tâbî olmuştur. Bu kişi için kurtuluş ümidi de normal şartlarda yoktur. Meğer ki Allahû Teâla onu af etmiş ola. Biz bütün insanları Allahû Teâla'nın affetmesini ve bütün insanları cennetine almasını Allahû Teâla'dan dileriz ve tevhidin bütün insanlar için tahakkuk etmesini Allahû Teâla'dan dileriz. Öyleyse hepimiz mutlaka, ama mutlaka Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmak mecburiyetinde olanlarız. Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmaksa gördünüz ki mürşide ulaşmadan gerçekleşemiyor

Mürşide ulaşamayan kişiler dalalettedir" buyuruyor Allahû Teâla. Dalalette olurlarsa ne olur? Sadece iki grup âyet-i kerimeyle dalalette olanların mutlaka cehenneme ulaşacaklarını söyleyelim.

İşte Araf-179’da Allahû Teâla buyuruyor:
"Ve lekad zere'na li cehenneme kesiyren minelcinni vel'insi lehüm kulubün lâ yefkahune biha ve lehum a'yunun lâ yubsirune biha ve lehüm azanün lâ yesmeune biha, ülâike kel'en'ami belhüm edall, ülâike humülgaafilûn."
Araf-179
Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık. Onların kalpleri vardır ama onunla fıkıh edemezler (idrak edemezler). (Kalplerinde) gözleri vardır ama onunla göremezler. (Kalplerinde) kulakları vardır. Ama onunla işitemezler. Onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da daha çok dalâlettedirler. Onlar gafillerdir.

Öyleyse ne görüyoruz? Dalalette olan bu insanların cehenneme gidecekleri kesin.
İşte Nisa Suresinin 167,168,169. âyet-i kerimeleri:
"İnnelleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi, kad dallu dalalen ba'iyda. Innelleziyne keferu ve zalemu lem yekûnillâhü liyagfirelehüm. Ve lâ liyehdiyeküm tariykaâ, illâ tariyka cehenneme. Halidiyne fiyha ebeda."
Onlar ki küfür üzeredirler, onlar insanları Allah'ın yolundan, (Sırat-ı Müstakiym’den) saptıranlardır. Onlar uzak bir dalalet içindedir. Muhakkakki onlar küfür üzeredirler ve zalimdirler. Allah onlara asla mağfiret etmez, (günahlarını sevaba çevirmez). Allah onları Sırat-ı Müstakiym’e ulaştırmaz. Allah onları sadece cehennem yoluna ulaştırır. Orada ebedi kalacaklardır.
İşte görüyorsunuz dalalette olan insanlar cehennem yoluna ulaşacaklar. Cehenneme gidecek olan insanlar. Bu insanlar Allah'ın yolundan başkalarını saptıranlar. Kendileri Allah'ın yolunda olsalardı ne yapacaklardı? Başka insanları da Allah'ın yoluna davet edeceklerdi. Kendileri Allah'ın yolunda değiller, Sırat-ı Müstakiym üzerinde değiller, başkalarını da Allah'ın yolundan uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

O istikametteki bir gayretin sahipleri. İşte bunlar bu insanlar ne yazık ki Allahû Teala’nın indinde hedeflerine ulaşmaları mümkün görülmeyen insanlar, dalalette olan insanlar, Sırat-ı Müstakiym’e ulaşamamış olan insanlar, Sırat-ı Müstakiym’in dışında kalan, sırat-ı cehim üzerinde bulunan insanlar. Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmak asıldır. İşte bunlar Allah' Teala'nın yolundan saptıranlardır. Dalalette olanlardır. Dalalette olanlarınsa Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmasının mümkün olmadığını söylüyor Allahû Teala. Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde bulunmayanlar ise tevhidin dışında kalanlardır, birliği bu istikamette ne yazık ki bozanlardır
 

-ebuhureyre-

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu verdigin ayrtlrt ya peygambere hitaben dir ya da konuyla alakasi yoktur. Simdi allahin ayetlerini carpitarak mi milleti kandiracaksiniz.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

peygamber olduğu zannı senin kendine ait kuranda peygamber kelimesi geçmez farsça kelimedir kuranda nebi ve resul kelimesi geçer

Kur’ân-ı Kerim hakikatleri, üniversitelerimizde öğretilen Akait kaidelerinde genel kabul görmüş olan standartlara uymamaktadır. Allah başka, Akait başka şey söylemektir. Kur’ân-ı Kerim’de resûl kavramı; Nebîler için de, velîler için de kullanılmıştır. Yani velî dediğimiz resûller her zaman var olmuştur. Şu anda da dünyada ne kadar kavim varsa bütün kavimler içinde, o kavmin halkına, kavmin kendi lisanıyla hitap eden resûller hayattadırlar ve tebliğlerini yapmaktadırlar.
Nebîlerin sonuncusu, Peygamber Efendimiz(S.A.V)’dir. Allahû Tealâ buyuruyor:

33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadîn min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen Nebîyyin(Nebîyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed, aranızdan hiçbir erkeğin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin Hatemidir, (sonuncusudur). Allah, herşeyi hakkıyla bilendir.

Allahû Tealâ. Nebîlik onunla hitam buluyor anlamındaki ‘Hatemül Enbiya’ ifadesini kullanmıştır. Hatem, hitam kelimeleri aynı kökten gelirler. Hitam sona ermek, tama ermek demek, hatem de baştan sona kadar Kur’ân’ın okunması anlamına gelen bir kelimedir. Bu âyetteki hitam kelimesinden, kıyâmete kadar geçecek olan devrede hiçbir zaman artık Nebî gelmeyeceği anlaşılmaktadır. 14 asırdır gelmediği gibi, bundan sonra da gelmeyecektir. Son Nebî Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’dir.
Akait, resûl ve Nebî konusunda şunları söylemektedir:
1- Bütün nebîler resûldür. Kur’ân-ı Kerim’e göre bu ifade doğrudur.
2- Bütün resûller nebîdir. Bütünüyle yanlıştır. Bütün resûller nebî değildir. Resûllerin bir kısmı nebîdir, bir kısmı velîdir. Hatta nübüvvetle veya risalatle hiç alâkası olmayan kişilerden de Kur’ân-ı Kerim resûl diye bahsetmiştir.
3-Resûller, kendilerine kitap verilen peygamberlerdir. Bu ifade iki sebepten yanlıştır. Birincisi bütün resûller peygamber değildir. İkincisi ise bütün resûllere Allahû Tealâ kitap vermemiştir. Şu anda dünya üzerinde bütün milletlerin içinde yaşayan kitap verilen ve verilmeyen resûller vardır.
4-Nebîler kendilerine kitap verilmeyen peygamberlerdir ve resûllere verilen kitaplarla idare etmek mecburiyetindedirler. Tamamen yanlıştır. Tam aksine bütün nebîler kendilerine kitap verilen peygamberlerdir.
Öyle ise Akait’te büyük yanlışlar görüyoruz. Şimdi de bu yanlışları tek tek ortaya koyalım:

AKAİTİN 2. KAİDESİ:

1. Ayrım:

12/YUSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ Rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun).
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S.): “Efendîne dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.

Bu âyette mü’min olmayan, kâfir olan birisinden ‘resûl’ diye bahsedilmektedir. Hiç kimse firavunun sağa sola haber gönderdiği bir ulağının, peygamber olduğunu iddia edemez. Öyle ise, bütün resûller Nebî değildir. Yusuf Suresinin 50. âyet-i kerimesi bu ayrımı kesinleştirmektedir.

2. Ayrım:
2. Ayrım Allahû Tealâ meleklerden resûl tayin etmesidir. Allahû Tealâ buyuruyor:

22/HAC-75: Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs(nâsi), innallâhe semîun basîr(basîrun).
Allah, meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi işitendir, en iyi görendir.

Allahû Tealâ Hazreti Cebrail (A.S) için ‘resûlüm’ diyor. Ama Cebrail (A.S) bir nebî değildi, bir resûldü. Allahû Tealâ’nın başka melekleri de resûl olarak vazifelendirdiğini görüyoruz. Hazreti Lut’a ve başka başka kavimlere gönderdiği melekler söz konusudur. İlgili âyetlerde o meleklerden de resûl diye bahsedilmektedir. Meleklerden nebî olmasının mümkün olmaması sebebiyle, her resûl nebî değildir.



3. Ayrım:
Üçüncü ayrım cin resûllerin var oluşudur. Cinlerin arasında da resûller vardır ama nebîler yoktur.

6/EN’AM-130: Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.

4. Ayrım:
Allahû Tealâ resûllerden Allah’ın rızasına ulaşmamış olanların var olduğunu söylüyor. Allahû Tealâ buyuruyor:

72/CİN-26: Âlimul gaypi fe lâ yuzhiru alâ gaypihî ehadâ(ehaden).
Gaypı bilen Allah, gaypı kimseye açıklamaz.
72/CİN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasadan).
Ancak resûllerden rızaya (Tasarruf rızası) ulaşanlar müstesna. Öyleyse muhakkak ki; O (Allah), onların önünden ve ardından muhafız gönderir.

Demek ki resûller arasında rızaya ermemiş olanlar vardır. Rızaya ermemiş bir peygamberin olması mümkün değildir.

5. Ayrım:

23/MU'MİNUN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etba'nâ ba'dahum ba'dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu'den li kavmin lâ yu'minûn(yu'minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeden, peşpeşe) gönderdik. Hangi kavme resûlü gelse hepsi onu tekzip ettiler (yalanladılar, reddettiler). O zaman Biz, birbiri ardından onları yok ettik ve onları efsane kıldık. Mü'min olmayan kavim artık uzak olsun.
2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsal kitâbe ve kaffeynâ min ba'dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferikan taktulûn(taktulûne).
Andolsun ki; Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra da, birbiri ardından (araları kesilmeksizin, peş peşe) resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık kanıtlar) verdik ve onu RUH'ÛL KUDÜS ile destekledik. Her ne zaman size bir resûl, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle (emirle) geldiyse, hemen kibirlendîniz. Bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürdünüz.

Hiçbir kavimde resûlsüz geçen bir günü dahi olmamıştır. Bu ifade, hangi kavimde bir resûl ölürse, Allahû Tealâ’nın derhal o kavimden başka birisini resûl tayin ettiği anlamına gelir. Bütün kavimlerde şu anda da Allah’ın resûlleri yaşamaktadır. Ama 1400 senedir nebî yoktur ve bundan sonra da olmayacaktır. Öyle ise bütün kavimlerde şu anda yaşamakta olan resûller, nebî değillerdir.
İnsanların yaşadığı bütün devirlerde ve bütün kavimlerde, Allahû Tealâ o insanların arasından birisini mutlaka resûl tayin eder. Allahû Tealâ ‘Kül kavmin min resûl’ yani, ‘Bütün kavimlerde resûl vardır.’ diyor. Böylece görüyoruz ki yeni bir ayrım daha ortaya çıkıyor: resûller her kavimde ve her devirde vardır.
Resûller devamlı iken, nebîler arasında ise fetret dönemleri vardır. Hazreti Musa ve Hazreti İsa arasında 2000 yıl, Hazreti İsa ile Peygamber Efendimiz(S.A.V) arasında 600 yıl peygambersiz dönemler olmuştur. Öyle ise şu anda bütün dünyada, bütün kavimlerde yaşayan resûller var olduğuna göre, hiç kimse onların nebî olduklarını iddiâ edemez. Allahû Tealâ buyuruyor:

17/İSRA-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe “azap edici “ olmadık.

Kıyâmet günü, insanlık tarihî boyunca yaşamış olan bütün insanlar ya cenneti yada cehennemi dolduracaklardır. Yani bu iki yerden birine gideceklerdir. İnsanlardan kaybettikleri dereceler, kazandıklarından fazla olanların gidecekleri yer cehennemdir. Bu vasıfta olan herkes, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, mutlaka cehenneme girecektir. Öyle ise insanlık tarihî boyunca, insanların cehenneme gitmediği hiçbir devre ve hiçbir kavim olmayacaktır. Hangi devirde ve hangi kavimde yaşarsa yaşasın, insanların çoğu mutlaka cehenneme gidecektir. Öyle ise cehenneme gidecek olan bu insanların bulunduğu zaman parçasında ve kavimde mutlaka resûl yaşamış olmalıdır ki, Allahû Tealâ o insanları cezalandırsın. Yoksa cezalandırmaması lâzım ki, böyle bir kavim yer yüzünde de mevcut değildir.
Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de söylediklerinin, sadece bu dünyaya ait olduğunu zannetmeyin, Kur’ân-ı Kerim bütün kâinata hitap eder. Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz(S.A.V) için ‘Habibim seni âlemlere rahmet olarak yarattım.’ diyor. Yani ‘Sadece dünya adı verilen bu gezegene ait değisin, bütün âlemler için rahmetsin.’ diyor. Bütün nebîler kâinata aittir; ama nebîlerin dışındaki resûller hepsi sadece kendi milletlerinin resûlüdür.
Öyle ise bir farklılık daha söz konusudur. Her kavimde yaşayan resûllerin hepsi, resûldür. Bu gün yaşamakta olan bütün resûller sadece velî resûldür, hiçbirisi nebî resûl değildir ve insanlık tarihî boyunca fetret devirlerinde yani, nebî olamayan devirlerde bütün kavimlerde resûller hep mevcut oldular. Nebîler kâinatın peygamberidir, ama aynı anda kendi kavimlerinin de resûlüdür. O kavimde başka bir resûl yoktur; yani nebî resûl kendi kavminin resûlüdür.
Nebîlerin mevcut olmadığı zaman parçalarında her kavimdeki velî resûllerden Allahû Tealâ bir tanesini seçer ve huzur namazının imamlığına tayin eder. Allahû Tealâ’nın İndi İlâhi’sinde kılınan bu namazın imamlığını sadece hayatta olan bir resûl yapabilir. Huzur namazının imamı Allahû Tealâ tarafından seçilir. Bu imamlardan peygamber olmayanları Secde Suresinin 24. âyet-i kerimesinde anlatılmaktadır. Allahû Tealâ buyuruyor ki :

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû, ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Onlardan (insanlardan) imamlar (mürşidler) kıldık, emrimizle insanları hidayete erdirsinler (Allah'a insanların ruhlarını ulaştırsınlar) diye, sabırlarından dolayı ve âyetlerimize (Allah'ın âyetlerine) yakîn hasıl ettikleri için.
 
Üst Alt