SALAT VE SELAM GETİRMENİN FAZİLETLERİ
Saymakla bitmez ve kalem onları yazmağa yetişemez
“- Abdurrahman b. Avf (r.a.)'dan, o, Peygamberimizi dışarı çıktığında bir hurma bahçesine kadar izledi. Hz. Peygamber orada birden secdeye kapandı ve secde etmeyi çok uzatınca vefat ettiği endişesine kapıldı. Başına gelip dikkatle bakarken Hz. Peygamber başını secdeden kaldırdı ve ona: "Ne oldu ya Abdurrahman?" diye sordu. O da düşündüklerini aktardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Cibril (a.s.) bana dedi ki: Allah azze ve celle hazretlerinin şu buyruğu ile seni müjdeleyeyim; Sana kim salat ederse, ben de ona salat ederim. Sonra kim selam getirirse ben de ona selam ederim". Bir rivayette Hz. Peygamber: "Allah Teâlâ'ya şükran için secde ettim" buyurdu." (Ahmed b. Hanbel, Müsned)
“- Allah Teâlâ bana iki melek müvekkel kıldı. Ben bir müslimin yanında anıldım da bana salavat getirdi mi behemehal o iki melek ona “gaferallahu leke-Allah sana mağfiret etsin!” derler. Allah Teâlâ ve diğer melekleri de o iki meleğe cevaben "amin" derler. Bir müslimin yanında zikrolundum da bana salavat getirmedi mi behemehal o iki melek "Allah sana mağfiret etmesin" derler. Allah Teâlâ ve diğer melekleri de o iki meleğe cevaben "amin" derler."(Ahmed b. Hanbel, Müsned)
Salavat getirmekten kaçınanlar ise "cimri" olarak tanımlanmıştır. Ve bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur:
"Burnu sürtülsün o adamın ki yanında ben zikrolunmuşumdur da bana salavat getirmemiştir."
Müslüman insanın günlük zikirlerinin olması gerekir. Kur'an ve Hz. Peygamber mü'minleri teşvik edip durmaktadır. Hayatın bu hızlı akışı içerisinde insanın dünya sarhoşu olmasını, insanın kendisini unutmasını, fıtratından soyutlanmasını ancak zikir önleyebilir. Bu sürekli zikir yoluyla insanın kötüden kurtulması için, akılla kavranamayacak olan derin dînî düşünce ve inançlara kadar uzanması umulur. Bu tavır insana din-dünya bütünlüğünü yakalama fırsatı verir. O halde zikir nedir?
Zikir, din ve dünyayı idrak etmektir. Devamlı uyanık olmak, bütün insanî yapıp-etmelerine vahiy ışığında yön vermektir. Ama asla sadece dil ile söylenen, okunan, fakat ruhun ürpermediği, kalbin hissetmediği ve bütün bedenin katılmadığı bir eylem değildir, olmamalıdır. İşte salat ve selam getirme bir zikir türü olarak bize bu anlamlan ilham ederse bir mânâsı olur.
Salat ve selam Peygamber sevgisini artırır. Peygamber sevgisini tadan insan, insanlara sevgi ile yönelir. Yani Peygamber sevgisi bireye, "insan"ı sevmeyi, sevebilmeyi öğretir. Öyle ki bu sevgi insanın, insanlığın mutluluğu için kalbini çarptıran, onu canlandıran bir atılım yapmasına imkan veren bir umut kapısıdır. Çünkü bu bilince erişen mü'min için sevme eylemi, sevilme olarak algılanmaz. Yani o mü'min, nasıl sevilebileceğini, nasıl sevimli olabileceğini değil, nasıl sevebileceğini gaye edinmiştir. Yüce Peygamber'in şu ilkesini hayata aktarmaya çalışır:
"Sizden hiçbiriniz iman etmedikçe Cennete giremeyeceksiniz. Sizler, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş sayılmayacaksınız."
Salat ve selam bize "örnek insan"ı gösterir. Ona salat ve selam getirmek kelimelere hayat vermek demektir. Kelimeler ise bilgi ile hayat bulur. Bilgi de okumak ile elde edilebilir. O halde insan, Peygamberini tanımak için okumalıdır. Okudukça sevgisi artacaktır. Çünkü sevgi=bilgi+çabadır.
Sevgiye erişmek isteyen kişinin kendini bilinçli olarak eğitmesi gerekir. Bu bilgilenme ve gayretler bize, o örnek insanın kişiliğinde dünya hayatında "önemli insan" olmaya değil, aksine "değerli insan" olma gayesine yönelmemiz hedefini gösterecektir.
Böylece müslüman "bilgi ve bunun aktarılması yöntemi" olarak salat ve selama bakacak, Hz. Peygamberin şahsında nitelikli öğretim-eğitimin İslamî-insanî bir metodunu uygulamış olacaktır. Bunun yararı, müslümanın bildiklerini yaşayarak örnek kişilik olmağa çabalamadıkça ne fert planında ne aile planında ve ne de toplum olarak mutluluğu, huzuru ve refahı tadamayacağını idrak etmesi olacaktır. Bu tesbiti yaptığı anda dünya ve ahiret mutluluğunun sırrını da yakalamış demektir.
Böyle bir hızlı yaşam akışında "Mevlid" soluklanmak için bir fırsat olsun. Mevlid-Kutlu Doğum bilinci, modern yaşama biçiminin kendi" kutsalını yaratmasına imkan vermesin.
Cuma, Ramazan, Bayramlar, Kandiller ve Mevlid geldi diye sevinelim. Bu sevinç varoluş sırını anlamak için bir fırsattır. Çünkü bu kutsal zamanlar insanî olanı keşfettirmek içindir. İnsan, yanılır, günah işler, hata eder... Ama işte fırsat, temizlenme, arınma için, yani tevbe için kutsal zaman dilimleri... O nedenle "zaman değerlendirme" deyimi yanlıştır. Zaman bizi değerlendirmektedir. İnsanın gayesi zamanın kıymetini bilip "değerli insan" olmaya çabalamak olmalıdır.
Mevlid-Kutlu Doğum:
- Hayattan tad almak için bir fırsattır;
- Dünya ile sağlıklı ilişkiler kurmak için bir fırsattır;
- İnsanın bir yerlere sürüklenmeye karşı oluşudur;
- Başkalarının istediklerini değil, Allah'ın istediklerini yapma arzusunu bütün kuvveti ile iliklerine kadar hissetme imkanını veren bir ilahî nimettir.
Ve nihayet müslüman insanın, bütün bu sayılanları ve iman ettiği bütün ilkeleri kendi yaşamına aktarabilmesi, o insanın İslamiyetin nitelikli öğretim-eğitim ilkelerini hayata taşıması ve elle tutulur, gözle görülür somut bir hale getirmesi ile mümkün olduğu bilincinde olmasını ilham etmelidir. Bu da İslamiyetin anahtar kavramlarının ve temel yapılarının kazanılması, tüm topluma kazandırılması ile mümkün olabilecektir. Bu temele dayalı salat ve selam gibi bütün anahtar kavramların bilgisi, "anlama", "idrak etme" ve "bilincine erme" ile temellendirilmelidir.
Haydin salat ve selam getirmeye!
Haydin dinimizin hayat veren, verecek olan kavramlarını öğrenmeye!
* Ankara Ünv. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi
KAYNAKLAR
- Alûsi, Mahmud (1270/1853), Ruhu'l-Maani. Daru İhyai't-Turasi'l-Arabi (Bulak baskısından ofset). Beyrut tarihsiz, XXII. c.
- Büyükdüvenci, Sabri, Nitelikli Eğitim Sorunu. Din Öğretimi Dergisi, Mart-Nisan 1992 sayı: 33, s. 60-64.
- Elmalılı, Hamdi Yazır (1942 İst.), Hak Dini Kur'an Dili, Eser Yay., İstanbul tarihsiz, VI. c.
- Heımsoeth, Heinz (1975 Köln), lmmanuel Kant'ın Felsefesi, (çev. Takiyettin Mengüşoğlu), Remzi Kitabevi, İstanbul 1986.
- İbn-i Kayyim, el-Cevziyye (751- 1350), el- Vabilu's-Sayyib mine'l- Kelimi't- Tayyib. (tah. Abdulkadir el-Arnevûd), Mektebetu Dari'l-Beyan, Beyrut 1399/1975, 2. baskı.
- Köknel, Özcan, 2000'li Yıllarda Aile, Çocuk ve Genç, (21. yüzyıl Ansiklopedisi'nde makale), Milliyet Yay., İstanbul 1991.
- İbn Manzur (711/1311), Lisanu'l-Arab (tah. Abdullah Ali el-Kebir; Muhammed Ahmed Hasbullah; Haşim Muhammed eş-Şazeli), Daru'l-Ma'rife, Kahire tarihsiz lll. ve IV. c.
- Mengüşoğlu, Takiyettin (1984 İstanbul), İnsan Felsefesi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1988.
- İslam Ansiklopedisi, M.E.B. Yay., İstanbul 1966, 1970, X. ve XI. c.
- Mevdûdi (1978 Lahor), Tefhimu'l-Kur'an, İnsan Yay. İstanbul 1986, c:lV
- Özcan, İsmail, İslam Ansiklopedisi, Milliyet yay., İstanbul 1991.
- Pakalın, Mehmet Zeki (1972 İstanbul), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M.E.B. Yay., İstanbul 1971, 2. Baskı, III. c.
- er-Ragıbu'l-Isfehani (502/1108), el-Müfredat, (tah. Muhammed Seyyid el-Keylani), Daru'l-Ma'rife, Beyrut tarihsiz.
- er-Razi, Muhammed b. Ebi Bekr (666/1267), Mesailu'r-Razi ve Ecvibetuha, (tah. İbrahim Utva Avad), el-Mektebetu'l-İlmiyye, Lahor 1980.
- er-Razi, Fahreddin (606/1209), Mefatihu'I-Gayb. XXV. c.
- Sahavî, Şemsuddin Muhammed b. Abdurrahman (902/1496), el-Kavlu'l-Bedi fi's-Salati ala'l-Habibi'ş-Şefi, el-Mektebetu'l-İlmiyye, Medine-i Münevvere, 1397/1977 3. baskı.
- es-Semerkandi, Ebu'l-Leys (393/1004), Tenbihu'l-Gafilin, (çev. A. Akçiçek), Bedir Yay., İstanbul 1974.
- Siracuddin, Abdullah, es-Salatu ala'n-Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Mektebu't-Turasi'l-İslamî, Haleb 1405/1984.