Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kabir Hayatı

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْرى فَاِنَّ لَهُ مَعيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيمَةِ اَعْمى
Taha / 124. Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
وَهُوَ الَّذى اَنْشَاَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ قَدْ فَصَّلْنَا الْايَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ
En’am / 98. O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır. (Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır. Anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.
حَتّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ () كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
Tekasür / 1-2. Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
وَنُفِخَ فِى الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ
Yasin / 51. Nihayet Sûr'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ
Müminun / 35. "Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vâdediyor?"
يُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ وَيُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَكَذلِكَ تُخْرَجُونَ
Rum / 19. Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.
خُشَّعًا اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌ
Kamer / 7. Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan (utançtan yere bakar) bir halde kabirlerden çıkarlar.



HADİS…
* Hâni Mevlâ Osmân İbnu Affân radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh, bir kabrin üzerinde durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Kendisine: "Cenneti ve cehennemi hatırladığın vakit ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca ağlıyorsun!" dediler. Bunun üzerine: "Çünkü Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "Kabir, ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir."
Hz. Osman devamla Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şu sözünü de nakletti: "(Ahiret âleminden gördüğüm) manzaraların hiçbiri kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!" Rezin şu ziyadeyi kaydetti: "Hâni der ki: "Hz. Osman radıyallahu anh'ın şu beyti irşad ettiğini işittim: "Eğer ondan necat buldunsa, büyük musibetten kurtuldun, Aksi halde senin kurtulacağını hayal etmem."


* Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek: "Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Aişe de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki: "Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm'ı namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim."

* Zeyd İbnu Sâbit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bizimle birlikte, Benî Neccâr'a ait bir bahçede bulunduğu sırada bindiği katır, onu aniden saptırdı, nerdeyse (sırtından yere) atacaktı. Karşısında beş veya altı kabir vardı. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Bu kabirlerin sahiplerini bilen var mı?" buyurdular. Bir adam: "Ben biliyorum!" deyince, Aleyhissalâtu vesselâm:
"Ne zaman öldüler?" dedi. Adam: "Şirk devrinde!" deyince Aleyhissalâtu vesselâm; "Bu ümmet kabirde fitneye maruz kılınacak. Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım şahsen işitmekte olduğum kabir azabını size de işittirmesi için Allah'a dua ederdim" buyurdular ve sonra şunları söylediler: "Kabir azabından Allah'a sığının!" Oradakiler:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: "Cehennem azabından da Allah'a sığının!" dedi "Cehennem azabından Allah'a sığınırız" dediler. "Fitnelerin açık ve kapalı olanından Allah'a sığının!" dedi. "Açık ve kapalı her çeşit fitneden Allah'a sığınırız!" dediler. "Deccal'ın fitnesinden Allah'a sığının!" buyurdu. "Deccal'ın fitnesinden Allah'a sığınırız!" dediler."


* Nesâi. Hz. Enes radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir kabirden bir ses işitmişti: "Bu ne zaman öldü? (Bileniniz var mı?" buyurdular. "Cahiliye devrinde!" dediler. Bu cevaba sevindi ve: "Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım kabir azabını size de işittirmesi için dua ederdim" buyurdular."


* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Yahudilerden bir adam Medine çarşısında: "Hz. Musa'yı insanlar üzerine seçen Zât'a yemin olsun!"demişti. Ensardan bir zât elini kaldırıp herife bir tokat indirdi.
"Demek böyle dersin ha! Üstelik Resülullah aleyhissalatu vesselâm aramızda olduğu halde!" dedi. Durum Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a anlatıldı.
Aleyhissalâtu vesselâm: "Aziz ve celil olan Allah buyurmuştur ki: "Süra üfürülür ve Allah'ın dilediklerinden başka göklerde kim var, yerde kim varsa düşüp ölür. Sonra bir daha süra üflenir ve onlar kabirlerinden kalkıp bakışırlar" (Zümer 58). Ben, başını ilk kaldıran olacağım. Ben, arşın ayaklarından birini tutan Hz. Musa aleyhisselâm ile karşılaşırım. Bilemem, o başını benden öncemi kaldırdı, yoksa o, Allah'ın çarpılıp yıkılmaktan istisna tuttuklarından mıdır? Kim de: Ben Yünus İbnu Metta'dan daha hayırlıyım (üstünüm) derse şüphesiz yalan söylemiş olur."


* Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm Mi'rac gecesinde çok hoş bir koku hissetti. "Ey Cibril bu güzel koku nedir?" diye sordu. O da anlattı:
"Bu mâşıta (berber) kadının, iki oğlunun ve kocasının kabirlerinin kokusudur. Bunların hikâyesi şöyledir: Hızır aleyhisselâm, Benî İsrail'in ileri gelenlerinden biriydi. Onun yol güzergahında manastırda oturan bir rahib vardı. Hızır oradan geçtikçe rahib önüne çıkar, İslâmı öğretirdi. Hızır büluğa erince babası onu bir kadınla evlendirdi. Hızır İslâmı hanımına öğretti ve bunu kimseye haber vermemesi hususunda söz aldı. Kendisi kadınlara yaklaşmazdı. Bu sebeple bir müddet sonra kadını boşadı. Aradan zaman geçince babası, Hızır'ı bir başka kadınla evlendirdi. Hızır ona da İslam'ı öğretti ve kimseye söylememesi için söz aldı. Bu sırrı o iki kadından biri tuttu, diğeri ifşa etti. (Böylece onun İslâm'ı yaydığı ortaya çıktı.)
Bunun üzerine Hızır oradan kaçtı. Deniz ortasında bir adaya geldi. Odun kesmek için iki kişi oraya geldi ve onu gördüler. Bunlardan biri Hızır'ı gördüğünü gizledi, diğeri ifşa etti ve: "Ben Hızır'ı gördüm!" dedi. Ona: "Seninle beraber onu başka kim gördü?" denildi. O: "Falan kimse!" dedi. Ona soruldu ise de gördüğünü söylemedi. Onların dininde yalan söyleyen öldürülürdü. Zamanla bu sır tutan adam öbür sır tutan kadınla evlendi. Bu kadın, Firavun'un kızının başını tararken tarak elinden düştü. Kadıncağız: "Firavun helak olsun!" dedi. Kız bunu babasına haber verdi. Kadının kocasından başka iki de oğlu vardı. Firavun, onları da çağırttı. Bunları dinlerinden çevirmek için Firavun ısrar etti. Onlar direndiler.
O zaman Firavun: "Öyleyse sizi öldüreceğim!"dedi. Karı-koca: "Bu, tarafınızdan bize bir ihsan olur!" diye merdane cevap verdiler ve: "Madem öldüreceksin hiç olsun bizi bir kabre koy!" dediler. O da öyle yaptı. Resülullah aleyhissatâtu vesselâm, Mirac'ta iken güzel bir koku duydu, Cibril aleyhisselâm'a bunu sordu. O da bu hâdiseyi anlattı."


* İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol" buyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anh) hazretleri şöyle diyordu: "Akşama erdinmi, sabahı bekleme, sabaha erdinmi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap."
Tirmizî'nin rivayetinde, "yolcu gibi ol" sözünden sonra şu ziyade var: "Kendini kabir ehlinden added."


* el-Berâ İbnu'l-Âzib (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müslüman, kabirde suale maruz kalınca: "Allah'tan başka ilah bulunmadığı ve Muhammed'in O'nun kulu olduğuna şehadet eder". Bunun delili şu ayettir: "Allah inananları dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerine tutar; zâlimleri de saptırır..." (İbrahim, 27).


* Fadâle İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor: "Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah yolunda ölen murâbıt müstesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz."



* Râşid İbnu Sa'd, ashaba mensup birinden naklen anlatıyor: "Bir zât Resûlullah'a gelip: "Ey Allah'ın Resûlü, niye şehid dışında kalan mü'minler kabirde imtihan edilirler?" diye sordu. Resûlullah şu cevabı verdi: "Şehidin ölüm anında tepesinin üstünde kılıç parıltısını hissetmesi imtihan olarak ona kâfidir."



* Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Siyahi bir kadın -veya bir genç- mescidin kayyumluk hizmetini yürütüyor (süpürüp temizliyor)du. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ara onu göremez oldu. "Kadın -veya genç- hakkında (ne oldu?'' diye) bilgi sordu. "O öldü!'' dediler. Bunun üzerine "Bana niye haber vermediniz?'' buyurdular. Ashab sanki kadıncağızın -veya gencin- ölümünü (mühim addetmeyip) küçümsemişlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Kabrini bana gösterin!" diye emrettiler. Kabir gösterildi. Resul-i Ekrem kadının kabri üzerine cenaze namazı kıldı. Sonra: "Bu kabirler, sâhiplerine karanlıkla doludur. Allah, onlar için kıldığınız namazla kabirleri onlara aydınlatır" buyurdular."



* Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kul kabrine konulup, yakınları da ondan ayrılınca -ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- kendisine iki melek gelir. Onu oturtup: "Muhammed aleyhissalâtu vesselâm denen kimse hakkında ne diyordun?" diye sorarlar. Mü'min kimse bu soruya: "Şehadet ederim ki, O, Allah'ın kulu ve elçisidir!" diye cevap verir. Ona: "Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennette bir mekâna tebdil etti" denilir. (Adam bakar) her ikisini de görür. Allah da ona, kabrinden cennete bakan bir pencere açar. Eğer ölen kâfir ve münafık ise (meleklerin sorusuna): "(Sorduğunuz zâtı) bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyordum!" diye cevap verir. Kendisine: "Anlamadın ve uymadın!" denilir. Sonra kulaklarının arasına demirden bir sopa ile vurulur. (Sopanın acısıyla) öyle bir çığlık atar ki, onu (insan ve cinlerden ibaret olan) iki ağırlık dışında ona yakın olan bütün (kulak sahipleri) işitir."
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
TEFSİR…اَفَلَا يَعْلَمُ اِذَا بُعْثِرَ مَا فِى الْقُبُورِ () وَحُصِّلَ مَا فِى الصُّدُورِ () اِنَّ رَبَّهُمْ بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَخَبيرٌ
Adiyat / 9-11.. Kabirlerde bulunanların diriltilip dışarı atıldığını düşünmez mi? Ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman , Şüphesiz Rableri o gün onlardan tamamıyla haberdardır.
Çünkü o gün, o Rabbleri onlardan, o nimetlerine karşı nankörlük ettikleri âlemlerin Rabbi, o insanlara onların bütün varlıklarıyla, bütün yaptıklarından elbette haberdardır. Hiçbir zerresinden gafil değil, içlerini, dışlarını, hepsini bilir, önce de bilir, sonra da bilir. Fakat o gün hepsini kendilerine bildirecektir. Onlar unuttuysalar da o bilir. "Allah, onların yaptıklarını sayıp tespit etmiştir, onlar ise bunu unutmuşlardı." (Mücadele, 58/6) O hakları ödenmeyen malları, servetleri, o hırsla biriktirilerek gömülen hazineleri, defineleri o gün çıkaracak. "O gün cehennem ateşinde bunların üzeri kızdırılır, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır: "İşte kendiniz için yığdıklarınız" (denir)." (Tevbe, 9/35) âyeti delaletince cehennem ateşinde kızdırılarak onlarla alınları, yanları, belleri dağlanacaktır. Bunun dünyada başlıca bir misali, bu sûrenin başındaki kasemlerle haber verildiği üzere ateşler çakarak, gelip toplulukları perişan eden harp akınları altında kalanların halleridir.
Bu münasebetle burada Enfal Sûresi'nde geçen "O düşmanlara karşı gücümüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar (savaş araçları) hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz." (Enfal, 8/60) mefhumu üzere Allah yolunda kuvvet hazırlamak için seve seve mal sarfederek hayra çalışmak ve ferdî servet hırsıyla cimrilik ve nankörlük etmemek gereği hatırlatılmış ve aynı zamanda dünya istilalarında ölümle kurtulmak mümkün olduğu halde, kabirdekilerin deşildiği ve sinelerdekilerin derildiği ve zerresine varıncaya kadar hayır ve şer amellerin cezası görüleceği gün yönelecek olan ebedî azaptan kurtulmak mümkün olmayacağı anlatılarak insanlar Allah için hayır yapmaya sevkolunmuştur. Râzî der ki:
Burada öğüt hissesi şudur: Ey insan, sen dünya menfaati hırsıyla hak ve hayra karşı gelmek için sinende türlü hisler besler, faydasız şeylere hazırlanır, kabirler bina eder, tabut satın alır, kefen dokur biçersin. Bunların ise hepsi kurtların hissesidir. Hani Rabbin, Rahmân'ın hissesi nerede? Bir kadın bile hamile olduğu zaman çocuğuna giyecek hazırlar, ona senin çocuğun yok bu hazırlık nedir? denilecek olsa yarın karnımdaki deşilip çıkacak değil mi? der, Rabbine de sana; bu yerin karnındakilerin hepsi deşilecek değil mi? Hani hazırlık?" diyor.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
KABİR AZABI
Kabir azabı hakkında Fahrüddin-i Razî ile İmam-ı Gazalî’nin farklı mütalâaları var. Bunlardan biri azabı rûh ve cesedin birlikte duyacağını söylerken, diğeri sadece rûh muazzeb olur diyor. Kanaatime göre, sadece kabir azabının teferruatına âit mes’elelerde değil, bunun gibi aslı Allah ve Rasulü (sav) tarafından beyan edilip, teferruatına âit malumatların verilmediği her İslâmî mes’ele için bu türlü şeylerin kapağını fazla açmamak, o mevzular hakkında ileri-geri fikir beyan etmemek gerektir. Bu düşünceye Cenab-ı Hakk’ın arş’a nüzûlü için, İmam-ı Malik’in “nüzul haktır, keyfiyeti meçhuldür, bu hususta soru sormak ise bid’attır” sözü misal olarak verilebilir.
Evet, aslında biz rûh-cesed münasebetlerinin perde arkasını bilemiyoruz. Meselâ; rüyalarda rûh-cesed münasebeti nasıldır? Korkulu rüyalarda cesed niye terler, ürperir? Dehşetli rüyalarda neden insan rüyanın dehşetine göre titrer, ağlar, hatta ağlayarak uyanır.
Netice itibariyle 20. asırda ilmin bütün verilerini, teknolojinin tüm imkânlarını ve insanlık tarihinin tecrübelerini harmanlasak bile, dünyada rûh-cesed münasebeti hakkında kesin bir söz söyleyemiyoruz. Nerede kaldı, âlem-i berzah hakkında tesbîtlerde bulunmak?
RUH-CESED İLİŞKİSİRûhun cesedle olan münasebeti devamlıdır. Ancak bu münasebet rüyada, berzahta, haşirde, cennette veya cehennemde ayrı ayrıdır.
Uyku hâlinde ruh yarı bir kayıtsızlığa ulaşır. Dolayısıyla insan rüyasında yüzlerce ayrı ayrı yerde bulunabilir ve binlerce insanla görüşebilir. Bu arada uyuyan cesedle ruhun münasebeti de devam eder.
Efendimiz (sav), cenazeler için ayağa kalkardı. “Ölüye eziyet, aynen diriye eziyettir” buyururdu. Kabirlere hususi alâka gösterirdi. Bütün bunlardan kabir ve berzah âleminde ruhun cesedle münasebettar olduğunu anlıyoruz. Tabii bu münasebeti, uyku hâlindeki münasebet gibi düşünmek de yanlıştır.
Tekrar diriliş de yine ruh ve cesed beraberliği içinde olacaktır... Olacaktır ve ahirete âit cesed, oraya münasip bir şekil alacaktır. Çeşitli hadislerin işâretinden anlaşılan ma’nâ budur. Acbü’z-Zeneb ne olduğu keyfiyeti bizce tam bilinemese de, varlığı kat’idir. Cenâb-ı Hakk, bu aslî zerrelerden -ki ona isterseniz “gen” isterseniz başka bir şey diyebilirsiniz- insan vücudunu tekrar inşa edecektir. Ebede kadar uzayıp giden ahiret hayatında da ruhun cesetle olan münasebeti korunacaktır. Ancak bu münasebet de yine, diğerlerinden farklı olacaktır.
KABİRLERİN KEŞFİ
Velilerin menkıbelerinin anlatıldığı eserlerde, kabirlerin keşfinden bahsedilmektedir. Hatta Ehlullaha ilk inkişâf eden şeyin kabirlerin keşfi olduğu söylenmektedir. Bunu şu şekilde anlamak lazımdır. Allah dostlarına gösterilen, açılan o kadar gizli hakikatler vardır ki; onlardan bir tanesi de, -belki velayetin ilk basamağı- kabirlerin keşfidir. Dolayısıyla mezarın içini, daha doğrusu âlem-i berzahta olup biten şeyleri bir ehl-i keşfin müşahedesi, çok ileri bir seviye değil sadece işin başıdır.
Yine velilerin, insanın içinden geçen şeylere -Allah’ın izni ile- muttali olması ve söylemesi, “intak-ı bi’l-hakk” şeklinde olup, farkında olmadan, onları Allah’ın konuşturmasıdır. Bu sezme şeklinde de olabilir. Onlar muhatablarının zihinlerinden geçen düşünceleri sezer ve üstü kapalı bir şekilde ifade ederler. Ve anlatılanları ancak ilgili şahıslar anlayabilir. Aynı rûh haleti içinde olmayanlar ise konuşanı deli-divane zannederler.
Keşif, ister intak-ı bi’l-hakk olsun, isterse sezme şeklinde olsun, bu Allah dostlarının hadîslerde belirtilen şu sırra mazhar olmalarıyla yakından ilgilidir. “Kim benim bir veli kuluma düşmanlık gösterirse ona harp ilan ederim. Kulumun Bana en çok yaklaştığı ibadetler farz ibadetleridir. Kulum nafilelere devam ettikçe Bana yakınlığı daha da artar. Tâ Ben onun tutan eli, gören gözü, yürüyen ayağı olurum.”
Evet keşif, peygamberlerin mucizelerinde olduğu gibi, Allah’ın dilemesiyle olur. Yoksa ben de keşfedeyim, ben de kalpten geçenleri bileyim demekle olmaz.
KABİR HAYATI
Ya Sîn Sûresi'ndeki "Vah halimize! Bizi yattığımız bu yerden, bu uykumuzdan kim kaldırdı?" (36:52) âyetini nasıl yorumlamak lâzım?
Evet. Demek ki kabir, daha sonraki âlemlere göre bir uyku gibi. Hz. Ali efendimiz, "İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar" buyuruyor. Nasıl dünya hayatı kabir hayatına göre bir uykudur; aynen onun gibi, kabir hayatı da, Âhiret âlemlerindeki hayata göre bir uykudur. İnsan uykusunda da belli bir azaba düçar olabilir. Cehennem azabına göre kabir azabı, uyanık insanın gördüğü azaba göre uykudaki insanın rüyasında düçar olduğu azap gibidir.
Bir sohbetinizde, "kabir bir atlatsak, gerisi kolay" buyurmuştunuz.
Orada, Âhiret'te de nasıl muamele göreceğiniz ortaya çıkıyor. Meselâ, bir yere yolculuk yapacaksınız; bunu yaya mı yapacaksınız, bir hayvan sırtında mı yapacaksınız, tren, vapur, uçak veya füzeyle mi yapacaksınız; yolunuz nasıldır, inişleri yokuşları, engebeleri var mıdır, varsa nasıldır; bütün bunların bilinmesi gibi, kabirde gördüğünüz muameleye göre de yolunuzun kalan tarafı ana hususiyetleriyle belirmiş oluyor.
Âhiret'te En Çetin Safha Ve Şefaat-ı Kübra
Meşhur Şefaat-i Kübra hadisinde, Âhiret âlemleri içinde en çetin safhanın sanki Mahşer olduğu gibi bir imaj var diyebilir miyiz?

O hadis-i şerifte, evet, insanların dirilmeden sonraki durumları anlatılıyor ve "Rabbim o anda gazaplandığı ölçüde, ondan önce de, ondan sonra da gazaplanmadı" buyuruluyor. Önce, Allah için gazap nedir, tabiî bunu yerine iyi oturmak lâzım. Gazap, bilhassa yerinde olmadığı zaman, bizim için bir eksiklik ifade eder. Allah (cc), her türlü eksik sıfatlardan münezzehtir. O bakımdan, bu türden ifadelerde, müfessirler olsun, kelâmcılar olsun lâzım-ı murad üzerinde durmuşlardır. Yani, "gazap" lâfzıyla ne murad edilmiştir, ne anlatılmak istenmiştir, bunun bilinmesi lâzım. Yoksa, Allah'ın bizim gibi gazaplanması söz konusu değildir. O'nun için "el, yüz" gibi ifadeler de böyledir. "El" bir insanda neyi ifade eder; "yüz" neyi ifade eder; bunlar, Cenab-ı Allah için birer sıfat olarak aynı veya benzer şeyleri ifade ederler. Yoksa Allah için, bizde olduğu gibi bir el ve yüz düşünülemez.
O Celâlî tecelli karşısında, insanlar Hz. Âdem'e, Hz. Nuh'a, Hz. İbrahim'e, derken Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya gidecekler; gidecekler ama, hepsi de, kendi muhasebe ve Allah'la münasebet ölçülerine göre birer hatalarını söyleyip, bu müracaatları kabul edemeyecekler. Bunlar belki birer günah değildir ama, onlar, o anın da dehşeti içinde, bunları Allah ile olan münasebetlerine yakıştıramadıkları için, insanların bağışlanması adına Allah katında şefaatte bulunmaktan haya edecekler. En son Efendimiz'e (sav) gelinecek ve O, başını yere koyup yalvaracak. O'nun o yalvarmaları karşısında, kendisine "İşte, istediğin verilecek" denecek ve O'nun oradaki şefaati, bir bakıma o andaki ve ölçüdeki Celâlî tecellinin Cemalî tecelliye inkılâbı şeklinde olacak.
Efendimiz (sav) gibi, tevazunun zirvesini temsil eden bir insanın böyle bir ifadede bulunması, bazı kıt düşüncelerce tevazuyu aykırı görülebilir. Halbuki bu, onun için çok zor bir şeydir; yani kendisiyle alâkalı büyüklüğü anlatması, esasen ona çok ağır gelmektedir ama, O'na inanmak, imanın olmazsa olmaz en esaslı iki rüknünden biri ise, O, bunu tebliğe etmek ve söylemek zorundadır. Yoksa, risalet vazifesini yerine getirmemiş olur.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
yahu sizin aklınız yokmu başkasını düşüncelerinin HAMALLIĞINI yapıyorsunuz.

eğer verdiğim ayete varsa br itirazın şu nedenle senin dediğin yanlış diyerek durumu KISACA açıkla. kimin yazdığı belli olmayan DEĞERSİZ yazıları okuayacak vaktim yoktur.

Selam,

Yazının altına bakarsan kimin yazdığı bellidir. Yazıyı elbette okumak zorunda değilsin ama hakaret etme hakkın da yok. Ayrıca okumadığın bir yazının değersiz olduğunu nasıl anlayabiliyorsun?


Mu'minun ayetleri ölen kimsenin geri dönmesinin imkansızlığını anlatıyor. Kabirde bir hayatın varlığını değil. Aşağıdaki ayetlerde geçen berzah kelimelerine bakarsan belki durumu anlarsın:

Furkan 53: İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.

Rahman 19: Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi.
Rahman 20: İkisi arasında bir engel (berzah) vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler.
 

Abd

New member
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
225
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Selam,

Yazının altına bakarsan kimin yazdığı bellidir. Yazıyı elbette okumak zorunda değilsin ama hakaret etme hakkın da yok. Ayrıca okumadığın bir yazının değersiz olduğunu nasıl anlayabiliyorsun?


Mu'minun ayetleri ölen kimsenin geri dönmesinin imkansızlığını anlatıyor. Kabirde bir hayatın varlığını değil. Aşağıdaki ayetlerde geçen berzah kelimelerine bakarsan belki durumu anlarsın:

Furkan 53: İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.

Rahman 19: Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi.
Rahman 20: İkisi arasında bir engel (berzah) vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler.

hayatı olmayan biri nasıl ateşe arzolunuyor ve azap ediliyor. ve hayatı olmayan nasıl geri dönmek istiyor. biraz mantığını çalıştır.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
KABİR AZÂBI
Kabir azâbı haktır ve sâbittir. Birçok hadîsler, insanların kabirde azâba dûçâr olacaklarını, yahut da mükâfata nâil olacaklarını bildirirler.
Tıpkı uykuda iken rü'ya gören insanın, ya çok güzel bir âlemde bulunuşu, yahut da çok sıkışık ve dar durumda kalışı gibi. Uykudaki rahat yahut sıkıntı, kabir azâbının küçük bir benzeridir.
Kabirde azâbı yahut mükâfatı ruh çeker. Cesedin çürüyüp gitmesine mukabil, ruh bâki kalır ve kıyâmete kadar da varlığında bir eksilme veya fazlalaşma olmaz. Kabir azâbının şiddet ve dehşetini bildiren hadîsler, kerâmet sâhiplerinin keşifleriyle müşâhede ettikleri durumlar pek îkaz edicidir. Kabir azâbının en hafifi cesedin kabir içinde iki değirmen taşı arasında sıkışıp kalması ve kemiklerinin çatır çatır kırıldığını duyması gibidir, denmiştir. Bir hadîste:
"Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut da Cehennem çukurlarından bir çukurdur" buyurulmaktadır...
Büyük âlim Ebû'l-Leys Semerkandî Hazretleri insanı kabir azâbından kurtaran 4 ameli şöyle anlatır: "Kim kabir azâbından emîn olmak istiyorsa, şu 4 ameli işlemekten geri kalmasın:
1 - Namazını kılsın.
2 - Malından sadaka versin.
3 - Kur'an'dan bildiği kadarını okusun.
4 - Tenha yerlerde Allah'ı zikretsin, geçmişi ile geleceğini tefekkür ederek kendini ölüme hazırlasın.
Mahmud Moğolî, kabir azâbına dâir bir hâtırasını şöyle anlatır:
"Biz İbn-i Abbas'ın huzurunda oturuyorduk. Bir cemaat geldi ve şöyle konuştular: "Hacca gidiyorduk, içimizden biri hastalandı, sonra da vefat etti. Biz bu arkadaşımızı Zatissafah denen mevkide mezara koymak istedik. Ancak hangi yeri kazmışsak oradan siyah bir yılan çıktığını gördük. Diğer birçok yerleri eştik, hepsinden de benzeri yılan çıktı, ne yapacağımızı şaşırdık."
İbn-i Abbas Hazretleri onlara şu karşılığı verdi:
Siz gidin ve kazdığınız yeni bir yere onu defnedin. Size görünen o siyah yılan, aslında bir yılan değil, bir ruhânîdir. Yılan sûretinde size görünerek, o adamın mezarda böyle karşılanacağını ifade etmek istemiş. Şunu iyi bilin ki, günahlardan kaçmayan, haramı helâlı seçmeyen insanların kabirdeki karşılanışı hep böyle olacaktır. Kabirde böyle karşılanmak istemiyorsanız, haram ile helâlı titizlikle seçin; haramdan, yılandan kaçar gibi kaçın. Haramla karşılaşınca mezardaki siyah yılanı hatırınıza getirin ve nefsinize deyin ki: 'Ey nefis, o siyah yılanla kucaklaşmaya râzı isen bu harama el uzat, onu al. Eğer bir yılanla sarmaş dolaş olmak istemiyorsan, elini haramdan çek ve helâlla iktifa et. Zira helâl sana yeter de artar bile.'"
KABİR ZİYARETİNDEKİ ESAS GAYE
…Bir vak'ayı ibret ve tefekkürle dinliyoruz. Bediüzzaman Hazretlerinin cenazesini yıkayıp defninde hazır bulunan âlim Abdülhamid Efendi yıkamak işindeki tavzifini şöyle anlatıyor: "Ben Kadıoğlu Camii'nde Ramazan münasebetiyle itikâfa girmiştim. Gece rüyamda Bediüzzaman Hazretlerini gördüm. Bana: "Ben vefat edeceğim, cenazemi sen yıkayacaksın," dedi: Ben de cevap olarak:
"Yâ Üstad, şu anda itikâfdayım. Dışarı çıkamam," dedim.
Bana: "Sen Mültekâ'1-Ebhur kitabına bak, orada cevaz vardır" dedi. Sabah uyanınca gördüğüm bu rüyayı düşünürken üstadın vefatını haber verdiler. Ben de gidip tavzif edildiğim gasil hizmetini yerine getirdim." Böylece 1876'da başlayıp, 1960'ta 84 yaşında tamamladığı cihad dolu hayatının hizmet kısmını bitirip, mükâfat tarafına teveccüh etmiş olan Bediûzzaman, çektiği bunca çile, maruz kaldığı baskı ve işkencelere rağmen devam ettirdiği hizmetinin saadetini ruhlar âleminde tadarken, geride kalan muarızları hâlâ onunla uğraşıyor, onun bedenini saklayan kabrinin Müslümanlar tarafından bilinip ziyaret edilmesine bile tahammül edemiyorlardı. Nitekim aradan iki ay gibi kısa bir zaman geçer ve 27 Mayıs İhtilâli olur...
11 Temmuz 1960'da vefatından ( 110) gün sonra üstadın mezarı açılır, taptaze duran cesedi alınıp, galvanizli bir tabuta konur. Bu arada görgü şahitleri bedeninin tazeliğini görünce bunun şehid bir zât olduğunu açıkça söylerler. Galvaniz tabutu alan uçak havalanır, kardeşi Abdülmecid Ünlükul ve ihtilâlcilerin refakatindeki uçak Afyon'a iner. Geceleyin bir cemseyle yola çıkarılan tabut oradan da Isparta istikametine götürülür, hâlen bilinmeyen yere defni yapılır. Böylece üstadın, kabrinin bilinmemesi gerektiği yolundaki istekleri de yerini bulmuş olur. Mâneviyat büyüklerinin mezarlarına karşı, halkın gösterdiği aşın rahatsız edici tutumlar Üstad için gösterilmez. Ancak her namazda ibadetlerinin arkasındaki dualarında Üstadlarını hatırlayan talebeleri, Ona olan mânevî hediye ve bağlılıklarını takdim etmeye devam ederler.
Böylece kabir ziyaretinden kastedilen esas gaye de en ihlâslı şekilde yerini bulmuş olur.


MEZARDAKİ SEVAP PAYLAŞMASI
Müslümanlar kabirlerden geçerken fatihalar, ihlâslar okurlar, mezardakilerin ruhlarına hediye ederler. Bu hediyeler tıpkı sağlığında verilen hediyeler gibi ölüleri sevindirir, fayda verir.
Nitekim büyüklerden biri bir akşam misafir olmak istediği köyün mezarlığına kadar gelmiş, ancak köyde bir tanıdığı bulunmadığından, mezarlığın tenha bir yerinde sabahlamaya karar vermiş. Yatsıyı kılıp duasını yaptıktan sonra otların üzerine yatıp uyumuş. Gece İbretli buruya görmüş. Bütün kabir halkı ayakta, sevinçle bir şeyler paylaşıyorlarmış. Merak edip sormuş:
— Ey kabir sakinleri, ne paylaşıyorsunuz böyle sevinçle?
Biri cevap vermiş:
— Sevap paylaşıyoruz, sevap!
— Sevap sizin için çok mu mühim?
— Ne diyorsun sen. Ateşe düşen bir adamın, ateşin yakmadığı bir gömleği giymesi ne kadar mühimse, sevap da bizim için öyle mühim. Çünkü bizler sizin gibi hayatta iken bazı günahlar işlemişiz. Bu günahlardan dolayı burada ateş gibi sıcakların İçinde yatıyoruz. Ancak bize sevap hediye edilirse onları sırtımızda sıcaklık geçirmeyen gömlek gibi hissediyoruz. Sıcaklığın te'siri azalıyor. Azabımız hafifliyor.
Uyuyan zat tekrar sormuş:
— Söyler misiniz, bu taksim ettiğiniz sevabı kimler hediye etti?
— Bu sevabı yoldan geçen mü'minler hediye ettiler. Birçok insan mezarlıktan geçerken duygusuz ve anlayışsız şekilde dalgın dalgın geçip gidiyor. Bir fatiha, ihlâs, yahut bildikleri bir duayı okuyup da ölülere hediye etmiyorlar. Ama öyleleri de var ki, yarın biz de öleceğiz, bize de okumazlar sonra, diyerek mezarlıktan geçerken hemen bildikleri duaları okuyup ölmüşlere hediye ediyorlar. İşte böyle bir grub geçti buradan. Akşamdan bu yana onların okuduklarının sevabını paylaşıyoruz. Artık bu sevaplarla bizi sıkan sıcaklığın te'sirinden biraz daha kurtulacağız. Bunun için sevinçli görüyorsun bizi.
Misafir yolcu, bundan sonra gördüğü her mezarlıktan okumadan geçmemiş.
Mutlaka bildiği dualardan okuyup hediye ederek, mevtaların sevap paylaşmalarına sebeb olmaya gayret etmiş.
DEHŞETİN AĞIRTTIĞI SAÇLAR
"Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim." (Montaigne)
Muğla'nın Milas ilçesinde yaşayan orta yaşlı bir adam, bir gece, hayatının akışını değiştiren dehşetli bir rüya görür.
Rüyasında adam kendi ölümünü görmüştür. Öldükten sonra, vücudu teneşirde yıkanmış, kefenlenmiş ve mezara defnedilmiştir.
Rüya çok net ve berraktır. Adam mezara konulup yapılan dualar ve okunan Kur'an-ı Kerim ile birlikte üzeri topraklandıktan sonra kapkaranlık bir yerde yapayalnız kalır. Bir müddet sonra bulunduğu kabrin sağ tarafından bir menfez açılır ve içeriye iki kişi girer. Bunlar kendilerinin kabirdeki sual melekleri olan "Münker ve Nekir" olduğunu söylerler.
Bu melekler, adamı alıp bulunduğu menfezden geçirerek başka bir yere götürürler. Götürdükleri yerde adamın Önüne hemen bir terazi ve yanına da bir miktar üzüm koyarlar, O sırada karşıdan gelen bir adam belirir, Münker ve Nekir, Milaslı bu çiftçiden, karşısındaki adama üzüm satmasını söylerler.
"Ölçtüğünüz zaman dürüst olun, lam ölçün. Doğru terazi ile tartın, Bu hem ticaretiniz için daha hayırlı, hem de akıbet yönünden de daha güzeldir," (Kur'an-ı Kerim, İsra, 35)
Münker ve Nekir melekleri adamın sağ ve solunda muhafız gibi durarak satışa nezaret ederler. Kendisinin alış-veriş şırasında tartıda çok az bir haksızlık yaptığını gören Melekler, onu hemen tezgâhın başından aldıkları gibi çok büyük bir kapının yanına getirirler. Kapı, kale kapısı gibi çok büyüktür. Kapının yanına gelir gelmez kapı kendiliğinden açılır,
Rüya sahibinin o anda gördüğü manzara gerçekten çok korkunçtur. Kapının öbür tarafında müthiş bir yangın ve alevlerin içerisinde cayır cayır yanan insanlar vardın insanlar bir taraftan yanmakta, bir taraftan da vücutları tazelenmektedir. Yanan insanların çıkardıkları canhıraş feryatlara yürek dayanacak gibi değildir,
Münker ve Nekir melekleri, adama bu dehşetli manzarayı gösterdikten sonra tekrar bir meydanın ortasına getirirler. Kendisine, biraz önce alışveriş sırasında işlediği suçun cezasının demin gördüğü gibi yanarak mı, yoksa başka bir şekilde mi verilmesini istediğini sorarlar.
Adam, gördüğü o müthiş yangın manzarasındaki dehşetten ve bundan daha büyük bir ceza olamayacağı düşüncesiyle ateşe razı olmayıp bir başka cezaya razı olduğunu söylemesi üzerine, birden bire vücudunda yüzlerce derece bir hararetin başgösterdiğini bütün dehşetiyle hisseder. Dayanılmaz bir ıstırap, çekilmesi mümkün olmayan acı ve azap başlamıştır. Adamcağız, çektiği acının tesiriyle avazı çıktığı kadar feryad ve figan etmektedir,
(Rüyadan gerçek hayata, yani rüyayı gören adamın evine döndüğümüzde, adam hakikaten de avazı çıktığı kadar bağırmakta, ortalığı ayağa kaldırmaktadır. Vakit gece yarısıdır. Adamın karısı ve bitişik odadaki iki yetişkin oğlu bu korkunç çığlıklara uyanırlar. Sesler mahalleyi de inlettiğinden konu-komşu pürtelaş adamın evinde toplaşırlar. Adam ise hâlâ çığlık çığlığa feryada devam etmektedir. Herkes uğraşmakta fakat adamcağız bir türlü uyandınlamamaktadır.)
Dönelim tekrar rüyaya,,. Adamın içine düşen yangından vücudu fokur fokur kaynamakta ve acı içinde kıvranmaktadır. Çektiği acı tahammül sınırının çok ötesindedir,
Bir müddet geçtikten sonra, Münker ve Nekir'in işaretiyle ceza sona erdirilir ve adam çağrılarak şöyle denilir:
"işte gördün ve anladın ki, dünyada yapılan ufacık bir hatanın, adaletsizliğin ahiretteki cezası bu. Şimdi seni hayata, yaşadığın dünyana iade ediyoruz. Bundan sonra hayatını bu gerçeğe göre tanzim et, Katiyyen en küçük dahi olsa bir haksızlık, adaletsizlik yapma."
Bu müsaadeden sonra, adamcağız rüyasından gözlen yerinden fırlamış, beti benzi atmış, kan ter içinde uyanır. Ama bundan da önemlisi, adamın yüzünde, etrafını çevreleyen mahalle halkını hayret ve şaşkınlık içinde bırakan bir görüntü vardır. Siyah saçlı bu adamın bütün saçları, biraz önce rüyada gördüklerinin dehşetinden bir anda bembeyaz olmuştur. Evet bembeyaz...
Milaslı bu adamı görüp hadiseyi nakledenlerin ifadesine göre, şimdi artık o, dehşetin aklaştırdığı saçlarıyla hayatını kılı kırk yararcasına hassas yaşamakta, bundan sonraki menzili olan kabir âleminde kendisine faydası olacak salih amellerin, güzel, hayırlı işlerin peşinden koşmaktadır.
KABRİN ÖLÜ İLE KONUŞMASI
Resul (sallâllah aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
— Ölüyü kabre koyduktan zaman kabir ona şöyle der: "Vay sana, ey Ademoğlu! Sen neye mağrur oldundu?. Sen bilmiyor muydun ki, ben mihnet eviyim, yalnızlık eviyim ve karanlığın eviyim? Yılanlar, akrepler durağıyım? Asilerin zindanıyım. Sen neye aldandın? Oysa yanıma gelince hemen kaçardın! Şaşkına dönmüş biri gibi bir ayağı geri basardı."
Yine haberde gelmiştir ki, Resul (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
— Allah'ın buyruğuna itaat eden kulu kabre koyarlar. O kişinin İyi ameleri onun çevresini sarar. Ve onu muhafaza altına alırlar. Ayağının ucundan a/ab melekleri gelirler. NAMAZ, onları karşılar:
—Onun yanına varmayın! O, Allah için ayakta çok durmuştur! der. Melekler ölünün başı ucuna ilerler. ORUÇ, o zaman onların karşısına dikilir:
—Onun yanına varmayın, o Allah yolunda çok susuzluklar çekti! der. Sonra azap memlekleri ölünün yanına gelirler. O zaman SADAKA karşılarına çıkar ve:
— Buna dokunmayın. O, bu eli ile çok sadaka vermiştir! der. Melekler ardından gelince HAC ve GAZA dile gelerek onlara:
— Ona değmeyin! O Hak Teâlâ'nın yolunda zahmetler çekmiştir! derler. O zaman melekler o Ölüye:
— ana bu makam mübarek olsun! deyip çekilirler.
Ondan sonra RAHMET MELEKLERİ gelirler. Cennet'ten bir yatak getirirler. Yatağı döşerler. O kişiye kabri gepgeniş ederler. Gözün görebildiği yere kadar kabri genişler. Sonra Cennet'ten bir kandil asarlar. O mübarek ölü tâ Kıyamet Gününe kadar o kandilin nuru ile aydınlanır.
Abdullah bin Ubeyd (Ondan Allah razı olsun) Resûlutah Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
—Ölü, kabre konunca cenazesinin ardından gelen işilerin ayak seslerini işitir. Herkes dönüp gider. Onunla konuşan kimse kalmaz. Onunla konuşan şimdi kabirdir. Kabri ona: "Benim vasfımı, benim heybetimi ve benim darlığımı sana nice kez söylememişler miydi? Benim için ne amel işledin, ne hazırladın?" der.
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
hayatı olmayan biri nasıl ateşe arzolunuyor ve azap ediliyor. ve hayatı olmayan nasıl geri dönmek istiyor. biraz mantığını çalıştır.

Tamam, mesele anlışıldı, siz, ölen insanın kabirde haşrolunacağına inanıyorsunuz, ama öyle değil maalesef, İnsan ölünce, bedeni toprağa verilir, çürür, yok olur ve belkide birkaç asır sonra yaşayacaklara kömür olur, maden olur.. Zaten cahiliyyenin "Ölmüş ve çürümüş bedenlere mi can verilecek"^diye karşı çıkışı, bunun açık delilidir..
Fakat, CANN dediğimiz gerçek kimliğimiz (bedan kimlik değil kimliğin dünyadaki görüntüsüdür sadece) Allah'ın misafir edeceği özel yere alınır, odra kıyamete kadar uyutulur, haşir-neşir olayından sonra iyiler Cennete, kötüler Cehenneme havale edilir..
Bakın, siz aslında kabir azabı uydurarak bir manada Allah'a Zalim (haşa) damgası vurmaktasınız, çünkü, hesap-kitap işleri görülmeden ve haşir meydanı kurulmadan insanları cezaya tabi tutmak, Allah'ın adl sıfatına aykırıdır, bizlerden Adaletin zuhurunu isteyen bir yaratıcının buna kendi zatınının uymaması düşünülemez, bu tip eksikliklerden Rabbimizi tenzih ederiz..
 

Abd

New member
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
225
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Tamam, mesele anlışıldı, siz, ölen insanın kabirde haşrolunacağına inanıyorsunuz, ama öyle değil maalesef, İnsan ölünce, bedeni toprağa verilir, çürür, yok olur ve belkide birkaç asır sonra yaşayacaklara kömür olur, maden olur.. Zaten cahiliyyenin "Ölmüş ve çürümüş bedenlere mi can verilecek"^diye karşı çıkışı, bunun açık delilidir..
Fakat, CANN dediğimiz gerçek kimliğimiz (badan kimlik değil kimliğin dünyadaki görüntüsüdür sadece) Allah'ın misafir edeceği özel yere alınır, odra kıyamete kadar uyutulur, haşir-neşir olayından sonra iyiler Cennete, kötüler Cehenneme havale edilir..
Bakın, siz aslında kabir azabı uydurarak bir manada Allah'a Zalim (haşa) damgası vurmaktasınız, çünkü, hesap-kitap işleri görülmeden ve haşir meydanı kurulmadan insanları cezaya tabi tutmak, Allah'ın adl sıfatına aykırıdır, bizlerden Adaletin zuhurunu isteyen bir yaratıcının buna kendi zatınının uymaması düşünülemez, bu tip eksikliklerden Rabbimizi tenzih ederiz..


delilsiz atmada verdiğim ayeti düşün. Allah firavuna özel bir muamelemi yapmış.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْرى فَاِنَّ لَهُ مَعيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيمَةِ اَعْمى
Taha / 124. Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
وَهُوَ الَّذى اَنْشَاَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ قَدْ فَصَّلْنَا الْايَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ
En’am / 98. O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır. (Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır. Anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.
حَتّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ () كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
Tekasür / 1-2. Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
وَنُفِخَ فِى الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ
Yasin / 51. Nihayet Sûr'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ
Müminun / 35. "Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vâdediyor?"
يُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ وَيُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَكَذلِكَ تُخْرَجُونَ
Rum / 19. Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.
خُشَّعًا اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌ
Kamer / 7. Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan (utançtan yere bakar) bir halde kabirlerden çıkarlar.



HADİS…
* Hâni Mevlâ Osmân İbnu Affân radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh, bir kabrin üzerinde durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Kendisine: "Cenneti ve cehennemi hatırladığın vakit ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca ağlıyorsun!" dediler. Bunun üzerine: "Çünkü Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "Kabir, ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir."
Hz. Osman devamla Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şu sözünü de nakletti: "(Ahiret âleminden gördüğüm) manzaraların hiçbiri kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!" Rezin şu ziyadeyi kaydetti: "Hâni der ki: "Hz. Osman radıyallahu anh'ın şu beyti irşad ettiğini işittim: "Eğer ondan necat buldunsa, büyük musibetten kurtuldun, Aksi halde senin kurtulacağını hayal etmem."


* Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek: "Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Aişe de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki: "Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm'ı namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim."

* Zeyd İbnu Sâbit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bizimle birlikte, Benî Neccâr'a ait bir bahçede bulunduğu sırada bindiği katır, onu aniden saptırdı, nerdeyse (sırtından yere) atacaktı. Karşısında beş veya altı kabir vardı. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Bu kabirlerin sahiplerini bilen var mı?" buyurdular. Bir adam: "Ben biliyorum!" deyince, Aleyhissalâtu vesselâm:
"Ne zaman öldüler?" dedi. Adam: "Şirk devrinde!" deyince Aleyhissalâtu vesselâm; "Bu ümmet kabirde fitneye maruz kılınacak. Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım şahsen işitmekte olduğum kabir azabını size de işittirmesi için Allah'a dua ederdim" buyurdular ve sonra şunları söylediler: "Kabir azabından Allah'a sığının!" Oradakiler:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: "Cehennem azabından da Allah'a sığının!" dedi "Cehennem azabından Allah'a sığınırız" dediler. "Fitnelerin açık ve kapalı olanından Allah'a sığının!" dedi. "Açık ve kapalı her çeşit fitneden Allah'a sığınırız!" dediler. "Deccal'ın fitnesinden Allah'a sığının!" buyurdu. "Deccal'ın fitnesinden Allah'a sığınırız!" dediler."


* Nesâi. Hz. Enes radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir kabirden bir ses işitmişti: "Bu ne zaman öldü? (Bileniniz var mı?" buyurdular. "Cahiliye devrinde!" dediler. Bu cevaba sevindi ve: "Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım kabir azabını size de işittirmesi için dua ederdim" buyurdular."


* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Yahudilerden bir adam Medine çarşısında: "Hz. Musa'yı insanlar üzerine seçen Zât'a yemin olsun!"demişti. Ensardan bir zât elini kaldırıp herife bir tokat indirdi.
"Demek böyle dersin ha! Üstelik Resülullah aleyhissalatu vesselâm aramızda olduğu halde!" dedi. Durum Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a anlatıldı.
Aleyhissalâtu vesselâm: "Aziz ve celil olan Allah buyurmuştur ki: "Süra üfürülür ve Allah'ın dilediklerinden başka göklerde kim var, yerde kim varsa düşüp ölür. Sonra bir daha süra üflenir ve onlar kabirlerinden kalkıp bakışırlar" (Zümer 58). Ben, başını ilk kaldıran olacağım. Ben, arşın ayaklarından birini tutan Hz. Musa aleyhisselâm ile karşılaşırım. Bilemem, o başını benden öncemi kaldırdı, yoksa o, Allah'ın çarpılıp yıkılmaktan istisna tuttuklarından mıdır? Kim de: Ben Yünus İbnu Metta'dan daha hayırlıyım (üstünüm) derse şüphesiz yalan söylemiş olur."


* Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm Mi'rac gecesinde çok hoş bir koku hissetti. "Ey Cibril bu güzel koku nedir?" diye sordu. O da anlattı:
"Bu mâşıta (berber) kadının, iki oğlunun ve kocasının kabirlerinin kokusudur. Bunların hikâyesi şöyledir: Hızır aleyhisselâm, Benî İsrail'in ileri gelenlerinden biriydi. Onun yol güzergahında manastırda oturan bir rahib vardı. Hızır oradan geçtikçe rahib önüne çıkar, İslâmı öğretirdi. Hızır büluğa erince babası onu bir kadınla evlendirdi. Hızır İslâmı hanımına öğretti ve bunu kimseye haber vermemesi hususunda söz aldı. Kendisi kadınlara yaklaşmazdı. Bu sebeple bir müddet sonra kadını boşadı. Aradan zaman geçince babası, Hızır'ı bir başka kadınla evlendirdi. Hızır ona da İslam'ı öğretti ve kimseye söylememesi için söz aldı. Bu sırrı o iki kadından biri tuttu, diğeri ifşa etti. (Böylece onun İslâm'ı yaydığı ortaya çıktı.)
Bunun üzerine Hızır oradan kaçtı. Deniz ortasında bir adaya geldi. Odun kesmek için iki kişi oraya geldi ve onu gördüler. Bunlardan biri Hızır'ı gördüğünü gizledi, diğeri ifşa etti ve: "Ben Hızır'ı gördüm!" dedi. Ona: "Seninle beraber onu başka kim gördü?" denildi. O: "Falan kimse!" dedi. Ona soruldu ise de gördüğünü söylemedi. Onların dininde yalan söyleyen öldürülürdü. Zamanla bu sır tutan adam öbür sır tutan kadınla evlendi. Bu kadın, Firavun'un kızının başını tararken tarak elinden düştü. Kadıncağız: "Firavun helak olsun!" dedi. Kız bunu babasına haber verdi. Kadının kocasından başka iki de oğlu vardı. Firavun, onları da çağırttı. Bunları dinlerinden çevirmek için Firavun ısrar etti. Onlar direndiler.
O zaman Firavun: "Öyleyse sizi öldüreceğim!"dedi. Karı-koca: "Bu, tarafınızdan bize bir ihsan olur!" diye merdane cevap verdiler ve: "Madem öldüreceksin hiç olsun bizi bir kabre koy!" dediler. O da öyle yaptı. Resülullah aleyhissatâtu vesselâm, Mirac'ta iken güzel bir koku duydu, Cibril aleyhisselâm'a bunu sordu. O da bu hâdiseyi anlattı."


* İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol" buyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anh) hazretleri şöyle diyordu: "Akşama erdinmi, sabahı bekleme, sabaha erdinmi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap."
Tirmizî'nin rivayetinde, "yolcu gibi ol" sözünden sonra şu ziyade var: "Kendini kabir ehlinden added."


* el-Berâ İbnu'l-Âzib (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müslüman, kabirde suale maruz kalınca: "Allah'tan başka ilah bulunmadığı ve Muhammed'in O'nun kulu olduğuna şehadet eder". Bunun delili şu ayettir: "Allah inananları dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerine tutar; zâlimleri de saptırır..." (İbrahim, 27).


* Fadâle İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor: "Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah yolunda ölen murâbıt müstesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz."



* Râşid İbnu Sa'd, ashaba mensup birinden naklen anlatıyor: "Bir zât Resûlullah'a gelip: "Ey Allah'ın Resûlü, niye şehid dışında kalan mü'minler kabirde imtihan edilirler?" diye sordu. Resûlullah şu cevabı verdi: "Şehidin ölüm anında tepesinin üstünde kılıç parıltısını hissetmesi imtihan olarak ona kâfidir."



* Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Siyahi bir kadın -veya bir genç- mescidin kayyumluk hizmetini yürütüyor (süpürüp temizliyor)du. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ara onu göremez oldu. "Kadın -veya genç- hakkında (ne oldu?'' diye) bilgi sordu. "O öldü!'' dediler. Bunun üzerine "Bana niye haber vermediniz?'' buyurdular. Ashab sanki kadıncağızın -veya gencin- ölümünü (mühim addetmeyip) küçümsemişlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Kabrini bana gösterin!" diye emrettiler. Kabir gösterildi. Resul-i Ekrem kadının kabri üzerine cenaze namazı kıldı. Sonra: "Bu kabirler, sâhiplerine karanlıkla doludur. Allah, onlar için kıldığınız namazla kabirleri onlara aydınlatır" buyurdular."



* Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kul kabrine konulup, yakınları da ondan ayrılınca -ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- kendisine iki melek gelir. Onu oturtup: "Muhammed aleyhissalâtu vesselâm denen kimse hakkında ne diyordun?" diye sorarlar. Mü'min kimse bu soruya: "Şehadet ederim ki, O, Allah'ın kulu ve elçisidir!" diye cevap verir. Ona: "Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennette bir mekâna tebdil etti" denilir. (Adam bakar) her ikisini de görür. Allah da ona, kabrinden cennete bakan bir pencere açar. Eğer ölen kâfir ve münafık ise (meleklerin sorusuna): "(Sorduğunuz zâtı) bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyordum!" diye cevap verir. Kendisine: "Anlamadın ve uymadın!" denilir. Sonra kulaklarının arasına demirden bir sopa ile vurulur. (Sopanın acısıyla) öyle bir çığlık atar ki, onu (insan ve cinlerden ibaret olan) iki ağırlık dışında ona yakın olan bütün (kulak sahipleri) işitir."

delil isterseniz bakın hem ayet hemde hadis. hangisini kabul ederseniz...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Orada ne ayeti var Ilgili konu ile,bana göre dersen yani hadisler göre bilemiyorum;


Kabir azabi Allah'in adaleti ile bagdasmaz

En’am / 98. O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır. (Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır. Anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.

neden Allahın adaletini sizmi belirliyorsun? yani kısıtlı akıl Allahın adeletini idrak edebilicek düzeydemi? ey metin mete tek boynuzlu keçi ile çift boynuzlu keçi arsaında ne gibi bir hak alış verişi olucak? Allahın adeletine akıl erdiremezsiniz. bunu anca zamanı gelince anlarız...
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
bu ayet kabir hayatını reddedenlereydi.!

45- Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı.

46- Onlar, sabah akşam ateşe arzolunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir)./mü'minun


buda kabir azabına açık delildir. kıyamete kadar sabah akşam ateşe arzolunacakları söyleniyor. firavun bu dünyada ateşe arzolunmadığı ve bu olanın kıyametten önce olduğu düşünülürse açık seçik bir delil GÖRMEK İSTEYENLERE!

Önce verdiğin ayetin ismini düzgün alıntıla, mümin suresindeki ayetin müminun suresiyle ne alakası var..
ayeti siyak ve sibakıyla oku bakalım, birinci azabın ahirette mi yoksa dünya da mı olduğuna bir bakıver,
ve en önemlisi, demek ki ahrette de gündüz ve gece mefhumu olacak öyle mi..
Peki, oradaki gündüz geceyi de güneş mi sağlayacak, çünkü, güneşin kıyametle dürüleceği bilgisi mevcut ta..
a kardeş, birileri eline bilgiyi tutuşturuyor sen yapıştırıp iş yaptığını sanıyorsun, ayet yapıştırmak değil marifet, okuduğun ayeti anlamaktır..
anlamadığına kalıbımı basarım, çünkü tenakuz denen olgu kur'anda olamaz, sen istesen de olamaz..


Mümin Suresi..
43. "Kuşku yok ki, beni kendisine çağırdığınız şeyin ne dünyada ne de ahirette bir dayanağı yoktur. Dönüşümüz ALLAH'adır. Sınırı aşanlar, cehennemi boylayacaktır."

44. "Size bu söylediklerimi ileride hatırlayacaksınız. Ben işimi ALLAH'a bırakıyorum. ALLAH kullarını Görendir."

45. ALLAH onu onların planladıkları kötülüklerden korudu. Firavun'un taraftarlarını azabın en kötüsü kuşattı.

46. Onlara gündüz ve akşam ateş sunulur. Dünyanın son gününde ise: "Firavun'un taraftarlarını azabın en çetinine sokun."

47. Ateşte tartışırlarken, güçsüzler, büyüklük taslamış olanlara, "Biz sizin izleyicileriniz idik, öyleyse bu ateşin bir parçasını olsun bizden savabilir misiniz?" derler.

48. Büyüklük taslamış olanlar, "Hepimiz onun içindeyiz. ALLAH kulları arasında artık hüküm vermiştir," derler.
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
En’am / 98. O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır. (Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır. Anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.

neden Allahın adaletini sizmi belirliyorsun? yani kısıtlı akıl Allahın adeletini idrak edebilicek düzeydemi? ey metin mete tek boynuzlu keçi ile çift boynuzlu keçi arsaında ne gibi bir hak alış verişi olucak? Allahın adeletine akıl erdiremezsiniz. bunu anca zamanı gelince anlarız...


tamamen teşbihten ibaret olan boynuzlu ve boynuzsuz koçun, ahrette ayan beyan çarpıştırılacağına inanmıyorsunuzdur inş. seyfullah..
bu deyim, o dönem arab edebiyatında yeri olan bir söyleme karşılık, Allah'ın biz insanların iyi anlaması için verilmiş bir örnektir, yoksa, koçun-kurbanın ahrette ne işi olur..
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
tamamen teşbihten ibaret olan boynuzlu ve boynuzsuz koçun, ahrette ayan beyan çarpıştırılacağına inanmıyorsunuzdur inş. seyfullah..
bu deyim, o dönem arab edebiyatında yeri olan bir söyleme karşılık, Allah'ın biz insanların iyi anlaması için verilmiş bir örnektir, yoksa, koçun-kurbanın ahrette ne işi olur..

şimdi bende snein mantığınla yaklaşım, ben ayetemi inanıcam senin yorumuna mı? neden ayet hak alıcak derken nerden çıkardın teşpih olduğunu? kim söyledi bu ayet teşpih diye ikinci ayet var mı? kuran araplaramı hitaptı? biz onların edebiyatınamı göre anlıcaz? kuran açık değilmi?
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
ben soruyu şöyle sorim kabirde ceza yoktur diye bir kanıtınız varmı? bunu söyliyen bir ayet varmı?

O zaman bu ayeti çözersen mesele hallolur seyfullah..
Kabirde kıyamete kadar azap çeken ve bilmem kaç asır önce ölen fir'avnın bir saat ile kurtulacağı tezi, hem saçmadır ve hem mantıkdışıdır..
Yani, kıyametin aslında firavn için bir kurtuluş vesilesi olması lazım, çünkü, heşredilme süresince bile olsa, yanmayacaktır.. ama maalesef ayet öyle demiyor..peki ne diyor.. buyur, bunuda rasih'lerine başvurarak sen bul..


Rum suresi 55 Saat gelip kıyamet koptuğu gün, günahkârlar dünyada bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı.
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
şimdi bende snein mantığınla yaklaşım, ben ayetemi inanıcam senin yorumuna mı? neden ayet hak alıcak derken nerden çıkardın teşpih olduğunu? kim söyledi bu ayet teşpih diye ikinci ayet var mı? kuran araplaramı hitaptı? biz onların edebiyatınamı göre anlıcaz? kuran açık değilmi?


tamam kardeş, demekki koçlu-kuzulu bir ahret isteği seninkisi, peki, iradesiz bu hayvanlar acaba ne ile hüküm görecekler orada..
enteresan bir fikir estirme..
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
ben soruyu şöyle sorim kabirde ceza yoktur diye bir kanıtınız varmı? bunu söyliyen bir ayet varmı?



Selam,Seyfullah kardesim hala anlamadim bu ayetin kabir azabiyla ne ilgisi var hala cözemedim ama su son sordugun soru aslinda bütün olayi acikliyor yani Allahin KITABINDA olmamasi size bunu oraya sokmaya hak kazandiriyor öylemi?o iki boynuzlunun haline gelince gercekten cok yazi bu kadar saf dil olmak zorundami bu Ümet?
 
Üst Alt