Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Islam Tarihi

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
SANAYI ÜRÜNLERI
Dokuma, hali ve kilim Anadolu'daki sanayi ürünleri arasinda ilk sirayi isgal eder. Dünyanin en gözde halilari Anadolu'da dokunurdu. Hem Marco Polo hem de Ibn Battuta burada dokunan hali ve kilimlerden övgüyle söz ederler. Konya, Aksaray, Sivas, Erzurum ve Usak baslica hali dokuma tezgâhlarinin bulundugu sehirlerdi.
Pamuk yün, tiftik ve pamuktan üretilen kumaslar da çesitli ülkelere ihraç ediliyordu. Erzincan, Mus, Mardin, Maras, Karaman, Ankara, Sivas, Diyarbakir, Kastamonu, Konya, Kirsehir ve Malatya çesitli cins kumaslarin üretildigi merkezlerdi. Dericilik de çok sayida sigir ve koyunun yetistirildigi Anadolu'da önemli bir sanayi dalini teskil ediyordu.
Erzurum, Sivas ve Antalya gibi merkezlerde çesitli silâhlar ve savas makineleri imal ediliyordu.
Erzincan özellikle bakir ev esyasi imalâtinda ilk sirayi isgal ediyordu. Altin ve gümüs zinet esyalari Konya ve Alaiye'de yapiliyordu.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
TICARET
Anadolu Selçuklu sultanlari ticaretin ülkenin iktisadî hayatinda ne derece önemli rol oynadiklarini idrak ettikleri için hem iç hem de dis ticaretin gelismesi için gereken ortami hazirlamis, yollarda emniyeti, sehirlerde ve pazar yerlerinde asayis ve huzuru saglamislardir.
Baslangiçta mübâdele yoluyla yapilan ticarî faaliyetlerde zamanla para kullanilmaya baslanmistir. Sehir disinda kurulan pazarlar yerlesik hayat sürenlerle, köylüler ve göçebeler arasinda ticaret mallarinin karsilikli olarak mübâdele edildigi yerlerdi. Sehirlerin gelismesiyle çarsilar, pazarlar ve hanlar iç ticaretin canlandigi yerler oldu. Hem yerli hem de yabanci tüccarlar buralarda alisveris yapiyorlardi. Pazarlardan alinan vergiden baska sehre getirilen ve disari çikarilan her çesit esyadan vergi aliniyordu. Ilhanlilar zamaninda tamga adi verilen bu vergi sahneler tarafindan tahsil edilirdi.
Esnaf ve zenaat erbabi XIII. yüzyilda ahilik adi verilen bir teskilâtin bünyesinde toplanmislardi. Bu teskilât sehirlerde ekonomik, siyasî ve ahlâkî kurallari tanzim etikleri gibi siyasî buhran ve sikintilarin giderilmesinde de önemli hizmetleri ifa ediyorlardi.
Anadolu'da ahilik teskilâtinin kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evran (Seyh Nasîrüddin Mahmûd, ö.l262) I. Alaeddin Keykubâd'in destek ve yardimiyla islâmî tasavvufî düsünceye bagli kalarak seyh-mürid, usta-çirak münasebeterini tanzim etmis ve buna bagli olarak iktisadî hayati düzenlemistir. Büyük bir süratle yayilan bu teskilâtin mensuplari sadece sehirlerde degil ayni zamanda köyler ve uç boylarinda da büyük nüfuz kazanmislardir. Özellikle XIII. yüzyilda devlet otoritesinin zayifladigi siralarda siyasî ve askerî güçlerini kullanarak önemli hizmetlerde bulunmuslardir. Anadolu Selçuklulari zamaninda ahiler çesitli mesleklere ait problemleri halletmekte ve onlarin devlet ile olan münasebetlerini düzenlemekteydiler. Çarsi ve pazarlarda satilan mallarin hem kalite hem de fiyat yönünden kontrolü ahilik teskilatinin baslica görevleri idi. Çok genis bir alanda faaliyet gösteren ahilik pek çok devlet adami, tarikat mensuplari ve âlimleri bünyesinde toplamis, XIV. yüzyildan itibaren de organize esnaf birlikleri halini alarak iktisadî sahadaki faaliyetleri ön plâna çikarmistir.
XII. yüzyildan itibaren Anadolu'ya yerlesen Türkmenler hem kendi aralarinda hem de Rumlar ve Ermenilerle dahilde alisveriste bulunuyorlardi. Baslangiçta mal degisimi (mübâdele) ile baslayan bu ticarî faaliyetler Selçuklu parasinin tedavüle girmesiyle alisveriste para kullanilmistir Anadolu'nun XII. yüzyildaki durumundan bahseden kaynaklar ülkeyi harab olarak tanitirken XIII. yüzyilda bölgeyi gezen seyyahlar Anadolu'yu zengin ve müreffeh bir ülke olarak tasvir ederler. Ilk zamanlar sehir disinda bir yerde kurulan pazarlar sehirli, köylü ve göçebe Türkmenlerin ihtiyaçlarini karsilamaya kâfi geliyordu. Sehirler gelisince hanlar kurulmus, çarsi ve pazarlarin sayisi artmistir. XIII. yüzyilda sehirler arasi ticaret baslamistir.
Selçuklu sultanlari dis ticaretin gelismesine de büyük önem veriyorlardi. Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev 1207'de Antalya'yi feth ederek burayi önemli bir ihracat ve ithalat limani haline getirdi. I. Al�eddin Keykubâd da 1221 yilinda Kalonoros'u fethederek ismini Alaiyye olarak degistirdi. Anadolu'da huzur ve istikrar saglandiktan sonra Avrupali tüccarlar dogunun ticarî mallarini Misir yerine Anadolu'dan temin etmeye basladilar. Böylece Anadolu hem Avrupa hem de dogudaki Islâm ülkeleri için önemli bir ticarî potansiyele sahip oldu. Antalya'nin fethiyle Akdeniz ticaretinde de Türkler önemli pay aldilar. Kibris ve Venediklilerle ticarî anlasmalar inzalandi. Kibris Krali Hugues ile I. Izzeddin Keykâvus arasinda ticaret antlasmalari yapilmistir. Buna göre Selçuklu tüccarlari Kibris'ta serbest olarak ticarî faaliyette bulunabilecekleri gibi Kibrisli tüccarlar da Anadolu'da karsilikli olarak gümrük vergilerini ödemek suretiyle ticaret serbestligine sahip olacaklardi. Anadolu'dan sap, yün, ipek, ipekli kumaslar, pamuk, hali, kilim, deri, sabun, sarktan getirilen baharat ve diger ticarî mallar ihraç ediliyordu. Avrupali tüccarlar Kibris'i bir ticarî üs olarak kullaniyordu. Onlarin getirdikleri mallarin bir bölümü Türk tüccarlar tarafindan ithal edilirdi.
I. Alâeddin Keykubâd'in 1220 yilinda Venediklilerle daha önce yapilmis olan anlasmayi teyid eden bir anlasma imzalamasi onun ticarete verdigi önemi göstermektedir. Anlasma ile Venedik'te ve onlarin hâkimiyetindeki baska yerlerde yasayan tüccarlar Selçuklu topraklarinda rahat bir sekilde ticaret yapabileceklerdi. Ayni sekilde Selçuklu tebeasi da Venedikliler'in egemenligi altindaki yerlerde serbestçe ticarî faaliyette bulunabileceklerdi.
XIII. yüzyilda Selçuklular ile Memlûkler arasinda ticarî münasebetler baslamistir. Özellikle gemi yapiminda kullanilan kereste ticareti yaygindi. Iki ülke arasinda nakliye isleri Cenevizliler ile Venedikliler tarafindan yapiliyordu. 1289'da bir Ceneviz gemisinin seker, keten ve biber yüküyle Iskenderiye'den Alaiyye'ye geldigi bilinmektedir.
I. Izzeddin Keykâvus'un 1214'te Sinop'u fethetmesiyle Karadeniz ticareti de canlilik kazandi. Sinop hem kuzey-güney, hem de dogu-bati ticareti açisindan önemli bir liman sehri idi. Bunun idraki içinde olan Sultan I. Izzeddin Keykâvus sehirde yogun bir imar ve iskân faaliyeti baslatmistir. Çesitli bölgelerden zengin tüccarlar ve saygin kisiler Sinop'a gettirilerek iskân edildi. Ticaretin gelismesi için her türlü imkân seferber edildi ve bu sayede Sinop Karadeniz'in en önemli ticarî üssü haline geldi.
Sultan daha sonra Türk, Arap ve Rus tüccarlarinin bir ugrak yeri olan Kirim'daki Sugdak'in fethi için hazirliklara giristi ve Emir Hüsameddin Çoban kumandasinda gönderdigi donanma ile sehri feth etti (1227). Bu sefer ile Anadolu Selçuklulari'nin Karadeniz'deki ticarî faaliyetleri artti. XIII. yüzyilda Rus ve Kipçak tacirlerin Sivas'a kadar geldikleri bilinmektedir. 1230'da Trabzon'un da Selçuklu hâkimiyetini tanimasiyla Anadolu Selçuklulari Karadeniz'i Dogu Anadolu'ya baglayan, oradan da Iran ve Uzak Dogu'ya kadar uzanan bir ticaret merkezini daha ele geçirmis oluyorlardi.
XII. yüzyilin sonlarinda Anadolu'nun huzur ve asayisin hâkim oldugu bir ülke haline gelmesi, Alaiyye ve Sinop'un fethi Anadolu'daki transit ticaretin canlilik kazanmasina zemin hazirlamisti. Misir'dan gemilerle Antalya ve Alaiyye'ye getirilen mallar, Konya, Ankara, Sinop ya da Bagdat-Halep-Malatya-Sivas-Amasya üzerinden Samsun ve Sinop limanlarina ulastiriliyordu. Ayas-Samsun güzergâhi da transit ticaretinde oldukça önemliydi. 1240'ta baslayan Babaî isyaniyla 1243'te bozgunla sonuçlanan Kösedag Savasi Anadolu'daki ticarî hayata büyük bir darbe indirdi. Kayseri ve Malatya gibi sehirlere yerlesmis olan çok sayida tüccar bu huzursuzluklar ve karisikliklar yüzünden Suriye'ye kaçti.
XIII. yüzyilin birinci yarisinda Sinop-Antalya hattinin dogusunda kalan sehirlerin iktisadî refah düzeyi batidaki sehirlerden daha iyi idi. XIV. yüzyilda Erzurum 222.000, Erzincan 332.000, Harput 215.000, Niksar 187.000, Kayseri 140.000, Nigde 141.000, Aksaray 51.000, Aksehir 135.000, Ankara 72.000, Mardin 236.000, Meyyafarikîn 224.000, Sivas ve Konya ise toplam 1.384.886 dinar vergi ödüyordu. XIII. yüzyilin sonlarinda Konya, Kayseri, Sivas basta olmak üzere Antalya, Sinop, Erzurum, Erzincan, Malatya, Ahlat, Diyarbakir ve Mardin gibi bazi sehirlerin nüfusu yüzbini asmisti.
Uluslararasi ticarette mühim bir yeri olan Yabanlu Pazari'nin en önemlisi Kayseri'nin Pinarbasi ilçesinin Pazarören köyünün bulundugu yerde kurulurdu. 40 gün boyunca açik kalan bu fuarda köleler dahil her çesit kumas, kürk ve hayvanlar alici bulurdu. Yabanlu Pazari 1277'den sonra giderek önemini yitirdi ve Mogol valilerinin yaylagi haline geldi.
Yine uluslararasi nitelik arz eden bir baska önemli pazar da Mardin'in Düneysir (Koçhisar) pazari idi. Ticarî maksatla kurulan hanlar ve pazar yerleri zamanla buranin bir sehir haline gelmesine sebep oldu. Bunun disinda Kirsehir-Kayseri yolu üzerindeki Ziyaret Pazar, Ilgin'daki Yilgin, Amasya-Tokat arasinda pazar günleri kurulan Azîne pazari ve Germiyan'da kurulan Alemüddin Pazari önemli pazar yerleri idi.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
ANADOLU SELÇUKLU SANATI
XI. yüzyildan itibaren Türk göçlerine sahne olan Anadolu'da Büyük Selçuklular'in Iran'da gerçeklestirdikleri Türk-Islâm mimarisiyle Anadolu kültürünün kaynasmasindan olusan yeni bir sanat anlayisinin ürünü olan kiymetli eserler vücuda getirilmistir. Bu eserler daha sonraki yillarda Beylikler ve Osmanli mimarisine temel teskil etmistir.
Anadolu Selçuklu sanat eserleri incelendiginde bunlari etkileyen baslica faktörlerin Islâm inanci, Islam öncesine kadar uzanan Türk kültürü ve nihayet yerli kültürler oldugu söylenebilir.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
CAMILER
Anadolu Selçuklulari müslüman bir devlet olup halkin büyük çogunlugunu müslümanlar olusturuyordu. Bu bakimdan diger Islâm devlet ve hanedanlarinda görüldügü gibi camiler mimarî eserlerin basinda yer alir. Anadolu Selçuklulari'na ait en eski camii XII. yüzyilin ortalarinda yapildigi bilinen Konya Alâeddin Camii'dir. Anadolu Selçuklu sanatinin bir saheseri olan bu cami, daha sonraki dönemlerde yapilan tamirat ve degisikliklerle günümüze kadar intikal edebilmistir. Sivas Ulu Camii ise 1197 yilinda II. Kiliç Arslan'in ogullarindan Kutbeddin Meliksah zamaninda Kizil Arslan tarafindan yaptirilmistir.
I. Alâeddin Keykubâd tarafindan yaptirilan Nigde Alaeddin Camii Anadolu Selçuklulari'nin klasik cami mimarisinin bütün orijinal özelliklerini bünyesinde toplamaktadir. Yine Alâeddin Keykubâd tarafindan 1224 yilinda yaptirildigi anlasilan Malatya Ulucamii Büyük Selçuklularin Iran'da uyguladiklari plâna dayanmaktadir. Ayni sultan dönemine ait olan baska bir eser de Afsin AshabGi Kehf Camii'dir.
Kayseri Huand Hatun Camii ise II. Giyaseddin Keyhüsrev zamaninda tamalanmistir. Sultan II. Izzeddin Keykâvus zamaninda yaptirilan Kayseri Haci Kiliç Camii de bir külliye seklinde plânlanmis ve cami medreseyle kaynasmistir. Amasya'daki Burmali Minare Camii'nin II. Giyaseddin Keyhüsrev döneminde tamamlandigi bilinmektedir. Sinop Ulu Camii ise Muineddin Süleyman Pervâne tarafindan yaptirilmistir. Amasya valisi Seyfeddin Torumtay tarafindan yaptirilan Gök Medrese Camii Divrigi Ulu Camii'ni hatirlatan bir plâna sahiptir. Bünyan Ulu Camii, Aksehir Ulu Camii ve Develi Ulu Camii de Anadolu Selçuklulari'na ait kiymetli eseler arasinda yer alir.
XIII. yizyilda yapilan Selçuklu mescidlerinden bazilari da söyle siralanabilir. Konya Tas Mescid, Konya Sirçali Mescid, Konya Karatay Mescidi, Konya Hoca Hasan Mescidi, Konya Beyhekim Mescidi, Konya Tahir ile Zühre Mescidi, Alanya Akçebe Sultan Mescidi, Aksehir Küçük Ayasofya Mescidi, Aksehir Güdük Minare Mescidi, Harput Alaca Mescid.
2- Medreseler
Anadolu Selçuklulari zamaninda yapilan medreseler arasinda Afyon Boyaliköy'deki Kubbeli Medrese (1210), Isparta Atabey'de Ertokus Medresesi (1224), Konya Karatay Medresesi (1251), Konya'da Vezir Sahip Ata'nin yaptirdigi Ince Minareli Medresesi (1260-1265), Afyon Çay'da Tas Medrese, Kirsehir Cacabey Medrese (1272-1273) sayilabilir. Anadolu'da Selçuklu mimarisinin orijinal bir eseri olarak kabul edilen Kubbeli Medreseler Osmanli camii mimarisine zemin hazirlamis, hankâhlar, zaviyeler ve tekkeler hep bu plân esas alinarak gerçeklestirilmistir.
Kayseri'deki Çifte Medrese I. Giyaseddin Keyhüsrev'in tip medresesiyle kizkardesi Gevher Nesibe Hatun'un sifahanesinden ibaret dört eyvanli bir yapidir (1205). I. Izzeddin Keykâvus tarafindan 1217-18'de Sivas'ta yaptirilan Sifahane'de göz, dahiliye, cild ve ruh hastaliklari tedavi edilirdi. Burada ruh hastaliklarinin musikî ile tedavi edildigi bilinmektedir. Anadolu'daki en önemli medreselerden birini teskil eden Konya'daki Sirçali Medrese (1242), klasik Selçuklu medreselerinin ilk örnekleri arasinda yer alir. Aksehir'deki Tas Medrese 1250'de Sahip Ata tarafindan yaptirilmistir. Yine ayni sehirde Huand Medresesi, Siraceddin Medresesi ve Haci Kiliç Medreseleri dinî ilimlerin okutuldugu medreseler idi. Sivas'ta adeta birbirleriyle rekabet edercesine ayni yil (1271) içinde yaptirilan Gök Medrese, Bürûciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese abidevî eserler arasinda yer alir. Gök Medrese çifte minareleri mermer portali, çesmesi, süsleme ve köse kuleleriyle Sahip Ata'nin en gösterisli eserleri arasinda yer alir. Gök Medrese Anadolu Selçuklu mimarisinin en gelismis eseridir. Bürûciyye Medresesi Muzaffer Bürücirdî tarafindan, Çifte Minareli Medrese ise Ilhanli veziri Semseddin Cüveynî tarafindan yaptirilmistir. Bunlarin disinda 1270'te Tokat'taki Gök Medrese Muineddin Süleyman Pervane tarafindan yaptirilmistir. Erzurum'daki Çifte Minareli Medrese veya Hatuniye Medresesi Anadolu'da yaptirilan en büyük medrese oldugu gibi mimarîsi, plâni ve süslemeleriyle ahenkli bir üslüba sahip abidevî bir eserdir.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
KÜMBET VE TÜRBELER
Anadolu Selçuklulari tarafindan yapilan kümbetler Büyük Selçuklu mimarisinin bir uzantisi olarak kabul edilmektedir. Çok mütevazi ölçüde yapilmakla beraber mimarî bakimdan inanilmaz bir zenginlige sahiptir. XII. yüzyilda insa edilen ilk kümbetler önceleri sadece tugladan daha sonra ise tastan yapilmaya baslanmistir. Sekil olarak sekiz, on, oniki köseli veya silindirik gövde üzerine piramit yahut külahli kümbetler basta olmak üzere dilimli gövdeli kümbetler, kare planli ve kubbeli, ya da dikdörtgen plan üzerine tonozlu türbeler olarak karsimiza çikmaktadir. Distan bakildiginda bir kule seklinde görünen kümbet genelde iki katlidir. Birinci kata birkaç merdivenle çikilir. Burada sanduka mezar bulunur. Asil mezar ise alt katta yani toprak seviyesinin altinda mumyalik denilen bölümdedir. Üst katta bulunan sanduka sembolik bir mezar seklindedir. Burasi daha çok bir ziyaretgâh veya mescit seklinde düsünülebilir.
Kümbetler çogu zaman bagimsiz bir mimarî eser olmakla beraber bazen de cami ve medreselere bagli olarak insa edilmistir. Erzurum'da Yakutiye Medresesi'ne bagli olarak insa edilen kümbet (1310) tas isçiliginin en güzel örneklerindendir. XII. yüzyilda yapilan Selçuklu kümbetlerinden sadece II. Kiliç Arslan kümbeti zamanimiza kadar kalmistir. Kayseri'deki Çifte Medrese kümbeti (1206) en eski Anadolu Selçuklu eserlerinden biridir. I. Izzeddin Keykâvus'un 1217 tarihinde Sivas'ta yaptirdigi Dâru's-sifa'nin saginda bulunan türbenin üzerinde tugla kubbenin örttügü mekân üstünde distan on kenarli bir kümbet yükselmektedir. Bu Anadolu Selçuklu tugla, çini ve mozaik süslemelerin ilk abidevi eseri olup çini mozoik sanatinin daha sonra ulasacagi parlak gelismenin ilk isaretleri olarak kabul edilebilir. Isparta Atabey'de Medreseye bagli olarak yapilan Ertokus Kümbedi (1223) sekizgen gövde üzerine içten kubbe, distan piramit külahla örtülü bir yapidir. I. Alaeddin Keykubâd'in emirlerinden Ali Tusî'nin sagliginda Tokat'ta yaptirdigi türbe (1234)'de distan sekizgen bir kümbet biçiminde yükselmektedir. Kayseri'deki II. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mahperi Huand Hatun türbesi (1238) camiin medreseye bitisen kösesine sonradan eklenmistir. Kayseri'deki Çifte Kümbet ise Alâeddin Keykubâd'in hanimi Melike Adiliye için 1247'de yaptirilmistir. Amasya'da Torumtay'in 1266'da yaptirdigi Gök Medrese Camiine bitisik kümbet kesme 70 tastan kare seklinde bir alt yapi üzerine tugladan sekizgen bir gövde ve kivrimli bir piramit içindedir. Muzafferüddin Bürûcirdî'nin türbesi Sivas Bürûciyye Medresesi içerisindedir. Amasya'daki Torumtay türbesi (1278) digerlerinden farkli bir özellik arz eder.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
KÖSK VE SARAYLAR
Anadolu Selçuklu sultanlarinin yaptirdigi saray ve köskler oldukça mütevazi yapilardir. Kaba tas ve tugladan yapdiklari için uzun ömürlü olamamislardir. II. Kiliç Arslan'in yaptirdigi II. Kiliç Arslan Köskü'nün günümüzde sadece dogu cephesindeki duvari kalmistir. I. Alâeddin Keykubâd tarafindan tamir ettirildigi için onun adini alan kösk kare bir mekân üzerine yerlestirilmistir. I. Alâeddin Keykubâd Beysehir gölü kiyisinda Kubadâbâd adiyla meshur bir saray yaptirdi. Yine ayni hükümdar Kayseri'de Keykubâdiye adiyla bilinen yazlik bir saray yaptirmisti. Keykubadiye sarayi bir kaynaktan çikan sularin olusturdugu küçük gölün kuzey tarafinda siralanmis üç köskten ibarettir. Muhtemelen 1224-1226 yillari arasinda yapilmistir. Kayseri Erkilet yakininda Hizir Ilyas adiyla bilinen Selçuklu köskü de muntazam kesme tastan saglam bir yapidir. Yine Kayseri Argincik köyünde Haydar Bey adiyla meshur bir Selçuklu köskü bulunmaktadir.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
DIL VE EDEBIYAT
XIII. yüzyil Anadolu Selçuklulari'nin siyasî bakimdan büyük sikintilari maruz kaldigi bir dönem olmasina ragmen Türk edebiyatinin ilk kuvvetli gelismesi de yine bu dönemde olmustur. Bu dönemde yetisen büyük mutasavviflarin kismen Arapça ve büyük bir çogunlukla Farsça olarak kaleme aldiklari ilmî ve edebî eserler yaninda Selçuklu hükümdarlari ve ileri gelen devlet adamlari için kaleme aldiklari eserler de vardir. Iste Anadolu'da islâm kültür hayatinin büyük bir gelisme gösterdigi XIII. yüzyilda Ahmed b. Muhammed et-Tûsi I. Izzeddin Keykâvus adina, Kelile ve Dimne'yi, Kadi Siraceddin Urmevî Mesud b. Izzeddin Keykâvus adina Kistasü'l-adalet fî kavaidi's-saltanat'i, Muhammed b. Mahmûd da Siyasetnâme tarzinda bir eser yazmistir. Ibn Bibî de Anadolu Selçuklu tarihinin baslica kaynaklarindan olan el-Evâmirül'lGAlaiyye'yi bu dönemde telif etmistir.
Anadolu Selçuklullari daha ilk zamanlardan itibaren sûfîlere karsi büyük bir saygi göstermistir. Tasavvuf erbabinin Selçuklu sultanlari ve devlet adamlarindan gördükleri yakin ilgi muhtelif yerlerdeki Sûfîlerin akin akin Anadolu'ya gelmelerine sebep olmustur. Bu dönemde Fahreddin-i Irakî, Seyh Neicmeddin Daye, Sadeddin-i Fergani ve Mevlâna gibi Islâm aleminin taninmis simalari Anadolu'daki sehirlerde yasiyorlardi.
Mevlâna Celâleddin-i Rûmi Farsça yazmakla beraber Anadolu'da gelismekte olan Islâmi Türk edebiyati üzerinde sürekli etki yapmistir. Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled'in oglu olan Mevlâna Belh'te dogmus ve 1273'te burada ölmüstür. Eserleri arasinda Muineddin Pervane'ye ithaf ettigi Fîhî Mâfih, Mesnevî ve Divan-i Kebîr sayilabilir.
XIII. yüzyilda Anadolu'da yasayan ve özellikle halk kitleleri üzerinde çok tesirli olan sahsiyetlerden biri de Haci Bektas-i Veli'dir. O islâmî ilimlere ve tasavvuf esaslarina vakif bir âlim idi. XIII. yüzyilda Türkçe eser yazan sairler arasinda Hoca Ahmed Fakih, Seyyâd Hamza, Sultan Veled, Hoca Dehânî ve Yunus Emre'dir. Mevlâna'nin oglu Sultan Veled Divan, Ibtidânâme, Rebâbnâme ve Intihânâme gibi eserlerini babasinin etkisinde kalarak yazmistir.
Hoca Ahmed Fakih XIII. ve XIV. yüzyilda Anadolu'da büyük söhrete kavusan Türk seyhlerindendir. O yasca Mevlâna'dan büyük olup babasi Sultanü'l-ulema Bahaeddin Veled'den fikih tahsil etmis, sonra ilâhî cezbeye kapilarak kitaplarini yakip daga çikmis ve Bahaeddin Veled'in ölümünden sonra geri dönmüstür. Ahmed Fakih'in günümüze intikal eden iki eseri Çarhnâme ile Kitab-i Mesâcidi's-serîfe'dir. Bunlar Anadolu Türkçesinin en güzel örneklerini teskil eder.
Seyyâd Hamza dinî ve tasavvufî siirleriyle Ahmed Fakih'i takip etmistir. Türk tasavvuf edebiyatinin gelismesinde büyük bir tesiri olan Seyyâd Hamza'nin eserleri ve hatirasi bu siir tarzinda güçlü simalarin yetismesini saglamistir. Seyyâd Hamza'nin Anadolu'da köy köy dolasarak dinî-tasavvufî siir ve hikayelerle halki aydinlattigi söylenebilir. Yusuf u Züleyha adli mesnevisi meshurdur.
Hoca Dehhânî de Horasan'dan Anadolu'ya gelen sairlerden olup Sultan III. Alâeddin Keykubad'a bir kaside sunmus ve günümüze ulasmayan manzum bir Selçuknâme yazmistir. Dehhanî daha çok din disi konularda yazmistir. XIII. yüzyil sonlariyla XIV. yüzyil baslarinda yasayan Yunus Emre ile Anadolu'da yetisen tasavvufî Türk edebiyatinin en büyük temsilcisidir. Daha sonraki dönemlerde yasayan pek çok edip ve sair onun etkisi altinda kalmistir. Yunus Emre'nin Divan'i ile Risâletü'n-nushiyye adli bir mesnevisi vardir. O Türkçe divan sahibi ilk sairdir. Yunus siirlerini aruz ve hece vezniyle yazmistir. Yunus emre ilâhî aski yasamis ve duygularini siirlerinde dile getirmis, Islâma bagli, tarikat yoluyla halka ulasmis bir büyük insandir. Türkçe'nin ifade gücünü isbatlamis büyük bir dil ustasidir. Türk halki arasinda en çok sevilen ve siirleri Anadolu'da zevkle okunan Yunus Emre aradan asirlar geçtigi halde canliligi ve güzelligini kaybetmeyen siirleriyle Islâmî Türk edebiyatinin en seçkin temsilcisidir.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
cami1.jpg
ALÂIYE BEYLIGI
Ortaçag'da, Anadolu'nun Akdeniz kiyilarinda önemli liman kentlerinden birisi olan Alâiye (bugünkü Alanya)'de Karamanogullari'na bagli olarak kurulan bir beyliktir. Frank ve Bizans kaynaklarinda Kalanoros (Kandalar) ismiyle geçen Alâiye(Alanya) Anadolu Selçuklu Sultani I. Alâaddin Keykubad tarafindan 1223 yilinda fethedilmis ve sultanin adina izafeten bu adla anilmistir. Sultan Alâaddin Keykubad ilk Selçuklu tersanesini bu kentte kurmus ve bugün bile bütün görkemiyle ayakta duran surlarini yaptirmistir.
1- Alâiye Beyligi'nin Kurulusu
a) Mecdüddin Mahmud (1293-?)
Alâiye, Türkiye Selçuklu Devleti'nin son yillarinda Karamanogullari'ndan Mecdüddin Mahmud Bey tarafindan ele geçirildi (1293). Bu tarihten sonra Alâiye ve çevresinde Karamanogullari'na bagli beyler hüküm sürdü Mecdüddin Mahmud Bey, Alâiye'nin fethinde büyük yardimlarini gördügü Memlûk Sultani Melikü'l-Esref Selahattin Halil'e tabiiyetini arzetmis ve hutbeyi onun adina okutmustur.
Kibris Krali II. Henri, Alâiye'nin Karamanogullari'nin eline geçmesinden faydalanarak ayni yil içerisinde Alâiye üzerine yürüdü. Ancak Kibris sövalyelerinin bu saldirisi siddetli bir savunma sonucunda neticesiz kaldi. Böylece bu tarihten itibaren Alâiye ve çevresine Karamanogullari'na bagli beyler hakim oldu. Alâiye beyleri burada önce Karamanogullari'nin bir kolu olarak, daha sonra da Memlûklu Devleti'nin hakimiyeti altina girerek hüküm sürdüler.
b) Yusuf (1330-1337)
Alâiye Beyligi'ni kuran Mecdüddin Mahmud Bey'in hangi tarihte vefat ettigi ve yerine kimin geçtigi bilinmemektedir. Ancak kaynaklarin ifadesinden 1330-1337 yillari arasinda beyligin basinda Yusuf Bey'in bulundugu anlasilmaktadir.
Alâiye Beyligi'nin kurucularinin Selçuklu sultaninin kizinin ogullarindan geldigi seklindeki rivayet ise henüz ispat edilememistir. 1333 yilinda Alâiye'ye gelen Seyyah Ibn Battuta, burasinin Türkmenler ile meskûn oldugunu, ayrica Misir ve Suriyeli tüccarlarin bulundugunu belirtmektedir. Ibn Battuta bu kentin Karamanogullari'ndan Yusuf Bey tarafindan yönetildigini de söylemistir.
c) Semseddin Mahmud (1337-1352)
Alâiye Beyligi Yusuf Bey'den sonra Mecdüddin Mahmud Bey-zâde Bedreddin Bey'in oglu Semseddin Mehmed Bey'in idaresine geçti. Semseddin Bey'in 1352 yilinda ölümünden sonra ise Alâiye Beyligi'nin basina Yusuf Bey'in oglu Alâaddin Bey getirildi. Alâaddin Bey 12 yil kadar beylik yaptiktan sonra 1364 yilinda vefat etti.
d) Hüsameddin Mahmud
Alâaddin Bey'in ölümünden sonra yerine Hüsameddin Mahmud Bey geçti. Hüsameddin Mahmud Bey hakkinda fazla bilgimiz yoktur. Ancak onun, Alâiye'nin en eski hükûmet merkezi olan Oba'nin Gülefsan mahallesinde bir cami yaptirdigi bilinmektedir. Cami harap bir halde olmasina ragmen kitabeleri günümüze kadar saglam kalmistir. Bu kitabeden Mahmud Bey'in 1373 yilinda hayatta ve Alâiye beyliginin basinda bulundugu anlasilmaktadir.
Alâiye ve çevresinde Karamanogullari hakimiyeti XIV. yüzyilin ikinci yarisinda da devam etti. Nitekim 1366 yilinda Kibris Krali Pierre, Alâiye'yi zabta tesebbüs etti ise de, Karamanogullari'nin yardima gelmesi üzerine sehir Türkler elinde kaldi.
e) Savci
Hüsameddin Mahmud Bey'in ölüm tarihi kesin olarak belli degildir. Oba'da babasinin türbesinde gömülü oldugu bilinmektedir. Onun ölümünden sonra Alâiye Beyligi'nin basina Semseddin-oglu Savci Bey geçti. Savci Bey döneminde Saruhan, Aydin, Mentese, Germiyan ve Karaman beylikleri Osmanli Sultani Bayezid tarafindan birer birer ele geçirildikleri halde Alâiye Beyligi müstakil olarak idare ediliyordu. Savci Bey tahminen 1423 yili civarinda vefat etti.
f) Karaman
Savci Bey'in vefatindan sonra yerine oglu Karaman Bey tahta geçti. Karaman b. Savci, Alâiye beyi olur olmaz Osmanli tehlikesine karsi kaleyi saglam bir sekilde tamir ve tahkim ettirdi. Bunun yaninda Osmanli tehlikesinin sehirde hissedilmeye baslamasindan sonra Misir Memlûklu Devleti ile de siki bir isbirligine girdi. Hatta Karaman Bey, Alâiye'yi 5000 dinar karsiliginda Memlûklular'a satti (1426). Böylece bu tarihten sonra Alâiye Beyligi Memlûklu devletinin nüfûzu altina girmis oldu. Ancak sehir, yine bu devlete tabi olarak Karaman beyi ve ogullari tarafindan bir valilik seklinde idare olunmaya devam edildi.
Memlûklu sultaninin 1440 yilinda Rodos'a karsi yaptigi seferde Misir donanmasi Alâiye limanina gelmis ve buradan Alâiye emirinin verdigi iki kadirga ile birlikte Rodos kusatilmis, ancak bir basari elde edilememistir.
Karaman Bey, Alâiye'yi Misir'a sattigi için eski hamileri Karamanlilar tarafindan devamli olarak baski altinda tutuluyordu. Karamanoglu Ibrahim Bey'in bu tehditlerine karsi Memlûklular'dan gerekli yardimi alamayan Savci b. Karaman, Osmanli Sultani II. Murad'la anlasarak Karamanoglu Ibrahim Bey'e karsi kendisine güçlü bir müttefik buldu. Ancak bu sirada Karaman Bey, Karamanoglu Ibrahim Bey'in tesvik ve hilesi ile kardesi Lütfi Bey tarafindan öldürüldü
g) Lütfi
Daha önce de belirttigimiz gibi Karamanogullari'nin tesviki ile agabeyini öldüren Lütfi (veya Latif) Bey bu suretle Alâiyye beyligini sürdürdü. Ancak Karaman Bey devrinde oldugu gibi, Lütfi Bey döneminde de beylik üzerindeki Karaman baskisi devam ediyordu. Iste bu sebeple Lütfi Bey de Osmanlilar'a yaklasmak zorunda kalmis, hatta bu amaçla kiz kardesini de vezir-i azam Rum Mehmed Pasa'ya vermistir. Karaman-oglu Ibrahim Bey, II. Murad'in vefatindan sonra, genç padisah II. Mehmed'in gençliginden cesaret alarak Osmanlilar aleyhine diger beyliklerle ittifak etmeye basladi. Bu sirada Osmanlilar'in müttefiki olan Alâiye Beyligi üzerine de yürüdü. Ancak Sultan II. Mehmed'in derhal Anadolu'ya girmesi üzerine Karamanoglu Ibrahim Bey baris yapmak ve Alâiye'den çekilmek zorunda kaldi.
Lütfi Bey'in beyligi çok kisa sürdü. O, 1455 tarihinde vefat etti. Yerine oglu Kiliç Arslan geçti.
h) Kiliç Arslan
Lütfi Bey'in yerine geçen Kiliç Arslan'in Lütfi Bey'in kardesi Ali Bey'in oglu oldugu da söylenmektedir. Kiliç Arslan beyligini devam ettirebilmek için komsulari ile birçok antlasmalar yapti. O, tehlikenin geldigi yöne göre siyasetini degistiriyordu. Kibris krali ile karsilikli bir saldirmazlik ve emniyet antlasmasi imzalamisti Kiliç Arslan, Osmanlilarin Karamanli ülkesini ele geçirmesiyle Karaman tehlikesinden kurtuldu ise de bu kez de Osmanlilar ile karsi karsiya geldi. Nitekim Fatih Sultan Mehmed çok geçmeden Rum Mehmed Pasa'yi Alâiye'nin fethi için görevlendirdi. Ancak Rum Mehmed Pasa'nin, Alâiye beyinin kizkardesi ile evli olmasi dolayisiyla bu kalenin fethine pek önem vermedigi anlasilmaktadir. Bunun üzerine Fatih, Gedik Ahmed Pasa'yi güçlü bir ordunun basinda Karaman illerinin kesin olarak Osmanli devletine baglanmasi ve Alâiye'nin fethi için görevlendirdi. Güçlü bir donanma ile de desteklenen Gedik Ahmet Pasa Alâiye ve çevresini fethetti (1471).
Alâiye ve çevresi bu tarihten sonra kesin olarak Osmanli hakimiyeti altina girdi ve burasi bir sancak olarak idare edildi. Alâiye'nin fethedilmesinden sonra Kiliç Arslan ve ailesine önce Gümülcine ve çevresi tîmâr olarak verilmis, ancak Kiliç Arslan tekrar beyligini ele geçirmek düsüncesiyle buradan Misir'a kaçmis, daha sonra da Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in yanina giderken yolda vefat etmistir.
Görüldügü gibi, Karamanogullari Beyligi'nin bir kolu olarak kurulan Alâiye Beyligi, önce Karamanlilar'a ve daha sonra da sirasiyla Misir Memlûklu Devleti ile Osmanlilar'a tâbi olarak varligini sürdürmüstür.
Alâiye sehri, beylikler döneminde Antalya'dan sonra bölgenin en islek pazar yeri durumundaydi. Alâiye'de gemi yapan tezgâhlar mevcuttu. Alâiye limanindan Misir, Kibris, Rodos ve diger devletlerle ticaret yapilmaktaydi. Buradan bilhassa kereste ihracati yapilirdi. 1403 yilinda Alâiye'ye ugrayan seyyah Busiko, Alâiye'nin çok zengin, halkin mali ve ticarî durumunun çok iyi oldugunu ve sehirdeki magazalarin her çesit esya ile dolu durumda bulundugunu söylemektedir.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
calig57.jpg
AYDINOGULLARI BEYLIGI
1) Aydinogullari Beyligi'nin Kurulusu
Aydinogullari Beyligi, XIV. yüzyilin baslarinnda Aydinoglu Mehmed Bey tarafiindan merkezi Birgi olmak üzere Büyük Menderes'den Tire ve Ayasuluk'a (Selçuk) kadar uzanan bir bölgede kuruldu. Beyligin kurucusu Mehmed Bey, Kütühya ve çevresinde hüküm süren Germiyanogullari Beyligi ordusunda bir subasi (kumandan) idi. Bu sirada taht ve taç kavgalariyla zayif düsen Bizans Imparatorlugu'nun topraklarini ele geçirmeye çalisan Anadolu Beylerinden Karesi Bey Çanakkale taraflarini, Saruhan Bey Alasehir'in batisindan Izmir'e kadar olan sahayi, Mentese Bey'in damadi Sasa Bey ise Tire ve Ayasuluga taraflarini fethe baslamisti (1304). Bunlardan Sasa Bey, bölgedeki fetihleri sirasinda, Germiyanogullari beyliginin bati seferlerini yürüten Aydinoglu Mehmet Bey'den yardim istemisti. Böylece Aydinogullari bölgenin fethinde önemli bir rol oynamislar, ancak çok geçmeden Sasa bey'le Aydinoglu Mehmed Bey'in arasi açilmisti. Muhtemelen hakimiyet davasi yüzünden iliskileri bozulan bu iki beyden Sasa Bey bölgedeki düsman güçlerle isbirligi yaparak Aydinoglu Mehmed Bey'e karsi çikti. Yapilan savasta Aydinoglu Mehmed Bey, Sasa Bey ve kuvvetlerini yenerek bütün Aydin ilini ele geçirdi (1308). Sasa Bey'in ölümü üzerine rakipsiz kalan Mehmed Bey, Aydinogullari beyligini kurdu.
a- Mehmed Bey Devri (1308-1134)
Mübarezüddin (dinin kahramani) ve Sultanü'l-guzat (gazilerin sultani) lakaplariyla taninan Gazi Mehmed Bey, Ulu Bey sifatiyla Aydinogullari Beyligini idare etmeye basladi (1308). Çok geçmeden müslüman Izmir'i (1317) daha sonra Ayasulug, Tire, Sultanhisari ve Bodemya'yi (Ödemis) alan Mehmed Bey 1326'da Gavur izmir'i denilen sahil Izmir'i fethetti. BBu tarihte Osmanlilar da Bursa'yi ele geçirmislerdi.
Aydinoglu Gazi Mehmed Bey, Ortaçag devletlerinin birçogu gibi idaresi altindaki topraklari ogullari arasinda taksim ederek bese ayirdi ve herbirine bey ünvani verdi. Büyük oglu Hizir Bey'e Ayasulug ve Sultanhisari'ni, Umur Bey'e Izmir'i, Ibrahim Bahadir Bey'e Bodemya'yi, Süleyman Bey'e Tire'yi veren Mehmed Bey, küçük oglu Isa Bey'i Birgi'de kendi yaninda tuttu.
Aydinogullarinin Ege sahillerine ulasmalari onlari deniz meseleleriyle ilgilenmek mecburiyetinde birakti. Önce Ayasulug'da bulunan tersane, Izmir'in Cenevizlilerden alinmasindan sonra burada da bir donanma meydana getirildi. Nitekim 1319 senesinde Sakiz üzerine yapilan baskin için Ayasulug'da ellisekiz gemiden mütesekkil bir donanma hazirlanmisti. Yine Umur Bey babasinin sagliginda Izmir'de yapilan donanma ile Sakiz, Bozcaada, Egriboz, Mora ve Rumeli sahillerine basarili akinlar yapti. Onun 1333 yilinda ikiyüzelli gemiden olusan donanma ile Adalar Denizi ve Yunanistan'la yaptigi seferde bazi adalar haraca baglanmis, pekçok yer yagma edilmistir. Aydinoglu Mehmed Bey devrinde yapilan son sefer yine Umur Bey tarafindan Kuluri ve Mora adalari üzerine düzenlenmistir. Maiyyetinde 170 gemilik bir donanmayla yola çikan Umur Bey, Mora içlerine kadar girmis, pek çok esir ve ganimetlerle dönmüstür. Babasinin daveti üzerine Birgi'ye gelen Gazi Umur Bey burada düzenlenen bir av merasimine istirak etmis ve Aydinoglu Mehmed Bey av esnasinda suya düserek hastalanmis, çok geçmeden ölmüstür (734/1334). Ölümünden bir yil önce ünlü müslüman seyyah Ibn-i Battuta'yi Bozdag'daki sayfiyesinde kabul eden ve Birgi'deki sarayina da götüren Aydinoglu Mehmed Bey ona büyük ilgi göstermistir. Ibn-i Batuta, Sultanin huzurunda karsilastigi bir hadiseyi de söyle nakleder:
"Biz Sultan ile oturur iken, basinda taylasanli amame bulunan bir pîr gelüp sultana selam verdi. Kadi ile fakih kiyam etti. Pîr-i mezbûr sultanin pisgâhinda mastabaya (seki) oturarak, huffâz altinda kaldi. Bu pir kimdir? deyü fakihe sordum. Tebessüm ile sükut etmesine mebni suali tarra eyledim. Cevaben: "Bu yahudi bir tabibdir. Cümlemiz ona muhtaç bulundugumuzdan gördügün vecihle kendisüne kiyam etdik" deyince siddetle hism u gadaba geldim ve yahudiye "ey mel'un ibn-i mel'un sen yahudi oldugun halde huffaz-i Kur'an'in (Kur'an hafizlarinin) üstünde nasil oturursun?" dedim. Kendisini setm-i agâz ve ref-i avaz eyledim. Sultan taaccüb ederek sözümün manasini sordu. Fakih tercüme ettikte yahudi gazabnâk olarak üsve-i hâl ile çikti gitti. Avdette fakih bana "Hay Allah razi olsun ne eyü yaptin. Senden baskasi bu suretle ona hitaba cesaret edemez ona kendüsünü bildirdin" dedi.
XIV. asrin baslarinda Anadolu hakkinda bilgi veren Ömer ise Mesalikü'l-ebsâr adli eserinde "Birgi memleketinin sahibinin Aydinoglu oldugunu, altmis sehri, üçyüzden fazla kalesi ve daima silahli yetmis bin askeri bulundugunu" yazmaktadir.
Zamaninda Bizanslilarla dost ve müttefik olmaya dikkat eden Mehmed Bey devrinde gerçeklestirilen fetihlerle Aydinogullari Beyligi gücünü arttirdi ve kuvvetli bir devlet halinde gelismesini sürdürdü.
b- Umur Bey Devri (1334-1348)
Bahaeddin Gazi Umur Bey, babasinin ölümünden sonra amcalarinin ve kardeslerinin israri üzerine yirmibes yasinda iken Aydinogullari Beyliginin basina geçti (1334). Ilk is olarak Izmir'e saldiran Venedik, Rodos ve Kibris donanmalarindan olusan bir kuvveti geri püskürtmesi oldu. Daha sonra Saruhan oglu Süleyman Bey'le birleserek 276 gemi ile Yunanistan ve Mora üzerine sefer düzenleyen Gazi Umur Bey, bu seferden pek çok esir ve ganimetlerle Izmir'e döndü (1335). Bu sirada Anadolu Selçuklu Devleti üzerine nüfuzu süren Ilhanlilar'in hükümdari Ebu Said Bahadir Han'in ölümü (1335) üzerine diger beylikler gibi Aydinoglu Beyligi de bagimsizligina kavustu.
Umur Bey, Aydin iline yakin olan Filadelfiya (Alasehir)'yi kusatarak teslim olmaya mecbur etti. Bunun üzerine Bizans Imparatoru III. Andronikas, Alasehir meselesini halletmek ve Midilli adasini isgal eden Foça valisi Dominique'i tedib etmek amaciyla istanbul'dan yola çikti. Imparator seksen dört parça donanma ile Midilli'ye asker çikartilmasini emretti ve kendisi de Foça'yi muhasaraya basladi (1336). Basari elde edebilmek için Saruhan ve Aydinogullarindan yardim isteyen Imparator Andronikos, Midilli ve Foça'yi Cenevizlilerden aldi. Bu sefer sirasinda Imparator Sakiz adasini Umur Bey'e verdi ve o da Alasehir halkindan vergi almaktan vazgeçti. Böylece gelisen Bizans ile Aydinogullari arasindaki dostluk iliskileri devam etti. Nitekim bir sene sonra baslayan Arnavut isyaninin bastirilmasinda Umur Bey'in büyük yardimi görüldü (1337). Bunun müteakip senelerde kardesi Hizir Bey ile birlikte Adalar ve Yunanistan üzerine seferler düzenlenmistir. Daha sonra Karadeniz'e geçen Gazi Umur Pasa Kili ve Eflak seferlerine katilmistir (1338-1340).
Bu sirada Bizans tahtinda degisiklik olmus, ölen Imparator Andronikus'un yerine geçen oglu Jean'in yasi küçük oldugundan Umur Bey'in dostu Kontakuzenos ona vasi tayin edilmisti. Ancak çok geçmeden rakiplerinin muhalefetiyle karsilasan Kontakuzenos Dimetoka'da Imparatorlugunu ilan ederek Umur Bey'den yardim istedi. Umur Bey, 1342 yili sonlarinda 380 gemiden olusan donanma ve yirmidokuz bin kisilik ordusu ile Trakya kiyilarinda Meriç Nehri agzina geldi. Ancak kis mevsiminin gelmis olmasi sebebiyle daha fazla ilerleyemeden Izmir'e dönmek zorunda kaldi. Ertesi yil tekrar Rumeli sahillerine gelen Umur Bey, Selanik ve Trakya taraflarini yagmaladi ve kesin bir netice alamadan geri döndü (1343-1344).
Umur Bey'in bu derece güçlenmesi ve Ege denizinde serbest hareket etmesi Dogu Akdeniz adalarinda bulunan latinleri korkuttugundan Papa'yi kiskirtarak bir haçli seferi düzenlenmesini istediler. Ayrica Bizans Imparatoriçesi Anna da Papa'ya basvurarak Umur Bey maglup edilecek olursa Ortodoks ve Latin kiliselerinin birleseceklerini vadetti. Böylece Papa donanmasiyla, Venedik, Kibris, Cenova ve Rodos gemilerinden olusan Haçli donanmasi Izmir'i kusattilar. Bu sirada Rumeli seferinden dönen Umur Bey, ilk haçli kuvvetlerini yendi ise de ikinci taarruz karsisinda geri çekilmek zorunda kaldi. 1344'de Türk donanmasi yakildi ve Latinler (Venedik, Rodos, Kibris) Izmir'in kiyi sehrini ele geçirdiler. Müslüman Izmir'e çekilmek zorunda kalan Umur Bey, Saruhan Bey'in tavsiyesiyle Latinlerle bir mütareke yapti.
Donanmmasini kaybeden Umur Bey, deniz faaliyetini ve dolayisiyla ticaretini de kaybetmisti. Bu durumda hem ganimet elde etmek, hem de dostu Kantakuzen'e yardim etmek üzere kara yoluyla Saruhan ili topraklarindan geçmek için Saruhan Bey'den izin aldi. Ayrica Saruhanoglu Süleyman ve Karesioglu Süleyman Beylerle birlikte yirmi bin kisilik kuvvetle Çanakkale Bogazi'ndan Rumeli tarafina geçti (1345). Burada bazi savaslar yapildi ve Istanbul üzerine yürüdü ise de bir sonuç alinamadi. Ayrica Saruhan oglu Süleyman Bey'in hummadan ölmesi üzerine Umur Bey müslüman Izmir'e dönmek mecburiyetinde kaldi.
Bu sirada Papa VI. Clement hiristiyan hükümdarlari izmir üzerine yürümeye tesvik ediyordu. Bunlardan Latin kuvvetlerinin kumandani Viennois dükü Humbert Dauphin Izmir'e bir çikarma hareketi yaptiysa da Umur Bey ve kardeslerinin mukavemeti sayesinde netice alamadi (1346). Humbert'in yardim kuvveti almak için Rodos'a gitmesinden yararlanan Umur Bey'in sahil Izmir'i tazyik etmesi ve Papa'dan beklenen yardimin gelmemesi üzerine iki taraf arasinda baris yapildi (1347). Daha sonra Ayasuluk'taki Aydinoglu donanmasinin faaliyete baslamasiyla Rodos sövalyelerinin ticareti aksadi. Sövalyelerin uzlasmaya taraftar olmalari ve Izmir'i verip karsiliginda bazi imtiyazlar istemeleri hüsn-i kabul gördü ise de diger müttefiklerin itirazlari üzerine Papa bu antlasmayi onaylamadi. Bunun üzerine Gazi Umur Bey bütün kuvvetleriyle Izmir üzerine saldirdi. Ancak askerini cesaretlendirmek için ön saflarda savasirken sehit düstü (1348). Kabri Birgi'deki Aydinogullari türbesindedir. Onsekiz yasindan itibaren yirmi bir sene içinde yirmi alti gazaya istirak eden ve otuzdokuz yasinda hayata gözlerini yuman Gazi Umur Pasa'nin bu akibeti ordu arasinda büyük sarsintilar dogurmus, hatta kusatma kaldirilmisti.
Umur Bey, okuyup yazan ve bilginleri koruyan bir zat idi. Enverî onun hakkinda sözlerini söyle bitirir:
Onsekiz yasi ata oldu süvar
Hem yirmi bir yil itdi karzar
Yedi yüz hem kirksekizdi sal
Yasi otuzdokuz itdi intikâl
Eylimisdir ol yirmi alti gaza
Rahmet anin ruh-i pâkine sezâ
Hak onun ruhunu kilsun sadmân
Ravza-i cennat içinde her zaman
Izmir kusatmasi sirasinda Umur Bey'in sehadeti üzerine Ayasulug emiri bulunan büyük kardesi Hizir Bey, Aydinogullari Beyligi'ne Ulubey, yani hükümdar oldu. Ancak Umur Bey'in gayret ve mukavemeti bu devirde görülmedi. Bu sebeple Hizir Bey, Latinlerle çok agir sartlar tasiyan bir antlasma imzalamak zorunda kaldi (18 Agustos 1348). Bu anlasmaya göre; Aydin ili iskelelerinde alinan gümrük vergisinin yarisi Latinlere birakiliyordu. Aydinogullari deniz kuvvetleri silahtan tecrid ediliyor ve gemiler karaya çekiliyordu. Hiristiyan gemilerinin Aydin beyligi iskelelerine serbestçe girip-çikabilmelerine izin verildigi gibi kazaya ugrayan gemilerin kurtarilmasini emrediyordu. Aydinogullari, beyligi idaresinde yasayan hiristiyan ahalisine iyi muamele edecekler, buna karsilik hiristiyanlar da Türklere hiçbir zarar vermeyeceklerdi.
Müttefik devletler Aydinogullari Beyligi nezdinde kaza hakkini haiz bir konsoloslar bulunduracaklardi. Bu konsoloslarin görevi, müttefik hiristtiyan tab'a ile müslümanlar arasinda çikacak anlasmazliklari mahalli beye danisarak halledeceklerdi.
Aydinogullari, müttefiklerinin dostuna dost, düsmanina düsman olacaklardi.
Aydin beyi Hizir bey ile Venedik Cumhuriyeti, Kibris Kralligi ve Rodos sövalyeleri reisi arasinda imzalanan ve Papa'nin tasdikinden geçen bu antlasmanin asli bir giris ve yirmi maddeden olusmaktadir.
Bu anlasma Aydinogullarinin denizlerdeki faaliyetlerini durdurmus ve beyligin giderek gücünü kaybetmesine sebep olmustur. Ayrica 1351 yilinda ayni sartlari havi bir antlasma da Cenevizliler'le imzalanmis ve bu imtiyazlar iki rakip olan Venedikliler'le Cenevizliler'in bölge ticaretini de ele geçirmelerini saglamistir.
XIV. yüzyilda kapitilasyon mahiyetini tasiyan bu antlasmalari imzalayan Latinler, Dogu ticaretine ne derece önem verdiklerini göstermis oluyorlardi.
Hizir Bey devrinde meydana gelen olaylar hakkinda kesin bilgi bulunmamaktadir.
2- Aydinogullari Beyliginin Osmanli Idaresine Girmesi
a-Isa Bey Devri (1360-1390)
Aydinoglu Mehmed Bey'in Bodemya (Ödemis) emiri yaptigi Ibrahim Bahadir Bey, Umur Bey'den önce; Tire emiri Süleymansah'da 1349'da vefat etmisti. Böylece Mehmed Bey'in besinci ve en küçük oglu olan ve Fahreddin lakabiyla da bilinen Isa Bey, Hizir Bey'den sonra Aydinogullari hükümdari oldu.
Isa Bey devrindeki olaylar tam olarak bilinmemektedir. Bunun sebebi büyük ölçüde zikre deger önemli olaylar olmamasindandir. 1371'de Venedik ile daha önce imzalanan antlasma yenilendi. Bu dönemde Rumeli ve Anadolu'da topraklarini genisleten Osmanlilarla olan iliskilerinde dostane oldugu anlasmaktadir. Nitekim I. Murad'in ogullarindan Yakup ve Bayezid Çelebilerin sünnet merasimlerine diger beyliklerin yanisira Aydinogullari Beyliginin temsilcileri de istirak etmistir. Yine Bayezid Çelebi'nin Bursa'da yapilan evlenme dügününe hediye yollayan beyler arasinda Aydin Beyi'nin de adi geçmektedir. Ayrica Osmanli Devleti ile Aydinogullari arasinda askeri bakimindan da yardimlasildigi görülmektedir. Deniz hakimiyeti ellerinden çikan, dolayisiyla gaza, cihad ve ganimet yolu kapanan kiyi beylikleri Osmanlilar'in Rumeli fetihlerine katildilar. Nitekim Murad Hüdavendigâr'in Kosova muharebesine (1389) gittigi zaman Anadolu beylerinden sagladigi yardim kuvvetleri arasinda Isa Bey'in kuvvetleri de bulunuyordu. I. Murad'in savas alaninda sehit olmasi üzerine Osmanli tahtina geçen Yildirim Bayezid, kardesi Yakup Bey'i katledince Anadolu'daki beyliklerin muhalefetiyle karsilasti. Özellikle Karamanogullarinin tesvikiyle gelisen düsman grup arasinda Aydinogullari Beyligi de vardi. Yildirim Bayezid Rumeli'de düzeni sagladiktan sonra Bursa'ya geldi ve hazirliklarini tamamlayarak Alasehir üzerine gitti. Aydinogullari himayesinde bir Rum sehri olan Alasehir 1390'da Osmanli idaresine girdi ve bunun üzerine Aydinoglu Isa Bey bagliligini bildirdi. Böylece Aydinoglu'na ait topraklar Osmanlilara geçerek hutbe ve sikke Bayezid adina kabul edildi (1390). Isa Bey Beyligi'nin merkezini Ayasulug'tan Tire'ye tasidi. Nitekim Yildirim Bayezid'in Venedik elçisi Franciscus Quirino ile imzaladigi 21 Mayis 1390 tarihli ticaret antlasmasindan Ayasulug ve Balat'in Osmanli hakimiyetinde oldugu görülmektedir. Yildirim Bayezid, ayrica Isa Bey'in kizi Hafsa Hatun ile evlenerek iki taraf arasinda akrabalik baginin kurulmasini sagladi. Aydinoglu Isa Bey'in ne zaman öldügü kesin olarak bilinmemekle beraber, Ankara savasindan önce öldügü anlasilmaktadir. Kabri, Birgi'de babasinin türbesindedir.
Aydinogullari Beyligi'nin Yeniden Canlanmasi:
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
a- Timur ve Aydin Beyligi
Ankara Savasi'ni kazanarak Anadolu'daki Osmanli hakimiyetine büyük bir darbe indiren Timur, kendisine siginan diger beyleri kendi topraklarinin basina gönderdiginde Aydinogullari da eski bölgelerinde yeniden hakimiyeti ele geçirdiler. Böylece Aydin ilinin Yildirim Bayezid taraffindan Osmanli mülküne katilmasindan Ankara Savasi sonrasindaki serbest kalisina kadar (1390-1402) geçen zaman zarfi içinde 12 sene Aydinogullari Beyligi için saltanat fasilasi olarak kabul edilmistir.
Timur tarafindan ülkeleri kendilerine geri verilen eski hanedanlar arasinda Isa Bey'in oglu Musa Bey ile II. Umur Bey de bulunuyordu. Musa Bey'in çok geçmeden ölmesi (1403) üzerine Umur Bey beyligin idaresini ele aldi.
b- II.Umur Bey Devri (1403-1405)
II.Umur Bey devri, kardesogullari arasindaki beylik mücadelesiyle geçti. Umur Bey'in Ayasuluk'ta bulundugu dönemde, amcasinin oglu Cüneyd Bey de Izmir Bey'i idi. Umur Bey'den hakimiyeti almak isteyen Cüneyd Bey Ayasuluk üzerine hareket etti. Umur Bey'in sehri terketmesi üzerine burasi Cüneyd Bey'in eline geçti. Ayrica Cüneyd Bey, Osmanli Devleti'nin Fetret Devrinde Rumeli'ye hükmeden Süleyman Çelebi'ye baglilik ve dostluk haberlerini göndererek yardim istedi. Sülayman Çelebi'den para yardimi gören Cüneyd Bey çok geçmeden Ayasuluk'a sahip oldu. Bundan iki sene sonra Umur Bey, akrabasi olan Mentese Beyi Ilyas Bey'den yardim istedi. Ilyas Bey, bütün kuvvetlerini toplayarak Umur Bey'le birlikte Ayasuluk'u kusatti. Bu sirada Cüneyd Bey Izmir'de bulunuyordu ve Ayasuluk''un idaresi de kardesi Karasubasi Hasan'in elinde idi. Sehir uzun süre kusatmaya dayanamadi ve Ilyas Bey'in sehri atese vermesi üzerine teslim oldular. Böylece Umur Bey, yeniden topraklarina sahip oldu. Ancak çok geçmeden Cüneyd Bey Ayasuluk'u muhasara etti. Nihayet iki taraf arasinda anlasma saglandi ve Cüneyd Bey Umur Bey'in kiziyla evlenerek bilfiil ülkenin idaresini ele aldi. Bundan sonra Osmanlilarla baslatilan dostluktan vazgeçildi. Böylece Cüneyd ve Umur Beyler birlikte hareket ederek Salihli ve Nif taraflarini topraklarina katti. Bu sirada Umur Bey vefat ettii ve babsinin Birgi'deki türbesine gömüldü (1405). Cüneyd Bey ise, bu suretle Aydinogullari Beyliginin tek hakimi oldu.
c- Cüneyd Bey Devri
Ibrahim Bahadir Bey'in oglu olan Cüneyd Bey Ayasuluk'a yerlestirten sonra Yildirim Bayezid-Timur mücadelesi neticesinde Osmanogullari arasinda basgösteren taht kavgalari sirasinda Aydin-Ili'ndeki mevkiini saglamlastirmak için bazi mücadelelere giristi. Nitekim, Mehmed Çelebi ile mücadele eden Isa Çelebi Cüneyd Bey'e sigindi. Cüneyd Bey, Menteese ve Saruhan Beylerin de yardimini saglayarak Isa Çelebi'yi müdafaa etmeye çalismissa da Çelebi Mehmed'in galip gelmesi üzerine Cüneyd Bey onun hakimiyetini tanimak zorunda kaldi. Böylece beyliginin basinda kalabilen Cüneyd Bey, daha sonra Süleyman Çelebi ile çatisti. Süleyman Çelebi, Çelebi Mehmed'in Bati Anadolu'da harekat düzenlemesi üzerine Edirne'den Aydin-Ili taraflarina geldi. Cüneyd Bey, Karaman ve Germiyanogullarinin destegini alarak Süleyman Çelebi'ye sigindid ve onunla birlikte Rumeli'ye geçti. Burada Ohri valiligine tayin edilen Cüneyd Bey, Süleyman Çelebi'nin Musa Çelebi tarafindan bertaraf edilmesi üzerine tekrar Aydin bölgesine gelerek Ayasuluk'u ve beyligini yeniden ele geçirdi. Çelebi Mehmed Musa Çelebi'yi yenip (1413) Osmanli ülkesinde birligi sagladiktan sonra Bergama'ya geldi ve Cüneyd Bey üzerine yürüdü. Kiyma, Kayacik ve Nif kalelerini alarak Izmir'i kusatti. Çelebi Mehmed ile savasmayi göze alamayan Cüneyd Bey, bagliligini bildirerek Izmir'i teslim etti (1415). Buna karsilik Cüneyd Bey, Nigbolu sancakbeyligine tayin edildii.
Bir müddet sonra Eflak'ta ortaya çikan ve Yildirim Bayezid'in oglu oldugunu iddia eden Düzmece Mustafa'ya katildi ve onunla isbirligi yapti (1419).
Çelebi Mehmed, her ikisini de takip ettiginden Selanik'e kaçtilar. Bu dönemde Selanik Bizans'a tabi idi. Çelebi Mehmed'in istegi üzerine Bizans Imparatoru Düzmece Mustafa'yi Limni adasinda, Cüneyd Bey'i de Istanbul'da bir manastira hapsetti.
II. Murad zamaninda, Bizans Imparatoru her ikisini de serbest birakarak Osmanli Devletine karsi çikardi. Ancak II. Murad'in Cüneyd Bey'e Aydin-Ili'ni vadetmesiyle mesele halledildi (1422). Böylece tekrar ülkesine dönen Cüneyd Bey, Izmir halki tarafindan çok iyi karsilandi. Daha sonra Ayasuluk üzerine giderek burasini aldi. Böylece çok geçmeden evvelce sahip oldugu topraklara yeniden sahip oldu. Ancak burada rahat durmayan ve etrafina müttefikler toplamaya çalisan Cüneyd Bey'in bu hareketleri II. Murad'in sefer düzenlemesine sebep oldu (1424). Osmanli ordusu Cüneyd Bey'in oglu Kurt Hasan'i Akhisar'da yendi ve Cüneyd Bey Sisam adasinin karsisindaki Ipsili kalesine sigindi. Uzun bir kusatmadan sonra Cüneyd Bey teslim oldu ve ailesiyle birlikte idam edildi (1426). Böylece Aydinogullari Beyligi son buldugu gibi, Aydin-Ili bölgesi de Osmanli idaresine girmis oldu.
Sosyal ve Ekonomik Hayat
XIV. yüzyilin baslarinda kurulan ve Umur Bey zamaninda gücünü arttiran Aydinogullari Beyligi'nin tarihi gelismesinde büyük rolü olan denizciligin ekonomik hayatin gerçeklesmesinde de önemli rol oynadigi görülmekttedir. Güçlü bir donanmaya sahip olan Umur Bey, zaman zaman Ege Denizi'ndeki adalari akinlarda bulunarak onlari kendisine bagliyordu. Nitekim, Bozcaada, Sakiz adasi, Semadirek, Yunanistan kiyilari ve Mora'ya düzenledigi seferler sonucunda pek çok ganimet ve esir elde etmisti. Böylece oldukça zengin bir duruma geldigi anlasilan Aydinogullarinin, daha kurucusu Mehmed Bey zamaninda sahip oldugu varlik sayesinde Ibn-i Batuta tarafindan da methedildi. Bu seyyah Aydinoglu Mehmed Bey'in Bozdag'daki sayfiyesini ve Birgi'deki sarayini gezmisti. Sarayin birçok merdivenlerden çikilan salonunun ortasindaki havuz ve sarayin sahip oldugu konfor hakkindaki bilgiler, Aydinogullarinin zenginligi ve hayat seviyelerinin yüksekligi hakkinda bir fikir vermektedir.
Söhreti her tarafa yayilan Gazi Umur Bey, basarili seferleri yaninda Bati ile ticarî iliskilerini gelistirmis ve ona ait jilyati (Gifliati) tarzindaki paralar her iki tarafin alisverisini kolaylastirmada önemli rol oynamistir. Umur Bey devri, deniz asiri fetihlerle elde edilen ganimetlerin getirdigi zenginlik yüzünden Aydinogullari Beeyligi'nin ekonomi, askerlik, siyaset ve fikir alanlarinda önemli gelismelerinin saglandigi Yükselme devri olarak kabul edilir.
Umur Bey devrinde pek çok sosyal muhtevali tesisler kuruldugu Osmanli tahrir defterlerinden anlasilmaktadir. Umur Bey bölge topraklarinin düzenli tahrirlerini yaptirmis, arazi ve mülk sahiplerine beratlar vermisti. Kendisi ise Birgi, Keles ve Alasehir'de cami, mescid ve medrese gibi birçok vakiflar kurmus, kizlari da cami, dârü'l-huffâz, çesme ve su kemeri gibi hayir isleri yaptirmislardi.
Aydinogullari, Aydin ilinin bütün iskelelerinde ticari kontrolü ellerinde bulunduruyorlar ve gümrük resmi aliyorlardi. Bölgede ticari vekalet halinde bulunan Venedik ve Ceneviz, Aydinogullari Beyligi'nin gücünü kaybettigi Hizir Çelebi zamaninda imzaladiklari antlasmalarla pek çok haklar elde ettiler. Kapitilasyon mahiyetini tasiyan bu antlasmalarin beyligin ekonomik hayatini menfi olarak etkiledigi görüldü.
Bölgede ticaretin oldukça faal oldugu, Menderes nehri üzerinden yapilan nakliyeden anlasilmaktadir. Nitekim Menderes üzerinde isleyen gemi ve sandallarla ipek, ipekli kumaslar, zahire, susam, balmumu, meyankökü, palamut, islenmis deri, hali gibi maddeler dis memleketlere tasiniyordu. Ayasuluk'ta bulunan Italya tüccarlarin antrepolari önemli bir merkez görevi yapiyordu. Bati Anadolu kiyilarindan adalara, Avrupa'ya ve Misir'a ihraç edilen mallara karsilik kumas, seker, kalay, kursun gibi maddeler ithal ediliyordu.
Aydinogullari Latinlerle yaptiklari ticaret münasebetiyle Jilyati (Gigliati) sikkeleri kullandiklari gibi Islamî sikkeleri de kullanmislardi. Bundan baska islamî geleneklere uygun olarak I.Umur Bey'in bakir sikkesi, Isa, Musa ve Cüneyd Beylerin gümüs sikkeleri bulundugu görülmektedir.
5- Ordu ve Donanma
Bir kiyi beyligi olan Aydinogullari Beyliginde kara ordusu yaninda güçlü bir donanma bulunuyordu. Kara ordusu, Anadolu Selçuklularindaki ve diger beyliklerdeki teskilâta sahipti. Kumandanlarina subasi deniliyordu. Harp silâhi olarak ok ve yay, kiliç, kargi, balta, nacak, kalkan, çevsen, kale delmek için makkab, kaleye tas ve gülle atmak için mancinik ve kaleye girmek için merdiven kullanilirdi. Aydinogullari Beyligi'nin XIV. yüzyilin ilk yarisinda ordu mevcudu yetmis bin civarinda idi.
Aydinogullarinin Ege sahillerine ulasmalari onlari güçlü bir donanmaya sahip olmaya mecbur etti. Ayasuluk ve Izmir tersanelerinde insa edilen donanma ile Karadeniz'e kadar çikmis ve Eflâk üzerine sefer düzenlenmisti. Umur Bey'in 1333 yilinda Yunanistan'a yaptigi seferde ise 300 geminin bulunmasi denizciligin ne derece gelistigini göstermektedir. Aydinoglu Umur Bey'in Adalar'a Mora'ya, Rumeli'ye ve Karadeniz'e düzenledigi deniz seferleri Bizanslilari son derece ürkütmüstü.
Aydinogullari Beyligi donanmasinda kadirga esas harp gemisi çesidini teskil ediyordu. Umur Bey, Izmir'in fethinden sonra yaptirdigi büyük bir kadirgaya "Gazi" adini vermisti. Bu kadirgada yesil renkli bir bayrak vardi. Donanmada savasçi olarak arab denilen yaya sinif bulunuyordu.
Bati Anadolu'da kurulan Beylikler arasinda denizciligini en ileri götüren hiç süphesiz Aydinogullari Beyligi olmustur. Aydinogullari Denizciliginin yildizi Umur Bey'le birlikte parlamis ve yine onunla birlikte sönmüstür.
Ilmî ve Kültürel Faaliyetler
Aydinogullari Beyleri ilim adamlarina yüksek itibar göstermisler ve o devirdeki fikir hareketlerinin gelismesine yardimci olmuslardir. Aydinoglu Mehmed Bey, bizzat kendisi ilimle mesgul olmus ve o devrin ünlü alimi IbnGi Melek'ten ders almistir. Yaptirdigi cami ve medresesine pek çok kitap vakfetmistir. Ibn-i Battuta, Mehmed Bey'i ziyaret ettiginde, sultanin ilim adamlarina gösterdigi itibari bizzat görmüstür.
Aydinoglu Mehmed Bey adina bazi kitaplar tercüme ve ona ithaf edilmistir. Bunlardan Sa'lebi'nin (Ö1.427/1036) Arâisü'l-Mecâlis adli arapça peygamberler tarihi, Kisas-i Enbiya adiyla tercüme edilmistir. Ayni zat yine Mehmed Bey adina farsça olan Tezkire-i Evliya'yi tercüme etmistir. Ancak bu eserlerini kimin tercüme ettigi tesbit edilememistir. Umur Bey adina da bazi eserler tercüme edilmistir. Mesud b. Ahmed'in Kelile ve Dimne, Süheyl ü Nevbahar adli bu seerler Umur Bey'in emriyle Türkçeye çevrildi. Yine Ibn-i Baytar'in Camiu Müfredâtü'l-edviye ve'l-agdiye adli eseri Umur Bey'in emriyle tercüme edildi.
Aydinoglu Isa Bey de kendi alim oldugu gibi alimleri de himaye etmistir. Onun adina Haci Pasa (Hizir b.Ali) adli ünlü tabib Sifâü'l-eskâm ve Devâü'l-âlâm adiyla Arapça bir tip kitabi telif etmis, Kadi Beyzavi'nin Tavalî adli eserine yine serh yazmistir.
Isa Bey adina Yusuf b. Muhammed adli bir zat tarafindan Kesfu'l-esrâr alâ lisani't-tuyûr ve'l-esrâr adli eser Arapçadan farsçaya tercüme edilmistir. Yine Yakup b. Mehmed bir Husrev ü Sirin tercümesini Isa Bey'e ithaf etmistir. Aydinoglu Isa Bey'in ilim ehline gösterdigi iyi muamele ve himayenin bir baska örnegi müslüman olmadigi halde Bizans'tan kaçarak kendisine siginan ünlü Bizans Tarihçisi Dukas'in alim olan büyük babasina gösterdigi lütüfkâr davranislardir.
Aydinogullari devrinde kaleme alinan eserler konusunda tesbit edilebilenler dahi beyligin ilim ve kültür alaninda kaydettigi gelismeyi göstermeye yetmektedir.
7-Imar Faaliyetleri:
Aydinogullari Beyligi'nin yerlesim merkezlerinden olan Birgi, Tire ve Ayasuluk (Selçuk)'ta bugüne intikal eden mimari eserler bulunmaktadir. Bunlardan Birgi'de Mehmed Bey'in Ulu Cami medrese (712/1312) türbesi (734/1334), Tire'de Aydinoglu Süleyman Sah Türbesi (750/1349), Alihan Medresesi (755/1354) Ibn-i Melek medresesi, Debbaghane Mescidi, Aydinoglu Isa Bey Çesmesi, Ayasuluk'ta Aydinoglu Isa Camii (776/1375) en önemlileridir. Bunlardan baska Ayasuluk'taki Gazi Umur Bey'in kizi Azize Hatun imareti ile Izmir'de Cüneyd Bey imareti bulunmaktadir.
Bu eserlerden özellikle Ayasuluk'taki Isa Bey Camii pek kiymetli mimari eserlerden olup mermer isletmeciliginin ve agaç oymaciliginin saheseri sayilmaktadir.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
bismi.gif
ÇOBANOGULLARI BEYLIGI
Kastamonu ve civarindaki topraklar, Selçuklu Sultanlari tarafindan Bizans Imparatorlugu'na karsi devamli mücadelede bulunmak karsiliginda Çoban ailesine ikta olarak verilmistir. Bu ailenin bölgede kurdugu Çobanogullari Beyligi Kuzeybati Anadolu'da Selçuklu siyasî ve idarî anlayisini sürdürmüsler ve XIII. asra kadar varliklarini devam ettirmislerdir. Kayi soyuna mensup oldugu kabul edilen bu beyligin kurucusu Emir Hüsameddin Çoban Bey'dir.
a- Hüsameddin Çoban Bey:
Kastamonu beylerbeyi veya valisi olan Emir Hüsameddin Çoban Bey, Anadolu fatihi olarak bilinen Süleyman Sah bin Kutalmis'in kumandanlarindan olan Emir Karatekin soyundan gelmektedir.
Ilk defa 608 (1211-12) yilinda Kastamonu beyi oldugu görülen Hüsameddin Çoban Bey'in beyligi Selçuklu Sultani II. Kiliç Arslan zamanina kadar gitmektedir. Yine I. Izzeddin Keykavus'un saltanati sirasinda Bizans'a karsi gazalar düzenleyen ve pekçok basari elde eden Hüsameddin Çoban Bey, I.Alaaddin Keykubad'in Selçuklu tahtina çikisi sirasinda (616/1219-20) da hediyelerle Konya'ya gelmis ve sultana bagliligini bildirerek beylik beratinin yenilenmesini istemistir.
Hüsameddin Çoban Bey, Sultan I. Alaaddin Keykubad zamaninda önemli hizmetlerde bulunmustur. O'nun en önemli basarisi, Kirim'a düzenlenen seferi yönetmekle vazifelendirilmesidir.
Bu sirada Mogollar, Iran, Azerbaycan ve Kafkasya üzerinden Kirim'a saldirmislar ve önemli bir ticaret sehri olan Sugdak'i isgal ederek bölge halkini imha etmeye kalkismislardi. Bölgede meydana gelen bu olaylar üzerine zenginlerin ve ticaret ehlinin Sugdak'i terkederken Selçuklu Türkiye'sine siginmalari ve buraya Rumlarin yerlesmesi üzerine Sultan I.Alaaddin Keykubad Kirim'a sefer düzenlemeye karar verdi (1223). Bu denizasiri sefer için de Karadeniz kiyisinda güçlü bir idare kuran, asker ve maiyyetiyle söhret sahibi olan Hüsameddin Çoban Bey görevlendirildi. Sinop'ta kurulan Selçuklu donanmasi ile Kirim sahiline çikarma yapan Kastamonu beyi Hüsameddin Çoban Bey, kisa zamanda Sugdak sehri'ni teslim alarak Kipçak Haninin ve Rus meliklerinin bagliligini sagladi. Hüsameddin Çoban Bey'in bu basarisi onun itibarini arttirdi. Sugdak sehrinde iki hafta gibi kisa sürede bir cami yaptiran ve kadi, imam, müezzin gibi vazifeliler tayin eden Hüsameddin Çoban Bey, Selçuklu hakimiyeti altina soktugu Sugdak sehrinde gerekli askerî kuvvet birakarak ülkesine döndü (1224). Anadolu Selçuklu tarihinin kaynaklarindan olan Ibn Bibi'ye göre, "Emir Hüsameddin Çoban, dogrulugu, kahramanligi, cömertligi, adaleti ve kendisine tabi olanlarin çoklugu bakimindan diger emirler arasinda mümtaz bir yere sahipti. Devamli gaza ile mesgul olan Hüsameddin Çoban, sairlere ve ilim ehline son derece hürmet ve ikram ederdi."
b- Alp Yürek
Hüsameddin Çoban Bey'den sonra Kastamonu Beyligi yapmis olan Alp Yürek hakkinda kesin bilgi bulunmamaktadir. Kisa bir süre beylik yaptigi anlasilan Alp Yürek döneminde önemli bir hadise meydana gelmemistir. Ancak bu dönemde, Anadolu Selçuklu Devleti ile Mogollar (Ilhanlilar) arasinda meydana gelen 1243 Kösedag savasi sonucunda Türkiye tarihinde önemli degisiklikler oldu. Bu savas, Anadolu Selçuklu Devletini, Mogolllara tabi bir il durumuna düsürdügünde, Çobanogullari Beyligi de Anadolu'nun yeni hakimlerine boyun egmek zorunda kaldi ve varligini ancak bu sekilde sürdürebildi.
c- Muzafferüddin Yavlak Arslan (1280-1291)
Alp Yürek'in ölümünden sonra yerine oglu Muzafferüddin Yavlak Arslan Kastamonu beyi oldu. Kuzeybati Anadolu'da Bizans'a karsi savaslar yapan bu uç beyliginin emiri olan Muzafferüddin kendi döneminde Selçuklu sultanlari arasinda taht mücadelesinde aktif rol oynadi. II. Mesud'un Selçuklu tahtina çikmasinda (1284) önemli tesiri oldu. Daha sonra Kastamonu'ya çekilen Muzafferüddin Yavlak Arslan, Ilhanli ve Selçuklu idaresine karsi gayr-i memnun olan ve kardesine karsi ayaklanarak Selçuklu tahtini ele geçirmeye çalisan Rükneddin Kiliç Arslan'i desteklemistir. Ilhanli hani Geyhatu ile Sultan Mes'ud'a karsi giristigi savaslardan birinde hayatini kaybetti.
d- Mahmud Bey
Muzafferüddin Yavlak Arslan'in ölümünden sonra yerine oglu ve Çobanogullari'nin son beyi olan Mahmud Bey geçti. O'nun emirligi sirasinda beylik Mogol-Selçuklu hakimiyetinden çikmistir. Bir müddet uç beyi olarak Bizans'a sefer düzenlendiyse de kisa zamanda anlasma yapilarak Bizans'la dostluk kuruldu. Bu dönemde Osmanli Beyliginin kurulusunu hazirlayan Osman Bey, henüz Çobanogullarinin himayesinde bulunuyordu. Çobanoglu Mahmud Bey, Candarogullarindan Süleyman Bey'in ani bir baskinla Kastamonu'yu ele geçirdigi sirada öldürüldü ve böylece Çobanogullari Beyligi son buldu.
e- Kültür ve Imar Faaliyetleri
Anadolu Selçuklulari devrinde Kastamonu ve civarinda yaklasik bir asir beylik süren Çobanogullari hanedani, basta emir Hüsameddin Çoban ve ogullari olmak üzere ilmi faaliyetlere önem vermislerdi. Bu cümleden olarak Orta Asya, Iran, Irak gibi ünlü ilim merkezlerinden gelen alim ve sanatkarlara gösterdikleri iyi muamele neticesinde Kastamonu o devir için önemli sayilabilecek kültür merkezlerinden biri oldu. Çobanogullari Beyleri arasinda ilim ve kültüre yaptigi hizmetler bakimindan en çok dikkat çeken Muzafferüddin Yavlak Arslan'dir. Ilhanli hükümdari Abaka ve Argun Hanlar tarafindan Karadeniz sahillerini cografi bakimdan incelemekle görevlendirilen Kutbuddin Sirazî, emir Muzafferüddin'in yaninda yilllarca kalmis ve çalismalarini sürdürmüstür. Anadolu'da uzun süre müderrislik ve kadilik görevlerinde bulunan ve astronomi, fizik, felsefe ve cografya gibi ilim dallarinda söhret kazanmis olan Kutbuddin Sirazî, Muzafferüddin Yavlak Arslan adina Ihtiyârât-i Muzafferî adiyla Farsça bir kitap telif etti. Bu devirde yetisen bir diger alim Muhammed bin Mahmuud el-Hatîb olup, emir Muzafferüddin adina Fustattü'l-adâle fî kavâidi's-saltana diye bilinen ünlü eserini yazmistir. Fustatü'l-adâle, 683 (1284-85) yilinda telif edilmistir. Eserin yazilmasindaki asil maksat, o zamanin Türkiye'sinde çok yaygin bulunan ehl-i sünnet disindaki dinî zümrelere ve onlarin din ve dünya için teskil ettigi tehlikelere karsi dikkat çekmek ve tedbirler alinmasini istemektir.
Muzafferüddin gibi onun ogluu Emir Mahmud da zamanindaki alimleri himaye etmisti. Bunlardan aslen Hoy'lu olan Hasan bin Abdülmü'min, kâtiplere örnek olmak üzere insa ile ilgili Farsça üç eser kaleme aldi. Bu eserler Kavâidü'r-resâil, Nüzhetü'l-Küttâb ve Gunyetü'l-küttab'dir. Birincisi Emir Mahmud, ikincisi Muzafferüddin bin Yavlak, üçüncüsü de müellifin kendi oglu adina yazilmistir. Hasan bin Abdülmü'min, Arap-Fars dil ve edebiyatlarini mükemmel bilen bir ilim adami idi. Selçuklular ve Ilhanlilar devrinde Anadolu'da gelismis olan islâm Medeniyetini lâyikiyla temsil etmisti.
Böylece Kastamonu ve çevresinde kültür faaliyetlerini desteklediklleri anlasilan Çobanogullari, ayni zamanda bölgenin imâr edilmesi konusunda da gayret göstermislerdir. O devirden bugüne kalan bazi kalintilara ait kitabelerin çoklugu bu hususu desteklemektedir. Çobanogullari Beyligi zamaninda insa edilen en önemli yapi Tasköprü'de Muzafferüddin Yavlak Arslan tarafindan yaptirilan medrese ve külliyesidir. Kastamonu'da zamanimiza intikal eden en eski Türk eseri 671 (1272-1273) yilinda insa edilmis olan Yilanli Darüssifasi'dir. Yine ayni devirden kalan en eski cami 672 (1273-1274)'de Muzafferüddin Arslan tarafindan yaptirilan Atabey Camiidir.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
bism1.gif
CANDAROGULLARI BEYLIGI
a- Candarogullari Beyligi'nin Kurulusu
Çobanogullari'ndan sonra Kastamonu, Sinop ve civarinda kurulan Candarogullari Beyligi'nin müessisi Semseddin Yaman Candar'dir. Bu sirada Anadolu Selçuklu Devleti Mogollarin hakimiyeti altinda bulunuyoordu. Selçuklu Sultani II.Giyaseddin Mesud'un ilk saltanat döneminde (1284-1296) kardesi Rükneddin Kiliç Arslan tahti ele geçirmek için mücadeleye basladi. Bu maksatla bulundugu Kirim'dan gemilerle gelen Rükneddin Kiliç Arslan Sinop'a çikti ve oradan Kastamonu'ya geçti . Bu sirada Kastamonu'da Çobanoglu Mazafferüddin Yavlak Arslan bulunuyordu. Rükneddin Kiliç Arslan, Muzafferüddin Yavlak Arslan'i kendisine atabey tayin ederek sultanligini ilân etti. II. Giyaseddin Mesud, onlarin üzerine yürüdü ise de yenilerek esir düstü. Ilhanli hükümdarinin Sultan Mesud'a yardim için gönderdigi kuvvetler yolda yetistiklerinden yapilan savasta Mesud'u kurtardilar. Bu savasta büyük yararliklari görülen Semseddin Yaman Candar'a bu hizmetine karsilik Kastamonu yakinlarindaki Eflani'yi verdi. Böylece Candarogullarri Beyligi kurulmus oldu. Candar'lik vasfindan dolayi Semseddin Yaman'in Selçuklu sarayina mensup ümeradan biri oldugu anlasilmaktadir.
b-I. Süleyman Pasa (1309-1340 ?)
Hâkimiyeti Eflani ve çevresini asamayan Semseddin Yamani'in ölümünden sonra yerine oglu Süleyman Pasa beyligin basina geçmistir. Süleyman Pasa çok geçmeden beyliginin sinirlarini genislemis, Kastamonu üzerine giderek ani bir baskinla sehri, Muzafferüddin Yavlak Arslan'in oglu Hüsameddin Mehmed'in elinden almistir. Süleyman Pasa, Kuzey Anadolu'da nüfuzunun artmasindan yararlanarak Pervaneogullari hâkimiyetinde bulunan Sinop'u ele geçirmis ve idaresini oglu Ibrahim Bey'e vermistir (1322). Bu sirada Safranbolu da alindigindan buranin idaresi de diger oglu Ali Bey'e birakildi. Süleyman Pasa 1335 yilina kadar Ilhanli hâkimiyetini tanimis, Ilhanli hükümdari Ebu Said Bahadir Han'in ölümünden sonra bes sene müstakil olarak hükümet etmis, kendi adina para bastirmistir.
Candaroglu Süleyman Pasa zamaninda Kastamonu'yu ziyaret eden ve Süleyman Pasa ile görüsen Ibn Batuta, O'nun hakkinda söyle der: "Kastamonu sultani, sultan-i mükerrem Süleyman Padisahtir. Mûmâ-ileyh musin olup yetmis yasini mütecavizdir. Güzel yüzlü, uzun sakalli, sahib-i vakar ve heybetli bir zatdir. Fukaha ve sulehâ dahil bezmi olur".
Süleyman Pasa'nin ölüm tarihi kesin olarak bilinmiyorsa da oglu Ibrahim Bey 1341'de hükümdar olduguna göre bu tarihten önce öldügü anlasilmaktadir.
c- I. Ibrahim Bey (1241-?) ve Adil Bey (1345-1361)
Sinop valisi olan Ibrahim Bey, babasinin, kardesi Candar'i veliahd göstermesi sebebiyle isyan etmis ve Kastamonu'ya hâkim olmustu (1339?). Giyaseddin Ibrahim Bey'in hükümdarligi bes sene kadar sürmüs ve vefâtini müteakip yerine amcasi Emir Yakub'un oglu Adil Bey geçmistir (1346). Müneccimbasi, eserinde Adil Bey'in adi gibi adil oldugunu ve uzun müddet beyligin idaresini elinde tuttugunu söylemektedir.
Adil Bey'iin beyligi dönemine ait elimizde fazla bilgi yoktur ve genel olarak 1361 yilinda öldügü kabul edilmektedir. O'nun zamaninda Candarogullari Beyligi, Karadeniz ticareti bakimindan önemli gelismeler kaydetmis, Ceneviz ve Venedikliler ile ticarî iliskiler kurulmustur.
d- Kötürüm Bayezid (1361-1385)
Adil Bey'den sonra yerine Osmanli tarihlerinde "Kötürüm" lâkâbiyla taninan oglu Celaleddin Bayezid Bey geçmistir (1361). O'nun zamaninda Candarogullari Beyligi içte ve dista pek çok hadiselere sahne olmustur. Önceleri Celaleddin Bayezid, Osmanli Padisahi I.Murad (Hüdavendigar)'la dostça geçiniyordu. Hatta itaatini dahi arzetmisti.
Bayezid, komsusu olan beyliklerden Sivas'taki Kadi Burhaneddin ile bozustu. Sebep ise Amasya'da bulunan damadi Ahmed Bey'in, Kadi Burhaneddin tarafindan öldürülen babasi Sadgeldi Pasa'nin intikamini almak için kendisinden yardim istemesi oldu. Kötürüm Bayezid damadina iki defa yardim ettiyse de her defasinda maglup oldular (1383-4).
Bu sirada Candarogullari Beyligi'nde iç karisiklikllar bas gösterdi. Bayezid'in tahtini küçük oglu Iskender'e birakmak düsüncesinde olmasi büyük oglu Süleyman bey tarafindan tepkiyle karsilandi. Kardesini öldürerek babasina isyan eden Süleyman sonunda Osmanli padisahi I.Murad'a siginarak ondan yardim istedi. Böylece iki beylik arasindaki dostluk sona erdi ve I. Murad bir osmanli ordusunu Süleyman Bey komutasinda Bayezid üzerine yolladi. Kastamonu'da yapilan savasta Kötürüm Bayezid yenildi ve Sinop'a çekilmek zorunda kaldi (1383). Böylece Candarogullari Beyligi birinin merkezi Kastamonu ve digerinin Sinop olmak üzere ikiye ayrildi. Süleyman Pasa'nin Kastamonu'da hükümdarligi uzun sürmedi.Osmanlilarin baskisina tahammül edemeyen Süleyaman Pasa Kastamonu'yu terketti. Ancak halkin O'nun tarafini tutmasi üzerine I.Murad burada daha fazla tutunamayacagini anlayinca Kötürüm Bayezid'e haber göndererek fethettigi kaleleri kendisine terkettigini bildirdi. Kötürüm Bayezid Bey, bu firsati kaçirmayarak Kastamonu'yu tekrar eline geçirdi. Bu durum karsisinda Süleyman Pasa, ikinci defa Sultan Murad'tan yardim istedi ve Osmanlilar'in yardimiyla Kastamonu'yu yeniden aldi (1384).
Bu son hadiseler sirasinda hasta olan Kötürüm Bayezid Sinop'a çekildikten bir süre sonra vefât etti. Yerine Sinop Beyligi'ne oglu Isfendiyar Bey geçti (1385).
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
e- II.Süleyman Pasa (1385-1392)
Süleyman Pasa, Kastamonu'da Beyligin idaresini ele geçirdikten sonra himayesini gördügü Osmanli Devleti ile dost geçinmeye büyük önem gösterdi. Hatta Osmanli Padisahi I.Murad'in Karaman'a karsi yaptigi sefere (1386) ve Balkanlar'daki I.Kosova Savasi'na (1389) yardimci kuvvetler göndererek istirak etmis oldular. Bu dostluk Yildirim Bayezid'in ilk yillarinda da devam etti. Ancak, Yildirim Bayezid'in Anadolu Beyliklerini kendi hâkimiyeti altinda toplamak istemesi ve bu amaçla Candarogullari'nin da yardimiyla Bati Anadolu Beyliklerini ortadan kaldirmaasi, Süleyman Pasa'yi kendi beyliginin gelecegi konusunda endiseye düsürdü. Bu sirada hemen bütün Anadolu Beylikleri, Osmanli Devleti'ne karsi birlesmekte idiler. Candaroglu II.Süleyman Pasa da Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin ile anlasti. Yildirim Bayezid'in Kastamonu üzerine yürümesi karsisinda Süleyman Pasa, Kadi Burhaneddin'den yardim istedi. Kadi Burhaneddin'in yardima karar vermesi ve Yildirim Bayezid'i tehdit eden mektup göndermesi Osmanli ordusunun geri dönmesini sagladi. Ertesi yil (1392), Yildirim tekrar Kastamonu üzerine yürüdü. Fakat, Kadi Burhaneddin'in yardim için geldigi haberini alinca yeniden geri dönmek zorunda kaldi. Nihâyet, Nisan 1392'de Osmanli ordusu gerekli hazirliklarla Kastamonu'ya dogru ilerledi. Süleyman Pasa, Kadi Burhaneddin'in yardimini saglayamadan Yildirim Bayezid tarafindan maglup edilerek öldürüldü. Böylece Osmanli padisahi Bayezid, Kastamonu'daki Candarogullari Beyligi'ne son vermis oldu.
f- Isfendiyar Bey (1392-1439)
Ebu'l-feth ve Çelebi gibi ünvanlarla anilan Isfendiyar Bey Kastamonu topraklarini ele geçiren Osmanli ordusunun Sinop'u tehdit etmesi üzerine Bayezid'e bir elçi gönderdi. Osmanli tabiligini taniyacagini ve Sinop'un kendisine birakilmasini isteyen Isfendiyar Bey, babasi ile kardesinin isyanlarindan kendisinin mesul tutulmamasini istedi. O'nun bu istegi Yildirim Bayezid tarafindan kabul edildi ve iki taraf arasinda Kivrim Yolu sinir tayin edildi (1392).
Böylece Candarogullari Beyligi, Sinop'ta Isfendiyar Bey kolundan devam etti. Isfendiyar Bey'in yarim asra yakin süren hükümdarligi döneminde, Candarogullari Beyligi, Osmanli tarihlerinde Isfendiyar ogullari olarak meshur olmustur.
Yildirim Bayezid'in Ankara Savasi'nda (1402) Timur'a maglup ve esir olmasi üzerine Isfendiyar Bey, Osmanli tabiyetinden kurtulmustur. Timur'un Bati'ya dogru ilerledigi haberini alan Isfendiyar Bey deniz yoluyla gelerek Mentese'de Timur'la görüstü ve pek çok hediye vererek bagliligini bildirdi. Timur, buna karsilik Isfendiyar Bey'e kendisinin sahip oldugu topraklara ilave olarak Kastamonu, Çankiri, Kalecik ve Tosya gibi eski Candarogullari Beyligi'nin eski topraklarini da verdi.
Isfendiyar Bey, Timur'un himayesinde Candarogullari Bey'i olarak idareyi ele aldi ve bastirdigi paralarla Timur'un adini zikretti. XV. yüzyilin baslarinda Anadolu'ya gelen Ispanyol seyyahi Clanjo, Candarogullari Beyligi hakkinda bilgi verirken, Isfendiyar Bey'in Timur'a vergi verdigini, onun adina para bastirdigini, Inebolu'nun beyligin sinirlari içinde oldugunu yazmistir.
Timur'un Anadolu'yu terkederek Semerkand'a dönmesinden sonra Yildirim Bayezid'in ogullari arasinda çikan taht mücadelelerinde Isfendiyar Bey, ihtiyatli bir siyaset takip etmis, kendisine zarara gelmeyecek sekilde sehzadeler arasinda taraf tutmustur. Önceki Mehmed Çelebi'ye karsi Isa Çelebi'yi desteklemisti. Ancak Mehmed Çelebi'nin varlik göstererek Anadolu'da kuvvetli bir sekilde birligi saglamayi basarmasi üzerine yeniden dostluk kuruldu. Rumeli hakimi olan Süleyman Çelebi'nin Anadolu'ya geçmesi karsisinda Mehmed Çelebi ile Isfendiyar Bey, müsterek hareket etmek zorunda kaldilar. Bu arada Candaroglu Isfendiyar Bey, Musa Çelebi'nin Sinop yoluyla Rumeli'ye geçmesine yardimci oldu. Daha sonra Mehmed Çelebi'nin Karaman (1415-16) ve Eflâk (1416-17) üzerine tertib ettigi seferlerde Osmanlilar'a yardim eden Isfendiyar Bey, oglu Kasim Bey denetiminde yardimci bir ordu gönderdi.
g- Candarogullari Beyligi'nin Parçalanmasi
Isfendiyar Bey, kendi idaresi altinda bulunan topraklardan Çankiri, Kalecik ve Tosya'yi en çok sevdigi oglu Hizir Bey'e vermeyi düsündügünden, bunu ögrenen ve Mehmed Çelebi'ye yardim için Rumeli'ye giden Kasim Bey babasina darilmisti. Hatta, Eflâk Seferinden dönüste Kastamonu'ya gitmeyerek, babasinin kardesine vermeyi düsündügü yerlerin kendisine alinmasini istemis ve Osmanli himayesine siginmisti. Oglunun bu davranisindan memnun kalmayan Isfendiyar Bey, Osmanlilar'in istegine karsi çikamadigindan Mehmed Çelebi'ye bir elçi göndererek Çankiri, Kalecik ve Tosya'yi Kasim Bey'e degil, Osmanli hükümdarina biraktigini arzetti. Bunun üzerine Çelebi Mehmed, Ilgaz dagini sinir kabul ederek, Isfendiyar Bey'in biraktigi yerleri, Osmanli hizmetine giren Kasim Bey'e verdi. Böylece Candarogullari Beyligi biri yari bagimsiz, digeri Osmanli hâkimiyetinde olmak üzere seklen ikiye bölündü. Daha sonra Samsun ve civarini Osmanli topraklarina katmak isteyen Çelebi Mehmed, Cenevizliler'den Kâfir Samsun'u, Isfendiyaroglu Hizir Bey'den de Müslüman Samsun'u aldi (1419). Bu sefer sonunda Candarogullari Beyligi'nin sinirlari doguda Sinop, güneyde Ilgaz ve batida Araç kasabasi tarafindan çevrilmistir.
Osmanli Devleti'ndeki saltanat degisikliginden kendi lehine yararlanmak isteyen Isfendiyar Bey, II.Murad'in padisahliginin ilk döneminde oglu Kasim Bey üzerine giderek elindeki yerlerden çikardi. Bilahare Osmanli ordusunun karsi koymasiyla Isfendiyar Bey yenilerek Sinop'a çekilmek ve baris istemek zorunda kaldi (1423). Bunun üzerine yapilan antlasma sartlarina göre, Isfendiyar Bey, II. Murad'a tabi olacak, her sene padisahin seferlerine asker gönderecek ve Küre-i Nühas gelirlerinden önemli bir kismini Osmanli Devletine verecekti.
Isfendiyar Bey, II.Murad ile dost geçinmek mecburiyetinde oldugunu görünce iki hanedan arasinda aile bagi kurmaya çalisti ve oglu II. Ibrahim Bey'in kizini II. Murad'a nikahladi. Böylece, Candarogullari Beyligi bir müddet daha yasama imkâni bulmus oldu.
Isfendiyar Bey yetmis küsur yasinda 1440 yilinda Sinop'ta öldü. O'nun zamaninda Candarogullari Beyligi'nin iktisadi ve ticâri hayati önemli ölçüde gelismis, Sinop limani vasitasiyla Venedik ve Cenevizlilerle pek çok ticâret yapilmisti. Ayrica Kastamonu'da bulunan ve ihraç edilen bakir madeni de beyligin önemli gelir kaynaklarindandi.
h- II.Ibrahim Bey (1439-1443)
Isfendiyar Bey'in ölümünden sonra yerine "Taceddin" ünvani ile anilan oglu Ibrahim Bey geçti (1439). Dört sene süren beyligi sirasinda, Osmanli hanedani ile olan akrabaliginin da tesiriyle herhangi bir hadise vuku bulmadi. II.Murad'in kayinpederi ve enistesi olan Ibrahim Bey, beyligin iç ve dis siyasetinde barisçi ve ahitlere bagli bir politika uyguladi. 1443 senesinde Sinop'ta ölen Ibrahim Bey, diger bazi Anadolu Beyleri gibi "Sahibü's-seyf ve'l-kalem" ünvani ile de anilmistir.
i- Ismail Bey (1443-1461)
II. Ibrahim Bey'in ölümünden sonra Candarogullari beyliginin basina, bu hanedan içinde meydana getirdigi hayir müesseseleri ile ilim ve fazilet bakimindan en degerlisi olan Ismail Bey geçti. Cemaziyelevvel 822 (Haziran 1419) tarihinde dogan Ismail Bey, 1443'de beylik tahtina oturdu. Kemaleddin ünvani yaninda Ebu'l-Hasan künyesi ile de taninan Ismail Bey, saltanatinin ilk yillarinda beyligin birligini muhafaza etmek için kardesi Kizil Ahmed Bey ile ugrasmak zorunda kaldi. Kizil Ahmed, babasinin yerine geçmek istiyor ve bu amaçla da Osmanli Devvleti'nden yardim umuyordu. Osmanlilar ise sadece Bolu sancagini Kizil Ahmed Bey'e vermekle yetindiler. Fatih Sultan Mehmed'in Osmanli tahtina çiktigi ilk yillarda bazi Anadolu beylikleri ile anlasmazliklar oldugu halde, Candaroglu beyligi ile barisi bozucu bir olay meydana gelmedi. Hatta Istanbul'un kusatilmasi için yapilan hazirliklara katildilar. Daha sonra 1452 kisinda Istanbul'a karsi baslatilan kusatilmada Candaroglu Ismail Bey'in kuvvetleri Istanbul'u abluka altina aldilar. Asil kusatma sirasinda harp sahasinda bulunan Ismail Bey'in oglu Kasim Bey Mayis 1453'de baslayan asil hücumdan önce imparatora gönderilerek teslim teklifinde bulunmustu.
Istanbul'un fethinden sonra, Anadolu'da birligi saglamak için, beylikler sistemine son vermek gerektigini gören Fatih, bu politikasini uygulamakla Osmanli-Candarogullari iliskisinin bozulmasina sebep oldu. Kurulusundan itibaren Osmanli Devleti için hasmane bir siyaset takip eden Candarogullari Beyligi, Anadolu'da büyük bir tehlike teskil ettigi gibi, elinde bulundurdugu bölgenin siyasî, cografi ve ekonomik önemi sebebi ile de Fatih'in ilgisini çekmisti.
Topraklarinin, Osmanli hedef sahasi içine girdigini gören Ismail Bey, beyliginin varligini korumak için Trabzon-Rum Imparatorlugu araciligiyla Bati Hiristiyan dünyasi ile temasa geçti ise de sonuç alamadi. Çok geçmeden Fatih Sultan Mehmed, Kuzey Anadolu'yu topraklarina katmak amaciyla sefere çikti. Bu seferin, kendi üzerine yapildigini zanneden Ismail Bey, Kastamonu'yu terkederek Sinop'a çekildi ise de, Osmanli kuvvetlerinin sadece Amasra'yi aldigini ögrenince, padisaha hediyeler göndererek bagliligini bildirdi.
Fatih Sultan Mehmed Trabzon seferi hazirliklari sirasinda Ismail Bey'e de mektup göndererek, askerleriyle yardima hazir olmasini ve Sinop limanina gelecek Osmanli donanmasinin ihtiyacinin karsilanmasini istemisti. 1461 yili kisinda sefer hazirliklarini tamamlayan Fatih, sadrâzam Mahmud Pasa'nin Istanbul'da hazirladigi donanmayi Sinop'a gönderdi ve Osmanli kara ordusu Ankara'ya hareket etti.
Isfendiyar Bey, mektupta kendisinden istendigi gibi oglu Hasan Bey kumandansindaki bir orduyla Ankara'ya gelen Osmanli ordugâhinda Candaroglu Beyligini ele geçirebilmek için Osmanli himayesine giren Kizil Ahmed de bulunuyordu. Muhtemelen O'nun tesvikleriyle Ankara'ya gelen Hasan Bey, Fatih'in emriyle hapsedildi.
Fatih, Candarogullari Beyligini Kizil Ahmed Bey'e vererek Osmanli kuvvetleriyle Kastamonu üzerine yolladi ve arkasindan da Mahmud Pasa'yi gönderdi. Kendisi en arkadan hareket eden Fatih, böylece Ismail Bey'i zor bir duruma düsürdü. Bütün bu gelismeleri haber alan Ismail Bey, acele ile Kastamonu'dan Sinop'a çekildi ve savunma hazirlaklarina basladi. Mahmud Pasa Kastamonu'ya gelince oradan yeni bir ordu hazirlayarak Sinop'a yürüdü. Sehir karadan ve denizden kusatildi. Bu sefer sirasinda divân kâtibi olan tarihçi Tursun Bey'in verdigi bilgiye göre Mahmud Pasa, Ismail Bey'e Tursun Bey'in kaleme aldigi bir mektup gönderdi ve teslim olmasini istedi. Yapacak bir sey olmadigini anlayan Candaroglu Ismail Bey, Sinop'u Osmanli kuvvetlerine teslim etmek zorunda kaldi (1461). Bu sirada Sinop'ta bulunan Fatih Sultan Mehmed huzuruna kabul ettigi Ismail Bey'i ikram ile karsiladi ve gönlünü hos tutmasini istedi. Ilim ile temayüz etmis bulunan Candarogullari Beyligi'nin son temsilcisi sayilabilmis bulunan Candarogullari Beyligi'nin son temsilcisi sayilabilecek Ismail Bey kendisine verilen Bursa Yenisehir'i, Inegöl ve Yarhisar taraflarina gitti. Ankara'da hapsedilen oglu Hasan Bey ise Bolu sancakbeyligine tayin edildi.
Ancak, Trabzon seferi dönüsünde Mora sancagina tayin edilen kardesi Kizil Ahmed'in Uzun Hasan'a siginmasi üzerine Ismail Bey de bu emre uymayip kendi istegiyle Andolu'dan Rumeli'ye nakledilerek Filibe'de dirlik verildi. Ismail Bey, hayatinin bundan sonraki kismini burada geçirdi ve altmis iki yasinda vefat etti. O'nun beyligi döneminde Candarogullari Beyligi bir refah devri yasamistir.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
i- Kizil Ahmed Bey (1461)
Kastamonu ve Sinop Osmanli topraklari arasinda katildigi halde bölgenin idaresi Ismail Bey'in kardesi Cemaleddin Kizil Ahmed'e birakilmisti. Kizil Ahmed Bey'in son Candarogullari beyi olarak bulunmasi kisa sürmüstür. Öyle anlasiliyor ki, gerçekte Osmanli idaresine alinan Kastamonu ve civarinin Kizil Ahmed Bey idaresine birakilmasi Osmanli padisahi Fatih Sultan Mehmed'in siyasi bir taktigi idi. Çünkü o sirada Fatih, Trabzon üzerine bir sefer düzenlemis bulunuyordu. Muhtemelen Trabzon yolu üzerinde bulunan bölgede bir karisiklik çikmasini istemiyordu. Nitekim, Trabzon'un fethinden dönen Fatih, Kizil Ahmed Bey'i Mora Sancakbeyligine tayin ederek Kastamonu'dan uzaklastirmis ve Candarogullari Beyligi'ne son vermistir. Ancak bu durumdan memnun kalmayan Kizil Ahmed Bey, bu emre uymamis ve mücadeleye girismistir. Önce Karamanoglu Ibrahim Bey'e siginmis ve daha sonra Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in himayesine girmistir (1461). Bu tarihten itibaren Fatih ile Uzun Hasan'inn hesaplasmasi olan Otlukbeli savasina (1473) kadar Uzun Hasan'in yaninda ve hizmetinde kalan Kizil Ahmed Bey, bu savasta Uzun Hasan'in maglup olmasi üzerine siyasi bir sahsiyet olarak önemini kaybetmistir. Fatih'inn ölümünden sonra tekrar Osmanli Devleti'nin hizmetine girdigi rivayet edilen Kizil Ahmed Bey'in bundan sonraki hayati hakkinda kesin bilgiler mevcut degildir.
k- Candarogullari Beyligi'nde Sosyal ve Ekonomik Durum
Kastamonu ve Sinop gibi Kuzey Anadolu'da iki önemli sehir ve çevresine sahip olan Candarogullari Beyligi XIV. yüzyilin ilk yarisinda güçlü bir siyasî kurulus olarak varlik gösterdiler. Anadolu Selçuklu Devleti'nin Mogol baskisi altinda dagilmasi sirasinda uçlarda kurulmaya baslayan beyliklerde yeni bir canlilik gözlenmekteydi. Çobanogullari Beyligi'nin yerlesmis oldugu Kastamonu ve civarini ele geçiren Candarogullari, bu bölgeyi Anadolu'nun en büyük ve güzel beldelerinden biri haline getirdiler.
XIV. yüzyilin ilk yarisinda Kastamonu'ya gelen ve Candaroglu I. Süleyman Pasa ile görüsen Ibn-i Battuta, kendisine yapilan iyi muameleyi zikretmis ve ucuzluktan söz etmistir. Beyin etrafinda tesekkül eden sosyal tabakayi ise su sekilde dile getirmektedir.
"Cuma günü ikametgahindan baîd olan mescide râkiben azîmet sultân'in adetidir. Mescid-i mezkûr ahsabdan üç tabakayi havidir. Sultan ile ricâl-i devlet, kadi, fukahâ ve vücûh-i asâkir alt tabakada ve Efendi yani Sultan'in biraderi ile ashâb u huddâmi ve ahâli-i beldeden bazilari orta tabakada ve Sultan'in esgar evladi olan ve Cevad tesmiye kilinan veliahdi ile ashâb-i memâlîk ve huddâmi ve sâir halk üst tabakada edâ-i salât ederler. Huffâz ictimâ ile mihrabin önünde halka teskil edip hatib ve kadi dahi bunlarla beraber oturur".
Yine XIV. yüzyil cografyacilarindan el-Ömeri, Mesâlikü'l-ebsâr adli eserinde Candarogullari'nin sosyal ve ekonomik durumunu ilgilendiren bilgiler vermektedir. el-Ömeri, Karadeniz kiyisinda bulunan Kastamonu'nun önemli bir mevkii bulundugunu, özellikle Sinop'un Karadeniz kiyilari ile olan irtibatini ve ehemmiyetini anlatir. Candarogullari Beyligi'nin yöneticileri ve halkin bunlara bagliligi ile bölgenin ekonomik durumu hakkinda bilgi verir.
Islâm toplumunun sosyal hayatinda önemli bir yeri olan vakif müessesesinin de Candarogullari Beyligi sinirlari içinde büyük ölçüde yayginlastigini görüyoruz. Yerlesik hayata geçmeyi, sehirlesmeyi saglayan ve meskur bölgeler olusturulmasinda önemli bir yeri olan vakif eserler arasinda, cami, medrese, imaret, zaviye gibi dinî ve ictimâî maksatlarla kurulmus pek çok müessese bulunuyordu.
Yerlesik hayatin önemli bir birimi olan sehir, Anadolu Selçuklulari ve Beylikleri döneminde Anadolu'nun iç ve dis ticaretini saglayan önemli merkezlerdi. Büyük ticaret yollari üzerinde kurulan sehirlerde büyük bir refah göze çarpiyordu. Candarogullari'nin sahip oldugu Sinop büyük ticaret yollarinin ulastigi Karadeniz kiyisindaki önemli bir iskele idi. Cenevizliler buradaki antrepolari vasitasiyla Anadolu'daki mallari ihraç ve kendi mallarini ithal ediyorlardi. Sivas'ta yerlesen Ceneviz tüccarlari Dogu ve Güney'den gelen emtiayi kervanlarla Karadeniz limanlarindan olan Trabzon'a, özellikle Samsun ve Sinop'a gönderiyorlardi. Dolayisiyla Samsun ve Sinop'ta çok canli bir ticaret yapiliyordu. Nitekim, Çelebi Mehmed zamaninda Samsun üzerine sefer yapildiginda önce Ceneviz elindeki Kâfir Samsun sonra Isfendiyar Bey oglu Hizir Bey idaresindeki Müslüman Samsun alindiginda, Osmanli padisahi Hizir Bey'e sehri niçin savunmadigini sormustu. Bunun üzerine Hizir Bey "Bizim sehrimizin dirligi Kafir Samsun sayesinde idi, o da sizin elinize geçti" diyerek Cenevizlilerle olan ticaret kapisinin kapandigini söylemek istemistir. Beyligin, Sinop limani vasitasiyla Venedik ve Ceneviz ile iktisadî-ticarî münasebetlerini gelistirdigi Venedik Devlet Arsiv vesikalarindan anlasilmaktadir. Kastamonu ise önemli bakir ve demir madeninin çikartildigi bir merkez idi. Bakir madeninin bulundugu Küre, Beyligin idaresinde bulunuyordu. Önemli bir sanayi maddesi olan bakir çok eski dönemlerden beri kullanildigi gibi bu dönemde ve Osmanlilar devrinde de önemini sürdürmüstür.
Candarogullari Beyligi, Cenevizliler'le yaptiklari alis-verislerinde üzerinde çift balik resmi bulunan ve Dârü's-saâde-i Sinop yazili bakir paralar kullanmislardi.
l- Candarogullari Beyligi'nde Ordu ve Donanma
Candarogullari Beyligi'nde sosyal ve ekonomik hayatta görülen refah, beyligin askerî gücü ile de alakasi olmasi bakimindan önemlidir. Beyligin sahip oldugu kara ordusu yirmi bes bin süvari olup, Osmanli devletinin yaninda Rumeli ve Anadolu'da seferlere katiliyordu. Ayrica uç beyligi olmasi ve Bizans hududunda bulunmasi sebebiyle zaman zaman Bizans üzerine akinlar yapildigi gibi Fatih'in Istanbul kusatmasina istirak etmisti.
Candarogullari Beyligi'nin önemli bir diger askerî gücü donanma idi. Beyligin Sinop limaninda bir tersanesi bulunuyordu. Donanmanin mikdari hakkinda kesin bir bilgi mevcut degilse de, daha Selçuklular zamaninda Sinop'ta donanma bulundugu ve Çobanogullari Beyligi ve kurucusu Hüsameddin Çoban'in buradan donanma ile Kirim'a sefer yaptigi bilinmektedir. Daha sonra Pervaneogullari idaresinde kalan Sinop'ta yine güçlü bir donanma vardi. Candarogullari donanmasi da 1361'de Cenevizler idaresindeki Kefe'yi ele geçirmek üzere tesebbüslerde bulunmustu. Isfendiyaroglu Ismail Bey'in Sinop'un Osmanlilar'in eline geçmesinden önce insa ettirdigi gemi 900 ton tasiyacak büyüklükte idi. Daha sonra Osmanli donanmasi için örnek teskil eden bu gemi Fatih Sultan Mehmed tarafindan Istanbul'a gönderildi.

m- Ilmî ve Kültürel Faaliyetler
Candarogullari, iki yüzyila yaklasan hükümdarliklari zamaninda ilim ve sanat adamlarini himaye ederek pekçok Türkçe eser yazilmasina ve Türkçe'nin ilim dili olmasina yardimci olmuslardir.
Candarogullari Beyligi zamaninda, Kastamonu, Anadolu'nun önemli ilim ve kültür merkezlerinden biri oldu ve bu durumunu Osmanlilar zamaninda sehzade sancagi oldugu zamanlarda da sürdürdü.
Beyligin asil kurucusu olan ve sinirlarini genisleten I. Süleyman Pasa, çevresinde olusturdugu ilim meclisleri ile kültür faaliyetlerinin yasatilmasina önayak olmustur.
Candarogullari Beyligi döneminde kaleme alinan ilk eser Kutbeddin Sirazi tarafindan I. Süleyman adina yazilmistir. Imam-i Gazali'nin Ihyau Ulumi'd-Din adli eserinden seçmeler yapilarak hazirlanan eser Intihab-i Süleymanî adiyla Farsça olarak telif edilmistir.
Kötürüm Bayezid adina da Ebu Mihnef'e Hz. Hüseyin'in sehadetini anlatan Destân-i Maktel-i Hüseyin adli manzum mesnevî Yusufî tarafindan tercüme edilmistir.
Devrinde ilmî ve kültürel çalismalarin önem kazandigi iki Candaroglu beyi Isfendiyar Bey ile torunu Ismail Bey'in Isfendiyar Bey adina kaleme alinan eserler arasinda Sinop'lu hekim Mümin bin Mukbil bin Sinan'in Kitâb-u Miftâhu'n-nûr ve Hazâinü's-sürûr adli göz hastaliklari ile ilgili tib kitabi, yine Isfendiyar Bey'in emriyle oglu Ibrahim'in okumasi için yazilan Cevahirü'l-esdâf isimli Türkçe Kur'an-i Kerim tefsiri, diger oglu Hizir Bey adina tercüme edilen Mirâcnâme, yine oglu Kasim Bey adina yazilan Türkçe Hulâsatü't-tib kitaplari bulunmaktadir.
Bu hanedanin ilim ve edebiyati himaye hususunda en mühim simasi Ismail Bey'dir.
Hulviyyât-i Sahî adli fikiihtan fürûa dair 78 bab üzerine Türkçe bir eser yazmis olan Ismail Bey, kendisi de büyük bir âlimdir. O'nun adina yazilan eserler arasinda Kastamonu'lu Ömer bin Ahmed'in Risale-i Münciye adli yedi kiraata dair genis Türkçe Tecvid'i, Yunus bin Halil'in Miyarü'l-ahyar ve'l-esrar adli Türkçe tasavvuf kitabi bulunmaktadir. Yine Ismail Bey'in emriyle yapilmis mütercimi bilinmeyen bir Kimya-yi Saadet tercümesi vardir. Ismail Bey, Niksarli Muhyiddin Mehmed için yaptirdigi kütüphaneye ser'î ve aklî ilimlere dair üçyüz kitap bagislamistir.
Candarogullari devrinde edebiyat sahasinda da bir canlilik görülmektedir. Kastamonu ve Sinop XV. yüzyilin ilk yarisinda sair ve âlimlerin himâye edildigi önemli bir merkez olmustur. XV. yüzyil baslarinda yetisen Anadolu sairlerinden Sinop'lu Mehmed, Kastamonu'lu Dervis Türabî ile Ismail Bey'in çevresinde bulunan Hammidî Hâkî, Senâyî, Dâî gibi sairler Candarogullari döneminde varlik göstermislerdir.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
n- Imar Faaliyetleri
Ilim ve kültür sahasinda önemli gelismelere sahne olan Candarogullari Beyligi'nin merkezi Kastamonu ve Sinop'ta pekçok cami, medrese, imaret, han, hamam, türbe ve çesme insa edildi.
Candarogullari Beyligi'nin kurulusu sirasinda beylik tahtinda bulunanlar daha çok beylik sinirlarini genisletmek ve idarî teskilati yerlestirmek ile mesgul oldular. Bu sebeple ilk dönemde pek imar faaliyetleri görülmez. Nitekim I. Süleyman Pasa sadece Tasköprü'deki Çobanogullari devrinden kalan Muzafferüddin medresesini tamir ettirmistir (1329). I. Ibrahim Bey de I. Izzeddin Keykavus'un Sinop'un iç kalesinde yaptirdigi camii 1341'de yeniden insa ettirmis ve bu cami daha sonra Ibrahim Bey Camii olarak anilmistir. Adil Bey'in oglu Mahmud Bey Kastamonu'ya bagli Kasaba'da bir cami insa ettirmistir. Kötürüm Bayezid Bey de Sinop'ta Cami-i Kebir (Ulu Cami) denilen Sultan Alaaddin camiini tamir ettirmis (1385) ve Araç kasabasinda bir cami yaptirmistir. Candarogullari beyleri içinde ilk defa büyük bir tesis kuran Isfendiyar Bey'dir. Kastamonu'daki kendi adiyla anilan mahallesinde cami, zaviye ve hamam insa ettirdi. Yine Devrekanî'nin Kasaplar köyünde mescid ve Boyabat'da medrese bina ettiren Isfendiyar Bey'in tamir islerine de önem verildigi bilinmektedir. Isfendiyar Bey'in oglu Kasim Bey de Çankiri'da cami, imaret ve zaviye yaptirmistir. II. Ibrahim Bey'in de Kastamonu'da Aktekke diye de bilinen bir imareti vardir.
Candarogullari Beyleri arasinda insa faaliyetleri bakimindan önemli yeri olan ikinci kisi Ismail Bey'dir. Kastamonu, Sinop ve civarinda pekçok tesisi bulunmaktadir. Ayrica ömrünün son zamanlarini geçirdigi Filibe'de de imar hareketlerini devam ettirmistir. Ismail Bey'in Kastamonu'da insa ettirdigi en önemli külliyesi, önceleri Sehinsah Kayasi ve sonralari Küçük Imaret, Asagi Imaret diye bilinen cami, on odali medrese, imaret, türbe ve kütüphaneden meydana gelen tesisdir. Bu külliyenin insa tarihi 1454'dür. Ismail Bey'in yine Kastamonu'da bir kervansaray, Sinop'ta çesme, Araç'ta han ve çesme, Boyabad'da imaret, Boyabad'in Mana kasabasinda mescid, Araç'in Boyali ve Küre-i Hadid köylerinde cami, Oyacali köyünde hamam, Küre-i Nühas'ta hamam, Tasköprü'nün Gökçe nahiyesinde kervansaray, Göl nahiyesinin Kemah ve Kavalca köylerinde Cami ve çesme, Devrekani'de mescid ve hamam ve Çayircik köyünde bir mescid yaptirmistir. Ismail Bey Filibe'de bulundugu sirada burada Saraçhane camii ile Markova köyünde mescid, hamam ve su yollari insa ettirmis ve vakiflar tesis etmistir.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
bismi6.jpg
DULKADIROGULLARI BEYLIGI
Elbistan ve Maras civarinda 1337-1522 yillari arasinda hüküm sürmüs olan bir Türkmen beyligidir. Beylige adini vermis olan Dulkadirli Türkmenleri Oguzlar'in Bozok koluna mensupturlar. Dulkadirli halkini teskil eden Bozok Türkmenleri Oguzlarin Bayat, Avsar ve Beydilli boylarindan idiler.
a- Beyligin Kurulusu
1- Zeyneddin Karaca (1337-1353)
XIII. yüzyil sonlarinda Halep ve Antep arasindaki bölgelere yerlesen Bozok Türkmenleri, burada bazan Memlûklular'la birlikte kuzeye dogru yayilan seferlere katiliyorlar, bazan da yalniz baslarina Çukurova'daki Ermeniler üzerine akinlar yapiyorlardi. Mogol hakimiyeti altinda bulunan Anadolu içlerine kadar gelen bu Türkmenlerin baslarinda Zeyneddin Karaca adli bir bey bulunuyordu. Zeyneddin Karaca Bey'in etrafinda toplanan Türkmenler Antep'ten Elbistan'a kadar uzanan bölgeleri ellerine geçirmislerdi. Bunlarin, Memlûklular'in devamli saldirilari ile sarsilmis olan Ermeni Prensligi'nin zayif düsmesinden de faydalanarak besbin atli ile Çukurova'ya girdikleri ve bu prensligin dogu bölgelerini tahrip ederek zengin ganimetlerle Maras'a geri döndükleri görülmektedir(1335).
Ayni tarihte Ilhanli hükümdari Ebu Said Bahadir Han ölmüs ve Anadolu'daki Türkmen beyleri için bir otorite boslugu meydana gelmisti. Bu firsattan faydalanan ve Karaca Bey gibi bir Türkmen beyi olan Tarakli Halil Bey Emir Eretna'nin elinden Elbistan yöresini almaya muvaffak oldu. O, ayni zamanda Memlûklular'in Halep valisine hediye olarak yüz at gönderip onun vasitasiyla Sultan Muhammed Nasir'dan sehrin hakimiyet mensurunu (beratini) da elde etti. Kendisine rakip olarak diger bir Türkmen beyinin ortaya çikisi, bölgedeki bütün Türkmenleri idaresi altina toplamak isteyen Karaca'yi endiselendirmeye basladi. Dulkadiroglu Karaca Bey, ertesi sene oglu Halil Bey'i göndererek Tarakli Halil'i bozguna ugratti ve Elbistan'i ele geçirdi (1337). Savasta yaralanmis olan Tarakli Halil ise Memlûklularin Halep valisi Altun Boga'nin yanina giderek ona iltica etti ve yardimini istedi. Halep valisi Karaca Bey'e karsi Tarakli Halil'i destekliyordu. Bunun üzerine Karaca Bey Kahire'ye giderek Sultan Melik Nasir Muhammed'den Elbistan naipliginin mensurunu aldi ve bölgedeki Türkmenlerin reisi olarak kabul edildi. Böylece 1337 yilinda Memlûklular'in himayesi altinda Maras ve Elbistan bölgelerinde yaklasik iki asir kadar devam edecek olan bir beyligin temeli atilmis oluyordu. Karaca Bey ülkesine dönerken Kahire'de muhtesem bir tören yapildi ve zamanin adetine göre maiyetini teskil eden Türkmenlerin her birine kiymetli hediyelerle birer hil'at verildi.
Karaca Bey Elbistan merkez olmak üzere beyligini kurduktan sonra, Anadolu'da Mogol hakimiyetinin yikilmasindan da istifade ederek civardaki diger sehirlerin fethine basladi. Derhal kuzeye dogru gönderilen Dulkadirli Türkmenleri Eratna Bey'in elindeki yerlere akinlara basladi. Ancak Memlûk Sultaninin ikazi üzerine bu akinlar durduruldu. Bununla beraber Karaca Bey, emirlerinden bir kismini, Eratna'nin kuvvetleri tarafindan muhafaza edilmekte olan Darende kalesi üzerine gönderdi. Karaca Bey'e bagli Türkmen kuvvetleri Darende kalesi muhafizlarini kiliçtan geçirerek kaleyi zapt ettiler. Böylece Darende Dulkadirlilar'in eline geçti (1338). Karaca Bey Darende'yi derhal Sam valisinin adamlarina teslim etti ve bu hareketi ile Memlûk sultaninin takdir ve sevgisini kazandi.
Darende'nin fethinden sonra Karaca Bey'in Emir Eratna ile arasi iyice açildi. Eratna Bey, kalabalik bir ordu ile Dulkadirlilerin arazisine saldirdi. Zeyneddin Karaca Bey topraklarina saldiran Eratna ordusunu bozguna ugratarak bölgeden uzaklastirdi. 1339 yilinda yapilan muharebede Karaca Bey hem rakibinin oglunu esir aldi, hem de zengin ganimet ele geçirdi. Bu savastan bir süre sonra Sultan Nasir'in araciligi ile iki taraf arasinda bir baris yapildi.
Dulkadirogullari Beyligi ile Eratnalilar arasinda yapilan bu antlasmaya ragmen Karaca Bey emrindeki Türkmenler Orta Anadolu'ya akinlar düzenlemekten geri durmuyorlardi. Karaca Bey Eratna ülkesine akinlar yaparken Türkmen emirlerinden biri olan Tasgun (Danusgu)oglu da onun beyligini tanimayarak devamli surette Dulkadirli kabilelerini rahatsiz ediyordu. Bu durum üzerine Karaca Bey Tasgunoglu'nu ve kendisine itaat etmeyen diger Türkmen beylerini maglûp etti. Karaca Bey dostu ve hamisi olan Sam Valisi Tengiz'in, Misir'a çagirilarak önce Iskenderiye'de hapis ve sonra öldürülmesi üzerine Memlûk Devleti ile münâsebetini kesti ve bu olayin hemen ardindan Memlûk sultani Melik Nasir'in ölümünü müteakip Misir'da çikan karisikliktan da faydalanarak bagimsizligini ilân etti(1341).
Karaca Bey, Memlûk sultanligina karsi bagimsizligini ilân ettikten sonra Eratnaogullari ile ittifak yaparak Halep'i ele geçirmek üzere hazirliklara basladi. Bu sirada Memlûk sultanligi içerisinde taht kavgalari baslamisti. Misir atabegi olan Emir Kosun, Melik Mansur'u öldürerek bes yasindaki Melik Esref'i tahta çikarmis, böylece kendisi devlete hakim olmustu. Ancak bu duruma karsi çikan Halep Valisi Tastimur isyan ederek Elbistan'a gelmis ve Dulkadir-oglu Karaca Bey ile birlesmisti. Öte taraftan Misir'da isyancilar çok geçmeden Emir Kosun'u katlederek Melik Ahmed Nâsir'i sultan ilân ettiler. Hükümdara naip tayin edilen Tastimur ile beraber Karaca Bey de Kahire'ye gitti. Ancak az sonra dostu Tastimur tutuklaninca ayni akibete düçar olmamak için derhal Maras'a dönen Karaca Bey Memlûklulara isyan ederek Halep'i tehdit etmeye basladi.
Memlûklularla Dulkadirlilar arasindaki mücâdele 1343 yilinda karsilikli çatismaya dönüstü. Bu yil içerisinde Eratna, Karabük mevkiinde Çobanli Seyh Hasan'i maglup ederek elde ettigi ganimetin bir kismini zafer nisanesi olarak Halep valisi Yilboga'ya göndermisti. Ganimet Dulkadirli ülkesinden geçerken esyalarin büyük bir kismi Türkmenler tarafindan soyuldu. Bu duruma çok kizan Halep Valisi Yelboga 1344 yilinda büyük bir ordu ile Dulkadirogullari arazisine girdi. Memlûk ve Dulkadirli kuvvetleri arasinda meydana gelen muharebeyi Karaca Bey büyük bir muvaffakiyetle kazandi. Halep kuvvetleri 1343 Mart'inda maglûp olarak geri döndü. Bu yenilgiye çok kizan Yelboga emrindeki birliklerin tamamini hazirlayarak Dulkadir beyine karsi yeni bir sefere giristi. Bu kadar büyük bir kuvvete karsi koyamayacagini anlayan Karaca Bey Düldül dagina çekildi. Dagin eteklerinde yapilan ikinci Memlûk-Dulkadirli savasini da Karaca Bey kuvvetleri kazandi. Bu zafer Karaca Bey'in nüfûz ve kuvvetini bir kat daha arttirdi.
Karaca Bey bu zaferi müteakip Memlûklular'in üzerine daha büyük kuvvetler göndermesinden endise ederek almis oldugu ganimetlere el sürmemis ve onlari tamamen Kahire'ye göndermistir. Ayrica savasin sorumlulugunu Halep valisine yükleyerek kendisinin masum oldugunu bildirdi. Memlûk sultani Melik Salih Ismail kendisine karsi güçlü bir hasim haline gelmis olan Dulkadiroglu Karaca Bey'in özürünü kabul etmeye mecbur kalmis ve ona beylik mensurunu göndermistir.
Karaca Bey 1345 yilinda Ermeniler arasinda meydana gelen karisikliktan faydalanarak Çukurova'nin kuzeyinde bulunan Geben kalesini ele geçirdi. Bu sirada Bizans Imparatoru olan II. Konstantin Ermeniler'e yardima geldi ise de Karaca Bey onu da agir bir hezimete ugratti ve agirliklarini yagmaladi.
Karaca Bey ile Halep valisinin arasi Geben kalesinin fethi yüzünden yeniden bozuldu. Halep valisi Ariktay Geben kalesine kendi muhafizlarini yerlestirmek istedi. Halep valisi ile Karaca Bey arasindaki bu karisik durumdan faydalanan Ermeniler Geben kalesini geri aldilar (Ekim 1346).
Görüldügü gibi Dulkadirli-Memlûk münâsebetleri Dulkadir beyi ile Halep valileri arasindaki dostluk iliskilerine bagli idi. Halep valiligine Argun Sah'in tayin edilmesi, Ariktay'in bozulmasina sebep oldugu iliskileri yeniden düzeltti. Böylece Karaca Bey'in Memlûklular'la münasebetleri yeniden düzeldi. Ancak Karaca Bey Memlûklular ile bir yil sonra tekrar bozustu. Kahire'de Melik Nasir Hasan 1347 yili sonlarinda tahta çikinca Halep valiliginde yapilan yersiz ve zamansiz degisiklik iliskileri alt üst etti. Dulkadirlilarin arzu etmedigi Ariktay 1348 Mart'inda ikinci kez Halep valiligine tayin edildi. Zeyneddin Karaca, düsmani olan bu beyin Halep valiligine getirilmesini aleyhinde bir hareket olarak gördügünden Memlûk Devleti'ne olan tabiiyetini kesti. Melikü'z-Zahir ünvanini alarak kendini müstakil bir hükümdar addeden Zeyneddin Karaca, Halep ve civarina karsi akinlara basladi. Ayrica Kilikya Ermeni prensligine de haber göndererek Memlûk Sultanligi'na ödemekte oldugu vergiyi bundan böyle kendisine göndermesini istedi.
Karaca Bey özellikle Argunsah'in öldürülmesinden sonra Memlûk-lular'a karsi olan düsmanligini daha da arttirdi (1349). Bu tarihten sonra Halep üzerine daha fazla akinlar yapmaya basladi. Onun amaci tamamen bagimsiz hale gelmekti. Bu tarihten sonra Memlûk Devleti'ne karsi Suriye'de patlak veren bütün isyanlara katilmaktan geri kalmayan Karaca Bey, Memlûk Sultanligina karsi ayaklanmis olan Halep valisi Bayboga ile birleserek Dimask (Sam) üzerine yürüdü. Kendisine karsi baslatilan isyanin büyüdügünü gören Memlûk sultani büyük bir orduyu âsî kuvvetler üzerine gönderdi. Emir Bayboga'nin bu kuvvetler karsisinda maglup olup öldürülmesi üzerine Karaca ve diger âsî emirler Elbistan'a çekildiler. Karaca Bey Misir sultani ve ümerâsinin israr ve teminâtlarina ragmen mültecileri teslime yanasmadi. Bunun üzerine Sultan Melik Salih, atabegi Emir Argun komutasindaki kalabalik bir orduyu Elbistan üzerine gönderdi. Ayrica Dulkadir Beyi'nin bu davranisina çok kizan Memlûk sultani, bu tarihten sonra Dulkadir Beyligi'nin hakimiyet mensurunu Üçok Türkmenleri'nin reisi Ramazan Bey'e verdi.
Durumun tehlikeli bir hal aldigini gören Zeyneddin Karaca Bey, âsî emirleri derhal tutuklatarak Kahire'ye gönderdi. Bu emirler Kahire'ye gelir gelmez öldürüldüler. Memlûklu Sultani Melik Salih, Karaca Bey'in de cezalandirilmasi gerektigini düsünerek, Argunsah'a onu hile ile yakalamasi için talimat verip tuzak olarak kendisine takdim edilmek üzere bir mensurla bir hil'at gönderdiler. Vali Argunsah, Karaca Beyi, Memlûk kumandaninin huzurunda mensurunu almak ve hil'atini giymek üzere Halep'e davet etti. Ancak Karaca Bey, kendisine karsi düzenlenen bu hileyi sezerek Halep'e gitmedi. Bunun üzerine Memlûk Sultani, Atabegi Argunsah'tan Dulkadirlilar üzerine hareket etmesini istedi. Ramazanogullari'ndan ve Suriye emirlerinden aldigi yardimci kuvvetlerle Elbistan'a yürüyen Argun, kendisine yardim etmesi için Sivas valisi Haci Kutlu Sah'a da mektup gönderdi. Haberi alan Kutlu Sah, ordusu ile Elbistan'a gelerek Emir Argun kuvvetlerine katildi.
Bu katilmalarla birlikte 25.000 kisiyi bulan müttefik kuvvetler, Zeyneddin Karaca'nin ülkesini yakip yikarak Elbistan'i tahrip ettikten sonra Düldül dagina kaçan Karaca Beyi burada kistirdilar. Argunsah ve müttefiklerine karsi 20 gün kadar mücadele eden Karaca Bey neticede bozguna ugradi. Bütün agirliklari ve maiyyeti Emir Argun'un eline geçti. Kendisi ise zorlukla kaçmayi basararak Eretna-oglu Giyaseddin Mehmed Bey'e sigindi.
Bu durum üzerine Misir Memlûk Sultani, Mehmed Bey'e haber göndererek Karaca Bey'in kendisine teslim edilmesini istedi. Mehmed Bey ise onu teslim etmek istemiyordu. Bu sebeple Karaca Bey'e iyi davranarak ona izzet ve ikramlarda bulundu. Ancak Emir Argun'un kendisini tehdit etmesi üzerine Karaca Bey'i Haleb'e göndermeye mecbur oldu (22 Eylül 1353). Karaca Bey bir süre burada hapis kaldiktan sonra Kahire'ye götürüldü. Burada Melik Sah ile görüsen Karaca Bey 11 Aralik 1353 tarihinde iskence ile öldürüldü ve cesedi üç gün Züveyle kapisinda teshir edildi.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
2- Halil (1353-1386)
Karaca Bey'in öldürülmesinden sonra Dulkadir Beyliginin basina oglu Halil Bey geçti. Ancak Memlûklu sultani Melik Salih ise Halil Bey'in elindeki bölgelerin idaresini, Karaca Bey'in yerini almak için zengin hediyelerle Kahire'ye gitmis olan Ramazanoglu'na verdi (10 Haziran 1354). Fakat Üçok Türkmenlerinin reisi olan Ramazan-oglu, Dulkadir beylerine bagli kalan Bozok Türkmenleri üzerinde hakimiyet kuramadi. Ramazanogullari ile Dulkadirogullari arasindaki mücadeleden dolayi Memlûk Devleti'nin kuzeyinde çikan karisiklik Sultan Melik Salih'i, Dulkadir ailesinin Bozok Türkmen boylari üzerindeki nüfuzunu kabul etmeye zorladi. Nihayet Misir hükûmeti kuzey sinirlari ötesindeki düzeni saglamak için Karaca Bey'in oglu Halil'i Dulkadirli beyi olarak tanimaya razi oldu(1355).
Cesur ve kahraman bir kisi olan Halil Bey, beyligin basina geçtikten sonra ilk is olarak babasini Memlûklulara teslim etmis olan Eretna-oglu Mahmud Bey'den intikam almaya kalkarak ülkesine akinlar yapmaya, sehir ve kasabalarini yagma etmeye basladi. 1360 yilinda diger bir Türkmen reisi Ömer Bey, Eretnalilardan Malatya'yi alirken Halil Bey de ülkesini Zamanti'ya kadar genisletti.
Öte taraftan, Malatya'ya sahiplenen Ömer Bey ayni yil içinde ölünce, Dulkadir Beyi bu sehri de ele geçirmek istedi. Ancak Malatya halki sehri Memlûklulara teslim etti. Bu olay Halil Bey ile Memlûklularin arasini açti. Bundan sonra Eretnalilara tabi olan Harput üzerine yürüyen Halil Bey, Eratnalilardan da bir yardim gelmeyince kaleyi kolayca ele geçirdi. Böylece Harput'a yerlesen Halil Bey bu defa Memlûklular'a tabi Halep ve Malatya kalelerini sikistirmaya basladi. 1361 yilinda Halep valisi büyük bir ordu ile üzerine yürüdü ise de bozguna ugrayarak geri çekildi. Halil Bey'in Memlûk arazisine akinlarini devam ettirmesi üzerine Misir sultani Melik el-Esref Saban, Halep valisi Seyfeddin'i Halil Bey'in üzerine gönderdi. Dulkadirli Türkmenlerini Harput kalesinde kusatan Emir Seyfeddin, bir netice alamadan geri döndü (1367).
Halil Bey, Memlûklular'a karsi dururken, bir yandan da onlarin düsmanligini daha fazla üzerine çekmek istemiyordu. Bu amaçla Misir'a giderek Sultan Melik Esref Saban'dan bagislanmasini istedi. Harput'u iade edecegine söz vererek, ülkesinde hakimiyetini garanti eden bir mensûr aldi. Fakat Halil Bey, ülkesine dönünce Memlûk sultanina verdigi sözü yerine getirmedi. Bu durum üzerine, Memlûklular, onu cezalandirmak için yeni bir sefer hazirligina basladilar. Nihayet Memlûk kuvvetleri 1366 yili sonlarinda ikinci kez Harput üzerine yürüdüler. Halil Bey, kalabalik Memlûk ordusuna karsi koyamayacagini anlayarak sehri teslim etmek zorunda kaldi. Halep'e kadar götürülen Halil Bey sultanin emri ile serbest birakildi.
Halil Bey on yil aradan sonra Harput ve çevresini yeniden ele geçirdi. Harput, Maras, Behisni ve Amik kalelerine sahip olan Halil Bey bu bölgelerde Memlûklular aleyhine faaliyetlerine devam ediyordu. Onun bu hareketi, 1377'de Melik Mansur Ali'nin tahta çikisindan sonra Misir'da gerçek iktidari elinde tutan Emirü'l-asâkir Berkuk'u çok kizdirdi. Güçlü kumandan, sultanliktan çikardigi bir kararnâme ile Halil Bey'i azlederek yerine Memlûk kumandani Mübarek Sah Tazî'yi Elbistan'a yerlestirmek istedi. Bu durum Dulkadirlilar ile Memlûklularin arasinin yeniden açilmasina sebep oldu. Mübarek Sah 1378 yilinda Halep ordusu ile Dulkadir Beyini Elbistan'dan atmak üzere hareket etti. Halil Bey, Dulkadirli topraklarina giren Mübarek Sah karsisinda baslangiçta maglup duruma düstü ise de sonra ani bir saldiriya geçerek Memlûklular'i bozguna ugratti ve Mübarek Sah'i da yakalayarak öldürdü (Eylül 1378).
Memlûk Devleti bu haber üzerine Elbistan'i, Malatya valisi Yelboga'ya tevcih ederek onu Halil Bey ile mücadele etmek için görevlendirdi. Ancak Memlûklu kuvvetleri bu sefer de yenildiler. Ramazanogullari'nin da yardimini alan Dulkadirlilar Ayas (Yumurtalik) mevkiinde yapilan çarpismada Memluk kuvetlerinin bir çogunu imha etti (Subat 1379).
Öte taraftan Eratnali Mehmed'in ölümünden sonra çikan karisikliktan istifade eden Halil Bey bu ülkenin topraklarina göz dikmeye basladi. O, Eratnali valilerin isyanini ve Eratnalilara karsi mücadele eden herkesi desteklemeye basladi. Bu sirada Eratnalilar Erzincan'i ele geçirmek istiyorlardi. Halil Bey oglu Ibrahim'i Mutahharten'in yardimina gönderdi. Erzincan emiri Mutahharten, Dulkadirlilerin yardimi sayesinde Eratnalilari püskürttü.
Memlûklular, son maglubiyetten sonra Dulkadirli meselesini kesin olarak halletmek için büyük hazirliklara basladilar. Bu amaçla Suriye'deki bütün valilerden, kuvvetlerini toplayarak Dulkadirlilar üzerine yürümeleri istendi. Bu emir üzerine Sam valisi Isik Temur, Halep valisi Inal Yusuf, Trablus valisi Gümüs-boga ve Hama valisi Tas Temur kuvvetleri ile gelerek Halep'te birlestiler. Çesitli Arap kabileleri de onlara katildi. Bu kalabalik Memlûk ordusu 3 Temmuz 1381 tarihinde Maras'a ulasti. Halil Bey'in kardesi Süli Bey emrindeki Dulkadirli kuvvetleri ile Memlûklular arasinda meydana gelen çarpismayi bu kez Memlûklular kazandi. Savasin sonucunda Maras sehri Memlûklular'in eline geçti (6 Temmuz 1381). Süli Bey önce Elbistan'a çekildiyse de Memlûklular'in kendisini takip etmesi üzerine Halil Bey'in tahkim ettigi Harput'a gitmek zorunda kaldi. Memlûklular Elbistan'i da alarak Malatya üzerine yürüdüler, ancak Firat nehrini geçmek mümkün olmayinca Halep'e geri döndüler. Böylece Dulkadirlilar, hakimiyetlerini sürdürdükleri baslica iki büyük sehir olan Maras ve Elbistan'i kaybettiler. Ellerinde yalnizca Harput kaldi.
Halil Bey bu zor durumdan kurtulmak için Memlûk ümerasina haberler göndererek kendilerine itaat edecegini bildirdi. Böylece Memlûk ordusu bölgeyi terketti. Ancak Halil Bey, Memlûklular'in bölgeden çekilmesinden sonra yaptigi antlasmadan vazgeçerek tekrar Memlûk arazisi üzerine akinlar yapmaya basladi. Halep valisi Yilboga, Halil Bey'in bu davranisi yüzünden yeniden Dulkadirli topraklarina girmek zorunda kaldi (1392) Halil Bey, Yilboga'nin karsisinda duramayarak sarp daglara çekildi. Onun kaçtigini gören Yilboga, Maras üzerinden Haleb'e döndü.
Halep valisi Yilboga ile Dulkadirli Halil Bey'in mücadele ettigi bu sirada Misir'da karisikliklar çikmis ve Atabeg Berkuk kendisini sultan ilân ettirmisti. Ancak onun sultanligini kabul etmeyen bazi Türk emirleri ve Memlûklular'in Elbistan naibi tayin edilen Alaaddin Altin Boga isyan ettiler. Altin Boga Dulkadirlilarla anlasarak Darende'yi kusatti ise de basarili olamadi. Bu sirada Halep Valisi Yilboga'nin müttefik kuvvetler üzerine gelmesi ile Altin Boga, Kadi Burhaneddin Ahmed'in yanina giderek ona sigindi.
Bu sirada Kadi Burhaneddin Ahmed, Eretna hanedanligina son vererek Orta Anadolu'nun en güçlü devletini kurdu. Halil Bey, Memlûklular'la olan düsmanligindan dolayi bu güçlü devlet adami ile dostluk münasebeti kurmaya basladi. Nitekim O, Kadi Burhaneddin'e isyan eden valileri bastirmak için kardesi Osman'i bir kisim kuvvetle Kadi'nin yanina gönderdi. Böylece Kadi Burhaneddin Ahmed ile Dulkadirlilar arasinda uzun bir süre devam edecek olan dostluk basladi.
Dulkadir-oglu Halil Bey 1384 yili baslarinda Memlûklular üzerine tekrar akinlara baslayarak Elbistan ve Maras'i geri aldi. Halep valisi Yilboga, Elbistan ve Maras'in Dulkadirlilar eline geçtigini haber alir almaz derhal Maras'a giderek buradaki Dulkadirlilar'i bozguna ugratti. Bunun üzerine Halil Bey kuzeye dogru çekilerek Kadi Burhaneddin'in destegi ile Memlûk hakimiyetinde olan Darende ve Divrigi bölgelerini yagmalamaya basladi. Maras'ta bulunan Yilboga bu haber üzerine Elbistan'a gelerek müttefik kuvvetleri önce Darende yakininda, sonra da Sivas yakinlarinda olmak üzere iki kez bozguna ugratti.
Memlûklular karsisindaki devamli yenilgiler Halil Bey ile kardesi Süli (Sevli) Bey'in arasinin açilmasina sebep oldu. Bir süre sonra Süli Bey, hayatina da dukunulmayacagina dair söz aldiktan sonra Halep valisi Yelboga'nin yanina giderek ona itaatini arzetti. Ancak Sultan Berkuk, onun derhal tutuklanarak Kahire'ye gönderilemesini istedi. Yilboga ise verdigi sözü tutarak Süli Bey'i sultana göndermedi ve kaçmasina göz yumdu. Bunun üzerine Halep valisi Misir'a çagirilarak hapsedildi. Halil Bey'in diger kardesleri Ibrahim, Osman ve Isa Beyler de agabeyleri Halil Bey ile bozusarak Sultan Berkuk'un himayesine sigindilar.
Memlûk Sultani Berkuk, sürekli akinlarindan usandigi Halil Beyden kurtulmak için faaliyete geçmis ve Halep'te bulunan Türkmen boylarindan Umur-oglu Ibrahim'i bu is için görevlendirdi. Bu emir üzerine harekete geçen Ibrahim Bey, bir hile ile o sirada yaylada bulunan Halil Bey'i öldürdü (Nisan 1386).
Babasi gibi Memlûklular'in cinayetine kurban giden Halil Bey, cesur ve kahraman bir bey olup, kuvvetli bir sahsiyete sahipti. Kibarligi ve alicenapligi ile halki üzerinde daima saygi gören bir kisi idi. Öldürüldügü zaman altmis yaslarinda bulunuyordu. Türbesi Zamanti kalesi eteklerinde bulunan Melik Gazi Türbesi yakinlarindadir
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
3- Sevli (Sülü) Bey (1386-1398)
Halil Beyin öldürülmesinden sonra beyligin basina en küçük kardesi Sevli Bey geçti. Bu sirada Misir'da bulunan Osman ve Ibrahim Bey'ler Sultan Berkuk tarafindan tutuklandilar. Dulkadirlilarin toparlanmasini istemeyen Sultan Berkuk, Sülü Bey'in basa geçtigini haber alir almaz Hama Ôdaki kuvvetlerine Sülü Bey üzerine yürümelerini emretti. Sülü Bey Maras üzerinden Elbistan'a gelen bu kuvvetler ile Göksun yaylasinda karsilasti. Yapilan çarpismada Memlûk kuvvetleri yenildiler. Bu savasta Hama ve Besni valileri de öldürüldü. Bu haber üzerine Sevli Bey'in karsisina rakip olarak çikarilmak üzere Kahire'de tutuklu bulunan kardesleri Ibrahim ve Osman Beyler serbest birakildi. Bu kardeslerden Osman Sevli Bey'e itaat etti. Ibrahim ise bir süre mücadele etti ise de basarili olamadi. Bunun üzerine Sultan Berkuk, Sevli Bey'in karsisina bu kez Halil Bey'in katili Yagmur-oglu Ibrahim'i çikardi. Ancak Ibrahim de Maras önlerinde yapilan savasta Dulkadirlilara yenildi (1387).
Sultan Berkuk, Sevli Bey'i maglûp edemeyince onun beylik mensurunu tasdik etmek zorunda kaldi.
Sevli Bey'in saltanatinin ilk yillarinda karsisina bir rakip daha çikti. Bu kez yegeni Nasireddin Mehmed b. Halil Bey, Memlûklular'dan da yardim alarak amcasina karsi çikti. Memlûklu umerâsindan Sis naibi Sungur Bey ile birlesen Mehmed 1388 yilinda amcasi Sülü Bey'i maglubiyete ugratti. Bu savasta Memlûklu sultanina cephe almis olan Malatya naibi Mintas, Sülü Bey'in yaninda yer aldi. Aldigi bu yenilgiden sonra Develi kalasine çekilen Sülü Bey; Yilboga, Mintas ve diger Türk-Memlûklu umerâsinin Sultan Berkuk'a karsi giristigi isyanda etkili oldu. Sülü Bey'in isyanci beylere verdigi Dulkadirli kuvvetleri Kayseri üzerine yürürken yegeni Mehmed Bey ve emrindekiler ise Berkuk'un yaninda savasiyorlardi.
Neticede Yilboga ve Mintas emrindeki isyanci kuvvetler Sultan Berkuk'u tahttan indirdiler. Ancak bu sefer kendileri mücadeleye basladi ve Yilboga'yi maglûp eden Mintas kendisini Atabeg olarak ilan ettirdi. Fakat çok geçmeden Berkuk, Mintas'a karsi tekrar üstünlük kurarak saltanatini yeniden elde etti. Sülü Bey ve Mintas tekrar bir araya gelerek Memlûklu arazisinde yagma ve tahribatta bulunmaya devam ettiler. Bunlar Ayntab sehrini ele geçirdiler.
Bu tarihlerde Timur Dogu Anadolu seferine çikmisti. Sülü Bey ona elçiler göndererek itaatini arzetti. Sülü Bey ayrica Timur'u Suriye üzerine bir sefer yapmaya sevketti (1394). Dulkadir-oglu Sülü Bey'in bu hareketinden haberdar olan Memlûklu sultani Berkuk büyük bir ordu hazirlayarak Dulkadirlilarin üzerine gönderdi (1395). Halep valisi emrindeki bu Memlûklu kuvvetleri Sülü Bey'i agir bir yenilgiye ugratti. Canini güçlükle kurtaran Sülü Bey, hemen hemen bütün maiyetini kaybetti. Bu zaferle de yetinmeyen Berkuk, daha önceleri Karaca ve Halil Beylere yaptigi gibi Sülü Bey'e de bir suikast hazirlatarak onu da öldürttü (Mart 1398).
Secaat ve söhret sahibi bir kimse olan Sülü Bey, ayni zamanda adil ve cömert idi. Bilhassa Osmanlilar ve Kadi Burhaneddin Ahmed ile dost olmaya özel bir ilgi göstermistir. Nitekim O, gerek Kadi Burhaneddin Ahmed ve gerekse Sehzâde Çelebi Mehmed'e kizlarindan birer tanesini vererek dostluk ve akrabalik baglarini kuvvetlendirmisti.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
4- Sadaka (1398-1399)
Sevli Bey'in yerine oglu Sadaka Bey geçti. Ancak amcazâdesi Mehmed buna karsi çikti. Beyliginin mensurunu almak üzere Kahire'ye giden Sadaka Bey, Elbistan'a dönüsünde Mehmed ile mücadeleye giristi. Bu siralarda Kadi Burhaneddin'in ölümü ile ona ait topraklari ülkesine katmis olan Osmanli padisahi Yildirim Bâyezid ise müdahale ederek Sadaka'yi Elbistan'dan sürüp beyligin basina Nasireddin Mehmed Bey'i getirdi (2 Agustos 1399).
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
5- Nasireddin Mehmed (1399-1442)
Yukarida da belirtildigi gibi Osmanli Padisahi Yildirim Bayezid'in himayesi ile Dulkadirli beyi olan Mehmed Bey Memlûklu sultanligi ile de iyi iliskiler içerisinde bulunuyordu. Mehmed Bey, Yildirim Bayezid'in taraftari olarak, Sevli Bey'in tam aksine Timur'a düsmanca tavir takindi. Timur 1400 yilinda Sivas'i kusattigi zaman Elbistan Türkmenleri Timur'un ordusuna baskinlar yapiyordu. Türkmenlerin bu hareketleri Dulkadir ülkesinin Timur ordusu tarafindan yagmalanmasina sebep oldu. Nitekim Timur, Sivas muhasarasindan sonra Elbistan ve Dulkadirli topraklarini isgal ederek bütün memleketi yakip yikti. O, Malatya ve Behisni'yi de zapt etti. 1401'de Suriye'den dönüsünde bir kez daha Dulkadirli topraklarina giren Timur yagma ve tahriplerde bulundu.
Mehmed Bey Timur'un Anadolu'yu terketmesinden sonra Osmanli Devleti'nde bas gösteren kardesler mücadelesinde, kizlarindan biri ile evli olan Çelebi Mehmed'in tarafini tutarak, ona oglu Süleyman emrinde yardimci kuvvetler gönderdi.
Mehmed Bey, Memlûklular ve Osmanlilarla dost geçinirken diger komsulari Karamanogullari ve Ramazanogullari beylikleri ile daima mücâdele etti. Memlûklu Sultani melik Müeyyed Seyh, Karamanlilar'in elindeki Kayseri kalesini ele geçirdikten sonra burasini mükâfat olarak Nasireddin Mehmed Bey'e verdi (1419). Böylece Dulkadirlilar ile komsulari arasinda düsmanlik baslamis oldu. Karaman-oglu Mehmed Bey, Memlûklu ordusunun Suriye'ye dönüsünden sonra Ramazan-oglu Ibrahim Bey ile birleserek Kayseri üzerine yürüdü. Ancak Dulkadir-oglu Mehmed Bey bu müttefik orduyu bozguna ugratarak Karaman-oglu Mehmed Bey'i esir aldi ve onu oglu Davud'un muhafazasinda Memlûklu sultanina gönderdi.
Dulkadir-oglu Mehmed Bey bir yandan Memlûklular'la mücadele ederken, diger yandan Karamanlilarla da Kayseri sehri yüzünden savasiyordu. Kayseri'de vali olarak Mehmed Bey'in oglu Süleyman Bey bulunuyordu. Bu sirada Karaman-oglu Ibrahim Bey Kayseri önlerine gelerek sehri ele geçirdi (1438). Bu durum üzerine Dulkadir-oglu Mehmed Bey Kayseri'yi yeniden ele geçirebilmek için oglu Süleyman'i Osmanli Sultani II. Murad'in yanina göndererek yardimini saglamayi basardi. Kayseri'nin Karamanlilar tarafindan geri alinmasi Dulkadirlilar kadar Osmanlilar'in da menfaatine dokunmustu. Osmanlilar Savas halinde olduklari bir beyligin genisleyip güçlenmesine seyirci kalamazlardi. Bu sebeple Osmanli Sultani II. Murad Kayseri üzerine yürüyerek burasini Karamanlilar'in elinden aldi ve sehrin idaresini tekrar Dulkadirli Nasireddin Mehmed Bey'e verdi (1439).
Dulkadir-oglu Mehmed Bey'in Osmanlilarla yakinlasmasi Memlûklu sultani Çakmak'in bu beylige karsi olan düsmanligini daha da arttirdi. Ancak, Dulkadirlilarin Osmanlilar ile daha fazla isbirligi yapmalarindan çekinen Sultan Çakmak, bu düsmanligini fazla devam ettirmedi. Nasireddin Mehmed Bey de Memlûklulara sadakatini göstermek üzere Kahire'ye kadar giderek orada bir süre kaldi. Kirk alti yil kadar Dulkadirli beyliginin basinda kalan Nasireddin Mehmed Bey Ekim 1442'de seksen yasinin üzerinde iken vefat etti.
 
Üst Alt