Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Islam Tarihi

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
cami7.jpg
IZZEDDIN I. MESUD (1116-1155)
Sultan Mesud'un tahta çikmasindan bir müddet sonra Bizans tahtinda da degisiklik oldu ve Ioannes imparator ilân edildi (1118-1143). Bu taht degisiklikleri iki devlet arasinda öteden beri devam eden ancak Sahinsah'la Alexios arasinda imzalanan anlasma ile kisa bir süre için de olsa durdurulmus olan savaslar yeniden basladi ve Denizli ile Uluborlu Bizans kuvvetleri tarafindan geri alindi.
I. Kiliç Arslan'in ölümünden sonra ogullari arasinda baslayan taht kavgalari sirasinda Danismendliler giderek kuvvetlendiler. Sultan Mesud'un kayinpederi olan ve onun Selçuklu tahtini ele geçirmesinde önemli rol oynayan Danismendli Emir Gazi, Artuklu Belek Gazi'nin ölümünden sonra 13 Haziran 1124 tarihinde Malatya'ya hücum etti. Bir ay süren muhasaradan sonuç alamayan Emir Gazi oglu Muhammed'i burada birakarak sehir önlerinden ayrildi. Malatya 6 ay daha muhasara edildi. Uzun süren muhasara sebebiyle sehirde açlik felâketi bas gösterdi. Halk les ve agaç yapraklarini yemeye basladi. Bunun üzerine çaresiz kalan Ayse Hatun ile Kiliç Arslan'in oglu Turgul Arslan 10 Aralik 1124'de Nisar (Minsar) kalesine çekilerek sehri Danismendliler'e teslim etti. Böylece Malatya tekrar Danismendliler'in hakimiyeti altina girmis oldu. Sultan Mesud'un Malatya'yi kayinpederi Emir Gazi'ye teslim etmesi Ankara ve Kastamonu meliki olan kardesi Arab'i kizdirdi. Sultan Mesud 1126 yilinda kardesi karsisinda maglup olarak Bizans Imparatoruna siginmak zorunda kaldi. Selçuklu hanedani arasindaki iç mücadelelerden faydalanmak isteyen imparator Ioannes bunu firsat bilerek Sultan Mesud'a yardim ettigi gibi kendisi de Kastamonu üzerine yürüyerek sehri kusatti ve çok sayida esirle geri döndü. Sultan Mesud ise kayinpederi ile birleserek Melik Arab üzerine yürüyünce o da Ermeniler'in Çukurova'daki prensi Thoros'a sigindi. Daha sonra Türklerden ve Ermenilerden mütesekkil bir orduyla Emir Gazi'nin oglu Muhammed'i pusuya düsürerek esir aldi. Melik Arab daha sonra bizzat Emir Gazi üzerine yürüdü. Fakat neticede Emir Gazi oglunu esaretten kurtardi.
Kardesler arasinda devam eden bu mücadele sonunda kârli çikan taraf hiç süphesiz Danismendliler oldu. Sultan Mesud kayinpederi sayesinde tahtini korumayi basarirken Emir Gazi de Malatya'dan Sakarya'ya kadar uzanan Selçuklu topraklarini Danismendli hakimiyeti altina aldi. Böylece Anadolu'nun en güçlü devleti haline gelen Danismendliler 1129 tarihinde bütün Karadeniz sahillerinin kontrolünü ele geçirdiler. Ayrica 1130'da Çukurova yöresinde Haçlilari bozguna ugratarak Bohemund'u öldürdüler.
Sultan Mesud ise Bati Anadolu'da fetihlere basladi. Bu arada Emir Gazi öldü (1134) ve Selçuklu sultani Mesud büyük bir baskidan kurtulmus oldu. Emir Gazi'nin yerine geçen Melik Muhammed ile bir ara ihtilafa düsen Sultan Mesud, Bizans imparatorunun Anadolu'yu istilâ harekâtina karsi onunla isbirligi yapmak ihtiyacini hissetti. Bizans imparatoru 1137 yilinda büyük bir ordu ile Anadolu'yu geçmis Mersin ve Adana'yi isgal etmisti. Daha sonra Suriye istikametinde ilerleyen imparator Antakya, Halep, Esarib, Kefertâb, Maarratu'n-Nu'man'i ele geçirdikten sonra Istanbul'a döndü. 1139 tarihinde yeniden Anadolu seferine çikarak elde edemeden geri döndü. 1142'de yeni bir sefere çikan imparator Çukurova'ya kadar geldi ve 1143 Mart'inda Toros daglarindaki bir av partisinde yaralanarak öldü.
Ayni yil (6 Aralik 1143) Danismendli Melik Muhammed'in de ölmesi üzerine Zünnûn, Yunus ve Ibrahim adlarindaki ogullari arasinda baslayan taht kavgalari Selçuklu devletinin yeniden güçlenmesine sebep oldu. Danismendliler arasindaki taht kavgasinda Sultan Mesud, Melik Muhammed'in Zünnûn adindaki oglunu destekledi ve Danismendli mirasindan pay almayi düsündü. Bu maksatla Sivas hakimi Yagibasan ve Malatya hakimi Aynü'd-devle'nin üzerine yürüyerek her iki sehri de bir müddet kusatti. Bu muhasaralar neticesinde Sivas'a giren Sultan Mesud Malatya'dan hiçbir netice elde edemedi. Muhasara makinelerini kirarak Malatya'dan ayrildi (Eylül 1143). Daha sonra Ceyhan ve Elbistan civarini ele geçiren Sultan Mesud oglu Kiliç Arslan'i buraya Melik tayin etti ve Anadolu'daki üstünlük yavas yavas Selçuklulara geçmeye basladi. Sultan Mesud'un Firat kiyilarina kadar yayilarak Dannismendli topraklarini isgal etmesi üzerine Yagibasan ve Aynü'd-Devle, anlasarak Selçuklulara karsi Bizans imparatorluguyla isbirligi yapmayi kararlastirdilar. Sultan Mesud Anadolu'nun dogusundaki topraklarda hakimiyet sahasini genisletmeye çalisirken muhtelif Türkmen beyleri de Denizli ve Menderes vadilerinde fetihlerde bulundular. Bunun üzerine harekete geçen Bizans'in yeni imparatoru Manuel Komnenos 1145 tarihinde Ermeni ve haçlilarla ittifak yapmasina ragmen hastaligi yüzünden sefere devam edememis ve Istanbul'a dönmüstür.
Türkleri Anadolu'dan atmak isteyen Bizans imparatoru 1146 yilinda Menderes havalisini Selçuklulardan geri alarak Aksehir'de karsisina çikan bir Selçuklu ordusunu maglub ettikten sonra sehre girerek burayi yakip yikmistir. Daha sonra Konya üzerine yürüyen imparatora karsi Sultan Mesud, Selçuklu kuvvetlerini Aksaray'da toplayarak savasa hazirlandi. Iki taraf arasinda Konya önlerinde cereyan eden savasta Selçuklularin pek fazla etkili olamadiklari Bizans kuvvetlerinin Konya'yi muhasarasindan açikça anlasilmaktadir. Bir ay süren muhasaradan sonra Konya civarini tahrip ve yagma eden imparator sehri alamayacagini anlayinca geri çekilmeye karar vermistir. Bu sirada Avrupa'da II. Haçli seferinin basladigini ögrenen Sultan Mesud ve imparator aralarinda bir antlasma yaptilar. Bu antlasmadan sonra Sultan Mesud, Akdeniz bölgesinde ele geçirdigi bazi sehir ve kaleleri bu arada Brakena kalesini de Bizans imparatoruna geri verdi (1147).
Selçuklular giderek Bizans aleyhine olmak üzere hakimiyet sahalarini genisletiyorlardi. Bu durum Bizans imparatorunu harekete geçirdi ve Türkleri Anadolu'dan söküp atmak için seferber oldu. Bu maksatla Selçuklularin elindeki bazi yerleri zapt ettikten sonra Konya'ya dogru yola koyuldu. Bizans ordusunu sürekli takip eden Selçuklularla Bizanslilar arasinda Aksehir'de vuku bulan savasta imparator Manuel ayagindan yaralandiysa da güçlü Bizans ordusu karsisinda mukavemet edemeyen Selçuklu kuvvetleri geri çekildi. Aksehir'i tahrip eden Rumlar Türkleri takip ederek Konya'ya yaklastilar (1146). Bu sirada Dogu Anadolu'da bulunan Sultan Mesud Bizans imparatorunun Konya üzerine yürüdügünü duyunca Aksaray'a gelip burada hazirliklarini ikmal ettikten sonra Konya önlerinde Bizans ordusu ile karsilasti. Müdafaa savaslari birkaç ay devam etti. Baskin tarzindaki saldirilarla Bizans ordusunu yipratan Selçuklular onlara pek çok zayiat verdirdiler. Konya'yi ele geçirme ümidini kaybeden imparator Horasan ve Bagdat'tan Selçuklulara yardimci kuvvetler gelmekte oldugunu ve Avrupa'da büyük haçli seferinin basladigini haber alinca bir an önce Istanbul'a dönmeye karar verdi ve Sultan Mesud'un ölümüne kadar bir daha Anadolu seferine çikmadi. Daha sonra Haçlilara karsi Selçuklularla anlastigi ve onlarla isbirligi yaptigi rivayet edilmektedir.
Imadeddin Zengi'nin 1144 yilinda Urfa'yi fethederek Urfa Haçli kontluguna son vermesi Trablus kontlugu ile Kudüs kralligini da endiseye düsürmüstü. Urfa'ninn fethi Avrupa'da büyük bir heyecan yaratti ve II. Haçli seferine sebep oldu. Alman imparatoru III. Konrad Fransiz krali VII. St. Louis'in riyasetindeki haçli ordulari Istanbul'a dogru yola çiktilar. Bizans imparatoru diger haçli birliklerinden daha önce Istanbul'a gelmis olan Alman ordusunu bir an önce Anadolu'ya geçirmek için çirpiniyordu.
Haçlilarin Iznik, Eskisehir yolunu takip ettiklerini ögrenen sultan Mesud Haçlilarin geçebilecegi yerlerdeki kale ve burçlarini tahrip ederek gerekli tedbirleri aldigi gibi kendisine tabi hükümdar ve beylere de haber gönderip yardim talep etti. 25 Ekim 1147 de Eskisehir yakinlarinda yorgun ve bitkin vaziyetteki haçli kuvvetlerine saldiran Sultan Mesud onlari çok agir bir bozguna ugratti. Haçli ordusunun yaklasik onda biri imha edilirken Iznik'e geri dönenlerle de yol boyunca Bizanslilar tarafindan perisan edildiler. Selçuklular ise bol miktarda ganimet ele geçirerek kalelerine çekildiler.
Fransa krali St. Louis Istanbul'a varinca kendisine Alman imparatoru Konrad'in Türk kuvvetlerini imha ederek Konya'ya girdigi söylenmisti. Bizans imparatoru onu da bir an önce Istanbul'dan uzaklastirmak istedigi için yanlis bilgi vermisti. Fransa imparatoru 1147 sonlarinda hakikati ögrenmis ve ayni yolu takip etmeye cesaret edememistir. Ayni akibete ugramaktan endise ettigi için Balikesir, Bergama, Izmir ve Efes yoluyla Denizli istikametinde hareket etmis ve büyük kayiplar vererek bu sehre ulasabilmisti. Buradan Antalya'ya dogru yola çikan imparator zaman zaman Türk saldirilarina maruz kalmis ve binbir güçlükle Antalya'ya varabilmisti. Haçli kuvvetleri daha sonra Antalya'dan gemilerle Suriye sahillerine yöneldiler.
Sultan Mesud Bizans taarruzlarini püskürttükten ve Konrad kumandasindaki haçli birliklerini Anadolu'da perisan ettikten sonra Atabeg Nureddin Mahmud ve Artuklu beyleri ile birlikte Suriye'deki haçlilara agir bir darbe indirmek için hazirliga basladi. Nureddin'in gönderdigi kuvvetler 1149 tarihinde Haçli kontu Joscelin'e maglub olunca Sultan Mesud oglu II. Kiliç Arslan'la beraber Joscelin üzerine yürüdü. Fakat Joscelin Selçuklu kuvvetleri ile savasa cesaret edemedi. Bunun üzerine Sultan Mesud 1150 yilinda Haçlilarin isgali altindaki Göksun, Behisni, Ayintab, Ra'ban, Dülük sehirlerini aldiktan sonra Antakya'ya hareket etti. Ancak Joscelin Selçuklulara tabi olmayi kabul etti, yorgun düsmüs olan Sultan Mesud da geri dönerek fethettigi yerleri Elbistan merkez olmak üzere oglu Kiliç Arslan'a verdi.
Bu sirada Ermeni prensi Thoros Çukurova'ya giderek Tarsus, Adana, Manisa ve Anazarba'yi ele geçirmisti. Bizans imparatoru ile anlasan Sultan Mesud 1153 tarihinde damadi Danismendli Yagibasan ile beraber Ermeniler üzerine yürümüs, fakat hiçbir netice elde edemeden geri dönmüstü. Ertesi yil tekrar Çukurova'ya inen sultan Mesud daha büyük bir ordu ile Toroslari geçmeye çalisti, fakat bu sirada zuhur eden veba salgini yüzünden agir kayiplar vererek geri döndü ve bundan 10 ay sonra da öldü (1155).
Sultan ölecegini hissedince ülkeyi Sahinsah, Devlet ve Kiliç Arslan adli ogullari arasinda taksim etmekle beraber Kiliç Arslan'i sultan ilan ederek diger ogullarinin da ona tabi olmalarini istedi. Sultan Kayseri'yi damadi Danismendli Zünnûn'a Sivas ve Amasya'yi da diger damadi Yagibasan'a vermis, onlarin da bu bölgelerde Sultan II. Kiliç Arslan'a tabi olarak hüküm sürmelerini istemisti.
Ilk saltanat yillarinda kayinpederi Danismendli Melik Gazi'nin nüfuzu altina giren Sultan Mesud onun ölümünden sonra hakimiyet sahalarini genisleterek Anadolu'da nüfuzun tekrar Selçuklularin eline geçmesini saglamistir.
Adina para basilan ilk Anadolu Selçuklu sultani Mesud'dur. Akilli ve adaletli bir hükümdardi. Ilim adamlarini sever ve onlara saygi gösterirdi. Amasya yakinlarinda güzel bir sehir insa ettirip camiler, medreseler, fakir ve kimsesizlerle yolcular için de meskenler yaptirmistir. Sehre içme sulari getirmis ve halkin yararina pekçok faaliyette bulunmustur. Sultan Mesud'un Simre adini verdigi bu sehir bugün bir harabe halindedir.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
cami6.jpg
II. KILIÇ ARSLAN (1155-1192)
Sultan Mesud'un ölümü üzerine yerine veliaht tayin ettigi büyük oglu II. Kiliç Arslan geçti. Elbistan meliki olan Kiliç Arslan babasi ile beraber pek çok sefere katilmis ve tecrübe kazanmisti. Sultan Mesud ölecegini hissedince büyük bir merasim düzenleyip Kiliç Arslan'i bizzat tahta çikardi ve biat etti. Diger ogullarini da melik olarak, ülkenin muhtelif yerlerinde görevlendirdi. Kiliç Arslan babasinin yerine Selçuklu tahtina geçince kardesleri de isyan ederek tahtta hak iddia ettiler. Bunun üzerine Kiliç Arslan önce Devlet'i bertaraf etti. Sonra da Ankara ve Çankiri meliki olan Sahinsah üzerine yürüdü. Bu firsati degerlendiren Danismendli Yagibasan da Sivas'tan Kayseri'ye hareket etti. Kiliç Arslan bu haberi alir almaz süratle Yagibasan üzerine yürüdü. Iki ordu savasa girmek üzere iken alimlerin gayretleriyle buna mani olundu. Fakat Yagibasan kisa bir süre sonra Elbistan'a saldirinca iki ordu yeniden karsi karsiya geldi. Alimler yine oraya girip savasi engellediler ve taraflar arasinda anlasma sagladilar (1155).
Danismendliler'i himaye eden Nureddin Mahmud da bu sirada Ayintab ve Ra'ban sehirlerini istilâ ederek vaktiyle Mesud ile Franklara karsi yaptiklari ittifaki bozdu (1156). Kiliç Arslan büyük bir ordu ile yola çikip Ayintab'i muhasara etti ve sehri ele geçirdi. Ra'ban üzerine yürüdügü sirada, Haçli taarruzlarina maruz kalan Nureddin Mahmud yaptiklarindan özür dileyerek Haleb'e döndü (1157).
Kudret ve nüfuzu giderek artan II. Kiliç Arslan'dan korkan rakip ve düsmanlari ona karsi ittifak yapmak ihtiyacini hissettiler. Imparator Manuel, Nureddin Mahmud, Danismendli Yagibasan, Kiliç Arslan'in kardesi Sahinsah, Danismendliler'in Kayseri meliki Zünnun, Malatya emiri Zülkarneyn ona karsi müsterek bir cephe olusturdular. Bu ittifaki bozmak isteyen Sultan Kiliç Arslan imparatora elçi göndererek baris talebinde bulundu (1160). Fakat red cevabi aldi. Bunun üzerine Elbistan'i vererek Yagibasan'la anlasmak istedi. Fakat bunca fedakarliga ragmen yine de aleyhindeki ittifaki bertaraf edemedi. Erzurum meliki Izzeddin Saltuk'un Kiliç Arslan ile nikâhlanan kizini çeyiz ile birlikte Erzurum'dan Konya'ya gönderdigini haber alan Yagibasan gelin alayina saldirarak kizi Kayseri'ye götürüp yegeni Zünnun ile evlendirmek istedi. Ancak Islâm hukukuna göre nikahli bir kadinin baska biriyle evlenmesi mümkün olmadigindan gelini zorla dinden döndürdüler ve yeniden müslüman olduktan sonra zorla nikâhladilar. Bu agir tecavüz karsisinda çok öfkelenen Kiliç Arslan süratle Yagibasan üzerine yürüdü. Ancak Bizans kuvvetlerince desteklenen Yagibasan galip geldi ve zor durumda kalan II. Kiliç Arslan Bizans'a sigindi (1162). Istanbul'da muhtesem bir törenle karsilanan Sultan, 80 gün kaldiktan sonra imparator Manuel ile bir anlasma imzaladi. Buna göre;
1. Sultan Bizans imparatorlugunun düsmanlarini kendi düsmani olarak kabul edecek ve bunlarla mücadele eden Bizans'in safinda yer alacak,
2. Sultan ele geçirdigi Bizans sehirlerini iade edecekti.
3. II. Kiliç Arslan imparator Manuel'in bilgisi olmadan baska devletlerle herhangi bir anlasma imzalamayacak ve Manuel'in yaptigi seferlere yardimci kuvvetler gönderecekti.
4. Sultan Türkmenlerin Bizans hakimiyetindeki topraklarina yaptigi akinlara mani olacakti.
Kiliç Arslan Bizans'tan aldigi yardimlarla hazirliklarini ikmal edip, intikam maksadiyla Yagibasan üzerine yürüdü ve Sivas'i zaptetti. Yagibasan yardim için damadi Sahinsah'in yanina Çankiri'ya gitti ve 4 Agustos 1164'te orada öldü. Yagibasan'in ölümü Kiliç Arslan'i rahatlatti. Kiliç Arslan onun ölümü üzerine Ankara-Çankiri meliki Sahinsah'i kaçmaya mecbur ettigi gibi Danismendliler'in elindeki Elbistan'i ve diger bazi yerleri Selçuklu topraklarina katti. Kayseri ve Zamanti'yi da istilâ ederek Zünnun'un hakimiyetine son verdi. Zünnun ile Sahinsah Anadolu topraklarini terk edip Nureddin Mahmud'a sigindilar (1164). Nureddin bunlari himayesine alarak Selçuklu topraklarina saldirdi. Maras, Behisni ve Göksun'u zapt etti. Sultan Kiliç Arslan büyük bir ordu ile ona karsi harekete geçti. Fakat agir kis sartlari ve haçli saldirilari bu iki Türk hükümdarini anlasmaya mecbur etti.
Nureddin'in 1174 tarihinde ölümü üzerine Sultan tekrar harekete geçerek Sivas, Niksar, Tokat ve diger bazi sehirleri zapt etti (1175). Zünnun ile Sahinsah bu defa Bizans imparatoruna sigindilar. Imparator bu iki Türk beyine ait topraklari iade etmesi için Sultan'a baski yapiyordu. 1175'te Selçuklu sinirina asker sevk etti ve tahkimata basladi. Imparator kendisi sefere çikmadan önce Sahinsah ile Zünnun'u Anadolu'ya göndererek, Kiliç Arslan'in giderek artan kuvvetini sarsmayi planladiysa da bu hususta basari saglayamadi. Bunun üzerine bizzat sefere çikarak Anadolu'yu istila etmek hayaline kapildi.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
MYRIOKEPHALON SAVASI (1176) Anadolu Selçuklulari'yla Bizans imparatorlugu arasinda 1162'de yapilan anlasma taraflara daha rahat hareket etme imkâni sagliyordu. Bundan yararlanan II. Kiliç Arslan Danismendliler ve Musul Atabegligiyle; Imparator Manuel de Balkanlardaki bazi meselelerle ugrasiyordu. Bununla beraber Anadolu'da sayilari 100.000'i asan kalabalik bir Türkmen kitlesi kendilerine yurt ve otlak bulmak gayesiyle Bizans hakimiyetindeki bölgelerde yagma ve tahribatta bulunuyorlardi. Bu akinlara devam eden Türkmenler Denizli, Bergama ve Edremit'e ulasmislardi. Imparator hem bu akinlara mani olmak hem de Anadolu'da giderek güçlenen Kiliç Arslan'a agir bir darbe indirmek gayesiyle kuvvetler göndermeye ve Eskisehir'de bazi askerî tedbirler almaya basladi. Manuel Türk tehlikesine son vermek amaciyla bu seferi hilal-haç mücadelesine dönüstürmek istiyordu. Bu maksatla Papa III. Alexandre'a bir mektup göndererek Türklere karsi baslattigi bu harekâtta kendisine yardim saglamasini istedi. Papa cevabî mektubunda bu yardimi ancak yil sonunda saglayabilecegini bildiriyordu. Bunun üzerine Kiliç Arslan bir yandan hazirliklarini sürdürürken bir yandan da Süleyman adli kabiliyetli bir elçisini imparatora gönderip aralarindaki barisi devam ettirmek istedigini bildirdi. Ancak imparator Türkmenlerin istilâ ettikleri yerlerin iade edilmesini ve kendisine siginan Zünnûn ile kardesi Sahinsah'a ait topraklari derhal geri vermesini sart kosuyordu. Sultan imparatorun Eskisehir'de yaptirdigi istihkâmlari tahrib etmek için akinlara devam ederken imparator da bizzat sefere çikmadan önce Danismendli Sahinsah'i Anadolu'ya gönderdi. Fakat Sahinsah Eskisehir yakinlarinda pusuya düsürüldü ve bozgun halinde imparatora sigindi. Niksar üzerine gönderilen Zünnûn ise hiçbir basari saglayamadan geri döndü ve imparatora katildi. Kiliç Arslan kardesi Sahinsah'i da bertaraf ederek Anadolu'da siyasî birligi korudu.
Bizans imparatoru Manuel, II. Kiliç Arslan daha fazla kuvvetlenmeden üzerine yürümek ve Anadolu'yu Türklerden kurtarmak istiyordu. Bu düsüncelerle 1176 ilk baharinda Ayasofya'da yapilan muhtesem bir törenle Istanbul'dan yola koyuldu. Frank, Macar, Sirp ve Peçeneklerden olusan bu büyük ordunun sayisi hakkindaki rakamlar 700 bine kadar ulasmaktadir. Sultan tekrar elçi gönderip baris talebini tekrarladi. Fakat imparator sultani yaptigi iyiliklere nankörce cevap vermekle suçluyordu. Bizansli kumandanlar Türklerin savas gücünden bahsederek imparatoru barisa tesvik ediyorlardi. Fakat Manuel onlari dinlemiyordu.
Imparator Eskisehir yolu yerine Denizli istikametini takip ederek Selçuklulari gafil avlanmak ve baskent Konya'yi ele geçirmek niyetindeydi. Bunu sezen Sultan Kiliç Arslan müslüman hükümdar ve beylerden yardim istedigi gibi düsman kuvvetlerine baskinlar düzenleyerek onlari yipratmaya ve ikmal imkânlarini tahribe çalisti. 5-10 bin kisiden olusan Türkmen gruplariyla Bizans ordusuna saldirip yipranmis bir orduyla savasmayi plânliyordu. Sultan üçüncü defa imparatora bir elçilik heyeti gönderip baris talebinde bulundu. Ancak imparator bu teklifi magrûr bir edâ ile reddederek "baris müzakerelerinin Konya'da yapilacagini bildirdi. Bizans ordusu Homa-Düzbel-Karli-Haydarli-Karadilli-Uzunpinar yolunu takip ederek Myriokephalon (Karamikbeli) denilen sarp ve dar bir vadiye girdi. Geçidin yüksek tepelerinde mevzilenerek vadiye tamamen hakim bir durumda olan Türk kuvvetleri Bizans ordusuna baslangiçta müdahale etmeyerek düsman öncü birliklerinin Bogaz'in içine dogru ilerlemelerini adeta kolaylastirdilar. Bizans öncü birliklerine Angolos'un iki oglu Ioannes ile Andronikos kumanda etmekteydi. Bunlari diger birlikler takip ediyor, ardindan da agirliklar ve kusatma arabalari geliyordu. Imparatorun hassa kuvvetleri ise daha geride idiler. Öncü birliklerin bogazi geçerek ovaya inmesine müsaade eden Kiliç Arslan Bizans ordusunu birbirlerine yardimci olamayacak sekilde ikiye ayirmis bulunuyordu. Karamikbeli'nin çikisindaki tepe noktasinda geçisi kapattiran Sultanin vadiye sevkettigi Türk kuvvetleri sol kanadi ok yagmuruna tuttular. Bu kanadin büyük bir bölümü imha edildi. Ardindan gelen sag kanat kumandani onlara yardim etmek istediyse de çarpismanin basinda öldürüldü. Geçit tamamen Türklerin kontrolünde oldugundan vadide sikisip kalan Bizans ordusu hareket kabiliyetini kaybetmis ve geri çekilme imkânlari kalmamisti. Imparatorun hassa ordusu ve artçi kuvvetler de orada agirliklari tasiyan birliklerin bulunmasi sebebiyle hiçbir yardimda bulunamiyordu. Türk ordusu Bizans'in artçi birliklerinin gerisine uzanarak ricat etmelerine de imkân vermemekteydi. Bu sirada Niksar yakinlarindaki savasi kaybeden ve öldürülen Andronikos Vatatzes'in kesik basi bir mizragin ucuna takilip Rumlara gösterilince moralleri daha da bozuldu. Imparator olaylari seyretmekten baska bir sey yapamiyordu. Sultan Bizans ordusuna son darbeyi indirmek için imparatorun hassa kuvvetlerine saldirdi. Bütün ümitlerini kaybeden imparator herkese canini kurtarmasini emrettikten sonra Türk birliklerinin içine daldi. Bu sirada kopan bir firtina yüzünden her taraf tozduman oldu. Çarpismalar öylesine siddetli bir sekilde devam ediyordu ki her taraf cesetlerle doluydu. Imparator Manuel az sayidaki adamiyla saflari yararak Bizans öncü birliklerine katildi. Burada pusuya düsürülen Bizans ordusu büyük ölçüde imha edildi (17 Eylül 1176). Imparatorun agirliklari ordunun silah ve techizati yagmalandi. Zor durumda kalan imparator baris talebinde bulundu ve gece karanliginda yapilan müzakereler sonunda imparator Eskisehir'deki istihkâmlarini yiktirmayi ve Istanbul'a döndükten sonra da Sultan'a yüz bin altin göndermeyi kabul etti.
Zafer sonunda Türkler 100 bin esir aldilar ve bunlari satilmak üzere Musul, Bagdat ve Suriye'nin muhtelif sehirlerine sevk ettiler. Bütün Islâm ülkelerine ve müslüman hükümdarlara zafernâmeler gönderildi. Malazgirt'ten sonra kazanilan ikinci büyük zafer olan Myriokephalon zaferi Selçuklular ile Bizanslilarin kaderinde önemli bir dönüm noktasini teskil eder. Malazgirt'te hezimete ugramalarina ragmen, hâlâ Anadolu'yu geri alma ümit ve hayalinde olan Rumlar bu zaferden sonra umutlarini tamamen kaybettiler. Haçli seferleri ve taht kavgalari sebebiyle Bizans'a geçmis olan üstünlük bu zaferle yeniden Selçuklular'a intikal etmistir. Bu tarihten itibaren Türkler hakimiyet sahalarini genisletmeye devam ederken, Bizanslilar müdafaaya çekilmek zorunda kalmislardir. Bu zafer bütün Islâm dünyasinda coskun sevinç gösterileri ile kutlanmistir.
Sultan Imparator ile baris yaptiktan sonra Danismendliler'inn elinde bulunan Malatya'yi kusatti. Emir Muhammed Sultan'dan "amânnâme" aldiktan sonra Malatya'yi terk etti. Sultan da 4 aylik bir muhasaradan sonra 25 Ekim 1178'de Malatya'ya girdi ve Danismendliler'in bu koluna son verdi.
Danismendliler'e son verilmesi Artuklu beylerini endiselendirdi ve Selahaddin Eyyubî'ye haber gönderip kendilerini himaye etmesini istediler. Selahaddin kuzeye dogru yayilmak istedigi için bu firsati iyi degerlendirdi ve Artuklular'in bu teklifini kabul etti. Kiliç Arslan ise Selahaddin'den vaktiyle Nureddin Mahmud tarafindan isgal edilmis olan Ra'ban'i geri vermesini istedi. Selahaddin bu teklifi öfke ile reddetti. Bunun üzerine Sultan Kiliç Arslan 20 bin kisilik bir orduyu Ra'ban'a sevketti. Fakat Selçuklu kuvvetleri 1179 yilinda vuku bulan muharebede maglub oldu. Sultan Kiliç Arslan ertesi yil Artuklu hükümdari Kara Arslan'in oglu Nureddin Muhammed'in üzerine yürüdü. Sultan damadi olan Nureddin Muhammed'in kizi Selçuk Hatun'a kötü muamele ettigini söyleyerek onu cezalandirmak istiyordu. Kiliç Arslan'in Artuklu hakimiyetindeki topraklari ele geçirmesi üzerine Selahaddin Eyyubî Sultan'dan geri dönmesini istedi. Doguda yayilma politikasi bu büyük hükümdari karsi karsiya getirmisti. Sultan Kiliç Arslan bir elçi vasitasiyla kizinin çeyizi olarak Nureddin Muhammed'e verdigi Malatya civarindaki Hanzit ve çevresinin kendisine iade edilmesini istedi. Ayrica kizina kötü davrandigini ileri sürdü. Taraflar arasinda anlasma saglanamayinca Haçlilarla mütareke imzalayan Selahaddin süratle Selçuklu topraklarina girdi, isin ciddiyetini anlayan Sultan Kiliç Arslan veziri Ihtiyareddin Hasan'i Selahaddin Eyyubi'ye gönderip onu bu hareketinden vazgeçirmek istedi. Selahaddin çok kararli oldugu halde vezir büyük bir maharetle onu barisa ikna etti ve daha sonra iki hükümdar Ermenilere karsi birlikte sefer tertip ettiler. Sultan Kiliç Arslan ile Selahaddin Eyyubî arasindaki anlasmazliktan yararlanan Ermeni krali Rupen Kilikya'da pekçok Türkmen'i öldürtmüs, bir kismini da esir almisti. Taraflar arasinda anlasma saglaninca Kiliç Arslan Selahaddin Eyyubî'den Ermeniler üzerine düzenleyecegi sefere istirak etmesini istedi. Bunun üzerine Kiliç Arslan kuzeyden Selahaddin Eyyubî de güneyden Ermeni topraklarina girdi. Onlara mukavemet edemeyecegini anlayan Ermeni prensi III. Rupen baris talebinde bulundu ve agir tazminat ödemeyi kabul etti (1180). Kiliç Arslan Malatya'ya dönerken Selahaddin Eyyubî de Misir'a hareket etti.
Imparator Manuel Komnenos'un Myriokephalon'da yapilan anlasma sartlarini tam olarak yerine getirmemesi üzerine Selçuklu kuvvetleri ve Türkmenler Bizans arazisine akinlara basladilar. Uluborlu, Kütahya ve Eskisehir yörelerini fethettiler. Ancak Selahaddin Eyyubî 1180 yilinda yapmis olduklari anlasma sartlarina uymayarak Güneydogu Anadolu'yu ele geçirmek istemesi yüzünden Kiliç Arslan yeni gelismelerle ilgilenmek zorunda kaldi. Selahaddin önce Musul'u muhasara etti, fakat basarili olamayinca 1183'te Diyarbekir önlerine geldi ve uzun süre kusattiktan sonra sehri ele geçirdi. Diyarbekir'i savunan Emir Nisanoglu maiyyetiyle beraber Sultan II. Kiliç Arslan'a sigindi.
Sultan Kiliç Arslan uzun ve serefli bir hükümdarliktan sonra artik yorulmus ve seferlere çikamaz olmustu. Bu sebeple eski Türk töresine uyarak ülke topraklarini 11 oglu arasinda taksim etti. Buna göre:
1. Kutbeddin Meliksah, Sivas ve Aksaray.
2. Rükneddin Süleymansah, Tokat ve havalisi.
3. Nureddin Sultan Sah, Kayseri.
4. Mugiseddin Tugrul Sah, Elbistan.
5. Muizzeddin Kayser Sah, Malatya.
6. Muhyiddin Mesud, Ankara, Çankiri, Kastamonu ve Eskisehir.
7. Giyaseddin Keyhüsrev, Uluborlu ve Kütahya.
8. Nasreddin Berkyaruk Sah, Niksar ve Koyluhisar.
9. Nizameddin Argunsah, Amasya.
10. Arslan Sah, Nigde.
11. Sencer Sah, Eregli'ye melik tayin edildiler.
Bu taksim büyük bir ihtimalle 1182-1186 yillari arasinda yapilmistir.
Kiliç Arslan bu taksimattan sonra veziri Ihtiyareddin Hasan ve diger devlet adamlari ile Konya'da sultan olarak hüküm sürmeye devam etmis, ogullari da melik sifati ile bulunduklari yerlerde yari bagimsiz olarak hareket etmislerdir. Bu meliklerin her biri kendi adlarina para bastiriyor, hutbe okutuyor ve diger devletlerle münasebetlerde bulunuyor, sultan olarak da babalarini metbu taniyorlardi. Ancak bu taksimden sonra kardesler ve babalari arasinda sonu gelmeyen bir mücadele basladi. 1185 yilindan itibaren Anadolu yeni bir Türkmen muhaceretine ugramis ve konar-göçer topluluklar sehzadeler tarafindan birbirleri aleyhine kullanilmistir. Sultan II. Kiliç Arslan 1188 yilina kadar ogullari üzerindeki siyasi hakimiyetini devam ettirebilmis, ancak daha sonra büyük oglu Kutbeddin Meliksah ile aralarindaki mücadele bir savasa sebep olmustur. 1188'de Kayseri civarinda meydana gelen savasta Meliksah'in askerleri büyük Sultan Kiliç Arslan'a kiliç çekmek istemeyince Meliksah Sivas'a döndü. Fakat bu ihtilaf kesin bir çözüme kavusturulamadi. Sultanin veziri Ihtiyareddin Hasan'in da baba-ogul arasindaki bu ihtilafi körükledigi sanilmaktadir. Daha sonra vezirlikten azledilen Ihtiyareddin Hasan Sivas civarinda Türkmenler tarafindan pusuya düsürülerek öldürüldü. Kutbeddin Meliksah Anadolu tahtina uzanan yolda en büyük engel olarak gördügü vezirin ölümü üzerine kendini destekleyen Türkmenlerle birlikte baskent Konya üzerine yürüdü ve Sultan II. Kiliç Arslan'a kendisini zorla veliaht ilan ettirdi(1190).
Bu mücadele kudretli Türkiye Selçuklulari devletini sarsmis ve III. haçli seferine katilan ordularin Anadolu'dan geçmelerine mani olunamamistir. Alman imparatoru Friedrich Barbarossa 1190 yilinda III. haçli ordusunun basinda Anadolu'dan geçerken Bizans'in Anadolu'yu istila emellerine son veren o büyük Selçuklu sultani II. Kiliç Arslan oglu Meliksah'in elinde adeta bir esir durumuna düsmüstü. Büyük Islâm mücahidi Selahaddin Eyyubî'nin haçlilari perisan ederek 1187'de Kudüs'ü fethetmesi üzerine baslatilan III. Haçli seferine katilan birliklerin sayisi 200-600 bin arasinda gösterilmektedir. Alasehir-Denizli yolunu takip eden haçlilar yol boyunca göçebe hayati yasayan Türkmenlerin saldirilarina maruz kalmis, fakat ciddi bir mukavemetle karsilasmamistir. Ilk defa 1190 Mayisinda Aksehir yakinlarinda haçlilarin önüne çikan Meliksah ile Türkmen reisi Rüstem yorgun Haçli ordulari karsisinda basarili olamamis ve yavas yavas Konya'ya çekilmislerdir (17 Mayis 1190). Meram'da ordugâh kuran haçlilar bir müddet Konya'yi muhasara etmisler ve sonunda Kiliç Arslan ile Melik Sah'in baris teklifini kabul ederek rehin aldiklari 25 Türk emiri ile birlikte Haziran ayi ortalarinda Konya'dan ayrilmislardir. Rivayete göre Meliksah nefret ettigi emirleri haçlilara teslim etmis, onlar da yolda Türkmen saldirilarina mani olmadiklari bahanesiyle öldürülmüslerdir. Selçuklu topraklarini geçen imparator oradan Silifke (Göksü) çayini geçerken bogularak ölmüstür (10 Haziran 1190).
Haçlilar Suriye'ye gittigi sirada Meliksah da babasinin vezir ve emirlerini bertaraf ederek Konya'ya hakim oldu. Meliksah daha sonra kardesi Kayseri meliki Sultansah'in üzerine yürüyerek onu muhasara etti. Meliksah'tan memnun olmayan Kiliç Arslan bir firsatini bulup Sultan Sah'in yanina sigindi. Bunun üzerine Meliksah Konya'ya dönüp sultanligini ilan etti. II. Kiliç Arslan bir müddet Sultan Sah'in yaninda kaldiktan sonra onun da kendisini emellerine alet etmek istedigini anlayinca büyük oglu Uluborlu meliki Giyaseddin Keyhüsrev'in yanina gitti. Onunla birlikte Konya'ya hücum ederek sehri aldi ve Giyaseddin'i veliaht ilan ederek Aksaray'da bulunan Meliksah'i kusattigi sirada hastalanarak öldü (26 Agustos 1192).
Yaklasik 80 yasinda ölen II. Kiliç Arslan siyasî ve askerî kabiliyeti, elde ettigi büyük zaferleri ve ileri görüslülügü ile Türk tarihinin önde gelen hükümdarlarindan biridir. Anadolu'nun Türklesmesinde büyük hizmeti geçen Sultan II. Kiliç Arslan zamaninda ticaret yeniden hayatiyet kazanmis ve ilk kervansaray bu dönemde yapilmistir. Anadolu Selçuklu sultanlari arasinda ilk altin sikkeyi bastiran da odur. Onun zamani sehircilik ve imar faaliyetleri bakimindan da önemlidir. Aksaray'i yeniden insa ettirdigi gibi Konya'yi da imar ederek surlari yeni bastan yaptirmistir. Malatya'da bazi imar faaliyetlerinde bulunmustur.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
cami8.jpg
I. GIYASEDDIN KEYHÜSREV (BIRINCI HÜKÜMDARLIGI, 1192-1196)
II. Kiliç Arslan'in ölümü üzerine küçük oglu ve veliahdi Giyaseddin Keyhüsrev Selçuklu tahtina geçti. Annesi Bizans imparator ailesine mensup bir kadindi. Kiliç Arslan ülkeyi taksim ettigi sirada onu Uluborlu'ya melik tayin etmisti. Babasinin ölümünü bir süre gizledikten sonra sultanligini ilân etti. Kardesleri kendisini sultan olarak tanimamakla beraber saltanat hukukunu çignemeye cesaret edememis ve melik unvanlariyla yetinmek zorunda kalmislardir. En tehlikeli rakibi Kutbeddin Meliksah'in bir süre sonra ölümü üzerine biraz rahat nefes alma imkâni bulan Giyaseddin Keyhüsrev Ankara meliki Muhyiddin Mesud ile Tokat meliki Rükneddin Süleyman Sah'in fetihlerle diger kardesleriyle mesgul olmalarindan istifade ederek kayda deger bir sikintiyla karsilasmadan Konya'da Selçuklu tahtini elinde tutabildi. Hatta Menderes vadisine kadar fetihlerde bulundu. Çok sayida esir ve bol miktarda ganimetle döndü. Esirleri Aksehir'e sevkedip köylere yerlestirdi. Onlara tohumluk dagitti ve bes yil boyunca vergiden muaf tuttu. Daha sonra Bizans imparatoru ile baris yapilinca bunlara diledikleri yerlere gidebilecekleri söylendi. Fakat onlar müslüman Türkler arasinda yasamayi tercih ettiler.
Selçuklu tahtini ele geçirmek isteyen Rükneddin Süleyman Sah Ankara meliki Mesud'un elindeki bazi yerleri zaptederek onu kendine tabi kildi. Daha sonra diger kardeslerini de hakimiyet altina alip Konya üzerine yürüdü. Ona mukavemet edemeyecegini anlayan Giyaseddin Keyhüsrev 1196 yilina kadar tahtini korumus ve ayni yil Konya'yi Tokat meliki Rükneddin Süleymansah'a terketmek zorunda kalmistir.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
II. SÜLEYMAN SAH
(1196-1204)
cami5.jpg
II. Kiliç Arslan'in en kuvvetli ogullarindan biri olan süleyman Sah Konya'yi ele geçirmek için plânlar yapmaya basladi. Kardeslerine gönderdigi mektuplarda tahta çiktigi takdire kendilerini bulunduklari yerlerde melik olarak birakacagini vaad etti. Böylece onlarin da destegini saglayip Kayseri-Aksaray yolu ile Konya'ya yürüdü. Sehri dört ay kusattiktan sonra Giyaseddin ile anlasti. Buna göre Süleyman Sah Sultan'a, çocuklarina, emîrle-rine ve hazinesine dokunmayacagina ve istedigi yere gitmesine müsaade edecegine söz verdi. Iki kardes anlasma sartlarina bagli kalacaklarina yemin ettikten sonra Giyaseddin Konya'dan ayrildi. Süleyman Sah 7 Ekim 1196'da sehre girerek Selçuklu tahtina oturdu. Giyaseddin Keyhüsrev Konya'dan ayrilirken iki oglu Izzeddin Keykavus ve Alâeddin Keykubad'i sehirde birakmisti. Süleyman Sah yegenlerine ilgi gösterip diledikleri sekilde hareket edebileceklerini söyledi. II. Süleyman Sah önce kardeslerinden Argun Sah ve Berkyaruk Sah'a karsi sefere çikip Amasya ve Niksar'i topraklarina katti (594/1197). Elbistan meliki Mugiseddin Tugrul Sah da kendisine tabi oldugunu bildirdi. Böylece Malatya meliki Kayser Sah ile Ankara meliki Mesud hariç bütün kardesleri Süleyman Sah'a baglilik arzetmis oluyorlardi.
Süleyman Sah'in dahili meselelerle ugrasmasini firsat bilen Bizans imparatoru III. Alexios dogrudan Selçuklu topraklarina tecavüz edemedi. Ancak Giresun'da batan bir gemiyi kurtarmak üzere gönderdigi donanma Samsun limanindaki gemilere saldirdi. Mallar yagmalandi. Bunun üzerine tüccarlar Süleyman Sah 'a sikâyette bulunup yardim istediler. Sultan bir elçi gönderip mallarin iadesini ve anlasma yapilmasini istedi. Neticede Bizanslilar Türklere yillik vergi ödemeyi ve tüccarlarin mallari için de tazminat ödemeyi kabul ettiler.
Süleyman Sah kardeslerini kendine tabi kildiktan sonra taht kavgalarindan istifade eden Ermenilerin üzerine yürüdü. Ermeni krali Leon Toroslari asarak Kayseri yöresine kadar gelmis ve bazi kaleleri ele geçirmisti. Bunun üzerine 1199 yilinda Ermenilere karsi harekete geçen Süleyman Sah isgal edilen Selçuklu kalelerini geri aldi. Kilikya Ermeni Kralligi Anadolu Selçuklularina tabi oldu.
Gürcülerin sürekli olarak Türk topraklarina saldirmalari üzerine II. Süleyman Sah 598 (1202) tarihinde Gürcistan seferine çikti. Dogu Anadolu'da tabi hükümdar ve beylere de haber gönderip kendisine katilmalarini istedi. Bu sirada Erzurum Saltuklu hükümdari Alâeddin Meliksah'i da huzuruna çagirdi. Meliksah Sultan'i Erzurum yakinlarinda büyük bir törenle karsiladi. Bazi tarihçiler onun sultani karsilamada kusurlu davrandigi ve geç kaldigi için tevkif edildigini söylerken diger bazi kaynaklar da baris müzakereleri sirasinda tevkif ve hapsedildigini ifade ederler. 25 Mayis 1202 tarihinde Erzurum'a giren Sultan Rükneddin Süleyman Sah Saltuklu hükümdarini hapsedip bütün topraklarina el koydu ve bu yöreyi kardesi Elbistan meliki Tugrul Sah'a ikta ederek Saltuklu hanedanina son verdi.
Sultan Süleyman Sah Erzurum'u aldiktan sonra asil hedefi olan Gürcistan üzerine yürüdü. Selçuklu ordusu Mecingerd kalesi civarinda ordugâh kurdu. Fakat ordugâhta istirahat halinde iken Gürcülerin baskinina maruz kaldi ve agir kayiplar verdi. Gürcüler Selçuklu ordugâhina hücum ederek çok miktarda ganimet ele geçirdiler. Türk birlikleri ordugâhtan ayrilip daha uygun bir müdafaa mevkiine çekilirken Sultanin çetrini (saltanat semsiyesi) tasiyan görevlinin (çetrdâr) ati tökezleyip çetr yere düstü. Bunu gören emîr ve askerler sultanin basina bir musibet geldigini sanarak korkuya kapildi ve dagildilar. Bizzat Süleyman Sah orduyu toplamak için seferber olduysa da netice alamadi ve Türk ordusu agir kayiplar verdi. Süleyman Sah Tugrul Sah ve bazi beyleriyle Erzurum'a döndü. Gürcüler ordugâhi isgal edip sayisiz esya ve levâzim, altin ve gümüs kaplar, çadirlar, halilar, at, katir ve deveyi ganimet aldilar. Esir düsenler arasinda Erzincan Mengücüklü Beyi Behram Sah da vardi. Onu, fidyesini ödeyerek kurtardilar (1202).
Gürcistan maglubiyetine ragmen Süleyman Sah Annadolu'da sagladigi birligi devam ettirmistir. Gürcüler de Türk topraklarini istilaya cesaret edememislerdir. Intikam hissiyle dolu olarak ikinci defa Gürcistan üzerine yürürken 6 Temmuz 1204 tarihinde (6 Zilkade 600) Konya-Malatya arasinda ölmüs ve Konya kalesindeki Kümbedhane'de defnedilmistir. Gürcüler onun ölümünü firsat bilerek 1205'te Malazgirt, Ercis ve Samankale'ye kadar olan topraklari isgal etmislerdir. Ancak Erzurum meliki Tugrul Sah Ahlatsahlar'dan Begtimur ile birlikte Gürcüleri bozguna ugratmislar ve Gürcistan içlerine kadar ilerleyerek çok sayida esir ve ganimetle geri dönmüslerdir.
Süleyman Sah yaklasik 8 yil süren saltanati sirasinda ülkede millî birligi saglamis, hudutlarini doguda Gürcistan'a, kuzeyde Karadeniz sahillerine kadar genisletmis, Mengücüklü, Artuklu, Eyyubi hükümdarliklarini ve Kilikya Ermeni kralliklarini kendisine tabi kilmistir. Süleyman Sah yüksek devlet adamligi vasiflarini haiz, engin kültürlü ve sair bir hükümdardi. Diger birçok Türk hükümdari gibi o da alim, sair ve sanatkârlari himaye etmistir.
Süleyman Sah'in ani ölümü üzerine nüfuzlu kumandanlari oglu III. Izzeddin Kiliç Arslan'i hükümdar ilen ettiler. Çocuk yasta Selçuklu tahtina çikan III. Kiliç Arslan tahti sekiz ay sonra amcasi I. Giyaseddin Keyhüsrev'e terk etmek zorunda kaldi (1205).
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
bism1.gif
I. GIYASEDDIN KEYHÜSREV'IN IKINCI HÜKÜMDARLIGI (1205-1211)
Giyaseddin Keyhüsrev Konya'yi kardesi Süleyman Sah'a biraktiktan sonra uzun ve macerali bir hayat yasadi. Dokuz yil sürecek bir gurbet hayatina baslayan Giyaseddin Keyhüsrev, Konya'dan Sis'e (Kozan) gitmis ve orada Ermeni krali Leon tarafindan karsilanmis ve büyük bir hüsnü kabul görmüstü. Daha sonra Elbistan'a hareket eden Giyaseddin Keyhüsrev burada da kardesi tarafindan adeta bir sultan gibi karsilanmis ve Elbistan'in kendi emrine verildigi bildirilmistir.
Giyaseddin kardesinin bu âlîcenâp davranisina tesekkür ederek Malatya'ya gitti. Kardesi Kayser Sah da onu törenle karsiladi. Buradan Haleb'e geçti ve daha sonra Amid (Diyarbekir) ve Ahlat yoluyla Karadeniz sahiline çikti; oradan da bir gemiyle Istanbul'a hareket etti. Istanbul'da imparator tarafindan törenle karsilandi ve kendisine 10 binlik altinlik tahsisat ayrildi. Giyaseddin Istanbul'da Mavrazomes adli bir Rumun kizi ile evlendi. Latinlerin 1204 yilinda Istanbul'u isgaline kadar orada, daha sonra da kayinpederiyle birlikte gittigi Istanbul yakinlarindaki bir kalede kaldi. Süleyman Sah'in ölüm haberini de burada aldi.
Giyaseddin'in eski emîrlerinden bazilari Süleyman Sah'in ölümü üzerine onu tahta çikarmak için harekete geçti. Danismendlilerin yikilmasindan sonra Anadolu Selçuklu Devleti'nin hizmetine giren Danismendli Yagibasan'in ogullari Muzaffereddin Mahmud, Zahireddin Ili ve Bedreddin Yusuf da Giyaseddin'i tekrar tahta çikarmak için seferber oldular. Bunlar Selçuklularin büyük kumandanlarindan Mübârizeddin Ertokus ile isbirligi yaparak, diger bazi emîrleri de kendi saflarina kazandilar. Giyaseddin Keyhüsrev'in haciplerinden Zekeriyya bu emîrlerden aldigi taahhütnameyi Giyaseddin'e götürdü. Onu Anadolu'ya davet etti. Süleyman Sah'in ölümünü ögrenen Giyaseddin, ogullari, kayinpederi ve yakin adamlariyla yola çikti. Ancak Bizans imparatoru Theodoros Laskaris, III. Kiliç Arslan ile anlasmis oldugundan onlara topraklarindan geçme izni vermeyecegini bildirdi. Ancak uzun müzakereler neticesinde iki oglunu ve Hacib Zekeriyya'yi rehine birakmak suretiyle imparatordan izin alabildi ve uç bölgelerdeki emîrlerin refakatinde Uluborlu'ya geldi. Burada hazirladigi ordu ile Konya'yi ele geçirmek üzere hareket etti. Bu sirada rehine olarak bulunduklari yerin muhafizlari ile anlasan ogullari Keykâvus ile Keykubâd ve Hacib Zekeriyya da orduya katildi. Giyaseddin Ocak 1205 tarihinde Konya'yi muhasaraya basladi. Bir ay süren kusatmada hiçbir netice alamadan Ilgin'a döndü. Bu sirada beklenmedik bir hadise oldu ve Konyalilarla daimî halde rekabet halinde olan Aksaraylilar Giyaseddin'e haber gönderip sehirlerine davet ettiler ve hükümdar olarak taniyacaklarini bildirdiler. Giyaseddin bu habere çok sevindi ve hemen Konya'ya hareket etti. Yegeni III. Kiliç Arslan'a da Tokat'i ikta etti. Böylece dokuz yillik bir aradan sonra 1205 yili Subat ayinda (601 Receb) yeniden Selçuklu tahtina çikti. Rivayete göre ortalik sükun buluncaya kadar Gâvele kalesinde beklemesi istenen III. Kiliç Arslan burada öldürülmüstür.
Giyaseddin yeniden tahta çiktiginda Süleyman Sah'tan saglam bir devlet devr almisti. Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev ilk is olarak kendisinin gurbette oldugu sirada Sam'a gitmis olan hocasi Mecdeddin Ishak'i Konya'ya davet etti. Bu davet üzerine Konya'ya gelen Mecdeddin'i büyük bir törenle karsilayip daha sonra oglu Izzeddin Keykâvus'a hoca tayin etti. Büyük oglu Izzeddin Keykâvus'u Malatya'ya, ortanca oglu Alaeddin Keykubad'i Tokat'a, küçük oglu Celâleddin Keyferidûn'u ise Koyluhisar'a meliki olarak tayin etti. Fakat daha önceki tecrübelerden ders alinarak artik meliklere bagimsiz hareket etme yetkisi verilmedi. Anadolu'daki hakimiyeti güçlenen Selçuklular Artuklu ve Eyyubi melikleri tarafindan da metbû tanindi.
Selçuklu sultanlari milletlerarasi ticaret yollarinin önemini kavradiklari için fetih ve sefer politikalarini buna göre tanzim ediyorlardi. Latinlerin Istanbul'u isgali ve Komnenoslarin Karadeniz sahillerini tamamen kendi hakimiyetleri altina alma emelleri sebebiyle transit ticaret yollarinda emniyet kalmamisti. Bundan dolayi Sultan, Karadeniz seferine çikarak Komnenoslari maglub etti ve ticaret yollarinda emniyeti yeniden sagladi. Daha sonra da Türkiye için önemli bir ithalat ve ihracat merkezi olan Antalya'yi ele geçirmek için muhasara eden Sultan, netice alamayinca geri çekildi. Ancak sehre giden yollari kontrol altinda tutmaya devam etti. Bunun üzerine sehirdeki Rumlar, Latin idaresinde yasamaktansa Türklerin hakimiyetine girmeyi tercih ettiler ve sultana gizlice haberler göndererek onu sehri de ele geçirmeye davet ettiler. Bunun üzerine sultan sehri tekrar muhasara etmeye basladi. Siddetli hücumlardan sonra surlara tirmanan Hüsameddin Yavlak Arslan, sultanin sancagini burçlarin üzerine dikti ve 5 Mart 1207'de (3 Saban 603) Rumlarin da yardimi ile sehir Türk hakimiyeti altina girdi. Sultan, Mübarizeddin Ertokus'u Antalya' vali ve subasiligina getirdi. Islâmî gelenege uygun olarak sehre kadi, imam-hatip ve müezzin tayin etti. Kale ve burçlari tamir ettirip silâh ve erzak depo etti.
Antalya'nin fethi Türkiye'nin iktisadî ve içtimaî gelismesinde önemli bir yere sahiptir. Selçuklular Akdeniz'de önemli bir ithalât ve ihracat limanina kavustuklari gibi burayi deniz kuvvetleri için bir üs haline getirdiler. Giyaseddin Keyhüsrev Antalya'nin fethinden sonra ordusuyla Konya'ya hareket etti. Bazi ticari vergileri kaldirdi. Selçuklular ile Kibrisli Latinler arasinda ticarî anlasma imzalandi.
Süleyman Sah'in ölümü üzerine meydana gelen iktidar boslugundan yararlanan Ermeniler, Elbistan'a kadar gelerek pekçok esir ve ganimetle geri dönmüslerdi. Bu sebeple Sultan Ermeniler'e karsi sefere mecbur oldu (605/1208-1209) yilinda Maras'i ele geçirdi ve Eyyûbiler'in de yardimi ile Ermeni topraklarina girdi. Bazi sehir ve kaleleri zaptetti. Sultan güvenilir emîrlerinden Hüsameddin Hasan'i bu bölgede görevlendirdi. Daha sonra onun ogullari ayni görevi sürdürmüs ve Haçli seferleri sirasinda tahrib edilen Maras imar edilmistir.
Ermeni krali Eyyûbi meliklerinin tavassutu ile Selçuklular ile bir antlasma imzalayarak onlara tabi oldu. Sultan Giyaseddin Keyhüsrev Eyyubi hükümdari el-Melikü'l-Adil'in yayilmaci siyaseti sebebiyle el-Melikü'z-Zahir, Muzafferüddin Kökböri, Mugiseddin Tugrul Sah ile ittifak yapti (606/1209-10).
Giyaseddin Keyhüsrev'in Karadeniz, Akdeniz ve Ermeni topraklarinda kazandigi zaferler, Iznik imparatoru ile aralarinin açilmasina sebep oldu. Laskaris'in giderek kuvvetlenmesinden endise eden Sultan, Iznik Devleti ile hesaplasmaya mecbur oldu. Kendisine siginan Bizans imparatoru Alexis'i yanina alan Sultan Giyaseddin Laskaris'e bir ültimatom göndererek Iznik'i imparatorlugun esas sahibi Alexis'e teslim etmesini istedi. Bu talebin reddedilmesinden sonra harekete geçen Sultan, Denizli-Ladik arasindaki Antiochel sehrini muhasara ettigi sirada Laskaris'in ogullari ile karsilasti ve onlara agir kayiplar verdirtti. Bizzat imparatorun üzerine hücum ederek onu yere düsürdü. Ancak muhafizlarina imparatora dokunmamalarini emretti. Yere düsen imparator ayaga kalkip sultanin atinin ayaklarini kesti. Sultan bir kulenin devrilisi gibi yere düstü ve öldürüldü. Sultanin öldürüldügünü gören Selçuklu ordusu dagildi ve Bizans imparatoru kuvvetleri maglub iken galip duruma yükseldi (5 Haziran 1211).
Ibn Bibi'ye göre Sultan Giyaseddin dag gibi atiyla merkeze hücuma geçti ve bir kiliç darbesiyle Laskaris'i yere düsürdü. Yanindaki muhafizlar onu öldürmek istediler. Fakat sultan izin vermedi. Maglup Bizans kuvvetleri kaçarken Türklerin bir kismi onlari takibe koyuldu. Bir kismi da ganimet derdine düstü. Bu sirada bir Frank askeri beklenmedik bir sekilde Sultanin üzerine atilarak onu sehid etti. Bunu haber alan Bizans ordusu geri dönüp taarruza geçti. Türkler sultanin ölüm haberiyle sarsildilar ve firara basladilar. Çok sayida esir ve kayip verdiler. Esirler arasinda Seyfeddin Ayaba da vardi. Sultan Giyaseddin Keyhüsrev'in cenazesi Alasehirli müslümanlarin yardimiyla Islâm mezarligina defnedildi. Sultani sehid eden Frenk askeri de öldürüldü. Cenazesi Keykâvus tarafindan Konya'ya getirtilerek Kümbedhane'ye defnedildi (14 Muharrem 608/28 Haziran 1211).
Giyaseddin uzun boylu, kuvvetli ve cesur bir hükümdar olup kardesi gibi iyi bir egitim görmüstü. Dindar bir hükümdardi. Pazartesi ve Persembe günü oruç tutardi ve Divan-i Mezalim'e bizzat baskanlik ederek sikayetleri dinlerdi. Yilda bir defa ser'î mahkemelere giderek kendisi hakkinda sikayet varsa dinler ve ona göre hareket ederdi. Âlimleri ve kadilari korurdu. Kardesi Gevher Hatun'un vasiyeti üzerine Kayseri'de Sifaiyye ve Giyasiyye adiyla bir hastane ve tip fakültesi yaptirmisti (602/1205). Danismendliler tarafindan yapilan Kayseri'deki Ulu Cami'yi de tamir ettirdi. Yollarda zarara ugrayan tüccarin mallarini devlet hazinesinden tazmin ettirmesi ticareti tesvik ve himaye bakimindan önemlidir. Bazi ticari vergileri kaldirmasi da onun ticareti destekledigini göstermektedir.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
bismi4.bmp
I. IZZEDDIN KEYKÂVUS (1211-1220)
Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev'in büyük oglu Izzeddin Keykâvus babasi ile birlikte Istanbul'da gurbet hayati yasamis ve bu sirada atabeg Emîr Seyfeddin Ay-aba tarafindan egitilmistir. Giyaseddin Keyhüsrev Anadolu'ya dönüp ikinci defa tahta geçince onu Malatya'ya melik tayin etmis ve Seyh Mecdeddin Ishak'i da onun ögretmeni olarak görevlendirmisti.
Izzeddin Keykâvus babasinin ölümü üzerine toplanan devlet erkâni tarafindan sultan ilân edildi. Konya'dan Kayseri'ye giden devlet adamlari Izzeddin Keykâvus'a haber gönderip onu da Kayseri'ye davet ettiler. 21 Temmuz 1211 tarihinde yapilan merasimle Selçuklu sultani ilan edilen Izzeddin Keykâvus taziye ve tebrikleri kabule basladi. Baskent Konya'ya hareket edecegi sirada Tokat meliki olan kardesi Alâeddin Keykubad'in ordusu ile Kayseri üzerine yürüdügünü ögrendi. Alaeddin Keykubad babasinin ölüm haberini alinca Erzurum meliki olan amcasi Tugrul Sah ile beraber saltanati ele geçirmek için harekete geçmisti. Danismendli Zahireddin Ili ve Ermeni kralinin da destegini saglayarak Kayseri üzerine yürüyen Alaeddin Keykubad kardesini muhasaraya basladi. Zor durumda kalan Izzeddin Keykâvûs önde gelen emîrleri Mübarizeddin Çavli, Zeyneddin Basara ve Behram Sah'i yanina çagirip onlarin fikirlerini sordu. Müzakereler sirasinda Kayseri valisi Celâleddin Kayser müttefikleri birbirlerinden ayirabilcegini söyleyince bu fikir kabul edildi ve vali gece yarisi degerli hediyelerle Ermeni kralinin yanina giderek ona sehzadeler arasindaki taht kavgalarina karismasinin kendisine hiçbir çikar saglamayacagini bildirdi ve onu ordugâhtan ayrilmaya ikna etti. Ermeni kralinin ayrilmasindan sonra Tugrul Sah da Erzurum'a hareket etti. Bunun üzerine bir durum degerlendirmesi yapan Alâeddin Keykubad kusatmadan vazgeçerek Ankara istikametinde yola koyuldu. Danismendli Zahireddin Ili de Nigde'ye giderek Alâeddin Keykubad adina faaliyetlerine devam etti. Kayseri'de karsilastigi tehlikeyi bu sekilde atlatan Izzeddin Keykâvûs birkaç gün dinlendikten sonra Konya'ya hareket etti ve sehrin ileri gelenleri tarafindan törenle karsilandi. Tahta çikarilan sultana kurbanlar kestiler, altin ve gümüs saçtilar. Çok degerli elbiseler, atlar vb. hediye ettiler. Bütün devlet adamlari merasimle baglilik yemini (biat) ettiler. Sultan da onlara hilatler giydirdi, emlak ve arazi tevcih etti, eski mensûrlari yeniledi. Cülûs senlikleri bir hafta devam etti. Muhtelif ülkelerden gelen elçiler tebriklerini bildirdiler ve degerli hediyeler takdim ettiler. Sultan Izzeddin Keykâvus bu vesileyle Abbasî halifesi Nâsir Lidinillah'a da elçi göndererek cülusunu bildirmis, saltanatinin tasdik edildigini bildiren hakimiyet mensurunu almistir. Sultan Seyh Mecmeddin Ishak'i Bagdad'a elçi olarak göndermis ve halifeden Fütüvvet teskilâtina girmek maksadiyla bu teskilâtin sembolü olan Fütüvvet salvarini istemistir. Bizans imparatoru Laskaris de sultana elçi göndererek tebriklerini bildirmisti.
Sultan Izzeddin Keykâvus devlet islerini yoluna koyduktan sonra Arkara'ya siginmis olan kardesi Alaeddin Keykubad meselesini halletmeye karar verdi. Emirlerine haber gönderip Konya'ya çagirdi ve muhasara için gerekli hazirliklari tamamlayip Ankara üzerine yürüdü. Uzun süre devam eden muhasara sebebiyle sikinti içinde kalan Alaeddin Keykubad Eyyubî hükümdari el-Melikü'z-Zahir'e haber gönderip sultanla baris yapmasi hususunda tavassutta bulunmasini istedi. Ancak bundan bir netice elde edemeyince sehrin ileri gelenlerini toplayip onlarla istisare etti. Onlar teslimden baska çare olmadigini söyleyince agabeyi Izzeddin Keykâvus'a haber gönderip kendisine ve sehir halkina aman vermesi sarti ile anlasmaya razi oldugunu bildirdi. Bunun üzerine Sultan Seyfeddin Ay-aba, Hüsameddin Çoban ve Seyfeddin Kizil ile görüsüp kardesinin baris teklifini kabul etti ve sehri teslim alarak Alaeddin Keykubad'i Malatya yakinlarindaki Minsâr kalesinde hapsetti (1213).
Sultan iç meseleleri hallettikten sonra ülkede ticaretin gelismesi için bazi faaliyetlere giristi. Kibris krali Hugue ile bir anlasma imzalayarak Avrupali tüccarlarin Kibris üzerinden Anadolu'ya gelmelerini temin etti. Izzeddin Keykâvus ayni maksatla Venediklilerle de bir anlasma imzalamis ve Venedik tüccarlarinin Anadolu'ya rahatça girip çikabilmelerini saglamistir. Sultan Akdeniz ticaretini yoluna koyduktan sonra Karadeniz ticaret yollarini da emniyete almak için harekete geçti. Kuzeydeki Samsun ve Sinop limanlari sadece Türkiye'nin ihracat ve ithalati için degil milletlerarasi ticaret için de çok önemli merkezlerdi. Bu bakimdan Sinop'u ele geçirmek için plânlar yapmaya basladi ve sonunda sehri karadan ve denizden kusatip Rumlari teslim olmaya mecbur etti (26 Cemayizelâhir 611/2 Kasim 1214). Ertesi gün askerler sehrin karsisinda saf baglayip halkin ileri gelenlerini sultanin huzuruna çikardilar. Onlar yer öpüp itaat arzettikten sonra sehrin anahtarlarini da sultana takdim ettiler. Sultan bazilarina hilatler verdikten sonra surlardan içeri girdi. Divan noterleri tarafindan hazirlanan ahidnâmeyi yaninda bulunan tekfura yemin ettirerek imzalatti. Anlasma metninde "es-Sultanü'l-Galib Izzeddin Keykâvus b. Keyhüsrev, ben Kir Alexis'e hayatima eman vermek, Sinop yöresi disinda kalan Canit (Canik) ülkesini bana ve evladima birakmak, buna mukabil kendisine her yil 12.000 dinar, 500 at, 2000 sigir, 1000 koyun ve hazineye intikal eden her cins maldan 50 yük hediyeyi kendi hayvanlarimla göndermek, ihtiyaç halinde de kendilerine askerî yardimda bulunmak üzere iki tarafa mensup büyüklerin huzur ve sehadetiyle bu anlasma kabul ve imza edilmistir". ifadesine yer verilmistir. Trabzon Komnenoslari bu tarihten Mogol istilâsina kadar Anadolu Selçuklulari'na tabi olarak hüküm sürdüler.
Sultan Izzeddin Keykâvus buradan ülkesinin her tarafina fermanlar gönderip her sehirden zengin ve itibarli kisilerin seçilip Sinop'a gönderilmesini emretti. Eger bulundugu yerdeki emlâk ve akari dolayisiyla oradan ayrilmak istemeyen olursa emlâkinin devlet tarafindan satin alinarak kiymeti üzerinden ödeme yapilmasini istedi.
Sultan Sinop'un fethini, dini ve ticari teskilâtlanmasini imar ve emniyet islerini organize ettikten sonra ordusu ile Sivas'a geldi ve bu zaferde hizmeti görülen beylerine degerli hediyeler ve hil'atler verdi. Bu zafer münasebeti ile es-Sultanu'l-Galib ünvanini alan Izzeddin Keykâvus halife ve müslüman hükümdarlara fetihnâmeler gönderdi. Sinop'un sahip oldugu siyasî ve ticarî önem sebebiyle Sultan yogun bir imar faaliyeti baslatti. Kale ve surlar tamir edildigi gibi medrese ve cami insaatina da baslandi. Sinop'un fethine istirak eden emîrlerin deruhte ettigi bu insaat sekiz ay gibi kisa bir sürede tamamlandi (612/1215).
Sultan Sinop'un fethinden sonra Ermenilere karsi sefer hazirliklarina basladi ve 1215 yilinda sefere çikti. Karaman, Eregli 1216 yilinda Ermenilerden geri alindi. Hanedan mensuplari arasindaki taht kavgalari sirasinda Antalya'daki hristiyanlar geceleyin düzenledikleri bir baskinla Türkleri gafil avlamislar, kadin, erkek, çocuk, ihtiyar demeden kiliçtan geçirmislerdi. Bunu ögrenen Izzeddin Keykavus emirlerine haber gönderip derhal Konya'da toplanmalarini istedi ve süratle Antalya üzerine yürüdü. Bunun üzerine Hristiyanlar Kibris'taki Franklardan yardim aldilar. Sultan manciniklar ve muhasara makinelerini hazirlattiktan sonra sehri karadan ve denizden kusatti. Sonunda merdivenler kurularak zirhli piyadeler surlara çikarildi. Frank askerleri bertaraf edilerek kapilar açildi ve Türk ordusu sehre yeniden hakim oldu (30 Ramazan 612/22 Ocak 1216). Sehrin idaresi o yöreyi iyi bilen Mübarizeddin Ertokus'a verildi. Sultan Izzeddin Keykâvus bir süre imar ve yönetimle ilgili islerin tanzimiyle ilgilendikten sonra Konya'ya döndü. Bu zafer fetihnâmelerle komsu hükümdarlara bildirildi.
Sultan ayni yil Ermenilere karsi ikinci bir sefere çikti. Haleb hükümdari Melik Zahir'e de haber gönderip yardim istedi. Fakat Misir Eyyubi hükümdari Melik Adil, Izzeddin Keykâvus'un Haleb'i ele geçirmesinden endise ederek Melik Zahir'i ikaz etti. Melik Zahir Ekim 1216 tarihinde öldü ve yerine geçen küçük yastaki oglu Melik Aziz kumandanlar üzerinde otorite kuramadigindan bu yardim tam anlamiyla gerçeklestirilemedi. Sultan Maras emîri Nusretüddin ile birlikte Ermeni hakimiyetindeki topraklara girdi ve bazi kaleleri ele geçirdi. Keban yakinlarinda vuku bulan savasi kaybeden Ermeni krali baris istedi ve 1218 yilinda iki taraf arasinda anlasma saglandi. Buna göre Ermeniler tekrar Selçuklular'a tabi olacak, bazi sinir kaleleri Selçuklulara geri verilecek, Ermeni krali ihtiyaç halinde sultanin emrine asker gönderecek ve yilda 20 bin altin haraç ödeyecekti. Sultan da Ermeni krali Leon'a Sis krali ünvanini verecekti. Bu anlasmayla Ermeniler itaate alinmis, böylece Anadolu-Suriye ticaret yolunda emniyet saglanmistir.
Bu zaferden sonra bir müddet dinlenen Sultan Izzeddin Keykâvus Erzincan Mengücüklü beyi Fahreddin Behram Sah'in kizi Selçuk Hatun ile evlendi. Daha sonra Halep'teki bazi devlet adamlarinin daveti ile Haleb'i ele geçirmek üzere yola çikti. Selçuklu kuvvetleri 1218 Haziran'inda Tell-Basir'e kadar geldiler. Bu sehrin Maras emîrine teslim edilmesi, Eyyûbî meliki Efdal'i endiseye düsürdü ve bazi tahrikler sonucu sultani yalniz birakarak ordudan ayrildi. Eyyubî hükümdarlarindan Melik Esref ve Artuklu hanedanindan Artuk Arslan sultanin Haleb'i almasindan korkarak süratle harekete geçtiler ve Selçuklularin öncü birliklerine saldirarak agir kayiplar verdirdiler. Bu olaylar üzerine Sultan bir ihanete ugradigini düsünerek Agustos 1218'de geri döndü. Sultan çok üzüldügü bu seferin intikamini almak için Artuklulardan Nâsiruddin Mahmûd ve Erbil hakimi Muzafferüddin Kökbörü ile ittifak yapti. Hazirliklarini tamamlayip Malatya'ya gittigi sirada hastalandi. Firat'in suyunun iyi gelecegi düsünülerek Viransehir'e götürüldü, fakat kurtulamayip 7 Ocak 1220'de öldü. Cenazesi Sivas'ta yaptirmis oldugu Dârü's-Sifa'da topraga verildi. 35-40 yaslarinda ölen Sultan Izzeddin saglam bir iradeye sahip zeki bir devlet adami idi. Kanunlari adaletle tatbik eder, hiç kimsenin hakkina tecavüz etmezdi. Onun devrinde adalet, emniyet, bolluk ve refah vardi. Takip ettigi politika ile Türkiye'yi dünyaya ve denizlere açan sahil ve limanlara kavusturmustu. Yaptigi anlasmalarla ticaretin gelismesini saglamis, Haçlilarin Istanbul'u isgaliyle ortaya çikan durumdan çok iyi istifade etmis, gerçeklestirdigi fetihlerle devletin nüfuz ve kudretini komsulari üzerinde hissettirmistir. Komnenoslar'i, Ermenileri, Eyyubîler ve Artuklular'i kendine tabi kilmistir. Diger Selçuklu hükümdarlari gibi o da iyi bir egitim görmüs, engin ve yüksek bir kültüre sahip olmus, Farsça siirler yazmistir. Âlim ve sairleri himaye etmis, onlara daima saygi göstermistir. Sivas'taki Dârü's-Sifâ ve Dârü's-Sihha adli hastahane ve Tip Fakültesi onun tarfindan yaptirilmistir (1217).
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
bismi5.gif
I. ALÂEDDIN KEYKUBAD (1220-1237)
I. Giyaseddin Keyhüsrev'in ortanca oglu olan I. Alâeddin Keykubad babasinin Istanbul'dan dönüp tahta çikmasi üzerine Tokat'a melik tayin edildi ve babasinin ölümüne kadar orada kaldi. I. Giyaseddin Keyhüsrev'in ölümü üzerine devlet adamlari Izzeddin Keykavus'u sultan ilân edince Alâeddin Keykubad kardesine karsi taht kavgasina giristi. Amcasi Tugrul Sah ve Ermeni krali Leon'dan yardim istedi. Fakat agabeyi karsisinda basarili olamadi. Izzeddin Keykâvus 1212 yilinda Ankara'yi ele geçirince onu esir aldi ve Malatya yakinlarindaki Minsar kalesinde hapsetti. Sultan onu öldürmek istiyordu, ancak hocasi Seyh Mecdeddin Ishak buna engel oldu. Izzeddin Keykâvus'un ölümü üzerine toplanan devlet adamlari ve kumandanlar onun ölümünü bir süre gizledikten sonra, hapse atilmasinda rol oynadiklari Alâeddin Keykubad'i tahta çikarmaktan çekiniyorlardi. Fakat özellikle Seyfeddin Ayaba, Mübarizüddin Çavli ve Serefeddin Muhammed gibi devlet adamlari Alâeddin'in sahip oldugu yüksek nitelikleri ve yetenekleri dolayisiyla tahta çikarilmasinda israr ettikleri için Alaeddin Keykubad'in Anadolu Selçuklu sultani ilân edilmesi kararlastirildi. Seyfeddin Ay-aba daha önce Alâeddin Keykubad'i hapishaneye kendisi götürdügü için müjde haberini de kendisi vermek istedi ve Sultan Izzeddin Keykâvus'un yüzügünü alip Malatya'ya gitti. Alâeddin Keykubad onu daha önceki faaliyetlerinden dolayi affetti ve dogruca Sivas'a geldi. Taziyeleri kabul etti ve emîrlere hil'atler verdi. Bu törenlerden sonra baskent Konya'ya hareket etti. Konya'da çok görkemli törenler yapildi. Konya büyükleri ve zenginleri sultana hediyeler yagdirdilar. Sultan Alâeddin de beylerine fermanlar gönderip payitahta gelmelerini emretti. Büyük emîrlerden olup Kastamonu yöresinde faaliyette bulunan Hüsameddin Çoban ve Seyfeddin Kizil, altin, gümüs ve köle vb. hediyelerle, diger emîr ve beyler de koyun, at, deve ve kölelerle gelip itaat arzettiler ve sultanin ihsan ve ikramlarina nail olup mensurlari yenileyerek yurtlarina döndüler. Abbasi halifesi Nâsir Lidinillah seyh Sihabeddin Sühreverdî'yi hil'at, mensur ve diger hükümdarlik alâmetleriyle Konya'ya gönderdi. Elçi Aksaray'a gelince Sultana haber verildi. Sultan onu karsilamak üzere emîrlerini görevlendirdi. Konya'daki kadi, âlim, mutasavvif ve ileri gelen kisiler de Seyh Sihabeddin'i karsilamaya gittiler. Daha sonra bizzat Sultan da hassa askerleriyle onu karsilayip elini öptü. Sehre birlikte girdiler. Ertesi gün sultana hil'at, giydirildi ve saltanat tevcihiyle ilgili diger âdetler icra edildi. Sultan halifenin gönderdigi murassa eyerli bir ata binip çetr, sancak ve mehter takimiyla bir gezinti apti. Daha sonra elçiyi kiymetli hediyelerle Bagdad'a yolcu etti. Halife Nasir Lidinillah elçisine gösterilen bu saygi ve itibardan dolayi çok memnun oldu.
Mogol istilâsinin en tehlikeli bir döneminde tahta çikan Alâeddin Keykubad onlara karsi gerekli tedbirleri aldi. Konya, Kayseri, Sivas ve diger bazi sehirlerin kale ve surlarini tamir ettirdi. Kardesi devrinde Eyyubîlerle bozulan münasebetleri de yeniden müsbet yönde kanalize etti. Eyyûbî hükümdari Melik Adil'in kiziyla evlenerek bu dostlugu daha da pekistirdi.
Sultan Alâeddin Keykubad 1221 yilinda Kalonoros (Rumlar tarafindan kale bu adla aniliyordu) kalesini fethetti ve sehrin yeniden insa edilmesini istedi. Kalonoros bu tarihten itibaren sultanin adina nisbetle Alâiye seklinde anilmaya baslandi ve Selçuklu sultanlarinin kislik merkezi haline geldi. Cami, medrese, hamam ve konaklar yapildi. Sultan Alâiye ve Sinop'ta insa ettirdigi tersanelerle güçlü bir Selçuklu donanmasi için önemli bir adim atmis oluyordu. I. Giyaseddin Keyhüsrev ve iki oglu I. Izzeddin Keykâvus ile I. Alâeddin Keykubad'in tahta çikisinda önemli rol oynayan emîrler devlet yönetiminde baslica söz sahibi haline gelmislerdi. Bunlarin basinda Seyfeddin Ay-aba, Zeyneddin Basara, Mübarizeddin Behramsah ve Bahaeddin Kutlugca geliyordu. Sultan Alâeddin daha önce agabeyi Izzeddin Keykâvus'u desteklemis olduklari için bu emîrlere tam anlamiyla güven duymuyordu. Emîrler de sultana karsi memnuniyetsizliklerini dile getiriyorlardi. Sultanin Sivas surlarinin tamirini emretmesiyle bu memnuniyetsizlik daha da netlesti. Emîrler Seyfeddin Ay-aba'nin evinde bir komplo düzenleyip Celaleddin Keyferidun'u agabeyi Alâeddin Keykubad'in yerine tahta çikarmayi kararlastirdilar. Sultan bunu haber alip Antalya'dan Kayseri'ye hareket etti ve 24 kisi olduklari söylenen emîrlerin bazilarini idam ettirdi, bazilarini da hapse attirarak mallarini müsadere etti.
Sultan kendisine karsi bir komplo tesebbüsünde bulunan Seyfeddin Ay-aba ve arkadaslarini muhtelif cezalara çarptirdiktan ve ülke dahilinde huzuru sagladiktan sonra fetihlere basladi. Önce Ermeni kralligi üzerine bir sefer tertip etti ve pek çok Ermeni kalesini ele geçirdi (1225). Selçuklu kuvvetleri daha sonra Haçlilarin elindeki bazi yerleri fethetmek üzere taarruza geçti. Mübarizeddin Çavli idaresindeki ordu bütün Içel bölgesini ve Silifke'yi ele geçirdi. Bu sefer sirasinda yaklasik 30 kalenin Selçuklular tarafindan zaptedildigi rivayet edilmektedir. Bu zafer ve fetihlerden sonra Ermeni kralligiyla bir anlasma yapildi. Buna göre kral Selçuklulara ihtiyaç halinde 1000 süvari ve 500 çarkçidan olusan yardimci birlik gönderecek, daha önce Izzeddin Keykâvus zamaninda ödenmekte olan vergi iki katina çikarilacak ve Anadolu Selçuklularini metbu taniyacakti. Sultan daha sonra doguda meydana gelen olaylar nedeniyle dikkatini bu tarafa çekti. Artuklu hükümdarinin Anadolu Selçuklu sultani adina okuttugu hutbeyi Eyyûbî hükümdari Melik Kâmil adina çevirmesi sebebi ile Artuklular üzerine yürüdü. Onlara ait Adiyaman, Kâhta, Çemiskezek ve Malatya'daki bazi kaleleri ele geçirdi (1226).
Artuklu hükümdari Melik Mesud zor durumda kaldi ve kiymetli hediyeler gönderip baris teklif etti. Sultan yaklasan Mogol tehlikesi ve Harezmsahlarin sinirlarina dayanmasi sebebiyle bu teklifi kabul ederek Eyyubîlerle de dostlugunu pekistirdi.
Erzincan'daki Mengücük beyi Davud Sah Alâeddin Keykubad'a karsi dostane olmayan bazi hareketlerde bulunup bagimsizligini ilân etmek hevesine kapilinca sultan 1228 yilinda sevk ettigi ordu ile Erzincan'i kusatip teslim aldi. Sultan Erzincan'dan Sivas'a dönünce oglu Giyaseddin Keyhüsrev'i Mengücük iline melik tayin etti. Antalya valisi Ertokus'u da onun atabegi olarak görevlendirdi. Ayrica Eyyubî melikesinden dogan küçük yastaki oglu Kiliç Arslan'i da veliahd ilan etti. Böylece Mengücük beyliginin Erzincan kolu sona eriyordu.
Sultan Alâeddin Keykubad 1230 yili Agustos ayinda Erzincan yakinlarindaki Yassiçimen'de Harezmsah Celâleddin'i büyük bir bozguna ugratti. Sultan daha sonra Dogu Anadolu ve Suriye'de Eyyubîlere ait birçok sehri ele geçirince Melik Kâmil karsi taarruza geçti ve 4 ay zarfinda bu sehirleri geri aldi (1236). Eyyubîler'in ele geçirdikleri sehirlerde Selçuklu beylerine yaptigi zulümleri ögrenen Alâeddin Keykubad Âmid (Diyarbekir) üzerine bir ordu sevk etti. Ancak sehrin surlarinin saglamligi yüzünden basari elde edemedi. 1237 yilinda daha büyük bir ordu ile yeniden sefere çikmak düsüncesi ile askerlerini terhis eden Sultan Alâeddin 1 Haziran 1237'de Kayseri'de öldü. Cenazesi Konya'da Kümbedsarayda topraga verildi. Ölümünden önce büyük oglu Giyaseddin Keyhüsrev'i tekrar Erzincan meliki, Semseddin Altunaba'yi da ona atabeg tayin etti. En küçük oglu Izzeddin Kiliç Arslan'i veliahd ilan edip ve bütün kumandan ve devlet adamlarini ona biat ettirdi.
Sultan Alâeddin Keykubad Türkiye'yi ilim, kültür, san'at bakimindan oldugu kadar iktisadî ve ticarî hayat itibariyle de gelismis ve müreffeh bir ülke haline getirmisti. Onun döneminde Anadolu Selçuklu devleti kudret ve nüfuzunun zirvesine ulasmis, Alâeddin Keykubad'in heybet ve ihtisamindan çekinen Mogollar ve diger unsurlar onun ölümüyle saldirgan bir tavir içine girmislerdi. Ebü'l-Ferec (Ibnü'l-Ibrî) Alâeddin Keykubad'in emsalsiz bir hükümdar oldugunu, mükemmel bir kafaya ve yüksek bir siyaset anlayisina sahip bulundugunu, bütün hükümdarlarin ona boyun egdigini ve bu sebeple kendisine Sultanü'l-âlem (Dünya hükümdari)denildigini kaydeder.
Ibn Bîbî de müslüman ve hristiyan hükümdarlarin ondan hükümdarlik mensûru alip adina para bastirdiklarini ve hutbe okuttuklarini belirtir.
Iyi bir egitim gören ve yüksek bir kültüre sahip olan I. Alâeddin Keykubad âlim, sair, edip ve din bilginlerini daima himaye etmisti. Mogol istilâsi önünden kaçan Türkistanli ve Iranli bilginleri ülkesine almakla Türkiye'nin kültür seviyesini yükseltmistir. Horasan'dan yola çikip birçok yeri dolasan Mevlâna Celâleddin'in ailesini de Konya'ya davet ederek Türk-Islâm kültürüne önemli bir hizmette bulunmustur. Sultan âlim ve seyhleri ziyaret eder ve onlarin hayirli dualarini alirdi. Arapça, Farsça ve Rumca da bilen Sultan tarih kitaplariyla siyasetnâmeleri okumaktan hoslanirdi. Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün siyasetnâmesi, Imam-i Gazâlî'nin Kimyây-i Saadet ve Ziyâriler'den Keykâvus b. Iskender'in Kabusnâme'si Sultanin okudugu kitaplar arasinda zikredilmektedir.
Sultanin kudret ve otoritesi sebebiyle ülkenin her tarafinda huzur ve emniyet hakimdi. Alâeddin Keykubad hazinenin gelir ve giderleri ile ilgili hesaplar konusunda çok dikkatli davranirdi. Zalimleri cezalandirmakta ve mazlumlarin haklarini almakta çok titizdi.
Siir ve edebiyatla yakindan ilgilenen Sultan kendisi de Farsça siirler yazmisti. Onun sair ve edipleri himaye ettigini duyan Türkistanli sair Kaniî Türkiye'ye gelmis ve rivayete göre 30 ciltlik bir Selçuklu Seh-nâmesini kaleme almistir.
Sultan Alâeddin Keykubad bu kültürel faaliyetler yaninda ticarî ve iktisadî hayatin gelismesi için de yogun bir faaliyet baslatmistir. Uluslararasi ticaret onun döneminde büyük bir gelisme göstermistir. 1220'de Venediklilerle yaptigi anlasmayla Türk tüccarlarinin da onlarin ülkesinde ticaret yapma imkânini saglamistir.
Yollarda emniyet saglanmakla beraber muhtemel soygunlara karsi tüccarlarin mallari devlet tarafindan sigorta ettirilmisti. Zararlari derhal devlet tarafindan ödenirdi. Sultan ticaret kervanlarinin istirahati için kervansaraylar yaptirmisti. Buralarda yolculara zengin-fakir, hristiyan-müslüman ayrimi yapilmadan yemek verilirdi.
Sultan büyük sehirleri surlarla çevirdigi gibi yaptirdigi cami, medrese, saray, hastahane, tersane, köprü ve kervansaraylarla Türkiye'yi imar etmisti.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
bosnia.gif
II. GIYASEDDIN KEYHÜSREV (1237-1246)
I. Alâeddin Keykubad'in büyük oglu olan II. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mah-peri Hatun Alaiye (Kalonoros) hakimi Kirfard'in kizidir. I. Alâeddin Keykubad onunla evlenirken dinine karismayacagina söz vermisti. Bununla beraber müslüman Selçuklu sarayinda yasayan bu hristiyan hatun daha sonra kendi istegi ile Islâmiyeti seçmis, dindarligi ve hayirseverligi ile ün yapmistir. II. Giyaseddin Keyhüsrev yaklasik 6 yaslarinda iken atabeg Mübarizeddin Ertokus'un himayesinde Erzincan melikligine tayin edilmistir. Mübarizeddin Ertokus'un ölümü üzerine Sultan Alaeddin Keykubad Semseddin Altun-aba'yi ogluna atabeg tayin etti. Sultan Alâed-din 1237 yilinda ölünce yerine sagliginda veliahd olarak seçtigi oglu Kiliç Arslan'in hükümdar olmasi beklenirken basta Sa'deddin Köpek olmak üzere bazi kumandanlarin baskisi ile II. Giyaseddin Selçuklu tahtina çikarildi (1237). Sultan önce matem elbiseleriyle tahta çikip taziyeleri kabul etti. Daha sonra sarayda serefine cülus senlikleri düzenlendi, hapishanedekilere genel af ilan edildi ve saltanati bir fermanla ülkenin her tarafina duyuruldu.
Giyaseddin rahat bir sekilde tahta çikmakla beraber küçük kardesi Kiliç Arslan'i destekleyen Harezmli beyler ile digerleri arasindaki çekisme bazi huzursuzluklara yol açti. Harezmli beylerin basinda oldugu bilinen Kayir Han ani bir baskinla yakalanip hapsedildi. Bunun üzerine Harizmli diger beyler kendilerini güven içinde hissetmeyerek Malatya istikametinde yola çiktilar. Kemaleddin Kâmyâr bunlari geri çevirmek istediyse de basarili olamadi.
Bu arada Sa'deddin Köpek islerini daha rahat bir sekilde yürütebilmek için bazi emîrleri öldürttü. II. Giyaseddin ile üvey annesi olan Eyyubi melikesini ve ondan dogan iki kardesini Uluborlu'da bir süre hapsetti. Sultan'in zayif kisiliginden yararlanan ve çikar pesinde kosan Sa'deddin Köpek rakiplerini ortadan kaldirmaya devam ediyordu. 1238 Temmuz'unda Sumeysat (Samsat)'a karsi kazandigi bir zaferden sonra sultanin aczinden, eglence ve içkiye düskünlügünden yararlanarak adeta devleti ele geçirme sevdasina kapildi. Halkin Selçuklu soyundan gelmeyen birini hükümdar olarak tanimayacagini gayet iyi bilen Sa'deddin Köpek bu amaçla kendisinin I. Giyaseddin Keyhüsrev'in gayri mesru çocugu oldugunu yaymaya basladi. Fakat taraftar bulmadi ve Beysehir gölü yakinindaki Kubâd-âbâd sarayinda sultanin huzurunda öldürüldü(1239). Sadeddin Köpek'in isledigi cinayetlere yer veren Ibn Bîbî onun meziyetlerini anlatmayi da ihmal etmez ve onun halka iyi davrandigini, mazlumlara yardim edip zalimleri siddetle cezalandirdigini, herkese adaletle muamele ettigini, zengin-fakir, yabanci-yakin arasinda fark gözetmedigini söyler. Toplum içinde çok sert ve hasin oldugu için herkes ondan korkardi. Çok cömert ve hos sohbet idi. Özellikle ikta sahiplerinin çiftçilerden haksiz vergi almalarini önledigi için onlar tarafindan çok sevilirdi. Bütün bu meziyetlerine ragmen Harizmliler'e karsi takip ettigi politika ile degerli insanlari öldürterek devleti sarsintiya ugratmistir. Bu bakimdan da Selçuklu tarihinde kötü bir söhret ve ugursuz bir sima olarak taninmistir. Konya-Aksaray arasinda 634'te (1237) yaptirdigi bir kervansarayin (Zazadin Hani) kitabesinde de kendisinden "Köpek" lâkabiyla bahsedilmesi bu kelimenin bir hakaret maksadi tasimadigini göstermektedir.
Sa'deddin Köpek'in öldürülmesinden sonra Mühezzebüddin Ali, Semseddin Isfahanî ve Celaleddin Karatay gibi degerli devlet adamlari samimi olarak devlete hizmet etmeye basladilar. Sultanin liyakatsizligine ve beyler arasindaki çekismelere ragmen Eyyubiler, Artuklular, Küçük Ermeni kralliklari ve Trabzon Komnenleri Selçuklulara tabi olmaya ve gerektiginde asker göndermeye devam ettiler.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
BABAÎLER ISYANI
Babaîler isyani, II. Giyaseddin devrinin en önemli olaylarindan birini teskil eder. Seyh Ebu'l-Beka Baba Ilyâs-i Horasanî Mogol istilâsi sirasinda Harezmsahlar'in hakimiyetindeki topraklardan Anadolu'ya gelmis bir Türkmen seyhi idi. Torunu Elvan Çelebi Menâkibü'l-Kudsiyye adli eserinde onun Anadolu'ya geldikten sonra Amasya yakinlarindaki Ilyas köyüne (Çat köyü) yerlestigini ve burada etrafina çok sayida mürid topladigini kaydeder. Baba Resul diye de taninan Baba Ilyas 637'de (1240) Anadolu Selçuklu Sultani II. Giyaseddin Keyhüsrev'e karsi iktidari ele geçirmek amaciyla bir isyan hareketi baslatti. Isyanin sevk ve idaresini de halifesi Baba Ishak'a birakti. Ilk zamanlarinda büyük bir basari elde eden Babaîler daha sonra Amasya'da bozguna ugratildilar. Mübarizüddin Armagan Sah emrindeki Selçuklu ordusu tarafindan Amasya Kalesi'nde muhasara edilen Baba Ilyas yakalanip idam edildi. Baba Ishak Adiyaman yakinlarindaki Kefersüd bölgesindeki Türkmenleri silahlandirdiktan sonra Adiyaman, Kâhta ve Gerger'i ele geçirdi. Seyhi Baba Ilyas'in öldürülmesine mani olamayip intikam duygulariyla Konya üzerine yürüdü. Baba Ishak müridleriyle beraber Kirsehir'in kuzeydogusundaki Malya ovasina geldigi sirada Emîr Necmeddin kumandasindaki Selçuklu ordusuyla karsilasti. Çok çetin geçen savasta Selçuklu ordusu ücretli ve zirhli Frank askerleri sayesinde Babaîleri bozguna ugratti. Çocuk ve kadinlar hariç hepsi kiliçtan geçirildiler (637/1240).
Babaî isyaninin sebepleri üzerinde duran bazi arastirmacilar olaylarin iktisadî, sosyal ve psikolojik faktörlerden kaynaklandigini, halkin ekonomik açidan çok kötü sartlar içinde yasadigini, toprak rejiminin XIII. yüzyilin ilk çeyreginden itibaren bozulmaya basladigini ve sonunda toprak agalarinin köylüleri irgat olarak çalistirdiklarini, ikta arazilerin vakif araziye dönüstürülmesi sebebiyle de Türkmenlerin yasadigi topraklarin azaldigini ve bu yüzden sikintilara maruz kaldiklarini, böylesine hayatî bir tehlike karsisinda Türkmenlerin hayvanlarini otlatacak mera dahi bulamadiklarini ve büyük bir krizle karsi karsiya kaldiklarini ifade ederler.
Bunun yaninda yerlesik bir hayat süren Türklerin köylerde yasamakta olan Türkmenleri asagiladiklarini hatta onlari kendilerine bir hasim gördüklerini, Türkmenlerin de onlari tembellikle suçlayarak onlara kin besledikleri, ayrica devletin idari kadrolarindaki Iranli unsurun da Türkmenleri tahkir ettikleri ve sonunda Türkmenlerin bu asagilamaya dayanamayarak onlarla asagi yukari ayni görüsü benimseyen merkezi hükümete karsi isyan baslattiklarini 1237'de Selçuklu tahtina geçen II. Giyaseddin Keyhüsrev'in av partileri ve içki meclislerinde vakit geçirerek devleti ihtirasli fakat liyakatsiz kisilerin eline birakmasini ve bunlarin sikinti içinde yasayan halktan agir vergiler almalarinin da bu isyanin çikisinda etkili oldugunu ileri sürerler.
Babaî ayaklanmasi Selçuklu devletini iyice sarsmisti. Bu durumdan yararlanmak isteyen Mogollar Mugan ve Arran'da karargâh kurarak Dogu Anadolu'ya birkaç kez yagma akinlarinda bulundular. Babaî ayaklanmasindan birkaç ay önce Ani ve Kars'i isgal eden Mogollarin Erzurum'u da kusatma niyetinde olduklari gözden kaçmiyordu. Bu sebeple Selçuklular Erzurum'a önemli kuvvetler yigdilar. Ancak Mogollar 1242 kisinda Erzurum'u kusattilar ve sehir halkinin kahramanca savunmasina ragmen içeri girmeyi basardilar ve binlerce kisiyi öldürdüler. Sehrin subasisi, Sinaneddin Yakut da öldürülenler arasindaydi. Mogollar bu katliam ve yagmalardan sonra sehri yaktilar ve surlari yiktilar. Ele geçirdikleri esir ve ganimetlerle Mugan'a döndüler.
Erzurum'un isgali Mogol tehlikesine karsi Selçuklularin daha aktif olarak harekete geçmesini gerektirdi. Çesitli müslüman devletlerin asker göndererek destekledigi Selçuklu ordusu 1243 yili Temmuz baslarinda Sivas'a 80 km. uzakliktaki Kösedag'da meydana gelen savasi kaybederek perisan bir sekilde dagildilar. Sultan II. Giyaseddin korkusundan geceleyin Tokat yoluyla Konya'ya kaçti. Baycu Noyan Kösedag'da bozguna ugrayan Selçuklu ordusunu izlemek amaciyla yola çikti, Selçuklu ordusuna rastlamayinca da Sivas'a dogru ilerledi. Sivas kadisi Necmeddin zamanin büyük bilginlerinden biriydi. Mogol istilâsi sirasinda Harizm'de bulunmustu. Kadi sehrin ileri gelenleriyle Baycu'yu karsiladi, birçok mal ve hediye sunarak halkin canina dokunulmamasini istedi. Baycu bunun üzerine askerlerine üç gün boyunca sehri yagmalama izni verdi. Selçuklularin bir askeri üssü olan Sivas'ta bulunan bütün savas araç ve gereçleri yakildi ve tahrib edildi. Kösedag felâketi Anadolu Türklerinin hafizasinda uzun yillar aci hatiralarla yasadi. Bozgundan sonra vezir Mühezzebüddin Ali degerli hediyelerle birlikte Baycu'nun yanina gitti ve baris yapti. Kösedag buhranindan yararlanan Ermenilerin Türk topraklarina saldirmalari üzerine yeni vezir Semseddin Isfahanî büyük bir orduyla Ermeni topraklarina girdi. Tarsus'u kusatti. Sehir tam düsmek üzereyken Sultan II. Giyaseddin'in ölüm haberi geldi (1246). Vezir bu haber yayilmadan Ermeni kraliyla bir anlasma yaparak Konya'ya geri döndü. Yaklasik 25 yaslarinda ölen II. Giyaseddin içki ve eglence düskünü bir hükümdardi. Av hayvanlariyla ugrasmaktan ve onlari insanlar üzerine saldirtmaktan büyük zevk duyardi. Yeteneksiz bir hükümdar olmakla beraber I. Alâeddin Keykubad'in attigi saglam temeller nedeniyle ekonomik ve toplumsal ilerleme 1277'ye Muineddin Süleyman Pervâne'nin idamina kadar hizini yitirmedi. Dini ve ilmi birçok müesseseler kuruldu, camiler, medreseler, hastahane ve kervansaraylar yapildi.
Giyaseddin Keyhüsrev aklî ve ahlâkî zaaflari yaninda korkakligi ile de devleti adeta sahipsiz birakmisti. Babaî isyaninda Konya'da kalmaya cesaret edememis Kubad-âbâd'a, Mogol istilâsi karsisinda da Antalya'ya çekilmis, Kösedag'da devleti Mübarizeddin Çavli'ya birakip kaçmisti. Sadeddin Köpek'in önemli devlet adamlarini öldürtmesi, Sultanin da ciddi beyleri bir kenara itip ayak takimiyla düsüp kalkmasi devlet islerinin bozulmasina yetmisti. Sahsiyetsiz devlet adamlarinin siyasî ihtiras ve entrikalari sebebiyle Selçuklu Devleti Mogollarin elinde bir oyuncak haline gelmisti.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
pmosque2.gif
II. IZZEDDIN KEYKÂVUS (1246-1262)
II. Giyaseddin Keyhüsrev öldügünde geride çocuk yasta üç oglu kalmisti. Bunlardan 11 yasindaki Izzeddin Keykâvus'un annesi hristiyan bir ailenin kizi olan Berduliye Hatun idi. 9 yasindaki Rükneddin Kiliç Arslan'in annesi bir hristiyan, 7 yasindaki Alâeddin Keykubad'in annesi ise Gürcü Hatun idi. Sultan II. Giyaseddin çok sevdigi Gürcü Hatun'dan dogan Alâeddin Keykubad'i veliaht tayin etmisti. Fakat vezir Semseddin Isfahanî, Celaleddin Karatay ve Semseddin Has Oguz gibi devlet adamlari töreye uygun olarak yasça büyük olan Izzeddin Keykâvus'u tahta çikarmayi kararlastirdilar. Uluborlu (Borgulu) meliki Izzeddin Keykâvus'u Aksehir'in Altuntas köyünde sultan ilân ettiler. Daha sonra Konya'ya getirip Anadolu Selçuklu hükümdari olarak kendisine biat ettiler (1246).
Izzeddin Keykâvus da diger devlet adamlari gibi ayni yil Mogol tahtina çikan Güyük Han'in cülûs merasimine katilmak üzere Karakurum'a davet edildi. Selçuklu devletinin ileri gelenleri Ermeni ve Rum tehlikesi yüzünden sultanin baskentten ayrilmasinin mahzurlu olacagini bildirerek özür dilediler ve yerine sehzade Kiliç Arslan'i gönderdiler.
Vezir Semseddin Isfahanî çok genis yetkilerle devlet islerini nizama koydu. Ancak bu durum fazla uzun sürmedi. Devlet adamlari arasinda ihtiras ve rekabet yüzünden büyük bir mücadele basladi. Neticede Semseddin Isfahanî güçlü rakiplerini ortadan kaldirarak iki yil boyunca devlet yönetimine tek basina hakim oldu. Kudret ve nüfuzunu arttirmak gayesiyle de sultanin annesi Berduliye Hatun ile evlendi. Ancak bu evlilik umumî efkârda tasvip edilmedi ve hanedana karsi saygisizlik olarak telakki edildi. Devlet erkâni arasinda yeni bazi sürtüsme ve mücadelelere sebep oldu. Ancak o sahsî gayretleriyle bütün rakip ve düsmanlarini bertaraf ederek ülkeyi huzur ve sükûna kavusturdu. Bu huzurlu dönem Ahmed adli birinin Sultan Alâeddin Keykubâd'in oglu oldugunu söyleyerek isyan etmesiyle bozuldu. Semseddin Isfahanî bu ayaklanmayi bastirmaya çalisirken Güyük Han'in tahta çikis merasimine katilmak üzere Karakurum'a giden Rükneddin Kiliç Arslan'in Mogol Han'i tarafindan sultan ilân edildigi haber alindi. Semseddin Isfahanî Emir-i âriz Resideddin'i degerli hediyelerle Mogolistan'a gönderip Güyük Han'i bu kararindan vazgeçirmek istediyse de arzusunu gerçeklestiremedi. Mogol ordusuyla Sivas'a gelen Rükneddin Kiliç Arslan burada Sultan ilân edildi ve Erzincan, Kayseri, Malatya, Harput ve Âmid'de de kendisine biat edildi(1249). Böylece Izzeddin Keykâvus'un ilk saltanat dönemi sona eriyordu. Vezir bu durum karsisinda yanina Izzeddin Keykâvus'u alip Alâiyye'ye çekilerek isyan etmek istedi. Ancak Celâleddin Karatay buna karsi çikarak her ne kadar böyle bir emir geldiyse de biz yine onu sultan olarak taniriz dedi. Bir müddet sonra Konya'ya gelen Mogol elçileri Semseddin Isfahanî'nin öldürülmesiyle ilgili emri getirdiler. Bunun üzerine vezir 25 Mart 1249'da öldürülüp bütün serveti müsadere edildi.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
MÜSTEREK SALTANAT DÖNEMI (1249-1254) Semseddin Isfahanî'nin öldürülmesinden sonra Seyfeddin Toruntay, Sirâceddin Sarica ve Hüsameddin Baycar gibi beyler Kiliç Arslan'i saltanattan vazgeçirmeye davet ettiler. Ancak o saltanatin kendisine ait oldugunu ve 200 Mogol süvarisinin de bunu teyid için Konya'ya geldigini bildirdi. Bunun üzerine Celâleddin Karatay Kiliç Arslan'in adamlarindan Türkistanli Cemaleddin Hutenî'yi baskadi tayin ederek siyasî buhrani çözmek için faaliyete geçti ve sarayda yaptigi toplantida "Büyük kardes dururken ülkenin idaresini küçüge birakmak ne din, ne insanlik ve ne de örfle bagdasir. Böyle bir hareket halk, halife ve diger milletlerin nezdinde de hüsn ü kabul görmez. Bu sebeple mesele ancak üç kardesin birlikte tahta çikmasiyla hutbe ve sikkelerde adlarinin dogum tarihine göre yazilmasiyla halledilebilir" dedi. Kiliç Arslan'in atabegi ve veziri Erzincanli Bahaeddin, Kadi Cemaleddin Hutenî'yi bu karara uymaya ve Mogol askerlerini geri göndermeye razi etti. Kiliç Arslan da bu teklifi kabul etti ve devlet idaresinde bazi yeni tayinler yapildi. Seyfeddin Sarica beylerbeyi, Nizameddin Hursid Vezir tayin edildi. Vezirlikten azledilen Erzincanli Bahaeddin Mogol askerlerinin yanina giderek bu gelismelere cephe aldi ve Celaleddin Karatay'a devlet idaresinin halâ kendi elinde oldugunu ve yeni tayinlere itibar etmemesini istedi.
Ancak Izzeddin Keykavus, Celaleddin Karatay, Seyfeddin Hamid, Semseddin Tugraî ve Emîr-i dâd Fahreddin Ali ile birlikte Aksaray'a dogru hareket etti. Rûzbe ovasinda askerlerini topladi. Sultan Kervansarayi'nda iken 10.000 parali asker daha katildi. Kiliç Arslan'in beyleri bunu duyunca Sultan Izzeddin Keykâvus'a, devlet adamlarina ve askerlerine hakaret etmeye basladilar. Neticede bazi gruplar arasinda savas çikti. Toruntay bazi askerlerle birlikte esir alindi. Kiliç Arslan kendi askerlerinin bozguna ugradigini görünce Cemaleddin Hutenî ve diger yakin adamlariyla o civardaki bir tepeye çikti. Arslan Dogmus adli bir bey onlara saldirarak Cemaleddin Hutenî'yi öldürdü ve Kiliç Arslan'in huzuruna varip yer öptükten sonra onu Izzeddin Keykâvus'un huzuruna götürdü (1 Rebîülevvel 647/14 Haziran 1249). Sultan kardesini bagrina basti ve bozguncular yüzünden bu hale düstüklerini söyledi. Daha sonra Konya'ya hareket ettiler. Sehir halki sultani Sadeddin Köpek Kervansarayi'nda senlikler yaparak karsiladi.
Alaeddin Kervansarayi yakininda kazanilan bu zaferle Celâleddin Karatay üç kardesin birlikte sultan ilan edilerek Selçuklu birligini saglamaya çalismistir. Karatay daha sonra üç kardesin saltanat naibligini birakmis ve hepsinin atabegi olmustur. Necmeddin Nahcivanî gibi dürüst ve faziletli bir insani vezir tayin ederek devlet islerini yoluna koymustur. Fakat daha sonra sadece sahsî çikarlarini düsünen beylerin ihtiraslari yüzünden devlet yine bazi güçlüklerle karsi karsiya birakildi. Bu sirada gelen Mogol elçiler Sultan Izzeddin Keykâvus'un Mengü Han'in huzuruna gitmesini istiyorlardi. Bunun üzerine Izzeddin Keykâvus maiyetiyle birlikte Kayseri'den Mogolistan'a hareket etti. Fakat Sivas'a varinca Celâleddin Karatay'in öldügünü (11 Kasim 1254) haber aldi ve geri döndüler. Bu sirada Sultanin halkin kadin ve kizlarina karsi gayr-i ahlâkî davranislari sebebiyle Kiliç Arslan'in getirilmesi fikri yayginlasmisti. Bu yüzden sultan Izzeddin Keykâvus derhal Konya'ya hareket etti. Birbiri ardindan gelen Mogol elçilerini de muhtelif mazeretler ileri sürerek geri gönderiyordu. Sonunda israrlara daha fazla dayanamayarak yerine kardesi Alâeddin'i gönderdi. Alâeddin'e refakat edenler arasinda bulunan devlet adami ve kumandanlar yol boyunca saltanatin ona ait oldugunu ve kendisini desteklediklerini söylediler.
Celaleddin Karatay'in dört yildir (1249-1254) sagladigi birlik ve beraberlik onun ölümüyle son buldu. Mogollar'in baski ve müdahaleleri, beylerin ve diger devlet adamlarinin sonu gelmeyen istekleri, sultanlarin sahsiyetlerinin zayif olusu yüzünden ülke devamli bir huzursuzluk içine girdi.
Mengü Han'in huzuruna giden Alâeddin Keykûbad'in sultan olarak dönmesi ihtimali kuvvet kazaniyor ve bu durum hem Izzeddin Keykâvus hem de Rükneddin Kiliç Arslan'i endiseye sevkediyordu. Sonunda bir rivayete göre Izzeddin Keykâvus adamlari vasitasiyla Alâeddin'i Erzurum'da öldürtmüstür. Baska bir rivayete göre ise eceliyle ölmüstür.
Izzeddin Keykâvus Celâleddin Karatay'in ölümünden sonra gayri ahlâkî davranislarda bulunuyor ve çevresindeki kötü insanlarin tesirinde kaliyordu. Hristiyan dayilari Kir Haya ile Kir Kedîd de devlet islerine müdahale ediyorlardi. Bu durum Izzeddin Keykâvus aleyhinde bir kamuoyu olusmasina sebep oldu. Daha önce görevlerinden uzaklastirilmis olan beyler de Kiliç Arslan'i desteklemeye basladilar. Nihayet Kiliç Arslan tebdil-i kiyafetle saraydan çikip Ürgüp yoluyla Develi'ye gitti ve Kayseri'de sultan ilân edildi. Sultan Izzeddin Keykâvus Sadreddin Konevî ile Seyh Hüsâmeddin'i kardesine gönderip Sivas, Malatya, Harput ve Âmid (Diyarbakir) vilâyetlerine sahip olmakla iktifa etmesini istedi. Ancak o da Kayseri kadisi Celâleddin Habib'i elçi gönderdi ve Kayseri ile Kirsehir'in de idaresine birakilmasini talep etti. Fakat taraflar arasinda anlasma saglanamadi ve iki ordu Ahmed-hisar'da karsi karsiya geldi. Yapilan savasta Kiliç Arslan'in ordusu maglûp oldu ve esir düsen Kayseri ile Develü subasilari öldürüldü. Kiliç Arslan Develü'den Sis'e dogru giderken Türkmenler tarafindan yakalanip Arslan Dogmus'a teslim edildi. Izzeddin Keykâvus kardesini karsilayip bagrina basti. Sonra da hil'at, at ve altinlar verip Amasya'da ikamete mecbur etti. Bilâhare de Borgulu kalesine gönderdi ve nezaret altinda tuttu.
Sultan Izzeddin Keykâvus böylece ülkede huzur ve sükunu sagladigi sirada Mogol kumandalarinin sonu gelmeyen istekleri karsisinda emîr-i dâd Fahreddin Ali'yi degerli hediyelerle Batu Han'a gönderip Baycu ve diger noyanlarin bu davranislarina son vermesini sagladi.
Mogol baskilarinin devam ettigi bu yillarda Ermeniler de firsattan istifadeyle Anadolu'nun bazi yerlerini isgal etmeye basladilar.
Kaynaklar o dönemde Selçuklu hakimiyetindeki topraklari söyle siralamaktadirlar. Ahlat, Van, Ercis, Erzurum, Ispir, Bayburt, Koçmaz, Erzincan, Aksehir, Tercan, Kemah, Sebinkarahisar, Diyarbekir, Harput, Malatya, Sumeysat, Minsar, Sivas, Niksar, Amasya, Tokat, Çankiri, Ankara, Samsun, Sinop, Kastamonu, Turhal, Kayseri, Nigde, Eregli, Ermenek, Konya, Denizli, Afyon, Aksaray, Antalya ve Alaiye.
Anadolu Selçuklu devleti Kösedag maglubiyetinden sonra Mogol istilâsina maruz kalmis ve onlara tabi olmustu. Bu dönemde tahta çikan sultanlarin çocuk yasta olmalari veya liyakatsizlikleri devlet için önemli bir zaaf unsuru olmakla beraber bazi hamiyet-perver devlet adamlari devletin birligini muhafaza edebilmek ve ikinci bir Mogol istilâsini önleyebilmek için yogun faaliyet göstermislerdi. Celâleddin Karatay'in ölümünden sonra müsterek saltanat yürütülememis ve Kiliç Arslan hapse atilmisti. Baycu Noyan'in anlasma disinda taleplerde bulunmasi üzerine Fahreddin Ali Batu Han'in yanina giderek ondan bir yarlig almis fakat onun istekleri yine son bulmamis hatta, Selçuklulara karsi öfkesi giderek artmistir. Mengü Han'in kardesi Hülagu'yu ilhan unvaniyla Iran ve batidaki ülkeleri idare etmekle görevlendirmesi sebebiyle Baycu'nun Aksaray'a kadar gelmesi Mogol tahakkümüne son vermek isteyen Sultan Izzeddin Keykâvus'u savasa tahrik etti. Vezir Izzeddin Arslandogmus kumandasindaki Türk ordusu 23 Ramazan 654 (15 Ekim 1256) tarihinde Aksaray Sultanhani civarinda Mogollarla savasa girdi. Fakat kisa sürede maglup oldu ve agir kayiplar verdi. Basta vezir olmak üzere birçok kisi sehid oldu. Bozgun haberini alan Sultan aile efradi, yakinlari, mücevherat ve kiymetli esyalarini yanina alarak Konya'dan Alaiye'ye gitti. Sultanin sefahata dalmasi devlet isleriyle ilgilenmemesi ve gayri ahlâkî davranislari bu bozgunun ana sebebidir.
Maglûbiyet üzerine Konya'ya giden üstâdüddâr Nizameddin Ali halki derhal Mogol ordusunun, ihtiyaçlarini karsilamaya ve Baycu'ya ve diger noyanlara hediyeler vermege tesvik etti. Sehrin hatibi de Cuma hutbesinde halka mal ve servetlerini namuslari ugrunda harcamaktan çekinmemeleri için nasihatte bulundu. Baycu Konya'yi yerle bir etmeye yemin etmis oldugu halde Nizameddin Ali dört katir yükü altin götürüp sehri Mogollardan satin aldi ve büyük bir felâkete mani oldu.
Baycu Sultan Izzeddin Keykâvus'un Antalya'ya gittigini ögrenince 1000 kisilik bir süvari birligini oraya göndermisti. Ancak Sultan Iznik imparatoruna siginmak üzere Denizli'ye hareket etmis ve Baycu'nun torunu Yisutay'i çesitli vaadlerle aldatarak Bizans sinirina girmeyi basarmistir.
Izzeddin Keykâvus'un Bizans sinirina gitmesi üzerine Baycu Kiliç Arslan'i Selçuklu tahtina çikardi. Arslandogmus ve diger bazi emirler Borgulu'ya giderek Kiliç Arslan'i hapisten çikardilar. Kiliç Arslan ve yanindaki emirlerle birlikte bir müddet Ilgin'da bekledikten sonra Konya'ya gelip tahta çikti (655/1257). Nizameddin Hursid ve Muineddin Süleyman onun devlet adamlari arasinda ilk sirayi aldi ve vilayetlere subasi ve valiler tayin edildi. Kiliç Arslan Kervansarayi yakinlarinda Baycu ile baris imzaladi ve Mogol askerlerinin ihtiyaçlarini karsilamak üzere halktan mal ve para toplandi. Fakat Noyanlardan biri zalimâne davranislari yüzünden zehirlenerek öldürülünce Nizameddin Hursid bundan sorumlu tutuldu ve öldürüldü. Bu olaydan sonra Muineddin Pervâne idareye tek basina hâkim oldu.
Izzeddin Keykâvus, Baycu'nun Hulagu'nun Bagdad seferine refakat etmek üzere Anadolu'dan ayrildigini duyunca Iznik Imparatoru'nun verdigi 3000, Frank askerinin refakatinde Konya'ya gelerek tahta oturdu (14 Rebiülâhir 655/3 Mayis 1257). IV. Kiliç Arslan ise Kayseri'ye çekilmek zorunda kaldi. Ancak takip edildigini haber alinca Muineddin Pervâne ile beraber Tokat'a gitti. Izzeddin Keykâvus Kiliç Arslan'a biat ettikleri için Nigde subasisi Selçuksah ile diger bazi devlet adamlarini öldürttü. Kiliç Arslan ise Ilhanli hükümdarindan saltanat yarligini elde ederek Erzincan'a döndü ve kisi orada geçirdi. Yildiz Dagi yakinlarinda vuku bulan savasta Izzeddin Keykâvus'un kuvvetlerine maglup olan Muineddin Pervane ve Mogol askerleri de Erzincan'a kaçti. Kiliç Arslan Mogollar'dan tekrar yardim istedi ve onlarin destegiyle Niksar'i ele geçirdi. Sehir halki onu törenle karsilayip tahta çikardi.
Izzeddin Keykâvus Baycu'nun Bagdad seferinde bulunmasindan yararlanarak Tokat, Amasya ve Malatya'yi da hakimiyet sahasina dahil etmis ve Anadolu'da üstünlügü ele geçirmisti. Rakip sultanlar arasindaki mücadeleye müdahale eden Mengü Han her ikisinin müsterek saltanat sürmesine karar verdi ve Selçuklu topraklarini ikiye böldü. Buna göre Kizilirmak'in batisindan Bizans sinirlarina kadar uzanan saha Izzeddin Keykâvus'a, Sivas'tan Erzurum'a ve Mogol hakimiyetindeki sehirlere kadar uzanan saha ise Kiliç Arslan'a verilecekti. Ancak 657'de (1259) Anadolu'ya dönen Mahmud Tugrâî ve Toruntay Mogollarin Anadolu'ya girdiklerini ve iki hükümdar arasindaki mücadelenin devam ettigini ifade etmislerdir.
Hülâgu Suriye seferine çikarken iki Selçuklu sultanini da huzuruna çagirdi. 4 Saban 657'de (28 Temmuz 1259) Tebriz'de onlarla görüstü. Mengü Kaan'in yarligina uygun olarak ülkeyi taksim etti. Bu taksim kararinda Pervane Muineddin önemli rol oynadi ve Anadolu'daki nüfuzu giderek artti.
Daha çok Mogollarin lehine faaliyetleriyle taninan vezir Mahmud Tugrâî'nin ölümünden sonra Fahreddin Ali Izzeddin Keykâvus'un, Muineddin Pervâne de Kiliç Arslan'in veziri oldu.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
Izzeddin Keykâvus'un Gurbet Hayati
Ülkenin iki hükümdar arasinda taksiminden sonra Izzeddin hristiyan dayilariyla beraber Konya'yi birakip Kubâdâbâd'a, oradan da Antalya'ya gitti ve eglenceye daldi. Buna karsilik Kiliç Arslan ile Muineddin Pervâne Izzeddin Keykâvus'u sultanliktan uzaklastirmak için yogun bir faaliyette bulunuyordu. Harac almak üzere gelen Mogol elçilerini gayet güzel karsilayan Pervâne Izzeddin Keykâvus'un Konya'dan Antalya'ya gittigini ve oradaki Türkmenlerle birlesip isyan hazirligi içinde oldugunu söyleyerek tahsilâta oradan baslamasini tavsiye etti. Ancak Izzeddin Keykâvus beylerbeyi tayin ettigi dayisinin tesiriyle para vermeye yanasmadi. Elçiler Tebriz'e dönüp durumu anlatinca Ilhanlilar tahta geçmesini sagladiklari halde Izzeddin Keykâvus'un kendilerine nankörce davranarak içki ve eglenceye daldigini kendisine bildirdiler. Bunun üzerine Sultan derhal Antalya'dan Konya'ya dönüp para temin etmeye ve bozulan münasebetleri düzeltmeye karar verdi. Fakat Muineddin Süleyman onun Memlûklerle isbirligi yaparak Ilhanlilara karsi bir ittifak olusturmak düsüncesinde oldugunu ihbar ederek onlari kiskirtiyordu. Nihayet Hülagu 659 (1261) yilinda Izzeddin Keykâvus'u huzuruna çagirdi. Sultan kendisine vekâleten saltanat naibi Yavtas'i gönderdi. Yavtas Erzincan'da Ermenilerin bazi taskinliklariyla karsilasti ve bunlara mani olmak istedi. Ancak Mogol elçileri buranin Kiliç Arslan'in hakimiyetinde oldugunu söylediler. Yavtas da geri dönüp sultani Mogollara karsi tahrik etti. Sultan veziri Fahreddin Ali ile görüstükten sonra Hülagu'nun yanina gitmek üzere hareket etti. Konya'da Rûzbe ovasina geldiginde Alincak Noyan'in büyük bir orduyla Anadolu'ya geldigini ve Kiliç Arslan ile Muineddin Pervâne tarafindan karsilandigini ögrendi. Vezirini Kiliç Arslan'a gönderip aralarindaki iliskileri düzeltmeye karar verdi. Kiliç Arslan ile görüsen Fahreddin Ali Izzeddin Keykâvus'un Mogollarla basa çikamayacagini bildigi için iki sultani tek güç halinde birlestirmek niyetiyle onlara katildi. Bu sirada Alincak Noyan'in kendisine taarruz hazirliginda oldugunu ögrenen Izzeddin Keykâvus Antalya'ya döndü. Sultan Izzeddin'in kumandanlari Ali Bahadir ve Yavtas Mogollar'a çetin bir savasa giristiler, fakat maglup oldular ve çok agir kayiplar vererek dagildilar (1261).
Sultan Izzeddin Keykâvus Antalya'da bulundugu sirada bir yandan Memlûk Sultani Baybars ile isbirligi yapiyor, diger yandan da Anadolu'daki Türkmenleri etrafinda toplamaya çalisiyordu. Sultan Izzeddin Keykâvus Misir'dan gelen iki emîrle beraber Nâsireddin Nasrullah ve Hacib Sadreddin el-Ahlâtî adli elçilerini Baybars'a gönderdi (660 Cemâziyülâhir/1262 Mayis). Baybars yardim talebini kabul edip Dimask ve Haleb'den asker gönderdigini bildirdi. Sultan Izzeddin Baybars'a gönderdigi ikinci mektupta (Haziran 1262) bu ittifaktan haberdâr olan Mogollarin Konya'yi isgale hazirlandigini bildirdi. Baybars bu kadar kisa bir süre içinde yardim gönderemeyince Izzeddin Keykâvus aile efradiyla birlikte Antalya'dan Istanbul'a hareket etti. Böylece bütün Anadolu Kiliç Arslan'in idaresine geçti.
Izzeddin Keykâvus Istanbul'da eski dostu imparator Mihail Paleologos tarafindan çok iyi karsilandi ve bir hükümdar gibi dolasmasina izin verildi. Bu sirada müslüman olan Altinordu hükümdari Berke Han, Sultan Baybars'a elçi gönderip Mogollara karsi Izzeddin Keykâvus'un da dahil oldugu bir ittifak kurmak istedi. Bunun üzerine Bizans imparatoru Mihail Hulagu'nun tesiriyle bu ittifaka karsi cephe aldi ve Sultan Baybars'in Berke Han'a gönderdigi elçilerini 662 (1264) yilinda tevkif edip mallarina el koydu. Sultan bir papaz ve bir filozofu imparatora gönderip ona agir hitaplarda bulundu. Neticede elçiler serbest birakilip Berke Han'a gitmelerine izin verildi. Fakat yine Hülagu'dan korktugu için Izzeddin Keykâvus'a karsi takip ettigi dostane siyasetini degistirdi. Yakin emirleri Ayasofya'ya götürülüp hristiyanligi kabule zorlandilar. Kabul etmeyenlerin gözlerine mil çekilip öldürüldü, Izzeddin Keykâvus da Enez kalesinde hapsedildi (1262). Islâm kaynaklarinda Izzeddin Keykâvus ve adamlarinin Bizans tahtini ele geçirmek üzere bir suikasta hazirladiklari için böyle bir muameleye maruz kaldiklari ifade edilmektedir. Bizans kaynaklari ise Izzeddin Keykâvus'un Altinordu Han'i ve Bulgar krali Konstantin ile anlasarak Istanbul'u istilâya hazirlandigi için hapsedildigini belirtir ve onun Istanbul'da kalan oglu Melik Konstantin'in hristiyan oldugunu yazarlar.
Bu vahsice hareketler üzerine Berke Han gönderdigi orduyla Bizansin Balkanlardaki topraklarini istilâ etti ve Izzeddin Keykâvus'u hapishaneden kurtarip Keyûmers, Mesûd ve diger ogullariyla birlikte Berke Han'a götürdüler. Berke Han Sugdak ve Solhad sehirlerini ona ikta etti. Sultan Izzeddin 677 (1279) yilinda ölümüne kadar burada yasadi.
Izzeddin Keykâvus henüz 11 yasinda iken tahta çikmis, üç yil müstakil dört yil da müsterek saltanat sürmüs, bilâhare iki yil daha tek basina saltanat sürmüstür. Sultan Izzeddin 16 yil süren ve karisiklik içinde geçen hükümdarliktan sonra 27 yasinda iken vatanini terk ederek Istanbul'a gitmis, 17 yil gurbette yasamis ve 44 yasinda ölmüstür. Ahlâkî açidan zayif bir sahsiyet olusu daha çok hristiyan dayilarinin tesirinde kalisina baglanmaktadir. Bununla beraber Mogollara karsi mücadele etmis ve Anadolu'yu onlardan kurtarmaya çalismistir. Bu iç mücahedeler sirasinda basta Konya olmak üzere bütün ülkede huzur ve güven kalmamistir.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
MUINEDDIN PERVANE DÖNEMI (1262-1277) 1243 Kösedag bozgunu Anadolu Selçuklulari tarihinde bir dönüm noktasi teskil eder. Bu tarihten itibaren devletin temelleri sarsilmis ve ülke yogun bir Mogol istilâsina ve Türkmen muhaceretine maruz kalmistir. 1261'den önce Denizli, Honas ve Dalaman çayi yöresinde 200.000 hane, Eskisehir, Kütahya arasinda 300.000, Kastamonu'da 100.000 çadir halki yasiyordu. Denizli'den batiya dogru uzanan daglar Cibâlü't-Türkman (Türkmen daglari) adiyla aniliyordu.
Mogollarin istilâ ve baskilarina büyük bir maharetle karsi koyan ve onlari idare etmeyi bilen Muineddin Süleyman Pervâne 1262'de II. Izzeddin Keykâvus'un yerine IV. Kiliç Arslan'i Selçuklu tahtina çikarmisti.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
bismill2.gif
IV. RÜKNEDDIN KILIÇ ARSLAN (1262-1266)
II. Giyaseddin Keyhüsrev'in ortanca oglu olan Kiliç Arslan Göyük Han'in tahta çikis merasimine katilmis ve ondan aldigi yarligi ile dönüste Sivas'ta agabeyi II. Izzeddin Keykâvus'u azlederek yerine kendi geçmisti. Ancak Celâleddin Karatay taht kavgalarina son vermek düsüncesiyle üç kardesi, birlikte Sultan ilân etmeyi daha dogru buldu. Ihtirasli devlet adamlarinin müdahaleleriyle bu durum uzun sürmedi ve IV. Kiliç Arslan Kayseri'ye gidip saltanatini ilân etti. 1254'te maydana gelen savasi kaybedince Uluborlu kalesine hapsedildi. Muineddin Pervane'nin gayretleriyle Baycu Noyan IV. Kiliç Arslan'i hapishaneden çikarip Selçuklu tahtina iade etti ve Mogol destegiyle 1262'den itibaren Anadolu Selçuklu gelenegine uyularak kapisinda bes nevbet (nevbet-i pencgâne) çalindi.
Mogol istilâsi yüzünden Anadolu'ya gelen Türkmenler ise IV. Kiliç Arslan karsisinda Keykâvus'u destekliyorlardi. Bu Türkmen gruplari arasinda en güçlüleri Denizli, Honas ve Dalaman civarinda yurt tutan uc gazisi Mehmed Bey idaresinde faaliyet gösteren Türkmenlerdi. Hulagu'nun huzuruna gelip kendine itaat arzetmesini istemesine ragmen Mehmet Bey gitmedi. Bunun üzerine Selçuklu-Mogol kuvvetlerinin hücumuna maruz kaldi ve damadinin ihaneti sebebiyle maglup oldu ve daha sonra Borgulu'da öldürüldü.
Bu devirde dikkati çeken Türkmen beyliklerinden biri de adini Kerimüddin Karaman'dan alan Karamanlilar'dir. Kiliç Arslan'a ve Mogollar'a karsi mücadeleleriyle taninan Karamanlilar 20.000 kisilik bir kuvvetle Konya'ya dogru yürüyünce Muineddin Pervane derhal asker toplayip onlarin karsilarina çikti ve Gâvele kalesi yakinlarinda cereyan eden savasta onlari bozguna ugratip ileri gelenlerini esir aldi.
Türkmenlerin Kiliç Arslan, Muineddin Pervane ve Mogollara karsi geristikleri bu faaliyet bir cihad hareketi sekline dönüsmüs ve Izzeddin Keykâvus'un etrafindan büyük kaynasma olmustur (1262).
Mogol baskilarinin en siddetli oldugu bir dönemde Baycu Noyan'in Hülagu ve Abaka Han'in güven ve dostlugunu kazanarak Selçuklu Devleti içinde büyük bir nüfuza sahip olan Muineddin Pervane 1262'den 1277 yilina kadar süren 15 yillik bir döneme adini veren meshur bir simâdir Hulagu'ya öylesine nüfuz etmisti ki Hulagu Kiliç Arslan'a kendisiyle görüsülmesi gereken bir mesele olursa Muineddin Pervane'den baskasinin gelmemesini söylemistir.
Mogollara dayanarak siyasi rakiplerini bertaraf ederek Anadolu'da mutlak bir otorite tesis etmistir. Adeta bir hükümdar gibi hareket eden Pervane alim ve seyhleri himaye etmis, medrese ve zaviyelerde huzur içinde egitim yapilmasini ve ibadet edilmesini saglamistir. Tokat'ta Hankâh-i Pervane adli bir zaviye, Kayseri'de bir medrese, Merzifon'da da bir cami yaptirmistir. Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'nin yakin dostu olan Pervane ona ve müridlerine daima yardimci olmustur. Mogollarin sonu gelmeyen istek ve baskilarina ragmen Anadolu halkinin umumî refah seviyesini korumustur.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
KILIÇ ARSLAN ILE PERVANE ARASINDA GERGINLIK
Selçuklular 1214 yilinda fethettikleri Sinop'u Karadeniz bölgesinin en önemli ihracât ve ithâlat limani haline getirmislerdi. Ayrica yaptiklari kale, cami, medrese ve diger hayir kuruluslariyla da sehre her bakimdan mamur bir görünüm kazandirmislardi. Insa edilen tersane de Sinop'a bir üs özelligi kazandirmisti. Mogol istilâsi ve iç karisikliklardan istifade eden Trabzon Komnenoslari (657/1259) yilinda Sinop'u isgal ve sehri idare etmek üzere Gavras adli birini vali tayin ettiler. Anadolu Selçuklu Devleti iç meseleleri hallettikten sonra Kiliç Arslan ile Muineddin Pervane Sinop'u geri almak için seferber oldular. 1265 yilinda Ilhanli tahtina çikan Abaka Han'i ziyaret edip degerli hediyeler takdim ettiler ve tahta çikisindan dolayi kendisini kutladilar. Bu sirada Abaka Han'a Sinop'u kurtarmak istediklerini söyleyip izin aldilar. Dönüste Muineddin Pervane Tokat, Niksar ve Samsun yöresinden topladigi askerlerle Sinop üzerine yürüdü ve sehri muhasara etti. Surlari karadan manciniklarla döverken 1000 seçkin denizciyle denizden de kusatma altina aldi. Neticede Rum valisi, Taceddin Kiliç tarafindan öldürülerek sehir ele geçirildi ve kiliseye çevrilen camiler ibadete açildi. Bu önemli zafer fetihnamelerle bütün müslüman ülkelere ve Abaka Han'a duyuruldu (664/1266). Bu basarisi Muineddin Pervane'nin nüfuz ve kudretini daha da artirdi.
Muineddin Pervane bu nüfuz ve kudretini kullanarak Sinop'un resmen kendisine temlik edilmesini istedi. Sultan Kiliç Arslan böyle bir seyin olamayacagini söyleyip itiraz ettiyse de Mogollar'dan destek gören Pervane'nin bu arzusunu yerine getirmek zorunda kaldi. Bizzat Ibn Bîbî'nin kaleme aldigi temliknâme ile sehri ona vermek zorunda kaldi. Sultani giderek artan nüfuz ve kudretine engel gören Muineddin Pervane Mogol kumandani Napsi Noyan ile diger Mogol temsilcilerini Sultan Kiliç Arslan'a karsi kiskirtmaya basladi. Hatta daha da ileri giderek onun Memluk sultani Baybars ile isbirligi yaparak Mogollara karsi sefere hazirlandigini söylüyordu.
Aslinda Muineddin Pervâne Tebriz'de bulundugu sirada bizzat Abaka Han'a Kiliç Arslan'i jurnal ederek: "Bu Selçuklulara emniyet olmaz" demis ve onun Memlûk sultaniyla birlikte hareket ettigini söylemisti. Abaka da onu Anadolu'da kendi naibi olarak gördügünü ve kim Mogollara muhalefet ederse hayati senin elindedir" diyerek Sultan Kiliç Arslan'i öldürmesi için adete yetki vermisti. Muineddin Pervane bu niyetini gerçeklestirmek için Anadolu'daki Mogol kumandan ve hâkimleriyle (yarguci) anlastiktan sonra Tokat'tan Aksaray'a hareket etmisti. Kiliç Arslan ile veziri Fahreddin Ali de onlardan kisa bir süre önce Anadolu'ya gelmislerdi.
Kiliç Arslan bir ziyafette bulundugu sirada sarhos vaziyette meclise gelen Mogol kumandanlar ona Muîneddin Pervane'yi öldürmek için plânlar yapmakta oldugunu söyleyerek hakaret etmislerdir. Sultan böyle bir düsüncesi olmadigini söyemisse de bu defa araya giren Pervane ile münakasaya tutulmus ve ona "ici Atabeg sen sarhos musun" diyerek karsilastigi manzara karsisindaki saskinligini dile getirmistir. Pervane ise cevaben: "Evet senin hareketlerin yüzünden sarhos gibiyim. Seni Uluborlu kalesinden çikarip saltanat makamina getiren benim. Fakat sen benim bütün hizmetlerimi unuttun" demistir.
Aslinda Pervane bütün yetkileri kendinde toplayip sultani bir kukla durumuna düsürmüstü. Fakat bütün bunlara ragmen onu ortadan kaldirmak için tertiplere girisiyordu. Sultan bu tertip karsisinda veziri Fahreddin Ali ile beraber Aksaray'daki sarayina gitti. Ertesi gün verdigi ziyafet sirasinda içkisine zehir katilmis sonra da çadiri Mogol askerleri tarafindan sarilmis ve yayinin kirisiyle bogularak öldürülmüstür (664/1266).
Sultanin cenazesi Konya'ya götürülerek Kümbedhane'de topraga verildi. 28-30 yaslarinda olan Kiliç Arslan kendisini tahta çikaran Pervane ve Mogollar tarafindan öldürüldügü halde halka içkiden öldügü söylenmistir. III. Giyaseddin Keyhüsrev Abaka Han'i ziyarete gittiginde o, babasinin eceliyle mi yoksa bir suikast sonucu mu öldügünü sormus. Giyaseddin Pervane'den korktugu için eceliyle öldügünü söylemistir.
Kiliç Arslan ata iyi binebilen, maharetle kiliç ve mizrak kullanan cesur fakat içki ve eglence düskünü bir hükümdar idi. Bu arada Mevlânâ ve Türkmen babalariyla sohbet eder onlara sarayinda ziyafetler verirdi.
Kaynak: Osmanli tarihi
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
bismi3.gif
III. GIYÂSEDDIN KEYHÜSREV (1266-1284)
Kiliç Arslan'in bu feci akibeti üzerine 6-10 yaslarinda bulunan oglu Giyaseddin Keyhüsrev tahta çikarildi. Kadi Nureddin ile Üstadü'd-Dâr Eminüddin Isfahanî onun egitimiyle görevlendirildi. Muineddin Pervâne emîr olarak devletin önemli makamlarina kendi adamlarini getirmisti. Ancak vezir Fahreddin Ali (Sahib Ata) makamini muhafaza ediyordu. Bir müddet sonra Pervâne'nin adamlari onu da gözden düsürmek için çalismaya basladlar. Kirim'da yasayan Izzeddin Keykâvus'un Fahreddin Ali'ye yazdigi mektup vezirin aleyhine bir koz olarak kullanildi. Izzeddin Keykâvus Sugdak'tan gönderdigi mektubunda gurbet hayatinin sikintilarindan ve vatan hasretinden bahsediyor ve yardim istiyordu. Fahreddin Ali de bu mektubu Muineddin'e göstererek fikrini sormus, Muineddin, Irak Selçuklu sultani Tugrul'un da son günlerinde Ahlat Sah'a bir mektup gönderip yardim istedigini ancak onun cimrilik edip göndermedigini, kendisine yazilmis olsa böyle bir yardimda bulunmaktan çekinmeyecegini ifade etmisti. Fahreddin Ali de bu görüsmeden sonra Izzeddin Keykâvus'a bir miktar yardim göndermisti (1271).
Muîneddin Pervane vezirin bu iyi niyetli davranisini onun aleyhinde çalismak için bir firsat kabul etti. Önce oglu Taceddin Hüseyin'i bir ziyafette tevkif ettirdi. Daha sonra da vezir Fahreddin Ali'yi eski sultan Izzeddin Keykavus ile isbirligi yapmakla suçlayarak onu da Emîr-i dâd Eminüddin'in evinde tutuklatdi. Vezir, Muineddin Pervane'ye "Izzeddin Keykâvus bütün ülkenin hükümdari ve ikimizin de efendisiydi. Bana bir mektup yazarak durumunu bildirdi. Ben de seni haberdar ederek ona bir miktar yardimda bulundum. Bütün suçum bundan ibarettir" dediyse de hapsedilmekten kurtulamadi. Vezirin küçük oglu bir firsatini bulup Tebriz'e kaçti ve durumu Abaka Han'a anlatti ve getirdigi yarlig ile babasini kurtardi.
Muineddin Pervane damadi Erzincanli Mecdeddin Mehmed'i vezir tayin ettigi gibi diger makamlara da atamalar yapti. Eski vezir Fahreddin Ali 1274'te hapishaneden çikinca bazi hayir müesseseleri ve vakiflarla mesgul oldu. Fakat aleyhindeki dedikodularin ardi arkasi kesilmeyince Tebriz'e gidip durumu Abaka Han'a arzetmek zorunda kaldi. Izzeddin Keykâvus ile iliskilerinin sadece insanî düsüncelerden ileri geldigini ve siyasî hiçbir maksadi olmadigini ispat etti. Neticede kendisi vezirlik makamina iade edildigi gibi ogullarini da subasi olarak çesitli vilayetlere tayin ettirdi. Bunun karsiliginda Abaka Han'a her yil 2000 balis (bir bâlis gümüs 75 dinar karsiligindaydi) para, Anadolu'dan Mogollara gönderilecekti. Vergi ve hediyeleri tasimak için de 700 at tahsisi kararlastirilmisti.
Fahreddin Ali Anadolu Selçuklu Devleti'ne büyük hizmetlerde bulunmus bir devlet adami idi. Yaptirdigi hayir müesseseseleriyle o sadece Türkiye'de degil bütün Islâm dünyasinda da hakli bir söhrete kavusmustu. Özellikle, Konya, kayseri ve Sivas'ta olmak üzere insa ettirdigi ve vakfeyledigi cami, medrese, kervansaray ve zaviyeler birer sanat eseri olarak günümüze kadar gelebilmistir. Bundan dolayi Ebu'l-Hayrat lâkabiyla taninmis ve Sahib Ata olarak meshur olmustur. Evladlari ve ahfadi Sahib Ata ogullari adiyla Afyon Karahisar'da hüküm sürmüslerdir.
Fahreddin Ali'nin Abaka Han nezdinde kazandigi itibar Muineddin Pervane'ye duyulan itimadin sarsilmasina sebep oldu. Pervane devlet içinde mutlak otorite tesis etmek maksadiyle Mogollara yaranmaya çalisirken rakip gördügü ve ortadan kaldirmak istedigi devlet adamlarini çogu zaman Memlûk sultani Baybars ve eski Selçuklu hükümdari Izzeddin Keykâvus ile isbirligi yapmakla suçlardi. Ancak, Mogollar artik kendisi hakkinda tereddütler beslemeye baslayinca bu defa Baybars'a gizlice mektup gönderip Mogollari Anadolu'dan çikarmak için onunla isbirligine hazir oldugunu bildiriyordu. Fakat Abaka Han, Pervane'nin istegine uyarak Acay ve Samagar Noyan'lari Anadolu'dan geri çekince Baybars ile giristigi temaslari kesti.
Abaka Han bu anlasmazliklari görüsmek üzere Muineddin Pervane ile birlikte Mogol kumandanlarini da huzuruna çagirdi. Ayrica ogluyla evlendirmek üzere Kiliç Arslan'in kizi Selçukî Hatun'u da getirmelerini istedi. Bu emir üzerine gelin alayiyla beraber Tebriz'e giden Pervane Abaka Han'in huzuruna çikarak ona sadakatini arzetti ve bazi noyanlarin zulümlerinden halkin sikayetçi oldugunu söyledi. Abaka eski noyanlari çekip Toku Noyan baskanliginda bir grubu Anadolu'ya gönderdi ve bütün Selçuklu beylerinin Toku Noyan'in emrinde oldugunu söyledi.
Muineddin Pervane'nin Tebriz'e gittigi tarihlerde vuku bulan en önemli olay Hatirogullarinin Mogollara karsi cihad bayragini açmalari ve Memlûk sultani Baybars'a haber gönderip onu Anadolu'ya davet etmeleriydi. Hatiroglu Serefeddin 1276'da Kayseri'ye vardi, orada ileri gelen Türk beyleriyle görüsüp onlari Mogollara karsi harekete geçmeye zorladi ve Baybars'in yetismekte oldugunu haber verdi. Sultan Giyaseddin Keyhüsrev ile bazi Selçuklu emirlerini de Nigde'ye götürdü. Bütün vilâyetlere fetihnâmeler gönderen Hatiroglu Serefeddin, Sultan Giyaseddin ile birlikte Islâm mücahidi Baybars'i karsilamak için yola koyulduklarini, Memlûk askerlerinin Elbistan'da karsilastiklari Tatarlari bozguna ugrattiklarini bildiriyordu.
Öte yandan Muineddin Pervane ile Toku Noyan yanindaki beylerle 1276 güz mevsiminde Anadolu'ya döndüler. Sivas'tan Kayseri-Haleb kervan yolu üzerindeki Yabanlu pazarina oradan da Elbistan ve Nigde'ye geçtiler. Hatiroglu Serefeddin 4000 kisilik bir kuvvetle bunlarin üzerine yürümek istediyse de arkadaslari onu vazgeçirdiler. Ulukisla kalesine siginan Serefeddin yakalanip Pervane'ye gönderildi. Mogol beyleri tarafindan yargilanarak idam edildi.
Seyfeddin Toruntay ise Mogol beylerine pek çok hediye takdim ederek öldürülmekten kurtuldu. Fakat isyanda önemli rol oynayan Emîr-i Sikâs kilavuzoglu Seyfeddin, Alemüddin Sencer ve daha birçok Türkmen beyi idama mahkûm edildi. Bu isyandan sonra Mogollarin artik Selçuklu Türklerine güveni kalmadi. Onlarin kendilerine karsi müslüman Memlûklerle isbirligi yapacaklarina kesin olarak inaniyorlardi. Bundan dolayi noyanlar Selçuklu kumandan ve devlet adamlarini kontrol altinda tutmak için 1276-1277 kis aylarini Anadolu'da geçirdiler.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
BAYBARS'IN KAYSERI SEFERI Memlûk sultani Baybars Mogollarin giderek artan zulüm ve baskilarindan rahatsiz olan Selçuklu kumandan ve devlet adamlarindan özellikle Pervane'den aldigi davet mektubu üzerine Mogollara karsi bir sefer tertiplemek ihtiyacini hissetti. Çünkü müslüman Anadolu halkindan gelen yardim istekleri onun adeta bir kurtarici gibi beklendigini açikça ortaya koyuyordu. Bu davet Mogollar karsisinda kazandigi zaferlerle bir Islâm müceddidi olarak kabul edilen Baybars ile cihan hakimiyeti pesinde kosan Ilhanli hükümdari Abaka Han'i karsi karsiya getiriyordu. Abaka Han 1269 (667) tarihli mektubunda "Sen Sivas'ta satin alinmis bir kölesin. Nasil benim gibi bir dünya hükümdarina karsi çikabilirsin" diye hakaretler yagdirdigi Memlûk sultani Baybars'in Aynicâlut'ta Mogollari ilk defa bozguna ugratan kumandan oldugunu unutmus görünüyordu. Sultan Baybars Mogollarla Anadolu'da tekrar hesaplasmak istiyordu. Ancak ülkesinden çok uzak bir mesafede onlarla savasa girebilmesi için Selçuklularin destek ve yardimina muhtaçti. Bu bakimdan ancak Muîneddin Pervâne ile gizlice anlastiktan sonra yola çikti ve Haleb'de ordusunu topladi. 1277 yili Nisan ayinda (675 Zilkade) Antep'e ulasti. Buradan tarihi kervan yolunu takip ederek Göynük ve Göksu üzerinden Akça Derbend'e kadar geldi. Bölgedeki Ermeniler Memlûk ordusunun yaklasmakta oldugunu Toku ve Tudavun adli noyanlara bildirdi. Bunun üzerine Muineddin Pervane'nin emrindeki Selçuklu ordusuyla Mogol askerleri Kayseri'de toplanarak yola çiktilar. Nigde'de beklemekte olan Mogol birlikleri de onlarla ayni istikamette harekete geçti. Memlûk öncü kuvvetleri kumandani Sungur, 3000 kisilik Mogol öncü birligini maglup edip esir aldi. Daha sonra taraflar Elbistan ovasinda karsi karsiya geldiler. Mogollar Anadolu askerlerinin Memlûklere iltihak etmesinden endise ettigi için onlari kenarda tutup Ermeni ve Gürcüleri ileri hatta sevkediyorlardi. Çok çetin geçen savas Mogol ordusunun yenilgisiyle sonuçlandi. Yaklasik 700 Mogol askeri öldürüldü. Selçuklu ordusuna mensup bazi askerler Memlûk saflarina geçtiler. Pervane'nin oglu Muhezebüddin Ali, damadi Mecdeddin Muhammed'in kardesi Kutbeddin Mahmud, Sivas subasisi Sungurca, Emir-i dâd Seyfeddin, Ârizu'l-Ceys Kemaleddin, Müsrif Zahireddin, baskadi Hüsameddin, Malatya hekimi Residüddin'in ogullari ve daha birçok devlet adami ve kumandan Mogollara karsi duyduklari nefretle müslüman Mem-lûk ordusuna katilmislardi. Memlûk kuvvetlerinin zafer kazanmasi üzerine Muineddin Pervâne Kayseri'ye kaçti (12 Zilhicce 675/12 Temmuz 1277). Burada Mogollar'in kendilerinden intikam alacaklari endisesiyle Giyaseddin Keyhüsrev, vezir Fahreddin Ali, Atabeg Mecdeddin Muhammed, Müstevfi Celâleddin Mahmud ve diger devlet adamlarini Tokat'a götürdü.
Memlûk sultani Baybars kazanilan zaferden sonra öncü birlikleri kumandani olan Sungur el-Eskar'i Mogol askerlerini takip etmekle görevlendirdi. Kayseri halkina eman verdigini bildirdi ve askerlerin para karsiliginda alis veris yapabilmeleri için çarsi ve pazar yerlerinin açik bulundurulmasini istedi. Baybars yol boyunca halkin coskun sevinç gösterileriyle karsilandi. Kayseri sehrinin ileri gelenleri, âlimleri, tüccarlari ve halki da onu tekbir sesleriyle karsladilar. Sultan cuma günü, basinda çetr oldugu halde sehre girdi ve Selçuklu tahtina oturdu. Kadilar, sûfiler ve beyler huzura çikip tahti öptüler. Sultan burada cuma namazini kildi. Adina hutbe okundu ve para basildi.
Sultan Baybars Kayseri'de bulundugu sirada Karamanoglu Mehmed Bey de itaat arzetti. Sultan da Ermenek ve Larende (Karaman)'den sahile kadar uzanan topraklari Karamanogullarina verdi. Muineddin Pervane de Sultana elçi gönderip itaatini bildirdi. Bunun üzerine Baybars da onu Kayseri'ye davet ederek makaminin basina geçmesini istedi. Fakat Pervane durumdan emin olmadigi için hem Abaka Han'a hem de Sultan Baybars'a baglilik göstermeye çalisiyordu. Sultan Selçuklu devlet adamlarinda Mogollarla ugrasacak cesaret göremedigi için Kayseri'de uzun süre kalmanin halk ve askerleri açisindan doguracagi tehlikeleri düsünerek yaklasik 10 gün sonra sehri terketmeye karar verdi. Seyfeddin Çalis'i Kayseri valisi tayin ettikten sonra da buradan ayrildi. Bu sirada Giyaseddin Keyhüsrev ile Pervane kendisine elçi göndererek bir süre daha kalmasini istediler, ancak sultan samimiyetsizliklerini gördügü için elçiyi azarladi ve Pervane'ye "Anadolu'yu ve yollarini ögrendik. Biz buraya Selçuklu tahtini ele geçirmek niyetiyle gelmedik. Tahtimiz ve Kudüs'ün fethi bize yeter" diye haber gönderip üzüntü ve öfkesini ifade ettikten sonra savasa katilan Selçuklu beylerini de yanina alarak Kizilsu, Karacahisar, Yabanlu pazari, Elbistan, Akçaderbend, Göksu, Göynük ve Maras yoluyla Haleb'e gitti. Sultan Baybars'in Anadolu halkinin Mogol zulmünden kurtulmasi için büyük bir firsat olan bu seferinden de Muineddin Pervane'nin kararsiz tutumu yüzünden netice alinamamis ve Mogol zulüm ve tahakkümü devam etmistir.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
ABAKA HAN'IN ANADOLU SEFERI Sultan Baybars'in Mogollar karsisinda kazanmis oldugu basari Anadolu halkini büyük bir sevince bogmustu. Ancak Mogollarin ugradigi bozgundan Muineddin Pervane'nin gönderdigi Seyfeddin Erbegi adli elçi vasitasiyla haberdar olan Abaka Han derhal büyük bir orduyla harekete geçti ve Erzincan-Divrigi yoluyla Elbistan'a ulasti. Muineddin Pervane de III. Giyaseddin Keyhüsrev ve vezir Fahreddin Ali ile birlikte Abaka Han'in yanina gitti. Savas meydanini gezen ve Mogol kumandan ve askerlerinin cesetlerini gören Abaka Han çok üzüldü. Ölüler arasinda Selçuklu kumandan ve askerlerinin olmadigini farkedince öfkelendi ve Memlûk sultaniyla isbirligi yaptigini söyleyerek Muineddin Pervane'yi azarladi. O her ne kadar Mem-lûk sultaninin gelisinden kesinlikle haberi olmadigini söyledi ise de o sirada orada bulunan Emir Izzeddin Aybeg onu yalanlayarak Sultan Baybars ile sürekli haberlestigini ve Anadolu'ya gelmesi için tesvik ettigini söyledi.
Abaka Han bütün öfke ve gazabina ragmen Suriye'de bulunan Sultan Baybars'a karsi bir sefere çikmaya cesaret edemedi ve bir mektup göndererek hakaretlerde bulundu. Daha sonra Elbistan'dan Kayseri'ye hareket etti ve sehrin yagmalanmasini ve halkin kiliçtan geçirilmesini emretti. Bunun üzerine sehrin âlim ve büyükleri Abaka Han'i ziyaret ederek halkin itaatkâr oldugunu ve bu olayda hiç bir günahi bulunmadigini söylediler ve ancak bu yalvarip yakarmalar sayesinde onu umumî bir katliamdan vazgeçirdiler. Fakat yine de sehir yagmalandi ve Kadi Celâleddin Habib ve diger bazi ileri gelen kisiler sehit edildiler.
Abaka Han Kongurtay Noyan'i Anadolu'nun idaresiyle görevlendirip Azerbaycan'a döndü. Muineddin Pervane ile vezir Fahreddin Ali'yi de yaninda götürdü. Yol boyunca ugradigi bütün sehir ve kasabalarin yagma edilmesini ve Türkmenlerin öldürülmesini emretti. Veziri Semseddin Cüveynî ona halkin günahsiz oldugunu söyleyip sefaatte bulunduysa da binlerce müslümanin öldürülmesine mani olamadi. Binlerce esirle beraber Bayburt'a vardigi sirada yasli bir zat "Ey yeryüzünün sultani! Düsman senin ülkene girdi fakat tebeana dokunmadi. Sen ise düsmanina karsi harekete geçtigin halde tebeayi esir aldin ve öldürdün. Acaba senden önce hangi hükümdar böyle bir harekette bulunmustur?" diyerek Abaka Han'i zor durumda birakmis, neticede yüzbinlerce esirin serbest birakilmasina vesile olmustur.
Abaka Han dönüste Muineddin Pervane'nin mallarinin müsadere edilmesini ve Sebinkarahisar gibi iktalarinin da geri alinmasini istedi. Ilhanli hükümdarlarinin yazlik merkezi olan Aladag'a varinca Pervane yargilandi. Öldürülen Toku ile Todavun noyanlarin karilarinin feryad ederek aglamalarindan etkilenen han bazi Mogol kumandanlarinin israri karsisinda idam edilmesine karar verdi. Gökçe Noyan adli Mogol kumandani Muineddin Pervane'yi yakinlariyla birlikte götürüp idam etti (676/1277).
Muineddin Pervane taht kavgalarinin devam ettigi ve Mogol baski ve zulmünün arttigi, devlet nüfuz ve otoritesinin sarsildigi bir dönemde mahirane siyasetiyle ülkeyi 15 yil boyunca idare etmeyi basarmistir. Pervane'nin öldürülmesinden sonra ülkede huzur kalmamis, Mogollar malî baskilarini daha da siddetlendirmislerdir. Bu yüzden Anadolu halki Pervane dönemini daima büyük bir özlemle yad etmistir. Bununla beraber surasi da unutulmamalidir ki, o Mogollarla iyi iliskiler kurma konusunda ne kadar basarili olmus ise Sultan Baybars'in Anadolu seferiyle ilgili tereddüt ve cesaretsizlikleriyle hatalari yüzünden de o derece basarisizliga ugramistir. Bu hatalari hem kendisi hem de devlet için pahaliya mal oldu. O, sahsî ihtiraslari aklina galip geldiginden kendisine rakip saydigi degerli devlet adamlari, kumandanlar ve sultanlari tasfiye etmekten de çekinmedi. Hulasa, Muineddin Pervâne, meziyet ve kusurlariyla bir devrin kurulusuna ve çöküsüne sebep olan meshur bir sima olarak tarihteki yerini almistir.
Bazi kaynaklar o dönemdeki meshur âlim ve seyhlerin birbiri ardindan ahirete intikaliyle Anadolu'nun sahipsiz kaldigini ve basa gelen felâketlerin bunun sonucu oldugunu kaydederler. Anadolu'nun manevî koruyuculari arasinda ilk sirayi isgal eden büyük mutasavvif Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî'nin 17 Aralik 1273'te ölümünden birkaç ay sonra büyük bilgin Sadreddin-i Konevî de vefat etmis ve bu iki büyük feyiz kaynagindan mahrum kalan halk çektikleri sikintiyi buna baglamistir.
 

SaraX

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
489
Tepkime puanı
32
Puanları
0
KARAMANOGULLARI'NIN KONYA'YI ELE GEÇIRMELERI VE SIYAVUS'UN SULTAN ILÂN EDILMESI Anadolu'da Mogollarla mücadele eden beyliklerin basinda Karamanogullari yeraliyordu. Her ne kadar onlar da Selçuklu-Mogol müsterek kuvvetleri karsisinda birkaç defa bozguna ugratilmis ise de Mehmed Bey zamaninda tekrar güçlenmislerdi. Hatiroglu Serefeddin'in isyani sirasinda onunla isbirligi yapan Mehmed Bey sinirlari dahilinde ve sahil boylarindaki Mogollari uzaklastirmis, Selçuklular'a vergi ödemeyi reddederek bagimsizligini ilân etmisti. Hatiroglu'nun isyani bastirilinca Muineddin Pervane Mogol kumandanlarinin iznini alarak Karamanogullari'na karsi sefere çikti. Karamanogullari baris talebinde bulundu ise de Kadi Hutenî'nin oglu Bedreddin Ibrahim buna yanasmadi. Meydana gelen savasta Selçuklu ordusu bozguna ugradi ve pek çok kayip verdi. Zor durumda kalan Bedreddin Ibrahim gönderilen Mogol takviye kuvvetleriyle muhasaradan kurtarildi ise de onlar da Karamanogullari karsisinda tutunamayarak Konya'ya geri çekildi. Muineddin Pervane Konya'da Selçuklu kumandanlariyla görüsüp yeni bir sefere hazirlanmaya karar verdi ise de Memlûk sultani Baybars'in Anadolu seferi yüzünden bu da gerçeklestirilemedi.
Karmanoglu Mehmet Bey kardesi Ali Bey'i Kayseri'ye gönderip Sultan Baybars'a itaat arzetti. O da sancak ve mensûr gönderip Ermenek'ten sahillere kadar uzanan sahada Karamanogullari'nin hakimiyetini tanidi. Mehmet Bey Esref ve Menteseogullari'nin destegiyle Konya üzerine yürüdü. Sahibata Fahreddin'in ogullari iç karisikliklar yüzünden Karahisar'a çekilmis olduklari için Konya'da ciddi bir mukavemet gücü kalmamisti. Naib Eminüddin Mikâil sehrin kapilarini kapatarak müdafaaya çekildi. Mehmet Bey Konya'yi Sultan Baybars adina teslim almak için geldigini ve yaninda bir Selçuklu sehzadesi bulundugunu söyleyerek sehri teslim etmelerini istedi. Fakat Eminüddin bu sözlere aldiris etmeden sehri savunuyordu. Neticede sehrin kapilari odunlar yigilarak atese verilince Eminüddin tebdil-i kiyafetle kaçmaya karar verdi. Fakat yolda yakalanip Melikü's-Sevâhil Bahaeddin ile birlikte öldürüldü. Karamanogullari 9 Zilhicce 675 (15 Mayis 1277) tarihinde Konya'ya girdiler ve sehri yagma ve talan ettiler. Sonra da II. Izzeddin Keykâvus'un oglu oldugunu iddia ettikleri Alaeddin Siyavus'u Selçuklu sancagi altinda sehre getirip sultan ilân ettiler. Basta Mehmet Bey olmak üzere Ahi Ahmet Sah ve sehrin ileri gelenleri ona biat ettiler. Kale muhafizlari da bu gelismelerden haberdar olup bagliliklarini bildirdiler.
Alaeddin Siyavus tahta çikinca kapisinda bes nevbet çalindi, adina hutbe okundu ve para basildi. Merasimden sonra toplanan divanda etrafa fermanlar gönderilip vali ve kumandanlar itaata çagrildi.
Karamanoglu Mehmet Bey divanda "bundan sonra, divanda, dergâh, bargâh, meclis ve meydanda Türkçe'den baska bir dil kullanilmayacaktir" diye bir karar aldi. Onun Türkçe'nin devlet dili olmasi için aldigi bu önemli karar Farsça yazilan belgelerin Türkçe'ye çevrilmesinin zorlugu ve Karamanogullarinin kültür seviyelerinin yeterli düzeyde olmamasi yüzünden uygulanamamistir.
 
Üst Alt