Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Dinler arası diyalog

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
6-Metin
'Geçen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetler arası barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik. Bu gayretin başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrarlamak istiyoruz. Halihazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağları güçlendirmeye yönelik olarak dinler arası diyalog konusunda Vatikan'ın da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenleme sürecinde bulunuyoruz. Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz. Yine müsamahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu ediyoruz.


İtiraz : Üç büyük dinin bağlılarından bahsediyor , ne gibi bir bağ var acaba ? İsa Allah’ın oğludur diyen bir zihniyetle nasıl bağ kurulabilir, diyelim kuruldu barış içinde kavga etmeden yaşadılar, güzel bu barış ne zamana kadar sürecek, hiç onlara demeyecek miyiz “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun elçisidir” ,bunu dersek yine kavga başlayacak, demezsek insanı cehennem azabından kurtaracak tek kelime olan kelime-i tevhidi insanlara ulaştırma maksadıyla gönderilen peygamberlerin sünnetine ters iş yapmış olmayacakmıyız? Acaba “Muhammedür Resulullah” gerekli değildir anlamı çıkmıyormu ?

El-Cevab :
Ehl-i Kitab ile biz müminlerin arasında ortak olan bir bağdan Kur’an-ı Kerim bahsediyor : “De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.”(Ali İmran suresi , 64.Ayet-i Kerime) . İşte hernekadar onlar Allah’ın vasıflarında yanılmış olsalarda , Allah’a oğul isnadında bulunmuş olsalarda , Kur’anın ifadesi ile aramızda ortak olan bir söz (Allah inancı) mevcuttur ! Bu ortak bağ , onların Ehl-i necat olmaları için yeterli olmasada , Ayetin devamında dile getirildiği üzere birkaç adım daha atabilirlerse inşallah Ehl-i necat olmaya namzed olacaklardır. İslam tarihine bakacak olursak , Barış dönemi hep İslam’ın lehine gelişmiştir. Hudeybiye Barış Antlaşması sonrası , 2 yıl gibi kısa bir zaman diliminde Mekke’nin Fethini getirmiştir. Çünkü , seviyeli temsil vicdan sahiblerini herzaman müteessir bırakır. Allah’ın birliğine iman eden ve Hz.İsa (AS) mın Allah’ın oğlu değil Allah’In bir peygamberi olduğunu kabullenen insanların , Efendimiz (SAV) ‘min nübüvvetine iman etmemeleri bekelenemez. Niyetleri sorgulamak sadece Allah’a mahsustur ! İtirazlarınızı Niyetleri sorgulamadan yapın....



7-Metin:


Hıristiyanlığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle yapılacak kutlamalar vesilesiyle Ortadoğu'daki Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok etkinlikler önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel'in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkur kutsal mekanları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz. Anadolu halkı size misafirperverliğini göstermeyi ve şevkle selamlamayı hararetle beklemektedir. Filistinli liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs'ü birlikte ziyaret etmemize davetiye çıkarabiliriz. Bu ziyaret bu mübarek şehri Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adım teşkil edebilir. '



İtiraz : Fethullah Gülen Hocaefendinin , Hıristiyanlığın üçüncü bin yılı kutlamalarından bahsetmesi nekadar doğru ?

El-Cevab :

Kutlamalar vesilesi ile birtakım etkinlikler önermektedir. Örneğin Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi yerlere birlikte ziyaretler düzenlenebileceğinden bahsetmektedir. Özellikle Filistin Liderleri ile bir Diyaloğun sağlanmasında ısrarla vurgu yapılmıştır. Ki bu Filistindeki Barış sürecini mtühiş katkısı olacağı kesindir. Ayrıca , Kudüsün hernekadar bugün Yahudi Devleti topraklarındada olsa her üç din mensublarına vizesiz giriş hakkı verilmesini önermiştir ! Metnin bir kısmını delillendirip , diğer kısmını görmemezlikten gelmek sizin gibi Ehl-i iman kardeşlerimize yakışmıyor. Metnin devamında ,
Dinler Arası Diyalog faaliyetlerine müdahil olmadan öncesinde düzenlenen Medeniyetler arası Barış ve Diyalog sempozyumuna bundan sonra Vatikanın da davetli olduğunu, dönemin Cumhurbaşbakanı Demirel’in resmi davetinin kendilerine iletileceğinide bildirmektedir.



8-Metin :

Üç büyük dinden liderlerin işbirliği ile, ilki Washington DC'de olmak üzere muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilmesini teklif ediyoruz. İkinci serinin zamanı için Hz. İsa'nın doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir. Bir öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançlı genç insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını artıracaktır. Öğrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin babası olduğu ikrar edilen Hz İbrahim'in doğum yeri olarak bilinen Urfa şehrindeki Harran'da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu, ya Harran Üniversitesi'ndeki programların genişletilmesi suretiyle ya da üç dinin ihtiyaçlarını da temin edecek şumullü bir müfredata sahip bağımsız bir üniversite şeklinde gerçekleştirilebilir. Önerilen programlar aşırı büyük işler gibi algılanabilir; ama bunlar erişilmez değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır. Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün ilerlemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb'e şükürler olsun.'


Fethullah Gülen
(Rabbin aciz kulu)



İtiraz : ”Rabbin aciz kulu” ifadesi Hırsitiyanların ifadesi değilmidir ?


El-Cevab :

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat anlayışına göre “Rab “ ismi , Allah’ın umumi isimlerinden biridir. Terbiye eden, yaratan, besleyen, malik, en mükemmel, sahip tutan ve idare eden anlamlarına gelir. “Aciz kul” olma , özellikle Acz-i mutlak , fakr-ı mutlak mesleğine haiz herkesin hayatlarına örnek almaları gerekn bir husustur. Şimdi , bu ifadeler madem Ehl-i Sünnet perspektifinde esastır ve haktır , başkaları da kullanıyor diye , Hocaefendi nasıl bir zan altına alınabiliniyor anlamış değiliz !

Metnin devamında ;
Dinler arası Diyalog faaliyetlerinin, tüm dünyanın büyük kentlerinde konferanslar şeklinde tertip edilmesini, karşılıklı öğrenci değişim programının uygulanmasını, Hz.İbrahim (AS) ‘ın doğum yeri Urfa’da her 3 dinin öğrencilerinin eğitim göreceği bir Üniversitenin kurulması, bu vesile ile her üç dinin mensublarının birbirlerini daha iyi tanımaları sağlanmış olacaktır!



Sonuç olarak diyebilirizki, 09.02.1998 tarihli bu mektub , bazı çevrelerce İlmi ve dini delillerden yoksun olarak eleştiriler getirilsede,bu niyetleri sorgulamadan öteye geçememektedir ve müminlerin ilk şiarı olması gereken hüsn-ü zan müessesesi, adete yok sayılmaktadır !
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
@RADIKALISLAM

80 li yillar ve sonrasinda tutuklanmis yüzüne tükürülmüs bir insani her gittigi vaazinda ölüm tehditleri ile gitmis hatta bir keresinde tabutla götürülmüs sirf tehditlerden dolayi simdi getirdiginiz o sacma sapan asilsiz iddialarlami sucluyorsunuz size su kadarini söyleyeyim google dan yada her hangi bir yerden arastirma yaparken iyi arastirin

bu EZA CEFALARDAN HANGISINI YASADINIZ KI KALKMIS DAHA yazilan mektubu bile anlamaktan men edilmis bir zihniyet ile cevaplarinizi domuz ahirina kadar benzeterek vermissiniz

ben koyun agilinda yasayip kavalimi böyle öttürüp rezil olacagima sizin deyiminizle domuz ahirina girer Allahin yarattigi kullar ile fikir alisverisi yaparim

bundan sonra bilmediginiz seyler üzerinde böyle asagilayici ve ciddi konularda
meteliksiz yazilari sizin tarafinizdan görmek hosumuza gitmeyecektir lakin egriyi ve dogruyu görebilecek zekaya sahip oldugunuz kanisindayim
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Ahmet Sahin - "Ehl-i Kitap ile Amentü'de Ittifakimiz var"

Ahmet Sahin - "Ehl-i Kitap ile Amentü'de Ittifakimiz var"

Ahmed sahin hocadan cok güzel cvp buyrun izleyin

 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Peygamber efendimizin kitap ehline yaptığı hatırlatmalar

Peygamber efendimizin kitap ehline yaptığı hatırlatmalar

BUNUNLA BERABERDE O MEKTUBLARIDA ANLAMANIZA VESILE OLMASI DILEGI ILE :mad:

 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Buyrun Anlamayan Kardeslerime Cevabimda Burdan Olsun

Ehl-i kitaba nasıl dost olunmaz?

Kur’ân-ı Kerim'in bir taraftan ehl-i kitabın kalbini İslâm'a karşı yumuşatıcı bir üslup kullanırken, diğer taraftan, müminleri ehl-i kitapla dost olmaktan sakındırması bir tezat gibi gözükmektedir. Ve günümüzde birçok kimse tarafından bu âyet yanlış anlaşılmakta, bu yanlış anlama ise hatalı hükümlerin verilmesine sebep olmaktadır.

Yahudi ve Hıristiyanlarla dost olmanın yasak olduğunu ifade eden âyette, “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz” buyurulmaktadır. Elmalılı'nın buradaki yasaklanmayı izahı şu şekildedir: “Yardaklık etmeyiniz, tuzatlarına düşmeyiniz, isteklerine iştirak etmeyiniz.” Aynı zatın tefsirinde: “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez” âyetine dayanılarak, onları dost edinmemenin onlara iyilik etmeyi engellemediğine dikkat çekilmektedir.

Bu izahlardan onlara müsamahanın bir ölçüsü karşımıza çıkmaktadır. O da, onlara yardaklık edecek kadar bir gevşeme ve iltifattan uzak durma, ama onlara iyilik edebilme ölçüsüdür.

Peygamberimiz'in (s.a.v.) Yahudi ve Hıristiyanlara karşı muamelesine baktığımızda, onlara iyilik yapmaktan hiçbir zaman geri durmadığını görmekteyiz.

Bir defasında Peygamberimiz(sav) Yahudilerden birinin hastalanan oğlunu ziyarete gitmiş, çocuğun hal ve hatırını sorduktan sonra onu Müslümanlığa davet etmiş, çocuk babasının yüzüne bakmıştı. Yahudi oğluna, “Peygamber ne diyorsa onu yap” demiş, çocuk da Müslüman olmuştu. Bir defasında da Yahudilerden birinin cenazesi geçiyorken Resul-i Ekrem ayağa kalkmıştı.

Yahudiler, Resul-i Ekrem'e, “Selamun aleyküm” yerine, “kahrolasınız” demek olan “Sâmün aleyküm” derlerdi. Bir defa Hazret-i Âişe Yahudilerin bu hareketinden müteessir olarak onlara mukabelede bulunmuş, Hazret-i Peygamber Âişe'yi teskin etmiş, ona “Geniş ol. Çünkü Cenab-ı Hak geniş olmayı sever” buyurmuştu.(Mevlânâ Şibli, Asr-ı Saadet (Terc. Ö. Rıza Doğrul) İst. 1974, c. 2, s. 117-118)
Necran'dan gelen Hıristiyan heyet, Resul-i Ekrem (sav) tarafından kabul olunduğu zaman Resul-i Ekrem bunları mescidde misafir etmiş, hatta onların mescidde ayinlerini yapmalarına müsaadede bulunmuştu. Müslümanlar buna itiraz ettikleri zaman Resul-i Ekrem onları susturdu. (Mevlânâ Şibli, Asr-ı Saadet (Terc. Ö. Rıza Doğrul) İst. 1974,c. 2, s. 118 )Bütün bunlar, ehl-i kitaba barış zamanlarında iyilikte bulunmanın müminlerin görevleri arasında olduğunu göstermektedir. Özellikle de Hıristiyanların ülkelerinde çalışmak zorunda kalan Müslümanların hatırı sayılır bir ekseriyeti teşkil ettiği ve ekonomik, askerî bakımlardan yardımlaşmanın zarurî olduğu bir devrede, bu âyet-i kerimenin gerçek mânâsına ne kadar muhtaç olduğumuz ortaya çıkmaktadır.

Günümüzde doğru İslâmiyeti bize anlatan isimlerden biri olarak Said Nursî' de bu hususta Hazret-i Peygamber ve Kur’ân'dan aldığı dersle bize aynı güzel ölçüleri sunmaktadır. Münazarat isimli eserinde, Hıristiyanlık dinine mensup olan Ermenilere düşman olmaya “istibdadın sebeb olduğuna” işaret etmekte ve dostluğun ölçüsünü, “Fakat mütezellilâne (alçalarak) dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhafaza ederek, musafaha elini uzatmaktır” şeklinde koymaktadır.

Said Nursî bu izahlardan sonra, “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz” âyetini, hem Kur’ân'ın hükmüne uygun, hem de Hazret-i Peygamber’in tatbikatına muvafık bir şekilde şöyle açıklığa kavuşturur:

“Demek bu nehiy, yahudiyet ve nasraniyet olan ayineleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez; belki muhabbet sıfat veya sanatı içindir. Öyleyse her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması lazım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve sanatları kâfir olmak lazım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir sanatı istihsan etmekle iktibas etmek neden caiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin (eşin) olsa elbette seveceksin.”

Burada Said Nursî, dostluk ve düşmanlık kavramlarına yeni anlamlar kazandırarak, elh-i kitaba karşı nasıl davranılacağını tesbit etmektedir. Buna göre, ehl-i kitapla “din” dostluğu değil, “sıfat ve sanat” dostluğu âyetin nehyinin şümulüne girmemektedir. Elbette bir ehl-i kitabın dinine muhabbet duymak, imanın zaafiyetini gösterir. Ama onların meselâ “doğruluk” gibi sıfatlarına sevgi beslenebilir, teknolojileri hoş karşılanabilir, işbirliğine gidilerek istifade edilebilir. Bunlar, Kur’ân'ın kasdettiği “dostluk” kavramının içine girmemektedir. Nitekim ehl-i kitap hanımlarla evlenmenin caiz olması, Müslüman erkeklerin o hanımların kadınlığa mahsus şefkatlerini ve insanî yönlerini, güzelliklerini ve mallarını sevmenin caiz olduğu hükmünü ortaya çıkarmaktadır.

Said Nursî, bu âyetin nehyinin, “âmm” değil “mutlak” olduğunu, mutlakın ise kayıt altına alınabileceğini belirterek, “Delil katîü'l-metin olduğu gibi katîü'd-delalet olmak gerektir” demek suretiyle, zamanın büyük bir müfessir olduğuna, kaydını izhar ettiği zaman itiraz edilemeyeceğine dikkat çekmektedir.

Said Nursî, zamanın bu âyet-i kerimeyi nasıl tefsir ettiğini de açıklamaktadır. Ona göre, Asr-ı Saadette büyük bir dinî inkılab meydana geldi. Bu inkılab bütün zihinleri din noktasına çevirdiğinden, sahabiler bütün sevgi ve düşmanlığı o noktada toplayarak sevgi veya düşmanlık beslerlerdi. Bundan dolayı gayrimüslimlere muhabbetten “nifak” kokusu geliyordu.

Bu zamanda ise, acib bir dünyevî ve medenî inkılab vücuda gelmiştir. Bütün zihinleri zapteden ve bütün akılları meşgul eden medeniyet, terakki ve dünya noktasıdır. Onların ekserisi dinlerine o kadar da bağlı değillerdir. Bu sebeple, onlara dost olmak, medeniyet ve terakkilerini güzel görüp almaktır ve her dünya saadetinin esası olan asayişi muhafazadır. Said Nursî'ye göre bu çerçevede bir dostluk katiyyen nehy-i Kur’ânîde dahil değildir.

Bediüzzaman'ın asrın idrakine uygun bu isabetli tefsiri, günümüz Müslümanlarını büyük bir sıkıntıdan kurtarmaktadır. O, teknolojinin dinsizlikle veya din dostluğu ile bir alâkası olmayacağı gerçeğinin altını çizerken, bunu da bir âyete dayandırmaktadır.

İşte Kur’ân'dan çıkan bu prensipler, Müslümanların ehl-i kitaba hoşgörülü olmasının çerçevesini de çizmektedir. Kaldı ki, Bediüzzaman, dinsizliğin, zındıkanın yaygınlaştığı bir zamanda Hıristiyanların dindar ruhanîleri ile dinsizliğe karşı “ittifak” edilmesini de zarurî görmekte, bunu da bir hadis-i şerife dayandırarak söylemektedir.

+++++

Diyalog, iki veya daha fazla kişinin karşılıklı konuşması, değişik ırk ve kültürlerden, farklı inanç ve kanaatlerden, farklı siyasi anlayıştan insanların bir araya gelerek, medenî ölçüler içerisinde birbirleriyle iletişim kurması yoludur. Dinî alanda diyalog ise; hem bir dine mensup farklı grupların, hem de farklı dinlere mensup insanların, inanç ve düşüncelerini birbirlerine zorla ve etik olmayan yollarla kabul ettirme girişimlerinde bulunmaksızın, ortak meseleler etrafında hoşgörü ortamı içinde konuşabilmesi, tartışabilmesi ve işbirliği yapabilmesi demektir.

Kâinatın mayası muhabbettir. Sertlik ve hırçınlıkla bir yere varılamayacağı ve varılmadığı ortadadır. Sevgi, saygı ve muhabbetle herhangi bir kimsenin kapısı çalındığında diyalog yollarının açıldığı ve kişinin temsil ettiği değerleri karşısındakilere anlatma imkânının doğduğu açık olarak görülmektedir.

Mevlâna'ya atfedilen bir söz vardır: "Bir ayağım merkezde dinî esaslarla bağlı, diğer ayağım da yetmiş küsur milletle beraber."1 Esasen bir Müslüman'ın durumu da işte bu düşünce ile özetlenebilir. Temel prensip olarak herkesle iyi geçinme, herkesle diyalog içinde olma ve herkesle şartların elverdiği ölçüde münasebet ve bağlantı kurma.

Elbette herkesle diyalog içinde olmanın bir ölçüsü olacaktır. İnsan, İslâmî prensiplere bağlılık içindeyse, yani insanın bir ayağı, Mevlâna'nın ifadesiyle, hep dinî-İslâmî zemine sağlam basıyorsa, bu diyaloglar faydalıdır. Aksine insanın hayatı Sünnet yörüngeli değilse, bu takdirde kaymalar olabilir.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
RİSALE-İ NUR SEMPOZYUMUNDAN ALINTILAR:

Thomas MichelDEN

domuzun ahirina girmem diyen kardesim

bakin domuzun ahirinda neler konusulmakta izleyin ögrenin yoksa dagdaki cobanlik kolay olsa gerek bakin cobanlik buralarda oluyor


BİR VATİKAN PAPA SININ BİLDİRİSİ
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
VATİKAN’IN NURCULUK RAPORU

Kitap ayrıca 1990’lı yılların başında Nurculuğun, Hıristiyanlıktan Müslümanlığı geçişler nedeniyle hazırlanan bir rapor çerçevesinde Vatikan’ın gündemine gelmesi konusuna da yer veriliyor.

Kitaba göre raporda Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçişlerdeki etkenler incelenirken, “Yeni Müslümanların yüzde 32’si, Risale-i Nur’un insan ve kainata bakışının kendilerini bunalımdan ve boşluktan kurtardığını ifade eden bu Müslümanlar, İslam’dan başka hiçbir izah tarzının kendilerini tatmin etmediğini kaydediyorlar” ifadeleri bulunuyor.

Kitap ayrıca tarihi süreç içinde kadın papa olayı başta olmak üzere papalarla ilgili skandallar konusunda da detaylı bilgiler içeriyor.


ANKA
http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=199334
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Vatikan Büyükelçiliği İstanbul Temsilcisi George Marovitch ile ropörtaj

Vatikan Büyükelçiliği İstanbul Temsilcisi George Marovitch ile ropörtaj

Dinlerarası diyalogda Bediüzzaman’ın öncü ve örnek bir zat olduğunu söyleyen Vatikan Büyükelçiliği İstanbul Temsilcisi George Marovitch “Bediüzzaman’ı hergün duâlarımda anıyorum. Onun gibilere evliya diyorum. Hakikaten bizlere çok güzel örnek oldular. O, diyalogda öncü olmuştur. Ondan sonra çok diyalog hareketleri ve girişimleri yaşadık” diyor.

Gözlerimiz İslâma kapalı kalmış

Müslüman-Hıristiyan diyaloğuna nasıl bakıyorsunuz?
Bu tabiî dünya barışı ve yarınlar için çok önemlidir. Çünkü şimdi dünyada çok Müslüman var. Eskiden savaş vardı. İnancımızı kötü yaşadığımız için senelerce savaştık. Şimdi birbirimizle görüşüyoruz. Hepimizi Allah’ın yarattığını biliyoruz çünkü. Kur’ân-ı Kerim diyor ki: “Allah isteseydi, hepinizi bir ümmet yaratırdı. Fakat O ayrı ayrı yarattı, birbirinizle güzellikte yarışasınız diye.” Nasıl ki bir bahçede güller ve zambaklar, renk ve kokuları ayrı ayrı çiçekler vardır. Allah bizi yarattı, tâ ki en güzelini vermek için. Güzelliklerde yarışmak için birbirimizi tanımalıyız. Birbirimizi keşfetmeliyiz. Diyalog bunu sağlıyor. Meselâ İslamda olan güzellikleri görmeyebiliyoruz bazan. Eskiden gözlerimiz kapalıydı. Şimdi bakıyoruz, İslâm’da da güzel, manevî zenginlikler var. Papa Roncalli kendi zamanında bunu görmüştü. Müslümanlar da Hıristiyanları daha iyi tanırlarsa aynı güzellikleri paylaştığımızı görürler. Bir konuşmada dinliyordum, biri dedi ki: “Bizler tek kanatlı bir meleğiz. Birbirimize sarılırsak o zaman uçabiliriz. Yoksa tek kanatlı kalırsak uçamayız.” İşte diyalog bunu sağlıyor.

Bediüzzaman’ı duâlarımda anıyorum

Bu konuda Bediüzzaman Hazretlerinin de fikirleri var? Bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben Bediüzzaman’ı hergün duâlarımda anıyorum... Onun gibilere evliya diyorum. Hakikaten bizlere çok güzel örnek oldular. O, diyalogda öncü olmuştur. Ondan sonra çok diyalog hareketleri, girişimleri yaşadık. Yeni Asya, Zaman gazetesi ve başkaları da hep Bediüzzaman’dan ilham almıştır. Ondan önce de yine Mevlânâ vardır bu konuda. Bütün dünyayı kucaklamıştır. “Kim olursan ol, gel” diyor. Çünkü Allah’ın sevgisi o kadar engin ve zengindir ki, herkesi kucaklıyor. İnsan günah işledi mi pişman olunca yine onu affediyor. Bütün dinlerde bu vardır. İşte Mevlânâ’nın sözü de budur: Her kim olursan ol, gel. Allah daima seni kucaklıyor.

-
-
-
Hz. Muhammed’e nasıl bakıyorsunuz?

Siz de biliyorsunuz ki İnciller Hz. Muhammed’in doğumundan önce yazılmıştır. Tabiî o, 6. asırda gelmiştir. İnciller ondan bahsedemezdi. Bundan dolayıdır ki, Hıristiyanlar için İslâm bir “acaba”dır. Fakat insan bir ağacı meyvelerinden tanıyor. Bakıyoruz ki, Hz. Muhammed gelmiş, oradaki putperestleri Allah’ın yoluna ve sevgisine getirmiş. Kaç kişi onun vesilesiyle kötü yoldan ayrılmıştır. Beş vakit namazı ve iyilikleri getirmiştir. O zaman ben diyorum ki, bu da oradaki insanlar için Allah’ın peygamberi olmuştur. Tek Allah inancını getirmiştir. Ama İncil bunu bahsedemez, çünkü daha önce yazıldı.

Yavaş yavaş diyalogla birbirimizi tanıyor, hürmet etmeye bakıyoruz. Eskiden bazı kitaplarda vardı ki; Hz. Muhammed’i kötü bir adam ve savaşçı olarak görüyorlardı. Halbuki şimdi birbirimizi tanıdığımız için bunlar değişiyor. Kötü bir ağaç iyi bir meyve veremez. Öyle de hakikî İslâm o değildir. Şimdi bazıları deli gibi insan öldürüyorlar. Bunu değil İslâm kimse tasvib etmez. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’de de var: “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Maide Sûresi: 32) Dünya üzerinde görüyoruz ki birçok haksızlıklar var. Çünkü insanlar yolunu şaşırmış. Öyleyse el ele verip dünya üzerindeki haksızlıkları kaldırmalıyız.

Yani Hz. Muhammed’i Allah’ın peygamberi olarak görüyoruz, ama kilise olarak bunu resmen neşredemiyoruz. Ama biz yaşantımızda bunu görüyoruz. Madem ki bu kadar milyarlarca insanı Allah’ın sevgisine getirdi, o halde o şimdi Cennette değilse kim olacaktır? Demek ki diyorum o kadar iyilik neticesi şimdi Meryem Ana, Hz. İsa, bütün evliyalarla sen de Allah’ı görüyorsun, o halde burada el ele verip Müslümanlar-Hıristiyanlar beraberce sana doğru yürüyelim. Bu yavaş yavaş olacak. Ve şimdi ben bir kere daha söylemiştim: Noel zamanı Hz. İsa’nın doğumu kutlanır, neden Hz. Muhammed’in de doğumu kutlanmasın. O kadar insanı böyle güzel bir yola getirmiştir.


Yani Hz. Muhammed’i son peygamber olarak görüyor musunuz?

Tarihî bakımdan sondur. Fakat Allah’tan insanlara revelasyon verilmiştir. Yani Hıristiyanlara inanacakları şey verilmiştir. Ama Allah bazılarına belki bir İslâm olarak göstermiştir. Yani bu yerinde vardır, ama, Allah ışığı oraya getiriyor. Allah yeni bir şey getirmiyor. O peygamber üzerine de ışığını getiriyor. Hz. Muhammed insanlara bu ışığı getirmiştir. Şimdi beraberce çalışıldığı zaman bu tam olarak ortaya çıkarılacaktır.

Demek ki şimdi biz elimizden geleni yapacağız. En önemlisi Allah’ı sevmek ve başkalarını da kendimiz gibi sevmek. Kendi için istediğini kardeşleri için de istemek. Bu temeldir. Her dinde bu vardır. Birbirimizi sevmeye çalışacağız. Sevginin kaynağı Allah’tır. Demek ki işte bu sevgide yürürsek, Hıristiyan olalım, Müslüman olalım, Yahudi olalım doğru yoldayız. İslam ne demek? Allah’a teslim olmuş, kendini bırakmış, itaat etmiş. Kim Allah’a teslim olmuşsa İslâmdır, Müslümandır. Yani kendini Allah’a teslim etmiştir. Biz de başka türlü seviyoruz. Kurtulmak için vaftiz olmak lâzımdır diyorlar. Peki vaftiz nedir? Yine Allah’a kendini vermektir, yeniden doğmaktır. Demek ki birisi Allah’ı çok seviyorsa ve diyorsa “Allah’ım ben Senin dediğini yapmak istiyorum”, işte manen vaftiz olmuştur bize göre. Onun için birbirimizi buluyoruz buralarda. Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, Yahudi olsun geliyoruz, Allah’ın sevgisinde buluşuyoruz. İnsanı, Allah’ın yarattığını, yani birbirimizi seveceğiz ki Allah’ı da sevmiş olalım.

(Kaynak : Yeni Asya Gazetesi , 31.03.2005 - M.Ali Tezer röportaj)
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Müslüman olan Papaz`ın itirafları (Yusuf Estes)

Müslüman olan Papaz`ın itirafları (Yusuf Estes)

(5291) Müslüman olan Amerikalı rahip Yusuf Estes anlattığı hidayet hikâyesinde ABD`de özellikle Katolik rahip ve vaizlerin İslâmiyet`e büyük ilgi duyduğunu ve hatta birçok rahibin İslâm üzerine doktora yapmakta olduğunu ifade ediyor.

Estes`e göre önyargısız rahiplerin İslâm hakkında genel kanaati olumlu yönde.

Şok edici bir haber - Meğer Müslümanlar, zaten İncil`e inanıyorlarmış...

O gün, 1991`in baharında, Müslümanların İncil`e inandığını öğrenmiştim. Şok oldum. Bu nasıl olabilirdi? Fakat bununla da kalmıyordu: Onlar İsa`ya da inanıyordu..

Müslümanlara göre de:

*Allah`ın sadık bir elçisi;

* Allah`ın peygamberi;

* Babasız bir şekilde mucizevî olarak doğdu;

* O Mesih`ti;

* O şimdi Allah`la beraber ve çok önemli bir yeri var;

* Kıyamet yaklaştığında geri dönecek ve inananların yanında imansızlara karşı duracak...

Ruhumu İsa`ya adadığım günden sonra, bir Müslümanı Hıristiyan yapmak, benim için olağanüstü bir gelişim olacaktı.

BİR BARDAK ÇAY EŞLİĞİNDE İNANÇ TARTIŞMASI

Adama çay içmeyi sevip sevmediğini sordum, sevdiğini söyledi. Oradan kalkıp, hep beraber, benim favori sohbet konum hakkında konuşmak üzere bir kafeteryaya gittik. Konu tabiî ki inançlardı. Saatlerce sohbet ettiğimiz kafeteryada şunun farkına vardım: Bu adam sessiz, sakin, hoş ve biraz da utangaç bir insandı. Benim söylediğim şeylerin her kelimesini dinledi ve bir kere olsun sözümü kesmeye yeltenmedi bile. Bu adamı sevmiştim ve iyi bir Hıristiyan olma potansiyeli sezmiştim. Ve bu işin olacağına, kesin gözüyle bakmaya başlamıştım. Halbuki, başıma gelecekler hususunda, ufacık bir bilgim dahi yoktu.

http://www.sorularlaislamiyet.com/su...ticle&aid=5291
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
diyalog karsitlarinin celiskileri

diyalog karsitlarinin celiskileri

Diyalog Karşıtlarının 'Kuran ve Sünnet'noktasındaki Çelişkileri


SORU (1)

'Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.'(Maide,51)

Ayeti Kerimesi acaba bütün Hristiyan ve Yahudilerimi kast etmektedir? Yoksa, zulüm eden, müslümanları ezmek isteyen Ehl-i Kitabı mı?



Bakınız Elmalı hamdi Yazır Tefsiri bu Ayeti kerime için ne diyor:

'Özetle onları dost olur sanıp da yakın dostlarınız gibi sıkı fıkı beraberliklere dalmayınız, tuzaklarına düşmeyiniz, isteklerine iştirak etmeyiniz. Görülüyor ki 'Yahudiler ve hıristiyanlara dostlar olmayınız' buyurulmamış, 'Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyiniz' buyurulmuştur. Çünkü 'Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez.' (Mümtehine, 60/ buyurulmuştur. Şu halde müminler yahudi ve hıristiyanlara iyilik etmekten,dostluk yapmaktan, onlara âmir olmaktan yasaklanmış ve men edilmiş değil, onları dost edinmekten, yardaklık etmekten yasaklanmışlardır.'

Şayet, sizin dediğiniz anlam çıksa idi, yani her hrsitiyan ve her yahudi ile düşman olunması gerekse idi, o zaman, Kuranı Kerim neden Ehl-i Kitabtan kız alınmasına cevaz vermiş olurdu? (Maide,5) ve onların yemeklerinin yenmesini helal atfederdi? (Maide,5) .

Sizin mantığınıza göre, ehl-i Kitab ile dost olmayın ama kızların alın mantığı ortaya çıkarki, bu mantık ile -yüzbin defa haşa- sanki Kuranı Kerim birbiri ile çelişiyor mantığı çıkarki, aslen çelişen Bu Ayetleri bir bütün olarak değerlendirmeyen

DİALOG KARŞITLARIDIR!


SORU (2)

De ki: “Ey ehl-i kitap, sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye gelin: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; Allah’ı bırakıp da, kimimiz kimimizi rabler de edinmesin.” (Âl-i İmrân, 64)

Bu Ayeti Kerimede İfade edilen, Ehl-i Kitab ile düşman olun ve dost olmayın mı? Eğer Niyetimiz Tebliğ ise, o zaman dost olunmadan, güven telkin edinmden nasıl Tebliğ olacakki?

Diyalog olmadan Tebliğ nasıl olur? El-kol hareketleri ile mi, veya kaş-göz hareketleri ile mi?

Sizin iddia ettiğiniz üzere, Kuran-ı Kerim, tüm Yahudi ve tüm Hristiyanları Düşman telakki etmiş olsaydı, o zaman, -yüzbin defa haşa- Kuranı Kerim bir Ayetinde hepsi ile DÜŞMAN olun derken, bir AYETİ KERİMESİNDE, Diyalog kurun ve TEBLİĞ yapın demiş olacaktıki,
-haşa- çelişen bir Kuran izlenimi ortaya çıkardı, fakat aslen Kuran HAKTIR, ÇELİŞENLE İSE KURANI BİR BÜTÜN OLARAK DEĞERLENDİRMEYEN DİALOG KARŞITLARIDIR!


SORU (3)

“Zulmedenleri hariç, ehl-i kitap ile en güzel olan şeklin dışında bir tarzda mücadele etmeyin ve onlara şöyle deyin: “Biz, hem bize indirilen kitaba, hem size indirilen kitaba iman ettik. Bizim İlah’ımız da sizin İlah’ınız da bir ve aynı İlah’tır ve biz O’na gönülden teslim olduk.” (Ankebut, 46)

Bu Ayeti Kerimede İfade edilen, Ehl-i Kitab ile düşman olun ve dost olmayın mıdır? Yoksa, EN GÜZEL BİR ŞEKİLDE MUAMELE EDİN VE ONLAR İLE AYNI KİTABA, AYNI İLAHA TAPTIĞIMIZ BELİRTEREK, bir tebliğ Stratejisi olarak, İSLAMI SEVDİRMEK Mİ?

Sizin iddia ettiğiniz üzere, Kuran-ı Kerim, tüm Yahudi ve tüm Hristiyanları Düşman telakki etmiş olsaydı, o zaman, -yüzbin defa haşa- Kuranı Kerim bir Ayetinde hepsi ile DÜŞMAN olun derken, bir AYETİ KERİMESİNDE, EN GÜZEL BİR ŞEKİLDE MUAMELE EDİN demiş olacaktıki,
-haşa- çelişen bir Kuran izlenimi ortaya çıkardı, fakat aslen Kuran HAKTIR, ÇELİŞENLER İSE KURANI BİR BÜTÜN OLARAK DEĞERLENDİRMEYEN DİALOG KARŞITLARIDIR!

SORU (4)
“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.” (Mümtehine, 8,9,)


Bu Ayeti Kerimede İfade edilen, Ehl-i Küfür ile düşman olun ve dost olmayın mıdır? Yoksa, onlardan müminlerle savaşmayanlara İYİLİK YAPIP, ADİL DEAVRANMAK MIDIR? ve bu vesile ile İSLAMI TEMSİL etmekmidir?

Sizin iddia ettiğiniz üzere, Kuran-ı Kerim, tüm Kafir ve müşrikleri Düşman telakki etmiş olsaydı, o zaman, -yüzbin defa haşa- Kuranı Kerim bir Ayetinde hepsi ile DÜŞMAN olun derken, bir AYETİ KERİMESİNDE, İYİ ve ADİL DAVRANIN demiş olacaktıki,
-haşa- çelişen bir Kuran izlenimi ortaya çıkardı, fakat aslen Kuran HAKTIR, ÇELİŞENLER İSE KURANI BİR BÜTÜN OLARAK DEĞERLENDİRMEYEN DİALOG KARŞITLARIDIR!
SORU (5)

Efendimiz (SAV) vefat ettiğinde, bir yahudiden aldığı borçuna karşılık (ki bu borç yine İslam adına kullanılmış bir borçtur) rehin olarak Kalkanını vermiş, ve vefat ettiğinde Sahabe Efendilerimiz bu borcu ödeyip kalkanı geri almışlardır. Yani Efendimiz (SAV) bir yahudiden aldığı borca karşılık yahudileri dost mu edinmiştir? Hz.Ali (K.V.) bir dönem, bir yahudinin yanında emrinde para karşılığı işçi olarak çalıştığından dolayı, onu YAHUDİ DOSTU mu ilan edeceksiniz?

SORU (6)

Fatih Sultan Mehmet İstanbul fethinden sonra açılmalarına yardım ettiği kiliselerden dolayı onu Hristiyan dostu mu ilan edeceksiniz?

Soru (7)

Siyer Kitablarında Efendimiz (SAV) in Ebu Cehil (Ümmetimin deccalı dediği) kişiyi,tebliğ maksatlı 100 defayı aşkın ziyaret ettiği naklediliyor. Yani sizin mantığınıza göre Efendimiz (SAV) Ebu Cehil’i dost mu edinmiş oldu ki 100 defa ayağına gidip ziyaret etmiştir?

SORU (8)

Dialog çalışmalaı süreci içersinde, Biz İslami taraftan hiç: Hristiyanlık Hak Dindir, yahudilik Hak dindir diye bir ifade duydunuzmu? Biz diyoruzki, herkesi konumunda kabul edelim! Dileyen dilediği inanca sahib olsun. Ayrıca, şu an dünyada bir terörsit bir dinmiş gibi algılanan İslamın doğru yüzünü hrsitiyan ve yahudi ruhanilerine gösterelim! Bunda sizi rahatsız eden ne tür bir sakınca var?

SORU (9) Şamın Valisi Ebu Ubeyde bin Cerrah, Şamı terk etmek zorunda kalıdığı Bizans istilasına karşın, kendi raiyetindeki papazları çağırmış, onlardan geçici bir süre Şamı terk etmek zorunda kalacakları için, onlardan aldığı vergiyi iade etmiş, ve papazlar üzülerek kiliselerine dönmüş tekrar Müslümanların raiyetine girmek için kendi halkları ile beraber dua etmişlerdir. Yani,gerek Efendimiz (SAV) gereksede Sahabe Efendilerimiz (R.A) her dönemde özellikle Ehl-i Kitab ‘a İrşad ve Tebliğ yapmış ve örnek olmuşlardır.

SORU (10)


Siyer Kitablarında Efendimiz (SAV) in Ebu Cehil (Ümmetimin deccalı dediği) kişiyi,tebliğ maksatlı 100 defayı aşkın ziyaret ettiği naklediliyor. Yani sizin mantığınıza göre Efendimiz (SAV) Ebu Cehil’i dost mu edinmiş oldu ki 100 defa ayağına gidip ziyaret etmiştir?

SORU (11)

Kuranı Kerim, hristiyan papazlara, kardinallere veya hahamlara İslamı tebliğ etmeyin mi diyor?

SORU (12)

Peygamber Efendimiz(SAV) , bir yahudi alimi olan Abdullah ibni Selem ile dialog kurup, onunla tanışmasa ve görüşmese idi, acaba Sahabe olma şerefine erişebilirmiydi?

SORU (13)

Peygamberimiz’in Hicret’ten önce ilk ilgi duyduğu ve Müslümanların hicret etmelerini arzu ettiği Hıristiyan ülke, Habeşistan olmuştur. Allah Resûlü, Mekke müşriklerinin amansız işkenceleri ve tazyikleri karşısında Mekkeli Müslümanların Habeşistan’a hicretlerini arzu etmiş ve bu hislerini şu ifadelerle belirtmiştir: “İsterseniz ve elinizden gelirse, Habeşistan’a iltica ediniz. Zira orada hüküm süren kralın topraklarında kimseye zulüm edilmez. Orası doğru ve emin bir yerdir, Allah âsân edinceye kadar orada kalın”

SORU (14)

2004 yılı Mevlüt Kandili kutlamaları AB nin Merkezi olan Brükselin en büyük Kilisesinde İsevi ruhanilerce (papaz ve kardinaller dahilinde) Peygamber Efendimizin (SAV) doğum günü kutlanmış ve bunu Dinler arası Dialog çatısı altında yapıldı. Bu tarihte bir ilk idi, peygamberliğini kabul etmedikleri Peygamberimiz (SAV) ruhaniyeti karşısında onun doğum gününü kutlanması.Bugün hürmet eden, yarın sizce iman etmezmi? Bundan daha iyi tebliğ mi olur?

SORU (15)

Dialog süreci ile Türkiye’deki Papaz ve hahamlara İslam dininin bir vecibesi olan Oruçu tanıtma gayesi ile İftar yemekleri verildi, hatta bazı papazların saygı gereği olsa gerek Ramazan ayında oruç tuttuklarını beyan etmeleri, hergün cevşen ve yasin okudukları beyan etmiş olmaları (Kardinal Men.Marovitch - Vatikanın Türkiye temsilcisi) , İslam camiyası adına sevindirici değilmidir?

(Bakınız:http://www.nurpenceresi.com/moduller.php? modul=dosyaizlet&op=1&id=239)

SORU (16)

İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) , Rabb’inden aldığı terbiye ile Müslüman, Hıristiyan veya Yahudi demeden hemen her insana değer vermiştir. Allah Resûlü (sas) , bir gün yoldan bir Yahudi cenazesi geçerken ayağa kalkar. O esnada yanında bulunan bir sahabi, “Ya Resûlallah, o Yahudi’dir.” der. Nebiler Serveri (sas) hiç tavrını bozmadan ve yüz çizgilerini değiştirmeden, zamana “dur ve beni dinle” dedirtecek şu cevabı verir: “Ama bir insan! ” (Müslim, Cenâiz 78, 81)

Şayet, tüm yahudi ve ehl-i Kitaba düşmanca tavır takınılması istenseydi, acaba Efendimiz (SAV) böyle davranırmıydı?

Soru (17
)

Kuran-ı Kerim, zekat verilecek 8 zümreden, bir tanesini, müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm'a ısındırılacaklar) demektedir (Tevbe,60) . Siyer Kitablarında, Efendimiz (SAV) in Uyeyne b. Hısn, Akra' b. Hâbis ve Abbas b. Mirdas gibili azılı Kafirlere bu Ayeti Kerime gereği zekat dağıttığını naklediyorlar. Resulullah, bunların şerlerini defetmek ve müslümanlara eziyetlerini, kendi kabilelerinden İslâm'a girenlere eza ve cefa etmelerini önlemek, ve İslama ısındırmak için Kafirlere Zekat veriyor, onlar ile bir nevi DİYALOG kuruyor ve İslam ısındırmaya çalışıp, TEBLİĞ yapıyordu.

Şimdi, şayet Kuranda sizlerin delil olrak sunduğunuz, KAFİRLERE KARŞI SERT ve onları Dost edinmeyin, mealindeki Ayeti Kerimeler ile, her kafire düşman olma, hiçbirine TEBLİĞ YAPMAMA, gibi bir anlam çıksa idi, o zaman -haşa- Kuran-ı Kerimi çelişkili bir KİTAB olarak göstermiş olurdunuzki, -yüzbindefa haşa- çelişen Kuran değil, çelişen Kuran-ı bir bütün olrak görmeyen DAŞLOG KARŞITLArıdır

SORU (18)

İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) , Rabb’inden aldığı terbiye ile Müslüman, Hıristiyan veya Yahudi demeden hemen her insana değer vermiştir. Allah Resûlü (sas) , bir gün yoldan bir Yahudi cenazesi geçerken ayağa kalkar. O esnada yanında bulunan bir sahabi, “Ya Resûlallah, o Yahudi’dir.” der. Nebiler Serveri (sas) hiç tavrını bozmadan ve yüz çizgilerini değiştirmeden, zamana “dur ve beni dinle” dedirtecek şu cevabı verir: “Ama bir insan! ” (Müslim, Cenâiz 78, 81)

SORU (19)
Peygamber Efendimiz (sas) , Allah Resûlü sıfatıyla tebliğe başladığı zaman, ilk defa Mekke’de bazı Hıristiyanlarla karşılaşmıştı. Hatta, kendisine vahiy gelmeye başladığı ilk günlerinde Hz. Hatice’yi ve Peygamber Efendimiz’i teselli eden Varaka b. Nevfel de İncil’in el yazmalarına sahip olan bir Hıristiyan’dı. (Buhârî, Bedu’l-Vahy 3)

Allah Resûlü’nün (sas) Mekke’de Ehl-i Kitab’a mensup kölelerle, hatta demircilik yapan Hıristiyan biriyle yakın dostluklar kurduğunu ve bu insanlara karşı oldukça olumlu yaklaştığını görmekteyiz.

SORU (20)
İslâmiyet’in beşiği olan Mekke’de daha başlangıçtan itibaren Allah Resûlü’nün (sas) , Hıristiyanlarla münasebeti, dostâne hudutlar içinde başlamıştı. Henüz risâletten üç yıl gibi kısa bir zaman sonra, Bizans’ın İran’a mağlubiyeti, Mekke’de Müslümanları üzmüştü. Çünkü Ehl-i Kitap olan Bizans, Mecûsî İran’a mağlup olmamalıydı. Nitekim Yüce Allah da kitap ehli Rumların galip geleceği tesellisini bildiren vahyini göndermişti (Rûm, 1-5) .

SORU (21)

Medine devrinde Hıristiyan münasebetlerinde bir artış görülmektedir. Allah Resûlü (sas) Medine’de komşu kabilelerle anlaşmalar yapmış ve Hıristiyan reislerinden Mısır Mukavkısı’na, Heraklius’e, Zağatur piskoposuna, Kayser’e ve diğer birtakım hükümdarlar ile yöneticilere mektuplar göndererek onları İslâm’a davet etmiştir. Kur’ân’ın mesajını sadece kitap ehlinden olanlara ulaştırmakla kalmamış aynı zamanda, bir Mecusi olan Fars Kralı Kisra’yı da İslâm’a davet etmek için bir mektup göndermiştir.

Peygamberimiz’in yazdığı mektuplarda veya Necranlılarla bizzat karşılaşmada Hıristiyanlığa karşı tavrı, onların yanlış itikatlarını bizzat kendilerine duyurmak ve Hakk olan inancın tebliğini yapmaktır. Ama her şeye rağmen zorlama yoktur. O’nun (sas) , Necranlıları, Mescid-i Nebevî’ye alması, onlara ibadet izni vermesi, kendi dinlerinde kalmak üzere antlaşma isteklerini kabul etmesi, sadece İslâm’ın genel dinî tutumu içindeki müsamaha ruhu ile izah edilebilir

SORU (22)

Peygamber Efendimiz, muhacir Mekkeli Müslümanlarla yerli Arap ve Yahudiler arasında, karşılıklı hak ve vazifeleri tanzim edecek teşebbüslerde bulunma ihtiyacını duydu. Adliye, eğitim, maliye, askerlik gibi sahalarda toplumu teşkilatlandırmak gerekiyordu. İşte bu zaruretledir ki, Peygamberimiz, Medine ileri gelenlerini toplayıp şehir devleti nizamnamesi vücuda getirmiştir. Zamanımıza kadar ulaşan bu yazılı metin, aynı zamanda, dünyada bir devletin ortaya koyduğu ilk anayasa olarak kabul edilir. Günümüzde ne Lahey ve Strasbourg, ne de Helsinki İnsan Hakları Sözleşmeleri, Allah Resûlü’nün 14 asır önce ortaya koyduğu bu hukukî ve insanî esaslar seviyesine ulaşmıştır. Elli civarında maddeden oluşan bu yazılı vesikanın pek çok yerinde Yahudiler ele alınmakta, Medineli ve muhacir Müslümanların onlarla oluşturdukları birliğe ümmet ismi verilmekte; mesela, 25. maddesinde, Yahudilere ve bunların müttefiklerine tam bir din hürriyeti tanınmış olduğu ifade edilmektedir. Çeşitli ırk ve inançta kimselerin bir idare altında birleşebileceklerinin en güzel örneklerinden birisini işbu Medine şehir devleti teşkil ediyor olsa gerektir

SORU (23)

Peygamber Efendimiz, Yahudilerin Medine’deki ilim ve adliye merkezi durumunda olan Beytu’l- Midrâs’larına kadar gitmiş, onlara, “Ey Yahudi toplumu! İslâm olun, selamet bulursunuz.” demiştir. (Buhari, İ’tisâm 1 Yahudiler bu teklife kulaklarını tıkadılar ama hiçbir zorlamayla da karşılaşmadılar

SORU (24)

Peygamberimiz, 630 senesinde, Müslüman olduklarını bildirmek üzere Medine’ye gelen Hımyer hükümdarının elçilerine şu talimatı vermektedir: “Bir Yahudi veya bir Hıristiyan, Müslüman oldukları takdirde, müminlerden olurlar (onlarla hukuken eşittirler) . Kim Yahudiliğinde veya Hıristiyanlığında kalmak istiyorsa, ona müdahale edilemez.”

SORU (25)


Bu inanç hürriyeti, sadece manevi sahada kalmadı, hukukî sahada da geçerli oldu. İslâm idaresinde yaşayan, Yahudi, Hıristiyan vs. çeşitli toplumların kendi hukuklarını uygulama hürriyetleri Kur’ân-ı Kerim’in garantisi altında idi. Gayrimüslim cemaatler bazen bunun dışına çıkıyor, kendi aralarındaki ihtilafı Peygamberimiz’e çözümletmek cihetine de gidebiliyorlardı. Bu durumda hâkimlik yapıp yapmaması, Kur’ân-ı Kerim’de Peygamberimiz’in arzusuna bırakılmış, şayet hüküm vermek isterse, adaletten ayrılmaması, Allah’ın kendisine inzal ettiği ile hükümde bulunması emredilmiştir. (Mâide, 42, 48, 49)
 

GÜNEYAZERBAYCAN

New member
Katılım
16 Eyl 2007
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Fetullah gülen'in samimiyetine inanıyorum ama kullanılma ihtimalide çok güçlü.Allah onunda yardımcısı olsun.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Prof. Dr. Hayrettin Karaman - Diyalog Hakkinda(video)

Prof. Dr. Hayrettin Karaman - Diyalog Hakkinda(video)

Prof. Dr. Hayrettin Karaman Pazar Sohbeti'nde diyalog hakkinda konusuyor.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Prof. Dr. Davut Aydüz - Dinlerarasi Diyalog ve Misyonerlik

Prof. Dr. Davut Aydüz - Dinlerarasi Diyalog ve Misyonerlik



jjjjjjjjjjjjjjjjjjjjjjjjj
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Ilımlı İslam mı, yoksa sert İslam mı? Bir yanda Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında olduğu iddia edilen “Ilımlı İslam” yakıştırmaları bazı güzide Hak dostları ile anılmaya layık görülürken, diğer yandan Kur’an-ı Kerim'de masum bir insanı öldürmenin tüm insanlığı öldürmek kadar dehşet verici (1), hele hele bir mümini kasten öldürmenin şirk günahına eşdeğer sayılmasına rağmen (2), bu terör eylemleri ile birlikte anılan insanların “Hakiki İslam”ı temsil ettiği iddiası gülünç olmaktan öteye geçmemektedir.

İslam’ın ruhu prensib olarak acaba sertliği, affedici olmamayı, acımasız olmayı mı öğütlüyor ki, birileri “Ilımlı İslam” adına rahatsızlık telaffuz ediyor?

Kur’an-ı Kerim, Hz.Musa (as)'ı firavuna gönderirken yumuşak uslub kullanmasını (3), Allah’ın ayetlerini inkar eden ve Efendimiz (sav)'i yalanlayan kafirlere yumuşak davranıp ve güzel muamele etmeyi (4), Efendimiz (sav)'in İslam'a hikmet ve güzel öğütle davet etmesini (5), onları hususi konularda bağışlamayı (6), çok yakın aile bireylerinden iman etmeyenler olsa bile onları affedip kusurlarını başlarına vurmamayı, hoşgörü ile yaklaşmayı (7),Müslümanlarla savaşmayanlarına karşı İyilik yapıp iyi davranmayı (8), zulmedenleri dışındakilerle en güzel yoldan görüşmeyi (9), Uhud savaşında Efendimiz (sav)'in, kendisini yarı yolda bırakanlara karşı yumuşak davrandığından dolayı etrafından dağılmadıklarını (10) vaaz ediyor, ediyor ama birileri hala ısrarla İslam’ı sert, musamahasız ve hoşgörüsüz bir din gibi takdim etme yarışına girmeye devam ediyor!
Biz hakikatleri dile getirir getirmez, hemen o birileri : “Efendim, Kur’an-ı Kerim'de müminlere karşı yumuşak, kafirlere karşı sert olmak da var” dediklerine şahit olmaktayız! İlmî fukeralığa bakın ki, kendilerine delil olarak takdim edilen onca ayete rağmen, o ayetler üzerinde tefekkür edeceklerine , Ayetler arasında siyak ve sibak bütünlüğü yokmuşcasına, başka ayetlerle cevab vermeyi marifet bilmeleri, kendilerinin bir çelişkiler tufanında yaşadıklarını göstermeye yetiyor ve artıyor! Hafizanallah, -sanki- bizim ayetlerimiz sizin ayetlerinizden daha makbul, daha faziletli tarzındaki bu seviyesiz ve tefsir ruhundan fersah fersah uzak yaklaşımlar, nasıl olur da İslam'ı temsil edebilir Allah aşkına?
Evet, Kur’an-ı Kerim'de, tüm bu insanî ve yumuşak yaklaşımlara rağmen kafirlere karşı sert davranmayı (11), hatta onları öldürmeyi (12) vaaz eden ayetler de yok değildir. Bundan doğal da bir şey olamaz! Çünkü, bahse konu sert olmayı vaaz eden ayetler, İslam’ın o engin yumuşaklığından, affediciliğinden, iyilikle mukabelesinden nasibini alamayıp, İslam'a açıktan düşmanlık besleyen ve alay eden, müslümanlara karşı savaşan ve zulmeden kafirlerin muhatab olduğunu anlamak için bir Elmalı Hamdi, bir Fahreddin Razi, bir Mevdudi olmaya gerek olmasa gerek?
Evet, her gayrimüslim İslam düşmanı olmadığı gibi, onları muhtemel bir İslam düşmanı görmeke doğru değildir, nitekim pek çoğununda günümüzde bir arayış içinde olduğu bir vakadır!
Günümüz Diyalog faaliyetlerini, “Ilımlı İslam” çerçevesinde bir taviz verme anlayışı ile özdeşleştirmek isteyenler, acaba "Hakiki İslam"ın kendisini bir İlah addeden firavuna karşı bile yumuşak davranmasını acaba nereye koymayı düşünüyorlar? Yoksa Hz.Musa (as)'ı da ılımlı davrandığından dolayı –hafizanallah- eleştirme arayışına girecekler? İyi de, bunu emreden bizzat kendisini Rahim, Rahman, Tevvab ve Gafur olarak niteleyen, rahmetim gadabımın önündedir diyen Allah-u Teâlâ değil midir ?
Netice olarak diyebiliriz ki; İslâm gayr-i müslimlere karşı hoşgörü çerçevesinde yapıcı "yapıcı" ve "makul" bir çizgi izlenmesini isterken, bu yaklaşımlara rağmen, düşmanlıklarında -zulümlerinde devam eden ve açıktan İslam’ın hükümleri ile alay edenlere karşıda gerekli tedbirleri almayı elbette tesis etmiştir.
Ne mutlu o müminlere ki, yaz mevsiminde (İslam) güneşinin sevgi yüklü atmosferini içlerine kadar soluklayıp soluklatırlar; veyl olsun o kimselere ki, her mevsimi kış zannerek güneşin pırıltılarını sadece kendisine has görüp, ondan başkalarının istifadesini zorlaştırırlar....
-------------------------------------------------------------------------------
(1) Maide , 5/32
(2) Nisa , 4/92-93
(3) Taha ,20/44
(4) Hicr, 15/85
(5) Nahl, 16/125
(6) Casiye,45/14
(7) Teğabun, 64/14
(8) Mümtehina, 60/8
(9) Ankebut, 29/46
(10) Ali İmran , 2/159
(11) Tevbe , 9/ 73
(12) Bakara , 2/ 191
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Kur'an ve Sünnette "Diyalog" kelimesi geçmektemidir ? Soru : Kur’an ve Sünnette “Diyalog” şeklinde bir ifade bulunmamasına rağmen , Diyalog adı altında yapılan Hizmetler , İslam adına nasıl bir fayda sağlayabilir ?
320_2.jpg

Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’de “kelime” bazında geçmeyen nice hususlar vardırki , bize yüklediği mana itibariyle Kur’an ve Sünneti ihtiva etmektedir. Örneğin , Hakk’a ulaşma yollarına verilen bir isim olan “tasavvuf” ve onun ameli cephesini teşkil eden “derviş” kelimelerini bire bir anlamda ne Kur’anda nede Sünnette bulamazsınız. Halduki , Kur’an bir çok Ayet-i Kerimelede (1) ve Sünnet-i Sahihada (2) Tasavvufa ve o yolun yolcularına işaretler mevcuttur.
Fransızca’dan Türkçeye geçen “Diyalog” , “anlaşma”,”uyum sağlama” ve” bu yolda yapılan çalışmalar” demektir. (3) Diyalog Hizmetlerinde esas olan Din-i Mübini İslamı seviyeli ve doğru temsil ederek , İslam’a muhtaç gönüllere ulaşabilmektir. Kur’an-ı Kerimde Diyalog yok demek , Kuranın Ruhunu bilmemenin bir ifadesidir. Kur’an-ı Kerimde Hz.Musa (AS) ‘mın Firavuna karşı yumuşak bir uslub ile Diyalog kurmasınının (4) yanı sıra , bizzat Allah (C.C.)'ın meleklerle girmiş olduğu Diyaloğu (5) , Şeytanı bile muhatab kabul ederek yapmış olduğu Diyaloğu (6) göz önünde bulundurursak , Kur’anın tüm ins ve cin’lere hitab etmesi bakımından başlı başına bir Diyalog Kitabı olduğunu beyan etsek , herhalde yanlış ifade etmemiş oluruz.
[SIZE=+0]Hususiyle Ehl-i Kitaba karşı :"De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın."(7) "İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: 'Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur." (8)
“Birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık” (9) yaklaşımlarında Diyaloğa Daveti hissetmemek hiç mümkünmüdir ?

(1) Bakara Suresi , 3. -22.-282. Ayet-i Kerimeleri ; İnsan Suresi , 8.Ayet-i Kerimesi ; Ali İmran suresi 79 -191.Ayet-i Kerimeleri ; Yusuf Suresi , 76.Ayet-i Kerimesi ; Hicr suresi , 99.Ayeti Kerimesi , Şems suresi 9.Ayet-i Kerimesi gibi.
(2) Buhârî, Rikak, 38 ; Buhari, iman, 36 ; Tirmizi, Da'avat 25, (3407); Ebu Davud, Edeb 209, (5065); Nesai, Sehv 90, (3, 74) Hilyetü’l-evliyâ, X, 15 gibi..
(3) Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara 1998, I,605, Örnekleriyle Türkçe Sözlük, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara 1995,I,680.
(4) Taha Suresi , 44.Ayet-i Kerime
(5) Bakara suresi , 30-32.Ayeti kerimeler
(6) Araf Suresi, 11-18.Ayet-i Kerimeler
(7) Ali İmran Suresi , 64.Ayeti Kerime
(8) Ankebut Suresi , 46.Ayeti Kerime
(9) Hucurat , 13.Ayeti Kerime
[/SIZE]
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Diyalog karşıtlarının Kur'an ile çelişkileri


Soru : Diyaloğa karşı çıkan Müslümanlar hakkındaki düşünceniz nedir ? Onların bu konudaki temel yanılgısı size göre nedir ?

İslami camiada Diyaloğu destekleyen ve bu vesile ile doğru İslamın tanıtılacağına inananlar olduğu kadar , Diyaloğu bir Hıristiyanlaştırma , İslam’dan taviz verme , İslam dışındaki bazı dinleri Hak Din olarak kabul etme şeklinde algılayanlarda vardır.

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi bir makalesinde Diyaloğa karşı çıkan 3 zümreden bahsederken günümüz Hariciler, Karmatileri ve Anarşistleri demişti. Bunlara ilave olarak birde Diyaloğu hakkıyla bilmeden , dezenformasyondan kaynaklanan , konuya tam vakıf olmadığı halde “acaba İslam’a zarar verebilirmi ?” mülahazası ile endişe duyan samimi kardeşlerimizinde olduğunu görmekteyiz. Bu insanlar , Diyalog Hizmetlerinin içinde olmadıklarından , Diyaloğa biraz mesafeli durmakta ve kendilerince haklı endişelere kapılabilmektedirler.
Halbuki , “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz “ hükmünce , hayatını İslam ve Kur’ana adamış , 30 yıllık Cami Kürsülerinde Hak aşkından gözü yaşlı bir vaizin önderliğinde ve gözetiminde sürdürülen Diyalog Hizmetlerinin İslam’a zarar vermesi mümkün olsaydı , acaba hayatını Küfre karşı mücadeleye adamış , Erzurumda ilk defa “Kominizme karşı mücadele derneğini “ kurmuş bu gözü yaşlı Vaiz bu denli Diyaloğu teşvik edermiydi ?
Diyaloğa karşı çıkan Müslüman kardeşlerimizin en başlıca yanılgısı Kur’an ile çelişmeleridir. Yani Kur’anı Kerimi siyak ve sibak bütünlüğü içinde ele almayışlarıdır ! Mesela , Kur’anı Kerim
Ali İmran suresi,64 'te (mealen) :

"De ki: Ey Ehl-i Kitap, Sizinle Bizim Aramızda ortak Olan Bir Kelimeye Gelin: Allah'tan Başkasına İbadet Etmeyelim ve O'na Hiçbir Şeyi Ortak Koşmayalım”

Ankebut suresi,46'ta (mealen) :

”İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: 'Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.”
Mümtehine suresi,8 'de (mealen) :

”Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.”
diyerek , yani Ehl-i Kitab ile Diyalog ve iyi ilişikiler tesis edin, derken , yine diğer Ayet-i Kerimelerde
Bakara suresi , 191 (mealen)
Onları(Kafirleri) nerede yakalarsanız öldürün
Tevbe suresi , 73 (mealen)
Ey peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı sert ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir varış yeridir orası!

Tevbe suresi , 31 (mealen ) :

Yahudiler, “Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hırıstiyanlar ise, “İsa Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!


Tevbe suresi , 5 (mealen ) :

Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin

diyerek , Kafirlere karşı nasıl bir tutum izlenmesini öğütlemektedir. Şayet Kur’anı Ehl-i Sünnet Uleması gibi siyak ve sibak bütünlüğü içinde , yani önce nazil olan Ayetler ile sonra nazil olan Ayetleri birbiriyle bağımlı bir bütün olarak kabul etmezsek , o zaman (yüzbin defa Haşa) Kur’an-ı kerimi bir çelişki içinde göstermiş oluruz ki , Diyalog karşıtı kardeşlerimizin yanılgıları burada başlamaktadır. Çünkü , Diyalog karşıtı kardeşlerimiz , bizim ilk paragrafta bahsettiğimiz Kafirlere karşı Diyaloğu ve iyi muameleyi emreden Ayetleri görmemezlikten gelip , sadece daha sonra bahsettiğim Ayetler üzerine konuştuklarından , yanlışa düşmektedirler.

Buna isnaden soruyoruz : “Kur'anı Kerimde işimize gelen Ayetleri alıp işimize gelmeyen Ayetleri görmemezlikten gelmek , Hakiki bir müminin izleyeceği yomludur ? Diyaloğu emreden Ayetleri ne yapacaksınız ? Bu Ayetler bugünü kapsamıyor mu diyeceksiniz ? Veya nesh edilmiştir diyerek Ehl-i Sünnet Müfessirleri ile çelişeceksiniz ?

İzninizle bir örnekle konuyu biraz daha açalım :

Maide Suresi , 51 (mealen)
Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez.
yani Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin , derken ;

Maide Suresi , 5 (mealen) :

Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir.

diyerek , Yahudi ve Hıristiyan hanımlarından iffetli olanları ile evlenmeye cevaz vermektedir.
Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin yaklaşımını Elmalı Hamdi Yazır ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin anladığı şekliyle (4) anlamazsak , o zaman bir Ayeti “Yahudi ve Hıristiyanları düşman edinin “ , diğer Ayetide “ Düşman edinmenizi emrettiğim Yahudi ve Hıristiyanların hanımları ile evlenebilirsiniz” şeklinde anlamış oluruz ki , -haşa- bariz bir çelişki ortaya çıkmış olur. Çünkü hem düşman edinin hemde düşmanınız ile evlenebilirsiniz anlamı çıkmaktadırki , işte bu çelişki –yüzbindefa haşa- Kur’anın değil , Kuranı siyak ve sibak bütünlüğü içinde değerlendirmeyen Diyalog karşıtı kardeşlerimizin çelişkisidir !
Kur'an ve Sünneti tahlil ederken , siyak ve sibak bütünlüğünü göz önünde bulundurmazsanız , Ayetlerin nuzül sırasını hangi olaylara göre indiğini saptamazsanız Kuranı katletmiş olursunuz.
Hz.Musa (AS) 'yı, Firavun gibi kendisini –haşa- İlahlaştıran büyük bir Kafire gönderirken: “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.” (Taha, 44) , Efendimiz (SAV) ‘e: 'Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et ” (Nahl, 16/125) , Allah’ın Ayetlerini inkar eden ve Efendimiz (SAV) ‘i yalanlayanlara karşı : “Şimdi sen onlara yumuşak davran ve güzel muamele et.” (Hicr, 85) demektedir.

Yani, Kur’anı Kerim bazı yerlerde Kafirler hakkında sertdavranmaktan bahsederken, yine bazı Ayet-i Kerimelerine “yumuşak” ve “bağışlayıcı” davranmaktan, “güzel muamele” etmekten bahsetmesi, bahse konu “sert” davranma fiilinin bütün kafirleri kapsamadığını göstermektedir. O zaman hangi Kafir’e karşı “sert” hangisine karşı “yumuşak ve bağışlayıcı” davranacağız sorusu akla gelmektedir. Bunada yine Kur’an cevab veriyor:


'Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden, dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin.' (Maide:58)

' İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: 'Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim İlâhımız da, sizin İlâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.' (Ankebut,46)

'Allah sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah âdil davrananları sever.' (Mümtehina, 8 )

Ayetleri “Siyak ve Sibak bütünlüğü” içinde değerlendirirsek :

Müslümanlarla Zulmeden, Alaya alan, savaşan ve İslam’a açıktan düşmanlığını ilan eden Kafir ve Münafıklara “SERT“ ol, diğerleri ile en güzel yoldan, “yumuşak ve musamaha yolu ile” yani İslamı sevdirerek Tebliğ etme yolunu açık tut! Umulurki, bu şekilde İslam’ın güzelliklerine şahit olurlar ve İman ile müşerreflenirler!

 

abrec

New member
Katılım
21 Ağu 2006
Mesajlar
321
Tepkime puanı
2
Puanları
0
valla kim ne yazmış okumadım ama bu diyalog işlerine girdikçe hep bir birşeyler kaybediyoruz dinimizden...

bide ne hikmetse bu amerikanın ortadoğu planı çıktı çıkalı bu dinler arası diyalog muhabbetleri artmaya başladı..

diyalog isteyen müslüman olsun...

bu dinler arası diyaloglar yapıla yapıla bir takım insanlar dinin dışına çıkmaya başladı..imam nikahları ile müslüman kadınlarla gayrimüslimler nikahlanıyor bunun adına diyalog oluyor...

herbirşeyimize amerika karar veriyor yeter artık.....

öyle sadece kola içmemekler olmuyor bu işler..biraz amerikanın isteklerine dur demesini bilelim...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
valla kim ne yazmış okumadım ama bu diyalog işlerine girdikçe hep bir birşeyler kaybediyoruz dinimizden...

ilk evvela kim ne yazmış okuyun , sonra fikir beyan edin zira öyle daha sağlıklı olur. aksi halde duyumlarla ve zanlarla hareket hakka değil yanlışa götürür..
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
'Gülen'in Felsefesi, Evrensel Değerler Üzerinde Yükseliyor'




haber_13210.jpg



Geçtiğimiz ay yayınlanan ‘Medeniyetler Diyaloğu: Gülen'in İslami İdealleri ve Beşeri Söylemi' adlı kitap, internet sitesi Amazon'da İslami kategorinin en çok satan kitabı haline gelince, gözler yazar, öğretim görevlisi Dr. Jill Carrol'a çevrildi. Caroll, Fethullah Gülen'in farkını ve Batı düşüncesine getirdiği yeniliği anlattı.
Geçtiğimiz ay yayınlanan ‘A Dialogue of Civilizations: Gülen's Islamic Ideals and Humanistic Discourse' (Medeniyetler Diyaloğu: Gülen'in İslamî İdealleri ve Beşeri Söylemi) adlı kitabın yazarı Öğretim Üyesi Dr. Jill Carroll "Fethullah Gülen'in söylemleri ve yazdıkları sıradan değil. Gülen'i ilk okuduğumda anladığım, kendisinin istisnai bir ilim adamı olduğudur." diyor.

Carroll, Fethullah Gülen'in eğitim ve dinlerarası diyaloğa verdiği desteği de önemsiyor ve dünyanın özlediği barış ve huzur ortamına bu anlayışla ulaşılabileceğine dikkat çekiyor.
‘Medeniyetler Diyaloğu' kitabı, internet sitesi Amazon'da İslâmî kategoride en çok satanlar listesinin ilk sırasında yer alınca dikkatler bir anda eserin sahibi Teksas Rice Üniversitesi Din Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Jill Carroll üzerinde yoğunlaştı. İlk kez 2004 yılının Aralık ayında ülkemize bir grup Türk öğrencisinin daveti üzerine gelen Carroll, o geziye kadar İslâm dini üzerine 15 yıl süresince üniversitede ders verdiğini; ancak Fethullah Gülen'i tanımadığını söylüyor. Carroll, Amerika'ya döndükten sonra Gülen hakkında yazılanları okumaya başlamış. Fethullah Gülen'in yazdıklarını okumaya başladıktan sonra kendisinin İslâm'la ilgili bilgisinin sıradan olduğunu açık yüreklilikle dile getiren Carroll, "Bu din hakkında bildiklerimin bir şey olmadığını gördüm. Bildiklerim sıradandı, Gülen'i tanımakla bilginin hakikatini anlamaya başladım." diyor.

Mesleği gereği dünyanın birçok ülkesine gidip farklı kültürleri tanıyan Carroll, Türkiye gezisinde yaşadıklarını "Tam anlamıyla şoke oldum." diye anlatıyor. Carroll sözlerine şöyle devam ediyor: "Türkiye'de gezdiğim Gülen okullarını görünce şoke oldum. Böyle bir fedakârlığın olabileceğine inanamadım. Bu okullara destek veren birçok insana ve ailesine ziyarete gittim. Onlara neden Gülen felsefesine gönül verdiklerini sorduğumda hemen hepsi aynı cevabı verdi. Onca insanda sevgiyi, tutkuyu ve de aşkı gördüm. Gülen felsefesini okumaya başladım ve gördüm ki, aşktan, fedakârlıktan, teslimiyetten bahsediyordu. Sadece bu bile Gülen felsefesinin sıradan olmadığını ifade etmeye yeterdi. Yıllar var ki, Batı medeniyeti ve felsefesi aşk, teslimiyet kelimelerini unutmuştu."

New York'ta Türklerin buluşma adreslerinden olan Turkish Cultural Center'da (Türk Kültür Merkezi) okurlarına kitabını imzalayan Jill Carroll, burada bir de konuşma yaptı. Carroll, Türkiye gezisinin hayatına ciddi tesir ettiğini açıklarken, Immanuel Kant, John Stuart Mill, Jean Paul Sartre, Konfüçyüs ve Eflâtun gibi filozofların barışçı mesajlarını Fethullah Gülen'de de gördüğünü dile getirdi. Geçmişte dünyanın fikir hayatına yön verenfilozoflar ile Fethullah Gülen Hocaefendi'nin diyalog çalışmaları arasında bağlantı olduğunu dile getiren Carroll, "Bu felsefe, dünyanın bir ucundan başka ucundaki insanları birbirleri ile buluşturuyor. Farklı dünyaların, kültürlerin insanları arasında diyalog kuruyor. Her renkten ve milletten insana aşkı, sorumluluğu, yüksek değerleri öğretiyor. Bu, evrensel barışın kurulması için yapılan en büyük hizmettir." diyor.

Kitabını insanın kıymetli bir varlık oluşu, özgürlük, ideal insanlık, eğitim, sorumluluk başlıkları altında beş temel konu üzerinde kaleme alan Carroll, Gülen felsefesinin de bu değerler üzerine yükseldiğini söylüyor. Kant, Mill, Sartre gibi Batı düşünürlerinin yukarıdaki beş özellik üzerinde felsefe yaptıklarını kaydeden Carroll, bunların hepsinin Fethullah Gülen'in diyalog hizmetlerinde ön planda olduğuna dikkat çekiyor.
 

abrec

New member
Katılım
21 Ağu 2006
Mesajlar
321
Tepkime puanı
2
Puanları
0
ilk evvela kim ne yazmış okuyun , sonra fikir beyan edin zira öyle daha sağlıklı olur. aksi halde duyumlarla ve zanlarla hareket hakka değil yanlışa götürür..

bu konu hakkında hiçbirşey okumadım demedim.burada yazılanları okumadım..
bu konu hakkında okudum dinledim araştırdım..zaten burada yazdıklarınızda oradan buradan alıntıdır..bunların çoğunu biliyorum...
bu diyalog işi amerikanın ayak oyunlarıdır..
dediğim gibi bu diyalog olaylarıyla islamın dışında isler yaptırılıyor(müslüman kadının yahudi erkekle imam nikahı ve yahudi nikağı ile evlendirilmesi ve papanın hazret diye hitab edilmesi islamdan haberi olup kabul etmeyenlerin cennete gidebileceği gibi..)
bilmiyorum bu diyalog işinde başı cekenler amerika içinmi çalışıyor yoksa amerika tarafından kandırılıyormu orasını bilemem..
her zaman amerikanın yaptıklarına karşı çıkıyoruz kardeşlerimizi öldürüyor diyoruz ama malesef bir takım din adamlarımız ve islami kesim diye tabir edilen insanlarda amerika dışında yaşayamıyorlar bile...
alın size bir müslüman..oz dizisi..
hapisanedeki müslümanların lideri olan ve o eyaletde dini lider kabul edilen said kerime zenci ve müslüman düşmanı vali devlin seçim öncesi %25 olan müslüman nüfüsünun ki bunların %24de zencidir..onların oyunu alabilmek için siyasi suçtan yatan ve 17 sene yatarı olan said kerime af veriyor..ama said kerim ne yapıyor affı red ediyor..önce çıkıyor onu televizyon önünde rezil ediyor yaptıklarını söylüyor ve 17 sene yatarı gözü alıp onun siyasi politikasına alet olmuyor...orjinaldir malesef...bizimde böyle liderlere ihtiyacımız var sıkıştımı amerikayı arkasına alan değil ona tavrını koyan amerikanın nimetlerinden yararlanıp ona küfür eden değil...

http://www.youtube.com/watch?v=kc-L4JEq99E
 
Üst Alt