Agzinda iftiradan baska bir seybilmeyen ebu zerr acikla varmi elinde namazi böyle kilindiginin nereden geldigi lafi geveleme Ben senin kaynagini bilsem ne olur bilmesem ne olur varmi beyinen yokmu?Simdi sordum nasil ve nereden ögrendiniz?Kim nasil cözmüs..
Sen bu konuya atladın koçum, yaran varmış gocunudun...Konuya dahil olduğun yerden önce sana iftira atan tek bir kimse yokken, sen bir feveran içinde bana ifitira atıyorlar diye çıkışmaya başlayıp, sağa sola iftira atmaya başladın...
Namaz ibadeti, Kuran ve Sünnet ile sabit olan, ümmet-i muhammed’in 1300 küsur yıldır uygulaya geldikleri, dört müçtehit imamın (İmam-ı Azam, İmam Şafi, İmam Malik, İmam Ahmed) içtihatları doğrultusunda tevatüren eda ettikleri, sadece teferruattaki farklılıkları ile günümüze kadar gelmiş olan ve kıyamete kadar da sürecek olan, dört mezheb de aslı-usulü hiçbir zaman birbirinden farklı olmayan, Müslümanlara has bir eylemdir…
Asıl’da (usul’de) Peygamber Efendimiz (sav) ile ya da dört halife ile kıldığımız namaz ile bugün Hanefilerin, Şafilerin, Hanbelilerin, Malikilerin ya da ehl-i hadis’in kıldığı namaz arasında hiçbir fark yoktur… Namazın aslı tevatüren günümüze kadar gelmiş, tevatüren kıyamete kadar devam edecektir… Tek bir hadis olmasa dahi nesilden nesile aktarılışı tevatürlüğüne şahittir… Mezheplerdeki farklılıklar asıl da değil, teferruattadır… Teferruattaki farklılıklar ise ümmet için bir kolaylıktır…
Dikkat edilirse, Peygamber Efendimiz (sav) ve Dört halife’den sonraki süreçte özellikle dört mezhebin teşekkül etmeye başlaması çok kısa aralıklı bir zaman dilimine denk düşer ki bu süreçte dahi namaz ile ilgili bir uydurmanın olması ya da Yahudilerden namaz ibadeti ile ilgili aşırmaların olduğu iddiası, iftira olmaktan öteye gidemez…
Dört mezhebin eserlerinden önce de bazı hadis kaynakları söz konusu olsa da, özellikle dört mezhep yaygın olduğu için bunların kaynaklarına baktığımızda, bu kaynakların dört halife dönemi ile arasında çok fark olmadığı görülecek. Dolayısıyla bu ara dönemde dahi namaz ibadeti tevatüren nakl edilmeye devam ettiği için araya bu ibadete ek bir uydurmanın ya da Yahudilerden aşırmanın olması imkânsızdır ki zaten namaz eylemi yaşayarak tevatürlüğünü devam ettirmektedir, aynen günümüzde olduğu gibi…
İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye ait beş eser ya da on eser gibi kaynakların İmam’a aidiyeti tartışılsa da, İmam Ebu Yusuf’un ve İmam Muhammed’in eserlerinin onlara aidiyetinde şüphe yoktur. Hanefilerin ilk eserleri ya da İmam Malik’in Muvatta’sı ya da İmam Şafi’nin eserleri ya da İmam Ahmed’in Müsned’i, dört halife dönemine çok yakın eserleridir. Bu eserlerdeki namazın aslı hususunda hiçbir ihtilaf yoktur, aynen günümüzdeki gibidir. Ehl-i Hadis’in kaynaklarında da durum farklı değildir. (İmam Buhari ve diğerleri) Dört halife’den sonra bu eserlerin tedvinine kadar ki kısa zaman diliminde namaz ibadeti tevatüren yaşayarak nakl edilmiştir, dolayısıyla içine bir şüphenin karışması mümkün değildir. Bu kısa zaman sürecinde namaz ibadeti ile ilgili bir uydurmanın olduğunu ya da Yahudilerden aşırıldığını iddia etmek ise iftira’dan başka bir şey değildir…
Namaz İbadetinin Tevatürlüğüne İlk Tepkiler…
Sünneti toptan inkara ilk yeltenen hareket Hint Kuraniyyun akımdır. Bu hareketin İngiliz sömürgeciliği döneminde gelişmesi tesadüf değildir. Hindistan’da görevli İngiliz oryantalist Sprenger’in sünnetin toptan inkar edilmesinde katkısı büyüktür. Sünneti toptan inkar edenlerin tıkandıkları en önemli husus namaz’dır. Sünneti toptan inkar edince namaz ibadeti için yeni bir sünnet gerekliydi. Namazı, amuda kalkarak mı kılacaklar ya da yerlerde sürünerek mi kılacaklar ya da yerler de yuvarlanarak mı kılacaklar, işte bu problemlerin trajik komik örnekleri:
Abdullah Çekralevi isimli sünnet münkiri aslında bugün aynı şeyleri tekrar eden sünnet münkirlerinin ilk hocalarından biridir. Çekralevi, namazın rekatlarına varana dek Kuran’da yer aldığını, sünnete gerek olmadığını kendince ispatlamıştı. Çekralevi, herkesin kendi mezhebine göre namaz kılmasını küfür olarak niteliyor, ehl-i hadis’i müşriklikle itham ediyordu.
Abdullah Çekralevi’de Namaz Problemi:
Kur'an'da ifade edildiği gibi müslüman, vakti içerisinde ayakta, oturarak, yatarak, işaretle, yani meşru olmak kaydıyla kendisinin şartlarına hangisi uyuyorsa o surette namazı kılar.
Çekralevi namaz vakitleri konusunda Hud 114 ve İsra 78'i delil getiriyor. Bu ayetleri kendi yöntemiyle yoruma tabi tutarak "beş vakit namazı" kesin tesbit ediyor. Fakat, Burhanu'l-Kur'an'ı (Çekralevi’nin namazın nasıl kılınacağına dair eseri) tahlil eden tez sahibinin (Abdulhamit Birışık’ın doktora tezi) de isabetle teşhis ettiği, kendi kendisiyle çelişen bir mantık sergiliyor. Teşhis şu: "Bu iki ayetle ilgili dört sayfalık açıklamasını okuduğumuz Çekralevi'nin hatası, fiili ve kavli sünnetle ortaya konan ve asırlar boyunca yaşanan beş vakit namaz olgusunu peşinen kabul edip bunları Kur'an'dan bulmaya çabalamasıdır. Halbuki o, hiçbir surette bunları dikkate almayacağını ifade etmişti. Çünkü, yukarıdaki ayetlerden zorlama ile beş vakit namaz çıkarılsa bile, bunlar pekala gündüzün ilk dilimine ya da akşamın geç vaktine toplanabilir."
Çekralevi'ye göre Kur'an'da olmayan bir eylemin ibadet olarak yapılması küfür olduğu için, namaz için ezan okunması da küfürdür. Bütün bunları okuduktan sonra okuyucu şöyle diyebilir: Hepsi iyi güzel de, Çekralevi, namazların rekatlarını Kur'an'dan nasıl tesbit ediyor?
Onun da bir yolunu buluyor. Önce Fatır Suresi'nin ilk ayetini şahit gösteriyor: “Her türlü övgü, göklerin ve yerin yaratıcısı olan ve melekleri iki, üç veya dört kanatlı elçiler yapan Allah'a aittir.” Bu ayeti, kendi yöntemiyle bir güzel yorumladıktan sonra sıra ayette geçen kanatlı ibaresine geliyor. Ecnihatin sözcüğünün “bazı ahmakların iddia ettiği gibi 'kanat' anlamına alınamayacağı”nı üzerine basarak söyledikten sonra, bunun "rekat" anlamına, ibaredeki sayıların da "namazların rekat sayıları" anlamına geldiğini söylüyor.
Buna da peki diyelim, fakat bu sayıların namazlara göre dağılımının delili buradan çıkmaz. O halde, bunun için bir başka Kur'ani delil gerekli değil mi? Olsun, o kadar kusur kadı kızında da bulunur.
Çekralevi'ye göre Bayram Namazı Kur'an'ın emridir ve vakti gün doğumundan gün batımına kadardır. Cenaze Namazı yoktur; Kur’an sadece dua emreder. Namazlar birleştirilerek (cem) kılınamaz. Kur'an'da ifade edildiği gibi müslüman, vakti içerisinde ayakta, oturarak, yatarak, işaretle, yani meşru olmak kaydıyla kendisinin şartlarına hangisi uyuyorsa o surette namazı kılar.
Görüldüğü ve yeri gelince pratiğinin de görüleceği gibi, Kur'aniyyun'un işi pek zordur ve sünneti reddedince, Kur'an ayetlerine taşımadığı anlamlar işkence yapılarak yüklenmek zorunda kalınmıştır.
Sözün özü, peygambersiz bırakılan Kur'an, artık okuyana hiçbir şey söylemez olmuştur. Adeta Kur'an o kişiyi böyle cezalandırmıştır.
İşte Hz. Peygamber'i "postacı" konumuna indirgemenin en büyük açmazı budur.
Ahmeduddin Amritsari ve İki Vakit Namaz:
Hint kuraniyyun akımının iki numaralı adamı…
Ahmeduddin, “Kuran’da kıyam, rüku, sücud (4.103/104) ayrı ayrı kullanılmıştır, o halde bunlar ayrı ayrı da eda edilebilir” der. Bu nedenle “Allah’ın zikri secde ve rüku olmadan da eda edilebilir” görüşündedir. Reforumcu, namazın adedini günde iki vakte indirmeyi ister. Hud 114-116 ve İsra 78-80 ayetlerde üç namazın ortaya konduğunu, Fakat İsra 79-81 ayetlerde bunlardan biri nafile olarak adlandırıldığı için geriye iki vaktin kaldığını ifade eder.
Abdullah Çekralevi Grubunun Namaz Komedisi!!!
Üç vakit namaz kılarlar.( Sabah, güneşin batışı ve yatsı)
Her namaz iki rekattır.
Rüku’dan kalkmayıp hemen secde’ye giderler.
Her rekatta bir secde vardır.
(Bu namaz şekli Belağul Kuran cemaati tarafından halen uygulanmaktadır.)
Sünnet İnkar Edilirse Ne Olur?
Mustafa İslamoğlu’nun “Üç Muhammed” isimli eserinden iktibaslarla sünnet münkirlerinin içine düştüğü trajik komik durumu hep beraber gördük, daha detaylı bilgi için bu esere başvurulabilir. Günümüzde de maalesef sünnet münkirleri aynı zırvalıkları tekrarlayıp durmaktadır. Rasulullah (sav) Hz.Muhammed’in tevatürle nakl edilen sünnetini inkar etmeniz halin de, örneğin namaz ibadetinde dahi yeni bir sünnet uydurmak zorundasınız ki bu her önüne gelenin yeni bir şekil ortaya koymasından öteye gitmeyecektir. Hint Kuraniyyun akımında görüldüğü gibi her bir şahıs kendine özgü bir namaz anlayışı geliştirmiştir. Namazın asıllarında (usul) dahi bir ortak noktaları yoktur. Oysa, dört mezhebin ve ehl-i hadis’in asıl’da (usul) farklılığı yoktur, teferruattaki farklılıklar ise kolaylık ve rahmet kabilindendir. Hint Kuraniyyun akımının çağdaş temsilcileri her dönem olacaktır, her dönem amuda kalkarak namaz ! diye saçmalıkları olacaktır, bunlara sadece gülüp geçiyoruz. Rasulullah (sav) Hz.Muhammed’in tevatüren nakl olunan, hadis yolu ile bilinen sünnetine sığınıyor, Hz.Muhammed (sav) sünnetini inkar edip kendi sünnetlerini uyduranların uydurmalarını kabul etmiyoruz; Müslümanlıklarına da inanmıyor, samimi bulmuyoruz, Müslüman mahallesinde salyangoz satmalarına ise karşı duruyoruz, sesimizi sonuna kadar çıkarıyoruz.
“Merdi Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler” kabilinden gülüp geçiyorz…
LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDER RASULULLAH…