Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yetiş Ya ! X

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

oðuz bakar

New member
Katılım
24 Ara 2007
Mesajlar
126
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
58
“Yetiş Yâ Muhammed” veya Alın Bandajındaki “Ya Hüseyn”​


Ömer Şevki HOTAR

Gazetemi okuyor , bir yandan da İslamî (!) radyonun kısık sesine kulak veriyorum .
Çanakkale zaferinin yıldönümü münasebetiyle , gösterilen kahramanlıklardan söz ediliyor . Gerçekten büyük ve çetin bir zafer Çanakkale .
Allah’ın nusret ve iradesiyle kazanılmış bir zafer . Böyle olmalı ... Ölümle burun buruna gelen her insan gibi Çanakkale’de savaşan mehmetçik de bütün içtenliğiyle Allah’tan, ama yalnız Allah’tan yardım istemiş olmalı .
Tıpkı peygamber (a.s) ve ashabının sadece Allah’tan istimdat ettikleri gibi .
Ama bugün öyle olmuyor ... Çanakkale savaşının kahramanlarını yüceltecekler ya ... Tugay komutanı bilmem hangi paşa yardım istenecek yeri biliyormuş ... Bağırmış üç kere "Yetiş ya Muhammed ! Yetiş ya Muhammed ! Yetiş ya Muhammed !" ve yetişmiş Muhammed (a.s.) ; "Geldim buradayım, yanınızdayım" demiş. Onun ruhaniyeti ve himmetiyle kazanılmış zafer . Böyle uzayıp gidiyor hikaye .
Acı acı tebessüm ettim , yüreğim burkularak .
Temiz bir akide sahibi olmak, tevhid inancını saf kılmak bu kadar zor mu Allah’ım ?
Müslümanım diyen ve din gayretiyle çırpınan bu insanlara , yanlış anlaşılmadan meramımızı nasıl anlatacağız ?
Kıldığı beş vakit namazın her rekatında okuduğu "Yalnız senden yardım dileriz...." ayetini unutturan sebep nedir ?
Yardım her zaman diri , kâdir-i mutlak ve hakimler hakimi olan Allah’tan istenir . Oysa göz bebeğimiz Muhammed (a.s.) ölmüştür. Onun insanları kurtarmaya gücü yetmez. Öldükten sonra değil, sağlığında bile kurtarıcı değildi. Sadece tebliğ ve tâlimle görevli idi... der isek korkarım ki, nebi (a.s.)’ı tahfif ettiğim iddia edilsin. Oysa gerçek bu ...
Nêbi (a.s.) vefatının verdiği acıyla şaşıran Ömer (r.a.)’ı Ebubekir (r.a.) "kim Muhammed’e (a.s.) inanıyorsa bilsin ki o ölmüştür, kim Allah’a inanıyorsa bilsin ki o ölmez" diyerek teskin etmiştir.
Evet Allah ölmez. O kimsesizlerin kimsesidir. O başı darda olanların yegane sığınağıdır. Sıkıntıları gideren sadece büyük O’dur. Öyleyken , sıkıntıların giderilmesini başkasından mı isteriz ? Değil mi ki O bize şah damarımızdan daha yakındır... ve dua edenin duasına icabet eder. Üstelik bunları insanların en şereflisi olan Muhammed (a.s.) tebliğlerinden öğrenmiyor muyuz ? Hiçbir peygambere Allah’ı bırakıp beni ilah edinin demek yaraşmaz .
Huneyn gününü hatırlamaz mısınız ? Hani peygamberin ‘ruhaniyeti’ değil, bizzat kendisinin aralarında bulunduğu , o güçlü ve sayıca kalabalık olan İslam ordusu bile büyük bir sarsıntı geçirmiş , bütün genişliğine rağmen dünya başlarına dar gelmişti . Onlar Allah’tan başkasından yardım istemek gibi büyük bir cürüm de işlememişlerdi . Sadece böbürlendiler. Galibiyeti bir an kendi güçlerine bağladılar ...
Bir de Uhud’u hatırlayın , peygamber (a.s.)’ın içlerinde bulunduğu o günü ... Ne acılar ve ne sıkıntılara düşmüşlerdi.
Hem düşünmüyor musunuz , savaşlardaki galibiyetler nöbet nöbettir. O günleri Allah müslümanlarla kafirler arasında döndürür durur .
Ben Çanakkale kahramanlarının "Yetiş ey Allah’ım" demiş olacaklarını düşünüyorum . Sıkıntıları Allah’tan başka kim giderir ?
Ben bu düşüncelerle hüzünlenirken , bir yeni sıkıntı kaynağı oldu "Aşura ve Kerbela" günü münasebetiyle yapılan bir sürü bid’at. Zincirlerle dövünenler , kendine eziyet edenler , feryadı figân ile ağlayıp dövünenler ... İbrahim (a.s.)’ın , Eyüp (a.s.)’ın , Yahya (a.s.)’ın , Ashab-ı Uhdud’un çektikleri acıyı yâd etmeyi gerekli görmeyenlerin Hz. Hüseyin (r.a.)’ın yasını tutmayı dini bir vecibe haline getirmeleri bir yana ; alınlarındaki bandajlarda yazılı "Ya Hüseyn" sözüyle anlatmak istedikleri umarım Hz. Hüseyin (r.a.)’dan istimdat anlamı taşımıyordur . İran Irak savaşı esnasında kefen giyerek cepheye giden İran’lı gençlerin alnındaki "Ya Hüseyn" "Ya Ali" ibaresini görmüş, yadırgamıştım . Neden "Ya Allah" değil de "Ya Hüseyn"? Oysa şehit olmak umuduyla cepheye gidiyordu bu insanlar .
"İnsanların birçoğu Allah’a eş koşmadan inanmazlar..." mealindeki ayet hiç çıkmaz aklımdan ... Biliyorum biliyorum ağır gelecek bir çoğuna ; kızacak , gücenecek, müslümanlar arasındaki birliği bozmakla bile suçlayacaklar . Fevri davranacaklar , öfkelenecekler düşünmeden. Bu yüzden değil mi zaten , üstü hep küllendi koca koca yanlışların ve bu yüzden değil mi arz üzerinde ki müslümanların çektiği çile ? Tabi buna da itiraz edecekler . Farklılıklar ortaya koyarak birliği bozduğunuzdan dem vuracaklar.
İnanın bu işin şakaya gelir yanı yok . Bu namazda el bağlamak veya salmak gibi bir detay değildir. Bu tevhidin zedelenmesi gibi , hayati olmaktan öte bir iştir .
İman ve tevhidin safiyeti temin edilmeden kurulacak hiçbir birliğin hayrı yoktur . Ve yukarıda söz ettiğim tevhidi zedeleyen hususlardır. Bu sebeple her hangi bir endişeyle üstü küllenecek türden farklılıklar değildir .
İslam aleminin içinde bulunduğu hazin durum, Allah’ın yardımının bir türlü gelmemesindendir .
Nasıl gelsin ki ? Allah sadece kendisinden isteyene yardım ulaştırır. "Allah bana yeter" diyene elini uzatır... Sadece kendisine güvenene güvence verir. Oysa bugün kimi insanlar "Yetiş ya Muhammed" kimileri "Ya Hüseyn" kimileri "Yetiş ya Abdulkadir Geylani" kimileri "Yetiş ya Şeyhim" demektedirler .
Kimi çağırırsanız o yetişir size, yetişebilirlerse tabi... Şeyhini çağıran birine Allah niye yetişsin ? Ya da Muhammed (a.s.)’ı çağıran birine... Kimi çağırıyorsan o ...
Biliyorum cüretkâr bulacaksınız belki . Ama şu mukayeseyi yapmaktan başka çarem yok "Yetiş ya Muhammed" demeyle "Yetiş ya Ebu Cehil" demek veya "Yetiş Lat, Menat, Uzza" demek arasında önemli bir fark olduğunu sanmıyorum. Eğer Allah’ın yanına bir eş katıyorsanız bunun İsa (a.s.), Musa (a.s.) veya Firavn olması, Lenin olması arasında bir fark yoktur. Nitekim İsa (a.s.) yüce bir peygamberdi, Allah’ın kelimesiydi ama onu Allah’a ortak koşanlar katıksız müşrik oldular.
O halde insanların Allah’ın yanında bir başkasından istimdat istemeye cüret ettikleri düşünülürse benimki neden cüret sayılsın? Sakın yanlış anlaşılmasın, şirk belli bir bilinç, şuur ve kasıtla yapılan davranışlar, sözler ve düşüncelerle çıkar ortaya. Ben bu çeşit işlerin daha çok cehalet ve düşüncesizlikle yapıldığı kanaatini taşıyorum.
Ama bu bilgisizlik ve düşüncesizliğin sonu hayra alamet değil elbet.
 
E

elif

Guest
“Yetiş Yâ Muhammed” veya Alın Bandajındaki “Ya Hüseyn”​


Ömer Şevki HOTAR

Gazetemi okuyor , bir yandan da İslamî (!) radyonun kısık sesine kulak veriyorum .
Çanakkale zaferinin yıldönümü münasebetiyle , gösterilen kahramanlıklardan söz ediliyor . Gerçekten büyük ve çetin bir zafer Çanakkale .
Allah’ın nusret ve iradesiyle kazanılmış bir zafer . Böyle olmalı ... Ölümle burun buruna gelen her insan gibi Çanakkale’de savaşan mehmetçik de bütün içtenliğiyle Allah’tan, ama yalnız Allah’tan yardım istemiş olmalı .
Tıpkı peygamber (a.s) ve ashabının sadece Allah’tan istimdat ettikleri gibi .
Ama bugün öyle olmuyor ... Çanakkale savaşının kahramanlarını yüceltecekler ya ... Tugay komutanı bilmem hangi paşa yardım istenecek yeri biliyormuş ... Bağırmış üç kere "Yetiş ya Muhammed ! Yetiş ya Muhammed ! Yetiş ya Muhammed !" ve yetişmiş Muhammed (a.s.) ; "Geldim buradayım, yanınızdayım" demiş. Onun ruhaniyeti ve himmetiyle kazanılmış zafer . Böyle uzayıp gidiyor hikaye .
Acı acı tebessüm ettim , yüreğim burkularak .
Temiz bir akide sahibi olmak, tevhid inancını saf kılmak bu kadar zor mu Allah’ım ?
Müslümanım diyen ve din gayretiyle çırpınan bu insanlara , yanlış anlaşılmadan meramımızı nasıl anlatacağız ?
Kıldığı beş vakit namazın her rekatında okuduğu "Yalnız senden yardım dileriz...." ayetini unutturan sebep nedir ?
Yardım her zaman diri , kâdir-i mutlak ve hakimler hakimi olan Allah’tan istenir . Oysa göz bebeğimiz Muhammed (a.s.) ölmüştür. Onun insanları kurtarmaya gücü yetmez. Öldükten sonra değil, sağlığında bile kurtarıcı değildi. Sadece tebliğ ve tâlimle görevli idi... der isek korkarım ki, nebi (a.s.)’ı tahfif ettiğim iddia edilsin. Oysa gerçek bu ...
Nêbi (a.s.) vefatının verdiği acıyla şaşıran Ömer (r.a.)’ı Ebubekir (r.a.) "kim Muhammed’e (a.s.) inanıyorsa bilsin ki o ölmüştür, kim Allah’a inanıyorsa bilsin ki o ölmez" diyerek teskin etmiştir.
Evet Allah ölmez. O kimsesizlerin kimsesidir. O başı darda olanların yegane sığınağıdır. Sıkıntıları gideren sadece büyük O’dur. Öyleyken , sıkıntıların giderilmesini başkasından mı isteriz ? Değil mi ki O bize şah damarımızdan daha yakındır... ve dua edenin duasına icabet eder. Üstelik bunları insanların en şereflisi olan Muhammed (a.s.) tebliğlerinden öğrenmiyor muyuz ? Hiçbir peygambere Allah’ı bırakıp beni ilah edinin demek yaraşmaz .
Huneyn gününü hatırlamaz mısınız ? Hani peygamberin ‘ruhaniyeti’ değil, bizzat kendisinin aralarında bulunduğu , o güçlü ve sayıca kalabalık olan İslam ordusu bile büyük bir sarsıntı geçirmiş , bütün genişliğine rağmen dünya başlarına dar gelmişti . Onlar Allah’tan başkasından yardım istemek gibi büyük bir cürüm de işlememişlerdi . Sadece böbürlendiler. Galibiyeti bir an kendi güçlerine bağladılar ...
Bir de Uhud’u hatırlayın , peygamber (a.s.)’ın içlerinde bulunduğu o günü ... Ne acılar ve ne sıkıntılara düşmüşlerdi.
Hem düşünmüyor musunuz , savaşlardaki galibiyetler nöbet nöbettir. O günleri Allah müslümanlarla kafirler arasında döndürür durur .
Ben Çanakkale kahramanlarının "Yetiş ey Allah’ım" demiş olacaklarını düşünüyorum . Sıkıntıları Allah’tan başka kim giderir ?
Ben bu düşüncelerle hüzünlenirken , bir yeni sıkıntı kaynağı oldu "Aşura ve Kerbela" günü münasebetiyle yapılan bir sürü bid’at. Zincirlerle dövünenler , kendine eziyet edenler , feryadı figân ile ağlayıp dövünenler ... İbrahim (a.s.)’ın , Eyüp (a.s.)’ın , Yahya (a.s.)’ın , Ashab-ı Uhdud’un çektikleri acıyı yâd etmeyi gerekli görmeyenlerin Hz. Hüseyin (r.a.)’ın yasını tutmayı dini bir vecibe haline getirmeleri bir yana ; alınlarındaki bandajlarda yazılı "Ya Hüseyn" sözüyle anlatmak istedikleri umarım Hz. Hüseyin (r.a.)’dan istimdat anlamı taşımıyordur . İran Irak savaşı esnasında kefen giyerek cepheye giden İran’lı gençlerin alnındaki "Ya Hüseyn" "Ya Ali" ibaresini görmüş, yadırgamıştım . Neden "Ya Allah" değil de "Ya Hüseyn"? Oysa şehit olmak umuduyla cepheye gidiyordu bu insanlar .
"İnsanların birçoğu Allah’a eş koşmadan inanmazlar..." mealindeki ayet hiç çıkmaz aklımdan ... Biliyorum biliyorum ağır gelecek bir çoğuna ; kızacak , gücenecek, müslümanlar arasındaki birliği bozmakla bile suçlayacaklar . Fevri davranacaklar , öfkelenecekler düşünmeden. Bu yüzden değil mi zaten , üstü hep küllendi koca koca yanlışların ve bu yüzden değil mi arz üzerinde ki müslümanların çektiği çile ? Tabi buna da itiraz edecekler . Farklılıklar ortaya koyarak birliği bozduğunuzdan dem vuracaklar.
İnanın bu işin şakaya gelir yanı yok . Bu namazda el bağlamak veya salmak gibi bir detay değildir. Bu tevhidin zedelenmesi gibi , hayati olmaktan öte bir iştir .
İman ve tevhidin safiyeti temin edilmeden kurulacak hiçbir birliğin hayrı yoktur . Ve yukarıda söz ettiğim tevhidi zedeleyen hususlardır. Bu sebeple her hangi bir endişeyle üstü küllenecek türden farklılıklar değildir .
İslam aleminin içinde bulunduğu hazin durum, Allah’ın yardımının bir türlü gelmemesindendir .
Nasıl gelsin ki ? Allah sadece kendisinden isteyene yardım ulaştırır. "Allah bana yeter" diyene elini uzatır... Sadece kendisine güvenene güvence verir. Oysa bugün kimi insanlar "Yetiş ya Muhammed" kimileri "Ya Hüseyn" kimileri "Yetiş ya Abdulkadir Geylani" kimileri "Yetiş ya Şeyhim" demektedirler .
Kimi çağırırsanız o yetişir size, yetişebilirlerse tabi... Şeyhini çağıran birine Allah niye yetişsin ? Ya da Muhammed (a.s.)’ı çağıran birine... Kimi çağırıyorsan o ...
Biliyorum cüretkâr bulacaksınız belki . Ama şu mukayeseyi yapmaktan başka çarem yok "Yetiş ya Muhammed" demeyle "Yetiş ya Ebu Cehil" demek veya "Yetiş Lat, Menat, Uzza" demek arasında önemli bir fark olduğunu sanmıyorum. Eğer Allah’ın yanına bir eş katıyorsanız bunun İsa (a.s.), Musa (a.s.) veya Firavn olması, Lenin olması arasında bir fark yoktur. Nitekim İsa (a.s.) yüce bir peygamberdi, Allah’ın kelimesiydi ama onu Allah’a ortak koşanlar katıksız müşrik oldular.
O halde insanların Allah’ın yanında bir başkasından istimdat istemeye cüret ettikleri düşünülürse benimki neden cüret sayılsın? Sakın yanlış anlaşılmasın, şirk belli bir bilinç, şuur ve kasıtla yapılan davranışlar, sözler ve düşüncelerle çıkar ortaya. Ben bu çeşit işlerin daha çok cehalet ve düşüncesizlikle yapıldığı kanaatini taşıyorum.
Ama bu bilgisizlik ve düşüncesizliğin sonu hayra alamet değil elbet.

şimdi münakaşa zamanı değildir ama
İslam 3 ana esasından ibarettir: Cebrail hadisi okuyun. İslam nedir İman nedir İhsan nedir ? İslam -fıkh ilmi, iman -akide, ihsan-tasavvuf.
Tasavvuf nefsi terbiye ile alakalı nir bilimdir,başı bizzat Hz.Muhammed Mustafadır (sav) ve Ashabı Suffe denile en yakın SAhabeyi Kiramdır (ranhüm)
İslam bugün değil 1400 yıl önce geldi, İslam Tarihi ,Osmanlı Devleti bize bnu gösterir.
Bugün o büyük İslam Alimlerine karşı gelmek, yeterli bilgi sahibi olmamak ve de tahribçilerin kurbanı olmaktan kaynaklanıyor.Kuran da dahi Zikirden,Mürşidten,Evliyaullahtan bahsedilir.'' Allahın dalalete saptırdığı kimse ne bir veli ne bir mürşid bulabilir''
o kadarını söyleyeyim ki bir katil vurmak isterse direk kalbi nişan alır,İslamın kalbi ise Tasavvuftur. ''Allah gönüllere bakar'' esas gönüldür.
Bir maddi mahluklar var ,bir manevi, arada bir fark yoktur, maddi nimetler sahbinden istediğimiz zaman,haşa şirk yapmıyoruz,manevi nimetleride aynen sahibinden isteyebiliriz.
Burada çok önemli bir incelik vardır: o manevi şeylerde ''mahluktur'', gayba iman iman esaslarındandır.
Allah her şeyi bu alemde bir sebebe bağlamıştır: ''Biz her şey için bir sebeb yarattık''
dara düştüğümüz zaman yardıma ihtiyacımız vardır, yardım yardım diye bağırırız ya o şirk değildir,bilakis ''vesile arayın'' emrin gereğidir,tevessül etmektir.
Allah yardımcınız olsun.
,
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Elif demişki :Burada çok önemli bir incelik vardır: o manevi şeylerde ''mahluktur'', gayba iman iman esaslarındandır.
Allah her şeyi bu alemde bir sebebe bağlamıştır: ''Biz her şey için bir sebeb yarattık''
dara düştüğümüz zaman yardıma ihtiyacımız vardır, yardım yardım diye bağırırız ya o şirk değildir,bilakis ''vesile arayın'' emrin gereğidir,tevessül etmektir.



Allah tealada derki ankebut 61 de BİSMİLLAH :

61-Eğer müşriklere "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı insanların yararına sunan kimdir?" diye sorarsan kesinlikle "Allah'tır"derler. Öyleyse nasıl gerçekten saptırdıyorlar?

62- Allah, dilediği kulunun rızkını bol verir, dilediği kulunun rızkını da kısar. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi bilir.


Kardeşim burada 62 ayeti kerime de her şeyi bildiğini açıkça beyan eden ALLAH azze ve celle neden dara düşen kulun yardım talebine bir aracı istesin.Hasbinallahi ve nıgmel vekil.
 
E

elif

Guest
Elif demişki :Burada çok önemli bir incelik vardır: o manevi şeylerde ''mahluktur'', gayba iman iman esaslarındandır.
Allah her şeyi bu alemde bir sebebe bağlamıştır: ''Biz her şey için bir sebeb yarattık''
dara düştüğümüz zaman yardıma ihtiyacımız vardır, yardım yardım diye bağırırız ya o şirk değildir,bilakis ''vesile arayın'' emrin gereğidir,tevessül etmektir.


Allah tealada derki ankebut 61 de BİSMİLLAH :

61-Eğer müşriklere "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı insanların yararına sunan kimdir?" diye sorarsan kesinlikle "Allah'tır"derler. Öyleyse nasıl gerçekten saptırdıyorlar?

62- Allah, dilediği kulunun rızkını bol verir, dilediği kulunun rızkını da kısar. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi bilir.

Kardeşim burada 62 ayeti kerime de her şeyi bildiğini açıkça beyan eden ALLAH azze ve celle neden dara düşen kulun yardım talebine bir aracı istesin.Hasbinallahi ve nıgmel vekil.

Ben de zaten AYET YAZDIM :''BİZ HERŞEY İÇİN BİR SEBEB YARATTIK''
BU ALEMDE HERŞEY BİR SEBEBE BAĞLI ,YOKSA NIYE PARA KAZANMAYA MECBUR KALIYORUZ? YEMEK KENDİNDEN GELMİYOR,HADİ ,YEMEK DE BİR VESİLEDİR,KARNI DOYURMAMIZA ,EL AYAK DA BİR VESİLEDİR,BURASI DÜNYA!
BİLMİYENLER İÇİN YAZIYORUM ,BİLMEK İSTEMEYENLERLE ZATEN İŞİM YOK.
ŞEHADET EDERİM Kİ ALLAHTAN BAŞKA İLAH YOKTUR,MUHAMMED DE ONUN KULU VE RESULUDUR!

DARDA KALINCA'' VESİLELEREDEN'' YARDIM İSTEMEYİN BAKALIM
 
E

elif

Guest
İFADE ETMEK İSTEDİĞİMİ BUGÜN YAZDIM:
Bir milletin toprak bütünlüğünü dağıtmak arkasından da işgal
etmek düşünülüyorsa, evvela o topraklar üzerinde yaşayanların
inanç ve akideleriyle oynanır.

Birisi veya birileri kalkıp da, 'korkmaya gerek yok, biz güçlü bir
milletiz, öyle misyonerlik falan ve filan bize sökmez, dinine
güvenen misyonerlikten, diyalogtan korkmaz' türü edebiyat yapıyorsa bu
kişi ya gizli misyonerdir, ya da olayların vahametinin farkında
değildir.

Siz, dünyanın en güçlü adamı olsanız ve fakat kafanızı
yastığa koyup uyusanız, size henüz yürümeye başlamış bir çocuk bile
rahatlıkla zarar verebilir.

Niye? Çünkü siz uyuyorsunuz. İradeniz, direnciniz, gücünüz ve
kuvvetiniz artık yorgan ile döşek arasında hapsolmuştur.

Sizin bütün bu özellikleriniz artık acemaşiran makamında
“horlamaktan” ibarettir.

Millet olarak bu hali yaşıyoruz. Bu halden uyanmak için dini ve
milli bütünlüğümüzü tehdit eden misyonerlik konusunda detaylı bilgi
sahibi olmak zarureti vardır, uyanmak ihtiyacı vardır.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Selam

Elif Hanım, burada oğuz bakar'ın ifade ettiği şey, insanların, vefat etmiş peygamberler veya din büyüklerinden yardım istemesi. Şizin ifadelerinizde ise mealden istifade ile her işte bir vesile aranması var. Ben bunu şöyle algılıyorum. Evet, para gökten düşmez başımıza. Allah bir sebep halgeder ve o sebep vesilesi ile para ele geçer. Bu mantık dışında vesile aramanın size göre şekli nedir. Mesela denizde fırtına çıktı, bindiğiniz gemi batmak üzere, bir yardım istiyorsunuz. Vesile edineceksiniz.İfadeleriniz nasıl olur.
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Konuyla ilgili olarak şöyle diyebilirim ki

Medet Ya Ali a.s.

Medet Ya Muhammed s.a.a

derken bir kişi o yardımı Allah c.c.'i düşünmeden, sadece ismini zikrettiği kişilerden istiyorsa O kişi şirktedir.

Nasıl Hastalandığında Doktordan yardım bekler bu kişi, ve kendisini doktorun Allah c.c. in yardımı ile iyileştirdiğini değilde . Kendisini doktorun iyileştirdiğini düşünüyorsa aynıdır....


Medet ya Ali a.s. demenin, Allahım Ali a.s. 'ın aracılıgı ile yardımını esirgeme benden demekle özdeştiğini bildiğim için bu konuda rahatım.

Şunuda belirteyim ki insanların içindekini en iyi Allah c.c. bilir.
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Tevessül, bir isteğin, bir maksadın hâsıl olması için bir şeyi vesîle, sebeb yapmak. Allahü teâlânın sevdiklerini araya koyarak; "Onların hâtırı, hürmeti için" diyerek duâ etmek veya bu sûretle yapılan duâ. İstiğâse ve teşeffû' da denir.

Tevessülü tenkid edenler, gerçek sahih ilme göre hareket etmezlerse haddi aşar, vebale girerler. Çünkü tevessüle başvuranlar arasında ilim ve takvalarıyla meşhur alimler, irşadıyla bir çok insanı Hakk’a sevk eden arifler mevcuttur. Gerçek tevhide ulaşmak için canını ve malını feda eden bu şerefli kitleyi rabıta ve tevessül yapıyorlar diye şirkle suçlamak az bir şey değildir.

Günümüzdeki tarikatların yanlışlarını tenkid ediyoruz derken hataya düşülebilir, aşağıdaki örnekleri dikkatle okuyunuz lütfen.

Peygamber efendimiz; "Allahümme innî es'elüke bihakkıs sâilîne aleyke" yâni "Yâ Rabbî! Senden isteyip de verdiğin kimselerin hatırı için, senden istiyorum" diye tevessül eder ve böyle duâ ediniz buyururdu. (İbn-i Mâcec.1, s.256, Ahmed s.3, s.21)

Ömer bin Hattâb (r. a) kıtlık olduğu zaman Peygamber efendimizin amcası hazret-i Abbâs ile tevessül etti. Yâni onu vesîle ederek Allahü teâlâdan yağmur istedi: "Yâ Rabbî! Kıtlık olduğu zaman,Resûlullah efendimizle sana tevessül ederdik. Sen bize yağmur verirdin.Şimdi sana, Resûlullah efendimizin amcası ile tevessül ediyoruz. Bize yağmur ihsân et." diye duâ edince, Allahü teâlâ onlara yağmur verdi. (Buhari c.1, s.342, c.3, s.1360)

Hz. Ömer’den (r.a.) rivâyet edilen hadîs-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
“Ne zaman ki Âdem (a.s.) hatâsını anlayıp,
– Yâ Rabbî, eğer beni (hâlen) mağfiret etmemiş isen, Muhammed (s.a.v.) hakkı için afvımı diliyorum, demişti.
Allah Teâlâ ona,
– Ey Âdem! Ben onu henüz yaratmadığım halde, sen Muhammed’i(n kadrini-kıymetini, nezdimizdeki şân ve şerefinin yüceliğini) nereden ve nasıl bildin? diye sordu.
O da,
– Yâ Rabbi, sen beni yed-i kudretinle yarattığın ve rûhundan bana nefhettiğin zaman, başımı kaldırıp baktığımda, Arş-ı A‘lâ’nın ayaklarında, ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlüllah’ yazılmış olduğunu gördüm... Zatının ismine, ancak yaratılmışların en sevimlisini izâfe edeceğini (düşündüm ve bu yolla) bildim, dedi. Cenâb-ı Hak ona,
– Ey Âdem, doğru söyledin. Hakîkaten o, benim nezdimde yaratılmışların en sevimlisidir. Onun hürmetine benden (afvını) dilediğinde, ben de seni affettim. Şayet Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım” buyurdu.(Taberani-beyhaki- Tirmizi, Nesai)

Allâme İbn-i Hacer-i Mekkî (rh.), “bi’l-Hayrâti’l-Hısân fî Menâkıbi’l-İmâm Ebî Hanîfeti’n-Nu‘mân” isimli eserinin 25. bâbında şöyle demiştir:
“İmâm Şâfiî (rh.) Bağdat’ta kaldığı günlerde İmam Ebû Hanîfe’nin (rh.) türbesine gelir, ziyaret eder, kendisine selâm verirdi. Sonra da Allahü Teâlâ’ya, ihtiyacını gidermesi için onunla tevessül ederdi.” Yani Cenab-ı Hak’tan, ihtiyaçlarının, onun yüzü suyu hürmetine giderilmesini niyaz ederdi.(Yûsuf b. Nebhânî, Şevâhidü’l-Hak, Fazilet Neşriyat, s. 166-167.)
 

oðuz bakar

New member
Katılım
24 Ara 2007
Mesajlar
126
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
58
"yetiş Yâ Rabbî !" Demekle Hiçbirşey Kaybetmedim

"yetiş Yâ Rabbî !" Demekle Hiçbirşey Kaybetmedim

ÇÜNKÜ :

* Rabbimiz , kendisine dua edince , çağıranın da’vetine icâbet edeceğini vaad etmiş . Fakat ,
“ Bunaldığınızda beni yardıma çağırın ” diyen bir peygamber sözüne rastlamadım .
* Rabbimiz ; hakkıyla işiten , kemâliyle bilendir . Çağırdığım zât , bu vasıflara hâiz olmalıdır ki , ellerim boş kalmasın .
* Rabbimiz kullarına pek yakındır , hem de şahdamarından daha yakın .
* Rabbimiz mülkün sahibidir , göklerin ve yerin mirası O’nundur . Hayır yalnızca O’nun elindedir . Ferah da , tasa da O’nun elinde olup , güldüren de ağlatan da O’dur . Ne yaparsak hepsinden hakkıyla haberdardır . Bir kölenin , ihtiyacını efendisinden başkasından istemesi ; üstelik efendisi
“Gel benden iste ” diye tembihlediği halde neden garip karşılanır olmuş bugün ?
* Bilirim ki , göklerde ve yerde kim ve ne varsa O’ndan ister . Ya diliyle , ya hâliyle . İbâdete , rızka kuvvet vermesini , mağfiretini …
* Rabbimiz , rahmet hazinelerini kimseye emânet etmemiştir . Hepsi O’nun yanındadır .
* Çağırdığım zât , her an çağrıma cevap verebilecek bir halde olmalıdır . Diri olan , ölmeyen , uyuklama ve uyku tutmayan yalnızca Rabbimizdir .
* Çağırdığım zât çağrımı işittiğinde , bunu karşılayacak kudrete sahip olmalıdır . Bedir ashabının yardım isteğine bin melekle yardım ettiğini Enfâl sûresi 9-10 âyetlerinde beyân eden el – Aziz ve el- Hakim olan Rabbimiz , yardımın yalnız kendi tarafından olduğunu bu isimleriyle birlikte anıyor .
* Rabbimizden başka yalvarılanlar , bizim gibi kullardır . Bir sinek dahi yaratamazlar .
* Rabbimiz , yarattıklarının geçmişlerine de , geleceklerine de vâkıftır . Bunların ilmine sahip olamayan , kimin , icâbeti ne kadar hak ettiğini de bilemez .
* el – Mûcib olan ( çağrılara cevap veren ) yalnızca Rabbimizdir . Bu ismi taşıyan başka bir varlık tanımıyorum .
* Rabbime yalvarmakla asla bahtsız olmadım . Sabır ve namazla yardım dilememizi Rabbimiz öğretiyor bize .
* Başkalarını çağırırsam beni duyacağına ve yardıma gücü olduğuna bir güvencem yok . Kur’an’ın ifâdesiyle ; ya uzakta akmakta olan suya karşı , ağzıma boş avuçlarımı götürürsem ?
* Eğer Rabbimiz , kendisinden başkasından yardım isteyebileceğimiz konusunda izin verseydi (ki vermemiştir) buna en uygun kişi Resulullah (s.a.v.) olurdu . Fakat Resulullah , her beşer gibi ölmüştür .
* Resulullah , kendi ölümünden sonra ümmetinin ne halde olduğundan dahi haberi yokken , nasıl yardıma çağrılsın ki ?
* Resulullah , daha yaşarken ifk hâdisesinde , münâfıkların tesbitinde ve savaş için geçerli mâzeretleri olmayanlara izin vermesi hususunda gayba vâkıf değilken , ölümünden sonra nasıl gayba vâkıf olur ki ?
* Resulullah , ashabına , şefaatinin kendisinden değil de , Rabbimizden istenmesini tâlim etmiştir .
* Mekke’nin en ağır işkenceli devrinde , Bilal-i Habeşî , Hubeyb ve Habbab bin Eret gibi sahabeler
yardım isteklerini Rabbimize doğrudan iletmişlerdi . Bilal , “Ehad” derken , Hubeyb şehid edilirken haberinin Resulullah’a iletilmesi için Rabbimize dua ediyordu .


KONUYA AİT BİRKAÇ DELİL

1 – “ Ben onlara , ancak bana emrettiğini söyledim : Benim de Rabbim , sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin , dedim . İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine şahid idim . Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun . Sen her şeyi hakkıyle görensin . ” ( MAİDE 117 )

2 - De ki : “ Ben ANCAK RABBİME YALVARIRIM ve O 'na kimseyi ortak koşmam . ” ( CİN 20 )

3 - Hak olan ÇAĞRI (dua , ibadet) YALNIZCA O'NA (olan) dır . Onların Allah'tan başka çağırdıkları ise , onlara hiç bir şeyle cevap vermezler . (Onların durumu) yalnızca , ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir . Oysa ona gelmez . Küfre sapanların duası , sapıklık içinde olmaktan başkası değildir .(RÂD 14 )

4 – “ Gerçekten biz bundan önce O 'na yalvarıyorduk . Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O 'dur . ” ( TÛR 28 )


5 - (Onlar mı hayırlı) yoksa , kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren , sizi yeryüzünün hakimleri yapan mı ? Allah ' ın yanında başka bir ilâh mı var ? Ne kıt düşünüyorsunuz ! ( NEML 62 )

6 - Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki , münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin , biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir . ( TEVBE 101 )
7 - Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu , Allah katında çok büyük bir suçtur . Onu duyduğunuzda “ Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşâ ! Bu , çok büyük bir iftiradır...” demeli değil miydiniz ? ( NUR 15-16 )
8 - Allah seni affetsin ; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin ? ( Savaştan kaçmak için izin isteyenlere ) ( TEVBE 43 )

AYRICA : Bakara 127 , 186 , 255 / Âl-i İmrân 26 , 180 / Muhammed 38 / Rahman 29 / Necm 43 / Hac 78 /
Şuarâ 80

OĞUZ BAKAR , 26 Mart 2006
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Ben de zaten AYET YAZDIM :''BİZ HERŞEY İÇİN BİR SEBEB YARATTIK''
BU ALEMDE HERŞEY BİR SEBEBE BAĞLI ,YOKSA NIYE PARA KAZANMAYA MECBUR KALIYORUZ? YEMEK KENDİNDEN GELMİYOR,HADİ ,YEMEK DE BİR VESİLEDİR,KARNI DOYURMAMIZA ,EL AYAK DA BİR VESİLEDİR,BURASI DÜNYA!
BİLMİYENLER İÇİN YAZIYORUM ,BİLMEK İSTEMEYENLERLE ZATEN İŞİM YOK.
ŞEHADET EDERİM Kİ ALLAHTAN BAŞKA İLAH YOKTUR,MUHAMMED DE ONUN KULU VE RESULUDUR!

DARDA KALINCA'' VESİLELEREDEN'' YARDIM İSTEMEYİN BAKALIM

Elif hanım mesajlarınızı lütfen küçük harfler kullanarak yazınız.Tekrarında uyarılmadan mesajınız silinecektir.Vesselam
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
bakın arkadaşım rabbinize sığındığınızdan dolayı sizi tenkid ettiğim yok, yalnız İslam alimlerinin de tevessül ederek Rablerinden istemelerini, tenkid edip hatta şirk ve küfürle itham etmelerini tenkid ediyorum. aşağıda vereceğim örnekte Büyük Hanefi fıkıh alimi İbni Abidin, kitabının önsözünde şöyle dua ediyor:

Ben Allahü Teâlâ'ya Nebiyy-i Kerim'i (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ehl'i tâatından her muazzam makam sahibi ile ve imamımız îmam A'zam ile tevessül ederek, lütuf ve kereminden bu işi bana âsan eylemesini, tamamına erdirmesini, hatalarımı afv, amelimi kabul buyurmasını; bunu sırf rızâyı kerîmi için Gennât-ı naîm'de kurtuluşuma sebep yapmasını, bütün beldelerde kullarını bununla faydalandırmasını, bana doğru yolu göstermesini, doğruyu ilham buyurmasını, kusurlarımı bağışlamasını, hatalarımı afv buyurmasını niyaz eylerim. Çünkü ben bu işe çocukluk edip karışmış bulunuyorum. Ben bu yolun süvarilerinden değilim. Lâkin O'nun kudretinden imdad umuyor. O'nun güç ve kuvvetiyle hazırlık yapıyorum. Muvaffakiyetim ancak Allah'dandır. O'na tevekkül eder, ancak O'na yönelirim.(Reddü'l-Muhtar Ale'd-Dürrü'l-Muhtar, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1982; c.1, s.14.)
 

oðuz bakar

New member
Katılım
24 Ara 2007
Mesajlar
126
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
58
ZÜMER 3 :
Elmalılı Orijinal : İyi bil ki Allahındır ancak halîs din, onun berisinden bir takım veliylere tutunanlar da şöyle demektedirler : biz onlara ıbadet etmiyoruz, ancak bizi Allaha yakın yaklaştırsınlar diye, şübhe yok ki Allah onların aralarında ıhtilâf edip durdukları şeyde hukmünü verecek, her halde yalancı, nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz
 

asilnur

New member
Katılım
18 Eki 2007
Mesajlar
168
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Konum
Istanbul
Bediüzzaman Said Nurside cevizleri kayboldugunda AbdulKadir Geylanı HZ.lerinden medet umar 3 ihlas bir fatiha okur yetiş ya Şeyh dermiş...Ve bunu çok denedim sizde deneyin o büyük zat bizzat imdada yetişiyor.
 

oðuz bakar

New member
Katılım
24 Ara 2007
Mesajlar
126
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
58
ALLAH , KİTABININ BAŞINA KOYMUŞ BU AYETİ , GÖRMEDİNİZ Mİ ?

FATİHA 5 :

Elmalılı Sade. 1 : Sade Sana ederiz kulluğu, ibadeti; sade Senden dileriz yardımı, inayeti Yarab!
 

Admin

Active member
Yönetici
Forum Admin
Katılım
29 Haz 2004
Mesajlar
749
Tepkime puanı
207
Puanları
43
bu konun yeri Dualar bölümü kardeslerim, lütfen konulari acarken uygun bölüme acmaya gayret gösterelim, forum düzenli olsun.
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Kâmil velileri vesile edenler, onların Allah’ın kulu olduğunu biliyorlar. Onları Allah’a ortak ve yardımcı görmüyorlar. Onlarda Allah’a ait yetkilerin olduğunu söylemiyorlar. Sadece, onlardaki ihlas, takva ve salih amellere itibar ediyorlar. Onların bu takva ile ilahi huzurda kabul gördüklerini, naz ve niyaz makamında bulunduklarını, dualarının kabul edildiğini, Allahu Tealâ’nın onlardan razı olduğunu düşünüyorlar. Bu halleriyle onların:

“Ben, farz ve nafilelerle bana yaklaşan kulumu sevince, onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse onu verir, bana sığınırsa kendisini korurum, onu özel himayeme alırım.” (Buhari, İbnu Mâce) kudsi hadisindeki iltifat ve ikrama ulaştıklarına inanıyorlar. Bunun için onların isimlerini dualarına ekliyor, güzel sıfatlarını isteklerinin ilahi huzurda kabulüne destek yapıyorlar. Yoksa onlar, Allahu Tealâ’dan istenecek bir şeyi velilerden istemiyorlar.(Dr.dilaver selvi-semerkend)
 

oðuz bakar

New member
Katılım
24 Ara 2007
Mesajlar
126
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
58
ALLAH'A MI İNANACAĞIZ , YOKSA BİR SAFSATAYA MI ?

Biz Kur'an'a uyup uymadığımızdan sorulacağız , cevizcilere değil . Şirke düşmek için bir deliliniz yok . Allah'tan isteyince vermiyor mu ? İtikadınızı Allah'tan almalısınız , kuldan değil .
 

oðuz bakar

New member
Katılım
24 Ara 2007
Mesajlar
126
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
58
Allah'tan istediniz de bedbaht mı oldunuz ? Sapkınlığın delili yoktur . İlah bildiklerinizin kendine bile faydası yok . Ölümü kendilerinden çevirselerdi ya .
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
“Allahım! Ancak sana kulluk eder, sadece senden yardım isteriz” mealindeki ayetlere ters düştüğünü söylüyorlar. Halbuki bu ayetlerde, Allah’tan bir şey isterken içimizdeki salihlerin zikredilmesine red değil, açıkça bir işaret vardır. Çünkü, ayette “sadece senden isterim” denmiyor, “isteriz” deniyor. Ayeti okuyan kimse yalnız da olsa, “ben” değil “biz” ifadesini kullanıyor. Bununla kul, kendini aciz görüp tevazuya bürünür ve şöyle demek ister: “Allahım! Bizler topluca sana yöneldik; ancak sana kulluk ediyor; sadece senden yardım istiyoruz. Ben senin huzurunda tek başıma bir şey taleb etmeye ehil ve layık değilim. İçimizde gerçek kulluk yapan ve duasında samimi olan salihlerle birlikte senden istiyorum. Benim isteğimi onların duasına kat, kabul eyle”

İbn Merduye tarafından, Ebû Said El-Hudri (ra)’dan rivayet edilmiştir: “Resûlullah (asm) namazını bitirdiği zaman, Allah’ım! İsteyenlerin senin üzerindeki hakkı için istiyorum. Muhakkak ki isteyenlerin senin üzerinde hakkı vardır.” diye dua ederdi.(Eddürrül Mensur c.2, s.224)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt