Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sünnet ve hadis inkarcılarına

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Peygamber, eslerinden birine gizlice bir söz söylemisti. Fakat esi, o sözü baskalarina haber verip Allah da bunu Peygamber'e açiklayinca , Peygamber (esine) bir kismini bildirmis bir kismindan da vazgeçmisti. Peygamber bunu ona haber verince esi: "Bunu sana kim söyledi?" dedi. Peygamber "Bilen, her seyden haberi olan Allah bana söyledi." dedi. [66-TAHRIM: 3]

arkadaşım ayet önünde sen ayeti inkarmı edeceksin.acık secik bir biçimde anlasılıyor ne diyor hanımı sana kim haber verdi resul ne diyor bilen allah haber verdi diye cevap veriyor

şimdi Allahın resule söylediği falanca esın digerine verdiğin sırrı acıkladı ayeti nerde kuranın neresınde böyle bir ayet var.kuranda olmadığına göre Allah bu haberi vahiy yoluyla resulullaha bildirmiştir

evvela bunu bi acıklığa kavusturalım böyle bir vahyi bu delilden sonra kabul ediyormusunuz etmiyormusunuz



Ayeti kim inkar ediyor,Allah askina kendine gel.Ayeti hem tab ediyorsun hem inkarmi ediyorsunuz diyorsun.Bakin ayet gayet acik;Resulün Esine söyledigi bir sir aile icide olabilir her sey olabilir ama ayet asla?Cünki ayet olsa mutlaka Kitabta aciklanirdi..Senin anlamak istemedigin bu.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
kuran neyi emrediyor resule uymayı emrediyor resul hayattayken sahabe resule uyuyordu biz nasıl uyacaz? yoksa bu ayetlerin hukmu resul hayatta oldugu zamanımı kapsıyordu.resule uymak resulden sonra sunnetine uymaktır
sunnet nedır vahyın hayata tatbik edilmesidir

siz hırsızın elını kesın ayetini nasıl algılıyorsunuz ihtiyacı olduğu bir ekmek çalan ile hortumla götürenlerin cezaları aynımı olmalı

sizin düşüncenize göre ikisinde eli kesilmeli neden ayet diyorkihırsızın elini kesin

buyrun soruyorum bu durumda ne yapılır



Allahin Resulüne/Resullerine uymak Ancak ve ancak Kitaba uymakla mümkündür..Kitabin disi cok sisli ve karanliktir...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
"Namazı dosdoğru kılın, zekatı hakkıyla verin, rüku edenlerle beraber rüku edin."(Bakara 43)

Bakınız bu Kur'an ayeti 1400 sene önce nazil olmuştur..O zaman içerisinde Peygamberimiz(s.a.v) namazın nasıl kılınacağı ve malınızın ne kadarının zekat olarak verilmesi gerektiğini müslümanlara öğretmiştir..Kur'an-ı Kerim eğer ki evrensel bir mesaj taşıyorsa ve Allah(c.c)'in sözü ise 2007 yılında yaşayan bir müslümanın yapması gereken ibadette "dosdoğru olan namaz"değilmidir?..Bu zamana kadar gelen hadisin sahih olmadığı hakkında şüpheniz mi var yoksa???..Eğer ki bu kılınan namazın doğru olmadığını inkar edenler varsa küfre sapmış olurlar..(Alptraum güzel bir paylaşım yapmış..Okumanızı tavsiye ederim..)Sahih olmayan hadislerin varlığı bütün hadisleri reddetmeyi gerektirmez..Bu dünya bir sınavdır..İnsan beyni bu çizgiyi(hak ile batılı) ayırtedebilmek yaratılmıştır..Selametle!..

http://www.islamforum.net/fykyh-koethesi/23035-bir-mezhepsiz-namazy-nasyl-kylar-6.html
(Alptraum'un paylaşımına burdan bakabilirsiniz)



Sevgili kardersim bu yazinin güzel oldunu söylemedim sadece cevap verdigi icin tesekkür ettim.Ama elestirmem gerekecek.Verdigi hic bir sey yokki elestirilmesin yani benim sorumla ters tam zit.Hic bir seyyiyle cevap teskil etmiyor.Sen red etmeye bilirsin ki(Hadisleri) bir cok Hanifte temkinli ama Metin Mete Red ediyor hemde en dogrusunu bile cünki Eger Kitabla uyumluysa Kardesim Orjinali varken uyumlusuyla ugrasmiyorum...Bu Benim tercihim degil Rahmanin emri Hemde ayeti kerimeyle sabit...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
kusura bakmayın kardeşim sadece açıklamaya çalıştım. ama kuran hırsızlık yapanın kolunu kesin diye emretmiyormu? böyle konuşuyorsun.



Zanla istikal etmemek gerekir diye düsünüyorum.Önce tam bilgi sonra Tebyin,eger süpheniz varsa sakin baskasinin aklina uyup asmayin sonra altindan kalkmak oldukca güctür ve Vebalide vardir...
 

islamci

New member
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
123
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Zanla istikal etmemek gerekir diye düsünüyorum.Önce tam bilgi sonra Tebyin,eger süpheniz varsa sakin baskasinin aklina uyup asmayin sonra altindan kalkmak oldukca güctür ve Vebalide vardir...
kusura bakmayın arkadaşlar bu konuyu açıklamam çok yanlış oldu özür dilerim.



Yaptıklarına bir karşılık ve Allah'tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (maide 38)


konu hakkında açıklamam yapmam zan oldu yani kendi düşüncem oldu kusura bakmayın yanlış yaptım arkadaşlar.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Ortaya koydukları ikinci şey ise hadislerin Kur'an'la kıyaslanmasıdır ki, masum görünse de bu da birincisinden çok farklı bir düşünce değildir. Buna mesned olarak gösterilen hadisi ve hadisle ilgili alimlerimizin yapmış oldukları değerlendirmeyi olduğu gibi kaydediyorum: "Muhakkak ki siz benden sonra ihtilafa düşerseniz, aranızda fikir ayrılıkları çıkar, öyle ise benden size bir hadis rivayet edildiğinde, onu Allah'ın kitabına arz ediniz, onunla karşılaştırınız, ona muvafık olan bendendir, muvafık olmayan benden değildir." Sevban'dan rivayet edilen bu hadis sahih kabul edilecek olursa Kur'an-ı Kerim'de açıkca bulunmayan bir hükmü ihtiva eden hadislerin hiçbiri peygamberden değildir, diye hükmetmek gerekir. Bu ise dini yıkmaktan başka bir şey değildir. Sevban'dan hadis diye aktarılan yukarıdaki söze gelince meşhur hadis tenkitçilerinden Yahya b. Main bu hadisin zındıklar tarafından uydurulmuş asılsız bir şey olduğunu söyler. İmam Şafii "Rivayet ettikleri hadisler kayıt ve tespit edilmiş olan hadisçilerden hiç biri, peygamberden böyle bir şey rivayet etmemiştir." diyor (15).

YUKARDA ELEŞTİRİLEN HADİS HANEFİ KAYNAKLARINDA BİZZAT SAHİH OLAN BİR HADİSTİR, İMAM ŞAFİ'NİN SÖZÜ BİZE ZARAR VERMEZ...KALDI Kİ HADİSLERİN KURAN'A ARZI BİZZAT HZ.AİŞE'NİN UYGULADIĞI, İMAM-I AZAM'IN UYGULADIĞI BİR YÖNTEMDİR...

Kur’an’a uygunluk ya da Kur’an’a arz:

İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Prof.Dr. İsmail Hakkı Ünal, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 327, ilmi eserler 60, 2 baskı, Ankara 2001)

Ebu Hanife: “Eğer bir kimse, ‘Peygamber (sav)in her söylediğine inanıyorum, ancak Nebi (sav) haksız (cevren) konuşmaz ve Kur’an’a muhalefet etmez’ derse, bu, onun, Peygamber (sav)’i tasdik ettiğini ve Peygamberi Kur’an’a muhalefetten tenzih ettiğini gösterir. Şeyet Peygamber (sav) Kur’an’a muhalefet etse ve Allah’a karşı haktan başka bir şey söyleseydi, Allah Teala, “Eğer Muhammed, bize karşı ona (Kur’an’a) bazı sözler katmış olsaydı, biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık, hiç biriniz de onu koruyamazdınız” (Hakka 44-47), kavline uygun olarak, onu kuvvetle yakalar ve şahdamarını koparırdı. Allah’ın Resûlü (sav), Allah’ın kitabına muhalefet etmez. Allah’ın kitabına muhalefet eden de Allah’ın Resûlü olamaz... Nebi (sav)’den Kur’an’a aykırı olarak hadis rivayet eden kimseyi red, Peygamber (sav)’i red ve onu yalanlama değildir. Bu, ancak, Peygamber (sav)’den batıl rivayette bulunan kimseyi reddir. Töhmet bu kimseyedir, Peygamber (sav)’e değil. Onun için Peygamber (sav)’in söylediği her şey, işitelim, işitmeyelim, başımız gözümüz üstünedir. Buna iman eder, ve Allah’ın Resûlünün söylediğine, olduğu gibi şehadet ederiz. Ve yine şehadet ederiz ki O (sav), Allah’ın nehyettiği bir şeyi emretmez. Allah’ın bağladığı bir şeyi koparmaz. Allah’ın tavsif ettiği bir şeyi ona aykırı bir şekilde tavsif etmez. Şehadet ederiz ki O (sav) bütün işlerde Allah’la muvafıktır. Bidat olabilecek hiç bir şey yapmamış, Allah azze ve celle’nin söylediği söze hiç bir şey katmamış ve zorlayıcılardan olmamıştır. Onun için Allah Teala; “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa 80), buyurmuştur. ( el-Alim 26-27)

Ebu Yusuf: “Rivayetler çoğaldıkça bunlar arasından, bilinmeyen, fıkıh ehlinin bilmediği, Kitab’a ve Sünnete uygun olmayan rivayetler ortaya çıkar. Şaz hadislerden sakın, hadisçilerin ve fukahanın bildikleri (kabul ettikleri) ile, Kitap ve Sünnete uygun olanları al, diğerlerini buna göre değerlendir. Çünkü Kur’an’a muhalif olan, Hz.Peygamber (sav)’den rivayet edilmiş dahi olsa ondan değildir.” (Ebu Yusuf, er-Redd,31)
Ebu Yusuf bu görüşünü, Hz..Peygamber (sav)’e isned ettiği şu hadisle de teyid eder: “Rasulullah (sav) ölüm döşeğinde şöyle dedi: “Ben yalnızca Kur’an’ın haram kıldıklarını haram kılarım. Allah’a yemin ederim ki benim adıma bir şeye (beni bahane ederek) sarılmasınlar.” (Ebu Yusuf er-Redd, 31), devamla şöyle der: Kur’an ve bildiğin (senin için maruf olan) sünneti kendine önder ve rehber yap. Buna tabi ol. Kur’an ve Sünnetten sana manası açık gelmeyen meseleleri buna kıyas et.

Ebu Yusuf bu konuda daha açık bir rivayeti, Evzâî’ye yönelttiği bir itiraz vesilesiyle yaptığı şu tavsiyeden sonra zikretmektedir: “herkesin bildiği (kabul ettiği) hadisi al, şazz olandan sakın. Bize İbn Ebi Kerime, Ebu Cafer’den, o da Rasulullah (sav)’tan şöyle rivayet etti: “Rasulullah (sav) yahudileri çağırarak onlara bazı şeyler sordu. Onlarda anlattılar ve Hz.İsa (as) konusunda yalan söylediler. Bunun üzerine Nebi (sav) minbere çıktı ve insanlara hitaben şöyle dedi: “Benden hadisler yayılacak, size gelenlerden Kur’an’a uygun olanlar bendendir. Kur’an’a aykırı olanlar benden değildir.” ( Ebu Yusuf er-Redd, 24-25)

HZ.ÖMER (RA)’İN TAVSİYESİ :“Hz.Ömer (ra), Kûfe’ye giden Ensardan bir grubu uğurlarken onlara şöyle der:... siz arı vızıltısı gibi Kur’an okuyan (çok olduklarından kinaye) bir kavme gidiyorsunuz. Peygamber (sav)’den rivayeti azaltın. Bu konuda bende sizinle beraberim. Bunun üzerine Karaza şöyle dedi: “Bundan sonra, Rasulullah (sav)’dan hadis rivayet etmeyeceğim.” (er-Redd, 30)

[ek: Sahabe’den Munakka’ b. Husayn: “ Kur’an ile örtüşen, sünnete uygun olan hadislerden başka hiç hadis rivayet etmedim. Çünkü Peygamber adına hayatında yalan isnad ediliyordu. Ölümümden sonra neler yapılmaz ki? (İbn Hacer, el-ısabe)]

Rasulullah (sav): “Benden sonra hadisler çoğalacak, benden bir hadis rivayet edilirse onu Allah’ın kitabına arzedin, uyuyorsa kabul edin, bilin ki o bendendir. Allah’ın kitabına uymuyorsa reddedin, bilin ki ben ondan berîim” (Serahsi, usul 1-365. Şafi’ı bu rivayeti er-risale’sinde tenkit eder,225-226)

Rasulullah (sav): “Allah’ın kitabında olmayan her şart batıldır ve Allah’ın kitabı en haklı olandır” (Serahsi, usul 1-364) Hz.Aişe’nin rivayet ettiği hadisin ilgili kısmı şöyledir:“ Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “İnsanlara ne oluyorda Allah’ın kitabında olmayan şartları, şart olarak ileri sürüyorlar. Kim Allah’ın kitabında olmayan bir şartı şart koşarsa bu batıldır. Böyle yüz şart ileri sürülse bile Allah’ın şartı en haklı ve en güvenilir olanıdır.” (Buharî, büyu,67) Serahsi, “Buradaki şarttan murad, Allah’ın kitabına muhalif olan her şarttır, yoksa şartın kendisinin Kur’an’da yer almaması değildir. Çünkü bu hadisin kendisi de kitapta yer almıyor... Bundan anlıyoruz ki, Allah’ın kitabına muhalif olan her hadis merduttur.” (Serahsi, usul I-365-364)

SÜNNET:

Serahsı'nin belirttiğine göre, Hanefilerde sünnet, "Rasulullah (s.a.v.)'ın ve ondan sonra sahabenin takip ettikleri yoldur". Şafii' ise sünnetten, sadece Hz. Peygamber'in yolunu ve sünnetini kasdeder (Serahsî, usul, I-113,114). Serahsî, sünnet teriminin sadece Hz. Peygamber'e hasredilemiyeceğini izah ederken, "men senne sünneten haseneten..." hadisini (Müslim, Darimi) delil getirir ve selefin, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in takip ettikleri yola da sünnet ismini verdiklerini ve bey'atı, "sünnetü'l-umareyn" (Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in sünneti) üzere aldıklarını kaydeder. Daha sonra, "size, benim ve benden sonraki raşid halifelerin sünnetine uymak düşer. Buna sımsıkı sarılın." (Darimi) hadisini zikrederek, "şayet bu sabit ise deriz ki, sünnetin hükmü, ittibadır. Delille sabit olmuştur ki Peygamber (s.a.v.), kavlen ve fiilen, din yolunda süluk ettiği hususlarda tabi olunandır. Kendisinden sonra sahabe de böyledir" demiştir (Serahsî, usul, I-114).

Serahsî mutlak manada, sünnete tabi olmanın, farz ve vacip manasını taşımadığını, ancak Bayram Namazı, ezan, kamet, cemaatle namaz gibi dinin alametlerinden sayılan sünnetlerin vacip derecesinde olduklarını belirtir (Serahsî, usul, I-114). Ona göre Teravih namazı, sahabenin sünnetidir. Çünkü bunu Peygamber (sav) sürekli kılmamış, fakat sahabe aksatmadan devam etmiştir. Dolayısıyla bunu kılan, mendup işlemiş olur, terkeden de kınanır. Fakat bu kınama, Peygamber (sav)'in devam ettiği bir ameli terkedene yapılan kınamadan daha hafiftir. Çünkü Peygamber (sav)'in sünneti, sahabenin sünnetinden daha kuvvetlidir (Serahsî, usul I-114). "Bu, bize göredir" diyen Serahsı, Şafii ashabının ise sünnet deyince, Peygamber (sav)'in devam ettiği nafıleyi kasdettiklerini, sahabenin devam ettiği nafılenin ise onlara göre sünnet olmadığını, çünkü onların sahabe kavlinini hüccet sayımadıkları gibi fiillerini de sünnet olarak kabul etmediklerini kaydeder ve şöyle devam eder: "Bize göre sahabe kavli hüccettir ve fiilleri de sünnettir. Çünkü bu, Cenab-ı Hakk'ın, "Andolsun ki Allah'ın Resulü sizin için güzel bir örnektir" (Ahzab,21) kavline göre, ihyasıyla emrolunduğumuz bir yoldur" (Serahsî, usul, I-114)

SÜNNETİN KISIMLARI VE İTTİBAIN HÜKMÜ

Hanefi usulcülere göre sünnet, iki çeşittir: 1. Uyulması hidayet, terki dalalet olan sünnet (Sünnetü'l-Hüda), 2. Uyulması güzel, terki mübah olan sünnet (Sünnetü'z-Zevaid) (Serahsî, usul, I-114).
Birincisi, Bayram namazı, ezan, kamet, cemaatle namaz gibi sünnetlerdir. Şayet bir kısım insanlar bunları terkederlerse itab ve levme hak kazanırlar. Eğer bir belde ahalisi terkeder ve bu konuda ısrar ederlerse, bunlan eda etmeleri için onlarla savaşılır. İkinci kısım sünnet ise, Peygamber (s.a.v.)'in oturuşu, kalkışı, giyinişi, hayvana binişi gibi hususlarda benimsediği tarzı nakleden rivayetlerdir. Hz. Peygamber'in ibadetlerdeki sünneti de tabi olunacak sünnetlerdendir. Bunlardan bir kısmının terki mekruhtur. Bir kısmını terkeden ise günahkar olur. Diğer bir kısmı daha vardır ki, uyan, güzel bir iş yapmış olur, ancak terkeden de günahkar olmaz. Sahabenin "şöyle şöyle emrolunduk", .. şu şekilde nehyolunduk" şeklindeki mutlak ifadeleri bize göre bunların, Resulullah (s.a.v.)'ın emri olmasını gerektirmez. Şafii'ye göre bu şekildeki mutlak ifadeler, bunların Peygamber (s.a.v.)'in emri olduğunu ifade eder. (Serahsi, Usul, I-115)

Serahsı, Peygamber'e ittiba konusunda bir açıklama getirerek, bilhassa dini ahkamda sünnete ittibanın farz olduğunu belirtmekte ve şöyle demektedir: "Tevbe suresinin 43 ve Enfal sunesinin 67. ayetlerinden anladığımıza göre, Hz. Peygamber reyiyle yaptığı bazı işlerinde zaman zaman hataya düşmüştür. Böylece onun, reyinde hatadan emin olmadığını öğrenmiş oluyoruz. Biz diyoruz ki, Resulullah (sav) özellikle dinı hükümleri ortaya koymada hataya düşmekten masun idi. Dolayısıyla bu konulardaki sözü İlm-i yakın ifade etmekte ve bu söze ittiba ümmet üzerine farz olmaktadır. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan sakının" (Haşr. 7; Serahsî Usul, I, 318.)

Hadis ve sünnetin delil olma değeri üzerine geçmiş Hanefi usulcü1erinden Serahsı ve Pezdevî’nin görüşlerine kısaca yer verdiğimiz burada, Hanefi mezhebinin hadis usulü konusunda önemli bir eser telif eden son devir alimlerinden Zafer Ahmed Tehanevi'nin, hadislerin delil olma keyfiyeti üzerine, zaman itibariyle yaptığı bir değerlendirmeyi zikretmek istiyoruz, O şöyle diyor: "Hulefa-i Raşidın döneminde bilinmeyen, hatta Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer döneminde maruf olmayan fakat uzak diyarlara rıhleler düzenleyip, Hicaz, Medine ve Irak ehli arasında eseri bulunmayan hadisleri toplayanların bu rivayetleri hüccet olamaz. Böyle bir hadis zaruriyat-ı diniyyeden değildir. Çünkü, İslam en yüksek noktasına Hz.Ömer zamanında ulaşmış, bu, ondan sonraki raşid halifeler döneminde de devam etmiştir. Dinin zaruretlerinden olan bir hususun, mutlaka bunların zamanında ve beldelerinde zuhur etmiş olması gerekirdi. Bunlardan ve beldelerinden gizli kalıp çok uzak bir beldede ortaya çıkan rivayet şazzdır, sahih olması halinde de zaruriyyat-ı diniyyeden değildir. Bu ancak zevâid olabilir. Bu yüzden Muaviye, “Size Ömer zamanında olan hadis gerekir. Çünkü o, Hz.Peygamber’in hadisi konusunda insanların en çok korkanı idi” demiştir.” (Tehanevî, Kavaid, 279-280)

MÜTEVATİR HABER

Mütevatir haber, Hz.Peygamber’den, şüphe bulunmayan bit ittisalle, aynen onu görüp işitenin aldığı şekilde ulaşan haberlerdir. Böylece onu, miktarı sayılmıyan, çoklukları, adaletleri ve ayrı yerlerden oluşları sebebiyle, yalan üzerinde birleşmeleri düşünülemiyen ve her dönemde bu özellikleri taşıyan gruplar rivayet etmiş olmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in nakli, beş vakit namaz, rekatların sayıları, zekat miktarları, mütevatir haberlerin bazılarıdır (Serahsı, Usul, I, 282). Mütevatir haber, gözle görülen gibi ilm-i yakini ve ilm-i zaruriyi icabettirir. Bir kimse haber tarikiyle gelen böyle bir ilmi inkar ederse, gördüğü şeyi inkar eden kimse gibi, dinini dünyasını, anasını, babasını tanımayan sefih bir insandır (Serahsı, Usul, I, 283). Serahsı şöyle der: "Hanefilere göre, tevatüren sabit olan, görülerek sabit olan gibi ilm-i zaruri ifade eder. Şafiiler, tevatürün ilm-i yakin ifade ettiğini fakat bunun ilm-i zaruri değil, müktesep bir ilim olduğunu söylerler. Mesela mucizeleri öğrendiğimizde, nübüvveti bilmemiz böyledir. Bu, ilm-i yakındir, fakat zaruri değil kesbıdir.Çünkü zaruri ilimde ihtilaf vaki olmaz. Mütevatir haberle ilm-i yakin'in sübutunda insanlar ihtilaf ettikleri için bu ilmin mükteseb olduğunu anlıyoruz. (Serahsı, Usul,I, 291). Serahsi buna şöyle cevap verir: "Bu görüş fasiddir. Çünkü bu ilim, iktisab yoluyla olsaydı, sadece onu elde edenlere mahsus olurdu. Halbuki görüyoruz ki bu ilim, sadece onu iktisab edenlere mahsus değildir. Mesela herbirimiz, küçüklüğünde, anne ve babassını, büluğdan sonra da bildiği gibi haberle biliyordu. Şayet bunu iktisab yoluyla bilseydi kişinin bunu terketmesi mümkün olurdu ve ilim de hasıl olmazdı" (Serahsı, Usul,I, 291).

Bazılarına göre mütevatir haber, ilm-i yakın değil, ilm-i tuma'nine (tatmin edici ilim) ifade eder. Yani yalan ve galat ihtimali mevcuttur. Çünkü mütevatir haber, ahad haberlerin toplamından ibarettir. İnsanlar yalan üzerinde de ittifak edebilirler. Mesela Hıristiyan ve Yahudiler Hz. İsa'nın katli ve çarmıha gerilmesi üzerinde ittifak ettiler. Bu, onlar arasında tevatüren rivayet edildi. Halbuki bu yalandı. Mecusiler de Zerdüşt'ün mucizelerini ittifaken naklettiler. Bunun da aslı yoktu (Serahsı, Usul,I, 284).

Cassas’ın belirttiğine göre ahad yolla gelmiş olmasına rağmen, insanlar tarafından genel kabul görmüş haberler de hanefilerce manen mütevatir sayılırlar. Mesela, "cariyenin talakı iki boşama, iddeti de iki hayız süresi kadardır." (E:davut, İ.Mace) hadisi ahad yoldan gelmiş olmasına rağmen, ümmetin ameli sayesinde mütevatir makamına geçmiştir. (Cassas, Ahkamu'l-Kur'an, I, 386

İlm-i zaruri ifade ettiği için mütevatir hadisi inkar eden, tekfir olunur (Serahsi, Usul, I-292.)



MEŞHUR HABER

Hanefilere has olduğu belirtilen "meşhur hadis" terimi, sahabe tabakasında ahad olarak riivayete dilip, tabiin ve tebe-i tabiin tabakalarında tevatür derecesine ulaşan haberlerdir (Serahsi, Usul, I, 292). Dolayısıyla meşhur hadis asıl itibariyle ahad, fer' olarak mütevatirdir (Serahsi, Usul, I, 292.). Bu yüzden Cassas, meşhur hadisi, mütevatirin kısımlarından saymıştır (Serahsi, Usul, I, 292). Ancak meşhur hadisi Hz. Peygamber'den nakledenlerin, yalan üzerine ittifak edebilecekleri vehmi (nazari olarak) mevcuttur (Serahsi, Usul, I, 292). Mest üzerine mesh verme hadisi (Buhari), müt'anın haram kılınışı ile ilgili hadis (Buhari, Müslim), kadının halası ve teyzesi üzerine nikahının ha¬ramlığını bildiren hadis (Buhari, Müslim), altı şeyin değişiminde fazlalığın haram olduğunu bildiren hadis (Müslim), meşhur hadislerin örneklerindendir (Serahsi, Usul, I, 292).

Hanefi imamlarından İsa b. Eban (ö.220)'ın belirttiğine göre, meşhur haberin delil olma derecesi mütevatirin delil olma derecesine ulaşnmaz. Çünkü tevatüren sabit olan ilim zaruridir ve ilmi yakîni gerektirir. Ayrıca inkar eden kafir olur. Halbuki meşhur böyle değildir. İnkar eden ittifakla tekfir olunmaz. Meşhur hadisle sabit olan kesin (yakin) ilmi değil, tatminî ilmi ifade eder. Çünkü o, ancak ikinci ve üçüncü tabakalarda tevatüre ulaşmıştır ve esas itibariyle ahad olduğu için adeten yalan olabilme şüphesini üzerinde taşımaktadır (Serahsi, Usul, I, 292.)
İsa b. Eban, meşhur haberi üç kısımda değerlendirmiştir:

a) İnkarcısını küfre sokmayan, fakat dalalete düşüren meşhur. Mesela birinci ve ikinci nesilde ulemanın üzerinde ittifak ettiği "recm" haberi böyledir. Buna sadece hariciler muhalefet etmişlerdir ki, onların muhalefeti icmaya bir zarar vermez ( Serahsi, usul I-293).

b) İnkar edeni sapık yapmayan fakat hataya düşürerek günahkar yapmasından korkulan meşhur. Mesela mest üzerine mesh haberi böyledir. Çünkü ulema, birinci tabakada bu konuda ihtilaf ettiler. Hz. Aişe ve İbn Abbas, her ne kadar daha sonra bundan rücu ettikleri nakledilmişse de, şöyle demişlerdi: "Mest üzerine meshi caiz görenlere sorun bakalım. Allah'ın Resulü (s.a.v.) Maide suresinden sonra meshetti mi? Vallahi Resulullah (sav) Maide suresinden sonra meshetmedi" (Serahsi, usul I-293). Sarf konusunda gelen haber de böyledir. İbn Abbas'ın, "Peygamber (sav)'in, riba ancak veresiye (nesîe) de olur" (Buhari) hadisine istinaden, peşin alışverişlerde fazlalığı caiz gördüğü, sonra bu görüşten döndüğü nakledilir (Serahsi, usul I-294).

c) İnkar edeni, hataya düşürmekle beraber, günaha sokmayan meşhurdur. Fakihlerin, ahkam konusunda ihtilaf ettikleri haberler böyledir. Çünkü bununla amel eden, o konudaki içtihatla amel etmiştir. Müçtehit hata etse bile günahkar olmaz, aynı şekilde bu içtihadı inkar eden de günaha girmez (Serahsi, usul I-294).

Haberi Vahid

Bir, iki veya daha çok ravinin rivayet ettiği, fakat meşhur ve mütevatir mertebesine ulaşamayan her haber ahad haberdir.(Pezdevi, usul II 320)

Serahsî, haber-i vahidleri Kur’an’a arzetmeyenleri tenkid ederken, bu görüşünü daha da berraklaştırarak şöyle der: “Bidat ve hevâların aslı, haber-i vahidi Kitab’a ve meşhur Sünnete arz etmeyenlerden zuhur etmiştir. Öyle bir kavim ki Peygamber (sav)’e ittisalinde şüphe olan ve ilm-i yakîn (kesin ilim) gerektirmeyen şeyi, asıl yapıyorlar sonra Kitap ve meşhur Sünneti onlara göre tevil ederek, tabiyi metbu, esas olanı kesin olmayan (zannî olan) şey kılıyorlar. Böylece hevâ ve bidatlere düşmüş oluyorlar.” (Serahsi, usul I-367) Hanefiler Kur’an’a muhalif olan haber-i vahidleri manevi inkıta gerekçesiyle reddetmişlerdir. (Serahsi, usul I-364) Haber-i vâhid, hanefilere göre ameli gerektirir, fakat ilm-i yakîn ifade etmez. (Cassas ve Ahkâmü’l-Kur’an’ı 117) Bazıları ilmi gerektirmeyen şey amelide gerektirmez, amel ancak ilimle olur, Cenab-ı hakk “Bilmediğin şeyin ardına düşme” (İsra, 36) buyurmuştur dediler. (Serahsî, usul I-321)

Haber-i vahidin ravi açısından galat ihtimali taşıdığı için ilm-i yakîn gerektirmediğini belirten Serahsî, “ravi hakkında beslenen hüsnü zan ve adaletin zahir olmasıyla, doğruluk yönünün tercihi sebebiyle de ameli mucib olduğunu” kaydetmiştir. Haber-i vahidi inkar eden kafir olmaz. Ancak onunla amel gerekli olduğu için reddeden sapıklığa düşer. Eğer haber-i vahidle amelin vücubunu kabul ediyor, fakat tevil ediyorsa bu takdirde sapıklığa düşmüş olmaz. Onunla amel eden itaatkar, tevil etmeden terk edense âsi olur. (Serahsi, usul I-112)

Pezdevî: “Kim haber-i vahidi reddederse kötü bir yola sapmış olur, kim de onu Kitap ve mütevatir Sünnetle bir tutarsa, derecesini yükseltmekle hata etmiş olur. Doğru yol sadece bizim söylediğimizdir” (Pezdevî , usul II-304)

AHAD HABERLERİN KABULÜNÜN ŞARTLARI:

Imam-ı Azam Ebu Hanife, fitnenin yaygın olduğu bir dönemde, "Resul-i Ek¬rem (sav) şöyle buyurdu" diyerek hadis nakleden herkesin rivayetini kabul etmemiştir. Ancak, fakih raviler kanalı ile gelen mürsel hadisleri bile kıyasa tercih ettiği sabittir.(İbn Hazm, el ihkam fi usulil ahkam) Haber-i vahidi (tek ravınin rivayet ettiği hadisi), "ravinin güvenilir (sika), fakih ve adaletli olmasının yanında, rivayet ettiği şeye aykırı bir amelde bulunmaması şartıyla" kabul etmiştir. Mesela: Ebu Hüreyre' den (ra) rivayet edilen "Birinizin kabını köpek yalarsa, birisi temiz toprakla olmak üzere onu yedi defa yıkasın "(Buhari, Müslim) hadisini usule uygun bulmamıştır. Zira, Ebu Hüreyre'nin (ra) köpeğin yaladığı kabı üç kere yıkamakla yetindiği sabittir. Imam-ı Azam'ın (rh.a) ahad haberleri kabul için ileri sürdüğü genel prensipleri: Birincisi: Ahad haber, Kur'an-ı Kerim'in genel ifadesine ve lafzına (zahir anlamına) aykırı düşerse, haber terkedilerek Kitab'ın hükmü ile amel edilir. Burada da iki delilden daha kuvvetli olanı tercih vardır. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in sübutu kat'idir, zahiri hükümleri ve genel ifadeleri kesindir. Ahad haber, Kur'an'ın umumi (amm) ve zahiri hükümlerine aykırı olmaksızın, onun mücmelini açıklıyorsa., bu haber kabul edilir. Ikincisi: Ahad haberin meşhur sünnet ile çatışması halinde, kuvvetli olan meşhur sünnet esas alınır. Üçüncüsü: Ahad haber, kendisi gibi tek ravili diğer bir haber ile çelişirse, ravisi daha bilgili ve fakih olan tercih edilir. Dördüncüsü: Iki haberden birisinde, sened veya metin bakımından fazlalık varsa, ihtiyata riayet edilerek bu fazlalık kabul edilmez. Ortak olan ifade dikkate alınır. Beşincisi: Ahad haberle, kaçınılması imkansız olan “umumi belva" gibi hususlarda amel edilemez. Bu gibi durumlarda haberin mütevatir veya meşhur olması gerekir. Altıncısı: Ahad haberlerin, seleften hiç kimse tarafından tenkide uğramaması; ravinin onu işittiği andan rivayet ettiği ana kadar ezberinde tuttuğunun sabit olması gerekir.(Kevseri, Te’nibul Hatib) (Yusuf Kerimoğlu’nun Fıkıh Köşesinden)

Hz. Ebu Humeyd hadisi:

Ebu Humeyd es-Sâidî rivayet eder:

Rasulullah (sav) şöyle dedi: “Benden rivayet edilen bir hadisi duyduğunuz zaman,
kalpleriniz onu tanır,
içiniz ona yumuşadığı,
ruhunuz onu içine sindirdiği,
onun size çok yakın olduğunu hissederseniz,
yani onun akla yakın olduğunu görürseniz,
ondan şüphe etmeyin.

Fakat hadisi duyduğunuz zaman,
kalpleriniz ondan nefret eder,
içiniz ondan ürperir,
havsalanız onu kabul etmez,
onu aklınızdan uzak görürseniz,
o söz benden değildir.” (İbn Hanbel 5/224)

Ahmed İbn Hanbel: “Hz. Ebu Humeyd’in rivayet ettiği bu hadis son derece dikkate şayandır. Ehadisi şerifeyi tanımak ve anlamak için bundan daha güzel, bundan daha mükemmel bir ölçü olamaz. Çünkü şari aleyhisselam’ın her sözü ya İslam’ın meselelerini izah eder, yahut kamu yararını irad eder, yahut insanların salah ve ıslahını temin etmek ister. Bu evsaftan hâli olan bir hadis musanna’ (yapay) veya mevzu (uydurma) bir hadistir.”

Ebu Hureyre Hadisi:

Ahmed ve Bezzâr, Ebu Hureyra (ra)’den leyyin bir isnadla...

“Size benden gelen, söylediğim veya söylemediğim hayırlı bir şey intikal ederse, anlayın ki ben onu söylemişimdir. Size benden bir şer (kötü söz) nakledilirse anlayın ki, ben onu dememişimdir. Çünkü ben kötü bir şey söylemem”

Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, cilt 1, sh-44, 130 no’lu hadis...

İMAM-AZAM EBU HANİFE’NİN HADİSİ KUR’AN’A ARZINA ÖRNEK:

İmam-ı Azam Ebu Hanife, “Mü’min zina ederse, imanı, başından gömleğinin çıkarıldığı gibi çıkarılır, sonra tevbe edince iman kendisine iade edilir” (E.davut, İ.Mace) hadisi hakkında görüşünü soran birisine, “bu haber Kur’an’a muhaliftir” diyerek şçyle devam eder: “Allah Teala Kur’an’da, ‘zina eden kadın ve erkek’ (Nur,2) şeklinde hitap etmiş, onlardan iman ismini kaldırmamıştır. Yine Allah Teala; ‘içinizden kötülük yapan (zina eden) iki kişiye eziyet edin (cezalandırın)’ (Nisa,16) buyurmuştur. Buradaki ‘sizden’ (minkum) kavli ile yahudileri veya hristiyanaları değil sadece müslümanları kastetmiştir” (E.Hanife, el-Alim,27)


Ebu Hanife, imanı, dil ile ikrar, kalb ile tasdik gödüğü için, ameli ondan bir parça saymamış ve bir müslümanın, şirk dışında işlediği amel ne kadar kötü olursa olsun, mü’min sıfatının devam edeceğini belirtmiştir. (Risale ilâ Osman el-Betti,69)

Kadın aleyhtarı bir hadis ve kritiği...

“...Havva’da olmasaydı bir kadın kocasına ihent etmezdi.” (Buhari, Müslim, Ahmed)

İbn Hacer bu hadisi şerh eder: “Burada, Havva’nın, Ademe yedirinceye kadar ağacın meyvesinden yemesini güzel gösterdiğine işaret vardır. Onun ihanetinin manası, İblisin onu kandırmasını kabullenip Adem’i de bu suça teşvik etmiş olmasıdır. Havva bütün kadın çizginin anası olunca, bütün kadınlar doğum ve soya çekimle ona benzemişlerdir. Hemen hemen hiç bir kadın kocasına fiiilen veya sözlü olarak ihanet etmekten kurtulamaz. Buradaki ihanetten maksat elbette fuhuş irtikabı şeklinde değildir.” (Fethu’l-Beri’den)

Kur’an, Adem ve Havva’nın yeryüzüne indirilişine yol açan cennetteki yasak meyveyi yeme suçunu işleyenin Adem’in kendisi olduğunu açıkca ifade etmektedir. Taha 121: “Adem, Rabbine asi oldu ve yolunu şaşırdı”. (Havva Rabbine asi oldu denilmemektedir)

Bakara 36: “...Şeytan onları kandırıp ayarttı...”

Sonuç olarak Kur’an’ın hiç bir yerinde Ademi ayartanın Havva olduğuna dair en küçük bir işarete dahi rastlamak mümkün değildir.

Yukardaki söz, önceki dinlerin kültürlerinden, bilhassa yahudi kültüründen (Tevrat, tekvin 3/1-21) gelen bir telakkinin, hadis haline sokulmuş şeklidir.

Hemmam b. Münebbih’in sahifesi gibi oldukça erken bir döneme ait bir hadis derlemesinde yer alsa da, Buhari ve Müslim buna sahih dese de, İbn Hacer bu konuyu desteklese de, Kur’an’ın açık beyanları bütün bunların geçersiz olduğunu, dolayısıyla HzçPeygamberin sözü olmayacağını acıkça gösterir.

-Havva hiç bir zaman kocasına ihanet etmemiştir.
-Kadınların kocasına ihanetleri, Havva’nın ömrü boyunca Adem’e yapmadığı türden bir şeydir.
-Allah’ın Rasulünün Havva’yı ihanetle ve bütün hain kadınlara bu hainliğiyle öncülük etmekle nitelendirildiği, ona nasıl nisbet ediliyor.

“Bu gerçeği Rasulullah Kur’an’dan öğrenmiş olmayacağına göre, nereden öğrenmiştir? İşin doğrusu ne böyle bir gerçek vardır, ne de Rasulullah böyle bir söz söylemiştir. Çünkü o, en nezih bir dil kullanan bir kimsedir. Bu hadis ise onun ve dinin düşmanı olanların İsrailiyet’larıdır. Bize düşen bunları reddetmektir.”

İbrahim Sarmış, Hz.Peygamberi Doğru Anlamak, Cilt 1, sh, 413-414)
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
kusura bakmayın arkadaşlar bu konuyu açıklamam çok yanlış oldu özür dilerim.



Yaptıklarına bir karşılık ve Allah'tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (maide 38)


konu hakkında açıklamam yapmam zan oldu yani kendi düşüncem oldu kusura bakmayın yanlış yaptım arkadaşlar.

Kuran-ı Kerim bir bütündür, ayetleri tek tek alarak verilen mesajı anlayamayız.

38.
Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadın, suçları sabitleşince, yaptıklarının karşılığı ve Allah tarafından kelepçek (caydırıcı bir ceza olmak üzere) ellerini kesin. Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir.

39.
Böyle iken her kim de yaptığı zulmün ardından tevbe edip dürüstlüğe dönerse, Allah elbette tevbesini kabul eder, çünkü gerçekten Allah, bağışlayan ve merhamet edendir.


İslamiyette Kısas'a kısas vardır. Birisini öldüren kişi, tevbe edip öldürülenin yakınları tarafından bir mal karşılığı affediliyor ise. Hırsızlığı yapan kişide tevbe edip malı iade ettiğinde cezalandırılmaz. Aynı şekilde caldıgı malın cinsine, yaşına, çevrenin ekonomik durumuna, çalan kişinin ekonomik durumuna, malın çalındığı ortama vb... bakılır. Direk hüküm verilmez.

Allah(c.c.) sonsuz merhamet sahibidir.
Be insanlar söyleyin, Allah(c.c.) yarattıklarına merhamet etmeden, yarın terazide Allah(c.c.)'ten nasıl merhamet istemeye yüzümüz olacak?

Detaylar, yaşanmış olaylar peygamber efendimizin sünnetinde ve hadiseler de mevcuttur.
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Diyanet tefsiri;
(Maide 38)

Hırsızın (iki değil) bir eli kesilir ve ilk hırsızlık olayında sağ elin kesilmesi konusunda icma vardır.

Hz. Peygamber (s.a) emniyeti kötüye kullanıp emanete hıyaneti hırsızlık saymamış ve bu suçu işleyenin eli kesilmeyeceğini irade buyurmuştur. Bu da göstermektedir ki, hırsızlık ancak birinin elinin altındaki mal haksız yere çalınıp mülkiyete geçirildiği zaman meydana gelir.

Hz. Peygamber (s.a) yine, değeri bir kalkandan daha az olan bir malı çalanın elinin kesilmeyeceğini belirtmiştir. O zamanda bir kalkanın fiatı a) Abdullah İbn Abbas'a (r.a) göre on dirhem, b) İbn Ömer'e (r.a) göre üç dirhem, c) Hz. Aişe'ye (r.a) göre bir dinarın dörtte biriydi. Bu farklılık, hırsızlıkta elin kesilmesi için asgari sınırın ne olduğu konusunda fakihler arasında görüş ayrılığına neden olmuştur. İmam Ebu Hanîfe'ye göre bu on dirhemdir, İmam Malik, Şafiî ve Ahmed'e göre ise bir dinarın dörtte biridir. (O zaman dirhem üç meşh ve 1.1/5 ratti gümüşe, dinarın dörtte biri ise üç dirhem'e eşitti.)

Yine çalındığında el kesme gerekmeyen pek çok şey vardır. Örneğin, Hz. Peygamber (s.a) "Meyve ve sebzelerin çalınmasında el kesme yoktur" ve "yenilecek şeylerin çalınmasında el kesme yoktur" buyurmuşlardır. Hz. Aişe'den (r.a) rivayet edilen bir hadise göre, "Hz. Peygamber (s.a) zamamında önemsiz şeylerin çalınmasında el kesilmezdi." Halife Hz. Osman ve Hz. Ali (r.a) kuş çalanın elinin kesilmemesine hükmetmiş ve buna hiçbir sahabe karşı çıkmamıştı. Hatta Halife Hz. Ömer ve Hz. Ali (r.a) kamu hazinesinden yapılan hırsızlık karşısında el kesmemiş ve ashab içinde buna karşı çıkan bulunduğu yolunda bir rivayet gelmemiştir.

Yukarıdaki örnekleri göz önünde tutan fakihler, elin kesilmesini gerektiren hırsızlıklara pekçok şeyi almamışlardı. İmam Ebu Hanîfe'ye göre sebze, meyve, et, pişmiş yemek, henüz toplanmamış tahıl, eğlence ve müzik aletlerin çalınması halinde el kesilmez. Bunlardan ayrı olarak İmam, ormanda otlayan hayvanlar çalındığında ve kamu hazinesinden (Devlet Hazinesi) yapılan hırsızlıklar karşısında yine el kesilmeyeceği görüşündedir. Aynı şekilde, diğer imamlar da bazı maddelerin çalınmasını ayette ön gören cezanın dışında tutmuşlardır. Ne var ki, bu tür hırsızlıklara hiç ceza verilmeyecek demek değildir. Kuşkusuz bunlar daha değişik şekillerde cezalandırılırlar.
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Diyanet tefsiri(maide 39)

Bu, hırsız pişman olursa eli kesilmez demek değildir. Eli kesildikten sonra tövbe eder, kendini düzeltir ve Allah yolunda, gerçek anlamda Allah'a kul olursa, kendini günahından temizleyecek olan Allah'ın gazabından kurtarır demektir. Öte yandan kişi, eli kesildikten sonra pişman olmaz ve kendini ıslah etmeyerek kötü düşünceler beslemeye devam ederse, gördüğü ağır cezadan sonra bile kalbini hiç temizlememiş demektir. Bu yüzden, eli kesilmeden önce olduğu gibi, yine Allah'ın gazabını hak edecektir. Kur'an'ın böyle bir kişiyi, Allah'ın affını dilemeye ve kendini düzeltmeye teşvik etmesinin nedeni budur. El, toplumun huzurunun korunması için kesilir. Ceza mutlaka ruhu temizleyecek değildir. Ruh ancak tövbe ve Allah'a yönelmekle temizlenir. Hadiste geldiğine göre, bir kere Hz. Peygamber'in (s.a) emriyle bir hırsızın eli kesilmiş ve ardından Hz. Peygamber (s.a) kendisini çağırtıp "Allah'ın affını diliyorum" deyip O'na yönelmesini istemiş, hırsız istenileni yapınca, Hz. Peygamber (s.a) kendisi için Allah'tan bağışlanma dilemiştir.
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Ayeti kim inkar ediyor,Allah askina kendine gel.Ayeti hem tab ediyorsun hem inkarmi ediyorsunuz diyorsun.Bakin ayet gayet acik;Resulün Esine söyledigi bir sir aile icide olabilir her sey olabilir ama ayet asla?Cünki ayet olsa mutlaka Kitabta aciklanirdi..Senin anlamak istemedigin bu.


gözleri var göremzler kulakları var işitemezler işte seninde bunu anlamadığın kesin

konu ne resulun kuran ayetleri dışındada vahıy aldığı sen diyorsunki yok efendim resul kuran ayetleri dışında vahiy almamıştır bizde sana bunu kuran ayetiyle ispatlıyoruz sen inanmak istemiyorsun olayı carpıtıyorsun


ayette ne diyor alim olana allah bana haber verdi diyor

şuraya dikkat edin Allah resule ne diye haber veriyor sen sırrını falanca hanımına vermiştin falaca hanımında sırrını diğer hanımına acıkladı


işte böyle bir vahiy kuranda yok anla artık yok bulamassın Allah kuran ayetleri dışında resule vahiy indirdiğinin acık secik ispatıdır

bunu bu şekilde kabul etmeyenler ayeti inkar ediyorlardır
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
gözleri var göremzler kulakları var işitemezler işte seninde bunu anlamadığın kesin

konu ne resulun kuran ayetleri dışındada vahıy aldığı sen diyorsunki yok efendim resul kuran ayetleri dışında vahiy almamıştır bizde sana bunu kuran ayetiyle ispatlıyoruz sen inanmak istemiyorsun olayı carpıtıyorsun


ayette ne diyor alim olana allah bana haber verdi diyor

şuraya dikkat edin Allah resule ne diye haber veriyor sen sırrını falanca hanımına vermiştin falaca hanımında sırrını diğer hanımına acıkladı


işte böyle bir vahiy kuranda yok anla artık yok bulamassın Allah kuran ayetleri dışında resule vahiy indirdiğinin acık secik ispatıdır

bunu bu şekilde kabul etmeyenler ayeti inkar ediyorlardır



Cahilden cekeceksin ilmi yoksa olurmus hebayi sel...Sen öyle anliyorsan öyle anlada o zaman su sirrida ver bu Vahy olan sir nedir,Acaba Allah bi Vahiy olan sirri neden sakladi Yoksa bu Firsaftan baskasi anlamasin diyemi bilmesin diyemi Vay be akla bak hizaya gel..Ben zaten biliyorum senin yorumunu gerci Foruma yakismaz ama sen devam et xxxx xxxx xxxxx gibi dedikodulari Vahy saymaya...
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Cahilden cekeceksin ilmi yoksa olurmus hebayi sel...Sen öyle anliyorsan öyle anlada o zaman su sirrida ver bu Vahy olan sir nedir,Acaba Allah bi Vahiy olan sirri neden sakladi Yoksa bu Firsaftan baskasi anlamasin diyemi bilmesin diyemi Vay be akla bak hizaya gel..Ben zaten biliyorum senin yorumunu gerci Foruma yakismaz ama sen devam et xxxx xxxx xxxxx gibi dedikodulari Vahy saymaya...


inkarcı zihniyet işte ne yaparsan yap kabul etmezler
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
SÜNNETİN KATİ HÜKÜM BİLDİREN DELİL OLUŞU



1- "Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının". "size ne yasakladıysa" ifadesinden, haramlık bildiren bir nehiy anlaşıldığına göre "size ne verdiyse" ifadesinde de emirleri anlaşılmaktadır.

2- Peygambere itaat etmenin ve ona tabi olmanın farz olduğunu ifade eden bir çok ayeti kerime mevcuttur. "Biz her türlü peygamberi Allah'ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik" (-nisa-64) Burada peygambere itaat, peygamberliğin gayesi olarak gösterilmiştir. Binaenaleyh efendimiz (s.a.v.) sözleri ve fiilleri zorunlu olarak delil olacaktır.

3- "De ki eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin." (ali imran -31) Bu ayeti kerime Rasulü Ekrem (s.a.v.)'in bütün sünnetlerinin, söz, fiil, takrir ve ictihadlarının son derece kati birer hüccet oldukları konusunda apaçık bir delildir. Buna göre, her kim peygamberin (s.a.v.) sünnetine tabi olursa, en yüce mertebeye ulaşacaktır. Zira Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanmanın tek yolu, efendimize tabi olmaktan geçmektedir.

4- "Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Rasulüne itaat edin" (mucadele -13)"Namazı kılın, zekatı verin, peygambere itaat ediniz ki merhamet göresiniz" (nur- 56) Her iki ayette de peygambere itaat namaz ve zekat derecesinde bir hüküm olarak yer almıştır. Namaz ve zekat nasıl farzsa peygambere itaat de öylece farzdır.

5- "De ki, işte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum. Ben ve bana tabi olanlar aydınlık bir yol (basiret) üzereyiz." (yusuf-108) Bu ayetten şunlar anlaşılmaktadır.

a- Bu getirdiklerim benim ve bana tabi olanların yoludur.

b- Ben ve bana tabi olanlar Allah'a davet ediyoruz.

c- Ben ve bana tabi olanlar aydınlık bir yol üzereyiz. Buna göre sünnet, apaçık bir delildir. Aksi takdirde ona tabi olmayanların başkalarını hakka davet gibi bir hak ve salahiyetleri yoktur.

6- "O kimseler Ümmi olan Rasüle tabi olurlar. O Nebi ki, Tevrat'ta ve incil'de yazılı bulduklarıdır. İşte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder. Onlara temiz ve güzel şeyleri helal, pis ve zararlı şeyleri haram kılar ve üzerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki bağları kaldırır(yani hata ile adam öldürmek kısas icrasını, günah işleyen azaların, pislik değen elbisenin kesilmesi gibi ağır teklifleri). O peygambere inanıp ona saygı gösteren, yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nur'a tabi olanlar var ya , işte onlar kurtuluşa erenlerdir." (araf-157) Ayette onun helal ve haram kıldığı şeylerden bahsediliyor, bu onun sünneti değil de ya nedir? Çünkü o "Bana biliniz ki, Kitabın misli gibi bir kitap verildi" (ebu davut) buyurmuştur.

7- "De ki: Allah ve Rasulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah kafirleri sevmez" (ali imran-30) Allah ona muhalefet etmenin küfür olduğunu ilan ediyor. Bu beni titretiyor. Hangi aklı selim sünnetin delil ve kaynak olmadığını söyleyebilir bundan sonra. Bunun aksini iddia etmek ancak ve ancak nasipsizlik ve edepsizlikle izah edilebilir.

8- "Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (ahzap-36) Buna rağmen Rasulullah'ın sünnetini yok saymak hangi aklın ürünüdür acaba!!!???

9- "Bazı insanlar "Allah'a ve peygambere inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonrada içlerinden bir grup yüz çeviriyor. "Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve peygambere çağrıldıklarında, bakarsın ki, içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler." (nur- 47/48 Ayetler peygamberin hüküm ve emirlerinden yüz çevirmeyi nifak olarak görüyor.

10- "De ki: Allah'a itaat edin, peygamberlere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki peygamberin sorumluluğu kendisine yüklenen tebliğdir. Sizin sorumluluğunuz da size yüklenen görevi yerine getirmenizdir. Eğer peygambere itaat ederseniz, hak yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen sadece apaçık bir tebliğdir." (nur-54) Hala mı Rasulullah'ın sünnetlerini red? Ona itaat fiili, kavli ve takriri sünnetlerinin bütünü değil de ya nedir? Ashabı kiram bütün emir ve nehiyleri ondan aldılar. "Namazı benim kıldığım gibi kılınız" (buhari) "Hac menasikinizi benden alınız" (muslim)

11- "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan (!) emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta ihtilafa düşerseniz - Allaha ve Ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah ve Rasulüne götürün. Bu hem hayırlı ve hem de netice bakımından daha hayırlıdır." (nisa-59) Evet bizzat Rabbimiz bizi Rasulunun (s.a.v.) sünnetlerine irşad ediyor. Daha fazla ne söyleyebiliriz ki. Acaba bize Kur'an yeter diyenler hiç mi Kur'an okumuyorlar. Bir arkadaşla internetteki tartışmamızda (sünneti red ediyordu) sormuştum. Allah namaz kılın diyor. Mahiyetini bildirmiyor. Bana izah edermisin şimdi biz namazı nasıl kılacağız dediğimde "Onu ayetin ruhundan anlayacaksın" diyor. Nasıl yani dediğimde beni islamdan atmıştı . Buraya kadar yazdığımız ayetler sünnetin kat-i bir delil olduğunu ilan ediyor. Devam edelim ayetlere:

12- "Namazı kılın zekatı verin." (bakara-43) Burada namazın adedi, rekatları, vakitleri ve keyfiyeti belli değildir. Bunlar ancak Rasulü Ekremin pak ve nezih sünnetiyle beyan edilmiştir.

13- "Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan başkalarına ibret olmak üzere ellerini kesin" (maide-38) Hırsızlıkla ilgili hükümler nedir. Ellerden murat nedir ve nereden kesilir, bütün bunlar sünnetle ortaya konmuştur.

14- "Zina eden kadın ve erkeğe, her birine yüz sopa vurun" (nur-2) Bu hüküm kimin içindir? Kime uygulanır. Bekarlara yüz sopa evlilere yüz sopa ve recm sünnetle ortaya konmuştur.

15- "Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınlar ölünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin" (nisa-15) Allah'ın Rasulü bu ayeti tefsir ederken "Benden alınız, benden alınız, benden alınız. Bekar bekarla yaparsa yüz sopa ve sürgün, evli evliyle yaparsa yüz sopa ve recm" (ibni hanbel müsned, müslim, tirmizi, nesai, ebu davud, ibni mace) buyurmuştur. Bu haddin hududu da sünneti nebi ile beyan olunmuştur.

16- "Arafat'tan indiğiniz zaman, Meş'ari Haramda Allah'ı zikredin" (bakara-198)buyurmuştur. Burada Arafat'tan haccın bir esası olarak değil, sadece bir mekan olarak söz edilmiştir. Binaenaleyh Haccın en büyük rüknü olan Arafat'ta vakfe sünnetle belirlenmiştir. Efendimiz (s.a.v.) "Hac arafattır" (ebu davut,menasik,69) buyurmuştur.

18- "Biz bu kitabı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklaman ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olması için indirdik" (nahl-64) İnsanların ihtilafa düştüğünde Allah Resulüne açıklamasını emrediyor. O da bunu sünnetiyle ortaya koymuştur.

19- "İçlerinden kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, kötülüklerden, inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lutufta bulunmuştur." (ali imran 64) Alimlerin cumhuru hikmet Kur'an'dan ayrı bir şeydir ki o da Sünneti Nebi (s.a.v.) dir" demişlerdir.(es-sunne Mustafa Sibai s:50) İmam Şafi (r.a.); Hikmet burada Kur'an'a tabidir. Allah kitabı zikretti ki, O KUR'ANDIR. Hikmeti de zikretti ki, o da Resulünün sünnetidir. es-sunne s:51) Çünkü Rasulullah "Kur'anla birlikte bana onun gibisi verildi" (ebu davut) buyurmaktadır. Buraya kadar Kur'an'ın tek kaynak olmadığını bunun bizzat Kur'anın ruhuna aykırı olduğunu, sünnetin önemi bizzat ayetlerle açıklandı.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
inkarcı zihniyet işte ne yaparsan yap kabul etmezler



Kula kulluktaki zehirli ve sihirli cümle "ama o/onlar bizi Allah'a yakınlaştırıyor" cümlesidir(Zümer 3). İnsanların bazıları için Allah'a yakınlaştırılıyor olmak en büyük aldanış sebebidir. Halbuki bu, din tacirliğinden başka birşey değildir. Allah ile aldatma da bundan başkası değildir. İşte sırf bu klişe cümle çerçevesinde kimi insanlar akıl namusunu birilerine peşkeş çekmekte, kimileri ise beden namusunu da...

Evet, biz insanlar cansız simgelere belli yüklemeler yaparak onlarla Allah'a yakınlaşmayı umanlara "aptal" gözüyle bakarız ama canlı simgelere belli yüklemeler yaparak Allah'a yakınlaşmayı ummayı maharet sayarız. Mekkeli müşrikler aptaldır, bizim rabıtacı müritler ileri zekalı.

Bizler Hahamlarını ve Rahiplerini Allah'a ortak koşanlara (Tevbe 31) köpürürüz ve onları ahmak görürüz ama onları MÜŞRİK yapan tutumun aynısını "efendilerimiz" aracılığıyla tutar biz de sergileriz.

Kulluk kavramı bizim literatürümüzde ancak rükulu-secdeli tapınmak olduğundan dolayı bu hatamızı yüzümüze haykıranlara ateş püskürürüz.

Bu şirk mikrobu o kadar sinsi ki; kişi ahirette bile müşrik bir tutum ile hayat sürdüğünü kabullenmeyecek. Hem de Allah'a yemin ederek: "Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik." (En'am 23)

Sadece Allah'a kulluk etmekle emrolunan bizler yalnız Allah'a değil, Allah'a da kulluk ettiğimizi asla kabullenmeyiz. Dini yalnız Allah'a özgülemekle emrolunan bizler onu Allah'a da özgülediğimizi asla kabul etmeyiz. İşte haniflik bu kadar zor. Aslında kolay...

Bakın Rabbimiz ne buyurmuş: "Onların/insanların çoğu şirke bulaşmış olmadan Allah'a iman etmez. (Yusuf 106)
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Kula kulluktaki zehirli ve sihirli cümle "ama o/onlar bizi Allah'a yakınlaştırıyor" cümlesidir(Zümer 3). İnsanların bazıları için Allah'a yakınlaştırılıyor olmak en büyük aldanış sebebidir. Halbuki bu, din tacirliğinden başka birşey değildir. Allah ile aldatma da bundan başkası değildir. İşte sırf bu klişe cümle çerçevesinde kimi insanlar akıl namusunu birilerine peşkeş çekmekte, kimileri ise beden namusunu da...

Evet, biz insanlar cansız simgelere belli yüklemeler yaparak onlarla Allah'a yakınlaşmayı umanlara "aptal" gözüyle bakarız ama canlı simgelere belli yüklemeler yaparak Allah'a yakınlaşmayı ummayı maharet sayarız. Mekkeli müşrikler aptaldır, bizim rabıtacı müritler ileri zekalı.

Bizler Hahamlarını ve Rahiplerini Allah'a ortak koşanlara (Tevbe 31) köpürürüz ve onları ahmak görürüz ama onları MÜŞRİK yapan tutumun aynısını "efendilerimiz" aracılığıyla tutar biz de sergileriz.

Kulluk kavramı bizim literatürümüzde ancak rükulu-secdeli tapınmak olduğundan dolayı bu hatamızı yüzümüze haykıranlara ateş püskürürüz.

Bu şirk mikrobu o kadar sinsi ki; kişi ahirette bile müşrik bir tutum ile hayat sürdüğünü kabullenmeyecek. Hem de Allah'a yemin ederek: "Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik." (En'am 23)

Sadece Allah'a kulluk etmekle emrolunan bizler yalnız Allah'a değil, Allah'a da kulluk ettiğimizi asla kabullenmeyiz. Dini yalnız Allah'a özgülemekle emrolunan bizler onu Allah'a da özgülediğimizi asla kabul etmeyiz. İşte haniflik bu kadar zor. Aslında kolay...

Bakın Rabbimiz ne buyurmuş: "Onların/insanların çoğu şirke bulaşmış olmadan Allah'a iman etmez. (Yusuf 106)


Bu yazının altına imzamı atıyorum

ama bu yazıyı bana niye yazdığını anlayamadım konumuzla ilgisi yok konumuz

sünnetin vahyin açılımı olduğu yönünde ve resulun kuran ayetleri dışında vahiy aldığı gerceği
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Bu yazının altına imzamı atıyorum

ama bu yazıyı bana niye yazdığını anlayamadım konumuzla ilgisi yok konumuz

sünnetin vahyin açılımı olduğu yönünde ve resulun kuran ayetleri dışında vahiy aldığı gerceği



EEEEE anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az Demis atalarimiz eger düsünürsenki ben senin samimiyetinden süphe etmiyorum sadece tevekkülde aceleci oldugunu saniyorum(Hos zannin cogu yanlistir)O nedenle sadece isimlere bakarak verilenleri tevekkül etmeden verdigin cevabin acele oldugundan dem vurmak istedim her neyse Rabbe emanet olun Insallahu Teala..Her neyse bende biraz karisik anlattim herhalde..
 

islamci

New member
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
123
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
1- "Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının". "size ne yasakladıysa" ifadesinden, haramlık bildiren bir nehiy anlaşıldığına göre "size ne verdiyse" ifadesinde de emirleri anlaşılmaktadır.



bak ne güzel demişsin kardeş. o bize ne verdi kuran-ı kerim, o bize neyi yasakladı hadis. peygamberimiz zamanında tüm hadisler yakıldı sizce neden?
hz.ömer bir gecede ne kadar hadis yakmıştır.tüm hadisleri yok etmeye çalışmışlardır.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
bak ne güzel demişsin kardeş. o bize ne verdi kuran-ı kerim, o bize neyi yasakladı hadis. peygamberimiz zamanında tüm hadisler yakıldı sizce neden?
hz.ömer bir gecede ne kadar hadis yakmıştır.tüm hadisleri yok etmeye çalışmışlardır.

Hz.Ömer'in hadis konusundaki titizliği dikkate değerdir...
Ancak, bu Hz.Ömer'in sünneti yaktığı anlamına gelmez...
Çünkü, Sünnet yaşanarak tevatüren nesilden nesile aktarılmıştır...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Hz.Ömer'in hadis konusundaki titizliği dikkate değerdir...
Ancak, bu Hz.Ömer'in sünneti yaktığı anlamına gelmez...
Çünkü, Sünnet yaşanarak tevatüren nesilden nesile aktarılmıştır...



Öyle ya sonunda diyeceksinki Ebu zerr bunlarda koruma altindaydi.Degilmi?Haydi yine iyisin bugün hic keyfim yok sana cevap vermek istemiyorum...
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Öyle ya sonunda diyeceksinki Ebu zerr bunlarda koruma altindaydi.Degilmi?Haydi yine iyisin bugün hic keyfim yok sana cevap vermek istemiyorum...


Sahabeler Tabiun ve onlara tabi olanlar nasıl Kuranı beyinlerine Hıfz edip nakletmişlerse aynı şekilde Sünneti de Beyinlerine Hıfz ederek nakletmişlerdir.

Siz buna İster kovayla doldurdu deyin ister kepçeyle .

Allah Zikrini = Kuran ve Sünneti ni korumak için sırf O Hafızları korumuştur ve onları yaratırken ; hafızalarını ve anlayışlarını bu din in bize ulaşması için özel olarak yaratmıştır.

Nasıl Vahyin birincil kaynağı için rasulu (Mustafa sav ) Seçmiş ve onu yetiştirmiş ise aynı şekilde vahyin bize ulaşması içinde O Hafızları ( Kuran ve Sünnet hafızları ) Seçmiş ve Vahyin bize ulaşması için de o insanları korumuştur.

Onların anlama , dinleme ve hıfz etme yeteneklerini bizden daha üstün yaratmıştır ki Vahiy ( Kuran ve Onun pratiği olan Sünnet ) bize Tam olarak ulaşsın.

Allah tealanın Vahyi gönderip " Yaw nasıl ulaştıtırsanız ulaştırın " demesini kimse kabul etmez.

Kuran bize kilitli bir sandık içinde değil Allah ın seçtiği hafızlar ın beyninde gelmiştir.

Sünnet de aynı şekilde hıfz edilmiş ve nasıl ki

" Bize ulaşması gereken Ayetler Ulaşmışsa".

" Bize ulaşması gereken Hadisler de Ulaşmıştır".

Ulaşmak zorunda dır da yoksa Kuranın iki ayak üzerine doğrulmuş halini ( Rasulullah ) nasıl örnek alırız.

Rasulun yorumunun bize ulatığını inkar eden;

kendi Eksik Aklına göre Kurandan anladığını ortaya koyup yeni bir din icat ederek yaşayacaktır.

Bu dinin adı da Asla İslam dini olamaz bu dinin adı olsa olsa " KURAN DİNİ " dir


ALINTI
 
Üst Alt