Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Risâle-i Nur nedir ?

m_orelyo

New member
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
117
Konum
Kadýköy
Web sitesi
www.fenerbahce.org

orada aradığım bilgi yok..
sen de bakiim bana:

"Şemsi Tebrizinin moğol ordusunda savaştığına dair bilgiyi nereden aldın?..."

öyle atmak tutmakla olmaz bu işler...
madem bir şey yumurtladın arkasında duracaksın...

ispatın yoksa benden bir özür dileyeceksin..
gerçekler acımı tatlımı göreceğiz şurada...

seni bekliyorum..
önceki iletilerde cevaplarımı alıntıya boğarak geçirdin...
alıntı manyağı yapmak çok kolay bişii halbukiii
bu sefer topu taça atıp vakit geçirmek yok ona göre !......
 

Elifnisa

New member
Katılım
29 Eki 2007
Mesajlar
483
Tepkime puanı
241
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
"Şemsi Tebrizinin moğol ordusunda savaştığına dair bilgiyi nereden aldın?..."

quote]

ben biraz araştırdımda tebrizi moğollar türkiyeye savaş açtığında öldürülmüşler. yani moğollarla birlikte savaşması imkansız. ama kaynaklarda kendisinin moğol ajanı oldugunu öğrendim cevizkabugu programında gecen replikleri aynen kopyalıyorum yorum sizin;

mİkaİl bayram’in cevİz kabuğu proğramindakİ konuşmasi
27-28 nisan 2002
atv

profesör dr. mikail bayram: selçuk üniversitesi tarih bölümü başkanı

mikail bayram:
efendim, anladığım kadarıyla, özellikle ordaki konuşmacı arkadaşları selamlıyorum. ve anladığım kadarıyla bana daha çok mevlana ve mevlana etrafındaki oluşumlarla ilgili sorular tevcih ediliyor. bu munasebetle adımdan söz edildi. onun için ben bu konuya yönelmek durumundayım.

tabi bu konuyu işlerkende, tarihci olmam hasebiyle tarihi olaylarla paralel olarak konuyu izah etmeye çalışacağım. az önce konuşmacılarda söylediler. 1243 yılında moğollar kösedağı zaferini kazandıktan sonra anadoluyu istila ettiler. hatta erzurum’da, erzincan’da, tokat’ta, sivas’ta, kayseri’de büyük katliamlar yaptılar. yağma hareketleri yaptılar. ve özellikle tokat’ta moğol ordu komutanı bayancar noyan kayseri’yi muhasare ettiği zaman, kayseri çevresinde toplanmış olan moğol askerleri arasında mevlana’nın hocası şemsi tebrizi’nin müridleride mevcut idi. bunlara kalenderiler tabiriyle, şemşi tebrizi bir kalenderi dervişidir. bir kalenderi şeyhidir.

hatta bu kalenderiler, mogollarla birlikte kayseri surlarından gedik açıp şehre girmeye çalışıyorlardı. ve şehre girdikten sonrada moğollar burada çok büyük bir katliam yaptılar. eğer tarihciler mübalağa etmiyorlarsa onbinlerle ifade edilen ahi ve türkmenler burada katliama tabi tutuldular. ahiler ve türkmenler burada katliama tabi tutulurlarken, mevlana’nın hocası olan kayseri’deki seyyid burhaneddinin eteğine paralar-altınlar saçtılar.

burdan şunu demek istiyorum. kalenderi dervişler ve mevlana’nın hocaları olan kişiler çok daha önceden moğollarla irtibat halinde idiler. birbirleriyle, moğollarla teşrikimesai ediyorlardı. ve özelliklede şemşi tebrizi ve şemşi tebrizi gibi olan bazı kişileride ajan olarak istihdam ediyorlardı. olay sadece mevlana ile sınırlı değil

hulki cevizoğlu:
anlayamadım. anlayamadım, son cümlenizi anlayamadım.

mikail bayram:
moğollar sadece mevlana değil, şemşi tebriziyide ajan olarak kullanıyorlardı. şemşi tebrizi moğol ajanı idi. ve moğol ordularının içinde idi. kösedağ yenilgisinden hemen sonra 1243 yılında

hulki cevizoğlu:
sayın bayram, siz kocaman bir üniversitenin tarih bölümü başkanısınız. tarihi bir bilgiyi veriyorsunuz. kaynağınızı verin lütfen.

mikail bayram:
kaynaklarınıda veriyorum. İbn bibi cevleti dervişleri moğollarla birlikte kayseri surlarından gedik açmaya çalıştıklarını İbn bibi söyler. tarihi vesikalarıda yeri geldikçe söyleyeyim. ben gene mevlevi kaynaklar, kayseride böyle büyük bir katliam yaptıktan sonra seyyid burhaneddin’e paralar verdiler. ve nitekim seyyid burhaneddinin türbesinide bu olaydan iki sene sonra seyyid burhaneddin vefat etti. seyyid burhanedddinin türbesinide moğollar inşa ettiler.

hulki cevizoğlu:
şemşi tebrizinin moğolların ajanı olduğunu söylediniz. onun kaynağını sormuştum.

mikail bayram:
şimdi ona geleceğim. kaynağını soruyorsanız hemen söyleyeyim. bakın şemşi tebrizinin makalat diye bir eseri var. şemşi tebrizinin makalat’ını okursanız orda bir çok yerlerde moğollarla ilgili olarak şemşi tebrizi moğollara muhalif olanlarla mücadele etmektedir. hatta

hulki cevizoğlu:
ama bu ajan olmasınımı gerektiriyor.

mikail bayram:
evet. moğolların aleyhinde bulunanlara şiddetle hakaret ederek, onları susturmaya çalışmaktadır.

hulki cevizoğlu:
ama, bu mu kaynağınız.

mikail bayram:
evet. budur kaynağım. ama ilerde yine kaynaklarımız söyleyeceğim. mevlana’ya gelince kaynakları daha detaylandıracağım.

hulki cevizoğlu:
ama yapmayın. bugünde işte avrupa birliği konusunda bilim adamları, gazeteciler farklı görüş savunuyor. birbirlerini eleştiriyorlar. suçlayanlar var. o zaman birbirini eleştiren insanlara hep ajan mı diyeceksiniz. tarih bölümü başkanı bir profesör olarak şemşi tebrizi’nin makalat eserinde moğollara övgüler var. ve onlara karşı çıkanlara ağır eleştiriler var diye siz buradan yola çıkarak bilim adamı duyarlılığıyla-sorumluluğuyla şemşi tebrizi’ye ajan olarak mı değerlendiriyorsunuz?

mikail bayram:
. . . moğolların ajanıdır demektir. nitekim bakın bir kaynak da söyleyeyim size
. . .

... adlı bir esirimiz var. bunu yazan anadolulu bir kadıdir. o kadı bazı şeyhlerin, bazı dervişlerin özelliklede kalenderi dervişlerin moğollara ajanlık görevi yaptıklarını söylüyor.

hulki cevizoğlu:
ama bazılarının diyor. yani o zaman bazı insanlar kötüdür deyince mesala siz mi kötü oluyorsunuz.

mikail bayram:
ama bazılarının adlarını da veriyor. mesala barak baba’yı söylüyor. adını vererek barak babayı söylüyor. bu kalenderi derviş moğollarının ajanıydı, gazan mahmud han’ın ajanıydı diyor.

hulki cevizoğlu:
şemşi tebriziyi konuşuyoruz.

mikail bayram:
şemşi tebriziyi konuşalım. şemşi tebrizi makalatında bir çok yerlerde, bir yerde değil, bir çok yerlerde moğolların aleyhinde konuşanları susturuyor. moğollara altyapı yapmaya çalışıyor. anadolu insanını moğollara itaat etmeye çağırıyor. mevlana’da bunu yapıyor. dolayısıyla mevlana moğol ajanı olamaz çırpınışları, bu çırpınışlar boşa. hiç kimse inkar edemez. bakın mevlana fîhİ mâ-fîh adlı eserde adlı eserde elinizde varsa açın okuyun. ben türcümesinden söyleyim. sayfa 103, 100 sayfaları. orada mevlana moğolların reisi cengiz han için diyor ki mevlana “cengiz han allahdan mesaj aldı ve allahdan aldığı mesajla, cenabı allh cengiz han’a demişki; halkını kavmini topla şu zalim haremşahlar ülkesine yürü onları kahret.” dolayısıyla bakın bu olay mevlanın kendisi anlatıyor. başkaları mevlana hakkında anlatmış değil bunu. ve az önce siz söylediniz. mevlana hakkında, mevlanın moğollar hakkında söylediği bir söz söyleyin dediniz işte ben onu söylüyorum. bu sadece bir tanesidir.

hulki cevizoğlu:
peki bu nasıl oluyor sayın bayram. bu dediğinizi belki başka kaynaklarla destekleyecekmisiniz, ikna olmazsa sayın zeybek’de sorar size, bende şimdi soruyorum. peki bunların doğru olduğunu var saysanız bile. nasıl oluyorda bu kadar tutulabiliyor, mevlana bu kadar gönüllerde yer edebiliyor. bunun açıklaması şu mudur? biz 2002 yılında yaşıyoruz. bu olay 1243 yılında yada ne bileyim 13. yy’da olmuştur. yani o güne bakarak bu gün değerlendirme yapmak yanlıştır diyerek mi cevap veriyorsunuz?

mikail bayram:
efendim orayada geleyim. eğer imkan verirseniz o konuyada geleyim. fakat özellikle elimize aldığımız bu konuyu, bu meseleyi bir halledelim. çünkü çok itirazlar oldu. bu meseleyi biraz ... kavuşturayım. şemşi tebrizi 1244 yılında konya’ya geldi. mevlana ile görüşmeleri oldu.

hulki cevizoğlu:
bir şey sorayım pardon. bu görüşlerinizi ve şu an söylediklerinizi-söyleyeceklerinizi bilimsel platformlarda daha önce tartıştınız mı?

mikail bayram:
tabii defalarca yazdım.

hulki cevizoğlu:
yani ilk defa söylemiyorsunuz.

mikail bayram:
İlk defa söylemiyorum.

hulki cevizoğlu:
diğer bilim adamlarından ne gibi tepki geldi

mikail bayram:
30 senedir ben bunları yazıyorum. bugüne kadar bir allahın kulu bir satır cümle ile bana itiraz edemedi. İtiraz etmeleride mümkün değildir. katiyen mümkün değildir. şimdi bakın mevlananın nefes’inden örnekler vereyim.

çok önemli bir örnek vereyim. moğol hükümdarı, İlhanlı hükümdarı hülâgü han bağdat’ı fetettikten sonra, bağdat’ta son halifenin oğlu mustansır billah mısır’a kaçtı. ve baybars ile birlikte mısır’da halifeliğini ilan etti. şimdi mevlana mesnevİ’sinde mısır halifesinin hikayesi diye bir hikaye anlatır. ve çok terbiyesizce bir hikayedir. ben burda ifade etmiyorum. çünkü o kabak hikayesinden daha edep dışı bir hikayedir. orda mevlana sultan baybars’ı ve mısır’a kaçan mustansır billah’ı tahkir ediyor ve rezil etmeye çalışıyor. hülâgü han’ı desteklemeye çalışıyor. bakın yine mevlevi eserlerden menâkıb ül-arifin’de anlatıyor. bun teyiden başka bir şeyde var. menâkıb ül-arifin de diyorki mevlana etrafındakilere şu mesajı veriyordu diyorduki “hülâgü han bağdat’ı muhasara ettiği zaman askerlerine emir verdi. üç gün-üç gece atlarına ve askerlere yemek yedirmediler, atlara su ve ot yedirmediler, yem vermediler. atların tutmuş olduğu bu oruç hürmetine cenabı allh bağdat’ın fethini hülâgü han’a müyesser kıldı.” bunu mevlana anlatıyor. mevlanadan naklen veriyor. başkaları bunları yazıpta mevlana’ya ve mevlanın çevresine iftira etmiş yada hakaret etmiş değil. bunları kendi eserlerinde yazıyorlar. sonra mevlanın kişiliği ve şahsiyetiyle ilgili bir şeyde söylendi. mevlana mansur hallac-ı gibi, bayezid bistami gibi, ebü’l-hasani’l harakanî gibi şakik-i belhî gibi İranlı, İran kültürünün ürünü olan mutasavvufların yolundan olan bir mutasavvuftır. ve bu mutasavvuflar hulûliyye mezhebindendir. ve mevlana’da hulûliyye mezhebindendir. bakın ben mesnevİ’sinde bayezid bistami hikayesi var. orda mevlana hulûl felsefesini anlatır.

hulki cevizoğlu:
ne demek hulûl felsefesi?

mikail bayram:
hulûl felsefesi yani allah insanlara hulûl eder. bu hıristiyanlıktan gelme bir inançtır. çünkü biliyorsunuz hıristiyanlıkta ... hıristiyan mezheplerde diyorlar ki özellikle nasturiler diyorlar ki, hz İsa bir beşer olarak dünyaya geldi, fakat sonra cenabı allah hz. İsa’ya hulûl etti. ve hz İsa’nın şahsiyeti ilah oldu, allah oluverdi. böyle bir mezhep var. İşte bu anlayışın İslam dünyasındaki uzantısıda hulûliyecilerdir.

hulki cevizoğlu:
sayın bayram bakın mevlanın bir rübai’ası var. bakın ne söylüyor. belki bu günleri görerek söylemiş. belki o günler için söyledi. diyorki;

“ben hep yaşadım kul olarak kur’an’a
topraktım ömrümce muhammed yoluna

mikail bayram:
(devamını farsça olarak okuyor) bana bunları okumayın. ben bunları farsçada okudum. ...

hulki cevizoğlu:
İzin verinde sayın bayram türkçesini okuyayım.
 

Elifnisa

New member
Katılım
29 Eki 2007
Mesajlar
483
Tepkime puanı
241
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
namık kemal zeybek:
siz cağırtınız bunu, sizi desteklesin deyi (mikail bayram’ı proğrama İsmail nacar’ın çağırtığını söylüyor)

hulki cevizoğlu:
hayır hayır, müsade edinde, ben türkçesini okuyayım size, devamınıda okuyayam size, izin verin. siz biliyorsunuz ama, sizin bildiğinizi izleyiciler bilmiyor. baştan okuyorum. diyor ki mevlana;
“ben hep yaşadım kul olarak kur’an’a
topraktım ömrümce muhammed yoluna
gerçeklerden apayrı anlam cıkaran
haksızdır usanç verir bu sözlerle bana”

diyor. acaba gerçeklerden farklı bir anlam mı çıkarıyorsunuz?

mikail bayram:
şimdi cevap vereyim efendim. önce bu dörtlük mevlanın dîvân-ı kebîr’indendir. bakın bu dîvân-ı kebîr denilen eser mevlana’ya ait bir eser değildir. ben dîvân-ı kebîr’in orjinal başlığıyla söyleyeyim. ben d dîvân-ı kebîr’in orjinal başlığıyla söyleyeyim dîvân-ı kebîr ... mevlana ... başlığıyla dîvân-ı kebîr mevlana’nın esiri değildir başlığıyla İran’da bir teblig sundum. ve İran’lı bilim adamları, bilim cevreleri benim bu tezimi kabullendiler. ve sonra kendileri, özellikle İran’da çok tanınan abdulkerim suruş bey benim bu telkinlerimden sonra dîvân-ı kebîr’inde mevlana ait olan şiirlerin miktarı 30-40% miktarındadır. dolayısıyla dîvân-ı kebîr’inden bazı şeyleri okudukları zaman dîvân-ı kebîr’in mevlana’ya ait olmadığınıda bilmeleri gerekir.

hulki cevizoğlu:
yani benim şu okuduğum sözler ona ait değil mi? demin okuduğum sözler ona ait değil mi?

mikail bayram:
hayır. dîvân-ı kebîr’in ona ait değil.

hulki cevizoğlu:
peki şu sözler mi ona ait değil. bakın diyor ki, sizin eleştirilerinize burada olmadığı için sözleriyle-eseriyle cevap verecek tabiki. diyor ki
“ ülkem bu benim, yerim bu, yurdum işte
geldim nicedir kök saldım memlekete
düşman gibi görsenizde düşman değilim
ben hintce konuşsamda türküm yinede.”

mikail bayram:
efendim hele o hiç mevlana’ya ait değil. çünkü mevlananın orjinal dîvân-ı kebîr’ nüshalarında da bu hiç mevcut değil.

hulki cevizoğlu:
ha bunu da yazan kim onuda söyleyeyim size. şimdi bunu yazan türkiye’nin sayın zeybek’inde eski meslektaşı türkiyenin ilk kültür bakanı talat halman’ın türkiye İş bankasından çıkan “candan cana” isimli kitabı. sayın halman yazıyor bunu.

mikail bayram:
efendim ben biliyorum bunu.

hulki cevizoğlu:
türkiye’nin ilk kültür bakanı şu anda bilkent öğretim üyesi, İş bankası, kocaman İş bankası bir yayın yapıyor bunları bilmiyorda. mevlananın eseri diye mi bize yutturuyor.

mikail bayram:
evet. malesef, malesef çok üzülerek söyleyeyim. bugüne kadar mevlana hakkında hep yalanlar uyduruldu.

hulki cevizoğlu:
şimdi bakın

. . .

hulki cevizoğlu:
ben onu soracaktım. şimdi tamam bir dakika. sizin mi doğru söylediğiniz? talat halman’ın mı? İş bankası yayınların mı? bugüne kadar okuduğumuz mevlana kitaplarının mı? hangisinin yanlış hangisinin doğru olduğunu nasıl anlayacağız.

mikail bayram:
efendim, ben diyorum ki, mevlanın divanının orjinal nüshası mevlana dergahında bulunuyor. İki tane dîvân-ı kebîr’in, iki tane orjinal nüshası orda var. bu rübai o orjinal nüshalarda mevcut değil. sonradan mevlana’ya uydurulmuş, izafe edilmiş şiirlerdir. dîvân-ı kebîr böyle oluşmuş. dîvân-ı kebîr aslında bir antilojidir. ben dîvân-ı kebîr’de 18 ayrı şairin şiirleri olduğunu tespit ettim. bu şairler arasında mevlana’dan sonra yaşamış olan şairlerde var. hatta dîvân-ı kebîr’de mevlana’dan sonraki olaylara, mevlanın ölümünden 7 sene, 10 sene sonraki olaylara değinen şiirler var. o şiirler mevlana’ya ait değildir. bunları her bilen konuştuğu için, malesef ayaklarıda yere basmadığı için, bu sefer mevlana hakkında uydurma haberler, uydurma bilgiler yaydılar. malesef türkiye işte o yalan bilgilerle hayatiyetini sürdürmeye çalışıyor. ve bilim çevreleri o yalanlarla hayatiyetlerini sürdürmeye çalışıyor.

hulki cevizoğlu:
bir şey soracağım şimdi. şimdi diyelimki bunların hepsi yalan. bir tek siz doğrusunuz. öyle bir varsayımda bulunalım. bunun neresi kötü. diyelim ki mevlana diye biriside yok. bunun hepsi mitolojik bir hikaye. öyle olduğunu var sayalım. bugün herkes buna inanıyor. hem mevlana’ya inanıyor. hem mevlana’nın bu sözleri söylediğine inanıyor. diyelim ki size göre mevlana yok. veyahut var ama o dönemde 13.yy moğolların ajanıydı. ama bugün bizim toplum olarak inandığımız mevlana’nın yeri yüce bir yerde. bunun ne sakıncası var. toplumsal birlik-bütünlük sağlayıcı bir unsur değil mi? yabancılar hep bizim değerlerimiz alıp ... ... sahip çıkıp hep elimizden alıyorlar. bunun etrafında birleşsek bu yalanda olsa güzel sözler değil mi? bunun ne sakıncası var?

mikail bayram:
efendim, ben esas onu tebarüz ettirmeye çalışıyorum. şimdi mevlana zamanında anadoluda bir grup insanlar, bir grup aydınlar moğolları destekliyorlar.

hulki cevizoğlu:
ben bugünü soruyorum?

mikail bayram:
oraya geleceğim. bugün gelmek için mukaddeme yapıyorum. o dönemde bir kısım insanlar mevlana’da dahil olmak üzere moğol iktidarını, moğol emperyalizmini destekliyorlardı.

hulki cevizoğlu:
bunlar geçmişte kaldı, bugünü soruyorum.

mikail bayram:
bir kısım insanlarda moğol emperyalizmine karşı isyan ediyorlar. genellikle ahiler ve türkmenler. moğol iktidarına karşı isyan durumunda idiler. dolayısıyla mevlana o dönemde moğolların yanında yer alarak türkmenlerle mücadele etmiştir. hacı bektaş’a ağır hakaretlerde bulunmuştur. nasreddin hoca’ya ağır hakaretlerde bulunmuştur. sadreddin-i konavî’ye ağır ağır hakaretlerde bulunmuştur. bütün bunları yaparken amacı moğollara hizmet etmekti. moğollarda kendisine para veriyorlardı. bakın bir defasında moğol veziri taceddin mûtez bir defasında mevlana’ya 700 dinar para gönderdi. ve bu gönderdiği paralarda türkmenlerin mallarını müsadere etmiş, türkmenlerin müsadere ettiği mallarından mevlana’ya 700 dinar göndermiş, 700 dinar 70 deve parası.

hulki cevizoğlu:
sayın bayram bugünü soruyorum. 13.yy bırakılım. 800-900 sene geçmiş aradan.

mikail bayram:
ha bugüne gelirsek moğollar mevlana’yı destekledi. onu söylemek istedim. moğollar mevlana’yı desteklediler. mevlana’yı anadolunun şeyhi, şeyh-i rum yaptılar. mevlana’ya intisap etmeyenlerin şeyhliğini kabul etmediler.

hulki cevizoğlu:
sayın bayram bir daha soruyorum. olmazsa sözü alacağım sizden. bugüne gelin. moğolları bıraktık 800 sene önceden.

mikail bayram:
bugüne gelince ben bugünüde söyleyeyim. mademki ısrar ediyorsunuz. mevlana’yı bugün reklama eden, mevlana’yı anlatan bizim yerli ulema değildir. mevlanayı avrupalılar lanse ediyorlar.

hulki cevizoğlu:
avrupalılar moğol soyundan mı geliyor?

mikail bayram:
şundan dolayı. çünkü mevlana’nın felsefesinde emperyalizme yatkın insan yetiştirme mevlana’nın hedefidir. o dönemde moğolların, moğol emperyalizmine yatkın insan tipi yetiştiriyordu, yetiştirmeye çalışıyordu. dolayısıyla mevlana’nın felsefesi bu yönü ile anadolu insanını moğol, batı emperyalizmine yatkın hale getirme çalışmalarıdır.
. . .
bunu nik..lsen gayet iyi biliyor. annamarie schimmel gayet iyi biliyor. dolayısıyla avrupalıların mevlana sahip çıkmaları anadoluyu sömürgeleştirme felsefesinin bir uzantısıdır.

hulki cevizoğlu:
yapmayın. çok şaşırtıcı şeyler söylediniz sayın bayram.

mikail bayram:
evet efendim. bizimkilerin kafasından çıkmış şeyler değildir bunlar.

hulki cevizoğlu:
bir dakikanızı rica ediyorum. şimdi avrupalı olmayan türk olan birisi var hattımızda. sayın bayraktar bayraklı. zannediyorum bu görüşlere katılmıyor. buyrun sayın bayraklı cevap rica ediyorum sizden.

. . .

mikail bayram:
efendim, bayraktar bayraklı arkadaşım kendisini tasavvufcu adlediyor. tasavvufı bildiğini söylüyor. fakat konuşmalarından öyle anlıyorum ki, tasavvufdan hiç haberi yok. mevlana İrancıdır, İranlıdır. ve İranlı tasavvufın mümessilidir. bakın ahmed yesevi’den söz ediyor. ahmed yesevi türkmendir. türk mutasavvuf. türk kültürüne uyumlu olan bir mutasavvuf harekettir. dolayısıyla mevlana İranlıdır.
. . .

efendim, bayraktar bayraklı arkadaşım kendisini tasavvufcu adlediyor. tasavvufı bildiğini söylüyor. fakat görüyorum ki tasavvufdan hiçde haberi yok. İslam kültürü içerisinde tasavvuf kültürünün yerine tespit edebilmiş değil. bir kere mevlana celaleddin rum-i İranlıdır. türkçe bilmez. kendisi türkçe bilmediği gibi, oğulları, oğluda türkçe bilmiyor. müteaddit yerlerde de söylerler.

hulki cevizoğlu:
ne sakıncası var bunun. ne sakıncası var bunun sayın bayram.

mikail bayram:
yani türk mutasavvuf değil. İranlıdır. İran tasavvuffının anadoludaki temsilcisidir.

hulki cevizoğlu:
sayın bayram işi bu tarafa götürürseniz hz muhammed’de türk değil. o da arapça konuşuyordu.

mikail bayram:
onun için söylemiyorum. İran .... yani İran kültürünün mahsülü olan bir mutasavvufdır onu söylemek istiyorum. anadoluya geldiği zamanda çevresinde İrani bir çevre vardı. o İranı çevrelere hitap ediyordu. daha sonra moğollara hitap etti. moğollara hizmet etti. hayati boyunca moğollara hizmet etti. sadece kendiside değil, oğullarıda oğuluda ...
bakın şimdi çok önemli bir şey söyleyeyim ondan sonra siz söyleyin.

bakın mevlana oğlu alaeddin çelebi moğollara karşı isyan ettiği için, oğlu alaeddin çelebiyi bir müridine öldürttü, oğlunun cenaze namazını dahi kılmadı. bakın bunu biliyorlar mı? öyle mevlana havarisi kesiliyorlar. mevlana oğlunu öldürtmüş, oğlunun cenaze namazını dahi kılmamıştır. bunu mevlevi kaynaklarının hepsi yazar.

hulki cevizoğlu:
peki şimdi ben sorumu sorayım. bu da önemli bir şey. bugün dünya üzerinde moğolların devamı olan bir ırk, bir devlet var mı? yoksa bu bir mitolojik tartışmadan ibaret mi? şu anda konuştuğumuz.

mikail bayram:
bugünkü moğolistan moğolların devamıdır.

. . .

mikail bayram:
mevlana büyük bir filozoftur. mevlana büyük bir şairdir. ben bunlara hiç bir şey demiyorum. mevlana hayal gücü son derece yüksek olan bir şairdir. ben mevlanayı 18 yaşından beri orjinal eserlerinden okuyorum. öyle yamalı bohça gibi de değildir. tertipli olarak, düzenli olarak okumuşumdur. dolayısıyla mevlananın felsefesine gelince, mevlananın felsefesi az önce dedim hulûluliye felsefesine mensuptur. birinci husus bu. tasavvuf yolunda ise, tasavvufi meslek ve meşrebinde ise ... ... yolunu tutan bir mutasavvuftur.

hulki cevizoğlu:
nedir bunun türkçesi?

mikail bayram:
... ... anlamı şudur. İnsanların, müridlerin kendi benliklerini düşünerek ruhlarındaki derinlikleri teşhis etmeye çalışmak suretiyle, onlara o yönde zikirler ... yaptırmak suretiyle onlara belli bir kıvam vermeye çalışan tasavvufu mekteptir. tasavvufu eğitim mektebidir.

hulki cevizoğlu:
tarikat diyebilir misiniz?

mikail bayram:
hayır tarikat değil. mevlana bir tarikat kurmadı. mevlana bir filozof olarak mevlevi tarikatının fikir birikimini yapmış bir adamdır. sadece kendiside değil, babasıda öyledir. şemşi tebrizi’de öyledir.

hulki cevizoğlu:
şu anda nedir mevlevilik?

mikail bayram:
mevlevilik şuanda bir tarikattır. ayini-tertibi-düzeni olan bir tarikattır. sonra hulki bir hususu ihmal etmememiz lazım. daha sonraki asırlarda, osmanlılar çağında mevlevi tarikatı bir türk tarikatı haline dönüştü. çünkü mevlevi tarikatına giren türk mütefekkirler, türk fikir adamları mevlevi tarikatının yolunu-yöntemini değiştirdiler. hatta nakşibendiliğe yaklaştırdılar. bu ayrı bir şey. fakat ben mevlananın fikriyati üzerinde duruyorum. mevlananın düşüncesi üzerinde duruyorum. ben mevlananın anadoluya ne verdiğini neler sunduğunu belirlemeye savunuyorum.

hulki cevizoğlu:
şu anda mevlanacılık, mevletivilik zararlı bir felsefemi?

mikail bayram:
evet zararlı bir felsefedir. çünkü bakın az önce gazalıyı tenkit ettiler haklı olarak tenkit ettiler. mevlana işte o yolun adamıdır. sezgici bir filozoftur. akla muhaliftir. mevlana aklı kur’an ... mustafa dediği zaman. aklı mustafanın yoluna kurban et dediği zaman, akliyeciliği yermektedir. mesnevİ’sindeki kel papağan hikayesinde akliyecileri yermektedir. bunları okuyanlar anlamıyorlar. bakın bayraklı bunu okumalıdır. mevlana mesnevİ’sinde isminide vererek fahreddin-i râzi’ye hakaret etmektedir. fahreddin-i râzi’yi tahkir etmektedir. neden dolayı? aklı-akliyeci olmasından dolayıdır. dolayısıyla anadolunun fikren geri kalmasında, anadolunun bilmen geri kalmasında, ahiliğin dağılmasında, mevlananın adamları ahi evran’ı öldürdüler. oğluyla beraber, oğlu aleaddin çelebiyle birlikte, ahi evran, nasreddin mahmud’u mevlana öldürttü. bakın bunları bilmiyorlar. dolayısıyla mevlana anadoluya ne vermiş dediğiniz zaman bunları gözönünde bulundurmamız lazım. felsefe olarak anadoluya ne getirmiştir? bunları bilmemiz lazım. ayakları yere basmadan konuşan arkadaşlar, önce bu meselede ayaklarırı yere basmalıdırlar. mevlanayı mevlananın eserlerinden öğrenmelidirler.

mİkaİl bayram’in cevİzkabuğu programinadakİ 2.konuşmasi

prof dr mikail bayram
selçuk üniversitesi tarih bölümü başkanı
04-05 mayıs 2002
atv


mikail bayram:
ben önce bir yanlışı düzeltmekle başlayacağım söze. mesnevİ yazıldığı zaman önce kurafalar (sayfalar) halinde yazılıyor ve çevresinde okunuyordu.

hulki cevizoğlu:
ne olarak yazılıyor?

mikail bayram:
(kurafalar) halinde yazılıyor. yani sayifeler halinde, parça parça yazılıyor ve mevlana’nın çevresindeki insanlar tarafından okunuyordu. yani o devrin bir magazin eseri idi. ve mesnevİ’nin yazım işlemi hicri tarihle söyleyeyim 665 senesinde tamamlandı. mesnevİ tamamlandıktan sonra mevlana ve iki yakını, birisi oğlu sultan veled, diğeride halifesi olan hüsameddin çelebi ile birlikte ile mesnevİ yeniden derlendi ve bir kitap haline getirildi.

fakat mesnevİ yazıldığı dönemde, o dönemin olaylarıyla ilgili olarak mesnevİ’nin hikayeleri seçilmiştir. her ne kadar mevlana kendisinden önceki eserlerden bu hikayeleri derlemiş ise de, mevlana kendi amacına, kendi maksadına uygun hikayeler seçmiş ve o devirde bir takım insanları bir takım çevreleri hicvetmek amacıyla mesnevİ’yi yazmıştır.

ben örnekler vereyim. mesela kötü huylu debbağ ve kardeşinin, arkadaşının hikayesi adlı hikayede gadvavların piri olan ahi evran ile sadreddin konavi’yi kastetmekte ve onları hicvetmektedir.

az önce okuduğunuz o müstehcem hikalerin birinde, oğlancı hikayesinde mevlana (muhannes) diye bahsettiği adam ahi evran’ın ta kendisidir. bunu eflaki’de belirtiyor şeyh nasreddin-i kastetmekte ve bu oğlan durumunda olan şahsin belinde de kaması vardır. çünkü kama o dönemde ahilerin üniformasıydı ve onun belinde de kama olduğunu ifade ediyor ve onun ahi olduğunu da belirtiyor.

ayrıca eflaki’de bu hikayeyi ele alır ve bu hikayenin (tab... muktebi) adlı eserin yazarı olan nasreddin hakkında olduğunu ifade eder.

ve dolayısıyla da mevlana bu hikayede ahi evran dediğimiz nasreddin-i konavi, nasreddin mahmud’u hicvetmektedir ve onu kendisine göre rezil etmektedir.

bunun gibi mesnevİ’de mevcut olan hikayelerin hepsi o devrin olaylarıyla, o devrin şahislarıyla ilgilidir.

mesala 6. ciltte cuha’nın karısı ile kadı arasındaki gizli aşk ilişkilerini anlatır. yine mühtescem manzaralar tasvir eder. oralarda cuha dediğide ahi evrandır. veya nasreddin'dir. nasreddin hoca’dır. ve burada cuha’nın karısı’da fatma bacı’dır. türkmen bir evhededdin-i kirmânî kızı olan fatma bacı’dır. dolayısıyla mevlana mesnevİ’de cuha hikayesi, cuha ile karısının macerasıyla ilgili hikayede onları hicvetmekte ve onları kendisine göre rezil etmeye çalışmaktadır.

orada sayın dostum adnan karaismailoğlu, mesnevİ’de 4 tane müstemcem hikaye olduğunu söylüyor. ben de söylüyorum 20 tane hikaye var öyle. kendisi farsçacıdır. mevnevİ’yi alsın bir kere daha okusun 20 tane hikaye var öyle.

ben bir hususa daha değinmek istiyorum. sözü fazla uzatmayayım. mevlana’nın mesnevİ’sini okumak için doğrudur, orda konuşmacılarda ifade ettiler, mevlanın felsefesini, düşünce tarzını, düşünce fikrini bilmek lazım.

mevlana bir hululliye mezhebine bağlı bir kişidir. dolayısıyla mesnevİ’yi hululliye akidesiyle yazmıştır. ve bu bakımdanda bunu, onun yakını olan, onun müridlerinden olan eflaki bir çok yerlerde mevlana’nın ve şems-i tebrizi’nin hululliye mezhebinden olduğunu belirtirler.

hatta, yine eflaki, mevlana’nın yakınlarından naklen anlattığı bazı hikayelerde, mevlana’nın ve şemsin bu hululliye anlayışlarıyla ilgili bazı örnekler verir. mesela bunlardan bir tanesini vereyim. çok müstescem ve çok çirken bir şeydir.

eflaki’nin iddiasına göre şems-i tebrizi mevlana’ya demişki; cenabı allah kimya hatun suretine girdi. ben kimya hatun ile değilde, kimya hatun suretine girmiş olan cenabı allah’la ... ...

hulki cevizoğlu:
böyle şeyleri söz etmeyin. bu hangi kitapta yazıyor. bunlar ne türlü saçmalar ...

mikail bayram:
efendim eflakinin menakıbın arifinde geçiyor.

hulki cevizoğlu:
anladım da bunlar size göre ne kadar bilimsel? hangi kitapta? hangi ünlü yazarın-düşünürün-bilim adamının kitabında olursa olsun. bizim programımız hakkaten kaldıramıyor. böyle bir anlayışta bende kabul edemiyorum. yani bu çağda bu anlayışı kabul edimiyoruz. yok o onun kılığına girmiş. sizin söylediğiniz söyleri bile tekrar etmekten doğrusu utanıyorum.

mikail bayram:
evet gerçekten haklısınız. ama bu program insanı mecbur ediyor. bazı sahneleri, bazı kavramları izah etmek için bizi mecbur ediyor. onun için mesnevİ’deki hikayelerede onun için bu örneği verdim. mesnevİ’de az önce okuduğunuz hikayeleride bu mantik içerisinde, bu felsefe istikametinde yorumlamak gerekiyor. aksi halde mesnevİ’yi anlamakta mümkün değildir.
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
orada aradığım bilgi yok..
sen de bakiim bana:

"Şemsi Tebrizinin moğol ordusunda savaştığına dair bilgiyi nereden aldın?..."

öyle atmak tutmakla olmaz bu işler...
madem bir şey yumurtladın arkasında duracaksın...

ispatın yoksa benden bir özür dileyeceksin..
gerçekler acımı tatlımı göreceğiz şurada...

seni bekliyorum..
önceki iletilerde cevaplarımı alıntıya boğarak geçirdin...
alıntı manyağı yapmak çok kolay bişii halbukiii
bu sefer topu taça atıp vakit geçirmek yok ona göre !......


sen önce bi uslubunu düzelt sonra cevap bekle
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
http://www.semazen.net/show_text_main.php?id=321&menuId=110

tıklayın lütfen 1850 ayrıca 1855. beyitide okuyun

1855 te şöyle diyor


1855. Ey mümin, sen, Allah nuruyla bakar, görürsün... hatadan, yanılmadan eminsin!

Sofinin canına,gönlüne gelen Allah yemeğinin eksilmesi

Sofi, yoksulluktan dertlenince yoksulluğu, ona dadı ve gıda kesilir.
Çünkü cennet, hoşa gitmeyen şeylerden meydana gelmiştir... merhamet, gönlü kırık âcizlerin nasibidir.
Yücelikle başlar kıran kişiye ne Allahnın merhameti nasip olur, ne halkın!
Bu sözün sonu yoktur... evet, o yiğit, yiyecek ve ekmek nafakasının azlığından perişan oldu!



cennet hoşa gitmeyen şeylerden meydana gelmişmiş

Elkaria ,lütfen anlayamıyorsanız, kendinizi fazla kasmayın, zira akıl akıldan üstündür, zaten mesleğinin islam büyüklerine küfür ve hakaret etmekle geçiyor, size göre her biri birer kafir, bir de bunu utanmadan bir marifet gibi ifade ediyorsunuz, elkaria bu cümleden benim anladığım, cennetin insan nefsine zor gelen amellerle olduğu, fakat cehennemin insan nefsine zor gelen amellerden mündemiç olduğudur.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bu mütealalar çok bir yere gitmez, lastik gibi de çektikce uzanır.

Ortada bir yerde durup bakınca görünen şudur.

Kudsiyet Allah (c.c.) ye ve ondan gelene (Kur'an-ı Azimüşşan) aittir.

O'nun hitabına mazhar olan Resülleri vardır, bizzat övülmüş ve selam ile anılmıştır.

Yine O'nun hitabına mazhar olan kulları (evliya, veli) vardır, Allah onlara da müjdeler vermiştir.

Kimdir o veliler?

Bu konuda ismen anılanlar var, (aşereyi mübeşşere), Peygamberimiz tarafından ismen anılanlar var.

Yaşamları, amelleri, sözleri ve eserleri ile isimleri geçince hemen herkesin edeb ile andığı isimler var...

İsimleri, şöhretleri ve eserleri amellerinin önünde olanlar var...

Hiç bilinmeyen ve bilinip anlaşılmayanlar var...

Ama Allah ve Resulünün övgüsüne ismen mazhar olanlar dışındakiler için biz hüsn-ü zan ederiz. Doğrusunu bilen Allah (c.c.) dır.

Mevlana'nın Mesnevisi gibi eserlerden kim ne anlıyorsa, okuyan o insanın, o eserle ilgili gerçeği odur, eserin sahibi ile ilgilide öyledir. Herşeye rağmen, eserdeki veya kişideki halleri yazılan ve görülenden öteye taşıyan, taşımaya çalışan ise şartlanmışlık ve aşırılık iştahları içindedir.

Bir ayeti kerime ile bitireceğim.

Hucurat 12
Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Mevlana-Ahi Evran (nasreddinhoca) mücadelesi isimli bir kitap yazmış mikail bayram hoca, henüz ulaşamadım, ama okunması gerek...
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Elkaria ,lütfen anlayamıyorsanız, kendinizi fazla kasmayın, zira akıl akıldan üstündür, zaten mesleğinin islam büyüklerine küfür ve hakaret etmekle geçiyor, size göre her biri birer kafir, bir de bunu utanmadan bir marifet gibi ifade ediyorsunuz, elkaria bu cümleden benim anladığım, cennetin insan nefsine zor gelen amellerle olduğu, fakat cehennemin insan nefsine zor gelen amellerden mündemiç olduğudur.


işinize gelmedimi anlamıyorsun kendini kasıyorsun

size ispat ettik mesnevide gecen sapıklıkları ve allaha atılan iftiraları beyit numarasına kadar delil sunduk sen kendini kasmışsında bula bula bu beyitle gelmişsin karşıma


“Bu kitap Mesnevi kitabıdır, mesnevi, hakikate ulaşma ve yakin sırlarını açma hususunda din asıllarının, asıllarının asıllarıdır. Tanrı’nın en büyük fıkhı, Tanrı’nın en aydın yolu, Tanrı’nın en açık bürhanıdır...”
“Mesnevi Âlemlerin Rabb’inden inmedir: Bâtıl ne önünden gelebilir, ne ardından. Tanrı onu korur, gözetir.”
( Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Mevlâna, M.E.G.S.B. Yayınları, İstanbul 1988 çeviren Veled İzbudak. Cilt 1. Önsözden).


haydi bu yazıyada tevil gettir bunuda anlamadın de sen ne anlıyorsun onu söylede utanalım utanmaz benmıyım yoksa allaha resulune iftira atanlar mı



3535. Mustafa'yı ayrılık derdi kapladı, daraldı mı, kendisini dağdan atmaya kalkardı.
Cebrail, sakın yapma. Kün emrinde sana nice devletler takdir edilmiştir deyince,
Yatışır, kendini atmaktan vazgeçerdi. Sonra yine ayrılık derdi gelip çattı mı,
Yine gamdan, dertten bunaldı mı kendisini dağdan aşağı atmak isterdi.
Bu sefer Cebrail görünür, ey eşi olmayan Padişah, yapma bunu derdi.



bak okuda öğren utuanması gereken kimmiş belki anlarsın



Tahirul Mevlevi, Mesnevi'yi Kur'an gibi Allah kelamı saymakta pirinden daha pişkindir: Mesnevi için "onun önünden de arkasından da bâtıl yaklaşamaz" ifadesini, Fussilet-42. ayetiyle bağdaştırır. (Mevlevi, 3 . Mevlevi devamla şöyle der;

"Cânib-i ilahî'den vahy-i münzel olan Kur'an-ı Kerim nasıl avn-i Samedanî'de ise, onun evvelinden de, sonundan da bâtıl zuhuruna imkan ve ihtimal yoksa Mesnevi de öyledir. İlham-ı Rabbani eseridir. Kendisinden sapıklık zuhuruna imkan yoktur. Hatta iptali ve tahrifi de kabül değildir." (Mevlevi, 3
. Demek ki, Mesnevi'deki bütün sapık hikayeler, örneğin (okuyuculardan özür dileyerek, mecburen atıfta bulunmak zorunda olduğumuz) kabak hikayesi (Mesnevî, 5/111-119) ve bizim aynen iktibas etmeye haya ettiğimiz, homo****üel ilişkilerin tasvirine ilişkin terbiye dışı, ateist bir insanın bile yazmaktan ar edeceği sözler de -haşa- Allah tarafından nazil olmuştur Celaleddin'e..




 

m_orelyo

New member
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
117
Konum
Kadýköy
Web sitesi
www.fenerbahce.org
“Bu kitap Mesnevi kitabıdır, mesnevi, hakikate ulaşma ve yakin sırlarını açma hususunda din asıllarının, asıllarının asıllarıdır. Tanrı’nın en büyük fıkhı, Tanrı’nın en aydın yolu, Tanrı’nın en açık bürhanıdır...”
“Mesnevi Âlemlerin Rabb’inden inmedir: Bâtıl ne önünden gelebilir, ne ardından. Tanrı onu korur, gözetir.”
( Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Mevlâna, M.E.G.S.B. Yayınları, İstanbul 1988 çeviren Veled İzbudak. Cilt 1. Önsözden).

haydi bu yazıyada tevil gettir bunuda anlamadın de sen ne anlıyorsun onu söylede utanalım utanmaz benmıyım yoksa allaha resulune iftira atanlar mı

önceki yazıda Duha güzel açıklamalarda bulunmuş...ona teşekkür ediyorum

elkaria ise benim üslubumu beğenmemiş umrumda değil doğrusu..
üslubum pek düzgün değildir ama iyi niyetli olduğunu hissetmediklerime karşı daha da kötüleşirim, niyeti bozuk olanın yani cevap arama yerine karalama maksatlı yazanların nezaket görmeye hiç haklarının olmadığını düşündüğümden heralde.. kırmızı kart görsem bile...:eek:
....
Yukardaki alıntılar da diğerleri gibi işin ehli tarafından yapılan bir tercüme değil...
Başka bir mesnevi önsözü tercümesinde alıntılar gayet farklı geçiyor ve ne demek istendiği anlaşılıyor:

Bu kitap, Mesnevî kitabıdır. Mesnevî, hakîkate ulaşmak ve Allah'ın sırlarına âgâh olmak, akıl erdirmek isteyenler için bir yoldur. Mesnevî, din asıllarının asıllarının asıllarıdır. Allâhın en büyük şaşmaz şerîati, hakîkate giden nûrlu yo*ludur. Mesnevî, içinde kandil bulunan kandilliğe benzer. Sa*bahlardan daha nûrlu bir sûrette parlar. Hakîkati arayan gö*nüller için bir cennettir. Mesnevî'nin pınarları var, dalları var, budakları var, bu pınarlardan bir tanesine "Selsebîl" der*ler. Burası makâm sahiplerince, kalpleri uyanık insanlarca en hayırlı duraktır. En güzel dinlenme yeridir. Hayırlı insanlar, iyi kimseler, orada yerler, içerler, neşelenirler, ferahlanırlar. Mesnevî imanlılara şifâ, imansızlara hasrettir. Nitekim, Hakk: "Kur'ân-ı Kerîm ile çoğunun yolunu azıtır, çoğunun yolunu doğrultur. Hidâyete eriştirir." demişlerdir. Şüphe yok ki Mesnevî, temizlenmiş kişiler için gönüllere şifâdır. Hüzünleri giderir. Kur'ân'ı açıkça anlamaya yardım eder. Huyları güzelleştirir. Gönülleri temiz insanlardan, hakîkati sevenlerden başkalarının Mesnevî'ye dokunmalarına müsâ*ade yoktur.
Mesnevî âlemlerin Rabbi'nden gönüle inmiş hakîkatleri ihtiva eder. Gerçekten de Mesnevî Rabbü’1-âlemîn tarafın*dan ilhâm olunmuş bir kitaptır. Bâtıl, onun ne önünden ge*lebilir, ne de ardından. Allah onu korur.


Görüldüğü gibi mesnevi, Kur'an'ı kendisine üstat seçmiş bir açıklayıcı(tefsir) olması yönünden dolayı övgülere değer bulunuyor...
Buna benzer benzetmeleri Bediüzzaman'da kendi risaleleri için kullanır...
risaleinuru iyi bilen arkadaşlar benden daha iyi açıklayabilir bunu sanırsam,galiba...
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Neyi ıspat ettin ya sen iftirayı ıspat mı zannediyorsun.
Sen bilmiyorsun bilmediğini de bilmiyorsun.


Al sana şu nükteye tevil istemişsin, tevile gerek yok ilk okul ikiye giden anlar. Oku ve utan!


“Bu kitap Mesnevi kitabıdır, mesnevi, hakikate ulaşma ve yakin sırlarını açma hususunda din asıllarının, asıllarının asıllarıdır. Tanrı’nın en büyük fıkhı, Tanrı’nın en aydın yolu, Tanrı’nın en açık bürhanıdır...”
“Mesnevi Âlemlerin Rabb’inden inmedir: Bâtıl ne önünden gelebilir, ne ardından. Tanrı onu korur, gözetir.”
( Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Mevlâna, M.E.G.S.B. Yayınları, İstanbul 1988 çeviren Veled İzbudak. Cilt 1. Önsözden)

Kelime kelime inceliyelim.

Bu kitab Mesnevi kitabıdır. (izaha hacet yok)
Mesnevi, hakikate ulaşma ve yakin sırlarını açma hususunda din asıllarının, asıllarının asıllarıdır: Hakikat'ı bize bildiren kimdir? Elbette ayetin emri ile Allah'tır. "Aranızda ihtilafa düştüğünüz meselelerin hakikatini Allah bildirecek" denmemiş mi? Şimdi bu Mevlana'ya sen batıl diyorsun ben hak. İhtilafa düştük. Artık hkikat bir sır oldu. İşte o sırrı bildirecek Allah'tır. İşte o sırı ben akıl ve kalb ayağı ile bulmaya çalışıyorum.Sen ise akıl ayağı ile bulmaya çalışıyorsun.

Her ikisinde hakikat biraz tebeyyün edecektir. Ancak, biri çıksa hakikatte Mevlanayı her türlü ilimsel veri ile incelese ve bize işte hakikat budur dese ne olur.

Sen sadece akıl ile gittiğinden asıl olsan, ben akıl ve kalb ayağı ile gitsem asılın asılı olsam, o ilimsel delillerle bize verilen asılın aslının aslı olmaz mı?
Neye itirazın var.

Tanrı’nın en büyük fıkhı, Tanrı’nın en aydın yolu, Tanrı’nın en açık bürhanıdır...”
Bir kere Mevlana Hazretleri asla Allah'a tanrı demez. O tanrıya inanmaz Allah'a inanır. Hal böyle olunca çeviriyi yapanın kültürel, madi amaçlı ve belki tahrif amaçlı ruhsuz bir çeviri yaptığı bellidir. Neyse

Her şeyin bir en küçüğü ve en büyüğü vardır. Elbette "senin öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur ayetine rağmen Nemrutane bir şirkli kibirle "bu yazdıklarım, servetim, bilgim vs kendi aklımdan çıktı " diyen aşağıların aşağısı ile "bu ilim ve akıl bana Allah tarafından verildi " diyen arasında fark vardır.
Elbette bir talebe Nemruttane kibire girmişten aydınlanamaz elbette hakikatin Allah'tan geldiğini bilen bir zatın ışığı ve aydınlığı en çok olandır.

Mesela, güneşte yedi renk var. Sen diyorsun ki güneşte sadece yedi renk veren ışık vardır. vardır. Ben diyorum ki hayır daha başka göremediğimiz ışıklar vardır. İhtilafa düşüyoruz. Bir alim geliyor, elindeki ölçüm cihazları ile bize güneşin yedi renkten başka ışığı olduğunu gösteriyor.

Şimdi sen ıskat oldun. Ben ise sadece hakikati duymuşum görmemişim, cihazım yok ıspat edemiyorum. Alim ise Allah tarafından ona verilen ilimle bize gösterdi. Tabiki en hakiki bürhan (delil) onunkidir. O da dese "en hakik bürhan benimkidir ve bu delili bulmak için sahip olduğum cihazları hem onları icat etmek için ilmi ve akılı bana Allah verdi. Elbette bu işin hakikatinin bana Allah bildirdi. Yoksa ben tek başıma bulamazdım."

Şimdi ey muannid söyle bize sen böyle Kur'ani bir sözü inkar ederek aslında şirki istiyor olmadın mı?

Ne yani koskoca mevlana senin gibi "Bu ilim benim aklımın ürünün mü " dese idi. Hakikatleri ben kendi cebimden çıkarıyorum" mu dese idi?

“Mesnevi Âlemlerin Rabb’inden inmedir: Bâtıl ne önünden gelebilir, ne ardından. Tanrı onu korur, gözetir.”

Şimdi dedik ya çeviriyi yapan ruhsuz biri olmalı.

İnme yerinde nüzül olacak.

Allah elbette hakikatleri bize bildirecek. Elbette hakikatler yüksek bir makamdan bize nüzül eder. Yağmur nüzül eder, rahmet nüzül eder, hakikat nüzül eder. Elbette Allah kendi bildiridiği akikati koruyacaktır.

İşte Mevlana bu ifadesi ile şirki tamamen kesip atmış. Buna itiraz eden hiç bir şey bilmeden ahkam kesenlerdir.

Allah sana selamet versin

kırmızılar senın

Tanrı’nın en büyük fıkhı, Tanrı’nın en aydın yolu, Tanrı’nın en açık bürhanıdır...”
Bir kere Mevlana Hazretleri asla Allah'a tanrı demez. O tanrıya inanmaz Allah'a inanır. Hal böyle olunca çeviriyi yapanın kültürel, madi amaçlı ve belki tahrif amaçlı ruhsuz bir çeviri yaptığı bellidir. Neyse

evet tanrıya tanrı dememiştir mesnevi farsca olduğu için ğuda demiştir ğudanın türkçe karşılığıda tanrıdır yahu kabul etmek yerine sergilediğiniz bu acziyet neden
mevlana Allaha ğuda dediği zaman kabul ediyorsunuz çevirisi tanrı oldumu ruhsuz oluyor ki mesnevinin butun cevrılerınde tanrı olarak geçiyor hiç mesnevi okumadığın anlaşılıyor


Mesnevi Âlemlerin Rabb’inden inmedir: Bâtıl ne önünden gelebilir, ne ardından. Tanrı onu korur, gözetir.”

Şimdi dedik ya çeviriyi yapan ruhsuz biri olmalı.

İnme yerinde nüzül olacak.


nüzül arapça bir kelimedir türkçe karşılığı inme dir sen alışmıssın risalerdeki arapca kelimelere ordaki kelimelri türkçe sanıyorsun herhalde

kabul etmek yerine böyle tavır sergilemek son derece yanlıs bir davranıs

alpatrum arkadaşı tebrik ediyorum o bu sözler için gerçekse küfürdür diyebildi

siz diyemiyorsunuz nedeninide çok iyi anlıyorum çünkü bu sözlerin benzerlerini ehemmiyet verdiğiniz başka yerlerdede görmekteyiz



kuran ve sünnet hakemliğinde bu aşağıdaki cümleler hakında fikrin nedir acaba

celalleddini rumıye ait olan cümleler değildir

"Bu itaat'in üstünkörü ve ihlaslı olması lazımdır. Şartsız ve tam olmalıdır. Mürid, te'vilsiz cevapsız, özürsüz ve tepkisiz şeyhin emirlerine harfiyen bağlı kalır. Şeyhin emri akıldışı, hatta haram işlemeyi de emretse, harfiyen bu emirlere itaat etmesi lazımdır . Şeriate muhalefet ettiğini görsen bile, ona itiraz etmeyi aklına getirmemelisin. Çünkü insan masum değildir."
 

Furkan-01

New member
Katılım
2 Kas 2007
Mesajlar
48
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Web sitesi
www.evliyalardiyari.com
Selamun Aleykum vRvB.
elkaria kardesim her okudugunuzu zahiren ölcerseniz bir cok hatalara düsersiniz, mevlana ve muhyiddini arabi "Bizi tanimayanlar kitaplarimizi okumasinlar, yoksa dalalete düsebilirler" demisler. Bir ayeti kerimede "Biz emrimizle hidayet erdiren imamlar tayin ederiz deniyor.. Bu imamlar mevlana gibi, yunus emre , niyazi misri ve daha bir cok isim gibi secilmis insanlardir... Hz. Muhammed s.a.s efendimiz "Benim Ümmetimin velileri, beni israilin nebileri gibidir " buyurmakta... Baska hadiste "Kim zamanin imam'ina arif olmazsa o cahiliye hükmüyle ölür" deniyor. Dolayisiyla her devirde resullere deli, sihirbaz diyenler, bu asrimizda da mevcuttur, sanirim siz Edip Yüksel beyin ögrettigi islami savunuyorsunuz... Ama onun anlatimlarindada Kur'an'a ters düsen bir cok unsurlar var... Evliyalari külliyen yalanlamak sirkle suclamak akli selim olanlar icin kabul edilir birsey degildir... Simdi diyeceksin ki ama biz öyle oldugunu ispat ediyoruz, biz de deriz ki sizin yorumlarinizi cikarirsaniz ortaya aslinda baska manalar cikacak... Hepsine cevap vermeyi isterdim ama malesef vaktim yok. Degerli kardesim zahir varsa bil ki batin'da vardir...
Allah razi olsun
dua eder dua bekleriz insaallah
savrvb.
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Selamun Aleykum vRvB.
elkaria kardesim her okudugunuzu zahiren ölcerseniz bir cok hatalara düsersiniz, mevlana ve muhyiddini arabi "Bizi tanimayanlar kitaplarimizi okumasinlar, yoksa dalalete düsebilirler" demisler. Bir ayeti kerimede "Biz emrimizle hidayet erdiren imamlar tayin ederiz deniyor.. Bu imamlar mevlana gibi, yunus emre , niyazi misri ve daha bir cok isim gibi secilmis insanlardir... Hz. Muhammed s.a.s efendimiz "Benim Ümmetimin velileri, beni israilin nebileri gibidir " buyurmakta... Baska hadiste "Kim zamanin imam'ina arif olmazsa o cahiliye hükmüyle ölür" deniyor. Dolayisiyla her devirde resullere deli, sihirbaz diyenler, bu asrimizda da mevcuttur, sanirim siz Edip Yüksel beyin ögrettigi islami savunuyorsunuz... Ama onun anlatimlarindada Kur'an'a ters düsen bir cok unsurlar var... Evliyalari külliyen yalanlamak sirkle suclamak akli selim olanlar icin kabul edilir birsey degildir... Simdi diyeceksin ki ama biz öyle oldugunu ispat ediyoruz, biz de deriz ki sizin yorumlarinizi cikarirsaniz ortaya aslinda baska manalar cikacak... Hepsine cevap vermeyi isterdim ama malesef vaktim yok. Degerli kardesim zahir varsa bil ki batin'da vardir...
Allah razi olsun
dua eder dua bekleriz insaallah
savrvb.

yanılıyorsunuz edip yükselle ilgimiz yok!evvela şunu belirteyim Allahın salih kullarını kullüyen red ettiğimizde yok!..

Abdulkadir geylani cuneyd bagdadi fudal bin iyad imam şafii hambeli makiliki ebu hanife gibi ibni teymiye ibni kesir gibi alimleri allahın salih kulları olarak görürüz
bizim karşı çıktığımız vahdeti vucut sapıklığıdır Allahla eşyayı bir gören zihniyettir

firavunu has mumin gösteren muşrikleri putlara tapınmasını yasaklayarak hz resulun yanlıs yaptığını kendisini altın kerpiç resulu gümüş kerpiç olrak lanse eden idaa eden kafirlerledir

küfürlerinide örtmek için bizi anlamayan okumasın demekteler adam firavunu has mumin olarak lanse ediyor bunun anlaşılmayacak nesi var

hz harunun israil oğullarını buzaya tapınmalarını engeleyerek hata yaptıgını söyleyecek kadar ileri giden birini savunmak müslümana yakışan davranış değildir
 

Furkan-01

New member
Katılım
2 Kas 2007
Mesajlar
48
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Web sitesi
www.evliyalardiyari.com
yanılıyorsunuz edip yükselle ilgimiz yok!evvela şunu belirteyim Allahın salih kullarını kullüyen red ettiğimizde yok!..

Abdulkadir geylani cuneyd bagdadi fudal bin iyad imam şafii hambeli makiliki ebu hanife gibi ibni teymiye ibni kesir gibi alimleri allahın salih kulları olarak görürüz
bizim karşı çıktığımız vahdeti vucut sapıklığıdır Allahla eşyayı bir gören zihniyettir



Selamun Aleykum vRvB.
Sevgili kardesim Abdulkadir geylani Hz.leri, cüneydi bagdadi hz.leri ve belki diger saydiginiz isimlerde vahdeti vucüdu yasamislardir. Vahdeti vucud "Ben" olmaktan siyrilip "Biz" olmaktir... Siz yasamadiginiz birseyi hakkiyla anlayabilirmisiniz, anlayamazsiniz o yüzden bu yazdiklarinizin sadece kendi yorumlariniz oldugunu ve sadece sizin gerceginiz oldugunu kabul etmek zorundasiniz. Aktardiginiz yazilari yorumsuz olarak sunun ve herkes istedegi gibi anlasin... Vahdeti vücudu yasayanlar Allah'in tasarrufu altindadir, her neparlarsa Allah yaptirir ve Allah söylettirir.. Bir hadisi Kudside "....Bir zaman gelir onlarin konusan agzi, tutan eli, yürüyen ayagi olurum" deniyor... Iste bu makam en son makamdir.. Bütün Nebiler de vahdeti vucüdu yasamislar, ayetlere dikkatlice bakarsaniz onlar Biz kendimizden birsey yapmaya malik degiliz demekteler... Allahu Teala onlar icin biz dilemedikce siz dileyemezsiniz diyor... Mevlana Hz.lerinin mesnevisi Allah'in yazdirdigi bir kitaptir ve gercekten de levhi mahfuzdan indirilmistir.. Lehvimahfuzda sadece seriat kitaplari degil, ayni zamanda evliyalarin bir kismina yazdirilmis sohbet niteliginde kitaplarda mevcuttur. Mesela salih bir kul olarak gördügünüz Abdulkadir geylani HZ.lerine de Risale-i Gavsiyye kitab'i yazdirildi. O kitrab'In icinde acik ve net bir sekilde geylani Hz.lerinin Allah ile konustugu yaziliyor. Simdi diyeceksiniz Allah'in sesi hasa olurmu, evet Allah'in hasa bizim gibi bir sesi yok ve ihtiyacida yoktur. Allah kisinin ic sesini konusturur, ama sözler Allah'a aittir ve o kul bunu gayet rahat birsekilde anlar ve Allau Teala ona bunlari yazmasini emrederse oda yazar... Iste buda bir vahiy türüdür, vahiy sadece cebrail a.s. vasitasiyla seriat kitaplari indirmek degildir...sura 51'de "Bizim kimseyle konusmamiz olmaz, ancak vahiy yoluyla deniyor. Hz. Isa a.s.'in havarilerine (Maide 111) Musa a.s.'in annesine (kasas 7) vahyedildigi gibi mesnevi kitabida, risale-i gavsiyye kitabida risale-i nur külliyatida ayni vahiyle o evliyalara vahyedilmistir. Madem Abdulkadir geylani Hz.lerine inaniyorsunuz Abdulkadir geylani'de vahyin sona ermedigini, oda vahiy aldigini yazar... Ona yazdirilan yazilarida buraya aktaririz dilerseniz....

firavunu has mumin gösteren muşrikleri putlara tapınmasını yasaklayarak hz resulun yanlıs yaptığını kendisini altın kerpiç resulu gümüş kerpiç olrak lanse eden idaa eden kafirlerledir



küfürlerinide örtmek için bizi anlamayan okumasın demekteler adam firavunu has mumin olarak lanse ediyor bunun anlaşılmayacak nesi var

hz harunun israil oğullarını buzaya tapınmalarını engeleyerek hata yaptıgını söyleyecek kadar ileri giden birini savunmak müslümana yakışan davranış değildir

Bu saydiginiz yazilari yorumsuz bir sekilde buraya aktarin kardesim.. her devirde vahdeti vucüdu yasayan mevlanalar, yunuslar, geylaniler vardir.... Onlarin kimliginide ancak Allah bilir, dileyen hacet namaziyla onlari Allah'tan sorar ve onlara tabii olur... Ayrica bu gibi evliyalara bir cok kisi zamaninda karsi cikmistir, ne malum belki onlara karsi cikanlar kitaplarin icine böyle yazilar da eklemis olabilir. Biliyoruz ki o devirlerde su andaki teknoloji yoktu....
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
yanılıyorsunuz edip yükselle ilgimiz yok!evvela şunu belirteyim Allahın salih kullarını kullüyen red ettiğimizde yok!..

Abdulkadir geylani cuneyd bagdadi fudal bin iyad imam şafii hambeli makiliki ebu hanife gibi ibni teymiye ibni kesir gibi alimleri allahın salih kulları olarak görürüz
bizim karşı çıktığımız vahdeti vucut sapıklığıdır Allahla eşyayı bir gören zihniyettir



Selamun Aleykum vRvB.
Sevgili kardesim Abdulkadir geylani Hz.leri, cüneydi bagdadi hz.leri ve belki diger saydiginiz isimlerde vahdeti vucüdu yasamislardir. Vahdeti vucud "Ben" olmaktan siyrilip "Biz" olmaktir... Siz yasamadiginiz birseyi hakkiyla anlayabilirmisiniz, anlayamazsiniz o yüzden bu yazdiklarinizin sadece kendi yorumlariniz oldugunu ve sadece sizin gerceginiz oldugunu kabul etmek zorundasiniz. Aktardiginiz yazilari yorumsuz olarak sunun ve herkes istedegi gibi anlasin... Vahdeti vücudu yasayanlar Allah'in tasarrufu altindadir, her neparlarsa Allah yaptirir ve Allah söylettirir.. Bir hadisi Kudside "....Bir zaman gelir onlarin konusan agzi, tutan eli, yürüyen ayagi olurum" deniyor... Iste bu makam en son makamdir.. Bütün Nebiler de vahdeti vucüdu yasamislar, ayetlere dikkatlice bakarsaniz onlar Biz kendimizden birsey yapmaya malik degiliz demekteler... Allahu Teala onlar icin biz dilemedikce siz dileyemezsiniz diyor... Mevlana Hz.lerinin mesnevisi Allah'in yazdirdigi bir kitaptir ve gercekten de levhi mahfuzdan indirilmistir.. Lehvimahfuzda sadece seriat kitaplari degil, ayni zamanda evliyalarin bir kismina yazdirilmis sohbet niteliginde kitaplarda mevcuttur. Mesela salih bir kul olarak gördügünüz Abdulkadir geylani HZ.lerine de Risale-i Gavsiyye kitab'i yazdirildi. O kitrab'In icinde acik ve net bir sekilde geylani Hz.lerinin Allah ile konustugu yaziliyor. Simdi diyeceksiniz Allah'in sesi hasa olurmu, evet Allah'in hasa bizim gibi bir sesi yok ve ihtiyacida yoktur. Allah kisinin ic sesini konusturur, ama sözler Allah'a aittir ve o kul bunu gayet rahat birsekilde anlar ve Allau Teala ona bunlari yazmasini emrederse oda yazar... Iste buda bir vahiy türüdür, vahiy sadece cebrail a.s. vasitasiyla seriat kitaplari indirmek degildir...sura 51'de "Bizim kimseyle konusmamiz olmaz, ancak vahiy yoluyla deniyor. Hz. Isa a.s.'in havarilerine (Maide 111) Musa a.s.'in annesine (kasas 7) vahyedildigi gibi mesnevi kitabida, risale-i gavsiyye kitabida risale-i nur külliyatida ayni vahiyle o evliyalara vahyedilmistir. Madem Abdulkadir geylani Hz.lerine inaniyorsunuz Abdulkadir geylani'de vahyin sona ermedigini, oda vahiy aldigini yazar... Ona yazdirilan yazilarida buraya aktaririz dilerseniz....

firavunu has mumin gösteren muşrikleri putlara tapınmasını yasaklayarak hz resulun yanlıs yaptığını kendisini altın kerpiç resulu gümüş kerpiç olrak lanse eden idaa eden kafirlerledir



küfürlerinide örtmek için bizi anlamayan okumasın demekteler adam firavunu has mumin olarak lanse ediyor bunun anlaşılmayacak nesi var

hz harunun israil oğullarını buzaya tapınmalarını engeleyerek hata yaptıgını söyleyecek kadar ileri giden birini savunmak müslümana yakışan davranış değildir

Bu saydiginiz yazilari yorumsuz bir sekilde buraya aktarin kardesim.. her devirde vahdeti vucüdu yasayan mevlanalar, yunuslar, geylaniler vardir.... Onlarin kimliginide ancak Allah bilir, dileyen hacet namaziyla onlari Allah'tan sorar ve onlara tabii olur... Ayrica bu gibi evliyalara bir cok kisi zamaninda karsi cikmistir, ne malum belki onlara karsi cikanlar kitaplarin icine böyle yazilar da eklemis olabilir. Biliyoruz ki o devirlerde su andaki teknoloji yoktu....


abdulkadir geylani böyle bir hal yaşamamıştır bu bir iftiradır hiç bir zaman ben vahiy aldım dememiştir


Şeyh Abdülkadir Geylânî'nin başından geçen meşhur olayı buna örnek verebiliriz. (Ebû Muhammed Abdülkadir b. Musa el-Cîlânî (el-Geylânî) (561/1166): Kâdiriyye tarikatının kurucusu olup büyük mutasavvıflardandır. Cîlân'da doğmuş, ama gençliğinde Bağdad'a yerleşip kendisini ilme vermiş, hadîs, fıkıh, tasavvuf ve edebiyatta şöhret bularak talebeler yetiştirmiştir. Matbu ve yazma birçok eseri vardır (Ziriklî, A'lâm lV/47). )
O şöyle demektedir:
"Bir keresinde ibâdet ediyordum. Üzerinde nur bulunan büyük bir arş gördüm. Bu nur bana seslendi:
"Ey Abdülkadir! Ben senin Rabbinim, başkalarına haram kıldıklarımı sana helâl ettim."
Cevap verdim:
- Sen, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'sın öyle mi? Defol buradan ey Allah'ın düşmanı!
Bunun üzerine bu nur darmadağın oldu ve kopkoyu bir zulmete dönüştü. Arkasından da şöyle seslendi:
- Ey Abdülkadir, benden dinindeki fıkhın (kavrayışın), ilmin ve ulaştığın mertebeler sayesinde kurtuldun. İnan ki, ben aynı şeyle yetmiş kişiyi saptırdım.
Abdülkadir Geylânî'ye soruldu:
- Onun şeytan olduğunu nasıl bildin? Cevap verdi:
- Bana "Başkalarına haram kıldığımı sana helâl ettim" demesinden...
Çünkü biliyordum ki, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şeriatı nesholunmaz ve değişmez. Bir de onun "Ben senin Rabbinim" deyip de "Ben, zâtımdan başka ilâh olmayan Allah'ım" diyememesinden..."
Ama böyle bir olayla karşılaşanlardan bir kısmı, görünenin bizzat Allah olduğunu sanmışlar ve uyanıkken Allah'ı gördüklerine inanmışlardır. Onların dayanağı müşahede ettikleri şeylerdir. Aslında bu kimseler haber verdikleri hususlarda doğru söylemekte, fakat bunun şeytan olduğunu bilmemektedirler.
Bu durum birçok câhil âbidin başına gelmiştir.
Bunlardan biri kalkıp dünyada gözü ile Allah'ı gördüğünü sanır ve bunu iddia eder. Çünkü onların birçoğu Allah sandıkları bir şey görmüştür, ama aslında o Şeytan'dır.
Birçoğu da bir peygamber, sâlih bir kul ve Hızır (a.s.) sandığı birisini görür ki, aslında bu da Şeytan'dır.
Sahih bir hadîste Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu rivayet edilir:
"Kim rüyada beni görürse, beni gerçekten görmüştür. Çünkü Şeytan benim suretime giremez."(Buhârî, İlm 38, Edeb 109)
Bu, uykuda iken rüya ile ilgili bir durumdur. Çünkü uykuda görülen rüya gerçek olabildiği gibi, Şeytan'dan da olabilir. Cenâb-ı Hak, rüyada Şeytan'ın Hz. Peygamber'in şekline girmesini engellemiştir. Uyanıklık durumuna gelince, dünya gözü ile artık O'nu kimse göremez.
Kim, görülen kişinin bizzat daha önce ölen bir kimse olduğunu sanır ve bunu iddia ederse, bunu cahilliğinden dolayı yapmaktadır. Bu sebeple de böylesi bir durum ne sahabeden, ne de güzelce onların yolunda giden tâbiûndan birisinin başına gelmemiştir.
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Muhyiddin İbn’ül Arabinin, Kur’an’a karşı olan sözlerinden bazı örnekler :

“Futûhât’da dikkatimizi çeken bir motifde, İbn’ül arabinin eser yazmak için dâima Allah’dan bilgi hatta izin beklediğini söylemesidir. Futûhat’da şöyle diyordu :”
<<... Eserlerimi yazmak husûsunda, bana gerçekten izin verilmiştir...>>
<<... Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki, buradaki her harfi ilâhi bir imlâ ve rabbâni bir ilkâ (= ulaştırma) ile yazdım...>> demektedir. İşte bu gibi sözlerle, normal boyda 7000 sayfa tutan Futûhat’ın her harfini dahi kendisine Allah’ın dikte ettiğini iddia ediyordu.” (El - Futûhât El - Mekkiyye, Muhyiddin İbn’ül Arabi, çeviri. Prof Dr. Nihat Keklik, Kültür Bakanlığı Yayınları - 1990 sayfa 93. )


“Futâhad’da çok nâdir olarak gözümüze çarpan başka bir motifde, İbn’ül - arabinin kendisine âyet(!) geldiğini iddiâ etmesidir... Bizzat kendisi şöyle diyordu :”
<<... İşte bu 586 yılında İşbiliye kabristanında bir Cuma günü namazdan sonra bize gelen âyet’dir. Bu sırada sarhoş (gibi) kaldım : Üç yıl müddetle namazda veyâ uyanıkken yahut uykuda, ancak bunu okuyabiliyordum...>> (bahsi geçen; El - Futûhât El - Mekkiyye, Muhyiddin İbn’ül Arabi, sayfa 99. )

Kendi yazdıklarının tamamı için de, Allah’tan gelme olduğunu ve kendisine ayet indiğini İbn’ül Arabi, kendisince Kuran’a alternatif üretmeye çalışıyor, daha önce örneğini verdiğim gibi, Mevlana da Mesnevisi için Kuran’a nazire yaparak aynı şeyleri söylüyor.
İbn’ül Arabi, kendi yoluna engel olarak gördüğü fakih’ler hakkında şöyle demekten çekinmiyordu :
<<... Fakih’ler, evliyanın Firavunları ve Tanrının iyi kullarının Deccal’larıdır...>> (bahsi geçen; El - Futûhât El - Mekkiyye, Muhyiddin İbn’ül Arabi, sayfa 11. )

Muhyiddin-i Arabinin, İhlâs sûresinin yalnız kendisi için özel olarak indiğini ve kendisinin bizzat bu süreden ibaret olduğunu söylemesi ve dolayısıyla vasıf olarak doğrudan doğruya Allah olduğunu iddia etmesi :

“... Bu (ihlâs) sûre(si), bana Haleb’te tecelli etti.
Bana denildi ki :
- Bu sûreyi gördüğün zaman, ne bir insan ne de bir canlı onun ışıklarını göremez.
(İşte) bu sûre için ve bu sûreden, bana doğru büyük bir temâyül gördüm. (sûre) bana bundan önce girdiğim bu ev (!) gibi temsil edilmişti. Sonra denildi ki :
- Bu (sûre) sana, diğer müslümanla hâricinde hâlis (yani mahsus)tur. Bunlar bana söylenince işâreti anladım ve bu işâretin zâti (yani bana mahsûs) olduğunu ve benim sûretimin gayrisi değil fakat aynisi olduğunu anladım. ... Ve:
- İşte ben, buyum dedim. ...” (El - Futûhât El - Mekkiyye, sayfa 55-56).

Kuran’ın 112. Sûresi olan, İhlâs Sûresi, Allah’ın zatı ile ilgili bir sûredir. Ayrıca, ne Kuran ne de Kuran’ın hiçbir sûresi tek bir şahsa özel olarak inmemiştir. Kuran bütünüyle tüm insanları ve Cin’leri hidayete çağıran bir kitaptır.

Muhyiddin İbn’ül Arabinin işte ben buyum dediği ve Allah’ın zatıyla ilgili olan İhlâs sûresinde şöyle denmiştir. Kur’an’dan mealen :

- Rahmân ve Rahim Allah’ın adıyla
- De ki : O Allah birdir. 112/1
- Allah sameddir (her şey varlığını ve bakasını O’na borçludur. Her şey O’na muhtaçtır. O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şeyin başvuracağı, yardım dileyeceği tek varlık O’dur). 112/2
- Kendisi doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. 112/3
- Hiçbir şey O’na denk değildir. 112/4


İhlâs sûresindeki sözler dikkate alındığında, İbn’ül- arabinin, İslâm’dan ne kadar uzak bir sapma içinde olduğu kolayca anlaşılır. Kuran’ı sofist ideolojisinin bir oyuncağı sanmıştı. Şu bir gerçek ki çoğu kimseler gibi o da Kur’an’ın ne demek olduğunu ve neyle karşı karşıya olduğunu göremiyordu. O Kur’an ki Allah sözüdür, ona savaş açıp karşı gelenler Allah’a savaş açıp karşı gelmiş olanlardan başkası değildirler, bunun ne demek olduğunu bir bilselerdi. Kuran’dan mealen :

Biz bu Kûr’ân’ı bir dağ üzerine indirseydik, onun, Allah korkusundan baş eğip parça parça olduğunu görürdün. Biz bu misalleri, insanlara, belki düşünürler diye veriyoruz. 59/21



Kuran’da bahsedilen cennet nimetlerini gölgelemek amacıyla tahdis ettiği ve meçhul bir Sufiye atfettiği “arz’ül - hakika” diye bir yerden bahsetmesi :

“Hakikat Dünyası (arz-ü - hakika) adı verildiği halde, muhakkak bir Hayâl Dünyasından ibaret olan bu âlemde, gûyâ kırmızı altın’dan bir gölge mevcutmuş. Oradaki ağaçlar ve onların meyveleri, hep altın’dan imiş.
Bu meyvelerin güzelliği, râyihası ve lezzeti hiç kimse tarafından tarif ve tavsif edilemezmiş (fakat orası Cennet denilen şey değilmiş). Hatta Cennet’in meyveleri bile, onların yanında kusurlu kalırmış. Bu meyvelerin üstünde, tasavvur ve tahayyül edilemeyecek kadar güze ve süslü nakışlar varmış. [Fut. 1-142 (1-6)]
Bu meyveler o kadar büyükmüş ki, bunlardan bir tânesi gök ile yer arasına konursa, insan gökyüzünü görmekten mahrum kalırmış. Fakat bunca büyüklüğüne rağmen bir insan yine de onu kendi eliyle tutabilir, kavrayabilirmiş. Çünkü meyve, hava’dan daha lâtif ve hafif imiş. [Fut. 1-142 (6-9)]
... Bu büyük arz’daki arz’lar ( = bölgeler)’den her birine, şâyet gökyüzü konulsa, ona nisbetle tıpkı bir çöl (üzerin)deki halka gibi kalırdı... [Fut. 1-142 (1 ]
“Hele oradaki güzel kadınlar : İşte onlar Cennet’deki hûri’lerden daha güzelmiş. Onlarla sevişmenin lezzeti ise, hiçbir şeye benzemezmiş. [Fut. 1-142 (24-25)]
Hareket ve akma konusunda oranın suları, havadan daha lâtif idi...İçmek istediğiniz zaman, onda hiçbir içecekte bulamadığınız lezzeti bulursunuz. [Fut. 1-142 (31-32)]
(ve anlatımı bu gibi şeylerle sürüyor)
(El - Futûhât El - Mekkiyye, sayfa 66-67).

Sofist, İlâh’lık iddia etmişken birde Cennetini kuruverdi hem de Allah’ın Cennetinden daha güzel olduğunu iddia ederek.
İbn-i Arabinin söylediği veya tasavvuf öğretisinde ona aid olduğu kabul edilen daha bir çok ipe sapa gelmez rivayet örneği yazmak mümkündür fakat onun hakkında ki gerçekleri görmek isteyenler için bence bu kadar örnek yeterlidir.



Muhyiddini Arabide İnsan-ı kâmil yani şeyhin bu alemde istediği gibi tasarrufta bulunabileceğini söyler:
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
konumuzu hatırlayalım
"risaleinur nedir?"
......

peki gerçek konu ne?
adamın birinin daldan dala atlayıp mevlana ibni arabi gibi büyük şahsiyetleri sürekli karalaması...

risaleinur anlatılırken mevlanayı karalama başlıyor...hadi neyse diyor mevlanaya geçiyoruz... bir cümlesini ele alıyoruz cevap bekliyoruz...
beklediğimiz cevap üzerinde durmak yerine ardından onlarca başka başka iddia geliyor...
bizim cevaplarımızı beğenmiyor olabilir...
ama durmuyorki yerinde birde bakıyoruz konu ibni arabiye gelmiş ne olduğunu anlamadam...

normalmi bu????????????????????????

sonra sinirimizin ashabı bozulunca forumdan atılan biz oluyoruz...
yönetici moderatör beyler...
smiley avcılığını bırakıp mesajların içeriğiyle ilgilenseniz diyorum...

benden sölemesi
hem günlerce aynı minvalde giden bir konuda görevinizi yapmıyor...
konu hakkındaki fikirlerinizi yazmıyor
hem de bunlara hakettiklerii üslupla yanıyt verince biz kötü oluyoruz........
haluk ulusoyu bile geçtiniz..!!...
forum yöneticileri uyuyormu?...

*sorumlu bir vatandaş olarak ben ihbarımı yaptım yöneticileri uyardım elimden gelse çift sarı kartla uzaklaştıracam arkadaşı...





Forum kurallarını basite aldığınız ve ısrarla bu haraketlerinize devam ettiğiniz için banlandınız....
 

Furkan-01

New member
Katılım
2 Kas 2007
Mesajlar
48
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Web sitesi
www.evliyalardiyari.com
Abdülkadir Geylâni Hazretleri’nin sohbetler kitabı 578. sayfa:
Allah’ın verdiği şeylerden kopup O’na yönelen ve meleklerle ünsiyeti neticesi onların sözlerini işitmeye ve muhtelif suretlerde kendilerini görmeye başlayan kişi meleklerin sözlerine iyice alıştığı ve yüzlerini görmeye iştiyak duyduğu anda kendisi ile onlar arasında perde kaldırılır. Kalp bu safhaya geldikten sonra tekrar Allahû Tealâ onu perdeler. Kendi yakınlarının durumuna getirir. Burada ise sukuttan sonra olanlar olur. Allah onun kalbine vahyedeceğini vahyeder. Tıpkı Musa (A.S)’ın annesine vahyettiği gibi.

Demek ki Abdülkadir Geylani Hazretleri’ne göre de Allah’ın sözlerini işitmek, emir almak sadece peygamberlere has bir olgu değildir.


· Eşref Rumi Hazretleri:

Ol dost sultandır, ben ona kul/
Her dem yeni yeni nüzul

(Her an Allahû Tealâ’dan inen, nüzul eden yeni şeyler)

Andandır bu cümle usul / Ondandır her bahsimiz

Görülüyor ki, Allahû Tealâ her an söylediklerini bu büyük veliye işittiriyor ve ondan inen, Allah’tan inen, nüzul eden bu sözler bir esas, usul oluşturuyor. Ve bu usul ile Eşref Rumi Hazretleri, Divanını vücuda getiriyor. Yani Divan’ın esası, hep Allah’tan nüzul eden, indirilen sözler.

· Yunus Emre:

Çalaptır (yani Allah’tır) söylettirir /Yunus bilmez kendi hal

Düşmüş idik Hak kaldırdı, birliğini bize bildirdi.

Allah bize söylettiriyor, Allah bize birliğini bildirdi. Diyor.


· Ahmet Yesevi Hazretleri:

Garip, fakir, yetimleri kıl sen şamdan / Parçalayıp aziz canın eyle kurban
Yiyecek bulsan cemil ile kıl sen ihsan / Hak’tan işitip bu sözleri dedim işte.


Bunların hepsini Allah’tan işittiğini söylüyor Ahmet Yesevi Hazretleri.
Bir hadisi seriftede Hz. Muhammed s.a.s efendimiz, Hz. Isa a.s.in ahir zamanda tekrar dünyaya dönüsünde, Allahu Tealanin kendisine vahyedecegini buyuruyor.

Riyadussalihin En- Neveviden 370. bölüm s.1377 nr.1813
Iz EVHALLAHU ile Iyse sallallahu aleyhi vesellem, inni kad ahractu ibaden liy le leyedeni li ehadin bi kitelihim, feharriz ibadiy ilet turi ve yebasellahu Yecuce ve Mecuce ve hum min kullin hadebin yensilun.....
Bu sirada Allah; Ben kimsenin öldürmeye gücünün yetmeyecegi bazi kullarimi dünyadan cikardim. Sende cevrende ki kullarimi Tur daginda sakla, diye Isa s.a.s efendimize VAHYEDER.
Bu kadarlik yeter diye düsünüyoruz insaallah.




RISALE-I GAVSYYE

Belirsiz ve mutlak seyleri kesfeden Allah’a hamdolsun. Yaratilmislarin hayirlisi Hazreti Muhammed’e (A.S.) salât ü selâm olsun!

Allah’dan baskasyna gönül baglamayip ürken, Allah ile gönül aliskanligi içinde ünsiyet kuran GAVS-I Â’ZAM diyor ki:

“Cenâb-y Hak (c.c) Bana söyle buyurdu:

— Ey Gavs-i Â’zam!

— Buyur Allahim buyur, emrine âmâdeyim!

— Insanlik âlemiyle melekût âlemi arasindaki her hal ve sInIr,
SERiAT’in kendisidir. Melekût âlemiyle, Allah’a varmanin üçüncü basamagi olan CEBERÛT âlemi arasindaki her hal ve sInIr, TARYKAT’in kendisidir. CEBERÛT âlemiyle LÂHUT (ilâhi âlem) arasyndaki her hal ve sInIr ise, HAKIKAT’in kendisidir.”

Ve sonra Allah (c.c.) söyle buyurdu:

— “Ey Gavs-y Â’zam! Ben, insanda zâhir (belirgin) oldugum kadar hiç bir seyde zâhir olmadim.”

Bu beyandan sonra bu kez Ben, Rabbime sordum:

— Sizin için, size mahsus bir yer var midir?

— Ey Gavs-y Â’zam! Yerleri (mekânlari) yaratip olusturan Benim. Bu bakimdan Benim için hiç bir mekân olamaz, buyurdu.

— Ya Rab! Sizin yemeniz ve içmeniz olur mu?

— Ey Gavs-y Â’zam! Fakirin yemesi ve içmesi Benim yemem ve içmemdir.

Ve sonra söyle sordum:

— Ya Rab! Melekleri neden ve hangi seyden yarattin?

— Ey Gavs-y Â’zam! Melekleri insanin nûrundan yarattim; insanlari da kendi nûrumdan vücuda getirdim.

Buyurdu ve söyle devam etti:

— Ey Gavs-y Â’zam! Ben ne güzel istekliyim, insan da ne güzel istenilendir! Binici olarak ne güzeldir INSAN ve ne güzeldir O’na binit olan varliklar!

Rabbim sonra devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-y Â’zam! INSAN Benim sirrimdir; Ben de O’nun sirriyim. Eger insan Benim katimdaki mevkiini bilmis olsaydi, her nefes alip verisinde “BUGÜN MÜLK KIME AITTIR?” Âyetini okurdu.

Ve sonra Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-y Â’zam! Insan ne yerse, ne içerse, ne kadar ayaga kalkarsa ve ne kadar oturursa; ne kadar konusur ve ne kadar susarsa; ne kadar bir is isler, ne kadar bir seye yönelir ve ne kadar bir seyden uzaklasip ayrilirsa, mutlaka Ben O’nda bulunuyor ve O’nu harekete geçiriyorum. Çünkü Kudretim her varligi kapsayip içine almistir!

Rabbim sonra buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Insanin cismi, nefsi, kalbi, ruhu, kulagi, gözü, ayagi, dili var ya; iste onlarin hepsinde Ben varim. Hepsi de Benim tecellimle zâhir olur; Ben onlarin baskasi degilim.

Ey Gavs-y Â’zam! Fakirlik atesiyle yanani, yoksulluk kirginligiyla kirgin bulunani gördügün zaman ona derhal yaklas; çünkü Benimle onlar arasinda hiç bir perde yoktur.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Bir sey yedigin, bir sey içitigin, bir uykuya yattigin ve her halin uyanik bir kalb ve gören bir göz ile olsun!

Ey Gavs-y Â’zam! Bâtinda (gizlide) Bana olan yolculuktan mahrum bulunan kimse, zâhiri (açik ve seçik) yolculukla imtihan edilir de, bu yolculugunda Ben’den ancak uzaklasmayi artirir.

Ve sonra devamla Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-y Â’zam! Ittihad (birlesme) öyle bir haldir ki, kelime ile anlatilamaz ve ona bir tabir de verilemez. Bu hal gönülde yer bulup mevcut olmadikça ittihada inanan kimse küfre düser. Kim de Hakk’a vuslat peyda ettikten yani Bana gönül yoluyla kavustuktan sonra gaflet içinde ibadet ederse, o, Allah’a es-ortak kosmus olur.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Kim ezelî (öncesi olmayan) saâdetle mutlu olursa, ona müjde!… Çünkü o, ebediyen rezîl ve rüsvây olmayacaktir. Kim de ezelî sekâvetle (mutsuzluk ve bedbahtlikla) mutsuz olursa, ona da yaziklar olsun! O artik, bir daha makbul bir insan olmayacaktir!

Ve yine Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-y Â’zam! Fakirlik ve yoksullugu insana binek yaptim; bu binege kim binecek olursa, çölleri ve vadileri asmadan önce yüce makama ulasir.

Sonra yine buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Eger insan ölümden sonra meydana gelen ?eyleri bilmi? olsaydy, dünyada ya?amayy hiç de temenni ve arzu etmez ve Benim huzurumda her ân ve dakika “YA RAB! CANIMI AL.” diye yalvaryrdy.

Ey Gavs-y Â’zam! Halkyn kyyamet günü Benim katymdaki hüccetleri, sadece “ONLAR SA?IRDIRLAR, DYLSYZDYRLER, KÖRDÜRLER.” Âyetinin hükmü olacak ve sonra da hasret ve a?lamak…

Kabirdeki durumlary da böyledir.

Rabbim devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-y Â’zam! Muhabbet (gönülden gelen sevgi) daima iki taraflydyr; sevgi, sevenle sevilen arasyndadyr. Seven, sevgiyi a?yp fenâ bulunca sevgilisine kavu?ur.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Ruhlary, kendilerine “BEN SYZYN RABBYNYZ DE?YL MYYYM?” âyeti hitabymdan sonra verdim. Ruhlaryn kendi kalyplarynda kyyamete kadar beklemekte olduklaryny görüyorum.

GAVS-I Â’ZAM DYYOR KY:

— (Mâna âleminde) Rabbimi gördüm; Bana buyurdu ki: “Ey Gavs-y Â’zam! Kim ilimden sonra Ben’den rü’yeti (Beni görmekli?i) isterse, hakikat o, rü’yet ilmiyle mahcûbdur, yani rü’yet ilmi ara yerde perdedir. Kim de rü’yetin ilimden ba?kasy oldu?unu zannederse, hakikat o, RÜ’YETULLAH ile aldanmy?tyr.”

Sonra Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-y Â’zam! Beni gören kimsenin, artyk her hâl ve kârda sormaya ihtiyacy kalmaz. Beni görmeyen kimseye ise, sormak fayda vermez. Böylesi söz yönünden perde arkasynda kalmy?tyr. Yani söz, onunla rü’yetullah arasynda perde olmu?tur.

Ey Gavs-y Â’zam! Benim katymda fakir, hiç bir ?eyi olmayan kimse demek de?ildir. Bilakis her hususta emir verme yetene?i olan kimsedir. O, bir ?eye “Ol” deyince, o da oluverir.

Sonra yine Rabbim buyurdu ki:

— Cennetlerde Benim zuhurumdan sonra artyk ne ülfet, ne de nimetin de?eri kalyr. Cehennemde de Benim onlara hitabymdan sonra ne yabancylyk kalyr; ne de ate?te yanmak!

— Ey Gavs-y Â’zam! Ben her cömert ve âlicenâb ki?iden daha cömert ve ihsan sahibiyim ve Ben her merhamet edenden daha merhamet ediciyim.

Rabbim devamla buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Benim katymda uyu, ama halkyn uyudu?u gibi de?il; ancak o takdirde Beni görebilirsin.

Bunun üzerine Rabbime dedim ki:

— “Ya Rabbi! Senin katynda nasyl uyuyayym?”

Rabbim buyurdu ki:

— Bedeni lezzetlerden kesip dondurmakla; nefsi ?ehvetlerden uzakla?tyrmakla; kalbi hatyralardan paklamakla; ruhun zaman mefhumundan ilgisini kesmekle ve zâtyny, Zât-y Ylâhiyemde fenâ (yok) etmekle uyuyabilirsin.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Kendi arkada? ve yâranlaryna de ki: Sizden kim Beni arzuluyorsa fakirli?i seçip be?ensin; sonra da fakirli?in fakirli?ini… Y?te bu fakirlik tamamlanynca artyk onun ötesinde ancak Ben varym.

— Ey Gavs-y Â’zam! Yarattyklaryma kar?y merhametli ve ?efkatli olusan, o zaman müjde sana!… Yine müjde sana, e?er yarattyklaryma kar?y ba?y?layycy olursan!

Sonra Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Arkada? ve dostlaryna de ki: Fakirlerin davetini ganimet bilsinler. Çünkü fakirler Benim yanymda, Ben de onlaryn yanyndayym.

— Ey Gavs-y Â’zam! Ben her ?eyin varylacak tek sy?yna?yyym ve Ben her?eyin nazargâhyyym; dönü? Bana olacaktyr.

Ey Gavs-y Â’zam! Sen cennete de, ondaki mevcut nimetlere de bakma! O zaman Benim tecellimi vasytasyz olarak görebilirsin. Bunun gibi cehenneme ve ondaki ?eylere de bakma; o zaman Benim tecellimi vasytasyz olarak yine görebilirsin.

Sonra Rabbim devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-y Â’zam! Cennet ehli, cennet ile; cehennem ehli de cehennem ile me?guldür. Ey Gavs-y Â’zam! Cennet ehlinden bir kysmy oradaki mevcut nimetlerden Bana sy?ynyrlar. Nitekim cehennem ehli de cehennemin ?iddetinden Bana sy?ynyrlar.

Ve Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Benim, Nebî ve Resullerden ba?ka öyle kullarym var ki, onlaryn ahvaline dünya ve ahiret ehlinden hiç bir kimse muttali olamaz; hatta ne cennet, ne de cehennem ehlinden bir kimse, ne cennet bekçisi Rydvan, ne de cehennem bekçisi Mâlik onlaryn ahvalini bilebilirler. Ben onlary ne cennet, ne de cehennem ehli kyldym. Ne sevap ehli, ne de azab ehli eyledim; ne hûri için, ne de gylman için onlara bu imkany verdim. Tanymasalar bile onlara gönülden inanan kimselere müjdeler olsun!

Rabbim devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-y Â’zam! Y?te sen onlardan birisin. Onlaryn ?u dünyada alametleri ?udur: Bedenleri az yemek ve az içmekten eriyip gitmi?tir. Nefisleri ?ehvetlerden geri kalmy?, yanmy?tyr. Gönülleri hatyralardan paklanyp ütülenmi?tir. Ruhlary zaman mefhumundan arynyp manevi düzeye kavu?mu?tur. Onlar, evet Onlar Bekâ Yârâny’dyr, ebedile?en Allah dostlarydyr.

Likâ nuru (Allah’a kavu?ma nuru) ile kavrulmu?lardyr

Ey Gavs-y Â’zam! Çok sycak bir günde susamy? bir kimse sana gelir ve sen de so?uk suya sahib olur, ayny zamanda suya ihtiyacyn da olmazsa, e?er o susamy?y sudan men’edecek olursan, ?üphesiz ki o zaman sen cimrilerin en cimrisisin. Ve artyk Ben, kendimi merhamet edenlerin en çok merhamet edeni olarak tescil etmemle beraber, öylesine susamy?lary kendi merhametimden nasyl men’ederim?…

Rabbim yine buyurdu ki:

— Ey Gavs-y Â’zam! Günah i?leyenlerden hiç biri Ben’den uzakla?mady ve ibadet ehlinden de hiç bir kimse Bana yakla?mady. (Çünkü yakynlyk ve uzaklyk nisbîdir. Allah’yn ilmi, kudreti ve rahmeti her ?eyi içine alyp ku?atmy?tyr.)

Ey Gavs-y Â’zam! E?er bir kimse Bana yakla?acak olsaydy, herhalde o, günahkarlardan biri olurdu. Çünkü onlar âciz, yeteneksiz ve pi?manlyk duyan kimselerdir.

Ey Gavs-y Â’zam! Aczini, yeteneksizli?ini bilmek, nurlaryn ve feyizlerin kayna?ydyr. Kendini be?enmi?lik ise, karanlyklaryn menbaydyr.

Ve Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Günahkarlar, günahlary sebebiyle mahcûbdurlar. (Günah, onlarla ilâhi tecelli arasynda bir perde olur.)

Ybadet ehli ise, ibadetleriyle mahcûbdurlar. Bunlaryn ötesinde Benim bir milletim daha var ki, onlaryn ne günah üzüntüleri, ne de taat ü ibadet kederleri olur.

Sonra Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Günahkarlary fazilet ve iyili?imle; kendini be?enenleri de adalet ve azabymla müjdele!

— Ey Gavs-y Â’zam! Ybadet ve taat ehli, Benim Naim syfatymy zikretmekte; günah ehli de Benim Rahîm syfatymy anmaktadyr.

Ey Gavs-y Â’zam! Ben, günahtan geçti?i zaman günahkar kimseye yakynym; taat ve ibadetini byrakty?y zaman itaatkar kimseye ise uza?ym.

Ve Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Halk tabakasyny yarattym, Benim güzelli?imin nuruna güç getiremediler. Bu nedenle kendimle onlar arasyna zulmet perdesi gerdim.

Havâssy (seçkin ki?ileri) yarattym, onlar da Bana kom?u olmaya güç yetiremediler. Bu nedenle ilahi nurlarymy kendimle onlar arasyna perde yaptym.

— Ey Gavs-y Â’zam! Arkada? ve yâranyna de ki: Onlardan kim Bana kavu?mak istiyorsa, Benden ba?ka her?eyden syyrylyp çyksyn!

— Ey Gavs-y Â’zam! Dünyanyn ini? ve yoku?laryndan, geçi? ve derbentlerinden çyk ki, âhirete ula?asyn! Âhiretin de geçit ve derbentlerinden çyk ki Bana kavu?asyn!

Sonra yine Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Cisimlerden ve nefslerden çykyp uzakla?, sonra da kalblerden ve ruhlardan syyrylyp çyk ve sonra hüküm ve kaydyndan da çyk ki, Bana kavu?asyn!

Ve Ben, Rabbime sordum:

— Ey Rabbim! Hangi namaz sana daha çok yakyndyr?

Rabbim buyurdu:

— ?u namaz ki, içinde Benden ba?kasy bulunmaz ve namaz kylan da, kyldy?y o namazdan gâib bulunur.

Yine sordum:

— Hangi oruç Senin yanynda daha üstündür?

— ?u oruç ki, onda Benden ba?kasy yoktur ve o oruçlu da ondan gâib bulunur…

— Hangi a?layy? Senin katynda daha makbuldür?

— Gülenlerin a?lamasy.

— Hangi gülmek Senin katynda daha üstündür?

— A?layanlaryn gülmesi.

— Hangi tövbe Senin yanynda daha faziletlidir?

— Günahdan korunmu?laryn tövbesi.

— Hangi korunma Senin katynda daha iyidir?

— Tövbe edenlerin korunmasy.

Ve sonra Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Ylim sahibine Benim yanymda hiçbir yol yoktur; ancak imandan uzak bir ilmin yalnyz ba?yna sahibini Allah’a kavu?turamayaca?yny kabul ettikten sonra yol bulabilir. Çünkü imandan uzak bir ?ekilde o ilmi alyp o vaziyette kalyrsa ?eytanla?yr.

Yüce Rabbimi mâna âleminde gördüm ve kendisine sordum:

— Ey Rabbim! dedim, a?kyn mânasy nedir?

— A?k, a?ykla ma?uk arasynda bir hicaptyr.

Rabbim devamla buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Tövbe etmek istedi?in zaman, günah üzüntüsünü iç âleminden; korku ve tehlikeleri gönülden çykarman gerekir. Bu takdirde Bana ula?yrsyn! Aksi halde alay edenlerden, i?i alaya alanlardan olursun.

Ey Gavs-y Â’zam! Benim harîm-i ismetime girmek istedi?in zaman, artyk ne mülk ve melekûte ve ne de ceberûta iltifat etme. Çünkü mülk âlimin ?eytanydyr; melekût ârifin ?eytanydyr; ceberût vâkyfyn ?eytanydyr. Bunlardan birine razy olan kimse, Benim katymda ko?ulmu?lardan sayylyr.

Ey Gavs-y Â’zam! Mücâhede, mü?âhededen bir denizdir. Bu denizin balyklary orada bekleyenlerdir. O halde mü?âhede denizine girmek isteyen kimsenin, mücâhedeyi seçip be?enmesi gerekir. Çünkü mücâhede, mü?âhedenin ayydyr.

Sonra Rabbim bana buyurdu ki:

— Ey Gavs-y Â’zam! Ystekliler için mücâhede lazymdyr; Bana olan lüzumlary gibi.

— Ey Gavs-y Â’zam! Kullarymdan Bana en sevgili olan, anasy - babasy ve evlâdy bulundu?u halde kalbi Benimle me?gul bulunan kimsedir. O kadar ki, babasy ölecek olursa onun için hiç bir üzüntü ta?ymaz. Evlady ölecek olursa, evlad üzüntüsü diye bir hali görülmez. Y?te kulum bu mertebeye yükselince, artyk o Benim yanymda babasyz ve evladsyzdyr.

Ve Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-y Â’zam! Benim sevgim sebebiyle baba yoklu?unun tadyny hissetmeyen kimse, Vahdâniyet ve Ferdâniyet lezzetini bulamaz.

— Ey Gavs-y Â’zam! Bir yerde Bana bakmak istedi?in zaman, içinde Benden ba?kasy bulunmayan bir gönül seç!

Dedim ki:

— Ya Rab! Ylmin ilmi nedir?

— Ylmin ilmi, ilimden yana bilgisizliktir, diye buyurdu ve sonra devam etti:

— Ey Gavs-y Â’zam! Gönlü mücâhedeye meyleden kula müjde olsun!… Gönlü ?ehvetlere meyleden kula da yazyklar olsun!

Gavs-y Â’zam diyor ki:

— Rabbimden Mi’rac hakkynda sordum. Rabbim buyurdu ki:

— Mi’rac, Benden ba?ka her ?eyden syyrylyp yükselmektir. Böyle bir mi’racyn kemâli yükselme ve huzurda sa?a - sola iltifat etmemektedir.

Ve sonra Rabbim ?öyle devam etti:

— Ey Gavs-y Â’zam! Benim katymda MY’RAC’y olmayan kimsenin namazy namaz sayylmaz. Namazdan mahrum olan kimse, Benim yanymda mi’racdan da mahrumdur.

Ve burada Azîz ve Celîl olan Allah’yn sebepleri kolayla?tyrmasyyla GAVSYYYE, ki buna MY’RACYYYE de denir, tamamlandy.
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Furkan-01´isimli üyeden Alıntı
Abdülkadir Geylâni Hazretleri’nin sohbetler kitabı 578. sayfa:
Allah’ın verdiği şeylerden kopup O’na yönelen ve meleklerle ünsiyeti neticesi onların sözlerini işitmeye ve muhtelif suretlerde kendilerini görmeye başlayan kişi meleklerin sözlerine iyice alıştığı ve yüzlerini görmeye iştiyak duyduğu anda kendisi ile onlar arasında perde kaldırılır. Kalp bu safhaya geldikten sonra tekrar Allahû Tealâ onu perdeler. Kendi yakınlarının durumuna getirir. Burada ise sukuttan sonra olanlar olur. Allah onun kalbine vahyedeceğini vahyeder. Tıpkı Musa (A.S)’ın annesine vahyettiği gibi.

Demek ki Abdülkadir Geylani Hazretleri’ne göre de Allah’ın sözlerini işitmek, emir almak sadece peygamberlere has bir olgu değildir.





hz. musanın annesine gelen ilhamdır

elbette allahın has hakiki dostlarının kalbine gelenler ilhamdır

ilhamı ikiye ayrılır rahmani ve şeytanidir

bunu anlamak için kalbe gelen ilham kuran ve sünnete götürülür kuran ve sünnet uyuyorsa alınır uymuyorsa rededelir

szin mevlanızın kalbine ilham olrak geldiğini idaa ettikleriniz şeytani ilhamdan başka bir şey değildir işte mevlanızın idaasına göre bu mesnevi denen paçavralar her harfi vahiymiş
insanın ar damarını bile catlacak derecede olan kabak hikayesinide vahiy bilin siz
meğerki vahiy ne kadar basitmiş. aşağıdaki linki bi tıklyında 1335 1420 arasındaki beyitleri bi okuyun belki biraz yüzünüz kızarır ve gelin bama deyinki bu okuduklarımız da vahiydir


http://www.semazen.net/show_text_main.php?id=326&menuId=110
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Azrâil ne kişi durur kasd idebile cânuma
Ben onun kasdını gine kendiye zindan eyleyem.”
“Ya Cebreil kim ola hükm ide benüm âhuma,
Yüzbin Cebreil gibiyi bir demde perrân eyleyem.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 94.)

Diyor ki, “Azrâil kim oluyor benim canımı alacak, ben onun kasdını kendisine zindan ederim.”
“Cebrail kim oluyor benim sözüme hükm etsin, benim sözüme karşı vahiy getirsin, yüz bin Cebraili bir anda uçururum, yok ederim.” iddiasında bulunuyor.
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Yahu bune dalalet bune zillet. Bu bir şirktir. Heyhat Mevlanayı sapıklıkla suçlayana bak. Şeytana yaratıcı yaptı. Ona ilham veren bir kudreti verdi. Mutezile oldu.

Şeytan asla ilham etmez. İlham eşyadır. Şeytan vesvese verir. Zİra vesvesenin muhakkak bir vucud yoktur. Eşya değildir. Hiç hükmüde bir fiildir.

Sen şeytanının vesvesesine ilham diyorsun. Daha arasında ki farkı anlamamışsın. Gelmişsin burda bizim alimlerimizi eleştiriyorsun. Kimsin sen ya?_



[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]İlham; Kalbe gelen his tir.

Kalbe gelen his; melekii de olabilir, şeytaanii de olabilir.

İlham, BİLGİ içerir. Yani bir manası bir anlamı bir mesajı olmalıdır.
İnsan bu kalbine gelen hissi yanlışta anlayabilir, doğru da.

İlham; ZAN dır. Zanna göre hükmetmek ise caiz değildir.
Kesin Bilgi Allahın yolladığı VAHİY dir.


Rasuller hariç hiçbir insanın kalbi, Allah tarafından 24 saat gözetimde değildir, olamazda aksini iddia eden ya İslam dinine hiç girmemiştir yada ortak koşarak iman edenlerdendir.

İslam dinin tamamlandığını söyleyen Rabbimize inatla "Allahtan DİN ADINA, İLHAM/BİLGİ" aldığını iddia eden , tasavvuf ve tarikatçılar maalesef bu ümmetin bölücüleridir.

Biz müslümanlar olarak bu şirk inançları inkar etmeliyiz
[/FONT]


yukarda verdiğim linke girip okudunmu sence allah insanın ar damarını çatlatacak kadar ayrıntılı olarak bir insanın kabine his verirmi
 
Üst Alt