Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Özgürlük Projesi..."Beyin kontrolüne hayır !"

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
TELEGRAM DOSYASI VE "ÖZEL BÜRO" HAKKINDA -Sinami Orhan-

furkan16.jpg





FURKAN'da bu sayıdan itibaren ülkemizde vahşice tatbik edilmesine rağmen basın ve televizyonda "uyumlu bir suskunluk" ile karşılanan MIND CONTROL-ZİHİN KONTROLÜ veya TELEGRAM diye bilinen mevzuya dair bilgileri neşretmeye başlayacağız. TELEGRAM'ı kendilerine -beyanlarına göre- "Salih beye yapılanları okuduktan sonra" mesele edinen ve bu konuda devletteki ilgili makamlara da raporlar sunan, ülkemizdeki ve dünyadaki TELEGRAM'la alakalı bilgileri devamlı takip ederek büyük bir arşive ve tabiî ki donanıma sahip olan ÖZEL BÜRO-DSS (Digi Securty Servic) isimli "yapı" ile yaptığımız görüşmeler neticesinde sayfalarımızda ÖZEL BÜRO'nun "arşiv"inin yayınlanmasının insanımızın bilgilendirilmesi ve belli yerlerin harekete geçirilmesi açısından faydalı olacağına inandık.

ÖZEL BÜRO sorumluları ile yaptığımız görüşmelerde, kendileri, bu MIND CONTROL metodunun İNSANLIK DÜŞMANI BİR İŞKENCE METODU olduğunu söylemekle kalmadılar, "milli güvenlik açısından çok büyük bir tehlike" olduğunu da söylediler ki haklılar.

TBMM'deki milletvekilleri ile görüşmelerde bulunan, bu metodun tehlikelerini anlatmaya çalışan grub, "reklamlardaki zihin kontrolü" ile alakalı olarak bir kanun çıkartmaya muvaffak olmuştur; bu meşhur "25. kare" olarak bilinen hususdur. Bunun dışında ÖZEL BÜRO sorumluları, "Emniyetin bu hususda çok cahil olduğunu, ismini bile bilmediklerini" de ilave etmişlerdir; keza yaptığımız toplantıya da "Gayrettepe'den" çıkarak gelmişlerdir.

Bu mesele hakkında yıllardır yapıp ettiklerine şahit olduğumuz ÖZEL BÜRO, bir takım "şüpheli yerlere" dair bilgiler de vermişler, oralara yaptıkları "sızma" faaliyetlerinden bahsetmişler ve biz de bunları "not" olarak almışızdır. BİLİNE!..

Kendileriyle yaptığımız toplantıdan edindiğimiz izlenim, bu "yapı"nın, TELEGRAM denilen işkence metodunun, insanı robotlaştırmaya teşebbüsünün ve buradaki temsilcilerinin TEK TEK peşlerine düştükleri, bunlardan hesap sorulacak kadar bilgi topladıklarıdır. Sorumlu arkadaşlar, "BU İŞİ BİTİRENE KADAR" bu vahşi metodun peşinde olduklarının herkesçe bilinmesini de istemektedirler.

TELEGRAM'ın hem tek tek insanımız için hem de "milli güvenlik" için bu derece tehlikeli olduğu ortadayken gündeme gelmemesinin arkasındaki sebeb, hem mesele açısından "yetkililerin" cahilliği hem de bu iş gündeme geldiğinde, bunun REMZ SEMBOLÜ olarak İbda Kurucusu SALİH MİRZABEYOĞLU'nun isminin çıkacağı korkusudur! Bu korku yenilecektir inşaallah ve bu işin içyüzü ortaya çıkacaktır.


TELEGRAM, ABD mahreçli bir faaliyet, bu sayıda bu "cihaz"ın patent başvurularından birini yayınlıyor ve kısaca teknik bilgi vermeye başlıyoruz. ABD'de bu işi yapan NSA; onun buradaki eşit kurumu ise MİT... Doğrulanmayan bilgiye göre bu "cihaz" MİT'e verilmiştir. Doğrulanmamasının sebebi, bu "cihazın" ülkemize hiç kullanılmamak üzere sokulmasının dahi mevcut Anayasa'ya (vatandaşlarının akıl sağlığını koruma mükellefiyeti) aykırı olması... İleriki makalelerimizde bu hususda da gerekli materyalleri, dost ÖZEL BÜRO "arşivi"nden neşredeceğiz.
Son söz: Bu işin başındaki insanlık düşmanı ve VATAN HAİNLERİ, Koç'lar, Dalan'lar, Tarhan'lar bilmeli bütün içyüzleriyle GERÇEK HUKUKUN karşısına dikileceğiniz günler yakındır; “****omanyak", "grand master" ve de "ulusalcı" Dr. Ümit Sayın'ın "hali" sizlerin aklınıza başınıza almanız için bir "uyarı" olarak önünüzde durmakta... ÖZEL BÜRO elemanları ve BİZ, peşinizdeyiz; bitirmeye de -Bolu'daki İbda Kurucusu'na tatbik edilen işkencenin ateşiyle- KARARLIYIZ!
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
ZİHİN KONTROLÜNDE DAVRANIŞ MODELLEME

Değerli Üyelerimiz;

Sizlere ZİHİN KONTROL TEKNOLOJİLERİ ile ilgili şu ana kadar birçok makale paylaştık. Bu makalelerde ZİHİN KONTROLÜ teknolojilerinin bugün geldiği durum ve hali hazırdaki HASSAS TAKİP konusundan ayrılan noktaları inceledik.

HASSAS TAKİP ve ZİHİN KONTROLÜ temelde benzer özellikler taşısa da en önemli farklılığı HASSAS TAKİP’te psikolojik unsurların kullanılarak izlenecek şahıs ya da grup hakkında detay bilgi edinilmeye çalışılmasıdır.

Hassas takip’te kullanılan cihazlar ile ZİHİN KONTROLÜNDE kullanılan cihazlarda temelde farklıdır. Hassas takibi yürüten ekipler elektro-manyetik cihazlarla kişi ya da grupların tüm hareketlerini izleyebilir. Nefes alış-verişine kadar tüm fiziksel ve psikolojik değişimlerini gözlemleyebilir.

Burada dikkat edilecek husus, hassas takip’te kullanılan yöntemlerin hedefledikleri grubu ya da şahsı çözmek “mesleki tabirle açmak için” KİŞİYE ÖZEL DAVRANIŞ MODELLERİNİ uyguluyor olmalarıdır.

Eğer hassas takip altında bulunan şahısların ya da grupların illegal durumları söz konusu ise hassas takibe alınmaları halinde tüm ayrıntılar ilgililer tarafından kolaylıkla gözlenebilir.
Gerek ev gerekse diğer ikametlerinde hassas takip değişik vasıtalarla devam ettirilebilir. Yeri geldiğinde ekip personeli, hedefledikleri şahıs ya da grupları kalabalık ortamlarda da değişik mizansenleri kullanarak en uygun psiko-ortama sokabilirler.


Bu yaygın kullanılan bir metoddur. Davranış modelleri seçilirken kişiye özel ya da gruba uygun formatlar seçilir. Kişinin ya da grubun illegal tüm temasları ayrıntıları ile kaydedilir.
Davranış modellerinin uygulanması esnasında kişiye ya da gruba duruma göre HASSAS TAKİP ALTINDASIN mesajı da verilebilir. Böylelikle kişi ya da gruplarda panik yaratılmaya çalışılır. Yeri geldiğinde tehdit ve korkutma gibi taktiklerde kullanılabilir. Bu takibi yönetenler için aslolan maksimum bilgi toplamaktır.


Zihin kontrolü teknikleri ise birbirinden farklı amaçlarla kullanılabilir. En bilinenleri kimyasal ilaçların desteğiyle beyin yıkamadır. Ancak şu an için bazı kaynaklarda bu teknolojinin DÜŞÜNCELERİN OKUNMASINA kadar varan bir teknolojiye kadar ulaştığı yer alsa da, bu bilgilerin DEZENFORMASYON olma ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir.

Ancak, ilginç olan bazı ülkelerin bu projeye ilişkin kullanılan teknolojileri TESCİL DAİRESİNDEN TESCİL EDECEK KADAR CÜRET SAHİBİ OLMALARIDIR. (bkz. Yukarıdaki onay formu.)Bir süre önce NASA tarafından uzaydaki astronotlar için DÜŞÜNCELERİN BİLGİSAYARA KAYDEDİLMESİ ile ilgili bir makale yayınlandı. Merak edenler bu makaleye göz atabilirler. (Makale adı: SUBSPEECHES)

CIA ve NSA gibi servislerinden sızdırıldığı ileri sürülen bazı dökümanları da yine buradan sizlerle paylaştık. Hatta eski bir NSA personeli olan WAYNE MADSEN adlı görevlinin projeyle ilgili açıklamalarını da yine buradan sizlerle paylaşmaya çalıştık.

Bu teknoloji ile ilgili ayrıntıları web üzerinde birçok kaynakta bulabilirsiniz. Ancak en bilinenleri GEORGE FARQUAR ve PROJECT FREEDOM, Prof.Dr. Jose DELGADO ve Zihin Kontrolü çalışmalarıdır.

Projenin başlangıcı 2.Dünya Savaşında Yahudi Bilim adamları tarafından BERGSTRASSE denilen bölgedeki laboratuarlarda başlatılmış, savaşın sona ermesi ile proje ABD Askeri Laboratuarlarına taşınmıştır. Şu an için bu projenin 250 farklı versiyonu üzerinde dünya üzerine yayılmış birçok tıbbi ve teknolojik laboratuarlarda devam ettirilmektedir.

Hatta proje bir ara o kadar ses getirdi ki, MEL GIBSON ve JULIA ROBERTS’ın oynadığı CONSPIRACY THOERY – KOMPLO TEORİSİ filmine konu oldu.

Ancak, ZİHİN KONTROLÜ projesi ile HASSAS TAKİP konusunu birbirinden kesinlikle ayırmakta yarar görüyoruz.

İlkinde duruma göre kişi ya da gruplara yönelik ağır ve şiddetli bir psikolojik baskı, psikolojik faktörler kullanılarak bilinen sorgu metodları uygulanmaktadır. Bu şekilde ağır psiko-şiddete uğrayan kişi ya da gruplara her an “SENİ İZLİYORUZ” mesajı değişik obje, ekipman ve personel kullanımıyla devam ettirilmektedir.

İkincisinde kaynaklara göre, kişi ya da grupların zihinleri nano-teknolojik cihazlarla incelenebilir ve görülebilir. Oto kontrolü ve tüm psikolojik ve fiziksel yapısı yönlendirilebilir. Verimli bir sorgulama metodudur.

Tüm bu teknolojilerin, İNSAN HAKLARI ya da BİREYSEL HAYATIN MAHREMİYETİ gibi konularla nasıl bir uyum içerisinde olduğunu da sizlerin ve okuyucuların takdir ve görüşlerinize bırakıyoruz.

Şimdi gelelim projenin sistematiğine...

Bir cismin bioelektrik alanı uzaktan algılanabilir, böylece cisimler bulundukları herhangi bir yerde denetlenebilirler. Özel EMF cihazıyla sistem operatörleri, kripto-şifre çözücüleri (EEG’lerden) üretilen potansiyelleri uzaktan okuyabilirler. Bunlar bir kişinin beyin durumlarına ve düşüncelerine kodlanabilir. Bu durumda kişi, uzak bir mesafeden mükemmel olarak denetlenir. İstihbarat personeli, “İşaret İstihbaratı”nın elektromanyetik tarama ağının kadranında çevirerek, ülkedeki herhangi bir şahsa çevirir ve İstihbarat teşkilatı’nın bilgisayarları o şahsı belirler ve günde 24 saat takip eder. İstihbarat Teşkilatı, Türkiye’deki herhangi bir şahsı seçebilir ve onu izleyebilir.
İstihbarat Teşkilatı “İşaret İstihbarat”, “Uzaktan Nöral(Sinir) Denetimi ve Elektronik Beyin Bağlantısı” için, “Elektro Manyetik Beyin Uyarılması”nı kullanmaktadır. (İonlaşamayan elektro manyetik alan) radyasyonu üzerine, nörolojik araştırmayı ve bioelektirik araştırma ve gelişmeyi içeren 1950’li yılların MKULTRA programından beri, “Beyin Uygulaması” gelişme hâlindedir.
Elde edilen gizli teknoloji, Ulusal Güvenlik Arşivlerinde, “Radyoaktifliği ve nükleer patlamaları içermeyen ve çevrede bulunan bir kaynaktan istemeyerek (kasıtlı olmayan bir şekilde) yayılan elektromanyetik dalgalardan oluşan bilgi” olarak tanımlanır ve “Işınım İstihbaratı” olarak sınıflandırılır. İşaret İstihbaratı, Amerika ve dost ülkeler yönetiminin diğer elektronik mücadele programları gibi, bu teknolojiyi de, gizli olarak yürütmekte ve muhafaza etmektedir. İstihbarat Teşkilatı, bu teknoloji ile ilgili mevcut bilgileri denetlemekte ve bilimsel araştırmaları halktan gizlemektedir. Aynı zamanda bu teknolojiyi gizli tutmak için uluslar arası istihbarat anlaşmaları da vardır.


İstihbarat teşkilatı bilgisayarında üretilen beyin planlaması, beyindeki elektriksel faaliyetleri sürekli olarak denetlemektedir. Ulusal Güvenlik gayesiyle istihbarat teşkilatı, binlerce insanın ferdî beyin haritalarını kaydetmekte ve şifrelemektedir. Elektro manyetik alanla “Beynin Uyarılması”, beyin-bilgisayar bağlantısını sağlamak için, meselâ, askerî savaş uçağında ordu tarafından gizlice kullanılmaktadır.

Elektronik gözetim amacıyla, beynin konuşma merkezindeki elektrik faaliyetleri, kurbanın sözlü düşüncelerine çevrilebilir. Kulağı devre dışı bırakarak, ses haberleşmesinin doğrudan beyne gitmesini sağlayarak, Uzaktan Nöral Denetim, şifrelenmiş işaretleri, beynin işitme korteksine gönderebilir. İstihbarat ajanları bunu, paranoid şizofreninin karakteristiği olan işitsel halisünasyoları taklid ederek, kurbanların gizli olarak takatini kesmek için kullanabilirler.Kurbanla herhangi bir temas olmaksızın, Uzaktan Nöral Denetim, bir kurbanın beynindeki görsel korteksteki elektrik faaliyetlerini planlayabilir ve kurbanın beynindeki tasvirleri (görüntüleri) bir videonun monitöründe gösterebilir. İstihbarat ajanları kurbanın gözlerinin gördüğü her şeyi görürler. Görsel hafıza da görülebilir. Uzaktan Nöral Denetim gözleri ve optik sinirleri atlayarak (devre dışı bırakarak), doğrudan görsel kortekse görüntü gönderebilir.

İstihbarat ajanları, beynin programlama gayesi için, gözetim altındaki kişi REM uykusunda iken, onun beynine gizlice görüntü yerleştirmek için bunu kullanabilirler.

Birleşik Devletlerde, 1940’lı yıllardan beri, İşaret İstihbaratı ağı vardır. NSA’nın Ft. Meade’de kişileri izlemek ve bunların beyinlerindeki işitsel-görsel bilgileri -tecavüzkâr olmayan bir biçimde- denetlemek için kullanılan iki yönlü geniş bir, Uzaktan Nöral Denetim sistemi vardır. Bu işlerin tümü, kişiyle fizikî bir temas olmadan yapılır. Uzaktan Nöral Denetim metodu, gözetim ve yurt içi istihbarat için esas metottur. Konuşma, üç boyutlu ses ve şuuraltı ses, kişinin beyninin işitme korteksine (kulakları bypass edilerek) gönderilebilir ve görüntüler görsel korteksin içine gönderilebilir. Uzaktan Nöral Denetim, kişinin algılarını, ruh durumunu ve motor kontrolünü değiştirebilir.

Konuşma korteksi / işitsel korteks bağlantısı, istihbarat toplumu için esas haberleşme sistemi oldu. Uzaktan Nöral Denetim, görsel-işitsel beyin ile beyin arasında veya beyin ile bilgisayar arasında tam bir bağlantıya izin verir.

NSA-SIGINT (Ulusal Güvenlik Teşkilatı İşaret İstihbaratı) insan beyninden yayılan 5 miliwottluk ve 30-50 Hz’lik uyandırılmış potansiyellerin şifrelerini dijital olarak çözerek, insan beynindeki bilgileri uzaktan ve (tecavüzkâr olmayacak bir biçimde) denetlemek için hususi yeteneklere sahibtir.

Beyindeki nöral hareketlilik değişen bir manyetik akıya sahib olan değişen bir elektrik özellik yaratır. Bu manyetik akı 30-50 Hz’lik ve 5 milimetrelik sürekli bir elektromanyetik dalga çıkarır. Beyinden gelen elektromanyetik emisyonda ihtiva edilen şeyler “uyandırılan potansiyeller” olarak adlandırılan (enserler ve desenlerdir.). Her düşünce, reaksiyon, motor kumandası, işitsel olaylar ve görsel görüntü için beyindeki bir “uyandırılmış potansiyel” veya “uyandırılmış potansiyeller kümesi” karşılığı vardır. Beyinden yapılan EMF emisyonunun şifreleri, beyninde geçerli fikirler, düşünceler, görüntüler ve sesler haline gelmesi için, çözülür.

NSA SIGINT, bilgileri (sinir sistemi mesajları gibi) istihbarat ajanlarına aktarmak ve gizli operasyon yapılacak kişilerin beyinlerine (onlar tarafından farkedilemeyecek bir şekilde) aktarmak için, bir haberleşme sistemi olarak EMF ile aktarılan Beyin Uyarılması’nı kullanmaktadır.

EMF ile Beynin Uyarılması, sonuçta beynin nöral devrelerinde ses ve görsel olayların oluşması için beyindeki uyarılacak potansiyelleri, kobayları tetiklemek için şifrelenmiş ve puslanmış karmaşık elektromanyetik işaretler göndererek çalışır. EMF ile Beyin Uyarılması kişinin beyin hallerini değiştirebilir ve motor kontrolünü etkileyebilir.

İki yönlü elektronik Beyin Bağlantısı, sesi (kulakları by pass ederek) işitsel kortekse aktarırken ve donuk (belirsiz) görüntüleri, (optik sinirleri ve gözleri by pass ederek), görsel kortekse aktarırken, nöral görsel-işitsel bilgileri uzaktan kumanda ederek, yapılır. Görüntüler beyinde sabit olmayan iki boyutlu ekrandaki gibi zuhur eder.

İki yönlü elektronik Beyin bağlantısı gelişmiş tüm istihbarat servisleri personeli için esas haberleşme sistemi haline gelmiştir. (Bu servislere ülkemiz servislerini de ekleyebiliriz) Uzaktan Nöral Denetim (RNM, insan beynindeki bioelektirik bilginin uzaktan denetimi) esas gözetim sistemi hâlini almıştır. Bu Batılı Devletler İstihbarat Topluluğu’nda sınırlı sayıdaki ajan tarafından kullanılmaktadır.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
SİNYAL MUHABBETLERİ
Salih Mirzabeyoğlu​


- Bizim “Salak sinyal”in, yâni Ömer Hanım’ın eşi (!) Ayşe, onun iyi giyinmesinden şikâyetçi. Yalnız bu!
- Çeteciğin istikbâli, bu Ayşe’nin iki dudağı arasında. Mahrem yerine âit bilgi tarafımdan onlara malûm edildiğine göre, benim onu becerdiğime dair isbat tamam. Şimdi onlara düşen, bu yoldan ortaya çıkıp, şantaj niyetlerin gerçekleştirmek. Sonra, televizyon programlar (!), basın filân derken, gelsin paralar! Öyle para gelecek ki, kendi tâbirleriyle “modası geçmiş” öbür mafya örneklerine nisbetle, bunlar en büyük olacaklar. Kendilerini özellikle ilk 6 ay ve biraz daha hafif 1 sene yardım eden elemanlara da bir maaş ikramiye vereceklerdi!
- Patron olmadan, epey patron havası da atan bu yumurtasız fareler, sigara ihtiyaçları vesaireyi, birbirlerini de kollayıp didişerek, “Kantin dilenciliği” yoluyla temin ediyorlar; hâlen. Şu ândaki durumları da, bu hâllerine uygun olarak, dilenci sınıfında; gördükleri muamele de.
- Durumlarından dolayı, bana bir şey olmaması kaydıyla göz yumulan bu hayvancıklar, kimsesiz ve müşterisiz kalmış yaşlı fahişelerin, kendi kendine boş duvarlara konuşması yerine, ellerinde cihaz, 24 saat bana edebsiz ve şantaj(!) konuşmaları… Göz yumulan ve daha önce bunu nasıl sağladıklarını anlattığım bu hayvancıklar, hiçbir şey olmamalarının palavracılığı içinde, hâlâ “Jitem, Mit” elemanı filân numarası da yapmaya çalışıyorlar ama, ne olurlarsa olsunlar karşıma almış bir yerden şimdiki durumlarını tek kelimeyle özetliyeyim: Hayvan da değil, hayvancıklar… Yumrutasız fareler, tecrübe hayvanları.
- Serdar Menderes, homo ama, onda da köpeklik… Bundan, hepsinin hâllerini anlayın! Bacıları da, aynı soydan, paçoz fahişeler! Ortaya çıksınlar diye Aysel Genç isimlisini de becerdiklerim listesine ilâve ediyorum. Hatırladım!
- “Salak Sinyal”in baba adı AbdullahKafa harman, bir gece yanımdaki hücreden biri bağırıyor: “Allah belânı versin ulan! Benim adım Abdullah!..” Acaba bana mı laf atıyor, yoksa o da benim gibi kıstırılmışlardan mı? Ses Ömer’in ama, o zannettirilmek için oyun da olabilir. Bu hâdise ilk betatron seansları başladıktan 2-3 ay sonra oluyor. (Yâni yaklaşık olarak bundan 2 sene önce)… Zaman içinde o hayvancıkın Ömer ve baba adının da Abdullah olduğunu öğreniyorum. Kendisini babası zanneden yumurtasız fare.
- Ayşe, Ömer’in karısı ya… 9.8.2007 gecesi. Yaptıkları edepsizliklerin mukabili: “Ayşem ne yapıyor?”… Verdiği cevab: “Hamile!”…
- Sinyal muhabbetlerinde, düğün gecesi Abdullah’ın ona yardımcı olması sabit. Soruyorum: “Abdullah’tan?” Dikkat edin: “AYNEN!” diyor. Fazla bir şey söylememe lüzum var mı?
- Bu “Salak Sinyal”, benden “İblis” dememi dilenen. Haşin bir şöhret yapacak! Hâli, vakıa hâlinde şu: Düğün gecesi, olanlar olmuş… Sonra Cezaevinde malûm olduğu üzere yeltendikleri işin istedikleri biçime sokulmak üzere yumurtaları alınmış. Ama onun için pek kayıp sayılmaz: Hem ibne, hem de yumurtaları muhabbet kuşu yumurtası!
- “Aaa! Ömer ne oldu?”… “Valla koşarken düştü Ayşe!”
- Serdar’ın bacısı Aysel ona koli yollamış… “İçinden sütyen mi çıktı?”… Cevab: “Aynen!”… Eh, işe çıkarken sırasıyla kullanırsınız!
- Onların sesini kesecek mevzu belli: Ayşe… Hamile kalışının tarihi de Aralık 2006-Ocak 2007 olması gerek… “Gerçek mi?” diye sormaya lüzum var mı? Konuştuğum adamlar ve cevabları gerçek!
- Ayşe, teselliye hiç ihtiyacı olmayan, hattâ benim vasıtamla gizli bir hınç duyduğu karısından intikam alan Ümeeer’i, teselli ediyor: “Benim durumum yine iyi, Aysel Serdar’ın çiftleştiği cinsten hamile kalmış!”
- Şimdi asıl mesele şu: Göz yumulan, o arada mafya olmaya özenen bu sümüklerin, cihazlarını kim verdi ve yumurtaları niye alındı? Yumurtalarının niye alındığı, benim için üç aşağı-beş yukarı malûm, ama kendileri BİLMİYOR! Şu ânda benim tabirimle, -ortada kaldılar ya!-, “oralarının faizini yiyorlar!”.
- Bunların anlattığım kılığa girmelerinin bir sebebi de, kraldan çok kralcı hesabı, yalakalık… Ben hâdise çıkarırsam, bunlar cihazları ve heybetleriyle (!) beni zaptedeceklermiş (!) Zaten olay olmuş da bizim haberimiz yok: 2 ceset ve 19 yumurtasız hilkat garibesi! Sanırım dünyada bunun örneği yok! Tarihe geçtiler! Ayşe’nin orasında!
- İçlerinden birinin kod adı, benim koyduğum: Orkid… 2 legal ve bir sürü illegal babası olan. Anası rahat hareket edebilmek için, poşet içinde bir yere bırakmış. Akıllıca ama cahil bulduğum –hepsi cahil!- ona, hepsi için geçerli olmak üzere, şu tavsiyede bulundum: Bari kestirmişken, hepsini kestirseydiniz. Her neyse olan olmuş. Şimdi sizin yapacağınız iş, tek reel sermayeniz olan ödünüz yolundan para kazanıp, Mındıkoğlu’na baş vurmak. Gerçek sermayeniz artık çöktü ama!
- Netice olarak: Çete hevesleri çökmüş, dilencilerle, tam imhaya kadar devamdayız. Dua!
Baran Dergisi
www.barandergisi.com
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
107597b.jpg

Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu Ocak 2000 Metris-İstanbul​
 

seyhshamil

New member
Katılım
12 Ağu 2007
Mesajlar
62
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
44
Arkadaşlar Aydoğan Vatandaş'ın HAARP adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim bu tim psikolojik haarp teknikleri ve taktiklerini içeriyor.Türkiye'nin de o tip Türk gençlerine sahip çıkıp abd ve israil'e karşı bir koz olarak saklaması uygundur. İlerde çok büyük işlere yarayabilir.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
F tipinde son durum

Yıldırım Türker

Zamanında 'devlet zulmünün son mimari zaferi' demiştik, F tipi hücrelere. Baş mimarlardan, o dönemin Adalet Bakanı hırstan gözü dönmüş bir tur operatörü gibi F tipi cezaevlerine toplu geziler düzenliyordu. Beyefendiliği ve zarafetiyle kimi çinko gönüllerde taht kuran Hikmet Sami Türk, gezdirirken 'yüksek güvenlikli lüks hücreler' diye tanıtıyordu onları.

Yeni hükümette Devlet Bakanlığına terfi eden sonraki Adalet Bakanı Cemil Çiçek de, bir cezaevi ziyareti sırasında kendisine sorulan bir soruya karşılık, "Cezaevi sözü içime dokunuyor. Buralar konukevi" demişti. Her gün şefkatli devletin o konukevlerinden mektuplar geliyordu. O cehennemlerde yaşatılanlar, yılmadan duyurmaya çalışıyorlardı seslerini. Öldüklerinde gazetelerde haber olamayanlar. Öldürüldüklerinde katillerinden hesap sorulamayanlar.
18 cezaevinde 865 hükümlü ve tutuklu 2000 yılının ekim ayında açlık grevine başladı. Grev, 20 Kasım'da ölüm orucuna dönüştürüldü.

19 Aralık günü, Cumhuriyet tarihinin en gözü dönmüş katliamlarından biri gerçekleştirildi. Devlet, kaba alaycılığıyla bu operasyona, 'Hayata Dönüş' adını vermişti. 32 kişi öldürülmüştü. Bu kanlı operasyona 'katliam' diyenler, ceza aldıklarıyla kaldı. Sonradan katliamın sorumluları hakkında soruşturma açılacaktı.

Yedi yıl içinde ölüm orucunda, müdahaleler sonucu, intihar saldırısı, kendini yakma ve tedavi sırasında 122 kişi hayatını kaybetti. 600'e yakın tutuklu ve hükümlü başta Wernice Korsakoff olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalandı. Devlet, inadını sürdürüyordu.

5 Nisan 2006'da, 'Avukatlar Günü'nde avukat Behiç Aşçı, ölüm orucuna yatacağını açıkladı. Onun gün günden eriyen halini görüyorduk artık gazetelerde. Devlet, hâlâ burnundan kıl aldırmıyordu. Sivil toplum kuruluşlarının büyük çabaları sonucu Adalet Bakanlığı yeni bir genelge yayınladı. Sivil toplum kuruluşlarının raporunda belirtilen önerilerin büyük çoğunluğu kabul edilmişti. Behiç Aşçı'nın simgelediği mücadele sonuç almıştı. Aşçı ve diğer iki eylemci, ölüm orucuna ara verip tedaviyi kabul etti. Tecrit, kaldırılmıştı. Hükümlü ve tutuklular ortak etkinliklere katılabilecek, sohbet amacıyla bir araya gelebileceklerdi.

Genelgenin yayınlanma tarihi olan 22 Ocak 2007'den bu yana F tipi cezaevlerinde neler oluyor? Adalet Bakanlığı sözlerini tuttu mu?

Cezaevlerinde durum
Edirne F Tipi Cezaevi: Eylül 2007 tarihi itibariyle genelge hâlâ uygulanmamıştır.
Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi: Genelge bu cezaevinde yeni yeni uygulanmaya başlamıştır.

Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi: Bu cezaevinde de genelge uygulanmamaktadır.

Kandıra 1 No'lu F Tipi Cezaevi: Eylül ayı itibariyle, Sosyal Hizmet Uzmanı, tutuklu ve hükümlülerle görüşerek 'ortak kullanım alanlarının sınırlı olduğunu, tutuklu ve hükümlü sayısının fazla olduğunu, ancak haftada dört saat ortak alanlara çıkmanın mümkün olacağını' belirtmiştir. Genelgeye aykırı uygulama, tutuklu ve hükümlülerce kabul edilmemiştir.

Kandıra 2 No'lu F Tipi Cezaevi: Hiçbir uygulama yapılmadığı gibi herhangi bir görüşme de gerçekleşmemiştir.

Bolu F Tipi Cezaevi: Haftada on saatlik uygulama devam etmektedir. Ancak sohbet yeri olarak idare ortak alanlara (spor salonu, kütüphane vb.) çıkma yasağı geldiğinde tutuklu ve hükümlüleri sohbete çıkarmamaya başladı.
Kırıklar 1 No'lu F Tipi Cezaevi: Cezaevi idaresi, talepte bulunan tutuklu ve hükümlülerin 'disiplin cezaları bulunduğu' iddiasıyla uygulamaya geçmeyi reddetmiştir. Daha sonra sorun çözülmüştür.

Sincan 1 No'lu F Tipi Cezaevi: Genelge hâlâ uygulanmamaktadır.
Sincan 2 No'lu F Tipi Cezaevi: Hiçbir uygulama yapılmadığı gibi herhangi bir görüşme de gerçekleşmemiştir.

Haftalık toplamı 10 saatin ve günlük toplamı 2 saatin altına çekmeye çalışan girişimler genelgenin sözüne olduğu kadar amacına da aykırı bulunmakta, hakkın kullanılmasını zorlaştırmakta veya imkânsız hale getirmektedir. Aynı genelge ile açıkça düzenlenen ve "ortak mekân yetersizliği sorunu çözülünceye kadar kapatılma birimleri de dahil olmak üzere her türlü kapalı alanın kullanılabilmesine imkân tanıyan düzenleme" hayata geçirilmelidir. Bu yönde bahane üretmek genelge koşullarında maddi ve hukuki anlamdan yoksundur.

Tecritten eski bir mektup :

" 'Kahvaltı, reçel, çay' bağırtılarıyla uyanıyorum. Daha sabahın 7'si bile olmamış. Hava oldukça soğuk. Kalkılacak gibi değil. Gerçi kalkmamı gerektirecek bir şey de yok. Ölüm orucundayım ve orucun 150. günü.
Uykum düzenli olmadığı için gece geç yatabiliyorum. Sabahlarıysa uykumu alamamış kalkıyorum. Kaloriferler iyi yanmadığı için içerisi buz gibi. Saat, 7.30. Yüzümü yıkamaya çalışıyorum. Su buz gibi. Tekirdağ'da yaz boyu günde üç kez 15'er dakika su veriliyor, bütün ihtiyaç bu kadar suyla karşılansın isteniyordu. Sıcak suysa 10 dakika. Vaktin yarısı ısınmasını bekle, sonra üç kişi yıkan. Koridorun sonundakilerse tamamıyla susuz yaşıyordu.

Saat 8'de infaz memurları avaz avaz 'sayım, sayım' diye bağırıyor. Sayıma en az 7-8 kişi geliyor. Bir kısmı kapının ağzında bekliyor. Boş bir plastik su şişesini alıyorlar. "Neden?" diye soruyorum. Cevap, değişmiyor: "Emir böyle." Oysa soğuktan korunmanın bir yolu kantinden satın aldığımız ısıtıcıyla su ısıtıp şişelere doldurup yatağımıza almak. Sabah sayımları, işkence. Üçümüzü de aşağı katta, musluğun önüne diziyorlar. İki gardiyan üst kata çıkıyor, dolapları didik didik edip her şeyi darmadağın bırakıyorlar. Aşağıda defterler açılıyor, fotoğrafların yanındaki isimler okunuyor, 'Buradayım' diye bağıracaksın. Direnen ağır dayak yiyor.

Gazeteler için yazılıp parasını önceden vermek gerek. Gelecekleri saat hiç belli olmaz. Okuma komisyonu tarafından tek tek sansür edilmeden bize ulaşmaları imkânsız. Okuduğumuzu diğer hücrelerin avlusuna fırlatıyoruz. Değiş tokuş için. Çatıda kalmazsa.

Sayımdan sonra bir bardak su ve çayımı içiyorum.

Hücreniz koridora bakıyorsa ziyarete ya da mahkemeye çıkanlara el sallar, içinizi ferahlatırsınız. Hücrenizin havalandırması başka bir hücreninkiyle karşı karşıyaysa, arada sadece yüksek bir duvar varsa, üç kişinin sesi daha katılır hayatınıza. En son sıradaysanız, önünüzdeki duvarın ardında asker vardır.
Ziyaret günüyse, konuşacaklarını önceden düşünür, hazırlarsın.
Vakti iyi değerlendirebilmek için. Ziyaretlerin anısı uzun süre seninle
birlikte kalır.

Mahkemen varsa, ringde gidiş gelişler sırasında dar zamanda kucaklaşmalar, sözü birbirinin ağzından kaparcasına, tek saniyeyi boşa harcamama kaygısıyla konuşmalar...ve tabii itiş kakış, dayak hakaret. Yine de bunlar birbirini görmenin, kucaklaşıp sarılmanın mutluluğunu gölgeleyemez. Ziyarete ya da revire gittiğinde de arada bir arkadaşınla karşılaşırsın. 'Müdahale timi' ona bakmanı dahi engeller. Ama bazen ellerinden kurtulup arkadaşınla kucaklaşıverirsin. Her şeyi göze alarak.

Sabah sayımından sonra mahkeme, hastane, ziyaret yoksa hücre kapısı artık açılmaz. Akşam sayımına kadar.

Saat 9'da merkezi müzik yayını başlar. Radyonun istasyon ayarı onların elindedir. Diyelim memleket türküleri başlamış, sen de özlemle eşlik ediyorsun, fark ettikleri anda değiştirirler. Rahatsız ettiklerini hissederlerse gümbür gümbür arabesk şarkılar çalıp kendi sabırları tükenene kadar dinletirler.
Yandaki arkadaşımızın kazak, hırka gibi giysilere ihtiyacı var. İdareye dilekçe yazıp istiyoruz. 'Yasak' diyorlar.

Saat 14'de bir arama daha. Ortalığı dağıtıyorlar yine. Dolaplara yapıştırmış olduğumuz, ölüm orucunda kaybettiğimiz arkadaşlarımızın resimlerini yırtıp alıyorlar. Gazetelerden kesmiştik.

Onlar çıkınca eşyaları toplayıp hücreye bir çekidüzen veriyoruz.
Saat 16. Gardiyanlar havalandırma kapısını kapatmaya geliyor. Sanki hava ceplerinden çıkıyor. Daha hava kararmadan hücre üstümüze kapanıyor.
Dünya üstümüze kapanıyor. Gece sayımını yapıyorlar. Hava soğuk. Yataklardan çıkamıyoruz.

Hücre yaşamını ben biraz Anadolu'da yolu, ulaşımı olmayan, kar altında
kalıp şehirle bağları kopan, aylarca kendi içine kapanan köylere benzetirim. Aynı blokta, hemen çaprazımıza düşen tek kişilik hücrede kalan 22 yıllık arkadaşımın yüzünü görmeyeli bir buçuk yıl oldu. Havalandırmaya çıktığımda bazen onun da duvarın öte yanında olduğunu düşünürüm. Payımıza düşen on metrekarelik gökyüzü. Hücren güneye bakıyorsa arada bir güneşi
görmen mümkün. Kuzeye bakanlar hiç görmez. Anlatılacak daha çok şey
var, ama hepsinden önemlisi şu. Hücre insanlık dışıdır. İnsan hücreye sığamaz. İnsan kalabilmektir bütün direnişin, mücadelenin özü."

Radikal
 

ibo

New member
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Beyin kontrolü

Beyin kontrolü

Merhaba arkadaşlar,


malesef beyin kontrolü hakkında yazılanların hepsi gerçek ve yine malesef bizzat bizim türk istihbaratı bu teknolojiyle kendi insanlarına zulm ediyo,ya robotlaştırarak isteği çirkinlikleri yaptırıyo ya kal krizleriyle ya trafik kazalarıyla hiç acımadan öldürüyor,bazen düşünmeden edemiyorum acaba onlarında mı beyinleri kontrol altında yoksa neden yabancı ülke ajanı gibi bize hiç acımadan bu zulumleri yapsınlar.
Allah herkesin yardımcısı olsun bu beyin kontrolü insanı imanındanda eder her şeyden eder...
 
Üst Alt