SIR PERDESİ ARALANDI: TELEGRAM-Zihin Kontrolü-
Gülçin Şenel
Bir gazetede çıkan NSA'nın zihin yönlendirme çalışmaları yaptığını anlatan haberin ardından, bütün gazete ve televizyonlarda, "nasıl yapılır?", "kim yapar?" etrafında açıkoturumlar, ropörtajlar yayınlanmaya başladı. Neticede hadise, "ceviz kabuğunu" doldurmayan geyik muhabbetine döndürülürken bu esnada yığınla çeviri-derleme kitab da yayınlandı. Tabiî, Kartal Cezaevi'nde "özel hücre"sinde, "zihin kontrolü" uygulanan Mütefekkir Mirzabeyoğlu'nun isminin mümkün olduğunca geçmemesine ve hadisenin onunla gündeme gelmiş olmasını gözlerden kaçırmaya dikkat ederek yapıldı tüm bu tv, gazete ve kitab yayınları. "Olmaz canım", ama "olursa da şöyle olabilir" şeklinde ABD merkezli komplo teorileri etrafında yapılan yayınlar, "Türkiye'de böyle birşeyin olması imkansız" yollu devam ededursun, kimi farmakolog-eczacı, kimi psikolog, kimi gazeteci "uzmanlar"(!) da, çok meraklı oldukları bu mevzuda her nedense, "Telegram" hadisesini ifşa eden Mütefekkir Mirzabeyoğlu'ndan hiç bahsedemediler. Hele "uzman"ım diye ortalıkta dolaşan Prof. Ümit Sayın'ın mazereti bir hayli komik: "Bilmiyordum!" Yani onların zihinleri bu hususta çoktan yönlendirilmişti ve bir "his ibtali" içinde gevezelik etmekle görevliydiler sanki. İş gele gele dezenformosyona varacaktı ki, bu gevezeliklere son verecek olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun beklenen eseri yayınlandı: Telegram-Zihin Kontrolü.
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan eser, epey bir maceradan sonra elimizde. Macera mı? Hadise şu: Geçtiğimiz ay (13 Ağustos 2003) bir haber geçti ajanslara: Salih Mirzabeyoğlu güya Adli Tıp'a başvurmuş ve zihin kontrolüne maruz kaldığını bildirerek incelenmeyi taleb etmiş. Hem de "ne yaptıysam onlar yaptırdı" şeklinde bir açıklamayla! Külliyen yalan elbette. Haberlerde kaynak olarak gösterilen Adli tıpta görevli Prof. Dr. Ümit Sayın, hadiseden sonra, noter tasdikli bir tekzib hazırlayarak, bu oyuna alet edilmek istemediğini beyan ediverince, Mütefekkir'in kitabı çıkmadan ortalığı bulandırmaya çalışan bu komplo da suya düştü. Ümit Sayın'la yapılan ropörtaj ve hadisenin teferruatı "Beklenen Nizam" Dergisi'nin 6. sayısında.
İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun zindanda kaleme aldığı eseri Telegram-Zihin Kontrolü, bu hususta bir ilk. Hem "Telegram" uygulanan, bu işi tecrübe eden müşahid, hem de yüzyılımızın fikir ve aksiyon mütefekkiri sıfatıyla kaleme aldığı eser, kendisine bu saldırıları düzenleyenlerin "kimliklerinin tesbiti ve ifşaını" ve Telegram'ın "altyapısını", dayanak noktalarını gösterici bir genişlikte. Bu yüzden sahasında ilk ve tek. Kendi ifadesiyle:
"Şair Bodler'in simyadan mülhem, sevgilisine "sen bana çamur verdin, ben ondan altun yaptım!" demesi gibi, bize zehir yedirdiler, biz onu panzehir ve bağışıklık aşısı yolunda kullandık. Bir bakıma Türkiye'de pratiği -teorisi de!- benimle meşhur olan bu iş, "ilim sınır tanımaz" tesellisiyle, Lût kavmine parmak ısırtır melânete ve yardımcı unsurlarla insanı robotlaştırmaya davranmışken, diğer yönüyle "dünyada" da kıstırılmış fertler üzerindeki tecrübelerin sınırını aşamamıştır. Bu ikazdan sonra bildireyim ki, gerek yaşamış kobay ve gerekse mevzuu alâkadar eder buudları işaretlemek bakımından, galiba dünyada ilk örneğim!"(1)
İşte biz, "zehiri bile şifaya çeviren bünyenin" Mimarı'nın, "Telegram" hadisesini de, (aylarca yaşadığı "tarif edilemez" işkencelerin ve saldırıların ardından), altyapısını tahlil ederek, davasına delil kılıcı "hakim" ve "hakîm" tavrına, "kahraman" edasına hayranız:
"Bu bir din mi, ilim mi çekişmesidir!" diyen Telegramcılar'ın, meseleyi ortaya yanlış koymaları ve sahtekârlıkları bir yana, sadece "iç şekil" bahsinde vurgulananlar bile, ruhun, "beynin irtisamları" olmadığını göstermeye yeter. Tıpkı gözün, görme sıfatının organı-âleti olması gibi, beyin de düşüncenin organı. Beyni ne kadar teshir edersen et, -edebildiniz mi?-, sizi "yücelerinizle" beraber "sin kaf" eden yanım ve "acı" duygum bile, benim uğrunda idam cezası aldığım dava tezimi delillendiriyor: Önce ruhçuluk, ardından "ruhçuluğun hakikati ne?" davası!" (2)
Ve Mütefekkir'den bir ihtar:
"Mevzu bilinmeli; tedbirin yarısı bundan geçer... Ve abartılmamalı; bu yoldan kendisine lüzum kalmadan tesirin kat ve kat arttırılmasına fırsat verilmemeli!" (3)
Peki İBDA Mimarı'na "Telegram işkencesini" uygulayanlar kimlerdi? Eserin "Perde Arkası" başlıklı Levhası'nda, kimlikler ifşa ediliyor. Bizzat İBDA Mimarı'na bu saldırıyı "yapanlar", yani "Dost Tarikatı" zümresi ve onların elebaşı, çete lideri İ.G., kendi ifadeleriyle eserde konuşturuluyor. Üzerinde çok konuşulacak olan bu ilginç Levha'dan sadece şu iktibas bile yeter:
"Telegram'da, JİTEM'den Binbaşı K.'nin sesiyle, "ilah"tan "peygamber" olmaya kadar "yücelik"lerini ilan eden serseri, kendini Mustafa Kemal'in yarattığını ilân ettiği demlerde, elbette Mehdî'liği ıskalayamazdı:
-"Ben Mustafa Kemal'in yarattığı, Türk Ordusu'nun en şerefli subayıyım. Bütün insanlık, Mustafa Kemal tarafından yaratıldı; ondan geldik, ona dönüyoruz! Ben Mehdî'yim ulan, Mustafa Kemal'in Mehdî'siyim!" (4)
Bu adam kim? Eserden "Şah Mat" başlığı altında, bu adamın ve zümresinin fotoğrafı:
"80 yaşlarında parkinson hastası bir manyak; ama öyle alelâde soydan değil de, kitabî yönü zengin zannedilen, muhteşem bir manyak. Üstadım'ın Şeyh Bedreddin hakkında dediği gibi, "ilmi nisbetinde cahil, cehli nisbetinde cesur", tehlikeli bir zır deli. Ama bütün örgütüyle -belki de!- talihsiliği, belâsını bulmak üzere bana çatmış olması. Belkisi de olmayan bir kat'iyetle söyleyeyim, benim şahsımda "bizimkilere" de uzanan o aşağıların aşağısı dili, "gösterileri", animasyonları. Bizimkiler; "kirli dedeler, pis şeyhler, zavallılar", vesaire, vesaire.
Sefillerin en sefili ve adîlerin en rezili olan bu adam, bana uygulanan Telegram işkencesinin mânâda ve belki de fiilî olarak başı ve insan ruhunu tahrib ederek teslim alma işinde zümresiyle beraber akla hayâle gelmedik cinsî sapıklıkların şâhıdır. Onları zümre ve metodlarıyla birlikte çökerten, Allah'ın izniyle benim; veya vesile olan benim." (5)
Eserde bazı "meşhur"larla karşılaşmak, bu "meşhurlar"ın kirli yüzlerini görmek işten bile değil. Teferruatını merak edenleri esere havale ediyoruz. Ve hemen söylemeliyiz: Bu eserle ilgili intibalarımızı kaleme almak bize iki yönlü hissî bir yoğunlaşma yaşattı. Birincisi, öfkemiz ve kinimiz, ikincisi hayranlığımız ve gururumuz; öfkemiz ve kinimiz başta Mütefekkir'e bu işi yapan fertlerin tek tek hepsine! "Ya Müntakim Allah!" duası ile açılan ellerimiz, hedefini biliyor artık. Hayranlığımız ve gururumuz, Mütefekkir Mirzabeyoğlu'na. Aylarca "Telegram Saldırıları"na maruz kalmış bir "kobay" olarak tek başına verdiği bu mücadelede, insan nasıl olurmuş, müslüman nasıl olurmuş, dava adamı nasıl olurmuş, lider nasıl olurmuş, "kahraman" kimmiş dosta düşmana gösterdi. Ve bununla da kalmadı, eseriyle zamanın kaydını tuttu ve mührü bastı. Bu dönem kapandı dostlar, İBDA Mimarı çağın en büyük gizli silahlarından biri olarak takdim edilen ve etrafında yoğun bir alâka uyanan "telegram"ın pratiğini de teorisini de; altyapısını da üstyapısını da tahlil ederek davasına delil kıldı! Hem de tek başına verdiği destansı mücadelesinin hemen ertesinde! Mütefekkir konuşsun:
"Rezillerin en rezili insanların, aşağılığın en bayağısı tertiblerle ve benzerleri arasında da gerçekten sefillerin en sefili düşünceleri-aşureleri adına beni yok etmek veya "mankurt adam yapmak" istemeleri, aslında benim şahsımda davama duyulan korkudan, -1999 Metris ve Bandırma destanlarındaki gerçeklemelerden-, ve söylemeliyim; lisân-ı hâl ile tersinden gösterdikleri hayranlıktandır. Necib Fazıl'la beraber Efendi Hazretlerini de tanıdıklarını sanan ve kendi rezilliklerine uygun şekilde Telegram yoluyla onları bana kötülemeye çalışan bu salaklar ordusu, bana niye ille de Atatürk hakkında kitab yazdırmak istesinler ve DGM'de ille de "Atatürkçüyüm!" demem için çalışsınlar? Hikayesi B-7 Koğuşu'nda." (6)
TELEGRAM'IN ALTYAPISI
Eserin çok mühim iki özelliği var bizce. Birincisi, Telegram'ın Türkiye ayağını ifşa etmesi; Dost tarikatı ve elebaşının kendi kitabları ve sözlerini tahlil ederek bu zümrenin "altyapısı"nı kendi ifadesiyle "değerinden fazla değer vererek" anlatması. Ki bu, İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun fikir adamı hüviyetinin gereği. Diğeri ise Telegram'ın dayandırıldığı mistik inanışlar, şamanizm çeşitleri, cin-büyü, teknolojik alt yapı, psikolojik veriler, felsefe ve ayrıca edebiyat sahalarında takib edilmesi. İBDA Mimarı işaretliyor:
"'Telegram' bahsinde, benim daha en başta aldığım notlarda, bunu "bir tür modern büyücülük" diye niteleyişim vardı; henüz bu meselenin Türkiye'de bilinmediği kırık dökük birkaç tercümenin de illüzyonvari bir gözle bakılması yüzünden geniş bir alaka zemininde yer bulmadığı bir zamanda, şimdi de olduğu gibi bizzat yaşayanın ağzından anlatılmadığını da hatırlatarak, sözkonusu nitelemenin bana ait ve ağızdan ağıza geçerken hileli bir şekilde bir ölmüşe atfen kullanıldığını belirteyim. Ayrıca henüz ortada hiçbir veri yokken, benim elime geçmemişken, bunun Şamanist kültürlerden devşirilen bir iş olduğu; nitekim, bu çerçevede benim Bakırköy Akıl Hastahanesi'nden dönüşümden, yani başlangıcın üzerinden 6-8 ay geçtikten sonra elime ulaştırılan eserlerle, tesbitim tamı tamına isbata kavuştu." (7)
"Büyü" bahsi önemli. Hatırlayacaksınız, İBDA Mimarı'nın bundan birkaç ay evvel yayınlanan "Sefine" isimli eserinde vurguladığı üzere, Kuantum Fiziği'nin vardığı "bütüncü-küllî anlayış"a dayanak olarak kullanılan "mistik-metafizik görüşler ve inanışlar", "İslâm olmasın da varsın Budizm olsun, Taoizm olsun, Şamanizm olsun" şeklindeki tavrın "siyasî" buudunu işaretlemekteydi. Kuantum dünyasında "olmaz" dediğimiz şeylerin "olabilir"liğine kapı açılması, yani bir nevi "sırra-bilinmeze" karşı "ihtimaller aleminde herşey mümkündür" yaklaşımı sebebiyle, Şamanizm gibi büyücülükle meşhur inanışların "kuantum araştırmacıları" için bulunmaz bir kaynak olduğu açık. Eserinde bu hususa da değinen İBDA Mimarı, Telegram'ı "modern büyücülük" olarak tasvir ettikten sonra (...)
Son olarak; İBDA Mimarı, Telegram'da sık sık atıf yaptığı bir eserin de müjdesini veriyor:
"Bir not: İfademe, "ben Atatürkçüyüm!" diye başlamam ve onların dikte edeceği şekilde konuşmam için... Yahut hiç konuşmamam için... Daha sonra, Mahkeme'deki ifademi değiştirmem için... Ve basın önünde vücudumu robot gibi çöktürüp ağlamam ve basından özür dilemem için... Baba tarafı meçhul olanların yapıp ettiklerinin basınla ilgili kısmını, bu küçük notlarla uyarırken, aslını "B-7 Koğuşu" isimli eserde anlatacağımı bildireyim."(11)
Bu eser, önümüzdeki günlerde hem çok konuşulacak, hem de kimi çevrelerde epey bir panik yaratacak gibi görünüyor. Daha eser çıkmadan hazırlanan "komplo"lara bakınca, önümüzdeki günlerin çok ilginç hadiselere gebe olduğunu söylemek zor değil.
"Zihin Kontrolü/Manipülasyonu" oldukca genis bir alan. Yöntemler türlü türlü. Elektro-Manyetik silahlardan, biolojik ve kimyasal silahlara (ilac vs) ve psikolojik yöntemlere kadar her sey var, mümkün.
Alev Alatli`nin yazdigi gibi: "Kültler, "Zihin Kontrolü" diye bilinen yöntemi kullanıyorlar. Zihin kontrolünün silâhları, arkadaş baskısı, sevgi/aşk gösterisi, eski değerlerin reddi, akıl karıştırıcı söylemler, metafiziksel iletişim, kişinin mahremiyetinin ortadan kaldırılması, zaman kavramının yitimi, utanç duygularının yitimi, katı kurallar, aşağılanma, uykusuz bırakılma, ilişkilerin yön değiştirmesi, zikir, günah çıkartma, parasal yükümlülükler, suçlanma, tecrit, emir/komuta zinciri, gıda rejimi değişikliği, oyunlar, soru sorma yasağı, suçluluk duygularının kamçılanması, korku, giyim kuralları/üniforma ve hipnoz. Geçmiş kişiliğinden böylece 'kopan' kült taliplisi her türlü telkine açık hale geliyor."
Ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoglu'nun meseleye nasil bakilmasina dair koydugu ölcü:
"Mevzu bilinmeli; tedbirin yarısı bundan geçer... Ve abartılmamalı; bu yoldan kendisine lüzum kalmadan tesirin kat ve kat arttırılmasına fırsat verilmemeli!"
Ve: "Şair Bodler'in simyadan mülhem, sevgilisine "sen bana çamur verdin, ben ondan altun yaptım!" demesi gibi, bize zehir yedirdiler, biz onu panzehir ve bağışıklık aşısı yolunda kullandık."
Mesele bir takim kompekslere takilmadan (ki "psikolojik savas" tabirinin bir ayagida illaki bu yöndedir) ele anilirsa fayda bile saglayabilir bu "tehlike". Hadiseden, Topyekun Islam bir Dünya Görüsü icin, ne kadar fayda-ilham devsirebilecegimizin farkinda degiliz henüz.
Bunun icin: Mütefekkirin ölcü-cizgisine yönelmek sart.