Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Özgürlük Projesi..."Beyin kontrolüne hayır !"

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Ben meseleyi anlatamadım galiba...Adamlar artık can almayla başedemediklerinin farkına vardılar.Çünkü bir ölüyoruz, bin geliyoruz...(Elhamd)...Yaşasınlar ama "benim gibi" yaşasınlar, bana köle olsunlar deniyor...Aynı bilgisayarı reset etmek gibi hafızasını reset ediyorlar.Buna uğraşıyorlar.Şu an cezaevlerinde (Guantanamo gibi) kıstırılmış tutsaklar üzerinde deniyorlar.İnsanları "mankurt"laştırmaya çalışıyorlar.Ya boşaltıyorlar beynini ya da delirtiyorlar...Fikir adamıysa İnanmadığı şeyleri yazmaya başlıyor adam, buna kendi bile engel olamıyor. Ya da cezaevinden çıktıktan sonra "ben isayım" diyor, ayda beni göreceksiniz diyor.Adamı çıldırtıyorlar...Bu işin içinde kabbala da var, manyetik alan da var, cinler de var(kafir cinler)...Buna "modern büyü" de diyebiliriz...

Bir müslüman neden intihara teşebbüs etsin ? Akli dengesi bozylursa eder, peki neden akli dengesi bozulsun ? Üzerinde yapılan deneyler, büyüler, 1.90 boyundaki adamı 40 kiloya kadar düşürmüştür.Susuz gıdalar vererek vücudu dirençsiz hale getirmeler...Çok şey var anlatılacak ama fikire ters birşey yazmaktansa, söylemektense intiharı seçmek asil bir davranış olsa gerek...Filistindeki intihar (şehadet) eylemiyle bir fark görmem ben...Allah cc yardımcımız olsun...Şüphesiz kamil bir iman yeterlidir diyenler çıkacaktır. Ama tedbir alınmazsa bir çok insanı da kaybederiz...Selametle...

Selamün Aleyküm.
Ben seni anlıyorum kardeşte bunlara engel olacak birini tanıyorsan meydana çıkar.
"Bazı insanlar iradeleri dışında deccal' e kapılacaklardır."
Bunu hadisler söylüyor. Ayrıca onlar kafir oldu diye birşey yok. Allah Teala olmuş ve olacaklardan haberdardır.
"Bu zülmü yapanlar kendilerini kandırıyorlar." :eek:
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Ekreme kardeş, bak ikimizin anlattıklarının ortak noktası. Ne Allah Teala' nın düzeninin düşmanı varsa Allah(c.c.) belalarını verecek.

İskoçya’daki Adamın UFO hikayesi "Yıllardır ABD´deler"
UFO Klasikleri

Mantell´ın ikinci açıklaması duyunca ekip olarak hepimiz şoka girdik, benzerini daha önce Spencer yapmıştı ama Mantell´ınki daha inanılmazdı. Philip Mantell, son on yıldan bu yana ABD´de, Beyaz Saray´a bağlı özel bir yerde ve Pentagon´da (ABD Genelkurmay Başkanlığı), iki dünyadışı canlının yaşadığını açık açık iddia ediyordu. Ve önümüzdeki beş yıl içinde dünyadışı canlıların gezegenimizde bulundukları ve bu ilişkinin yıllardır sürdüğü resmen açıklanacaktı. İki nedenle bekleniyordu, öncelikle dünyadışı canlıların dünyada yaşamlarını sürdürmeleri için gereken çalışmalar bitirilecekti. Ve İnsanlık için bir dönüm noktası olarak varsayılan 2000 yılı hedeflenmişti. Özetle, 2000 yılına bizler, dünyadışı bir uygarlıkla ilişkiye girmiş olarak başlayacaktık. Philip Mantell bu inanılmaz iddianın ne kadar gerçek olabileceğini sormama dahi izin vermedi. Tartışmaya dahi girmiyor ve hatta bunu bilen o kadar çok kişi var ki, diyordu. O anda, sözünü keserek İnsanlığın buna hazır olup olmadığını sordum ve bilinen sosyal, dinsel, politik, ekonomik ve psikolojik endişeleri hatırlattım fakat Mantell artık o noktanın aşıldığını, bu tür endişelere kapılıp beklemenin öneminin kalmadığını belirtti. Açıklamasının içinde, bizleri çok ilgilendiren bir bölüm vardı. Bunu özellikle belirtmek gerek; Dinsel bağnazlık ve terör açısından İnsanlığın durumu çok kötüye gidiyordu ve özellikle de İslami terör batının artık en önemli problemi haline gelmişti. Dünyanın her yerinde, tutucu İslamcılar herşeyi göze alarak, batının zenginliğine ve gücüne göz dikmişlerdi. Yöresel veya dönemsel istekleri yerine gelse bile, yine de uzak amaçlarının dünya egemenliği olduğu anlaşılmakta. Kısacası, batı dünyası kendini İslam tehlikesine karşı korumak amacında görünüyor ama bu koruma bir savaş şeklinde düşünülmemekte. İşin ucunda nükleer bir savaş olasılığı her an için mümkün.

Din düşmanları ortak koalisyon kurmuş. 18 000 alemin yüzde doksan dokuzu inançsız da olsa, ALLAH TEALA Kahhardır. Ve kahredecektir.
Demekki şu Avrupa meclisinde gördüklerim gerçek. Görüyorsunuz bu yazıda açıkça söylüyorlar.
;) :rolleyes:
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
* Bir şehir vardır ki, ona Rumiyye denir. ahir zamanda inananlar her yeri alacak ama orayı alamayacaklar. Orası çok büyük bir şehirdir. Orada parmağı kulağında bir heykel vardır, yüzü Bilal´e benzer. Bir diğer heykelde at üzerinde duran biri vardır, yüzü Ali´ye benzer. Bir başka heykel vardır, yüzü Peygamber´imizin kızı gibidir. Hz İsa; "Benden sonra bunlar gelecekler.." demiştir. Bu heykellerin hangi yönü harab olursa o yöndeki ülkeler ve şehirler harab olacaktır.

Yorum: Burası hangi kentti acaba? Herhalde heykellerin yüz güzellikleri onların kutsal kişilere benzetilmesine neden oldu. Rumiyye, büyük olasılıkla Araplar için Anadolu´ydu. O zaman bu kent, antik Efes, Milet veya Afrodisyas olabilir.

* Yine Hint´te bir heykel vardır. Ucuzluk olduğu zaman ağzından güzel sesler, hasta olduğunda kötü sesler çıkar. Üzerinde iki yüz vardır; boyu 250 arşındır (17 m.). Ağız, budun ve kulaklarında kuşlar yuva yapmıştır. Bir başka heykel vardır, iki eli havadadır, ağzından on değirmeni döndürecek su çıkar. Önünde bir göl vardır.

Yorum: Yer belli Hindistan ve ağzından akan suların bir havuza dolduğu dev bir Hindu tanrı heykelinden söz ediliyor.

>Yorum yapan kardeşin tayyi mekandan haberi yok herhalde.

Yine oralarda bir başka heykel vardır, dört eli vardır. Bir ile dua eder gibi, öteki eli şikayet eder gibidir, üçüncü elini böğrüne koymuş, dördüncüsüyle birşey tutmaktadır. Kimse bilmez ne şeydir.

Yorum: Yine Hindistan ve bu heykeli tanıyoruz; kan, ölüm ve kötülük tanrıçası Kali. [/SIZE]
Firengistan´da bir yer vardır. Orada da bir resim. O şehre fakir biri gelse, keşişler fakiri resmin önüne götürürler. Resim fakiri görünce ağlar. O zaman keşişler, fakire güzel bir verirler ve Hıristiyan yaparlar. Ama ondan sonra resim bir daha ağlamaz. [/COLOR]
Yorum:

Avrupa tabii ki Frengistan. Demek eski çağlarda da stigmatik Meryem veya İsa resimleri veya ikonaları vardı. (Stigma, bazı pşisik etkiler sonucunda dinsel objelerde veya kişilerde görülün gözyaşı ve kan damlaları)

* Yine uzunluğu 1000 arşın (68 m.) olan bir alet vardır. Üzerinde filden büyük bir kuş vardır, öteki kuşlar gelip üzerine konunca kanatları yanar ve düşerler.

Yorum:

Bunu bilemiyoruz. Herhalde dünyadışı birşey olsa gerek.

* Mağrip´te bir şehir vardır, adına Kurvat denir, şimdi yıkıktır. Oradaki sarayda altın bir taht vardır ve de üzerinde bir resim. Resim garip bir dille konuşur ama kimse anlamaz.

Yorum: Burası bal gibi Atlantis´ten kalmış bir üs olabilir.

* Acaip yerlerden birisi de Adem Peygamber´in mezarıdır. Mezar Serendip Dağı´ndadır, uzunluğu 60 arşın (4 m.), çapı 40 arşın (2.7 m.), 20 arşını (1.3 m.) denizin içindedir. Deniz canavarları üzerinde yüzerler.
Yorum: Böyle bir yer var. Sri Lanka´da. Adem´in ayak izi burada deniyor ama mezarı diyenler de var. Kim kazı yaptı ki, bilelim?

* Horasan´da demirden yapılmış bir aslan vardır. Ağzından ateşler çıkar. kim yaklaşsa yanar. Bir gün oraya gelen birisi ateşten kurtularak yanındaki mağaraya girdi. Orada içinde ipekler giymiş bir ölünün yattığı bir tabut gördü.

Yorum: Bu da eski uygarlıklardan kalmış olsa gerek ya da uzaylılar birşeyi koruyorlar. Dev ölüler ise eski metinlerde ve Tevrat´ta adları geçen "Nefilimler" olabilirler.

* İskenderi Zülkarneyn, yine bir mağarada bir kolu minare uzunluğunda, bir dişini bir devenin kaldıramayacağı bir ölü gördü. Başka bir mezarda ise, gözünün içine bir adamın girebileceği bir ölü vardı.

Yorum: Yine aynı devler...

* Yine İskender, ;) bir gece deniz kenarında giderken, denizden bir canavarın çıktığını gördü. Ağzında dev gibi bir inci vardı, inci ışık verirdi. Canavar inciyi yere koydu ve karaya çıktı. Balıkçılar bağırınca, canavar inciyi bırakıp suya girdi. Balıkçılar inciyi aldılar Şah´a götürdüler. Şah inciye baktı ve içinde yedi iklimi gördü. Dağlar, denizler, şehirler, adalar görünüyordu. Hepsini incinin içinde gördü.

Yorum: Bir uzay aracı var gibi... Işık veren inciyi bir tür monitör olarak düşünebiliriz. Bir lap-top monitör olabilir. İyi de acaba Şah monitörü ne yaptı?

* Halife Muktedir zamanında iki insan vardı. İkisi de kadındı ve boyları yüzer arşındı (6.8 m.), dağda yaşarlardı. Askerler onlara yaklaşmazdılar ama birgün ikisini uyur buldular, ok attılar, ikisini de öldürdüler.

Yorum: İnsanların ettiği nankörlüğe bakar mısınız? Ya devleri ya da dev uzaylıları uyurken öldürmüşler.

* Türkistan ulu bir yerdir. Halkının ömrü uzundur, şifalı otlar yetişir, gergedan eti yerler, sultanları file biner.

Yorum: Türkistan nasıl bir yermiş böyle? Fakat Türkistan´da gergedanlar ne arıyorlar? Ya filler? Türkistan´la Hindistan karışmış olabilir mi?

* Türk diyarlarından Merd şehrinde yaşayan bir uluya oradaki acayiplikleri sordular. O da; "Evvelce burada taştan bir put vardı. Boyu yüz arşından (6.8 m.) fazlaydı. Gökten indi diye taparlardı."

Yorum: Bu bir roket olabilir mi?
>Yapma be kardeş, bunlar Siriustan . Sirius' un özel yeri vardır.
* İskender, :) hortlağı, perisi çok olan biryer gördü. Periler bir saat insan, bir saat korkunç oluyorlardı. Bazılarına göre bunlar insan, bazılarına göre cindir. Cin tayfası göğe çıkmak istediğinde, yer ve gök arasında duran melekler onlara mani olurlar, ellerinde kıvılcımlar vardır, cinleri kıvılcımlarla düşürür, öldürürler.

Yorum: Uzeyda birşeyler oluyor.

* Onlar geceleri dağlarda insan şeklinde yolcuların önüne çıkarlar. Kah uçar, kah dururlar. Yolculara sıkıntı çektirirler. Çok kimse bu devleri görür, saçlı sakallı dervişe benzer yüzleri olan geyiklere binerler... Bu dağlarda geyiğe binmiş evliyalar dolaşır.

Yorum: İnanılmaz ama bunları yazanlar "StarWars II"yi izlemişler. Filmdeki saçlı sakallı insanımsı suratlı geyiğe benzer yaratıkları anımsadınız mı? :4_17_206:
* Ulu Tanrı 18.000 alem yarattı. Birçok mahluk ile doldurdu. Kiminde melekler, kiminde türlü türlü mahluk vardır. O alemlerin birisi Zümrüd alemiydi. Onlar uça uça kendi alemlerinin hududuna geldiler ve başka bir aleme geçmeye karar verdiler. Havaya aktılar, süzüldüler, küreleri geçtiler ve geri dönmediler.

Yorum: Galaktik yolculuk daha iyi anlatılabilir mi? Kimbilir ne zaman geri dönecekler. Kimler mi? Bilmiyoruz ama belki de geldiler..

* Süleyman´ın zamanında onu ziyarete gelen Belkıs yoldayken Süleyman´ın cinlerinden birisi Belkıs´ın sarayını ondan evvel getirmeyi teklif etti. Ama veziri aynı işi daha çabuk yapacağını söyledi. Süleyman vezirine izin verdi. Bir gürültü koptu ve aniden çölün üstünde bir saray belirdi. Sonra Belkıs geldi, sarayın içindeki gölü su sanarak geçmek için eteklerini kaldırdı, bir de baktı ki su değilmiş. Utanarak Süleyman´a geldi, elini öptü. Süleyman, Belkıs´a sarayın kendi sarayına benzeyip benzemediğini sordu. Belkıs, çok benzediğini söyleyince Sülayman şükür etti.
Yorum: Ya ışınlanan bir yer ya da görünmezlikten görünürlüğe geçen bir uzay aracı. Belkis, bastığı yerin su olduğun sanmıştı ama herhalde cam veya kristalize bir zemindi.

* Süleyman´ın tahtı bir acayipti. Uzunluğu üç mildi. Sağ ve sol yanlarında 12.000´er kürsü vardı, buralardaki kızıl altın ve gümüş sandalyelere bilginler otururdu. Süleyman´ın bulunduğu kürsü, dört arşın (2.72 m.) büyüklüğündeydi. Kürsüde altından ve gümüşten yapılmış kutsal kitaplardan dersler veren oniki hoca vardı. Seslerini Süleyman´ın kulağına rüzgar götürürdü. Tahtı da rüzgar götürürdü. Rüzgar dört tarafından eser, tahtı ağır ağır kaldırırdı. Tahtın üzerinde sırçadan bir ev vardı ve daha onun üzerinde iki altın aslan duruyordu. Süleyman ne zaman ayağını tahta bassa, taht çevrilirdi. Aslanlar ayağa kalkar, pençelerini açarlar, kuyruklarını yere vururlardı. Süleyman ne zaman kürsüye binse, güneş yüzlüler inciler ve ateşler saçarlardı.

Yorum: Hezekiel´in gördüğü gökten gelen cismi anımsatıyor. Tüm anlatılanları elektromanyetik aygıtlara dönüştürün. Altın ve gümüşleri de titanyum veya diğer elementler olarak kabul edin. Ne görüyorsunuz?

* Süleyman´ın devlerinin kimisi İnsan yüzlü, ötekileri kaplan suratlı veya gövdeli, kimi öküz başlı, kimi yılan şekilli, kimi ejderha başlı, kimi maymun yüzlü, kimi eşek ayaklı, kimi aslan yüzlü, kimi fil gövdeliydi. Ağızlarından ateşler saçılır, yüzlerine bakanın ödü kopardı. Hepsi Süleyman´ın emrindeydiler... Bunların gıdaları sıcak rüzgar ve kaynar suydu..

Yorum: Yine "Star Wars" ama bu kez birinci bölümdeki bar sahnesine benziyor. Ne kadar garip uzaylı yaratık varsa orada. Süleyman´ın uzaylı bir lider olduğunu düşünmemek elde değil.
>Süleyman(a.s.) Allah Teala' yı çok zikreden bir kuldur. Tarihten tanıyamadıysanız, çok yazık.
*
Itlak diye bir şehir vardır. İskender :rolleyes: oraya gitti. Halkına görünmedi.. Üç gün burada kaldı, hayran hayran seyretti... Oradan başka bir şehire gitti, içinde 200 dağ, 200 kale vardı. İçinde hergün savaşan periler yaşardı.. İskender görünmedi şehirden çıktı gitti.. sonra geri döndü geldi, bu kez onu gördüler. O anda değirmen taşı gibi bir fırıldak koptu geldi, her kime dokunsa yok ederdi..

Yorum: İskender´in görünmezlik sağlayan bir aracı var. Dönüp gelen fırıldak elbette ki bir uçan daire olsa gerek.

* Allah´ın yeryüzünü 70.000 yıl evvel yarattığı söylenir. O vakitten Adem´e kadar elbet dünya sessiz kalmadı... Fakat bazı rivayetlerde haber verildiğine göre, her devir 7.000 yıl olmuştur. Bu zamanda bir mahluk geldi ki, Allah emir ve yasaklarını onlara bildirdi. Sonra isyan ettiler ve Allah onları değiştirip başka mahluk haline getirdi. Dünyanın sonuna 7.000 yıl kala insanın yarıtıldığı rivayet olunur. Onun için Adem´e son mahluk denir. Zaman geldi, yeryüzü hayvanat oldu, Allah onlara da peygamber yolladı.. Emre uydular sonra içlerinde azgınlık başladı ve Allah onları yok etti... Sonra başka kavimler yarattı.. Bunların bazısı rüzgardan yaratıldı. Böylece her mahluk devrini tamamladı ve sonra Allah cinleri yarattı. Ev yapmasını bilmeyen, mağaralarda yaşayan bir mahluk daha vardı..
Yorum: Sanki Madam Blavatsky´nin "Gizli Doktrin"inin ilk bölümünü okuyoruz. Yaradılış öyküsü tamamen bu okült kaynağın aynısı. Bu gezegenden kimler geldi, kimler geçti...

* Derler ki Kaf Dağı´nı görenlerin sayısı dörttür. Adem´den sonra ikincisi Süleyman´dır. Tahtını yel götürür, bir günde bir aylık yol giderdi... Üçüncüsü Sülayman´dan üçyüz sonra yaşayan İskenderi Zülkarneyn´dir, rivayete göre onun tahtını bulut götürdü..

Yorum: Süleyman gibi efsanevi bir kişilik olan İskenderi Zülkarneyn´de (Dikkat edin bu ismin Makedonyalı Büyük İskender´le ilgisi yoktur) büyük olasılıkla dünyadışı bir canlı olsa gerek. İkisi de özel araçlarla uçabiliyorlar.
>Ne biçim yorum yapmış. Kuran- ı Kerim' i hiç okumadın mı?Başka söze gerek yok. Bunlar Daniken´ın ve ötekilerinin verdikleri örneklerin çok daha ötesinde ve etkili örnekler. Yine de yoruma açıklar. Ama emin olduğumuz birşey var; kutsal metinlerin ardında farklı bir gizem yatıyor.
http://www.bilinmeyen.com/makale.php?id=909
"Dürr-i Meknûn" den alıntı.
Yapmış oldukları yorumlar kendilerini bağlar.İnşallah Muhyiddin Arabi hazretlerini, insanların tanımasına vesile olur. Aralara bazı ekler kattık. Yanlış anlaşılmasın.

Ayrıca Evrim olmadığına bir ispat buldum,
Ev yapmasını bilmeyen, mağaralarda yaşayan bir mahluk daha vardı..
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Selamün Aleyküm.
Adamlar insan ayırmıyor demekki.

UFO Raporları

Altı yıl içinde Yıldız Savaşları ve UFO araştırmalarını içeren elektronik savaş dallarında çalışıp ölen bilim adamları.

o Prof. Keith Bowden- Otomobil kazası
o Jack Wolfenden-Planör kazası
o Ernest Brockway-İntihar
o Stephen Drinkwater-İntihar
o Yarbay Anthony Godley-Kayıp
o George Franks-İntihar
o Stephen Oke-İntihar
o Jonathan Wash-İntihar
o Dr. John Brittan-İntihar
o Arshad Sharif-İntihar
o Vimal Dajibhai-İntihar
o Avtar Singh Gida-Kayıp
o Peter Peapell-İntihar
o David Sands-İntihar
o Mark Wisner-İntihar
o Stuart Gooding-Cinayet
o David Greenhalgh-Kaza
o Shani Warren-İntihar
o Michael Baker-Kaza
o Trevor Knight-İntihar
o Alistair Beckham-İntihar
o Tümgeneral Peter Ferry-İntihar
o Victor Moore-İntihar

KAYNAK: "The Doomsday Conspiracy" Sidney Sheldon yeterli midir?
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Düşüncelerinizi açıkladığınız için teşekkürler....
 

Asya

New member
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,020
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Ýstanbul
Ben meseleyi anlatamadım galiba...Adamlar artık can almayla başedemediklerinin farkına vardılar.Çünkü bir ölüyoruz, bin geliyoruz...(Elhamd)...Yaşasınlar ama "benim gibi" yaşasınlar, bana köle olsunlar deniyor...Aynı bilgisayarı reset etmek gibi hafızasını reset ediyorlar.Buna uğraşıyorlar.Şu an cezaevlerinde (Guantanamo gibi) kıstırılmış tutsaklar üzerinde deniyorlar.İnsanları "mankurt"laştırmaya çalışıyorlar.Ya boşaltıyorlar beynini ya da delirtiyorlar...Fikir adamıysa İnanmadığı şeyleri yazmaya başlıyor adam, buna kendi bile engel olamıyor. Ya da cezaevinden çıktıktan sonra "ben isayım" diyor, ayda beni göreceksiniz diyor.Adamı çıldırtıyorlar...Bu işin içinde kabbala da var, manyetik alan da var, cinler de var(kafir cinler)...Buna "modern büyü" de diyebiliriz...

Bir müslüman neden intihara teşebbüs etsin ? Akli dengesi bozylursa eder, peki neden akli dengesi bozulsun ? Üzerinde yapılan deneyler, büyüler, 1.90 boyundaki adamı 40 kiloya kadar düşürmüştür.Susuz gıdalar vererek vücudu dirençsiz hale getirmeler...Çok şey var anlatılacak ama fikire ters birşey yazmaktansa, söylemektense intiharı seçmek asil bir davranış olsa gerek...Filistindeki intihar (şehadet) eylemiyle bir fark görmem ben...Allah cc yardımcımız olsun...Şüphesiz kamil bir iman yeterlidir diyenler çıkacaktır. Ama tedbir alınmazsa bir çok insanı da kaybederiz...Selametle...

stv de yayınlanan yağmurdan sonra dizisinde de bu tür şeylerin yapıldığı anlatılıyor.ekreme nin bu mesajını okuyunca o aklıma geldi.insanların hayatlarıyla oynuyorlar.
beyinleri yönlendiriyolar.gerçekten çok ilginç şeyler.insanın aklı almıyo.Allah o güçlerden herkesi korusun.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
UFO Klasikleri

Dünyadışı canlılarla ilgili tüm tanıklıkları ve iddiaları derleyerek bir sınıflandırma yapmaya çalışmak bir karışıklık yaratabilir çünkü tanıtlanmamış bir olayı bilimsel alana taşımak uygun değildir, bunu önlemek için dünyadışı canlıları tiplerine ya da davranışlarına göre ayırabiliriz. Yine de sonuçları okuyuculara bırakıyoruz. Dosyalarda yer alan belgelerde ileri sürülen kanıtların, güvenilir araştırmalarla desteklendiği söylenmektedir ama yine de bütün bunlar fanatik birer iddia olarak tanımlanabilirler. Ve unutulmamalı ki, tanıkların büyük bir çoğunluğu gereken psikolojik testlerden geçirilmemiştir, kaldı ki testlerin geçerlilikleri dahi tartışılabilir düzeydedir. Burada önemli olan, böyle bir inancın ortaya çıkardığı ansiklopedik yaklaşımı sergileyebilmektir. İşte dünyadışı canlılar karmaşası;

İddialara göre galaksimizde bir Federasyon, bir İmparatorluk ve bir de bağımsız grup vardır; Federasyon, Zeta Reticuli 1, Alfa Centauri, Proksiyon, Kurt 424, Tau Ceti, Taygeta Pleiades ve Vega Şilrak takımyıldızının birliğinden kuruludur. İnsana benzer varlıklardırlar. İmparatorluk ise, Alfa Drakonis, Epsilon Bootes, Rigel Drion, Bellatrix, Orion, Polaris, Nemesis ve Zeta Reticuli 2´ye hakimdir. Daha çok reptil yani sürüngene benzer varlıklarıdır. Bir de kendi arasında anlaşık fakat bireysel olarak bağımsız olan zeki bir grup vardır; Bu grup, Bernard Yıldızları, Bootes Centaurus, Altair Aquila, Aldebaran, Arcturus, Sirius-B ve Sol Sisteminde yer alır. Farklı olan birkaç gizli grup, Amerika ve Dünya´daki kolonilerde ya da üslerde çok gizli olarak hükümetlerle ilişki kurdular. Bu grupların bazılarının, Güneş Sistemi içinde beden değiştirmeye imkan veren ilerlemiş bir teknolojiye sahip oldukları söylenmektidir. Şimdi "Dünyadışı Canlılar Ansiklopedisi"ne başlıyoruz.

Pleiadeliler:

Genelde sarışın ya da bazıları esmer insanlar, Alfa Draconis´den gelen sürüngene benzer varlıklar tarafından istila edilen gezegenlerde yaşıyorlar, Pleideliler, uzay yoculuğuna çıkan insana benzer ilk toplumdur (rivayete göre Amerikan Hükümeti 1940´lardaki Philadelphia Deneyleri´nden beri dünyadışı zeka ile nasıl bağlantı kurulacağını biliyordu.) Pleideliler, teknolojilerinin bizim uluslararası teknolojimizden yaklaşık 300 yıl ötede olduğunu ve kendilerinin, Andromeda takımyıldızının içinde bulunan, Andromeda Konseyi´nin bir parçası olduklarını belirtiyorlar. İsviçreli çiftçi Billy Meier´ın ilişkide olduğunu iddia ettiği uzaylılar bunlardır.

Lyralılar

Lyra insanlarının (İnsanlarla aynı nesle sahip oldukları söyleniyor) birkaç bin yıl önce sistem dışına sürüklendiğini farzedin. Lyra savaşları sürerken kitleler halinde sistemi terkederek Pleiade, Hyade (Taurus takımyıldızında, dünyadan 130 ışık yılı uzaklıkta) ve Vega yıldızlarının bulunduğu bölgeye kaçtılar. Bizim sistemimize benzeyen bu bölgede hala insanlarla, timsah cinsi griler savaşmaktadırlar.

Teloslular

Tufan´dan önceki yıllarda. su altındaki kolonilerde yaşayan sarışın, uzun boylu insanlar; Kuzey Amerika´nın batı eyaletlerine yerleşmişler ve Kuzey California´daki Mt. Shasta Dağı´nın çevresine toplanmışlardı, büyük mağara kentlerinde yaşıyorlardı, Lemuria olarak adlandırılan Tufan´dan önceki zamana ait uygarlıkların bir bölümünün Telos olduğuna inanılır (Gerçekte Lemuria, Hint Okyanusunda kaybolmuş mitolojik bir kıtadır. Pasifik Okyanusu´ndaki kıta, Elam-Mu olarak adlandırılmıştı). "Telosí" sözcüğü Eski Yunanca´da "kararlı çok çalışma" anlamındadır. Bazılarına göre bu insanlar, Maya kabilelerinin atalarıydılar. Hava gemileri "Viminas" olarak adlandırılır. Telosianlar, Ashtar toplu zekaya bağlantılı ruhani düzeninin içindedirler ve diğer boyutlu varlıklar gibi Satürn, Sirius ve Arcturus´daki dünya dışı varlıklarla bağlantıları vardır.

Orange

Bu varlıklar, Kuzey Meksika ve ABD Güney Nevada´da görülmüştürler. Sarı, kırmızı ve portakal renkli saçlarıyla insan soyuna benziyorlardı. Bedenleri de insana benzerdir. Ama yüzleri genetik olarak sürüngen türüdür. İnsanlar gibi üreme organlarına sahiptirler. Bazılarının Bernard Yıldızı´yla bağlantıları vardır.

Bukalemun

Sürüngenler genetik olarak insan gibi görünmek amacıyla kendilerine üreme olanağı verdiler. Ayrıca insanların dış görüntüsünü oluşturmak için lazer negatifleri veya moleküler şekil değişimini kullandılar. Bu tesisler, Washington, Fort Lewis; California, Deep Springs; Nevada, Groom Gölü; Utah, Dougway ve Meksika´da yüzeyin altında kullanılmaya hazır bulunmaktadır. Kısacası, bu yaratıkların şekil değiştirmiş olarak aramızda yaşadıkları anlatılmaktadır. Sadece gözleri değişmemektedir, bunun için de ince ve dar gözbebeklerinin iris tabakasını saklamak için suni lens kullanırlar. Bazı iddialara göre ise, genetik olarak insan toplumunu ele geçirmeye hazırlanan bir ırkın öncü paralı askerleridirler.
Tesadüfe bak :rolleyes: sanki böyle birini gördüm. Yok gördüm gördüm :D . Avrupa meclisinde gözleri çok benzeyen kişileri gördüm.
Nagas

Sürüngen türünde, büyük burunlu griler olarak adlandırılırlar. Tibet ve Hindistan hikayelerinde önemli bir rol oynarlar. Onlar yaklaşık 2-2.5 m. uzunluğunda ve küf yeşili renklidirler. İnanca göre, dünyada binlerce yıl önce varolan iki ayaklı kertenkele cinsi varlıklardan gelmektedirler. Bazı kaçırılanlar, bu canlıların bir dinozor türü olan Velociraptor´a benzediğini iddia ederler. Anlatılara göre eski zamanlarda Antartika´da bulunan bu ırk ve Gobi Çölü bölgesinde, İskandinav ırkı ile yapılan ünlü savaşı kaybettikten sonra yeraltına saklandılar.

Ummiteler

Dünya-Sol (Güneş) Sistemi´nden 14 ışık yılı uzaklıktaki Kurt 424 yıldızından geldiklerini söylüyorlar ve belki Lyran kolonileriyle eskiye dayanan bağlantıları var. Ummiteler (Ummo gezegeninden) görüntü olarak İskandinav olduğu söylenen Lyran - Pleiadeliler gibidir. Bu yüzden sarışın ya da Nordik toplumlarla bağlantıları olabilir.

Reticulanlar

İnsanları köleleştirirler. Betty - Barney Hill ve ayrıca diğer kaçırılanlar bunlarla karşılaştılar. Tekil ya da çift yıldızlı sistemde bulunan Orion ve Alfa Drakon gibi yıldızlararası Griler faaliyetinin merkezini oluştururlar.

Siryuslar

Sirius, geçmişte sibernetik varlıkların türevi olan Sasquatch (Kocaayak), benzeri varlıkların bölgesidir. Siryusler, geçmişte Orion İmparatorluğu ile savaşıyorlardı. Genetik kaynakların, hayvan, bitki, mineral ve kozmik su vahası olan stratejik yıldız sistemlerinin yani Sol ve özellikle Dünya (Terra) ya da Shan gezegenini kapsayan 21 yıldızlık sistemi içine alan sektörün sahipleri olduklarını iddia ederler. Bunları da gördüm. Hem yıldız savaşlarında :D hemde ufo gözlemlerini yazan yazılarda resimlerini.

Ay-Gözlüler

Işığa aşırı duyarlı büyük gözler ve donuk mavi derileri ile, uzun boylu barışsever bir ırktır. Onlar, John Lear ve diğerlerine göre konuşmalarına izin verilmeyen ve susturulan astronotların Ay´da karşılaştıkları canlılar olabilirler. Bazılarına göre bu insanlar kuzey ırklarıyla birleşmiş olabilirler. Tufan´dan birkaç yüzyıl sonra Batı´ya giden Nuh´un torunları olduklarını söylenir. Onlara, derin mağara sistemlerin raslandığı da anlatılır.

İlkeller ya ya Yarı Tanrılar

Güney Amerika´nın altında veya başka yerlerdeki derin mağaralarda yaşayan ayrık çift toynak ayaklı, küçük tüylü, insana benzer varlıklardır. Hayvan, melek(ağzımdan kötü laflar çıkaca şimdi. kızılay olayı yetti zaten. Melekleri gördünüz mü?) ve insana benzerler, yokolan önceki Adem ırkının üyeleri olabilirler. Güney Amerikalı yerlilere göre onlar, çağlar boyunca yüzeye çıkarak kadınları ve çocukları kaçırdılar.

Anakimler

Els ya da basitçe "Devler" olarak da bilinirler. Eski İbrani geleneğinde adı geçen bu ırk belki de genetik bir anormallik nedeniyle devleşmiş olabilir. İnsanların arasına karışmak için moleküler genişleme ve daralma ve de yıldızlararası gezebilme yetisine sahip oldukları söylenir.

Griler

Doğurgan, zeki, küçük kertenkele insanlardır. Griler mantıklı ve çevrecidirler, yaralı hayvanları ameliyat ederler ve çoğu zaman insanlara karşı duygusaldırlar, derilerinden içine çektikleri sıvı proteinle beslenirler. Artıkları da yine derilerinden dışarıya çıkartırlar. Griler ortalama olarak 90 cm boyundadırlar.. Deri renkleri gri-beyazdan gri-maviye, gri-yeşil ve gri-kahverengiye değişir. Ama asıl önemlisi insanların ruh enerjisi, veya yaşam enerjisiyle beslendikleri iddiasıdır. Bunun bir nedeni de Griler´e yakın gibi görünen insanların programlanmış gibi ölü ve duygusuz olarak göründükleri iddialarıdır. Rivayete göre Griler aldatıcıdırlar ve mantıkla hareket etmelerine rağmen onlara göre hedeflerine ulaşmak için aldatmaca mantığa uygundur. Çoğunlukla UFO temasları sırasında yabancı varlıkların ilk kez karşılaşmalarını ve ortaya çıkan tepkimeleri gözlemlerler.

Melezler/Hy-Brid-Re-Brid

İnsan ve sürüngen varlıklar genetik olarak fiziksel olarak farklı oldukları için doğal karışım imkansızdır. Fakat insan ve sürüngen genlerinde suni genetik değişikliği denenmiştir. Bunun üstesinden gelinse bile döl, gerçek melez (yarı insan-yarı sürüngen) olamaz. Biri ya da diğeri olur. Sürüngenler, insanların sahip oldukları ruha can veren rahme sahip değillerdir. Bu varlıkların yuvarlak gözbebekleri vardır, donuk siyah ya da dikey, ince ve dar gözbebekleri de olabilir.

Chuhacabra

Anormal Biyolojik Varlıklar (ABE) olarak adlandırdığımız yabancı varlıklar bunlardır. Öldürme olaylarıyla ilişkili oldukları söylenir. Gözleri ve kafasının şeklinden dolayı insana benzer bir Gri olarak bilinen bu yaratık aslında bir melezdir. Tanıkların çoğu onu, kuyruğu olmayan iki ayaklı, dikey bir dinozor olarak tarif ederler. Kafası ovaldir ve uzun bir çeneye sahiptir. Çenesinden aşağıya ve yukarıya doğru dışarı çıkan dişleri, ince ve dar bir ağzı, burun bölgesinde küçük delikleri ve kırmızı çekik gözleri vardır. Tüm bedenini saran sık kılları olduğu söylenir ve gözlemcilerin çoğu saçlarının siyah olduğunu ama bir bukalemun gibi istediği zaman renklerini değiştirebildiğini söylerler. İki güçlü ayağı ve pençeli iki küçük kolu vardır, bu, ona ağaçların üzerinden atlama ve kolaşya koşma gücünü verir. Bazı tanıklar, basit bir sıçrayışta 20 adım yükseldiğini iddia ederler. Bazılarına göre ise yaratığın keçi gibi görünmektedir. Bu yaratık, kırmızıdan eflatuna, maviden yeşile değişen kirpi dikeni gibi uzantılara sahiptir. Birkaç tanık, yaratığın uçabilmek için uzantılarını ve kuyruğunu inanılmaz bir hızda salladığını söylediler. Puerto Rico´da sık sık görüldüğü söylenir.

MIB´ler (Kara Adamlar) (Siyah şeytanın, sarı ....)
"Siyahlar İçerisindeki Adamlar" olarak da bilinirler. Bunlar insan gibi görünen ve dış etkener tarafından kontrol edilen insanlardır. MIB´lerin çoğuna kez UFO görüntülerinden sonra karşılaşılır. Gözü korkutulan tanıklar, çoğunlukla gördükleri şeyler konusunda sessiz kalırlar. Tehdit ederler, tanıklara psikolojik savaş olarak gözdağı verirler. İnsanlar MIB´in tarafından kontrolü altında tutulurlar. Çoğunlukla onlar, büyük siyah arabalarda görünürler. California´da dağların içindeki kanyonlarda, tünellerde ya da havada kayboldukları anlatılır. İnsana benzeyen MIB´lerin çoğu belki de sentetik köledirler. Atlantis kökenli oldukları da söylenir.

Agharianlar veya Aghartianlar

Kaynakların belirttiğine göre, binlerce yıl önce Gobi bölgesinde ve çevresindeki alanın altındaki mağaralarda yaşayan Asyalı bir gruptur. Geçmişte başarılı bir krallık kurmuşlardı. Diğer gezegenlerle ilgilidirler. Hindu hikayelerine göre Tibet´in aşağısındaki büyük mağara sistemleri, Asya´nın Agharti mitolojisini oluşturur. II. Dünya Savaşı süresince Naziler´le bağlantıları olduğunu söylenmiştir. Son yüzyıllarda dünya yüzeyindeki bazı yerleri tekrar ele geçirdikleri söylenmektidir.

Cetililer ya da Tau-Cetililer

Yanık tenli, insan görünümlü, Güney Amerika ya da Akdeniz tipi insan ırkıdır. Dünya üzerindeki Kafkasyalı insanlara önemsiz farklılıklar dışında çok benzerler (Kısa Roma tarzı saç, uzun büyük burun, iri yapılılık ve lekesiz kulaklar). Tau Ceti ve Epsilon Eridani, Vegalar, Ummiteler ve Pleiadeliler´le işbirliği içindedir. Gri yağmacılara karşı ortak bir savunma oluştururlar.

Ultra-Terranlar

Paralel evrenlerin keşişimlerinde veya zaman akışı içinde karşılaşılan insanlar oldukları söylenir. Aslında fiziksel bir gerçeğin dışındadırlar. Kuramsal olarak mevcut bir diğer dünya, elektro-manyetik zaman engelinin zıttında bulunabilir. Zaman girdabında, kendi dünyamıza karşı gelen yani karşıt bir dünya varsa aslında o da bir madde evrendir. Bu iki zıt evrenin dışındaki diğer iki evrenin doğası bilinmeyendir, bu bize dörtlü uzay-zaman sistemini ima eder. (Bunlar ileri ve geri zaman akış sürecine sahip madde ya da antimadde evrenleridirler). Dört evrenin hepsi, galaksilerin merkezindeki kara deliklerden çıkan süper enerjilerin bir sonucu olarak 11 boyutlu yoğunluğa sahiptir. Bu çok boyutlu gerçek, birçok bilinmeyeni açıklayabilir. Dünyamızdaki nesneler, diğer evrende görülmez olabilirler. Örneğin, Bermuda Üçgeni´nde EM girdabına geçici olarak yakalanan bir pilot, terkedilmiş bir ada görür. Oysa kendi dünyasında aynı adada oturmuştur ama bu kez ada metruktur. Bazı insanlar, bir yol sürecinde evlerde, lokantalarda, otellerde ya da benzeri mekanlarda durduklarını veya oralarını gördüklerini ama aynı yoldan tekrar geri döndüklerinde bu tür yerlerin varlığını bulamadıklaını söylerler. Tüm boyutlar, aynı elektromanyetik üst tayfın bölümü olan birbirlerinin içine akabilirler. Bir dünyadan diğerine insanlar veya nesneler geçici olarak geçebilirler ama kalıcı olamazlar çünkü başka boyuttaki kendileriyle karşılaşmaları halinde madde-antimadde tepkimesine neden olabilirler. 1850 yılında Almanya, Frankfurt-am-Order yakınında bir anda ortaya çıkan ve kimsenin tanımadığı Vorin adlı insan, yazarların güçbela anladığı garip bir Almanca ile konuşuyordu. Sakria´da yaşadığını ve Laxaria ulusundan olduğunu söylüyordu (dünyamızda bu isimler yoktur). Başka bir dünyadan düşmüş ve yolunu şaşırmış gibie hayretler içerisindeydi. Bazı UFO olaylarında karşılaşılan Ultra-Terranlar başka evrenlerden düşmüş veya kaymış olabilirler,
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
devam

devam

Atlantlar

Bunlar insandırlar. Güney Brezilya´da mağara kentlerde yaşarlar ve yardımsever olarak tanımlanırlar. Rivayete göre Tufan´dan önceki zamandan kalmadırlar ´Atlantis İmparatorluğu halkından geldikleri için bu adı alırlar. Aslında bugünkü sakinlerin, eski Atleant toplumuyla doğrudan doğruya genetik bir bağı yoktur ama yine de aynı ırktan sayılırlar. Kuzey Amerika ve diğer kıtalarda onların kullandığı disklere ve yeraltı bekçileri olan cücelere raslandı.

Merihliler

Mars´daki iki Ay´da yaşarlar (Phobos ve Deimos) yani Mars gezegeninin hem insan hem de insan olmayan sakinleridirler. Bu uyduların Grilerin kontrolü altında suni olarak oyulmuş küçük gezegenler olduğuna inanılır. Yani bunlar nakliye gemileridirler. Kaçırılma, aşılama, programlama, değiştirme, süzme ve diğer projeler için kullanılırlar. Binlece yıl önce Ay ve Mars´ın yüzeyi yaşama elverişliydi. Mars ve Ay(daki binlerce yıllık eski harabelerin geçmişteki felaketleri gösterdiğine inanılır.

Alfa-Drakonlular

Alfa Drakonis´de kolaniler halinde yaşayan sürüngen varlıklardır, onlar da binlerce yıl önce dünya üzerinde yaratıldıklarını iddia ederler ve amaçları dünyayı tekrar ele geçirmektir. Dünyaya gizli süzülme aşamasını sona erdirip, planlanmış bir saldırıya hazırlandıkları söylenmektedir. Nüfus artışını, kirliliği ve diğer çevresel problemleri mazeret göstererek, dünyalıları ortadan kaldırabilirler, savaşçı içgüdüleri güçlüdür. Drakonlular bizim yıldızlararası platformda yer alacak kadar gelişmemizi istemiyorlar. Bu yüzden de sömürgeci olarak, dünyayı ve dünyalıları durdurmaya kararlılar.

Orionlular

Negatif varlıklar. Kaynaklara göre, Oriyon Nebula´sının ışığı, zaman-evren-madde evreninden geçerek, sonsuzluğa açılan kozmik bir geçittir. Bazı astronomların düşüncesine göre, Orion´un çok renkli, görkemli ışığı, zaman içinde doğrudan dünyanın uzaydaki yolunu kesecektir. Bu olayın yaklaşık olarak 3.000 yılında olacağı tahmin edilmektedir. Sonsuzluk kapısının meraklısı olan Drakonluların, Orion takımyıldızında bulundukları sanılmaktadır. Dünyadaki bazı insan gruplarıyla bilinçaltı ilişkilere girerek, taraftar topladıkları söylenmektidir.

Gizan/Gizeh Canlıları

Gizeh insanları, Pleiadililer (Billy Meier ilişkileri) gibidir. Eski Mısırlılar gibi giyindikleri ve Mısır´ın güneyindeki labirent benzeri kentlerde yaşadıkları anlatılır, teknoloji aracılığı ile bazı insanlarla ilişkileri vardır. İddialara göre, Mısır´ın güneyinde Amerikan Hükümeti ile yakın ilişkide bulundukları gizli büyük bir üs vardır. Gizan insanlarının amaçlarının, Antik Mısır kültürünü ve egemenliğini canlandırmak olduğu söylenmektedir.

Veganlar

Pleiades, Kurt 424 ve başka galaktik yerlerden gelen mülteci-koloniciler. Lyran Savaşları´ndan kaçan uysal ve nazik insanlardır. Hindistan´ın yerli sakinlerine benzerler ve çoğu kez koyu tenli doğulular olarak tanımlanırlar.

Bernardlılar

Bernard Yıldız sisteminin sakinleridir. Onlar hakkında fazla bilgi olmamasına rağmen, insan varlıklar olarak bilinirler. Bizim Güneş Sistemimiz içerisinde görünmeyen bir takımyıldızda bilinmeyen bir amaçla saklanmaktadırlar. :D Amma bilinmiyor ha, sağır sultan duydu Allah(c.c.) bilir. :)

Çingeneler

Birkaç kaynak Çingenelerin UFO gizemiyle bağlantısı olduğunu gösterir. Diğer kaynaklarda ise, Agharti türü yüksek teknolojiye sahip alt yeryüzü krallıklarıyla ilişkide oldukları belirtilir. Çingenelerin, tarih öncesi antik savaşlarla, uzay araçlarıyla ilgili bir bilgileri geleneksel bir sır olarak sakladıklarına inanılır. Bazı iddialara göre, çingenelerin aslı eski Hindistan´dadır. Philadelphia Deneyi´nde adı geçen Carlos Allenda´nın bir Çingene kabilesinin sır saklayıcı üyesi olduğu sanılmaktadır.

Editör
http://bilinmeyen.com/makale.php?id=907
İsteyen resimlere linkten bakabilir. Evet kardeşler, hep bir savaştır sürüyor. Kimi melek, kimi insan, kimi şeytan. Allah(c.c.) cümlemizin sonunu hayır etsin. ;)
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Yıldız kardeşim, konuyu nerden nereye getirdin ? Üstelik kullandığın smiller de hiç hoş değil...İnanmadığın bilgileri neden paylaşıyorsun ?
 

kablel vuku

New member
Katılım
21 Ara 2006
Mesajlar
24
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
bu mesaj çok dikkatimi çekti.2-3 sene kadar önce ceviz kabugunda bu konuyu izlemiştim çok dikkatimi çekmişti.teşekkürler ekreme.ama insanlara bu gibikonular çok ütopik geliyor.benimse çokilgimi çekiyor..seslerin atmosferde kaybolmadığı ve yakın gelecekte geçmişteki seslerin bile dinlenebilecegi konusunda bir bilgin varsa esirgeme...
 
Z

zeynep_hearty

Guest
Ben meseleyi anlatamadım galiba...Adamlar artık can almayla başedemediklerinin farkına vardılar.Çünkü bir ölüyoruz, bin geliyoruz...(Elhamd)...Yaşasınlar ama "benim gibi" yaşasınlar, bana köle olsunlar deniyor...Aynı bilgisayarı reset etmek gibi hafızasını reset ediyorlar.Buna uğraşıyorlar.Şu an cezaevlerinde (Guantanamo gibi) kıstırılmış tutsaklar üzerinde deniyorlar.İnsanları "mankurt"laştırmaya çalışıyorlar.Ya boşaltıyorlar beynini ya da delirtiyorlar...Fikir adamıysa İnanmadığı şeyleri yazmaya başlıyor adam, buna kendi bile engel olamıyor. Ya da cezaevinden çıktıktan sonra "ben isayım" diyor, ayda beni göreceksiniz diyor.Adamı çıldırtıyorlar...Bu işin içinde kabbala da var, manyetik alan da var, cinler de var(kafir cinler)...Buna "modern büyü" de diyebiliriz...

Bir müslüman neden intihara teşebbüs etsin ? Akli dengesi bozylursa eder, peki neden akli dengesi bozulsun ? Üzerinde yapılan deneyler, büyüler, 1.90 boyundaki adamı 40 kiloya kadar düşürmüştür.Susuz gıdalar vererek vücudu dirençsiz hale getirmeler...Çok şey var anlatılacak ama fikire ters birşey yazmaktansa, söylemektense intiharı seçmek asil bir davranış olsa gerek...Filistindeki intihar (şehadet) eylemiyle bir fark görmem ben...Allah cc yardımcımız olsun...Şüphesiz kamil bir iman yeterlidir diyenler çıkacaktır. Ama tedbir alınmazsa bir çok insanı da kaybederiz...Selametle...

paylaştığınız bilgiler için vermiş olduğunuz uyarı ve nasihat için rabbim kez kere razı olsun ben biliyorumki kundakdaki bebekten, bostondaki nineye, küçük yaşlardaki çocuklardan,savunmasız kadınlara namlu uzatan bu zalimlerden hertürlü oyun,düzen,hile, desise,zulum ve gaddarlık beklenir.. bu açıdan artık inanmam bu kadarına pes diyebileceğim hiçbirşey olamaz yapmışlardır ki yapmamışlarsada yapıcaklardır.biz inanalar olarak uyanık olun emrine binaen uyanık olmalıyız tedbirimizi almalı tepkimizide ortaya koymalıyız...yaradan kitabullahta ne diyor ''gevşemeyin üzülmeyin eğer inanıyorsanız en üstün sizsiniz'' teslimiyet içerisinde her daim dua etmeliyiz ...selam ve dua ile...
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
25s.jpg
Nam-ı diğer, pilavcılar çetesi... Yahut Binnoş ve şıllıkları... 15 aydır, 24 saat, sürekli betatron denilen “elektron makinesi” ile hem doğrudan beyne ve hem de dış ses hâlinde kullanılabilen bir cihazla, sürekli taciz edilmekteyim... Bunlar yumurtası alınmış ve homoseksüel, birilerinin himmetiyle Bolu Cezaevi’nden başlayarak çeteleşmeye çalışan bir zümredir.
Ordudan atılmış tiplerle, bir takım âdi adlilerden meydana gelen ve görevlilerin “hayır” diyemedikleri çevrelerin himmetiyle cezaevini ele geçirmeye çalışan ve istihbaratçı geçinen bu hilkat garibeleri, dış yüzü “teröriste göz açtırmama” bahanesi altında bir takım çevrelere yalakalık gayretinde, iç yüzü bildirdiğim gibidir.
Allah’ın izniyle bu çete tarafımdan bütün hüviyetleri ile çökertilmiştir; bu bir süreçtir. Beni ailemden, avukatlarımdan, çevremden kopararak kendileri gibi yapmak isteyen bu pislik zümrenin hâlini, cezaevinde yakınları olanlara da duyuruyorum.
Bundan sonra ne olur? Onlar için olan olmuş, çete karizmaları da çizilmiştir. Allah Kerim !
Neticede, tecrübe fareleri hâlinde kullanılmış ve bırakılacak bu hilkat garibelerinin durumu, benim için yeter tesellidir.Beni aşağılamaya çalışanlar, aşağılık hâlleriyle ortaya çıkmıştır!
Salih Mirzabeyoğlu
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yıldız kardeşim, konuyu nerden nereye getirdin ? Üstelik kullandığın smiller de hiç hoş değil...İnanmadığın bilgileri neden paylaşıyorsun ?

Selamün aleyküm.
Özür dilerim kardeşler.
İnanmadığımız değil, sadece kainat' da Dünya içinde yaşam vardır diyenlere inanmıyorum. Senin dediğin gibi olsun kardeş, sen devam et biz konuyu dağıtıyoruz. Yanlış anlaşılmadan tekrar özür dilerim.
:eek:
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Colin Ross'un yapmış olduğu son 20 yıllık çalışmalar çocuklarda ' ritüel taciz' (ritual abuse) ile oluşturulan psikolojik travmanın uygun koşullarda çoğul kişilik bozukluğu meydana getirebileceğini kanıtlar nitelikte. Ross'a göre CIA bu konuda MK-Ultra projesi kapsamında çocuklarda Ritüel Taciz deneyleri yapmış durumda, bu deneyler 1950'lerde başlamış, halen sürüyor! Bu deneylerin bir kısmı üçüncü dünya ülkelerinde kurgulanmış. Bu ülkelerin içinde Türkiye de var! Aklımıza çoğunun taciz kurbanı olduğu, İstanbul sokaklarını dolduran kökenleri Güneydoğu olan yüzlerce tinerci çocuk geliyor tabii ki! Türkiye toplumu ve Türkler 1950'lerden beri 'CIA Zihin Kontrolü' operasyonlarının etkisi altında! Özellikle radikal dinci bazı tarikatlarda ve cemaatlerde ciddi Zihin Kontrolü operasyonları yapıldığını biliyoruz.

(Editörün Notu: Yazının sonunda Esquire Dergisi'nin Eylül 2006'da konu ile ilgili Doç. Dr. Ümit Sayın ile yaptığı röportajı da bulabilirsiniz)
--------------------------------------------------------------------------------

ZİHİN KONTROLÜ:

MANÇURYA KOBAYI OPERASYONU BAŞARILDI MI?

BAZI POLİTİKACILARIMIZ VE PARTİ LİDERLERİMİZ MANÇURYA KOBAYI MI?

--------------------------------------------------------------------------------

Türkiye ve diğer ülkelerdeki DSM-IV sınıflaması takipçisi psikiyatristler ne derlerse desinler, Colin Ross isimli Amerikalı psikiyatristin yazmış olduğu bazı kitaplar istihbarat örgütlerinin aslında 'Zihin Kontrolü' projelerinde ne kadar ilerlediklerini göstermektedir. Colin Ross'un 2006 yılında yayınlanan ' CIA Doctors' (CIA Doktorları) isimli kitabı ve 1995'te yayınlanmış 'Satanic Ritual Abuse' (Satanik Rituel Tacizi) isimli kitabı aslında istihbarat örgütlerinin insan beynini kontrol etmek konusunda ne kadar yol almış olduklarını kanıtlıyor.

DID/MPD (Dissociative Identity Disorder ve Multiple Personality Disorder), yani çoğul kişilik, aslında çok az görülen bir psikiyatrik olgu olarak biliniyor. Fakat son çalışmalar ve bazı yazarların yazmış oldukları kitaplar şu ana kadar bildiklerimizin ötesindeki bazı gerçekleri ele almakta. John Marks (The Search for Manchurian Candidate), Colin Ross (Satanic Ritual Abuse, the CIA Doctors, Dissociative İdentity Disorder) , Steven Hassan (Combatting Cult Mind Control), Kathleen Taylor (Brain Washing: The Science of Thought Control) , William Sargant (Battle for the Mind: A Physiology of Conversion and Brain Washing), Denise Winn (The Manipulated Mind) gibi yazarların çalışmaları çok net olarak insan beyninin ne kadar zayıf bir psikolojiye sahip olduğunu ve yeterli koşullar sağlandığında hem bireysel zihin kontrolünün, hem de toplumsal zihin kontrolünün nasıl oluşturulabileceğini bizlere sunuyor.

Colin Ross'un yapmış olduğu son 20 yıllık çalışmalar çocuklarda ' ritüel taciz' (ritual abuse) ile oluşturulan psikolojik travmanın uygun koşullarda çoğul kişilik bozukluğu meydana getirebileceğini kanıtlar nitelikte. Ross'a göre CIA bu konuda MK-Ultra projesi kapsamında çocuklarda Ritüel Taciz deneyleri yapmış durumda, bu deneyler 1950'lerde başlamış, halen sürüyor! Bu deneylerin bir kısmı üçüncü dünya ülkelerinde kurgulanmış. Bu ülkelerin içinde Türkiye de var! Aklımıza çoğunun taciz kurbanı olduğu, İstanbul sokaklarını dolduran kökenleri Güneydoğu olan yüzlerce tinerci çocuk geliyor tabii ki! Türkiye toplumu ve Türkler 1950'lerden beri 'CIA Zihin Kontrolü' operasyonlarının etkisi altında! Özellikle radikal dinci bazı tarikatlarda ve cemaatlerde ciddi Zihin Kontrolü operasyonları yapıldığını biliyoruz.

Psikiyatristler ise bu konuda akıl almayacak düzeyde bilgisiz ve ilgisizler. Bu konuda henüz bir giriş kitabı olarak yazmış olduğum 'Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler: Zihin Kontrolünden, Psikolojik Savaşa' isimli kitap bu konuda Türk toplumunun açlığını kanıtlarcasına 2 ay içinde üçüncü baskıya giriyor. Bu konularda daha önce konunun uzmanları olmayan kişiler tarafından yazılmış bazı kitaplar ise sadece birer dezinformasyon abidesi olarak kalmaktan öteye gidemiyor. Şu anda üzerinde çalıştığım ' Zihin Kontrolü ve Kara Bilim' isimli kitapta konunun detaylarına girmeye çalıştım. Eğer İstanbul Üniversitesi yönetiminin hakkımda açmakta olduğu soruşturmalar ve beni Üniversiteden atmak için yapmış olduğu girişimlerle mücadele etmekten vakit bulabilirsem, kitaplarımı bitirebileceğim.

CIA'nın çocuklarda psikolojik travma ile ilgilenmesinin nedenlerinden birisi, bu çocukların bazılarında büyüyünce gelişebilecek çoğul kişilik olgularını araştırmak. Çoğul Kişilik (DID/MPD) aslında kolay kolay gelişebilecek bir psikiyatrik bozukluk değil. Ross'un DID hastalarının % 95'i çocukluklarında cinsel veya başka türlü bir tacize maruz kalmışlar. Bu da insanlarda uzun ve kalıcı etkiler yapmakta. Çoğul kişilik gelişen yetişkinlerde bilinç disosiasyona uğruyor ve birbirinden habersiz en az iki kişilik aynı beyinde varlığını sürdürüyor. Bu kişilerde yoğun amnezi (unutkanlık) olabildiği gibi başka psikiyatrik bozukluklar da görülüyor. Bu kişilerin bazıları yanlış teşhis konularak şizofreni veya psikoz tedavisi gördükleri zaman, bu psikiyatrik bozukluk daha da kötüleşiyor. Psikiyatrinin aslında emekleme çağında olduğunu söylersek abartmış olmayız. Psikiyatrik bozukluklar ve bilinç konusundaki en yetkin bilim dalı ise Nörobilim (Neuroscience). DID vakalarında çok kolay farklı kişilik, bilinçte ilaçlarla (örn. Halüsinojenler, LSD, PCP, THC vb.) ya da diğer gizli tekniklerle çok kolay açığa çıkarılabiliyor ve bu latent kişilik programlanabiliyor. Evet! Bir film senaryosundan veya bilim kurgu romanından bahsetmiyoruz, tüm bunların 21. yüzyılda gerçek olabildiğini göreceğiz.

DID-MPD hastalarında veya DID kökenli Mançurya Kobaylarında belli dönemlere ait unutkanlık, sürekli ambivalans (çelişkili konuşmalar ve çelişkili davranışlar), paralojik (mantıkdışı) düşünceler, ağlama nöbetleri, sara krizlerine benzer krizler, depresyon, uyku bozuklukları ve rüyalarda bazı sorunlar, çeşitli davranış bozuklukları görülmekte! Demiri tavında dövüp şu soruyu soralım: Bu belirtiler size hangi politikacımızı hatırlatıyor?

Benzer çalışmaları Nöroloji bölümünde yapmıştım. Şu anda bu konudaki bir makalemiz PNAS dergisinde yayınlanmakta, bu çalışmada hayvanlarda oluşturulan bir çeşit travma modeli olan farklı epilepsi modellerinde, hayvanlar yetişkin hale gelince, travmanın hem hippokampüsde hem de çeşitli yolaklarda kalıcı elektrofizyolojik etkiye ve uzun süreli psikolojik sorunlara veya öğrenme problemlerine yol açtığını kanıtlamıştık (bu konuda bir makalemiz Epilepsia'da yayınlandı). Yaptığımız çalışmalar, postnatal (doğum sonrası) dönemde (P20 ve P30 arasında) oluşan travmanın veya aşırı nöronal aktivitenin uzun süreli elektrofizyolojik değişikliklere ve öğrenme ile ilgili sorunlara yol açtığını kanıtlamıştı. Gelişim nörolojisi çalışmaları aslında yakın bir gelecekte bu konuların sırrını çözecektir.

Zihin Kontrolü konusunda 1950'lerde Amerika'da CIA, NSA ve DoD-Pentagon İngiltere'de MI6, Almanya'da BND, Rusya'da KGB tarafından başlatılan çalışmalar hiç bir zaman durmadı. Bir kaç yüz milyar dolar bu çalışmalara ayrıldı ve çalışmalar değişik ülkelerde ve kültürlerde de sürdürüldü (Türkiye bunların içindeydi!). Bazı subaylar ve politikacıların da bu operasyonlardan geçirildiği konusunda elimizde şüphe uyandırıcı bazı bilgiler vardır; özellikle Türkiye aleyhtarı bazı kararların alındığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin tasviyesi yolunda bazı adımların atılmış olmaya çalışıldığı bu dönemlerde, hangi subayların birer truva atı olarak Genelkurmaya sokulmuş olduğunun araştırılması gerekir! Zihin Kontrolü Operasyonlarının detaylı olarak araştırılması Türkiye'nin Ulusal Güvenliğini ilgilendiren bir konudur, bu konulardaki çalışmaları engelleyenlerin ise Türkiye yararına çalışmadıkları aşikardır!

Mançurya Kobayı (Manchurian Candidate, Mançurya Adayı), yani beyni yıkanmış, iradesi kontrol altına alınmış ve istenilen bazı eylemleri itiraz etmeden, kayıtsız şartsız gerçekleştiren bazı kişilerin yaratılması konusundaki çalışmaların tamamlandığı söyleniyor. Türkiye'deki politikacılara bakarsak her taraf Mançurya Kobayları ile dolu zaten! Konu sadece Mançurya Kobayı meselesi değil! Aynı zamanda sosyal zihin kontrolü operasyonları da pek çok ülkede yapılıyor; örneğin Türkiye'de belli bir şeriatçı ve radikal dinci görüşe sahip oy oranı 1985'lerde % 5 iken, bu oran 20 yıl içinde % 35-40'a çıkartılabiliyor; bunun sonucundaki geri dönüşümsüz çöküşü, Türkiye Cumhuriyeti'nin tam tasviyesini, Büyük Ortadoğu Projesinin gerçekleştirilme çabalarını ise hep birlikte hayretler içinde izliyoruz (bkz. acikistihbarat.com'daki ABD'nin ve AB'nin Türk Düşmanlığı ve Sevr Kararlarının Kanıtları ve Türk Silahlı Kuvvetlerine Karşı Psikolojik Harp: Başka Çete Operasyonları da var isimli yazılarım). Radikal dinci cemaatlerin ve tarikatların zihin kontrolü ve beyin yıkama yöntemlerini sistematik olarak kullandıklarını tüm yönleriyle biliyoruz . Beyinleriniz ve psikolojik yapınız, medyayı ya da başka yöntemleri kullanmakta olan yabancı istihbarat örgütlerine emanet! Ulusalcı bir Derin Devletimiz olmadığı için de, hiç bir önlem alıp oto-kontrol mekanizmalarımızı ve Anayasayı veya Ulusal Güvenliği koruyabilecek diğer mekanizmaları devreye sokamıyoruz!

Zihin Kontrolü ve Psikolojik savaş ile ilgili bilgilendirici yazılarım DEŞİFRE isimli köşede zaman zaman yayınlanacak. Ekte, Eylül 2006'da Esquire dergisinde çıkan bir röportajımı da ekliyorum, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için.


--------------------------------------------------------------------------------



Zihin Kontrolü ve Mançurya Kobayı Nedir, Nasıl Yapılıyor?

Zihin kontrolü, insanın algı sistemlerine ya da bilincine yönelik olarak yapılan bir takım operasyonlar zinciri. Bunların bir tanesi LSD gibi çok çeşitli halüsinojenlerin kullanılması ve insanda farklı bilinç halleri oluşturmak. Bunu özellikle yabancı istihbarat örgütleri kullanmış. Kore Savaşı'nda Çinlilerin kullanmış olduğu yöntemleri de unutmamak gerek tabi. İnsanların fizyolojik ihtiyaçlarını bloke etmek ve onların direncini kırmak, kullanılan yöntemler arasında. Zaten " Mançurya Kobayı" ismi de Kore Savaşı'ndan geliyor. Kore Savaşı'nda insanların dirençlerini kırıp çeşitli işkence yöntemleri uyguladıktan sonra çözülmeyi çok daha kolay bir şekilde sağlıyorlar. ABD'liler 1950'li yıllarda uyanıyor ve 1953'de MK-ULTRA projesi başlatılıyor. O dönemlerde Solomon Asch adlı bir Yahudi bilimadamı var. Bunun 300 bin kişi üzerinde yaptığı bir çalışma mevcut. Çalışmada iki grup var. Bunlardan birinde öğretmenler, diğerinde denekler var. Denekler oturdukları yerde bir kelime okuyacak ve hata yaptıkları zaman öğretmenler bunlara elektrik şoku verecek. Elektrik şokları 75 volttan başlayıp üst noktalara kadar geliyor. Aslında burada deney yapılanlar şok verilenler değil, öğretmenler. İnsanların nereye kadar şok vermeyi sürdürecekleri ölçülüyor. Görülüyor ki 300 bin kişinin yüzde 65'i bir beyaz gömlekliye " Şok ver!" demeyi sürdürdüğü için şok vermeyi sürdürüyor ve 450 voltluk değerlere kadar çıkılıyor. Bu arada, öğrenenlere elektrik falan verilmiyor. Aslında deneklerin (öğrenenlerin) çoğu tiyatrocu ve rol yapıyor. İnsanlar, deneklerin canının acıdığını görmelerine rağmen elektrik vermeye devam edebiliyor. Dolayısıyla insanlarda otoriteye karşı korkunç bir boyun eğme var. 300 bin kişiyle yapılmış olması, bunun büyük olasılıkla ABD derin devletinin bir projesi olduğunu gösteriyor. Şuna bakıyorlar: " Otoriteye bizim halkımız ne kadar bağlı?" Bu deneyi Türkiye'de yapsanız oran daha az çıkar; Yüzde 65 çıkmaz. Ama Amerika'da sosyal koşullama ile otoriteye inanç çok yüksek düzeylerde.

Teknoloji bu konuda ne yoğunlukta kullanılıyor?

Teknoloji çok iyi kullanılıyor. ABD'de şunu gördüm. İnsanlarda ciddi bir televizyon bağımlılığı var. Gidiyor evine, günde beş saat televizyon seyrediyor. Seyrettikleri şeyler abuk subuk. ABD'deki kanallar Türkiye'dekinden kötü; hepsi birbirine benziyor. Haber programları zaten tamamıyla beyin yıkama. Dolayısıyla, insanlar nasıl günde beş saat televizyon seyretmeye yönlendirilir, alıştırılır, bu nasıl bağımlılık haline getirilir, o çok enterasan. Televiyonlarla aslında indoktrine edilmiş, pasifleştirilmiş bir toplum kurdu ABD. MK-ULTRA projesini başlatan Allen Dulles'in çok vurucu bir sözü var; "Birinci aşamada propaganda, depolitizasyon ve kitlesel sindirmeyi sağlayacağız."; "İkinci aşamayı da bireyin beyninde kazanacağız" diyor.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yukarıdaki yazının devamı,
Zihin kontrolü yoluyla sıradan bir insandan bir cani yaratmak mümkün mü?

Bunun başarılabileceği söyleniyor şu anda. Bunların en vurucusu John Lennon'un katili Mark David Chapman. John Lennon, ABD dengeleri için çok büyük tehlike oluşturmaya başlamıştı. Vietnam Savaşı'na karşı çok ciddi bir etki oluşturuyordu. John F. Kennedy ve kardeşi Robert Kennedy'nin katillerinin de böyle bir programlara tabi tutulduğu söylendi. Detaylı bilgi için 2006 Temmuz'unda yayınlanan, 'Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler' (Neden Kitap) isimli kitabıma da bakabilirsiniz.

Zihin kontrolü ağırlıklı olarak istihbarat örgütleri tarafından mı kullanılıyor?

Bu yöntem, istihbarat örgütleri ve askeri istihbarat tarafından kullanılıyor. ABD'de 29 tane istihbarat örgütü var. Bunlardan en önemlileri Savunma Bakanlığı'na bağlı Askeri İstihbarat Teşkilatı, CIA, NSA, FBI ve DIA. En gizlilerinden biri NSA'dir. Bu teşkilatlardan hepsi zihin kontrolü konusunda çalışmalar yapıyor.

Toplumsal olarak zihin kontrolündeki araçlar nedir?

Televizyon ve moda en önemli araçlar. Hollywood bu işte başı çekiyor. Çünkü Hollywood'la insanların davranış şekillerini kalıplamak mümkün. Mesela bunun en önemli örnekleri Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Matrix isimli filmler. Matrix'te bazı kalıplara insanlar şartlanıyor. Yahudi geleneklerini insanlara, çocukların bilinç dışına aşılıyor. Belki bizler genel toplumdan biraz kopuk ve daha farklı insanlar olduğumuz için, "Hadi canım sende, bu olmaz!" diyoruz ama bu öyle değil. İnsanların yüzde 50-65'ini etki altına alsa yetiyor zaten. Normal insanlar bu telkinleri ve şartlandırmaları çok kolay alıyor. Dolayısıyla beyin yıkama araçlarından en önemli ikisi; televizyon programları ve filmler. Filmler çok önemli. Bu mecrada her şey milim milim işleniyor. Ortaya çıkan şu: ABD'de toplumun yüzde 65'i tamamen itaatkâr, ABD'yi yöneten 25 bin elite kafa kaldırmayacak insanlardan oluşuyor. Nitekim Bush gibi birisini başlarına getirmelerinden belli olmuyor mu? Yahudi sistemini, Evangelist beyin yıkamayı sorgulamaması ve ABD'deki sistemi sorgulamaması üzerine eğitilmeye çalışılan insanlar bunların büyük çoğunluğu. Bugün ABD'de demokrasi yok ki! Demokratlar da, Cumhuriyetçiler de CFR (Dış İlişkiler Konseyi) üyesi. Aynı yerden adam seçiyorsun. Bir çelişki yok yani. ABD'de kimin nereye geleceğine başından karar veriliyor. Bir zihin kontrolü projesi olan " Monarch Projesi" bunlardan bir tanesi. Onunla ilgili "Baykuş İmparatorluğu" (Trance Formation of America) isimli bir kitap var. Bu, CIA'in yazdırdığı bir psikolojik savaş kitabı. Buradaki hiçbir şey gerçek değil. Deli saçması bunların büyük çoğunluğu. Büyük bir kısmı ise pornografik. Hedef komplo teorisiyle uğraşanları hasta ve mantık dışı göstermek.

Derin devletlerin kendilerini, olduklarından daha güçlü göstermek ve insanlara "Ensenizdeyiz" izlenimi vermek gibi bir görevleri de var. Zihin kontrolünün bu çerçevede yeri nedir?

Belki adam uğraşıyor zihin kontrolünü yapmaya ama yaptığı zihin kontrolünü çok daha farklı gösteriyor bize. Çok daha büyük, ulaşılmaz. "Uzaydan, uydulardan kontrol ediyoruz, rüyalarınıza giriyoruz" şeklinde lanse ediyorlar.

Bir yandan yapılıyor, bir yandan da yapıldığından daha fazla abartılıyor...

Bu da zihin kontrolünün bir parçası. Bugün bir sürü hatalı düşünen insan var . Mesela, Türkçe'de çıkmış bir sürü kitap var. Saçma sapan bir sürü bilgi içeriyorlar, gerçeklerle ilgileri yok.

Zihin kontrolü Türkiye'de uygulandı mı?

Türkiye'de uygulandığını düşünüyoruz. Kitabımda Aytunç Altındal'la yapılmış bir mülakat var. Orada detaylı örnekleri yer alıyor. 1968-70'lerde "Phoenix Operasyonu" adı altında bir operasyon var. Yakalanan iki ABD'linin üzerlerinde LSD ve diğer haplar vardı. Yabancı istihbarat birimleri tarafından kontrol edilen, Türkiye'nin düşmanı haline getirilmiş bazı tarikat ve cemaatlerde bu tip maddeler ve çok değişik tekniklerin kullanılmış olma olasılığı çok yüksek.

Danıştay saldırısının da bu etkiyle yapılmış olabileceğine dair bir iddia var kitabınızda?

O konuda çeşitli iddialar var. Bulgaristan'da bir hafta kaldığı söyleniyor, ne yaptığı belli değil. Danıştay saldırısının büyük olasılıkla Gladyo tarafından planlandığı, temelinde de Danıştay üyelerinin, Tüpraş'ın özelleştirmesine, Galataport'a onay vermemelerinin yattığı sanılıyor. Oferler'in projeleri bunlar ve arkada Yahudi lobisi ve İsrail hükümeti var. Danıştay üyelerinin hayatları tehlikede. Danıştay üyeleri koruma istedikleri halde alamıyorlarmış, yani bugün Devlet kendi Danıştay üyelerini koruyamıyor. Bugün Türkiye'de Türkçülüğü, Ulusalcılığı savunan bir yapı, derin devlet yok. Olsa zaten şu andaki yönetimi ve sistemi alaşağı ederdi.

Nasıl bir derin devlet var peki Türkiye'de?

Türkiye'de yabancı derin devletlerin ve yabancı istihbarat örgütlerinin uzantısı olan bir sözde derin devlet ya da çete-derin devlet var. Bunun hedefi, Türkiye'yi Sevr koşullarına göre parçalamak. Ben 2002'den beri televizyonlarda söylüyorum bunu. O zamanlar bana " Sevr paranoyağı!" diyorlardı, şimdi gazetelerde 'Parçalanmış Türkiye haritaları' yayınlanınca millet uyandı. Hatta Mustafa Balbay'ın yaptığı Cumhuriyet gazetesindeki o panele katılan bir iki kişinin bulunduğu ortamlarda ben bunları anlatmıştım da, "Çok abartıyorsun" demişlerdi. Pek çok kişi, 11 Eylül'ün ABD derin devletinin işi olduğuna da inanmamıştı. Tabii komplolarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Her tarafta komplolar ve entrikalar çevriliyor. Emperyalist ülkeler zaten komplocuların en başında geliyor. Bu koşullarda, komploları araştırmak son derece normal bir şey. Ama insanların çoğu, "komplocu" ya da "paranoyak" damgası yememek için uzak duruyor. Tabii burada ciddi paranoyaklar, komplo teorisyeni olup da cidden hasta olan insanlar da var. Uzaydan gönderilen sinyallerle deprem yapılabileceğini söyleyen insanlar var ki bunlar gazeteci. Cinlerle istihbarat toplanacağını, cinlerle beyin kontrolü yapılacağını söyleyen insanlar da var. Bugün Türkiye'deki kitaplarda bu bilimdışı iddialar var.

Zihin kontrolü ile cinselliğin ilişkisi nedir?

İnsan beyni bir programdır. Yani insan, kendi kendini programlayan bir bilgisayar gibidir. İnsan beyninde pek çok şey haz alma, mükafatlandırma prensibine dayanır. Pavlov'un bir zamanlar kanıtladığı gibi şartlanmaya dayanır. Şartlanmaya dayalı bu sistemde haz en önemli belirleyicilerden biri haline gelmiş durumda. Dolayısıyla insan kendi kendini programlarken, kendi kendisine yeni bir sürü şey öğretiyor. Cinsellik de bu öğrettiği şeylerden bir tanesi. Tabii bu, uyuşturucuyla, flaşlarla, değişik ortamlarla, ilaçlarla bu şartlanma etkileri arttırılabiliyor, azaltılabiliyor. İnsanlarda cinsel haz nesnesi yaratmak, libidoyu değiştirmek mümkün. Dolayısıyla bu haz nesnesine bağlı olarak "Pavlovyen" bir şartlanma yaratmak mümkün. Bu şartlanmada insanları belli koşullara, stimulanlara, belli fikirlere göre yönetmenin ve programlamanın mümkün olduğu söyleniyor. Cinsellik bunun için sıklıkla kullanılan bir araç. Ve cinsellik başka motiflerle birlikte kullanıldığı zaman yeni bir takım şeyler getiriyor. Bunlardan bir tanesi " Kauçuk ve Deri Fetişizmi". Bu parafilik fetişizmler, son zamanlarda özellikle toplumlara pompalanıyor. Halbuki her ikisi de birer sapış.

Cinselliğin daha fazla kullanılmasıyla ne elde ediliyor?

Daha fazla haz, planlanan şeylerden birisi. Belli tarikatlarda, belli kültlerde insanların cinselliğe şartlanmaları, cinselliği daha uçlarda yaşamaları, libidoları arttırmaları teşvik edilen bir yöntem. Özellikle ABD'de bu tip kültler çok yaygın ve bunlarda cinsellik beyin yıkama işlevine yönelik olarak kullanılıyor. Bunlar için şimdi "De -Programming" denilen, programdan arındırma klinikleri bile açılmış. Orada insanları alıp uzun süre tutuyorlar, davranış tedavisi uyguluyorlar ve gördükleri şu: Cinselliği kullanan bu tarikatlar insanlarda çok ciddi başka şartlandırmalar da oluşturuyor. Satanizm onlardan bir tanesi mesela. Colin Ross'un bu konuda yazılmış bir kitabı bile mevcut, 'Satanik Ritüellerdeki Tacizin Tedavisi' isminde...

"Sadomazohizm, lezbiyenlik, fetişizm gibi parafilialar derin devletlerin gizli projeleri olarak yayılmıştır" diyorsunuz. Emperyalist Derin devlete fetişist mi lazım?

Kısmen, evet! Çünkü yeni tüketim malzemesi ve uyarıcılık lazım; kapitalizm ve moda sapıtmış durumda. Bir de, insanlarda saldırganlığı cinsellik yoluyla da arttırmaya yöneliyorlar, böylece haz ve saldırganlık bütünleştirilerek, saldırganlık legalize ediliyor ve normalleştiriliyor. Bugün porno içerikli iki buçuk milyon web sitesinin tahminen yüzde 50-60 kadarı sadomazohizm ya da değişik cinsel haz nesneleri üzerine kurulmuş durumda. Aynı şeylerden bıkıp, insanlara yeni metalar ve yeni uyarı nesneleri sundukları zaman çok daha etkili olabildiklerini görüyorlar. İnsanlarda etki-tepki de geliştiriliyor. Haz arttıkça, şartlanma bir şekilde insanların beynine yerleştiriliyor. Bu noktada parafilialar (sapışlar) bir noktada teşvik ediliyor.

Üniversiteden atılmak istendiğinizi yazmışsınız kitabınızda. Niye atmak istiyorlar sizi üniversiteden?

Geçen yaz bu zamanlarda, internette dolaşmakta olan bir elektronik posta bahane edilip, İstanbul Üniversitesi Rektörü ve üniversite yönetimi tarafından savcılığa şikayet edilerek, evime polis baskını yaptırıldı. Mahkeme kararı çıkartmışlar ama mahkeme kararı legal değil, bir kere dilekçede benim bağlanma saatlerim ve IP adresim hedef gösterir gibi verilmiş, mesajı benim gönderdiğime ait kanıt yok. Ayrıca mahkeme kararı Ağustos ayının dokuzunda verilmiş, " İki gün içinde arama yapılacak" diye. Benim evime, tam 20 gün sonra, 29 Ağustos'ta geldiler; arama illegal. Polis bilgisayarlarıma el koydu ve bu bilgisayarlar birkaç gün poliste kaldı. Rektörün dilekçesinde IP numaram ve bağlanma saatim gösterilmiş. Yani Türk Telekom'dan öğrenilmiş. Dolayısıyla olayın içindeki pek çok şey baştan sona illegal, çünkü hangi saatlerde hangi değişken IP numarası ile bağlandığımı sadece Türk Telekomdan mahkeme öğrenebilir. Legal olmayan yöntemlerle elde edilmiş bir takım bilgilerle yazılmış dilekçelere dayanarak evime polis baskını yapıyorlar. Bir yıldırma politikası. Bilgisayarımda suç teşkil edecek şeyler olup olmadığına bakıyorlar. Sonra da bilgisayarımda bulunan başka bilgilere dayanarak üniversiteden atma soruşturması açıyorlar, ama YÖK bu soruşturma sonucunu delil yetersizliği nedeniyle reddetti. Tüm makalelerimde, kitaplarımda ve televizyon programlarımda Türkiye'nin bütünlüğünü, Atatürk Milliyetçiliğini savunan bana, ülke bütünlüğünü yok edici ve bölücü suçu atfedilmiş, olaya bakan tüm hukukçular güldüler! Eski Yargıtay başsavcısı Vural Savaş bir dergide şöyle yazdı:

'Daha pek çok önemli araştırmada imzası bulunan sözkonusu kitabın yazarı Doç. Dr. Ümit Sayın'ın İ.Ü Rektörü Mesut Parlak'a bir internet sitesi aracılığı ile hakaret ettiği gerekçesiyle üniversiteden atılmaya çalışıldığını öğrendim. Değerli bir bilim adamının üniversiteden atılmasının gerekçesi bu olamaz. Gerçek neden elbetteki yaptığı araştırmaların içeriği!'
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Beyin Kontrolü – MUTLAKA OKUYUNUZ…. !

Dr. Armen Victorian
TİMAŞ YAYINLARI
İSTENDİ !

Güçlü istihbarat örgütleri, insanların düşünce ve davranışlarını kontol edebilmenin ve gerektiğinde direnişlerini yok edebilmenin yollarını araştırıyorlar. İnsan bilincini kontrol edebilmek adına yürütülen deneyler, gizlice sürüdürülen bir 'kirli iş' olarak uzun yıllardır yapılıyor. Telepati,
beyin yıkama, LSD, psiko-teknik, uzaktan izleme ve gelişmiş izleme teknolojisine milyonlarca dolar akıtıyor.
Bu deneyler için binlerce insan kobay olarak kullanıldılar, bedensel ve ruhsal olarak yaralandılar; fakat başlarına neler geldiğini bir türlü çözemediler.
Dr. Armen Victorian, başta Amerika ve Rusya olmak üzere, dünyanın güçlü istihbarat örgütlernin bu konuda yaptıkları çalışmaları net bir biçimde ortaya koyan belgeleri biraraya getirdi. Elinizdeki eser, sıradan bir komplo teorisi üretme tuzağına düşmeden, insan bilincini kontrol altına almaya çalışan 'sinsi, gizemli ve karanlık' bir dünyanın perdesini aralıyor.

Bir kitap tanıtımından alıntıdır.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Do.Dr.Ümit Sayın’la Milliyet ve ATV’nin düzmece haberi üzerine

Röportaj: Burak Çileli​
Beklenen Nizâm
: Sayın Salih Mirzabeyoğlu hakkında geçtiğimiz günlerde ATV, Milliyet ve Posta gazetelerinde sizin sözlerinize de yer verilen düzmece bir haber yayınlandı. Kartal Özel Tip Cezaevinde kendisine “zihin kontrolü” operasyonu yapıldığı doğru. Ancak beyninin incelenmesi talebiyle avukatları aracılığıyla Adli Tıp’a başvurduğu, hele hele “zihin kontrolüyle kendisine suç işlettirildiği” tarzında ona isnad edilen ifadeler yalan. İbda Mimarı, devrimci mütefekkir portresiyle, eserleriyle ve aksiyonuyla ne yaptığı da ne yapmadığı da ortada olan bir şahsiyet. Bu haberin, ona karşı girişilen sistematik bir komplonun ilk aşaması olduğu tarafımızca mâlûmdur. Ön görüşmemizde bahsettiklerinizden anladığım kadarıyla bu komploya sözleriniz çarpıtılarak verilmek suretiyle bilmeyerek de olsa siz de alet edildiniz. Ne dersiniz?
Ümit Sayın: Ben Milliyet’teki habere çok şaşırdım. Bir daha demeçlerimi basına yazılı olarak vermeyi düşünüyorum. Çünkü korkunç bir distorsiyon var, çarpıtma var haberde. Benim söylediklerim yazılmadı. Küçük bir dipnottu Salih Mirzabeyoğlu konusu. Bir kanalla bana iletilmişti. Yani kendisinin görüşme talebi bana bir kanalla iletilmişti. Ve pat diye…
Beklenen Nizâm: Ben ATV’de de seyrettim konuşmanızı…
Ümit Sayın: Ben seyretmedim.
Beklenen Nizâm: Orada "bir adamları vasıtasıyla bana başvurdular” filan gibi bir ifadeniz var.
Ümit Sayın: İşte o kanal, bir tek kanal var… İletilmiş bana… Bana sistematik ve resmî olarak gelen bir talep yok. Fakat Milliyet Gazetesi inanılmaz derecede çarpıtmış olayı. Yani ortada bir talep olmadığı halde sanki avukatları aracılığıyla enstitüye ulaşılmış imajı veriliyor. Böyle bir şey yok. Bunu net olarak yazabilirsiniz. Zihin kontrolüyle ilgili çok fazla çarpıtma bilgiler var televizyonlarda, basında. Ben bu konuyla ilgili bir çok makaleler yazdım. Ona paralel olarak, o bağlamda bazı açıklamalar yapmak istedim. Salih Mirzabeyoğlu hakkında bir cümlelik bir konu geçti, bir dipnot… Bu dipnottan sonra adamlar bütün yazıyı kesmişler, (yanındaki öğrencisini göstererek) -hatta öğrencim de oradaydı- sonra dipnotu ana temaymış gibi işlemişler, pat diye gazeteye manşet atmışlar. Yani olayda tamamen çarpıtma var. Bu bir komplo olabilir tabii; bilmiyorum. Artık Milliyet’in mi, başkasının mı, bir komplosu olabilir. Yani ben tabii olayın ne olduğunu sizden öğreniyorum. Direkt bir bağlantı kurulacaktı onu biliyorum. Ama o sistematik bağlantıyı bloke etmek de amaçlanmış olabilir. Burada bir komplo olduğu ve olayın çarpıtıldığı ortada. Şimdi avukatlar eğer Adli Tıp Enstitüsüne başvuruyorsa ortada başvuru formu olur. O formu görmeden ben nasıl böyle bir şey söyleyebilirim. Ortada çok ciddi bir çarpıtma ve komplo olduğu açık. Yani belki kullandılar beni, dediğiniz gibi. Belki direkt olarak bana da yönelik bir şey. Çünkü Aydın Doğan medyası ve Koç grubu ulusalcılarla arası pek iyi olan bir medya değil. Tekzip edilecek.
Beklenen Nizâm: Bugüne kadar zihin kontrolüyle ilgili birçok televizyon programına katıldınız. Farmakolog olduğunuz için konuyu tabiî olarak kendi branşınızın kıstasları içinde değerlendirdiniz. Ben bu programların birçoğunu seyrettim. Türkiye kamuoyu zihin kontrolü projesinden Sayın Salih Mirzabeyoğlu sayesinde haberdar olmuşken dikkatimi çeken şey, bugüne kadar yapılan hiçbir programda onun adının zikredilmeyişiydi…
Ümit Sayın: Ben Milliyet bahsedene kadar o kitaptan… (Telegram-Zihin Kontrolü kitabını kastediyor)
Beklenen Nizâm: Sözü oraya getireceğim zaten… Bu düzmece haberin zamanlaması oldukça dikkat çekici. Salih Mirzabeyoğlu’nun “Telegram-Zihin Kontrolü” adıyla kaleme aldığı ve projenin perde arkasında kimlerin bulunduğunu ifşâ ettiği kitabı tam da baskı aşamasındayken böyle bir dezenformasyon bombardımanıyla ortalık bulandırılmaya çalışılıyor. Ön görüşmemizde, bu olayın arkasında hangi istihbarat örgütünün olabileceğine dair birtakım şeyler söylemiştiniz. MİT’i mi kastediyorsunuz?
Ümit Sayın: MİT’in olup olmayacağını bilmek zor. Çünkü ortada delil yok ki. Programlarda Salih Mirzabeyoğlu’ndan bahsedilmeyişinin sebebi; Türkiye’de adı geçen hiç kimseden bahsedilmedi. Çünkü bana haber getirilene kadar ben bilmiyordum böyle bir iddia olduğunu. Bu iddia bana dolaylı olarak iletildi…
Beklenen Nizâm: (Timaş Yayınları’ndan çıkan Aydoğan Vatandaş’ın kitabı) Agharta’yı okumadınız mı?
Ümit Sayın: Agharta’yı okumadım
Beklenen Nizâm: Ömer Özkaya’nın kitabını okumadınız mı? (IQ Yayınlarından çıkan CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol Operasyonları adlı kitap)
Ümit Sayın: Ömer Özkaya’nın kitabını okudum da, orada Salih Mirzabeyoğlu’ndan bahsediyor mu?
Beklenen Nizâm: Elbette.
Ümit Sayın: Ömer Özkaya’nın kitabını okudum da çok ciddiye almadım.
Beklenen Nizâm: Ciddiye alınacak kitaplar değil zaten. Kitaplardaki malzemelerin bir kısmı Mirzabeyoğlu’nun avukatı Harun Yüksel beyin internet sitesinden alınma tercümeler. Söylemek istediğim, Mirzabeyoğlu’nun isminin zikredilip edilmemesi değil, kendisinin bu konuda yazdığı kitabın haberi bir takım çevrelere ulaştıktan sonra, bir yerlerden düğmeye basılmışçasına bir dezenformasyon bombardımanına başlanması. Üzerinde durduğum nokta bunun arkasında kimlerin olduğu. Açıklamalarınız onu gösteriyor ki bilmeden bu duruma alet edildiniz.
Ümit Sayın: Alet edildiğimi derginizde belirtirseniz minnettar kalırım. Çünkü ortada benim işin içinde olduğum bir durum yok. Bana geldiler “zihin kontrolünü konuşacağız” diye. Zihin kontrolünü konuşurken konuyu onlar açtı; yani Salih Mirzabeyoğlu’nun adı geçti. Bir cümlelik bir şey. Sonra pat diye manşet yaptılar.
Beklenen Nizâm: "Adli Tıp’a başvurdu” diye bir şey söylediler mi? Veya “Adli Tıp’a başvurdu mu” tarzında bir soru yönelttiler mi?
Ümit Sayın: Yok söylemediler. Öyle bir şey kesinlikle konuşulmadı. Kendileri uydurup yazmışlar. Buna benim tekzip yollamam gerekiyor, çünkü böyle bir şey benim için de ciddi bir sorun teşkil ediyor. O yüzden Milliyet’ten Önay beye (soyadı Yılmaz veya Bilgin) bir tekzip yollayacağım. Böyle bir başvuru olsa zaten başvuru belgesini göstermek lâzım. Kesinlikle böyle bir şey yok. Bunun arkasında kimler olduğu konusuna gelince, ben yerli istihbarat örgütlerinden çok yabancı istihbarat örgütlerini düşünüyorum. MOSSAD’ın olma ihtimali var; ama belge yok, bu bir tahmin sadece!
Beklenen Nizâm: Biliyorsunuz artık yerli yabancı ayrımı da pek kalmadı. Hani diyorlar ya, “dünya globalleşti”! Meselâ daha geçenlerde ABD Dış İlişkiler Konseyi (CFR) üyelerinin Türkiye’ye gelip kapalı kapılar ardında görüşme yapmaları, İsrail’le gizli ve açıktan yapılan askerî anlaşmalar filan… Neyse, olay açıklığa kavuştu sayılır. Teşekkür ederim.
Ümit Sayın: Rica ederim.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
SIR PERDESİ ARALANDI: TELEGRAM-Zihin Kontrolü-

Gülçin Şenel


Bir gazetede çıkan NSA'nın zihin yönlendirme çalışmaları yaptığını anlatan haberin ardından, bütün gazete ve televizyonlarda, "nasıl yapılır?", "kim yapar?" etrafında açıkoturumlar, ropörtajlar yayınlanmaya başladı. Neticede hadise, "ceviz kabuğunu" doldurmayan geyik muhabbetine döndürülürken bu esnada yığınla çeviri-derleme kitab da yayınlandı. Tabiî, Kartal Cezaevi'nde "özel hücre"sinde, "zihin kontrolü" uygulanan Mütefekkir Mirzabeyoğlu'nun isminin mümkün olduğunca geçmemesine ve hadisenin onunla gündeme gelmiş olmasını gözlerden kaçırmaya dikkat ederek yapıldı tüm bu tv, gazete ve kitab yayınları. "Olmaz canım", ama "olursa da şöyle olabilir" şeklinde ABD merkezli komplo teorileri etrafında yapılan yayınlar, "Türkiye'de böyle birşeyin olması imkansız" yollu devam ededursun, kimi farmakolog-eczacı, kimi psikolog, kimi gazeteci "uzmanlar"(!) da, çok meraklı oldukları bu mevzuda her nedense, "Telegram" hadisesini ifşa eden Mütefekkir Mirzabeyoğlu'ndan hiç bahsedemediler. Hele "uzman"ım diye ortalıkta dolaşan Prof. Ümit Sayın'ın mazereti bir hayli komik: "Bilmiyordum!" Yani onların zihinleri bu hususta çoktan yönlendirilmişti ve bir "his ibtali" içinde gevezelik etmekle görevliydiler sanki. İş gele gele dezenformosyona varacaktı ki, bu gevezeliklere son verecek olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun beklenen eseri yayınlandı: Telegram-Zihin Kontrolü.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan eser, epey bir maceradan sonra elimizde. Macera mı? Hadise şu: Geçtiğimiz ay (13 Ağustos 2003) bir haber geçti ajanslara: Salih Mirzabeyoğlu güya Adli Tıp'a başvurmuş ve zihin kontrolüne maruz kaldığını bildirerek incelenmeyi taleb etmiş. Hem de "ne yaptıysam onlar yaptırdı" şeklinde bir açıklamayla! Külliyen yalan elbette. Haberlerde kaynak olarak gösterilen Adli tıpta görevli Prof. Dr. Ümit Sayın, hadiseden sonra, noter tasdikli bir tekzib hazırlayarak, bu oyuna alet edilmek istemediğini beyan ediverince, Mütefekkir'in kitabı çıkmadan ortalığı bulandırmaya çalışan bu komplo da suya düştü. Ümit Sayın'la yapılan ropörtaj ve hadisenin teferruatı "Beklenen Nizam" Dergisi'nin 6. sayısında.

İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun zindanda kaleme aldığı eseri Telegram-Zihin Kontrolü, bu hususta bir ilk. Hem "Telegram" uygulanan, bu işi tecrübe eden müşahid, hem de yüzyılımızın fikir ve aksiyon mütefekkiri sıfatıyla kaleme aldığı eser, kendisine bu saldırıları düzenleyenlerin "kimliklerinin tesbiti ve ifşaını" ve Telegram'ın "altyapısını", dayanak noktalarını gösterici bir genişlikte. Bu yüzden sahasında ilk ve tek. Kendi ifadesiyle:

"Şair Bodler'in simyadan mülhem, sevgilisine "sen bana çamur verdin, ben ondan altun yaptım!" demesi gibi, bize zehir yedirdiler, biz onu panzehir ve bağışıklık aşısı yolunda kullandık. Bir bakıma Türkiye'de pratiği -teorisi de!- benimle meşhur olan bu iş, "ilim sınır tanımaz" tesellisiyle, Lût kavmine parmak ısırtır melânete ve yardımcı unsurlarla insanı robotlaştırmaya davranmışken, diğer yönüyle "dünyada" da kıstırılmış fertler üzerindeki tecrübelerin sınırını aşamamıştır. Bu ikazdan sonra bildireyim ki, gerek yaşamış kobay ve gerekse mevzuu alâkadar eder buudları işaretlemek bakımından, galiba dünyada ilk örneğim!"(1)

İşte biz, "zehiri bile şifaya çeviren bünyenin" Mimarı'nın, "Telegram" hadisesini de, (aylarca yaşadığı "tarif edilemez" işkencelerin ve saldırıların ardından), altyapısını tahlil ederek, davasına delil kılıcı "hakim" ve "hakîm" tavrına, "kahraman" edasına hayranız:

"Bu bir din mi, ilim mi çekişmesidir!" diyen Telegramcılar'ın, meseleyi ortaya yanlış koymaları ve sahtekârlıkları bir yana, sadece "iç şekil" bahsinde vurgulananlar bile, ruhun, "beynin irtisamları" olmadığını göstermeye yeter. Tıpkı gözün, görme sıfatının organı-âleti olması gibi, beyin de düşüncenin organı. Beyni ne kadar teshir edersen et, -edebildiniz mi?-, sizi "yücelerinizle" beraber "sin kaf" eden yanım ve "acı" duygum bile, benim uğrunda idam cezası aldığım dava tezimi delillendiriyor: Önce ruhçuluk, ardından "ruhçuluğun hakikati ne?" davası!" (2)

Ve Mütefekkir'den bir ihtar:

"Mevzu bilinmeli; tedbirin yarısı bundan geçer... Ve abartılmamalı; bu yoldan kendisine lüzum kalmadan tesirin kat ve kat arttırılmasına fırsat verilmemeli!" (3)

Peki İBDA Mimarı'na "Telegram işkencesini" uygulayanlar kimlerdi? Eserin "Perde Arkası" başlıklı Levhası'nda, kimlikler ifşa ediliyor. Bizzat İBDA Mimarı'na bu saldırıyı "yapanlar", yani "Dost Tarikatı" zümresi ve onların elebaşı, çete lideri İ.G., kendi ifadeleriyle eserde konuşturuluyor. Üzerinde çok konuşulacak olan bu ilginç Levha'dan sadece şu iktibas bile yeter:

"Telegram'da, JİTEM'den Binbaşı K.'nin sesiyle, "ilah"tan "peygamber" olmaya kadar "yücelik"lerini ilan eden serseri, kendini Mustafa Kemal'in yarattığını ilân ettiği demlerde, elbette Mehdî'liği ıskalayamazdı:

-"Ben Mustafa Kemal'in yarattığı, Türk Ordusu'nun en şerefli subayıyım. Bütün insanlık, Mustafa Kemal tarafından yaratıldı; ondan geldik, ona dönüyoruz! Ben Mehdî'yim ulan, Mustafa Kemal'in Mehdî'siyim!" (4)

Bu adam kim? Eserden "Şah Mat" başlığı altında, bu adamın ve zümresinin fotoğrafı:

"80 yaşlarında parkinson hastası bir manyak; ama öyle alelâde soydan değil de, kitabî yönü zengin zannedilen, muhteşem bir manyak. Üstadım'ın Şeyh Bedreddin hakkında dediği gibi, "ilmi nisbetinde cahil, cehli nisbetinde cesur", tehlikeli bir zır deli. Ama bütün örgütüyle -belki de!- talihsiliği, belâsını bulmak üzere bana çatmış olması. Belkisi de olmayan bir kat'iyetle söyleyeyim, benim şahsımda "bizimkilere" de uzanan o aşağıların aşağısı dili, "gösterileri", animasyonları. Bizimkiler; "kirli dedeler, pis şeyhler, zavallılar", vesaire, vesaire.

Sefillerin en sefili ve adîlerin en rezili olan bu adam, bana uygulanan Telegram işkencesinin mânâda ve belki de fiilî olarak başı ve insan ruhunu tahrib ederek teslim alma işinde zümresiyle beraber akla hayâle gelmedik cinsî sapıklıkların şâhıdır. Onları zümre ve metodlarıyla birlikte çökerten, Allah'ın izniyle benim; veya vesile olan benim." (5)

Eserde bazı "meşhur"larla karşılaşmak, bu "meşhurlar"ın kirli yüzlerini görmek işten bile değil. Teferruatını merak edenleri esere havale ediyoruz. Ve hemen söylemeliyiz: Bu eserle ilgili intibalarımızı kaleme almak bize iki yönlü hissî bir yoğunlaşma yaşattı. Birincisi, öfkemiz ve kinimiz, ikincisi hayranlığımız ve gururumuz; öfkemiz ve kinimiz başta Mütefekkir'e bu işi yapan fertlerin tek tek hepsine! "Ya Müntakim Allah!" duası ile açılan ellerimiz, hedefini biliyor artık. Hayranlığımız ve gururumuz, Mütefekkir Mirzabeyoğlu'na. Aylarca "Telegram Saldırıları"na maruz kalmış bir "kobay" olarak tek başına verdiği bu mücadelede, insan nasıl olurmuş, müslüman nasıl olurmuş, dava adamı nasıl olurmuş, lider nasıl olurmuş, "kahraman" kimmiş dosta düşmana gösterdi. Ve bununla da kalmadı, eseriyle zamanın kaydını tuttu ve mührü bastı. Bu dönem kapandı dostlar, İBDA Mimarı çağın en büyük gizli silahlarından biri olarak takdim edilen ve etrafında yoğun bir alâka uyanan "telegram"ın pratiğini de teorisini de; altyapısını da üstyapısını da tahlil ederek davasına delil kıldı! Hem de tek başına verdiği destansı mücadelesinin hemen ertesinde! Mütefekkir konuşsun:

"Rezillerin en rezili insanların, aşağılığın en bayağısı tertiblerle ve benzerleri arasında da gerçekten sefillerin en sefili düşünceleri-aşureleri adına beni yok etmek veya "mankurt adam yapmak" istemeleri, aslında benim şahsımda davama duyulan korkudan, -1999 Metris ve Bandırma destanlarındaki gerçeklemelerden-, ve söylemeliyim; lisân-ı hâl ile tersinden gösterdikleri hayranlıktandır. Necib Fazıl'la beraber Efendi Hazretlerini de tanıdıklarını sanan ve kendi rezilliklerine uygun şekilde Telegram yoluyla onları bana kötülemeye çalışan bu salaklar ordusu, bana niye ille de Atatürk hakkında kitab yazdırmak istesinler ve DGM'de ille de "Atatürkçüyüm!" demem için çalışsınlar? Hikayesi B-7 Koğuşu'nda." (6)

TELEGRAM'IN ALTYAPISI

Eserin çok mühim iki özelliği var bizce. Birincisi, Telegram'ın Türkiye ayağını ifşa etmesi; Dost tarikatı ve elebaşının kendi kitabları ve sözlerini tahlil ederek bu zümrenin "altyapısı"nı kendi ifadesiyle "değerinden fazla değer vererek" anlatması. Ki bu, İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun fikir adamı hüviyetinin gereği. Diğeri ise Telegram'ın dayandırıldığı mistik inanışlar, şamanizm çeşitleri, cin-büyü, teknolojik alt yapı, psikolojik veriler, felsefe ve ayrıca edebiyat sahalarında takib edilmesi. İBDA Mimarı işaretliyor:

"'Telegram' bahsinde, benim daha en başta aldığım notlarda, bunu "bir tür modern büyücülük" diye niteleyişim vardı; henüz bu meselenin Türkiye'de bilinmediği kırık dökük birkaç tercümenin de illüzyonvari bir gözle bakılması yüzünden geniş bir alaka zemininde yer bulmadığı bir zamanda, şimdi de olduğu gibi bizzat yaşayanın ağzından anlatılmadığını da hatırlatarak, sözkonusu nitelemenin bana ait ve ağızdan ağıza geçerken hileli bir şekilde bir ölmüşe atfen kullanıldığını belirteyim. Ayrıca henüz ortada hiçbir veri yokken, benim elime geçmemişken, bunun Şamanist kültürlerden devşirilen bir iş olduğu; nitekim, bu çerçevede benim Bakırköy Akıl Hastahanesi'nden dönüşümden, yani başlangıcın üzerinden 6-8 ay geçtikten sonra elime ulaştırılan eserlerle, tesbitim tamı tamına isbata kavuştu." (7)

"Büyü" bahsi önemli. Hatırlayacaksınız, İBDA Mimarı'nın bundan birkaç ay evvel yayınlanan "Sefine" isimli eserinde vurguladığı üzere, Kuantum Fiziği'nin vardığı "bütüncü-küllî anlayış"a dayanak olarak kullanılan "mistik-metafizik görüşler ve inanışlar", "İslâm olmasın da varsın Budizm olsun, Taoizm olsun, Şamanizm olsun" şeklindeki tavrın "siyasî" buudunu işaretlemekteydi. Kuantum dünyasında "olmaz" dediğimiz şeylerin "olabilir"liğine kapı açılması, yani bir nevi "sırra-bilinmeze" karşı "ihtimaller aleminde herşey mümkündür" yaklaşımı sebebiyle, Şamanizm gibi büyücülükle meşhur inanışların "kuantum araştırmacıları" için bulunmaz bir kaynak olduğu açık. Eserinde bu hususa da değinen İBDA Mimarı, Telegram'ı "modern büyücülük" olarak tasvir ettikten sonra (...)


Son olarak; İBDA Mimarı, Telegram'da sık sık atıf yaptığı bir eserin de müjdesini veriyor:

"Bir not: İfademe, "ben Atatürkçüyüm!" diye başlamam ve onların dikte edeceği şekilde konuşmam için... Yahut hiç konuşmamam için... Daha sonra, Mahkeme'deki ifademi değiştirmem için... Ve basın önünde vücudumu robot gibi çöktürüp ağlamam ve basından özür dilemem için... Baba tarafı meçhul olanların yapıp ettiklerinin basınla ilgili kısmını, bu küçük notlarla uyarırken, aslını "B-7 Koğuşu" isimli eserde anlatacağımı bildireyim."(11)

Bu eser, önümüzdeki günlerde hem çok konuşulacak, hem de kimi çevrelerde epey bir panik yaratacak gibi görünüyor. Daha eser çıkmadan hazırlanan "komplo"lara bakınca, önümüzdeki günlerin çok ilginç hadiselere gebe olduğunu söylemek zor değil.



"Zihin Kontrolü/Manipülasyonu" oldukca genis bir alan. Yöntemler türlü türlü. Elektro-Manyetik silahlardan, biolojik ve kimyasal silahlara (ilac vs) ve psikolojik yöntemlere kadar her sey var, mümkün.

Alev Alatli`nin yazdigi gibi: "Kültler, "Zihin Kontrolü" diye bilinen yöntemi kullanıyorlar. Zihin kontrolünün silâhları, arkadaş baskısı, sevgi/aşk gösterisi, eski değerlerin reddi, akıl karıştırıcı söylemler, metafiziksel iletişim, kişinin mahremiyetinin ortadan kaldırılması, zaman kavramının yitimi, utanç duygularının yitimi, katı kurallar, aşağılanma, uykusuz bırakılma, ilişkilerin yön değiştirmesi, zikir, günah çıkartma, parasal yükümlülükler, suçlanma, tecrit, emir/komuta zinciri, gıda rejimi değişikliği, oyunlar, soru sorma yasağı, suçluluk duygularının kamçılanması, korku, giyim kuralları/üniforma ve hipnoz. Geçmiş kişiliğinden böylece 'kopan' kült taliplisi her türlü telkine açık hale geliyor."


Ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoglu'nun meseleye nasil bakilmasina dair koydugu ölcü:

"Mevzu bilinmeli; tedbirin yarısı bundan geçer... Ve abartılmamalı; bu yoldan kendisine lüzum kalmadan tesirin kat ve kat arttırılmasına fırsat verilmemeli!"

Ve: "Şair Bodler'in simyadan mülhem, sevgilisine "sen bana çamur verdin, ben ondan altun yaptım!" demesi gibi, bize zehir yedirdiler, biz onu panzehir ve bağışıklık aşısı yolunda kullandık."

Mesele bir takim kompekslere takilmadan (ki "psikolojik savas" tabirinin bir ayagida illaki bu yöndedir) ele anilirsa fayda bile saglayabilir bu "tehlike". Hadiseden, Topyekun Islam bir Dünya Görüsü icin, ne kadar fayda-ilham devsirebilecegimizin farkinda degiliz henüz.

Bunun icin: Mütefekkirin ölcü-cizgisine yönelmek sart.
 
Üst Alt