Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Özgürlük Projesi..."Beyin kontrolüne hayır !"

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
14062.jpg
CIA'ye 'beyin yıkama' davası


Janine Huard adlı kadın, CİA’nın beyin yıkama deneylerinde kobay olarak kullanıldığını açıkladı.

Janine Huard adlı Kanadalı kadın, CİA’nın soğuk savaş döneminde finanse ettiği beyin yıkama deneylerinde kobay olarak kullanıldığı için hem kendisi, hem de diğer kurbanlar için tazminat davası açmaya çalışıyor.

Montrealli Huard, federal mahkemeye başvurarak Kanada hükümeti aleyhinde toplu dava açmak için izin istedi.

Avukatının AFP muhabirine verdiği bilgiye göre, Huard, 1950 ile 1965 yılları arasında Montreal’deki Mc Gill üniversitesi Allan Memorial enstitüsünde Doktor Ewen Cameron’un yürüttüğü deneylere mali destek sağladığı için Kanada hükümetini dava etmek istiyor.

Avukatın anlattığına göre, Bayan Huard doğum yaptıktan sonra depresyona girince enstitüye başvurdu. Huard’a hiçbir şey söylemeden Dr Cameron’un "psikolojik yıkım" programı kapsamında deneysel uyuşturucular ve elektrik şokları verildi. Huard, ayrıca bazı seanslarda karanlık bir odaya tıkıldı ve günde 6-7 saat olmak üzere günlerce hep aynı şeyleri tekrarlayan ses kayıtlarını dinlemek zorunda bırakıldı. Dinlediği seslerden biri de, onun kötü anne olduğunu söylüyordu.

İskoçya’da eğitim gören doktor Cameron, bu yöntemle hastanın hatıralarını yok edip kişiliğini yeniden şekillendirdiğini iddia ediyordu. Amerikan istihbarat servisi CİA da, bu yönteme ilgi göstermiş ve doktoru 50’li yıllarda beynin kontrol altına alınması deneylerini yaptırmak için maaşa bağlamıştı.

Bu deneyler kapsamında, her şeyden habersiz deneklere LSD denen uyuşturucu da veriliyordu.

Kanada makamları, 90’ların başında Dr. Cameron’un 70 kurbanına 100 bin dolar tazminat ödemeyi kararlaştırmış, 250’den fazla kurbana ise, durumları vahim olmadığı gerekçesiyle tazminat ödememişti. CİA’nın tazminat ödediği Montrealli kadın, Kanada hükümetinin tazminat ödemeye yanaşmadığı kurbanlar arasında bulunuyor.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Zihin Kontrol Gerçek mi ?</SPAN>[/FONT][/FONT][FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
</SPAN>
[/FONT]</SPAN>

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT][FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]http://www.turkcebilgi.com/
M.gif
erhaba benim adım A.A. Uzun bir süreden beri zihin kontrolü projesi ile sistem elemanları tarafından kontrol ediliyorum. Benim burada anlatacaklarım
şu anda bazı yetkililer tarafından halen komplo teoremi yada dezenformasyon olarak adlandırılsa da tüm proje gerçektir.
Bireyleri manipüle etmek ve kontrolleri altına almak için değişik güvenlik servisleri farklı farklı yöntemleri kullanıyor ve bunlardan en önemli olanı bu proje.

Bu projeye neden dahil edildiğimi bilmediğim halde projenin tüm safhalarını birebir yaşamış olduğumdan bunları BİREYSEL HAYATIN GİZLİLİĞİ VE İNSAN HAKLARINA AYKIRI bulmamdan ötürü yaşadıklarımı paylaşmaya karar verdim.

Öncelikle şunu bilmenizde fayda var. Bu projenin hazırlanışı, uygulanışı ve sonuçlandırılması tamamiyle uzman ve profesyonel ekipler tarafından organize edilmektedir. Üstüne üstlük projenin halihazırda
DEVLET SIRRI


kapsamında gizli bir teknoloji olmasından ve projeye benim gibi dahil edilen diğer kurbanların da aynı psikolojik baskı süreçlerini yaşamış olmalarından ötürü projeyle ilgili
yapılacak açıklamaların önünü kapatmak için kurban yada kurbanlar ucu şizofreni yada aneksiyete bozukluğuna varan hastalıklara uğratılmaktadır.

Böylece DEVLET SIRRI kapsamında ve pahalı bir gizli teknolojik sırrın da
güvenliği sağlanabilmektedir.
Projenin işleyiş teması son derece basittir. Kurbanın sesli düşünceleri
nano-teknolojik cihazlarla çözümlenerek bir bilgisayar ortamına
kaydedilmekte. İstenirse sadece kurbanın duyabileceği tonlarda daha doğrusu
anlayabileceği tonlarda verilen alçak frekanslarla da iletişim
kurulabilmektedir. Bu şekilde kurban hem işitsel olarak hemde diğer algılama
metodlarıyla sorgulanmaktadır.

Kurban yalnızken bulunduğu ortamda düşüncelerini komputerize eden sistem
elemanları kurbandan aldıkları verilere dayanarak kişiyi açmak/deşifre etmek
için değişik sorgulama yöntemlerini uygulamaktalar. Kişinin hem fiziki hemde
zihni fonksiyonlarını devralarak kişide yılgınlık, bezginlik, panik gibi
duyguları kullanabiliyor, ağır bir psikolojik baskı halinde tutabiliyorlar.

Kurbanın vücudu üzerinde tam bir hakimiyet kurarak vücudunun istenilen
bölgesinde yanma, kaşıntı, uzuv tahrişi, nabızda ani değişiklik gibi tıbbi
motor fonksiyonlarını kullanarak aynı zamanda fiziki işkence de
uygulayabiliyorlar.

İkametgahında yada işyerinde farklı algılamalar vermek suretiyle ki bunlar
içerisinde televizyonda seyrettiği bir filmin dublajında farklı metin dışı
anlatımlar, anlamsız şuuraraltı sesleri, uzuv üzerinde algılama vererek
kişinin sesli düşüncelerinden gelen deşifrasyona göre değişik metodları
kullanabiliyorlar.

Ancak, tüm bunlar elektro-manyetik şekilde uygulandığından ve bunu
uygulayanların böyle pahalı ve devlet sırrı kapsamında bir projeyi uygulamış
olduklarından hangi servislerin bu projeyi halihazırda yürüttükleri sanırım
tahmin edersiniz.

Zira, basit derin devlet çetelerinde bu tür cihazların bulunmasının mümkün
olamayacağını söylersem herhalde abartmış olmam.

Proje aslında pratik olarak son derece basit bir temel dayanmaktadır.
Kişinin zihninden geçen sesleri kompüterize ederek gelen veriler üzerinden
kişinin psiko-yapısını kontrol etmek ve kurbanı sorgulamaktır. Bunu yaparken
sistem elemanları tamamen kurban üzerinde tam hakimiyet kurmak içinde
kurbanın zihnindeki verileri almaya veya almak için zorlamaya/yönlendirmeye
çalışmaktadırlar.




Böylece kurban tam anlamıyla kurgusal bir moda girerek hem fiziki hemde
psikolojik olarak yıkıma uğramaktadır. Bu projenin güvenliğinin de en büyük
teminatı projeye kurban gidenlerin proje esnasında uğradıkları psikolojik
işkence sonrasından yaşadıkları travmadır. Hatta bazı durumlarda kurbanlar
bu ağır psikolojik baskılara dayanamadığından benim gibi intihara dahi
teşebbüs etmiştir.



Projeye dahil olduktan sonra internet üzerinden yaptığım araştırmada kurban
olarak yalnız olmadığımı aynı kaderi paylaşan bir çok insan olduğunu hatta
projeyle ilgili bilgi paylaşımı olan bir çok internet sitesi ve mail grubu
olduğunu gördüm.
[email protected] da bunlardan birisi
ve bu konuyu işlemiş olduğundan bu gruba göndermeyi ve başıma gelenleri
aktarmayı istedim.

Böylece, bir güvenlik servisinin hakları Anayasa ile güvence altına aldığı
sade bir vatandaşı üzerinde nasıl baskı kurmaya çalıştığını ve aynı şeylerin
belkide bir çok insan için uygulandığını yada uygulanabilecek olduğunu da
burada sizlere hatırlatmak isterim.

Bu sözlerim aynı zamanda suç duyurusudur. Ve eğer grup içerisinde bu konuda
araştırma&soruşturma yapmak isteyen yetkililer varsa bu yazdıklarımı ihbar
kabul edip grup moderatörleri ile irtibat kurabilirler.



Ancak önemli bir saptama yapmak isterim. Burada anlatılanlar "hassas takip"
ten farklıdır. Internetten ve diğer kaynaklardan yaptığım araştırmalarda
"hassas takip" öğeleri tamamiyle kişinin fiziki kontrolünü içeriyor. Yani
kişi fiziki olarak gerek ikametgahında gerekse diğer ortamlarında nefes alış
verişine kadar kontrol ediliyor. Burada psikolojik öğeler sadece kişiyi
açmak yada çözmek için kullanılıyor. Zarflanarak kişide istenilen
psiko-ortam yaratılabiliniyor. Ama zihni fonksiyonları deşifre edilemiyor.
Zihninden geçenler sesli düşüncelere çevrilemiyor.

Ancak, zihin kontrolünde bu durum bir adım öteye götürülerek kişinin sesli
düşünceleri üzerinden daha önce bu grupta yazıldığı gibi farklı farklı
davranış modelleri kurbana uygulanıyor ve psikolojik yapısı ve algılamalara
verdiği yanıtlarla tepkileri ve reaksiyonları ölçülerek kaydediliyor.
Böylece kişiye uygun sorgu metodu da zaman içerisinde kurbandan gelen bu
reaksiyonlarla belirleniyor. Böylece nerede doğru nerede yalan söylediğiniz,
hangi durumlarda panik hangi durumlarda sevinç yada güven duygusu
yaşadığınız kısacası tüm psiko-yanıt sisteminiz de sistem elamanları
tarafından deşifre ediliyor.


Bir örnek vermek isterim.



Örneğin televizyon seyrederken sistem elemanları sizi açmak için sorgulamaya
hazır olup olmadığınızı gerek işitsel olarak gerekse şuuraltı frekansları
ile öğrenmeye çalışır.

Bu bazen fiziki algılama olabilir.



Mesela herhangi bir uzvunuz üzerinde yanma yada dokunma hissi, ani kaşıntı
yada ağrı, nabızda ani değişiklik gibi etkilere uğrar bu şekilde sorulacak
yada anlatmanızı istediğiniz konulara hazır olup olmadığınız ölçülür.

Algılamalarınız açıldığında yani sorguya hazır sorulanlara cevap verecek
ortama girdiğinizde televizyonda seyrettiğiniz film, haber yada göz teması
kurduğunuz herhangi bir obje üzerinden sizin o anda düşündüklerinizi
zihninizden sesli olarak geçirmenizi bekler böylece vereceğiniz tepkileri ve
cevapları da komputerize etmiş olurlar. Eğer göz temasını kaçırır ya da
kanal değiştirirseniz sorguya cevap vermediğiniz için sizden cevap alana
kadar bu devam ettirilir
. Doğru yada yalan söylediğinizi vereceğiniz
reaksiyonlar belirlediğinden size yönelik davranış modelini genişleterek
hakkınızda olabildiğince bilgi almaya, ellerinde bulunan bilgiler
vasıtasıyla da değişik anahtar semboller üzerinde algılamalar vermeye devam
ederler.

Anahtar semboller bu sorgulamanın en önemli rolüdür. Sürekli bir kontrolde
olduğunuzu hissettirmek için bulunduğunuz her ortama girebilir ve sesli
algılamalar (zarf) ile size takibinizde olduklarını deklare edebilirler.
Kalabalık ortamlarda bile ki bir restoran, cafe gibi yerlerde dahi vücut
fonksiyonlarınızı kontrol ederek izleme altında olduğunuzu deklare
edebilirler. Örneğin bana sistem elemanları tarafından aile ve akrabalarım
yanında denetim yapılmayacağı deklare edilmişti. Ancak yalnız bulunduğum her
ortamda kontrole maruz kaldım.



Hatta proje hakkında ve yaşadığım bu işkence hakkında ilgili ve resmi
yetkili mercilere başvurum bile oldu. Yetkililere yaşadığım bu korkunç
deneyimi yazılı ve sözlü olarak anlatmama rağmen benimle konuyu görüşme
gereği duymadılar ve iletişime geçmediler. Bunu da burada belirtmekte fayda
görüyorum.


Geliştirdiğim savunma metodum ise yine bu grupta geçen günlerde yazılanlarla
aynı.



Bende kontrol edildiğim her an için kendimce kontroller yaparak hangi
anlarda aktif denetim altında olduğumu anlamaya çalıştım. Sistem
elemanlarının, algılamalar yoluyla bana aktardıklarına bende algılamalar
yoluyla cevap vermeye ve almak istedikleri psiko-delilleri bozmaya çalıştım.
Bir anlamda algılamalar savaşı oldu. Tesadüfleri kullanarak beni kontrol
etmek isteyenleri şaşırtmaya ve hareketlerimden anlamlar çıkartmaya
yönlendirdim. Böylece system elemanları her hareketimden ki fiziksel ve
psikolojik delil çıkarmaya konsantre olduğundan değişik deliller alabilirler
diye düşündüm.




Bu amaçla zihnimde sığınacak limanlar ve samimiyet masaları kurdum. Yani
fiziki ve psikolojik olarak almış oldukları delillerin doğru olup olmadığı
yönündeki teyidini yine kendi oto kontrolüme bağlayarak sistem elemanlarını,
tesadüfler kanalı ile kitlemeye / çözümsüzlüğe sürükledim. Aynı zamanda
ağıza alınmayacak türde küfür ve aşağılamalarla kendi üzerime çekmeye ve bir
açıklarını aramaya ve iletişim kurmaya gayret ettim. Aklımdan çok değişik
zaman ve mekanlarda çekilmiş ve hafıza alanımda kayıtlı olan yada olmayan
hayali imge, resim ve mizansenleri aklımdan o an geçirip bunu sistem
elemanları alıyorsa bu yeni delillere gore nasıl reaksiyon göstereceklerini
ve davranış modelleri izleyeceklerini anlamaya çabaladım. Aynı zamanda
system elemanlarının bu yeni delillere vereceği tepki de benim system
elemanlarının hakkımda ki bilgilerini de anlamamı sağlıyordu. Zira bu
delillere gore üzerime geleceklerini biliyordum. O zaman onlarında savunma
hattında bir gedik açıp bende proje hakkında daha detaylı bilgiye
ulaşabilecektim.



Projenin tümü delillendirilemeyecek yani ispatlanamayacak şekilde
tasarlanmıştır. Ve ancak ve ancak kamu güvenliğini sağlayan yetkili merciler
denetiminde ve sahip oldukları ekipman ile tespit edilebilir.



Bu tür cihazların sıradan bir çetenin yada bir grubun elinde olamayacağını
düşünüyorum. Ve halen bu kontrol sistem elemanları tarafından devam
ettirilmektedir. Sanırım hayatım sona erene kadar da bu böyle devam edecek
gibi görünüyor.


Umarım, halen bu teknolojiyi ütopya olarak adlandırmaz ve anlatılanları
dezenforme bilgiler olarak görmezsiniz.


Zira, en basit anlamda BİREYSEL HAYATIN GİZLİLİĞİ ve İNSAN HAKLARININ
İHLALİ`ni konu olan ama bana göre İŞKENCE olarak tabir edebileceğim bu
projeyi hangi güvenlik servisi uyguluyorsa Allah`tan onları islah etmesini
diliyor, projeyi uygulayanları da Allah`a havale ediyorum.



Bu söylediklerimi kurgu olarak görenler için
www.google.com.tr adresinden
zihin kontrolü yada mind control ismiyle araştırmalarını öneririm.

Teşekkürler;

A.A.


www.netpano.com


[/FONT]
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
telegr1.jpg
telegr2.jpg
TELEGRAM-Zihin Kontrolü-

Salih Mirzabeyoğlu
İsteme adresi: İBDA Yayınları
Çatalçeşme sokak Üretmen Han No:29
Kat:3/316 Cağaloğlu İSTANBUL
Tel: 0 212 - 528 33 07
Esere Dair Makaleler
TAKDİM
"Hakiki edebiyat dehâsı, ortaya çıktığı her yerde, kendi içinde bir bütündür. İsterse dilin yetersizliği, dış tekniğin veya ne olursa olsun bir şeyin yetersizliği, karşısına çıkmış olsun. Onun içinde yüksek bir iç şekil vardır ki, sonunda herşey bunun hizmetine girer; karanlık ve bulanık alanda bile, sonradan berraklıkta olduğundan daha mükemmel çalışır!”
·
Telegram-telemetri; uzaktan zihin kontrolü, zihni yönlendirme, haberleşme, telepati, işkence… Telegram, kelime anlamıyla, bildik dile çevrilmek üzere kendi “mors alfabesi” dedikleri işaretlerle uzaktan haber iletmeye yarayan “telegraf” demek; elektrikle çalışır bir model… Aynı neticenin çeşitli usullerle sağlanır olması bakımından, bizim anlatacağımız “telegram”, sadece âletle ilgili bir şey değil… Böyle bir iş üzerinde, Goethe’den işaretlediğimiz “iç şekil” davasının yeri ne?
·
telegr3.jpg
Bilindiği üzere “edebiyat”, sadece “güzel sanatlar” anlamında söz sahasının değil, “ilm-i edeb”in bütünü anlamında bütün sözlü ilimleri de kapsar. Elinizdeki esere gelince, bir yönüyle eskilerin “istişhad” dedikleri “delil getirme ve şahid kılma” usulüyle felsefeden müsbet ilme ve şamanizmden İslâm tasavvufuna kadar geniş bir sahaya kanat açarken, diğer yönüyle bunları “hatırât” nevine dair olarak işlemektedir… Neticede her iki şekliyle de edebiyat; ve “iç şekil” mevzuunu çok önemsiyorum, çünkü bu benim “yaşadıklarımı” davam adına semerelendirdiğimin resmidir!

·
"İç şekil”, kelimeler ve cümleler üzerinde herhangi bir kalıb ifâdesi değil de, kelimeler ve cümleler vasıtasıyla kalıbda bir fikir hususiyetini gösteren “üslûb” ile aynı çizgide… Herşeyi hizmetine alan “bir şey”, ruh, mânâ… “Zevken idrak”e mevzu imân gibi, akıl ve “unsurlar”ın titreştirdiği ruhta doğan; ruhun titreştirdiği “akıl” ve “unsurlar” ki, ruha hitab eden… Ebu Hanîfe Hazretlerinin, “söz kalbden gelince kalbe hitab eder” hikmetinden bir çizgi… Sonunda her şeyi hizmetine alan; alabiliyorsa, işte “iç şekil”… Karşınızdayım!
·
"Bu bir din mi, ilim mi çekişmesidir!” diyen Telegramcılar’ın, meseleyi yanlış ortaya koymaları ve sahtekârlıkları bir yana, sadece “iç şekil” bahsinde vurgulananlar bile, ruhun, “beynin irtisamları” olmadığını göstermeye yetere. Tıpkı gözün, görme sıfatının organı-âleti olması gibi, beyin de düşüncenin organı. Beyni ne kadar teshir edersen et, -edebildiniz mi?-, sizi “yücelerinizle” beraber “sin kaf” eden yanım ve “acı” duygum bile, benim uğrunda idam cezası aldığım dava tezimi delillendiriyor: Önce ruhçuluk, ardından “ruhçuluğun hakikati ne?” davası!
·
Şair Bodler’in, simyadan mülhem, sevgilisine “sen bana çamur verdin, ben ondan altun yaptım!” demesi gibi, bize zehir yedirdiler, biz onu panzehir ve bağışıklık aşısı yolunda kullandık. Bir bakıma Türkiye’de pratiği –teorisi de!- benimle meşhur olan bu iş, “ilim sınır tanımaz” tesellisiyle Lût kavmine parmak ısırtır melânete ve yardımcı unsurlarla insansı robotlaştırmaya davranmışken, diğer yönüyle “dünyada” da kıstırılmış fertler üzerindeki tecrübelerin sınırını aşamamıştır. Bu ikazdan sonra bildirmeliyim ki, gerek yaşamış kobay ve gerekse mevzuu alâkadar eder buudları işaretlemek bakımından, galiba dünyada da ilk örneğim!
·
Mevzu, bilinmeli; tedbirin yarısı bundan geçer… Ve abartılmamalı; bu yoldan kendisine lüzum kalmadan tesirin kat ve kat arttırılmasına fırsat verilmemeli!
·
Son dakika haberi verir gibi, Adlî Tıb’dan olduğunu söyleyen kuyruk bir tipin 13 Ağustos 2003 tarihli “milliyetsiz” bir gazetede çıkan sözlerini aktarmalıyım:
-"Salih Mirzabeyoğlu, beni zihin kontrolüyle terörist yaptılar diye Adlî Tıb’dan yardım istedi. Kendisine yardım edeceğiz. Bu işleri CIA yapıyor. Aftan istifade etmek için de böyle bir iddiada bulunmuş olabilir!”
Bu, mayın tarlasına sürülen tombulca ve eşek tipli şöhret heveskârı adamcıklar bir yana, kimlerin yüreğine kâbus gibi çöktüğümüz belli. Sözleri üzerine yorum yapmama gerek yok: Herkesin malûmu ki, ismimin yanına ***lik yakışmaz. Bu soydan haberlerin resmî kanallardan teşvik ve tasvib gördüğünü bildiğim için de, hep söylediğim şeyi tekrar hatırlatayım: Hukukunuzu nideyim!

İÇİNDEKİLER

TAKDİM

1. LEVHA PERDE ARKASI

Şah Mat
Atatürk
Ali-M……d
Abdest
1980 Sonrası

2. LEVHA GENEL BAKIŞ

Robot Kimlik
Klâsik Bir Zihin Kontrol Operasyonu
Bizi Uydudan Yönetiyorlar
Siborg: Yarı İnsan, Yarı Robot
Meğer “Dijital Manyaklık” Kurbanıymış
Erdiş’i Çip Yönetiyormuş
Basın Faslı-Müdafaam’dan
ABD’nin "Siyah Elbiseli" Paniği

3. LEVHA ŞAMANİZM

Şamanizm
Şamanizm ve Toplum
Misâl: Yakut Şamanları
Misâl: Sibiryalı Şamanlar
Taoizm
Balık Sembolü
Organik Olmayan Varlıklar
"Suzi Müzü"
Üçüncü Cins

4.LEVHA PRENSİPLER

Pranga
"Ben"de Kurulan Dünya
Şuur Süzgeci
Uyarma-Aşılama
İradenin Kırılması ve Yönlendirilmesi
"Olayı Körüklemek”
Hipnoz
Karın Bölgesi
Şamanizmin Mahiyeti

5. LEVHA RENK TERAPİSİ

Aura-Hâle
Uzaktan Tesir
Elektromanyetik Alan
"Düşünce ve Enerji”

6. LEVHA İLÂÇ VESAİRE

İlâçlar
Çeşitli Uygulamalar
Ses ve Enerjinin Düzenlenmesi
"Acaib Hayvan"

7. LEVHA EDEBİYAT

Castaneda
Parça Parça
Freud
Tao Hakkında
"Sabitcan"
"Mankurt Adam"
"Bilinmeyen Hitler"den
"Doğuşlar”
Nadir Bey’in Sırrı

8. LEVHA FİZİK-KİMYA VE TEKNOLOJİ

"Kirlian Etkisi-Kirlian Dedektörü"
Kirlian Fotoğrafçılığı
Bilgisayarla Beyne Bilgi Yükleme
Bir Mülâkat

9. LEVHA CİN VE BÜYÜ

Rejisör
Görüntü Meselesi
Hologram
Perisperi-Cinn
Şamanizm ve Cinlenme
Büyü-Büyücü
Şamanizm ve Büyücülük
Siyasî Buud
Büyücüler-Deliler

10. LEVHA İSLÂM TASAVVUFU

Divane ve Deli
Mektup Sureti
Keramet-İstidrac
Bir Misâl
Beyin ve Şuur

11. LEVHA İNTİHAR

Ölçü
Maristan
İntihar

12. LEVHA EK

Hafıza
Mezon
Psikometri
Ruhî Muharrikiyet
Ve Lâzer Işınıyla
Castaneda’dan
"Işık huzmesi”
"Cızırtı ve Kaynama Sesi”
"Uçtu Uçtu!"
"Vücut Isısı”
Zihin Okuma ve Denetleme
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ CİNLERİ NASIL KULLANIYOR

-Psişik İstihbarat'ın gizemli dünyası ve cinlerle terörist kovalama
operasyonları...

-KGB ve MOSSAD'ın ilk kez önemini keşfedip büyük bütçeler ayırdığı, CIA'nın da 1950lerden itibaren büyük önem verdiği hipnotizma operasyonları Türkiye'de hangi güvenlik birimi
tarafından nasıl uygulandı?

-İşte; bir güvenlik bürokratının dudak ısırtacak "cinlerle terörist avlama"
operasyonu...

İşte tüm ayrıntılar:

NURAY YILDIRIM’IN HABERİ...


(HABERBANK-ÖZEL)Fizik ötesi olaylarla ilgilenen, bunu yaparken ‘ruh’u, ‘insan psikolojisi’ni ve ‘hipnoz’u işin içine katan bir bilim dalı; parapsikoloji...

Bir başka ifadeyle parapsikoloji; mahalle aralarındaki ‘muskacı’ ve ‘cinci’lerin yapmaya çalıştıkları işin, akademik-teknik düzeye uyarlanmış hali...

ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde parapsikolojinin bilimsel kürsüleri bile var. Örneğin; Almanya’daki Humbold Üniversitesi’ndeki bölüm, İngiltere’deki British School of Hypnossis, yani Hipnoz Okulu...

Türkiye’deki YÖK zihniyeti, ‘kıl’la ‘tüy’le ‘örtü’ ile ‘bez’le uğraşadursun elin oğlu, bu işin önemini yüzyıllar önce kavramış ve bir hayli de yol almış. Evet; parapsikoloji, öyle ‘dedikoducu mahalle karıları’nın meraklarını gideren ve ‘cin çarpmışları düzeltecek formüllerin arandığı bir uğraşı değil, başlı başına ‘istihbarat ve terörle mücadele’ aracı olarak kullanılan bir ‘bilim dalı’ bugün...


Evet; konumuz Psişik İstihbarat...

DÜNYANIN İLK HİPNOZ OKULU’NU LENİN AÇMIŞ

Dünyada ilk hipnoz okulunu 1920’lerde Viladimir İliç Uliyanof Lenin açmış KGB için... Büyük Bolşevik İhtilali’nin liderlerinden olan Lenin, bu okulu rejim muhaliflerine karşı ‘istihbarat’, ‘güvenlik’ ve ‘psikolojik işkence’ amaçlı kullanmış.

Sovyetler Birliği’nin Nobel ödüllü büyük bilim adamı ve yazarlarından Aleksandır Soljenitsin, sürgün yeri Gulak Takım Adaları’nda, hipnoz yöntemlerini kullanan KGB ajanlarınca sorgulanmış. ‘Rejim muhalifi’ muamelesine tabi tutulan Soljenitsin, ‘Gulak Takım Adaları’ adlı eserinde hipnoz okulunu ve KGB ajanlarının tekniklerini ayrıntılarıyla anlatmış. Soljenitsin’e göre KGB ajanları, insanları hipnoz yöntemiyle sorgulamışlar ve tatmin edici sonuçlar da almışlar.

Bu konuda yatırım yapan ülkelerin başında Rusya’nın ardından İsrail ve Çin gelmektedir. ABD de Rusya’dan tam 50 yıl kadar sonra parapsikolojiyi “istihbari” çalışmalarda kullanmayı akıl edebilmiştir.

Ruslar 1900’lerin başlarından bu yana, Yahudiler ise bir devlet sahibi olduktan, yani 1940lı yılların sonlarından itibaren psişik istihbarata büyük önem vermişlerdir.

Peki ya Türkiye’de? Bizim üniversitelerimiz, insanların kafalarının içiyle, bilimsel aktivitesiyle ilgilenmek yerine kafasının dışıyla, ideolojik saplantılar ve ön yargılarla, yasakçılıkla zaman kaybettiklerinden olacak bugüne değin PARAPSİKOLOJİ KÜRSÜSÜ kurmayı akıl edememiş durumdalar.

RUS İÇ İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ’NUN 12 MİLYON RUBLELİK BÜTÇESİ
ZİHİN KONTROL OPERASYONLARI


Biraz da güncel bilgi:

“Mançurya Kobayı” olarak popülerlik kazanan “zihin kontrol operasyonları” da “hipnoz” ve “parapsikoloji”nin ileri adımları olarak CIA, MOSSAD ve diğer büyük istihbarat örgütlerinin büyük bütçeler ayırdıkları konuların başında geliyor bugün...

Ve birkaç güncel rakam:

İnternational Herald Tribune’e göre; Rusya İç İstihbarat Örgütü FSB, parapisokolojik yöntemlerle istihbarat elde edebilmek için 12 milyon ruble bütçe ayırmış.

CIA’DEN MEDYUMLARA 5,5 MİLYON DOLAR

The Washington Post’a göre CIA, her yıl medyulmalara 5,5 milyon dolar ödenek dağıtmakta imiş.

Peki bizim istihbarat ve güvenlik birimlerimiz ne yapıyor? Bu işin öneminin farkındalar mı? Güvenlik birimlerimizin bu konuya 1970li yıllardan itibaren ilgi duymaya başladıklarını ve çalışmaların bireysel çabalarla gündeme geldiğini belirtelim.. Ancak bireysel çabaların kurumsallaşıp kurumsallaşmadığını bilemiyoruz şimdilik.

İşte haberbank.com farkıyla o ‘bireysel çaba’lardan birinin ayrıntıları:

Çok sayıda ‘cin’i kontrol etme yetisine sahip N. adlı bir devlet görevlisi, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde ‘istihbarat’ ve ‘terörle mücadele’ aracı olarak parapsikolojiden çok faydalanmış. Yönlendirdiği ‘cin’leri vasıtasıyla birçok ‘eli kanlı katil’in, ‘terörist’in ve ‘rejim düşmanı’nın yerlerini tespit edip imha edilmelerini sağlamış. Bizzat anlatanların yalancısıyım; güvenlik güçlerinin bir türlü ele geçiremediği birçok azılı terörist, ‘cin’lerden yardım alan bu üstün yetenekli “devlet görevlisi”nin çabalarıyla ele geçirilebilmiş.

Bu üstün meziyetlere sahip devlet görevlisi, bireysel çabalarla yetinmeyip kendisi gibi ‘cin’lerle irtibat kurabilecek ruh yapısına sahip ‘güvenlik görevlisi’ birkaç meslektaşını daha bulup buluşturup bir masa etrafında toplamış. ‘Voltran’ı oluşturalım’ dercesine o arkadaşlarıyla ‘güç birliği’ yapıp, ‘eli kanlı bebek katillerinin’ peşine ‘istihbaratçı cinlerini’ salıvermiş!... Ve başarılı sonuçlar almış.

Bu bireysel çabalar, çalışmalar sonradan kurumsallaşmış mı, orası meçhul.

Gün gelir devletin gizli arşivleri açıklanırsa, parapsikolojik yöntemlerin kurumsal bazda da kullanılıp kullanılmadığı ortaya çıkacaktır.


GENELKURMAY, GELİŞMELERİ YAKINDAN İZLİYOR

Umarız, yukarıda sözünü ettiğimiz ‘devlet görevlisi’nin çabaları bireysel bazda kalmamıştır.

Çünkü; ileri görüşle güvenlik bürokratlarımız bu konuya ciddi biçimde parmak basmışlar vakti zamanında...

Emekli Kurmay Albay Baha Kadıoğlu, Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanan bir makalesinde bu silahlarla ilgili bakınız neler söylemiş:

“Türkiye l977’li yıllar içinde beyin kontrol yöntemlerinin harp şeklinde uygulandığı ve bunun korkunç kâbusunun yaşandığı bir ülke olmuştur. Bu görünmez harbin gelecek yıllarda da devam edecektir. Yalnızca fiziki tedbirlerle önlenmesi mümkün görülmemektedir. Alınacak tedbirleri öğrenmek için en kısa zamanda parapsikolojik çalışmalara girmek mecburiyetindeyiz.”

Üniversitelerimizin birkaç akademisyen dışında bu konuya duyarsız olduklarını ifade etmiştik. Yükseköğretim kurumlarımızın açığını sivil toplum örgütleri kapatıyor.

14-15 Mayıs 2005 tarihleri arasında Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda 1. Uluslar arası Parapsikoloji Konferansı düzenlenmişi mesela... Duyular Dışı Algılamalar, Ölüm ve Ötesi ve Enerji Çalışmalar ana konu başlıklarıydı bu konferansın... Doğaüstü olaylara bilim ışığında cevaplar arayan organizasyonun ev sahibi BİLYAY Vakfı’nın başkanı Tarık Işıkdal’ın sözleri kayda değerdi:

“Parapsikoloji konusunda şu anda Türkiye’deki akademilerde geçmişte yapılmış birkaç çalışmanın dışında pek kayda değer bir çalışma yok. Çalışmalar genellikle vakıf-dernek bünyesinde sürdürülmüş. Umuyoruz ki bu konferanstan sonra daha geniş çapta, daha olgun bir vaziyette yurdumuza yayılır”.

ABD, BU KONUDA SOVYETLERİN 50 YIL GERİSİNDE

Ne gariptir ki materyalist ilkelere sıkı sıkıya bağlı görünen Sovyetler Birliği, Batılı istihbarat örgütlerine çok saçma gelen psişik ve parapsikolojiyle ilgili konulara büyük önem veriyordu.


..Ve son olarak;
İkinci Dünya Savaşı boyunca İngiltere Kraliyet Donanması’na bağlı olan Donanma Gizli Servisi Direktörlüğü yapan daha sonra gazetecilikte karar kılan Richard Deacon’un kaleme aldığı “İsrail Gizli Servisi” adlı eserde psişik istihabaratın tarihi gelişimine ilişkin oldukça kiriminal bilgiler yer almakta. 1993’te Anahtar Kitaplar Yayınevi’nce Türkçe’ye kazandırılan kitaptan çarpıcı ayrıntılar:

Parapsikoloji ile ilgilenen bilim adamları, sihirbazlar hatta amatörler bile Bulgar, Romen, Çek veya Rus olmalarına bakılmaksızın örgüt içine alınıyorlardı. Öte yandan diğer ülkelerinde bu konuya ilgilenip ilgilenmedikleri, ilgileniyorsa ilgi derecelerinin ne oludğunu öğrenmek ve gelişmeleri takip etmek KGB’nin temel görevleri arasında yer alıyordu. Ancak Baılı ülkeler böyle bir girişmii kuşkuyla karşılıyor, hatta inanmayarak red bile ediyorlardı. Gerçeği söylemek gerekirse bu tür konuların istihbarat alanında kullanılmasında ABD, Sovyetlerin en az 50 yıl gerisindedir. Ancak İsrail ve Çin konunun önemini kavramış ve ulusal güvenliklerinin korunmasında kullanmaya başlamışlardır.

Rusya’nın KGB’si ile İsrail’in MOSSAD’ı uzun yıllar bu alanda birbirlerine karşı büyük bir savaş verdiler.

Ve önemli bir hadise:

1976 yılının 21 Aralık günü Sovyet yetkililer Moskova’da üç gündür devam eden Yahudi Kültürü hakkındaki sempozyumunu basarak dağıttılar. 45 Yahudi ‘elebaşı’ kabul edilip tutuklandı.

KGB tarafından başlatılan araştırmada sempozyumu organize eden on üç üyenin tamamı suçlu bulundu. Ayrıca belli başlı büyük Rus kentlerinde çok sayıda Yahudi tutuklanarak hapse atıldı. Bu olaylar anında dünya basınında yer aldı. Ancak bir konu gözden kaçmıştı. Sempozyumda Yahudiler tarafından hazırlanmış konulardan biri de parapsikolojinin telepati, duyu ötesi alglama ve kirlian fotoğrafçılığı ile ilgili gelişmeleriydi. Bu toplantıya katılarak bildiri sunmak isteyen yabancılardan İsrailli olanlara ülkeye gelişlerinde vizeler konularak engeller çıkartıldı. Ayrıca başka şehirlerden gelen Yahudiler de Moskova’ya sokulmadılar. Sonuçta Moskova dışından toplantıya sadece üç kişi katılabilmişti.

KONUYU İLK GÜNDEME GETİREN BİLİMADAMI

Richard Deacon’ın anlatımlarına göre; Yahudiler psişik konularda büyük iddia sahibiler. Bu sahada tanınan en eski ve en yetenekli kişilerden birisi parapisokolji ve psişik konularda büyük araşırmalar ve deneyler yapan Stefan Ossowiecki idi. Ossowiecki 1877’de Rusya’da doğmuştu. Bir süre sonra psişik konularda büyük yeteneği olduğu ortaya çıkarak bir haham tarafından yetiştirildi. 1921’de Polonya’ya gitti. Burada psikişik yeteneğini daha da geliştirme fırsatı bularak çok sayıda telepati deneyleri gerçekleştirdi.

ULUSLAR ARASI BİR ÖRGÜT

Uluslar arası Psişik Araştırmalar Birliği’nin merkezi Prag’da kurulmuş olup başkanı Çekoslovak Dr. Zdenek Rejdak idi. Birliğin diğer ileri gelen ülkeleri Bulgaristan, İngilere, Fransa, Yugoslavya, ABD ve SSCB ülklerinden gelmişlerdi. İsrail’e göre Sovyetler Birliği’nin bu birliğe katılmasının amacı, diğer ülkelerin bu konuda gelmiş oldukları daüzeyi grmek ve gelişmeleri kontrol altına almaktı. Ancak Sovyetler Birliği, birlikten bu şekilde faydalanırken kendi sahip oldukların vermek konusunda pek istekli davranmıyordu.

‘BEN BİR AJAN DEĞİL BİLİMADAMIYIM’

Dr. Milan Ryzl da bu konudaki önemli bilamadamlarından biriydi. 1967 yılına kadar Prag’da yaşalan Ryzl, Amerika’ya giderek parapisorkoloji alanındaki çalışmalarını orada sürdürmeye başladı. Prag’da bir labaratuvar kurmuşdu. Ülkeden ayrılmadan birkaç gün önce Çek Gizli Polisi labaratuvara gelerek, ziyaret etmiş olduğu ükelerde parayisokolji konmusunda neler yapıldığını kendilerine rapor etmesini istedi. Buna karşılık olarak doktor şunları söylemişti:

“Ben bir bilim adamıyım, casus değil.”

Ryzl’in verdiği bilgilere göre bu konuda demir paerde ülkeleri çok aşamalar kaydetmiş durumdaydı. Rusların Mosva, Leningrad, Omsk, Irkutsk, Vladivostok, Khabarovsk ve Sartov kentlerinde parapsikolojik deneylerin yapıldı ve sürekli askeri kontrol altında tuulu olan labaravutarlar bulunmakta. Sibirya’da bu konuda gizli üsler bulunuyor. Durov Enstitüsü’nde de çok sayıda uzman, telepati v duyu ötesi algılama konularında yoğun deneyler yapmaktalar.

ÇEK ORDUSUNA EL KİTABI

Richard Deacon’ın verdiği bilgiye göre; İkinci Dünya Savaşı’ndan önce 1942 yılında duyu ötesi algılama alanında Çek ordusuna yönelik bir el kitabı hazırlanmıştı. Bu kitabın hazırlanmasında Yahudi araştırmacı ve istihbaratçıların büyük rolü olmuştu. Kitabın adı ‘Geleceği Görme, Hipnotizma ve Manyetizma’ idi. Bu kitabın hazırlanmasında büyük emeği geçen Yahudi 1946 yılında Çekoslavakya’dan kaçarak Viyana’ya geldi ve 1971 yılında ölne kadar hayatını İsrail davasına adayarak, duyu ötesi algılama ve geleceği grme konusunda büyük çalışmalada bulundu. Özellikle kayıp insanlar ve düşman aşjanlarının faaliyetleri hakkında vermiş olduğu bilgilerin kendi davasına çok büyük faydaları olmuştu.


haberbank
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
sm.jpg

Baran Dergisi, 13. sayı, 2007
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Belge 12: Aşağıdaki chat konuşmaları, Ümit SAYIN’ın askeri istihbaratla ilişki kurduğu dönemde, Ümit SAYIN ile İ.Ü. Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil ATASOY arasında gerçekleşmiştir.





Tarih: 19.06.2005

………………

umitsayin:

bildiğiniz tüm duyumları bana iletin lütfen

sevil_atasoy:

şu anda hiç bir şey bilemiyorum

umitsayin:

biraz düşünün bana gizli bir mail adresinizden bir mail atın. bu kısım çok önemli

sevil_atasoy:

Bülent dedikleri adamın kim olduğunu bilmiyorum sen biliyorsun sanırım

umitsayin:

evet onu yazdım.

umitsayin:

yazdıklarımı buraya paste edemiyorum çünkü çok gizli

umitsayin:

for your eyes only okuyacaksınız

umitsayin:

bu rapor daha ilki

umitsayin:

teknik istihbaratı dahil etmiyorum yani telefon ve oda dinleme gibi

umitsayin:

onlar jandarmada

umitsayin:

bu raporda sadece duyumlarla yetiniyorum vaktim de yok zaten

umitsayin:

ama en ufak bir isim ve bağlantı bile işe yarar

umitsayin:

şimdi olmazsa sonra faruk bey istihbarat toplayabilir

umitsayin:

yazdıklarımı okuyunca hem küçük dilinizi hem de büyük dilinizi yutacaksınız.

sevil_atasoy:

öyle mi

umitsayin:

bu rapor hurşit tolona ve yaşar büyükanıta verilecek

umitsayin:

ama cumhurbaşkanlığı konusunda emin değilim.

sevil_atasoy:

sağlık olsun

umitsayin:

bunu üçüncü mit raporu olarak basına da sızdırırsak seyreyleyin gümbürtüyü

umitsayin:

icon_smile.gif
) ho ho ho

sevil_atasoy:

zafer online

umitsayin:

evet zafer geldi

umitsayin:

jiteme herşeyi o aktaracak, o jokerimiz

umitsayin:

ama jiteme aktarmak yetmez, bol belge sunmalıyız

sevil_atasoy:

anlaşıldı öperim görüşürüz





Tarih: 25.06.2005

…………

sevil_atasoy:

keramettin cephesinde ne oluyor bilgin var mı

umitsayin:

hayır

umitsayin:

bugün can paşaya da materyalin hard copysini yollayacağım

umitsayin:

keramettin ile koptuk

sevil_atasoy:

kopmamak gerek

umitsayin:

ama dün MGKyi aradım ona destek istedim, onlar da Keramettini almaya güçleri yetmez dediler

umitsayin:

telefonlar konusunda gelişme var mı, onları 3-4 yere veriyoruz

sevil_atasoy:

paralel konularda konuşmayalım, bir dakika ben de bir kahve alıyorum, sonra sistemli biçimde devam ederiz. arada bir gündem yap

umitsayin:

ben de kahve alıyorum

umitsayin:

1) genel durum değerlendirmesi

2) ATUD

3) Adli Tıp Kurumu

4) Askerlerle bağlantı

5) Enstitüde olanlar

6) Enstitüde kişiler

7) INCB mektubu

sevil_atasoy:

haydi bakalım 1, telefon numaralarıııı, kimleri istiyordun

umitsayin:

internette olmaz, o listeyi sizden bugün alıp elden vereceğim

sevil_atasoy:

benden alıp bana ne vereceksin, arkadaş Türkçe konuş

umitsayin:

internet ve eposta aracılığı ile bana telefon konusunda bir şey vermeyin, eposta ile istemiyorlar, G-2 faaliyeti konusunda profesyonelleşmemiz gerekiyor

umitsayin:

listeyi sizden alıp, bütünleştirip elden face to face vereceğim

sevil_atasoy:

anladım ama bu yazışma işi çok uzun sürüyor, telefonları pazartesi şabandan alacağım

……………

umitsayin:

peki o zaman G-2 nin 3 adet targeti var, bu konuda anlaşalım

sevil_atasoy:

g-2 nin tek bir amacı var, üniversiteyi bu yönetimden kurtarmak

umitsayin:

Hayır, G-2 nin amaçları çok farklı, üniversitede bir iç istihbarat grubu kurmak ve daha sonra Universityi yönetmek,

umitsayin:

Ben Kafkanın romanlarındaki gibi Şatoya (1.ordu) çağrılacağım

umitsayin:

Şatoda neler olacağını bilemem

umitsayin:

Şatoya bir kez çağrılanlar bir daha dönmezler ve değişirler

sevil_atasoy:

haydi bakalım

…………….





Tarih: 02.07.2005

………………..

umitsayin:

rapor yaşar büyükanıta koruması sedat üstteğmen tarafından 3 gün önce gizli bir ortamda verilmiş ve yaşar büyükanıt hemen okumaya başlamış

umitsayin:

rapor paþaya bir de gürsel albay kanadýndan elektronik gitti

sevil_atasoy:

hayır ama sc nin aydınlatılması gerek, tek başına kaldı ve ne yapacağını bilmiyor, o salak gönülün ve jalenin maşası olmaya başladı, farkında değil. ulaşabilirsen mutlaka hafiften bilgilendir

umitsayin:

tamam onu bana bırakın. yaşar beyi de kontrol etmek gerekli onları ben ayarlarım





Tarih: 03.07.2005

………………

sevil_atasoy:

yes yes yes

umitsayin:

bana bir kaç dakika verin lütfen

sevil_atasoy:

anlaşıldı

umitsayin:

bir kayıt yapıyorum, behiçe vereceğim

sevil_atasoy:

anlaşıldı

umitsayin:

http://www.acikistihbarat.com sitesine bakarsanız behiç gürcihanın yönettiği yazıları görebilirsiniz

umitsayin:

behiç, mesut parlak’ın mafya ilişkileri konusunda vurucu bir yazı girecek siteye

sevil_atasoy:

evet sayfaya baktım daha önce de görmüştüm

umitsayin:

oradaki impact çok büyük. tüm tsk o siteyi okuyor. Behiçin babası da edirne alayının tümgeneral komutanı

umitsayin:

behiçe detaylı kayıtlı bilgi verdim. onları işleyecek. orda OYUN BOZAN’ı yazıyor

umitsayin:

emin gürsesle uzun uzun konuştuk 3-4 saat. sonra behiç geldi

umitsayin:

emin gürses ist. ün. öğretim üyelerine çok kızıyor. Özellikle nur sertere

sevil_atasoy:

soyadı ne

umitsayin:

behiç gürcihan ve emin gürses

umitsayin:

öncelikle, seçimlerden önce emin gürses genelkurmaya mesut parlak’ın ilişkilerini anlatmış, uzun uzun rapor vermiş

umitsayin:

sonra genelkurmaydaki Kor ve Or’lar demişler ki: İs. Ün. deki hocalar koskoca herifler, herhalde birleşirler ve oyları parçalamazlar.

sevil_atasoy:

ha ha ha

umitsayin:

ama herkes şaşırmış olanlara, yani genelkurmay bile bile lades

umitsayin:

biz raporu verince ışık hızıyla elektronik hali ankara genkura gitmiş.

umitsayin:

Emin Gürsesi çağırmışlar. yine haklı çıktın demişler

umitsayin:

bizim rapor inanılmaz sükse yapmış ve Emin gürses de for your eyes only okumuş. ona verdim raporu.

umitsayin:

alemdaroğlunun 6. idareden geri gelmesi için çalışacak, ama karşı taraf da baskı yapıyormuş

umitsayin:

yarın öğreneceğim alemdardan

sevil_atasoy:

rapor iyiydi, senin artık sırtın yere gelmez

umitsayin:

o rapor benim en kötü raporlarımdan birisiydi.

sevil_atasoy:

pek vaktin yoktu, kabul etmek gerek

umitsayin:

bana bir üsteğmen, bir telefon dinleme verin. dünyayı yerinden oynatayım

umitsayin:

ama sınırsız telefon dinleme gerekli. bizim rapor ve emin gürsesin raporu üst üste binince genkuru bir telaş almış

umitsayin:

bir de Behiç bunların üstüne, kemal nehrozoğlu ve Mesut Parlak ilişkisi üzerine bir sürü şey anlattı.

umitsayin:

bu durumda istihbarat ağımız ve inputumuz güçleniyor. Behiç çok iyi çocuk. robert kolej mezunu, ekonomist

sevil_atasoy:

herkes bir çok şey biliyor da, memleket elden gidiyor. ne yapılacak

umitsayin:

işte onu konuştuk

umitsayin:

memleketin elden gitmesine karşı paşaların duyarsızlığını konuştuk.

umitsayin:

emin gürses laz damarından silahlı mücadele diyor.

umitsayin:

ama emin gürses televizyonlarda mesut parlağa çatmaya başlarsa bu korkunç bir ivme kazandırır bize. şimdi detaylı okuyacak ve Perinçeke de anlatır.

umitsayin:

Perinçek ingilterede imiş. Ondan randevu alıyorum. gelince birlikte konuşuruz.

sevil_atasoy:

perinçek hala alemdaroğlunu destekliyor mu

umitsayin:

Evet perinçek alemdarı destekliyor. onların da bilgileri var, bu aydınlıka kapak olursa korkunç olur.

sevil_atasoy:

aytaç paşa buna karşı idi mesela

umitsayin:

ama hem sağ, hem ülkücü, hem radikal sol, hem orta kanaldan gitmek daha iyi. siftahı avrasya tv yapacak pzt. başlıyor.

umitsayin:

bu arada Haftalık’taki hakkımız hala saklı

umitsayin:

şermin ve ertuğrul özkök de yardım etsinler. biraz.

umitsayin:

tuncay özkan bana güven telkin etmediyse de bu yayınlardan sonra bize imkan sağlar

sevil_atasoy:

önce başta medyayı bir görelim, sonra haftalık’a döneriz

umitsayin:

tamam

umitsayin:

yazdığınız notu bulabildiniz mi

sevil_atasoy:

hayır ama hemen tamamını telefonda söyledim

umitsayin:

emin gürses yanımızdaysa tüm genkur ve tsk ve ulusalcı medya yanımızdadır

umitsayin:

emin gürses benim 11 eylül programının etkisinin büyüklüğünden ve amerikaya nasıl gol attığımızdan bahsetti. çok memnun. bu arada sana bir şey yapamazlar dedi.

umitsayin:

çünkü türkiyedeki ünüm ben bilmeden korkunç artmış

sevil_atasoy:

sakalım yok ki beni dinleyesin, sana bir şey yapamazlar diyorum dinlemiyorsun

sevil_atasoy:

hala bir yerde öğretim üyesi mi

umitsayin:

evet sakaryada ulusalararası ilişkiler ama türkiyeye gelmek istiyor.

sevil_atasoy:

sakarya türkiyede değil mi

umitsayin:

pardon istanbula gelmek istiyor.

umitsayin:

aslında onu istanbul üniversitesi almalı

umitsayin:

emin gürses diyor ki. Hocam sen bir televizyona çıkıp bangır etsen herkes sana inanır diyor. yani ünüm o kadar artmış ben bilmeden

sevil_atasoy:

aman bangır etme azıcık daha otur

sevil_atasoy:

anlaşıldı ama bu yönetim onu almaz, biz enstitüde olsak önce misafir öğretim üyesi diye alırdık

umitsayin:

evet ben de bunu düşündüm. Emin gürsesi kazanırsak derin devlete giden bir kuyuyu kazanırdık

umitsayin:

bir de şu kitabı bitirebilsek Oğuz binbaşı ile

sevil_atasoy:

biliyorum suç önleme ve denetleme stratejileri diye ders açıyorum

umitsayin:

tabii beni de derin devletten sayabilirsiniz

…………..





Tarih: 06.07.2005

……………..

sevil_atasoy:

ben kalemdarı aramam, yanlış anlar ve kendi çıkarım için onu destekliyorum zanneder.

umitsayin:

tamam peki aramayın ben ararım

umitsayin:

ama wisdom ile davranmamız lazım.

umitsayin:

bunu internette yaymamız lazım

sevil_atasoy:

wisdomlu davrandığım için onu aramam. ne düşüneceğini adım gibi biliyorum, benim meselem olmasaydı ilgilenmiyorduk bile

umitsayin:

evet ama artık barış ve güçleri birleştirme vakti hocam

umitsayin:

en azından destek olduğunuzu görmesi ona güven ve güç verir.

umitsayin:

şu anda buna herkesin ihtiyacı var

umitsayin:

siz-ben-kalemdar-hurşit tolon bir bütün olmak zorundayız

………….

umitsayin:

olayı çok iyi toparlamamız ve basına sunmamız gerekiyor.





Tarih: 10.07.2005

umitsayin:

bir dakika annemi yolcu ediyorum

sevil_atasoy:

ne var ne çok

umitsayin:

evet

umitsayin:

F7 ile görüşemedik

umitsayin:

kalemdarı aradım kalemdarla salı görüşeceğiz

sevil_atasoy:

ne hakkında

umitsayin:

genel konuşacağım

umitsayin:

bu arada Hurşit Tolon ile görüşmesi olumlu geçecek

sevil_atasoy:

o zaten belli

umitsayin:

Ben ŞATODAN aldığım feed back i söylüyorum. Tanıl dosyanın güçlü olduğunu söylüyor. Yürütmeyi durdurma alamasa bile o dosya kazanacak

sevil_atasoy:

o dosyanın kazanması yürütmeyi alma demektir

umitsayin:

çünkü mesut parlakla ilgili şikayetler hızla artıyor ve basına da çıkacak. ama biz basın ve psikolojik harp ayağında yetersiz kalıyoruz. everything is time sensitive ve deadline larda işler olmuyor

umitsayin:

bu hafta içinde Danıştay kararını internete veriyoruz. düşmanın teknolojisi bizimle savaşabilecek düzeyde değil

umitsayin:

şimdi 2 olasılık var.

umitsayin:

birincisi, yürütmeyi durdurma alınır, durum hemen düzelir, biz de geri planı organize ederiz

sevil_atasoy:

yürütmeyi durdurma alınınca göreve geri dönülür, dava devam eder elbette

umitsayin:

ikincisi, yürütmeyi durdurma vermezler. dava sürer ve ocak civarı sonuçlanır. yine seçimler düşer

umitsayin:

üçüncüsü, özel harp yöntemleri ve psikolojik harp ile mesut parlak alt edilir.

umitsayin:

ama hepsinde vecdet öz giyotine gidiyor, burada hemfikiriz değil mi

umitsayin:

akımda geçer geçmez prensibi. askeri talimnamelerde çok kullanılır. biz farklı düşünürüz

sevil_atasoy:

siz asker misiniz doktorcum

umitsayin:

biz mustafa kemalin askeriyiz.

sevil_atasoy:

neyse geç bu ayakları, oyalanacak vaktimiz yok

……….





Tarih: 18.07.2005

…………..

umitsayin:

hrant dink bizim savaştığımız adam, o yazıyı bana yollayın

umitsayin:

grup izindeymiş. önümüzdeki hafta devredeler

sevil_atasoy:

iyi

umitsayin:

Hur. Tolon bence action için en doğru adres

umitsayin:

Kalemdar action istiyor hemen

umitsayin:

Bu arada Hurşit Tolon acaba ne yapıyor

sevil_atasoy:

havuzda yüzüyordur

umitsayin:

HT havuzda mıdır. Evi muhteşem

umitsayin:

fener bahçede

sevil_atasoy:

hepsi paşalar gibi yaşıyor biz sürünüyoruz

……….

umitsayin:

bu şebnemi sevmeye başladım. evlenme teklif edebilirim

umitsayin:

yanlız sorun nasıl yatabileceğim

umitsayin:

korumaya almak için evleneceğim

sevil_atasoy:

gözlerini kapatırsın ya da kafasına yastık bastırırsın

umitsayin:

hayır ıslak havlu yöntemi vardır

sevil_atasoy:

onu bilmiyorum

umitsayin:

yüzüne ıslak havlu kapatılır. böylece havlu kayıp düşmez

sevil_atasoy:

istanbul.edu hala yok

umitsayin:

olmayacak da.... çünkü internet savunma sistemleri yok

umitsayin:

bence ne oldu biliyor musunuz

umitsayin:

jand. teknik takip ist. edu maillerine girdi

umitsayin:

onlar da bunu fark ettiler ve sistemi down ettiler
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bir gecede 4 esrarengiz kaçırılma
5 Şubat 2006 5:29 | Dünya dışı, Fenomenler, Tuhaflıklar |
İstanbul’da bir gecede 1′i turist 4 kaçırılma ve hafıza kaybı gerçekleşti. Tüm bu olayların ortak noktası kaçırılanların o geceyi hatırlamamaları ve boyunlarındaki benzer ameliyat izi!


Dikkat: Buradaki bazı içerikler 18 yaşından küçükler için zararlıdır.

Bir seyahat acentasında görevli olan ve o gece evine gitmek üzere yola çıkan Nesrin R. T. malesef biz olay yerine ulaştığımızda akut omur felci sonrası hayata gözlerini yummuştu. Diğer 3 kurban ise hala hayattaydı.
Tolga S. Demiroğlu (23 yaş) böyle olayın ancak filmlerde olabileceğini ve kendi başına gelebileceğini asla tahmin etmediğini söyledi. Tolga merkezimize bizimle gelerek araştırmalarımıza katılmaya gönüllü oldu. Bu araştırmanın sonuçlarını yazının sonunda bulacaksınız ve gözlerinize inanamayacaksınız!
3. kurban Şirine, Tolga’nın köpeği ve onun da boynunda aynı iz mevcuttu!
Robert C. Bruce, Sultanahmet’te gece tek başına gezerken en son bir ışık gördüğünü hatırlıyor. Bir daha Türkiye’ye gelmeyi düşünmüyor!
Merkezimize gelerek testlerimize katılmayı kabul eden Tolga’nın önce bir röntgenini çektik ve tahminlerimizde yanılmadığımızı gördük! Omurlarının arasındaki minik cihazı görünce Tolga çok şaşırdı. Sonra MR’a geçtik.
Burada da açıkça görünen implementasyonu cerrahi müdahale ile çıkarabileceğimizi söyleyince Tolga hemen gönüllü oldu. Birlikte İzmir’deki merkezimize uçarak doktorumuz Seyhan T. ile görüştük. Operasyon ile ilgili hazırlıklar hemen yapıldı. Tolga hemen boynundaki yabancı nesneden kurtulmak istiyordu… (Sonraki resim 18 yaşından küçükler için zararlı olabilir)
İşte cihazı yakalamıştık. Dr. Seyhan T. son derece dikkatli şekilde cihazı çıkardı.
Cihazı çıkardığımızda ilk dikkatimizi çeken şey genetik olarak labaratuarda üretildiğini tespit ettiğimiz bir suni et parçası ile örtülü olmasıydı. Cihazın analizini yapmak üzere İstanbul merkezimize geri döndür. Ameliyattan 2 saat sonra Tolga da evine döndü. Köpeği Şirine ise operasyon için bizimle kaldı. Cihazla ilgili incelemeleri muhtemelen yakında bu sayfalarda bulacaksınız. Genetik nanoteknoloji ürünü olduğunu tahmin ediyoruz. Şu ana kadar sadece 208.1 Ghz frekansından yayın yapmakta olduğunu tespit edebildik.


http://www.cidden.net/blog/2006/02/05/esrarengizkacirilmalar/

Resimleri ekleyemedim arkadaşlar. Artık siteden bakarsınız.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
:)

Gün gelir lazım olur, kimbilir belki de o günler gelmiştir...

Abdullah Güle mahkemenin aldığı kararı bu minvalde değerlendirebilirsiniz...

Çok büyük bir çete...

Elinden geleni ardına komayan ALlah düşmanları...
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
“Cezaevinde işkence görüyorum!” ÖZEL HABER


4750.jpg

Beşiktaş 10 Ağır ceza Mahkemesinde hakim karşısına çıkarılan İBDA fikir sisteminin mimarı Salih Mirzabeyoğlu, “cezaevinde işkence gördüğünü” söyledi.


İBDA fikir sisteminin mimarı Salih Mirzabeyoğlu, İstanbul’da yargılandı. Metris Cezaevi’nde bulunan silahlarla ilgili davada “Teşekkül halinde patlayıcı madde imal etmek suçundan” 20 yılla yargılanan Mirzabeyoğlu; duruşmasında “cezaevinde işkence gördüğünü” söyledi.
Beşiktaş’taki 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan İBDA Lideri Salih İzzet Erdiş (Salih Mirzabeyoğlu) dava arkadaşlarını İBDA işareti yaparak selamladı. Mahkeme binasına gelişinde “Kumandan nerede, biz oradayız”, “Gelecek İslam’ın”, “Yaşasın Kumandan Mirzabeyoğlu” gibi sloganlarla karşılanan Salih Mirzabeyoğlu, mahkeme binasına girişinde dava arkadaşlarına “tekbir getirerek” cevap verdi.

1988'den beri cezaevinde bulunan ve şu anda Bolu Cezaevi’nde kesinleşmiş müebbet hapis yatan Salih Mirzabeyoğlu duruşmasında “Bana işkence yapılıyor” dedi ve “BETATRON adlı cihazla kendisine elektromanyetik dalgalar verilerek işkence yapıldığını” söyledi. BETATRON, Telegram’ın bir yönü olarak biliniyor.

TELEGRAM İŞKENCESİ

İBDA fikrini savunan dava arkadaşları da Salih Mirzabeyoğlu’nun uzaydan yada belli bir merkezden beyne gönderilen elektronik sinyallerle intihara sürüklendiğini belirtti. İBDA Lideri Salih Mirzabeyoğlu’na Telegram işkencesi yapıldığı belirtiliyor.

Bu arada İBDA lideri Salih Mirzabeyoğlu’nun uzun zamandır dile getirdiği işkenceleri “Telegram-Zihin Kontrolü” adlı kitapta toplamıştı. Mirzabeyoğlu yazdığı kitapta TELEGRAM uygulandığında yaşadıklarını şöyle açıklamıştı: “Çağın en büyük gizli silahlarından biri” olarak söz edilen Telegram’ın, Mirzabeyoğlu kendi üzerinde uygulanmasının amacını şöyle anlatmıştı: “Rezillerin en rezili insanların, aşağılığın en bayağısı tertiplerle beni yok etmek veya “mankurt adam yapmak” istemeleri, aslında benim şahsımda davama duyulan korkudandır. Telegram zihin silme, yeni şahsiyet tipi meydana getirme, kontrole alma vesaire, çok eski devirlerden beri bilinenlerin günün verileri içinde yeni şekillerle tazelenmesidir.”

Mirzabeyoğlu’nun yazdığı ve İBDA Yayınlarından çıkan kitabının arka kapağında ise daha korkunç ifadeler yer alıyor: “Telegram: Zihin kontrolü... Bir bakıma Türkiye'de pratiği -teorisi de!- benimle meşhur olan bu iş, "ilim sınır tanımaz!" tesellisiyle Lüt kavmine parmak ısırtır melanete ve yardımcı unsurlarla insanı robotlaştırmaya davranmışken, diğer yönüyle "dünyada"da kıstırılmış fertler üzerindeki tecrübelerin sınırını aşamamıştır. Bu ikazdan sonra bildirmeyelim ki, gerek yaşamış kobay ve gerekse mevzuu alakadar eder bu udları işaretlemek bakımından, galiba dünyada da ilk örneğim!”

Bu arada duruşmada Salih Mirzabeyoğlu ile birlikte tutuksuz yargılanan Ali Osman Zor, Mustafa Şişmanoğlu, Mehmet Şişmanoğlu, Ekrem Demirci, İbrahim Demirci, Turan Bartın, Mehmet Yavuz Uçum da bulundu. Dava 11 Ekim 2007 tarihine ertelendi..

WWW.HABER5.COM ÖZEL HABER
 

feraknaz

New member
Katılım
20 Nis 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
istanbul
Beyin Kontrolu..

Beyin Kontrolu..

Beyin Kontrolü Nedir, Ne Elde Edilmek İsteniyor?



Dünya istihbarat örgütlerinin karşı tarafı
yönlendirmek için psikolojik operasyon yapabilmeleri
en önemli hedefleridir. İstihbarat örgütleri özellikle
CIA ve MOSSAD bu konuya büyük önem vermektedirler. Bir
Çin atasözü vardır, “Yüz savaş kazanmak hüner değil,
hüner savaşmadan güvenliği sağlamaktır.”
İstihbarat örgütleri bu konuya bilimsel olarak
eğilmektedirler. Sürekli çalışmalarla yeni yollar
araştırmaktadırlar.
Bugün MOSSAD’ın CIA’dan daha başarılı operasyonlar
yapmasının iki nedeni vardır. Birincisi, Tevrat’ta
Musa Peygamber’e Kenan ilinde casusluk yapmasının
emredilmesi. İkincisi de, ideallerinin yüksek fakat
güçlerinin az olması ve dünya bilim çevresinde önemli
etkinliklerinin olmasıdır.


Tarihte buna örnekler var mı?

Bilinen ilk ve en önemli psikolojik operasyon örneği
Hasan Sabbah’tır. Haşhaşi tarikatı da denilen bu
örgütlenmede kişiler Haşhaşın etkin maddesi Eroinle
keyif duygusuna ve cennet inancına şartlandırılıyor.
Hasan Sabbah’a itaat ederlerse hep böyle
yaşayacaklarına inandırılıyorlardı . Böylece intihar
saldırılarını zevkle yapıyorlardı.
1937’de Stalin’in Halk mahkemelerinde dâvâlıların
îtiraflarında bazı kimyasallar kullandığı
bilinmektedir. Hatta Macaristan Kardinalinin de
bulunduğu bir dâvâda dâvâlılar devlete karşı bir tutum
aldıklarını birden itiraf etmişlerdi.

Peki durum ahlâki midir?

Kesinlikle değildir. Mamafih, Dünya Af Örgütü 1992
yılında bir rapor neşretti. Bu durum “İnsanın zihni
yetilerini bozmayı, yok etmeyi, değiştirmeyi
hedefleyen sorgulama prosedürü ahlâki suçtur denildi.
Fiziksel işkence sınıflandırması kadar insanlık
dışıdır.” düşüncesi benimsendi.


Hangi yöntemler uygulanıyor?

Klasik yöntem; psikolojik faaliyet, propaganda ve
beyin yıkama yöntemidir.
En sık kullanılan yöntem; kimyasal maddeler
kullanılarak kişinin düşüncesini etkilemektir.
Son yıllarda üzerinde çalışan ve durulan yöntem ise
elektronik implantlar yerleştirilerek kişinin beynini
uzaktan kumanda ile yönetme çabalarıdır.

Elektronik yöntemlere geçmeden önce kısaca kimyasal
yöntemlerden söz eder misiniz?


Zihin kontrolü deneylerinde ilk kullanılan madde LSD
idi. LSD psikokimyasal bir maddedir. Alan kişide
olağanüstü psikolojik değişimler olur. Halüsinasyonlar
görür, canlı, neşeli, güçlü duygu, düşünme ve
davranışlar içerisine girer. Bu madde beynin ön
bölgesinde DOPAMİN isimli zevk maddesini aşırı
salgılamaktadı r. Bu maddeyi alan bir kişi inandığı
konuda olağanüstü eylemler gerçekleştirebilmekte dir.
İkinci Dünya Savaşında hem Hitler hem Amerikan ordusu
“Amphetamin” isimli uyarıcı kimyasalı kullanarak
askerlerin savaş gücünü arttırmayı hedeflemişlerdir.
Hatta Hitlerin milyonlarca psikoaktif madde kullanarak
ordusunun hareket kabiliyetini çok hızlı hâle
getirdiği bilinmektedir.
İçkisine LSD veya uyuşturucu katan kişilerin kolay
intihar ettikleri ve kolay insan öldürdükleri bilinen
gerçeklerdir.

Bu konu da ABD’de gönüllüler, siyahlar ve eşcinseller
üzerinde ilginç deneyler yapılmıştır. Deney yapılan
kişilerde akıl hastalıkları, yaşayanlarda da erken
bunama, erken yaşlanma gözlemlenmiştir. Bu konuda Dr.
Armen Victorian’ın kitabında ilginç kaynak ve bilgiler
mevcuttur. Kitabın ismi “İnsan Davranışının
Manipülasyonu, Beyin Kontrolüdür.” Bu kitap Timaş
yayınları arasında tercüme edilerek yayınlanmıştır.


Psikiyatride tedavi amacıyla kullanılıyor mu?

Psikiyatrik uygulamada tanı ve tedavi yöntemi olarak
kullanılmaktadı r. Narkoanaliz olarak tanımlanan bu
yöntemde kişiye damardan kısa süre etkili
barbibüratlar verilir. Kişi uyku uyanıklık arası bir
boyuttadır. Bilinçaltının üstündeki baskılar aralanır.
Kişiyle güven ilişkisi içinde psikoterapödik ilişki
kurulabilirse bilinçaltı duygular, eğilimler,
hatıralar, şartlanmalar ortaya çıkarılır.
İlaçlı hipnoz da denilebilen bu yöntem kişinin
bilinçaltı çatışmalarını analiz edip onun tedavisini
gerçekleştirmek için kullanılır.

Hipnozla beyin yıkamak mümkün müdür?


Hipnoz bilimsel bir yöntemdir. Kişi hipnotik uykuya
geçtiğinde vücut ve beyin uyur, fakat terapistle, kişi
arasında seçici bir algılama alışverişi kanalı açılır.
Böylece kişi yönlendirilir, düşünceleri, duyguları
değiştirilebilir. Psikiyatride hastalıklı düşünceleri
yok etmek, sağlıklı düşünceler kazandırmak, ego gücünü
arttırmak için bu yöntemi kullanıyoruz.
Her bilimsel yöntem gibi hipnozda gösteri malzemesi
veya siyâsî amaçla kullanılabilir.
Hipnozda ilk şart iki tarafın birbirine güvenmesidir.
Daha sonra konsantrasyon gücü artırılır, uygun
telkinde bulunulan kişi geçmişine götürülebilir, beyni
yıkanabilir, yanlış şeylere inandırılabilir. Ancak
kişiye hipnozda istemediği şeyi yaptıramazsınız. Bazı
kişiler telkine çok yatkındır, kolaylıkla girerler.
Fakat obsesif ve paranoid denilen güvensiz özelliği
fazla olan kişileri hipnotik transa geçirmek çok
güçtür.

Elektromanyetik etkileme mümkün müdür?


Evren “Radiant Enerji” denilen yayılan bir enerjiden
oluşur, gözümüzle gördüğümüz spektrum bir dalga
boyudur. Morötesi ve kızılötesi dalga boyları
gözümüzle görülmez. Ancak röntgen filmlerinden, termal
kameralara, yeraltı su havza haritalarına kadar bir
çok alanda kullanılır.
Her elektrik kaynağı bir radyasyon neşreder. Bazı
radyasyonlar iyonlama yaparak hücre ölümlerine yol
açar. Hidrojen atomu frekansına uygun mikrodalga ile
MR gibi beyin tomografileri çekilir. Mikrodalga
fırınlarda ışınların camı geçerek tabak içindeki suyu
buharlaştırdığını biliyoruz.


Mikrodalga ile beyin kontrolü nasıl olur?


Mikrodalga ile uzaktan gürültü hissi oluşturmak
mümkündür. Elektromanyetik ritmik vuruşlar kişinin
başını elektrikli matkapla oyulduğu hissi
uyandırabilir. Çok düşük frekans da (VLF), iyonlamanın
olmadığı bir radyoaktivite ile baş ağrısı, çınlama,
sinirlilik, depresyon, hâfıza kaybı hatta panik
duygusu oluşturulabilir. Radyasyonun diş dökülmesi, kan
kanseri, sakat doğumlara neden olduğu yaptığı
bilinmektedir.

İyonlanmanın olduğu radyasyonlar X ışınları Radyum
gibi kanser tedavisinde kanserli hücreleri öldürmek
için kullanılır. Bu ışınları uzaktan yönetmek mümkün
olmamakta, fakat mikrodalga kaynağını 1-2 km. uzaktan
bir hedefe yöneltmek mümkün olabilmektedir. Kötü
niyetli kişilerin elinde korkunç bir silah haline
dönebilen bir teknoloji insanlık dışı amaçlarla
kullanılırsa insanlığın sonu başlar.
Elektronik parça yerleştirmek mümkün mü?
İnsan davranışını kontrol etmek isteyenler hayvan
deneylerinde bunu gerçekleştirmiş lerdir.
FM radyo kanalı ile sinyaller alabilen ve nakledebilen
minyatür elektrotlar hayvan kafasına yerleştiriliyor.
Maymunda cinsel saldırganlık, boğada âniden durma
komutu verme deneyleri başarılı oldu. Yunus balıkları
yönetilebildi.

ABD’de beynin elektronik uyarılması zihinsel
özürlülerde ve eşcinsellerde araştırılmıştır. James
Olds isimli araştırmacı beynin hipotalamuş bölgesine
elektronik implant yerleştirerek eşcinselleri kontrol
etmeyi başardı. Hastalarda korku, heyecan,
halüsinasyon oluşturarak davranışlarını ödüllendirdi
veya cezalandırdı.
Zihin özürlülere de benzer deneyler yapıldı. Bu
çalışmalar çok tartışıldı. Bilimin iyiliği değil
hastanın iyiliği ön planda tutulması etik kuralına
göre çalışmalar durduruldu.

FM radyo kanalında sinyaller alabilen ve nakledebilen
bu uzaktan beyin elektronik uyarılması ateşli
tartışmalara konu oldu. Hatta Fransa’da her doğan
çocuğa kimliğini belirtir elektronik parça
yerleştirerek ömür boyu nerede olup olmadığını
izleyebiliriz tezi bile ortaya atıldı.
İnsanın robot gibi tuşlarla kontrol edilmesi çok
tehlikeli bir gelişmeydi.

Elektronik implantı (Stimoreceiver) bulan Dr. Delgado
beynin amigdal ve hipokampus gibi alanlarını
canlandırarak neşe, tuhaf duygu, renkli görüntü
gözlemlediğini kayıt ederek kitabında açıkladı.
Radyohipnotik beyinlerarası kontrol projesi elektronik
hipnoz yapmayı amaçlamaktadır. Bu projede kişiye
istemediği şeyler yaptırmak mümkün hale gelecektir.
Tuşlarla kontrol edilen insana ne yaptırılmaz ki!


Elektromanyetik enerjinin biyolojik bilimlerde
kullanılması yeni bir gelişme midir?

Bugün psikiyatride beynin ürettiği sinyalleri
kaydederek beyin fonksiyonel görüntülemesi
yapılabilmektedir. Klasik EEG’nin bilgisayar
devriminden sonra analog sinyallerin
sayısallaştırılması ile beyin haritası çıkarılıyor.
Beynin hastalıklı çalışan alanlarını
görüntüleyebiliyoruz. Tanı ve tedaviyi güçlendirmek
için işe yarayan bir yöntemdir. Hatta ilaç tedavisinin
biyoyararlılığını hasta izlerken görselleştirmiş
oluyoruz.
Elektromanyetik enerjinin tedâvide kullanımı yeni
gelişmelerdendir. TMS denilen bir yöntem ile ilgili
araştırmalar hâlen sürmektedir. Beynin ön bölgesine
elektromanyetik uyarı vererek Depresyonu tedâvi etme
projesi Elektroşok tedavisine alternatif olarak işe
yarayacak gibi görünmektedir.


Bir de duyu ötesi algı var. Bu konuda neler
söyleyebiliriz?

Birleşik Devletler parapiskolojik araştırmalara büyük
bütçeler ayırmaktadır. Beş duyuyu kullanmada insanın
geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman hakkında bilgi
edinmesi çok ilgi çeken bir konudur. Telepati,
Durugörü (Clair-voyance) , Altıncı his de denilen bu
algılama biçimi hakkında şu anda bilimsel çalışmalarda
sağlam deliller yoktur.
Sesin, elektromanyetik frekansın, lazerin varlığı
başka dalga boylarının varlığına kanıt
olabilmektedirler. Zihni kontrol etmenin, ikizlerin,
anne-çocuk arasındaki uzaktan duygusal etkilenmelerin
nasıl olduğu henüz çözülemedi. Rüya laboratuarları nda
telepati yolu ile kavram ve imaj uyandırıldığının
gözlemlenmesi elektronik psikiyatri açısından devrim
niteliğindeki çalışmalardır.
Durugörü veya beden dışı sezgi denilen bir yöntemde de
bazı denekler odada gizlenmiş nesnelerin yerini tespit
etmeyi başarabiliyorlar. “Remote Viewing, remote
sensing” denilen uzaktan görme ve hissetme özelliği
olan insanların bunu nasıl başardıkları bilimsel ilgi
alanına girmektedir. Uzaktan görüşün elektromanyetik
işleyişi çözülebilirse insanlığın kaderi
etkilenecektir.


Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz insanın zihninin
uzaktan kontrol edilmesi dünya için sosyal ve politik
etkileri çok fazla oluşacağı gelişmeleri getirecektir.
"Psikolojik Savaş", Timaş Yay, 2003
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
TÜRKİYE BÖYLE CİNAYET GÖRMEDİ!

Tuzla’daki çifte cinayeti araştıran ekipler eve girdiklerinde iki bedenin tam da kapının önünde yatarken buldular. Kadın karnından , adam ise kafasından vurulmuştu. Parkinson hastası ve kendi başına yürüyemeyen adam henüz ayakkabılarını bile çıkartamamıştı. Muhtemelen dışarıya çıkmış, beraber döndüklerinde kapı tekrar çalındığında kapı eşiğinde katilleri ile karşılaşmışlardı. Katilleri birer el ateş etti ve geldiği gibi gitti.

Tuzla’daki trajik cinayetin hedefinde ilginç bir çift vardı. Öldürülen İhsan Güven’in adı bundan bir süre önce magazin gündeminde Atatürkçü Dost Tarikatı’nın lideri olarak duyulmuştu. 1924 doğumlu İhsan Güven, emekli bir binbaşıydı. Pendik İstihbarat Şubesi’nde çalışmış, sonrasında emekli olmuştu. Yanında öldürülen 3. eşi Sibel Güven ise Pendik İmam Hatip Lisesi’nde 10 yıldır felsefe öğretmeniydi. Sibel Güven 40, İhsan Güven 80 yaşındaydı. İhsan Güven Parkinson hastasıydı. Günlerini evde araştırmalar yaparak geçiriyordu. Komşulara bakarsanız çok da sosyal bir çift değildi.

Cinayetler ortaya çıktıktan sonra olay yerine gelen emniyet yetkilileri evde yaptıkları araştırmada son derece ilginç detaylarla karşılaştılar. İhsan Güven’in kütüphanesinde pek çok araştırma dosyası bulunuyordu. Bunların arasında en ilginci bir süre önce Ankara’da bir faili meçhul cinayete kurban giden Necip Heblemitoğlu’nun Fethullah Gülen’i de yazdığı kitabının eskizleriydi.

İhsan Güven, Hablemitoğlu’nun kitabını basılmadan önce okumuş, hatta düzeltmelerini yapmıştı. İhsan Güven, Hürriyet Gazetesi’ne 15 Ocak 2003 tarihinde verdiği demecinde Hablemitoğlu’nu bakın nasıl tanımlıyordu:

“Türkiye, tarikatlar içinde yüzüyor. Tarikatları ortaya çıkaran kişiyi ne yaptılar biliyorsunuz. Öldürdüler birkaç gün evvel. Arkadaşımızdı. Hablemitoğlu bir vatan evladıydı. Atatürkçüydü, ağlıyordu vatan için. İşte biz de onlardan biri olmaya çalışıyoruz. Kendisini tanırım, Ankara\'dan.’’

İhsan Güven’in evinde, aynı raflarda Emniyet yetkilileri psikolojik harpte kullanılan farklı çalışmalara da rastladılar. Türkiye’nin dış düşmanları ile ilgili tasnif edilmiş çeşitli dosyalar geniş yer tutuyordu. Bir diğer bölümde ise Radikal İslami kesimin finansal bağlantıları ile ilgili araştırmalar yer alıyordu. Psikolojik harpte kullanılan çeşitli dosyalarda yine kütüphane raflarındaydı. Buradan yola çıkan Emniyet yetkilileri, araştırmayı derinleştirince karşılarında yakından takip ettikleri bir örgütü ve bir ismi buldular: İBDA-C ve Salih Mirzabeyoğlu.

İBDA-C, yani “İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi”… Örgüt içinde kumandan olarak hitap edilen Salih Mirzabeyoğlu’nun başkanı olduğu iddiası ile yargılandığı örgüt. İBDA-C gibi bir köktendinci örgütle dost tarikatı gibi Atatürkçü olduğunu iddia eden ve magazin gündemini meşgul eden bir tarikatın ilişkisi, ilk kez 25 haziran 2000’deki bir gelişme ile başladı.

Salih Mirzabeyoğlu, tutuklu bulunduğu F tipi hücresinde intihara kalkıştı. Kurtulduktan sonra avukatları ilginç bir tez ortaya attılar. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde bir süre tutulduktan sonra cezaevine geri dönen Salih Mirzabeyoğlu’nun, daha sonra konu üzerine bir kitap da yazacağı bu tezin adı “TELEGRAM”.

Avukatları Salih Mirzabeyoğlu’nun uzaydan ya da belli bir merkezden beyne gönderilen elektronik sinyallerle intihara sürüklendiğini iddia ediyorlar. Salih Mirzabeyoğlu’na Telegram işkencesi yapıldığını öne sürüyorlar. Mirzabeyoğlu ‘modern büyücülük’ diyerek yola çıktığı Telegram sürecinde, işin içinde elektronik dalgalardan, cinlere kadar uzanan karmaşık bir yapının olduğunu iddia ediyor.

Bu arada Dost Tarikatı, 1983 yılında basılan bir kitapta başka bir yönden mevzuya giriyor. Dost Tarikatı üyesi S.E Özer’in yazdığı ‘Beyti Dost’ adlı kitapta, Beethoven’ın 9. Senfonisi vasıtasıyla öbür dünyayla bağlantı kuruyorlar ve dünya kıyamete doğru sürükleniyor. Kitabın yazarı tüm bu sürüklenişte yaşadıklarını ise bakın nasıl anlatıyor:

\'Dost, derin uykuya geçen medyum arkadaşımızı bir radyo, alıcı cihaz gibi konuştururdu. Bu sırada bir ilahi veya Dost\'un seçtiği Beethoven\'ın 9. Senfonisi\'ni dinlerdik. Bazen de bir arkadaşımız hafiften ney çalardı. Önce hepimizle konuşur, sonra gerekirse tek tek kişileri alarak onlara gerekenleri söylerdi. Çıt çıkarmazdık. Bize neyin iyi, neyin kötü olduğunu anlatırdı. Tek olarak Beyti Dost ile konuşmak, onun iltifatları ve öğütleri ile güçlenmek gecenin ayrı sevinciydi. Sadece onu dinlemek için yaşamak istiyorduk. Önceleri soru sorarken ona \'Dostum\' diye hitap ederdik. Sonra kendisine \'Beyti’ (Tanrı\'nın evinden gelen ) dememizi istedi\'

İBDA-C ise, Salih Mirzabeyoğlu’nun daha sonra yazdığı kitabında daha açıktan dost tarikatını hedef göstermeye başladı. Hedefte ise öldürülen İhsan Güven vardı.

\"80 yaşlarında Parkinson hastası bir manyak; ama öyle alelâde soydan değil de, kitabî yönü zengin zannedilen, muhteşem bir manyak (….)”
diye başladığı sözlerine ağır hakaretlerden sonra Salih Mirzabeyoğlu şöyle devam ediyor:

“Sefillerin en sefili ve adîlerin en rezili olan bu adam, bana uygulanan Telegram işkencesinin mânâda ve belki de fiilî olarak başı ve insan ruhunu tahrip ederek teslim alma işinde zümresiyle beraber akla hayâle gelmedik cinsî sapıklıkların şâhıdır. Onları zümre ve metodlarıyla birlikte çökerten, Allah’ın izniyle benim; veya vesile olan benim.\"

İşte bu iddialar, gerek Mirzabeyoğlu’nun kitabında, gerekse İBDA-C’nin sitesinde geniş olarak yer alıyor. İddiaları desteklemek için çeşitli İnternet sitelerine linkler veriliyor.

Bu İnternet sitelerindeki pek çok makalede ise, Dost Tarikatı’na atıflar, öldürülen İhsan Güven’e göndermeler var.

Hatta bunlardan birinde “Tarikat yerine örgüt demek daha doğru. ‘Barışçıl!!!’ bir şiddet örgütü” deniliyor.

Emniyet şu anda soruşturmayı bu verilerden yola çıkarak derinleştiriyor. İlginç olan bir diğer gelişme ise bugüne kadar Dost Tarikatı ile bağlantısı olduğu iddia edilen ama hiç kanıtlanamayan şarkıcı Çelik ile ilgili. Öldürülen eşi Sibel Güven’in kullandığı Renault Clio marka araba, şarkıcı Çelik’in üzerine kayıtlı gözüküyor.

Araştırma derinleştikçe bir dönem magazin gündemini meşgul eden bir tarikatın ardından radikal İslamcıların hedefi olmuş, öldürülen Hablemitoğlu’ndan, psikolojik harbe kadar uzanan geniş bir yelpazede pek çok farklı soruyu barındıran bir cinayet kalıyor.

05.05.2004
Cüneyt ÖZDEMİR
 

gokhann

New member
Katılım
27 Tem 2007
Mesajlar
115
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
Konum
Sivas
Ben Söylüyoprum da kimse inanmıyor paranoyak diyor dünyada ki bütün yöneticiler ABDye ayak bastıklarından itibaren yani icezeaat aldıklarından iti baren beyinleri kontrol ediliyor.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Ben Söylüyoprum da kimse inanmıyor paranoyak diyor dünyada ki bütün yöneticiler ABDye ayak bastıklarından itibaren yani icezeaat aldıklarından iti baren beyinleri kontrol ediliyor.

Beyin kontrolü her zaman tutmaz.Sadece rahatsız ederler.ABD ye ayak basmak da gerekmiyor.

Bu yöntemi sadece abd liler değil, ruslar, ingilizler, almanlar, türkler, vb. her devlet, muhaliflerine karşı kullanıyor.
 

gokhann

New member
Katılım
27 Tem 2007
Mesajlar
115
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
Konum
Sivas
Beyin kontrolü her zaman tutmaz.Sadece rahatsız ederler.ABD ye ayak basmak da gerekmiyor.

Bu yöntemi sadece abd liler değil, ruslar, ingilizler, almanlar, türkler, vb. her devlet, muhaliflerine karşı kullanıyor.


Hayır bu kadar basit düşünmeyin lütfen 1974 yılında böyle bir şey icat etmişseler ve kimsenin haberi yoksa demekki 2007 de de bilmediğimiz neler icat etmişlerdir. 1974 yılında bunu birine söyleseydin seni tımarhaneye kapatırdılar ama şimdi olabilir diye söyleniyor. Ben şimdi diyorum her türlü oto kontrölleri sağlıyorlar ve şimdi bana deli deyin gocunmam ama 30 yıl sonra görüşürüz. ben beyinlere yerleştirilen küçücük ciplerden bahsediyorum bu sayede kişiye herhangi birşeyi rahatlıkla yaotırabiliyorlar. Dikkat edin intihar bombacılarının çoğu yurt dışında eğitim almış eğitimli insanlar.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
intihar bombacısı olmak için beyne çip yerleştirilmesi mi gerekiyor ?

Kalbe iman çipi yeterli bence.mübarek...
 

gokhann

New member
Katılım
27 Tem 2007
Mesajlar
115
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
Konum
Sivas
intihar bombacısı olmak için beyne çip yerleştirilmesi mi gerekiyor ?

Kalbe iman çipi yeterli bence.mübarek...


Hocam Allahın sopası yok birşeyleri illa sopaylamı anlatmak gerek. Şunu iyi anlamalıyız tevekkül ve teslimiyet keşke imanı kalplerimize tam manasıyla sokabilseydik işte o zaman anlaşabilirdik. Öyle iman deyip bir tarafa çıkmak acizliğini göstermeyelim müslüman her alanda 1 adım önde olmalı. İnterneti ilk müslümalar üretseydi bu gün belkide ahlaksızlık bu kadar önde olmayacaktı demekki bir yerde yanlış yapıyoruz. Efendimiz ner demiş yarın kıyametin kopacağını bilsenizde yine bir fidan dikin. demekki bir şeyleri birilerinden beklemeyip onu kendimiz başarmalıyız. Sor bakalım kendine de ki Rabbim bana bu vücudu bu aklı ve bu kadar üüstün nitelikleri neden verdi? Demekki iman gücü yanında ilmide koymalıyız çalışmalıyız ve hep bir adım önde olmalıyız.
 
Üst Alt