Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kur'an ve Sünnet İlişkisi

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Ne yaptın bu adamlara malik bin nebi, mesajlarına onaylanacak diyorlar?
 

Abd

New member
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
225
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Malik Bin Nebi demş ki;
bıktım namazın şekilini anlatmaktan ya biriniz de huşu içinde ki namazı sorsun, fahşadan alıkoyan namazı sorsun,

Valla yazdıklarını anlamadım. Çok karışık ve sanki öfke kokuyor.
Ancak yukarda alıntıladığım sözün yüzde yüz doğru.

Eh kardeşim. Biz bırakın namazın şeklini dedikçe ,sizin adamlarınız kıldığımız namazdan dolayı bize kafir ,diyor. Biz yediğimiz dayaktan kendimizi korumak için ister istemez namazın önemini anlatmayı ihmal ediyoruz.

Muhabbetle

bırak duha kardeş. bunlar işlerine gelince kimin yazdığı belli olmayan tarih bilgileriyle amel ederler (bakınız haram aylar :D) işlerine gelmeyince hadislerle anlatılan namaza oruca zekata haca kulp takarlar. istediğiniz kadar yeni bir din kurmak adına çaba içine girin. Allah rasulünün yolunda dağlar gibi ilerleyen müslümanlar sizin fikir babası oryantalistler olan fikirlerinize kanmayacak ;)
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Arkadaşlar, açık ve nettirki, ayetlerde ibadet emirleri vadır lakin şekli açık değldir, mesela secde edenlere secde edin der;
bir kalkıp bana secdeniz yere başını değerdirmek olduğuu sünnet olmadan ıspatlıyamaz, biri kalkıp secde ne denir duamı okunur, yoksa suremi okunur sünnet ve hadis olmadan ıspatlıyamaz, ruku edin der, rukunun belden itibaren vucudu eğerek yapıldığını sünnet olmadan söyliyemez ordada acaba ayetmi okunur duamı edilir yoksa istektemi bulunur bilemez, ama bir çok ayatte dosdoğur namaz kılın der. bu oruç tutan kardeşler, acaba beyaz ipmi kullanıyorlar yoksa akşam ezanı kafimi? bizler ibadet emirlerini kurandan alırız, ama nasıl uygulucağımızı ayeta bakarız, resul size neyi getirse alın neyi yasakladıysa uzak durun öğütünü benimser resulullah gibi namaz kılmaya özen gösteririz aksi halde ruku nasıl yapılır secde nasıl yapılır bir Allahın kulu kalkıp bana bunu hadis ve sünnet olmaksızın izah edemez. yada hac işleminde git kabeyi gör tamam gördük geldik ile tatil yapmaya gider gibimi gidilir, hani gezdim gördüm gibi hacmı yapılır nerde tavaf ? onun için daha emin olmaığınız sayısız meal arasından işinize gelen mealle islam yaşanmaz... ne olduğu belli olmıyan mealle müslüman olunmaz. dahaelinizkei meal doğrumu çevrilmşi onu bile bilmiyorusunuz. insanlar daha kuranı türkçeye çeviriken bile aralarında hem fikir olmamışlar bir çok meal yazma gereksinimi duymuşlarken sizler o meallerle hüküm vericeksiniz... öyle mi?
 

gelincik tarlasý

New member
Katılım
2 Ocak 2007
Mesajlar
284
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Son zamanlarda sık sık dile getirilen bir husus var. Kur’an ile sünneti birbirinden ayırmak, hatta sünneti hiçbir şekilde hesaba katmamak. Kur’an bize yeter diyerek sadece Kur’an ile yetinmeye çalışmak. Elbette ki bu, müslümanların kafasını karıştıran yanlış bir telakkidir. Kur’an ve sünnetin bütünlüğünü ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin hayat-ı pakını anlamadan Kur’an’ı anlayamayacağımızı, dolayısıyla Kur’an ile sünneti bütünleştirerek, İslamî bir hayat yaşamamız gerektiğini özellikle belirtmeliyim.

Sünnet Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin söz, fiil ve takrirleridir.

Ayet-i kerimede:

“O hevasından konuşmaz ve O’nun konuşması kendisine vahyedilenden başkası değildir.” (Necm 3-4) buyrulmuştur.

Demek ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Kur’an olarak biz ümmete ne bildirmişse o Allah’ın kelamıdır. Bir de Kur’an olarak bildirmediği fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kalbine Allah celle celaluhun ilham ettiği hak sözler vardır. O sözler vahyin bir çeşididir. Bazı âlimler bu tür ilhamlara vahy-i gayri metlüv (Kur’an gibi okunmayan vahiy) demişlerdir. Bunlar da kesin doğruları içerir ve hüküm koyarlar. Dolayısıyla Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sözlerine, fiillerine, yaptığı işlere veya yanında yapılan bir işe sükût edişlerine dikkat etmemiz ve onları çok ciddiye almamız gerekir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sözleridir, fiilleridir, şahsî amelleridir diyerekten onları küçümseyenler büyük bir gaflet, büyük bir cehalet içerisindedirler. Bu kadar sıkıntılar içerisinde ümmet-i Muhammed kıvranırken, ümmetin sanki hiçbir işi yokmuş gibi, böyle şeylerle meşgul olmak, hakkında icma vaki olan bir hususu kurcalamak, ciddi müslümanların, hele ilim adamı payesi taşıyanların asla işi olamaz.

Değerli müminler! Peygamberimizin hayatı vahiyle tanzim edilmiş ve bir insanın ulaşabileceği en yüce kemalata vasıl olmuştur. O’nun Allah katındaki yüksek derecesine, gökte melekler, yerde peygamberler gıpta etmiş ve O’na ümmet olabilmek için Allah Teâlâ’ya niyazda bulunmuşlardır. Bunu böyle bilmemiz lazım. Bizim örnek aldığımız, sünnetine tâbi olmak mecburiyetinde olduğumuz peygamber, böyle bir peygamberdir. Sıradan insanların sünnet aleyhinde yaptıkları konuşmaları, ciddi telakki etmek büyük bir ciddiyetsizliktir, Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme saygısızlıktır.

Kur’an sünnet bütünlüğü, zamanımızın en mühim meselelerinden biridir. Ümmeti, Peygamberinden ayırmak istiyorlar. Ümmeti, Peygamberinin yolundan, O’nun yaşantısından ayırmak istiyorlar. Müslümanların gönlündeki Peygamber sevgisini azaltmaya hatta silmeye çalışıyorlar. Hâlbuki bizim ecdadımız, asırlardır çocuklarını, Peygamber sevgisiyle büyütmüşlerdir. Bu bir inançtır, bu bir imandır. Onun için, sünnete, sadece geçmişte bir kısım insanların veya bir kısım toplumların yaptığı, artık yapmamız gerekmeyen davranışlar olarak bakmak büyük bir yanlış, büyük bir sapıklıktır. Ümmetin imanını zedelemeye çalışmaktır.

Değerli müslümanlar! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bütün mahlûkatın en şereflisi, en faziletlisi ve en üstünü olarak yaratılmış ve ahir zaman nebisi olarak kendisine, hükmü kıyamet sabahına kadar geçerli olacak bir kitap gönderilmiştir. Rasulullah, yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar cihadla emrolunmuştur. Demek ki O’nun hayatı, baştan sona, nokta nokta hiç atlamadan takip etmemiz gereken bir hayat tarzıdır. O’nun hayatından bir nokta atlamak, bir satır atlamak demek Kur’an’dan uzaklaşmak, Rabbimizden uzaklaşmak, İslam’dan uzaklaşmak demektir. Çünkü tekrar ifade edeyim, âlemlerin efendisi, ahir zaman nebisi, canımız cananımız Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin temiz, mücella hayatı Kur’an-ı Kerim’in canlı bir tefsiridir. O’nu anlamadan Kur’an’ı anlamak mümkün değildir.

Rasulullah Efendimiz, hakkı bulmada tek rehberdir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme tâbi olmadan, O’nu rehber edinmeden, O’nu kılavuz edinmeden, hakkı bulmak asla mümkün değildir. Kendisine tâbi olunacak tek önder O’dur. Yolumuzu aydınlatacak tek hidayet güneşidir. Bütün yaşantımızda misal olabilecek tek örnektir. Kim ki O’nu rehber edinir, O’nu önder kabul eder, O’nun sünnetine tâbi olursa, O’nu örnek alırsa böyle bir kimseye uymak vacip olur.

Dikkat buyurun muhterem müslümanlar! O’nu önder kabul eden, O’nun hidayetine tâbi olan ve O’nu örnek alan kişilere tâbi olmak gerekir. Yoksa O’na tâbi olmayan, O’nun hayatını örnek almayan, O’nu kendisine kılavuz edinmeyen insanları rehber edinmek, onlara uymak, onların etrafında toplanmak asla caiz değildir. Evet, Rasulullah’tan ayrılanlara, nebevî yoldan ayrılanlara, başka önderler, başka rehberler edinenlere, asla uyulmaz ve asla tâbi olunmaz. Çünkü onlar sapıktırlar, dalalettedirler. Kendileri helak oldukları gibi kendilerine tâbi olanları da helake sürüklerler.

Aziz müminler! Allah celle celaluhun kitabına sarılacaksınız. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetine tam olarak tâbi olacaksınız. Bir kılavuz, bir rehber olarak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin izini takip edeceksiniz. Bileceksiniz ki İslam’ı anlamak Kur’an ve sünnet bütünlüğü ile mümkündür. İşte o zaman hakkı bulur ve doğru yolda yürürsünüz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme böylece ittiba eden, bu şekilde O’nu rehber edinen insanların da peşinden gitmek, izlerini takip etmek, onlarla hemmeclis olmak gerekir, doğrusu budur. O’nun yolunu sapıtanlar, O’nun yolunu karartanlar, O’nun yolunu bulandırmak isteyenler kim olursa olsun, o kimselere uymak, onların peşi sıra gitmek asla caiz değildir.

Kur’an’a, sünnete karşı olan, hatta İslam’ın pek çok emrini reddettiğini apaçık söyleyen insanlar var. Müslümanım diyen insanlar, bu gibilerin peşinden giderse sonları helak olur, bunu bilmelidirler. Çünkü açıkça Kur’an’a ve İslam’a karşı gelen insanların imanı yoktur. Bile bile imanı olmayan insanların peşinden gitmek ise büyük bir dalalet ve ahirette büyük bir azaptır. Bilmeden bu tip insanların peşinden gidenler ise büyük bir gafletin içindedirler.

Aziz kardeşlerim! Müslümanım diyen herkes o hidayet güneşinin, o âlemlerin Efendisinin getirdiği Kur’an-ı mübini, O’nun sünnet-i seniyyesini çok iyi bir şekilde öğrenerek ittiba etmek, sadece öğrenmekle kalmayıp, ona uymak ve başkalarına öğretmek mecburiyetindedir. Şirk ve küfrün zifiri karanlığında, şehvetlerin azgınlaştığı, insanî duyguların sıfırlandığı, vahşet ve barbarlığın ayyuka çıktığı, müstekbirlerin bütün kin ve gayzları ile mustazaflara kan kusturduğu, cahilî bir yaşantıya mahkûm olan dünyamızda tek kurtuluşun Kur’an yoluna, sünnet yoluna sımsıkı sarılmak ve O’na ittiba ederek yaşantımızı İslamlaştırmak ile mümkün olacağını idrak etmeliyiz. İslam’a dönmeliyiz, Kur’an ve sünnete dönmeliyiz. Kur’an ve sünnete tâbi olmayan hiçbir fert, hiçbir toplum asla felah bulamaz. Bugün veya yarın, ama bir gün mutlaka helak olmaya mahkûmdur.

Tarih içindeki hadiselere, meydana gelen olaylara, devletlerin çöküşüne, toplumların dağılmasına bakınız. Tamamı azgınlıktan, din düşmanlığından, dine karşı gelişten, ahlak dışılıktan kaynaklanmaktadır. Şimdi bir Bizans devletini düşününüz. Asr-ı Saadet’ten beri gelen İslam orduları Emevî, Abbasî, Selçuklu karşısında gerilemiş, nihayet Osmanlının İstanbul’u fethi neticesinde tarih sayfasından silinip gitmiştir. Bizans’ın devlet hayatındaki ahlaksızlıkları, toplum hayatındaki ahlaksızlıkları, aile hayatındaki ahlaksızlıkları dillere destan olmuştur. Helak olmuş veya devletlerini kaybetmiş ya da tarihten silinmiş milletlere bakınız durum aynıdır. Osmanlı dâhil müslüman devletler de öyledir. Bir Bizans kadar kötülüklere batmasalar bile, batış sebeplerine baktığınız zaman, İslam’ın emirlerinden, Peygamberimizin sünnetinden ayrılmak, kendi İslamî ölçülerini terk edip İslam’ın dışındaki toplumların ölçülerine tâbi olma neticesinde yıkıldıklarını görürsünüz.

Değerli müminler! Sünnete tâbi olmanın ehemmiyetine ve zaruretine bakınız ki Allah Teâlâ Rasulullah’a tâbi olmayı, kendisine tâbi olmak kabul ediyor. İşte sünnet-i seniyyeye sarılmanın, Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme uymanın, O’nu rehber etmenin ehemmiyetini düşünelim. Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Kim ki Rasule itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur.” (Ahzab 71, Nisa 13)

Değerli müslümanlar! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kıyamet sabahına kadar gelen bütün müslümanlar için bir “Üsve-i Hasene”dir. Nitekim konuyla ilgili bir ayet-i kerimede:

“Şanım hakkı için muhakkak ki size Rasulullah'ta pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için.” (Ahzab 21) buyruluyor.

Allah’ın Rasulünde biz müminler için en güzel örnek vardır. Yine Nisa suresi 59. ayette müslümanların böyle bir örneğe nasıl tâbi olması gerektiğini ve yaşantılarında karşılaştıkları bazı sıkıntılar veya anlaşmazlıklarda nasıl hareket edeceklerini Allah celle celaluh, bize açık ve net açık olarak bildirmiştir. Durum böyle olduğu halde, hâlâ Kur’an ve sünnetin arasını ayırmak, sünneti önemsememek, birçok hadisleri reddetmek ve böylece müslümanların kafasını bulandırmak, insaf işi değildir. Bu insanlar büyük vebal altındadır ve azapları da öbür âlemde -eğer tövbe etmezlerse- çok büyük olacaktır. Bakınız Allah Teala ne buyuruyor:

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa 59)

Peki, bu emir apaçık bizim önümüzde durduğu halde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetini ikinci plana atmak, hatta hiçe saymak, hangi ilim adamının yapabileceği, hangi vicdanın kabul edeceği bir iştir. Allah celle celaluh:

“Ey müminler! Allah’a itaat ediniz, Rasule itaat ediniz” buyurmaktadır. Yani önce Allah’a itaat edeceksiniz, hemen akabinde Rasulullah’a, sonra da Allah’ın emrine uyan, Allah’a tam teslim olan ve Rasulullah’ın sünnetine uyan “emir sahiplerine” uyacaksınız. Fasıklara, facirlere, küfür ve şirk ehline asla uymayacaksınız. İslam’ın ölçülerine, İslam’ın ahkâmına savaş açmışlara, bunlar kim olursa olsun, asla uymayacaksınız. Peki, aranızda herhangi bir şey hususunda niza(çekişme) olduğu zaman kime müracaat edeceksiniz? O meselenizi sakın sağa sola, İslam’la alakası olmayan merkezlere değil, Allah’a ve Rasulüne götürünüz.

Rasulullah hayatta olduğu zaman müslümanların meseleleri O’na götürülüyor ve bizzat Rasulullah tarafından çözülüyordu. Peygamberimiz öbür âleme göçtükten sonra da O’nun bize bıraktığı ve bu ikisine uyarsanız asla doğru yoldan sapmazsınız dediği Kur’an ve sünnete göre meseleler çözülmüştür. Ashab-ı kiram ve onları takip eden tabiin, tebe-i tabiin, müctehid imamlar ve sonraki İslam uleması bugüne kadar böyle yapmışlardır. Öyleyse biz müslümanların başka bir seçeneği yoktur. Aramızdaki olan meseleleri Allah ve Rasulünün bize emrettiği şekilde yani Kur’an’a ve sünnete uygun olarak çözeceğiz.

Burada hem Kur’an’a hem sünnete müracaat istenmiştir. Sadece Kur’an’a veya sadece sünnete değil, her ikisine beraber. Çünkü Kur’an ve sünnette birbirinin açıklaması var, tefsiri var.

“Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız” Bakınız şart, eğer siz Allah’a ve ahiret gününe inanıyor iseniz, böyle yapınız.

“İşte bu sizin için en hayırlı olandır. Sonuç olarak da en güzelidir.”

Yine Haşr suresi 7. ayette:

“Allah Rasulü size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.” buyruluyor.

Rasulullah Efendimiz, canımız Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem bize ne vermişse, yani bize neyi emretmişse, Kur’an’dan ve sünnetten onu alırız. Onu yapmayın, ondan uzak durun, o zararlıdır diye nelerden nehyetmişse onlardan da uzak dururuz, onları yapmayız.

Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Kim ki bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”(İbn-i Mace)

Bir insan, -hâşâ- “ben Rasulullah’a itaat ederim, Allah’a itaat etmem. Veyahut da Allah’a itaat ederim de Rasulullah’a itaat etmem” diyebilir mi? Böyle bir iman olur mu? Böyle diyen bir müslüman olabilir mi? Asla olamaz. Allah’ın Rasulü bu hususta:

“Kim bana itaat ederse bilsin ki, Allah’a itaat etmiş olur. Kim ki bana asi olursa Allah’a asi olmuş olur” buyurmaktadır.

Rasulullah’ın sünnetlerini sürekli terk eden, hatta sadece sünnetleri değil, Kur’an’ın tefsiri mahiyetinde olan, çeşitli ahkâm içeren bazı hadisleri bile terk eden insanlar var. Şimdi Rasulullah’ın mübarek sözlerine ve fiillerine karşı gelenler, onlara tâbi olmayıp asi olanlar, aslında Allah celle celaluha asi olmuş oluyorlar. Rabbim cümlemizi ıslah eylesin. Onun için Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Kim ki sünnetime temessük ederse, yani sımsıkı yapışırsa bilhassa ümmetimin fesada gittiği zaman da, ona yüz şehit sevabı vardır” (Beyhaki, Zühd) buyruluyor.

İşte aziz müminler! Zaman, o zamandır. Peygamberimizin haber verdiği zamandır. Ümmet fesada gitmiş ve Kur’an’a, sünnete gereken ehemmiyeti göstermez olmuş. İslam’ın esaslarını ihmal etmişler hatta İslam’da en büyük ibadet ve en mühim farz olan namazı bile terk eder olmuşlardır. Namaz kılanlar da nasıl kılıyor işte görüyoruz. Hâlbuki Allah:

“Namaz, insanı kötülüklerden alıkor” (Ankebut 45) buyuruyor.

Hani, hangimizin namazı bizleri kötülüklerden alıkoyuyor? Hangimiz her kıldığımız namazdan sonra daha güzel ahlak ediniyoruz? Yok, yine bildiğimizi yapıyoruz. Aynı kötülükleri tekrar ediyoruz. Ümmet fesada gitmiş. Dünyanın dört bucağında olanları ve bizlerin bu olanlar karşısındaki duyarsızlığını görüyorsunuz. İslam’ı, Kur’an yolunu terk etmişiz. Yönümüzü Avrupa’ya dönmüşüz; Avrupa’daki ahlaksızlıklar, din dışılıklar, ahlak dışılıklar insanlığın bütün vasıflarını, meziyetlerini tahrip eden kötülükler, sonuna kadar yurdumuzun kapılarını açmış içeri hücum ediyor. Bizler de onu gayet rahatlıkla alıyoruz.

Televizyonların ekranlarında olanlara, radyo mikrofonlarına, gazete, dergi sayfalarına bakınız, ümmet fesada gitmiş hatta birçok insan inanmıyor. Gençlerimizde ahiret inancı noktasından zaaf olduğu gibi, kendisini mevcut sisteme adapte etmiş pek çok yaşlı insanımızda da iman zaafı vardır. İslam’ın esaslarını bilme ve onlara uyma noktasında da çok büyük sıkıntılar vardır. Ülkemiz insanında bozulma çok ileri safhadadır. Sadece Türkiye değil, bütün dünya müslümanları bozulmuş durumdadır. İslam ümmetinin zillet içerisinde olmasının asıl nedeni de budur.

Küçük küçük topluluklar, sığınak gibi belirli adalara toplanmışlar, kendilerini korumakla meşgul. Bırakınız kötülüklerle mücadele etmeyi, kendilerini kötülüklerden koruma mücadelesi veriyorlar. Bu da güzel bir şey, ama yeterli değil. İşte böyle bir zamanda yaşıyoruz. Ümmetin fesada gittiği bir zamanda, hatta müslümanların imanlarından olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Adam namaz kılıyor ama İslam ile alakası kalmamış, hâlâ ben şuyum diyor. İslam’ın birçok esaslarını inkâr edenler, namaz da kılıyor, oruç da tutuyor. Yaşadığı hayatın da İslamî olduğunu zannediyor. Bilinsin ki bu yaşanılan hayat İslamî bir hayat değil.

Aziz müslümanlar! İslam’ı yaşayanlarımız bile İslam’dan ancak bazı bölümleri yaşıyor. İslam’ı bütünüyle yaşamıyoruz. İslam’ın bütününü yaşamadığımız için de toplum fesada gitmiş. İyi mücadele etmemiz, kendimizi iyi tahkim etmemiz, İslam’ı iyi öğrenmemiz lazım. İmanımızı çok kuvvetlendirmemiz, birbirimize bu hususta yardımcı ve destek olmamız ve sonra da Allah yolunda diğer insanlara İslam’ın güzelliklerini, hakikatlerini anlatmamız gerekmektedir.

Böyle İslam’ın garip hale geldiği, insanların sünnetten uzaklaştığı bir zamanda sünnet-i seniyye üzerinde yaşayanlara, Allah Rasulünün sünnetine tâbi olanlara, Kur’an’a tâbi olanlara Rasulullah bir müjde veriyor:

“Ümmetimin fesada düştüğü bir zamanda benim sünnetime sarılana yüz şehid sevabı verilecektir.”

Bir şehidin ne büyük bir sevaba nail olduğunu hepimiz biliriz. Peygamberlerden sonra derecesi en yüksek olanlar şehitlerdir. Ümmetin fesada düştüğü bir zamandayız. Kur’an’a sarılalım, O’nun tefsiri mahiyetinde olan sünnet-i seniyyeye sarılalım. Televizyon ekranlarında, radyolarda, sünnete, Rasulullah’ın o eşsiz pak hayatına karşı mücadele edenlere, sakın ola ki aldanmayalım. Onların yanlış telkinlerini saf dışı etmek için başka insanlara da anlatalım.

Allah cümlemize, din-i mübini İslam üzere yaşamayı, iman üzere ölmeyi ve iman üzere dirilmeyi nasip eylesin. Âmin.

alıntı(zeki soyak)
 
T

teslimolan

Guest
Sünnet Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin söz, fiil ve takrirleridir.

Ayet-i kerimede:

“O hevasından konuşmaz ve O’nun konuşması kendisine vahyedilenden başkası değildir.” (Necm 3-4) buyrulmuştur.
---------------------------------------------------------------------------

Bizde bunun aksini idda etmiyoruz sevgili kafasindan roman yazan sahis. Ancak onun konustuklari zaten vahy diyoruz yani Kuran.

50 Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
Görüldügü gibi peygamberimiz kendi kafasindan bir seyler uydurmuyor. Yalniz Kuranla uyariyor korkutuyor.

--------------------------------------------------------------------------
Demek ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Kur’an olarak biz ümmete ne bildirmişse o Allah’ın kelamıdır. Bir de Kur’an olarak bildirmediği fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kalbine Allah celle celaluhun ilham ettiği hak sözler vardır. O sözler vahyin bir çeşididir. Bazı âlimler bu tür ilhamlara vahy-i gayri metlüv (Kur’an gibi okunmayan vahiy) demişlerdir. Bunlar da kesin doğruları içerir ve hüküm koyarlar. Dolayısıyla Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sözlerine, fiillerine, yaptığı işlere veya yanında yapılan bir işe sükût edişlerine dikkat etmemiz ve onları çok ciddiye almamız gerekir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sözleridir, fiilleridir, şahsî amelleridir diyerekten onları küçümseyenler büyük bir gaflet, büyük bir cehalet içerisindedirler. Bu kadar sıkıntılar içerisinde ümmet-i Muhammed kıvranırken, ümmetin sanki hiçbir işi yokmuş gibi, böyle şeylerle meşgul olmak, hakkında icma vaki olan bir hususu kurcalamak, ciddi müslümanların, hele ilim adamı payesi taşıyanların asla işi olamaz.
------------------------------------------------------------------------

50 Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
Peygamber bile öyle bir sey dememisken siz nasil kafanizdan böyle bir sacmalik sallayabiliyorsunuz. Yoksa Allah in bildiklerine sizde ortakmisiniz sevgili Roman yazan bey ?

-------------------------------------------------------------------------
Değerli müminler! Peygamberimizin hayatı vahiyle tanzim edilmiş ve bir insanın ulaşabileceği en yüce kemalata vasıl olmuştur. O’nun Allah katındaki yüksek derecesine, gökte melekler, yerde peygamberler gıpta etmiş ve O’na ümmet olabilmek için Allah Teâlâ’ya niyazda bulunmuşlardır. Bunu böyle bilmemiz lazım. Bizim örnek aldığımız, sünnetine tâbi olmak mecburiyetinde olduğumuz peygamber, böyle bir peygamberdir. Sıradan insanların sünnet aleyhinde yaptıkları konuşmaları, ciddi telakki etmek büyük bir ciddiyetsizliktir, Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme saygısızlıktır.

Kur’an sünnet bütünlüğü, zamanımızın en mühim meselelerinden biridir. Ümmeti, Peygamberinden ayırmak istiyorlar. Ümmeti, Peygamberinin yolundan, O’nun yaşantısından ayırmak istiyorlar. Müslümanların gönlündeki Peygamber sevgisini azaltmaya hatta silmeye çalışıyorlar. Hâlbuki bizim ecdadımız, asırlardır çocuklarını, Peygamber sevgisiyle büyütmüşlerdir. Bu bir inançtır, bu bir imandır. Onun için, sünnete, sadece geçmişte bir kısım insanların veya bir kısım toplumların yaptığı, artık yapmamız gerekmeyen davranışlar olarak bakmak büyük bir yanlış, büyük bir sapıklıktır. Ümmetin imanını zedelemeye çalışmaktır.
-------------------------------------------------------------------------

136 Şöyle deyin: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilene, ve diğer nebilere verilene inandık.Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız.Biz yalnız O'na/Allah'a teslim olanlarız."

Bütün peygamberleri seviceksin hic birini birinden ayirmayacaksin.
 
T

teslimolan

Guest
Değerli müslümanlar! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bütün mahlûkatın en şereflisi, en faziletlisi ve en üstünü olarak yaratılmış ve ahir zaman nebisi olarak kendisine, hükmü kıyamet sabahına kadar geçerli olacak bir kitap gönderilmiştir. Rasulullah, yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar cihadla emrolunmuştur. Demek ki O’nun hayatı, baştan sona, nokta nokta hiç atlamadan takip etmemiz gereken bir hayat tarzıdır. O’nun hayatından bir nokta atlamak, bir satır atlamak demek Kur’an’dan uzaklaşmak, Rabbimizden uzaklaşmak, İslam’dan uzaklaşmak demektir. Çünkü tekrar ifade edeyim, âlemlerin efendisi, ahir zaman nebisi, canımız cananımız Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin temiz, mücella hayatı Kur’an-ı Kerim’in canlı bir tefsiridir. O’nu anlamadan Kur’an’ı anlamak mümkün değildir.
------------------------------------------------------------------------
Biz anladik zaten siz anlamiyorsunuz.------------------------------------------------------------------------

Rasulullah Efendimiz, hakkı bulmada tek rehberdir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme tâbi olmadan, O’nu rehber edinmeden, O’nu kılavuz edinmeden, hakkı bulmak asla mümkün değildir. Kendisine tâbi olunacak tek önder O’dur. Yolumuzu aydınlatacak tek hidayet güneşidir. Bütün yaşantımızda misal olabilecek tek örnektir. Kim ki O’nu rehber edinir, O’nu önder kabul eder, O’nun sünnetine tâbi olursa, O’nu örnek alırsa böyle bir kimseye uymak vacip olur.
------------------------------------------------------------------------

Olmayan bir kisinin vasiyetine bakilir vasiyeti ise Kurandir sevgili Peygamberimizin. Su sunu dediydi de su oldu degil.
-------------------------------------------------------------------------

Dikkat buyurun muhterem müslümanlar! O’nu önder kabul eden, O’nun hidayetine tâbi olan ve O’nu örnek alan kişilere tâbi olmak gerekir. Yoksa O’na tâbi olmayan, O’nun hayatını örnek almayan, O’nu kendisine kılavuz edinmeyen insanları rehber edinmek, onlara uymak, onların etrafında toplanmak asla caiz değildir. Evet, Rasulullah’tan ayrılanlara, nebevî yoldan ayrılanlara, başka önderler, başka rehberler edinenlere, asla uyulmaz ve asla tâbi olunmaz. Çünkü onlar sapıktırlar, dalalettedirler. Kendileri helak oldukları gibi kendilerine tâbi olanları da helake sürüklerler.
-----------------------------------------------------------------
Bak hele koyun olsun dimi insanlar sizde sagin din istismarcilari. -----------------------------------------------------------------

Aziz müminler! Allah celle celaluhun kitabına sarılacaksınız. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetine tam olarak tâbi olacaksınız. Bir kılavuz, bir rehber olarak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin izini takip edeceksiniz. Bileceksiniz ki İslam’ı anlamak Kur’an ve sünnet bütünlüğü ile mümkündür. İşte o zaman hakkı bulur ve doğru yolda yürürsünüz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme böylece ittiba eden, bu şekilde O’nu rehber edinen insanların da peşinden gitmek, izlerini takip etmek, onlarla hemmeclis olmak gerekir, doğrusu budur. O’nun yolunu sapıtanlar, O’nun yolunu karartanlar, O’nun yolunu bulandırmak isteyenler kim olursa olsun, o kimselere uymak, onların peşi sıra gitmek asla caiz değildir.
------------------------------------------------------------------

Bir insanin a itaat öldükten sonra ancak vasiyetini yerine getirmekle olur onun vasiyeti de Kuran dir bunu kendi söyledigi halde siz kim oluyorsunuz da su sunu söyledilere tabi olacagimizi söylüyorsunuz ?
----------------------------------------------------------------------

Kur’an’a, sünnete karşı olan, hatta İslam’ın pek çok emrini reddettiğini apaçık söyleyen insanlar var. Müslümanım diyen insanlar, bu gibilerin peşinden giderse sonları helak olur, bunu bilmelidirler. Çünkü açıkça Kur’an’a ve İslam’a karşı gelen insanların imanı yoktur. Bile bile imanı olmayan insanların peşinden gitmek ise büyük bir dalalet ve ahirette büyük bir azaptır. Bilmeden bu tip insanların peşinden gidenler ise büyük bir gafletin içindedirler.
---------------------------------------------------------------------
Su yazdigin romana bak sen cokmu farklisin o uyardigin insanlardan ?
----------------------------------------------------------------------

Aziz kardeşlerim! Müslümanım diyen herkes o hidayet güneşinin, o âlemlerin Efendisinin getirdiği Kur’an-ı mübini, O’nun sünnet-i seniyyesini çok iyi bir şekilde öğrenerek ittiba etmek, sadece öğrenmekle kalmayıp, ona uymak ve başkalarına öğretmek mecburiyetindedir. Şirk ve küfrün zifiri karanlığında, şehvetlerin azgınlaştığı, insanî duyguların sıfırlandığı, vahşet ve barbarlığın ayyuka çıktığı, müstekbirlerin bütün kin ve gayzları ile mustazaflara kan kusturduğu, cahilî bir yaşantıya mahkûm olan dünyamızda tek kurtuluşun Kur’an yoluna, sünnet yoluna sımsıkı sarılmak ve O’na ittiba ederek yaşantımızı İslamlaştırmak ile mümkün olacağını idrak etmeliyiz. İslam’a dönmeliyiz, Kur’an ve sünnete dönmeliyiz. Kur’an ve sünnete tâbi olmayan hiçbir fert, hiçbir toplum asla felah bulamaz. Bugün veya yarın, ama bir gün mutlaka helak olmaya mahkûmdur.
-------------------------------------------------------------------
Kilavuz tektir oda Kuran dir sünnet zaten iyi ahlaktir iyi ahlaki rededen yok sevgili kendi kafasindan roman yazan.---------------------------------------------------------------------
Tarih içindeki hadiselere, meydana gelen olaylara, devletlerin çöküşüne, toplumların dağılmasına bakınız. Tamamı azgınlıktan, din düşmanlığından, dine karşı gelişten, ahlak dışılıktan kaynaklanmaktadır. Şimdi bir Bizans devletini düşününüz. Asr-ı Saadet’ten beri gelen İslam orduları Emevî, Abbasî, Selçuklu karşısında gerilemiş, nihayet Osmanlının İstanbul’u fethi neticesinde tarih sayfasından silinip gitmiştir. Bizans’ın devlet hayatındaki ahlaksızlıkları, toplum hayatındaki ahlaksızlıkları, aile hayatındaki ahlaksızlıkları dillere destan olmuştur. Helak olmuş veya devletlerini kaybetmiş ya da tarihten silinmiş milletlere bakınız durum aynıdır. Osmanlı dâhil müslüman devletler de öyledir. Bir Bizans kadar kötülüklere batmasalar bile, batış sebeplerine baktığınız zaman, İslam’ın emirlerinden, Peygamberimizin sünnetinden ayrılmak, kendi İslamî ölçülerini terk edip İslam’ın dışındaki toplumların ölçülerine tâbi olma neticesinde yıkıldıklarını görürsünüz.
---------------------------------------------------------------------
Su sunu dediydi de su oldular olmasa bilemeyecektik demek helaklari vah vah :) Ne garip Kuran da ise hepsi yaziyor :)

-------------------------------------------------------------------------
Değerli müminler! Sünnete tâbi olmanın ehemmiyetine ve zaruretine bakınız ki Allah Teâlâ Rasulullah’a tâbi olmayı, kendisine tâbi olmak kabul ediyor. İşte sünnet-i seniyyeye sarılmanın, Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme uymanın, O’nu rehber etmenin ehemmiyetini düşünelim. Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Kim ki Rasule itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur.” (Ahzab 71, Nisa 13)
-----------------------------------------------------------------
Ali Bulaç 12- Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir'de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah'tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.

Ali Bulaç 13- Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.

Ali Bulaç 14- Kim Allah'a ve elçisine isyan eder ve onun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır.

Bak sevgili Roman yazan sahis senin gibilerin hüneridir tek ayeti cimbizla cekip almak ancak oradaki itaat Allah in sinirindan bahsetmekte.



--------------------------------------------------------------------------
Değerli müslümanlar! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kıyamet sabahına kadar gelen bütün müslümanlar için bir “Üsve-i Hasene”dir. Nitekim konuyla ilgili bir ayet-i kerimede:

“Şanım hakkı için muhakkak ki size Rasulullah'ta pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için.” (Ahzab 21) buyruluyor.
--------------------------------------------------------------------
Iyi ahlaki rededen varda bizmi bilmiyoruz ?
--------------------------------------------------------------------
Allah’ın Rasulünde biz müminler için en güzel örnek vardır. Yine Nisa suresi 59. ayette müslümanların böyle bir örneğe nasıl tâbi olması gerektiğini ve yaşantılarında karşılaştıkları bazı sıkıntılar veya anlaşmazlıklarda nasıl hareket edeceklerini Allah celle celaluh, bize açık ve net açık olarak bildirmiştir. Durum böyle olduğu halde, hâlâ Kur’an ve sünnetin arasını ayırmak, sünneti önemsememek, birçok hadisleri reddetmek ve böylece müslümanların kafasını bulandırmak, insaf işi değildir. Bu insanlar büyük vebal altındadır ve azapları da öbür âlemde -eğer tövbe etmezlerse- çok büyük olacaktır. Bakınız Allah Teala ne buyuruyor:

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa 59)
----------------------------------------------------------------------
Onun icin tabi yüzde 99 u müslüman olan Türkiyedeki iktidarlari refah ve akp gibileri haric red ediyorsunuz. Kanunlara uyun diyor orda tabi en iyisini Allah bilir. Yani zekat da kanunlasabilir o zekatin yüzde kac oldugunu bilmeyen arkadaslar icin su sunu dediydi ile zekatin belirlendigini sananlar icin. Devlet bir yasa cikarir ve buna uyulur yukardaki onu söylüyor en iyisini Allah bilir.
-------------------------------------------------------------------------

Peki, bu emir apaçık bizim önümüzde durduğu halde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetini ikinci plana atmak, hatta hiçe saymak, hangi ilim adamının yapabileceği, hangi vicdanın kabul edeceği bir iştir. Allah celle celaluh:

“Ey müminler! Allah’a itaat ediniz, Rasule itaat ediniz” buyurmaktadır. Yani önce Allah’a itaat edeceksiniz, hemen akabinde Rasulullah’a, sonra da Allah’ın emrine uyan, Allah’a tam teslim olan ve Rasulullah’ın sünnetine uyan “emir sahiplerine” uyacaksınız. Fasıklara, facirlere, küfür ve şirk ehline asla uymayacaksınız. İslam’ın ölçülerine, İslam’ın ahkâmına savaş açmışlara, bunlar kim olursa olsun, asla uymayacaksınız. Peki, aranızda herhangi bir şey hususunda niza(çekişme) olduğu zaman kime müracaat edeceksiniz? O meselenizi sakın sağa sola, İslam’la alakası olmayan merkezlere değil, Allah’a ve Rasulüne götürünüz.
--------------------------------------------------------------------

Allah a götürürüz Kuran da cevabini buluruz güzel Rasulüne götürürüz ahlak ne ise onu tercih ederiz. Yani su sunu dediydi degil ahlak ne emrediyorsa onu yapariz. -------------------------------------------------------------------------

Rasulullah hayatta olduğu zaman müslümanların meseleleri O’na götürülüyor ve bizzat Rasulullah tarafından çözülüyordu. Peygamberimiz öbür âleme göçtükten sonra da O’nun bize bıraktığı ve bu ikisine uyarsanız asla doğru yoldan sapmazsınız dediği Kur’an ve sünnete göre meseleler çözülmüştür. Ashab-ı kiram ve onları takip eden tabiin, tebe-i tabiin, müctehid imamlar ve sonraki İslam uleması bugüne kadar böyle yapmışlardır. Öyleyse biz müslümanların başka bir seçeneği yoktur. Aramızdaki olan meseleleri Allah ve Rasulünün bize emrettiği şekilde yani Kur’an’a ve sünnete uygun olarak çözeceğiz.
------------------------------------------------------------------------
Bak hele Peygamberin vasiyeti Kuran ken su sunu dediydiyide sokmuslar araya uyaniklar.--------------------------------------------------------------------------
Burada hem Kur’an’a hem sünnete müracaat istenmiştir. Sadece Kur’an’a veya sadece sünnete değil, her ikisine beraber. Çünkü Kur’an ve sünnette birbirinin açıklaması var, tefsiri var.

“Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız” Bakınız şart, eğer siz Allah’a ve ahiret gününe inanıyor iseniz, böyle yapınız.

“İşte bu sizin için en hayırlı olandır. Sonuç olarak da en güzelidir.”

Yine Haşr suresi 7. ayette:

“Allah Rasulü size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.” buyruluyor.

Rasulullah Efendimiz, canımız Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem bize ne vermişse, yani bize neyi emretmişse, Kur’an’dan ve sünnetten onu alırız. Onu yapmayın, ondan uzak durun, o zararlıdır diye nelerden nehyetmişse onlardan da uzak dururuz, onları yapmayız.

Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Kim ki bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”(İbn-i Mace)

Bir insan, -hâşâ- “ben Rasulullah’a itaat ederim, Allah’a itaat etmem. Veyahut da Allah’a itaat ederim de Rasulullah’a itaat etmem” diyebilir mi? Böyle bir iman olur mu? Böyle diyen bir müslüman olabilir mi? Asla olamaz. Allah’ın Rasulü bu hususta:

“Kim bana itaat ederse bilsin ki, Allah’a itaat etmiş olur. Kim ki bana asi olursa Allah’a asi olmuş olur” buyurmaktadır.

Rasulullah’ın sünnetlerini sürekli terk eden, hatta sadece sünnetleri değil, Kur’an’ın tefsiri mahiyetinde olan, çeşitli ahkâm içeren bazı hadisleri bile terk eden insanlar var. Şimdi Rasulullah’ın mübarek sözlerine ve fiillerine karşı gelenler, onlara tâbi olmayıp asi olanlar, aslında Allah celle celaluha asi olmuş oluyorlar. Rabbim cümlemizi ıslah eylesin. Onun için Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Kim ki sünnetime temessük ederse, yani sımsıkı yapışırsa bilhassa ümmetimin fesada gittiği zaman da, ona yüz şehit sevabı vardır” (Beyhaki, Zühd) buyruluyor.

İşte aziz müminler! Zaman, o zamandır. Peygamberimizin haber verdiği zamandır. Ümmet fesada gitmiş ve Kur’an’a, sünnete gereken ehemmiyeti göstermez olmuş. İslam’ın esaslarını ihmal etmişler hatta İslam’da en büyük ibadet ve en mühim farz olan namazı bile terk eder olmuşlardır. Namaz kılanlar da nasıl kılıyor işte görüyoruz. Hâlbuki Allah:

“Namaz, insanı kötülüklerden alıkor” (Ankebut 45) buyuruyor.

Hani, hangimizin namazı bizleri kötülüklerden alıkoyuyor? Hangimiz her kıldığımız namazdan sonra daha güzel ahlak ediniyoruz? Yok, yine bildiğimizi yapıyoruz. Aynı kötülükleri tekrar ediyoruz. Ümmet fesada gitmiş. Dünyanın dört bucağında olanları ve bizlerin bu olanlar karşısındaki duyarsızlığını görüyorsunuz. İslam’ı, Kur’an yolunu terk etmişiz. Yönümüzü Avrupa’ya dönmüşüz; Avrupa’daki ahlaksızlıklar, din dışılıklar, ahlak dışılıklar insanlığın bütün vasıflarını, meziyetlerini tahrip eden kötülükler, sonuna kadar yurdumuzun kapılarını açmış içeri hücum ediyor. Bizler de onu gayet rahatlıkla alıyoruz.

Televizyonların ekranlarında olanlara, radyo mikrofonlarına, gazete, dergi sayfalarına bakınız, ümmet fesada gitmiş hatta birçok insan inanmıyor. Gençlerimizde ahiret inancı noktasından zaaf olduğu gibi, kendisini mevcut sisteme adapte etmiş pek çok yaşlı insanımızda da iman zaafı vardır. İslam’ın esaslarını bilme ve onlara uyma noktasında da çok büyük sıkıntılar vardır. Ülkemiz insanında bozulma çok ileri safhadadır. Sadece Türkiye değil, bütün dünya müslümanları bozulmuş durumdadır. İslam ümmetinin zillet içerisinde olmasının asıl nedeni de budur.

Küçük küçük topluluklar, sığınak gibi belirli adalara toplanmışlar, kendilerini korumakla meşgul. Bırakınız kötülüklerle mücadele etmeyi, kendilerini kötülüklerden koruma mücadelesi veriyorlar. Bu da güzel bir şey, ama yeterli değil. İşte böyle bir zamanda yaşıyoruz. Ümmetin fesada gittiği bir zamanda, hatta müslümanların imanlarından olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Adam namaz kılıyor ama İslam ile alakası kalmamış, hâlâ ben şuyum diyor. İslam’ın birçok esaslarını inkâr edenler, namaz da kılıyor, oruç da tutuyor. Yaşadığı hayatın da İslamî olduğunu zannediyor. Bilinsin ki bu yaşanılan hayat İslamî bir hayat değil.

Aziz müslümanlar! İslam’ı yaşayanlarımız bile İslam’dan ancak bazı bölümleri yaşıyor. İslam’ı bütünüyle yaşamıyoruz. İslam’ın bütününü yaşamadığımız için de toplum fesada gitmiş. İyi mücadele etmemiz, kendimizi iyi tahkim etmemiz, İslam’ı iyi öğrenmemiz lazım. İmanımızı çok kuvvetlendirmemiz, birbirimize bu hususta yardımcı ve destek olmamız ve sonra da Allah yolunda diğer insanlara İslam’ın güzelliklerini, hakikatlerini anlatmamız gerekmektedir.

Böyle İslam’ın garip hale geldiği, insanların sünnetten uzaklaştığı bir zamanda sünnet-i seniyye üzerinde yaşayanlara, Allah Rasulünün sünnetine tâbi olanlara, Kur’an’a tâbi olanlara Rasulullah bir müjde veriyor:

“Ümmetimin fesada düştüğü bir zamanda benim sünnetime sarılana yüz şehid sevabı verilecektir.”

Bir şehidin ne büyük bir sevaba nail olduğunu hepimiz biliriz. Peygamberlerden sonra derecesi en yüksek olanlar şehitlerdir. Ümmetin fesada düştüğü bir zamandayız. Kur’an’a sarılalım, O’nun tefsiri mahiyetinde olan sünnet-i seniyyeye sarılalım. Televizyon ekranlarında, radyolarda, sünnete, Rasulullah’ın o eşsiz pak hayatına karşı mücadele edenlere, sakın ola ki aldanmayalım. Onların yanlış telkinlerini saf dışı etmek için başka insanlara da anlatalım.

Allah cümlemize, din-i mübini İslam üzere yaşamayı, iman üzere ölmeyi ve iman üzere dirilmeyi nasip eylesin. Âmin.

alıntı(zeki soyak)

--------------------------------------------------------------------------
Dini böldünmü o yukardakiler olur zeki soyak. Insani Kuran dan dinden uzaklastirdinmi su sunu dediydiyle yasayacaksiniz diye iste o yukarda yazdiklarin olur. Ama artik insanlar uyandi koyun gibi güdeceginiz insanlar da git gide azalacak ve müslüman bir ve tek olucak Allah in izni ile.
 

muhammedordusu

New member
Katılım
24 Ağu 2006
Mesajlar
177
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Web sitesi
www.mucadeleci.com
“Kendilerine, indirileni insanlara açıklayasın diye sana Kur’an’ı indirdik.” (Nahl, 16/44)

“Ey Peygamber, Rabbından sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun...” (Maide 5/67)

sünneti ve hadisleri inkar eden zavalılar elini vicdanınıza koyunda benim bu soruma cevap verin.yukarıdaki ayetleri görüyorsunuz .peygamber efendimizie kuran indirilmiştir ve bunu açıkjlamsını istemiştir.peki soruyorum madem kuranı herkes aynı şekilde anlar sa nasıl olurda peygambere açıklama emri verilmiştir.peygamberin sahabelere kuranı okuması yeterli gelmezm miydi.nasıl olsa herkes aynı şekilde aanlayacaktı kargaşa da çıkmayacaktı.öyleyse neden peygambere kuranı açıklaması söylenmiştir.yani açık olan bi şeyi ve herkes tarafından anlaşılan bi şeyi neden peygamber açıklasın ki???
 
T

teslimolan

Guest
“Kendilerine, indirileni insanlara açıklayasın diye sana Kur’an’ı indirdik.” (Nahl, 16/44)

“Ey Peygamber, Rabbından sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun...” (Maide 5/67)

sünneti ve hadisleri inkar eden zavalılar elini vicdanınıza koyunda benim bu soruma cevap verin.yukarıdaki ayetleri görüyorsunuz .peygamber efendimizie kuran indirilmiştir ve bunu açıkjlamsını istemiştir.peki soruyorum madem kuranı herkes aynı şekilde anlar sa nasıl olurda peygambere açıklama emri verilmiştir.peygamberin sahabelere kuranı okuması yeterli gelmezm miydi.nasıl olsa herkes aynı şekilde aanlayacaktı kargaşa da çıkmayacaktı.öyleyse neden peygambere kuranı açıklaması söylenmiştir.yani açık olan bi şeyi ve herkes tarafından anlaşılan bi şeyi neden peygamber açıklasın ki???

Peygambere vahy i teblig etmesi emredilmis ayni sekilde diyer peygamberlerede. Biri birine bir sey derse o kisi diger insanlara o söylenini aktarmasina aciklamak denir. Kuran aciklanan vahy dir.
 

muhammedordusu

New member
Katılım
24 Ağu 2006
Mesajlar
177
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Web sitesi
www.mucadeleci.com
Peygambere vahy i teblig etmesi emredilmis ayni sekilde diyer peygamberlerede. Biri birine bir sey derse o kisi diger insanlara o söylenini aktarmasina aciklamak denir. Kuran aciklanan vahy dir.

bak işte bende senin bahsettiğin "açıklamayı"farklı biliyorum.benim bildiğim açıklama bir kavramı nasıllarıyla nedenleriyle açıklamaktır.o senin bahsettiğin aktarmadır.o ayette açıklama yerine okuma getirliseydi ancak senin dediğin olabilirdi ama nafile.açıklamak lazım değil mi ama??
 
T

teslimolan

Guest
O beyanda eder aciklarda ancak bunu o yapar ondan sonra bilmem kac sene sonra yasayanlar onun dönemindeki insanlarin agizlarindan konusarak degil. Hz. isa mi demistir ben tanrinin ogluyum diye yoksa onun döneminden sonra ki insanlarin uydurmasimidir bu ? Ben kendi kendimi cürütmem.
 

muhammedordusu

New member
Katılım
24 Ağu 2006
Mesajlar
177
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Web sitesi
www.mucadeleci.com
O beyanda eder aciklarda ancak bunu o yapar ondan sonra bilmem kac sene sonra yasayanlar onun dönemindeki insanlarin agizlarindan konusarak degil. Hz. isa mi demistir ben tanrinin ogluyum diye yoksa onun döneminden sonra ki insanlarin uydurmasimidir bu ? Ben kendi kendimi cürütmem.

son çırpınışları izliyoruz.
 
T

teslimolan

Guest
Sen böyle demişsin



Ben böyle cevap vermişim.


Oysa sen böyle demişsin



Ne alakası var. Bir şeyi beyan etmek ne demek anlattım. Sana cevap verdim. Üstüne bir şey demiyecek misin?

Hayır bir şeyi beyan etme-açıklamak senin dediğin manada değil filan manadadır demiyecek misin?

Münazarak Kurallarını öğrenmeni tavsiye ediyorum

Muhabbetle

Kardesim beyani peygamber eder peygamber nerde simdi ? Ben beyani yanlis söylemis olabilirim ben mükemmel bir insan degilim dogrularim oldugu kadar yanlislarimda olacak. Ancak beyani peygamber yapar din görevlisi Allah adina peygamber dir baska kimse degil.
 
T

teslimolan

Guest
Güzel bir noktaya temas etmişsin.

Yani, Peygamberimiz Kur'anı izah etmiş ve beyan etmiş;açıklamış.

Peki Kur'an sadece Peygamber zamanında yaşayan Müslümanlara mı inmiştir ki o vefat ettikten sonra Peygamberimizin beyanatlarını yok sayabilelim.
Peygamberimizin yaşadığı asra geri dönemiyeceğimize göre ve ben Kur'an'ı Peygamberimizin anlattığı şekilde anlmak istediğime göre ne yapmam lazım
Muhabbetle

Kardesim hersey kaynaktir dogrulugu yanlisligi tartisilir herseyin ama kaynaktir. Fakat o kaynak diye gösterilen hadis ler din olamaz din yalniz ve yalniz Kuran i Kerim in icinde dir.

Sende güzel bir noktaya temas etmissin bende öyle yasamak istiyorum diyorsun güzel o zaman düsüneceksin. Ancak kurana ters olan seyi hadis de yaziyor diye din olarak kabul etmeyecegiz. Yahudiler peygamberleri öldürdüler kitaplari degistirdiler kendilerine inen bazilarini sakladilar. Müslümanlarin icine sizan yahudilerin neler yapmayacagini ben düsünemiyorum bile yukardaki dediklerimi yapanlarin.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Merhaba arkadaşlar.

Aşağıda "beyan" kelimesinin Kur'an bütünlüğünde ne anlama geldiğine dair bir yazı var.


KUR'AN'IN "BEYAN"A IHTIYACI VAR MI?

Günümüz Müslümanlarinin Kur'an'i anlama konusunda karsilastigi güçlüklerden çogu Kur'an'in anlasilmaz olmasindan degil, kisisel zaaflardan, asirlardir gelistirilen yanlis yönlendirmelerden, Kur'an'i anlama konusunda daha önce varolan pesin hükümleri ve öncülleri bir yana birakamamadan kaynaklanmaktadir. Geçmis alimlerin çogunun, kritik eden ve dogruyu yanlistan ayirmaya yönelik çalismalar yerine, salt aktariciligi yeglemeleri, tarihin bir döneminde su ya da bu nedenle anlamlarinda sapma meydana gelen Kur'ani kavramlarin bu yanlis anlamlarinin günümüze degin gelmesinde önemli bir rol oynamistir. Zamanla bir Kur'ani kavramin ne oldugu ve mahiyeti konusunda ilk etapta Kur'an'a basvurulacagi yerde Kur'an disindaki kaynaklarda o kavram hakkinda nelerin söylendigi arastirilir olmustur.

Kur'ani kavramlara, Kur'an'da yüklenen anlamlarin disinda manalar yüklenmesi, dogal olarak insanlarin Kur'ani kavramlar kullanmalarina karsin düsüncelerinin Kur'an'in çok uzaginda sekillenmesine neden olacaktir. Bu çalismamizda, anlatmaya çalistigimiz konuyla ilgili olarak, Kur'ani kavramlarin Kur'an'da nasil kullanildigi ve bu kavramlara ne gibi bir anlam yüklendigi, buna mukabil günümüzde nasil anlamlandirildigina iliskin iki kavrami örnek olarak seçecegiz. Ele alacagimiz bu iki kavramdan bilhassa birincisi genellikle meal ve tefsirlerde yanlis olarak Türkçe'ye çevrilmekte ve dolayisiyla zihinlerde çok farkli bir imajin dogmasina neden olmaktadir. Bu konudaki hassasiyetimiz; anilan ibarenin yanlis olarak Türkçe'ye çevrilmesinden duydugumuz rahatsizliktan ziyade, bu yanlisligin üzerine çok daha baska ve temel yanlisliklarin bina edilmesinden kaynaklanmaktadir.

Asli B-Y-N olan ve Kur'an da fiil olarak çogunlukla beyyene ve tebeyyene bablari kullanilan bu kelime genellikle açiklamak, tefsir etmek, yorumlamak ve tamamlamak anlamlarinda kullanilmaktadir. Bu baglamda örnegin Nahl suresi 44. ayete: "Açik delillerle ve Kitaplarla sana da bu zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açiklayasin (litubeyyine) ta ki düsünüp ögüt alsinlar." seklinde anlam verilir. Açiklamak ifadesi Türkçe sözlüklerde; "bir sözün bir yazinin ne anlatmak istedigini belirtmek, tefsir etmek ya da bir sorunun örtülü kalan yönlerini aydinlatmak, izah etmek", seklinde tanimlanmaktadir. Dolayisiyla yukaridaki ayette geçen "litubeyyine" kelimesi açiklamak seklinde çevrildiginde; Peygamberin (S.A.) Allah'tan gelen ayetlerin örtülü kalan yanlarini izah ettigi ya da ayetlerin ne anlatmak istedigini yorumlayarak anlattigi seklinde bir sonuç çikmaktadir. Genellikle de yukarida örnegi verildigi üzere ayetlerin beyan edilmesi ibaresinden Peygamberin vahyi yorumladigi, anlasilmayan yönlerini aydinlattigi anlasilmis ve anlatilmistir.

Oysa beyyene fiili, ortaya koymak, açiga vurmak, gizli kalmis bir seyi ortaya çikarmak, duyurmak, haberdar etmek demektir. Kur'an'da da hep bu anlamda, gizleme (keteme) ve örtmenin (hafeye) ziddi olarak kullanilmistir. Örnegin: Bakara suresi 159. ayette; "Indirdigimiz açik delilleri (beyyinat) ve hidayeti biz kitapta insanlara açikça belirttikten (beyyennahu) sonra gizliyorlar (yektumune), iste onlara hem Allah lanet eder, hem de bütün lanetçiler lanet eder." Yine Al-i Imran suresi 187. ayette; "Allah kendilerine kitap verilenlerden Onu insanlara duyuracaksiniz (letubeyyinunnehu), gizlemeyeceksiniz (la tektumunehu) diye söz almisti, fakat onlar verdikleri sözü arkalarina attilar ve az bir degere degistiler. Alisverisleri ne kötüdür!" seklinde kullanilmistir. Bu ayetlerden açikça anlasilacagi üzere beyyene fiili gizleme anlamina gelen keteme fiilinin karsiti olarak ortaya çikarma anlaminda kullanilmaktadir. Maide suresi 15. ayette ise; "Ey Kitap ehli Resulümüz size geldi. Kitaptan gizlediginiz (tuhfune) seylerin çogunun sizin için ortaya çikariyor (yubeyyinu), çogundan da geçiyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur ve apaçik bir kitap geldi." denilerek ehli kitabin kendilerine gönderilen kitapta yaptiklari tahrifat sonucu gizledikleri birçok konunun Resulullah Muhammed (A.S.) tarafindan yeniden ortaya çikarildigi vurgulanmaktadir.

Beyyene fiilinin Kur'an'daki diger kullanimlarinda da biraz önce belirttigimiz ortaya koyma, açiga çikarma, duyurma, haberdar etme anlamlari hakimdir. Örnegin Ibrahim suresi 4. ayette duyurma, haberdar etme anlamina kullanilmaktadir; "Biz her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara duyursun (litubeyyine). Sonra Allah diledigini saptirir, diledigini dogru yola iletir. O azizdir, hikmet sahibidir."

Kitap, insanlarin anlasmazliga düstükleri konularda Allah'in hükmünü ortaya koymak, insanlarin sakinacaklari seyi açiga çikarmak için indirilmistir. Asagidaki ayetler bu konu ile ilgilidir:

"Sana Kitab'i hakkinda anlasmazliga düstükleri seyi açiga çikarman (litubeyyine) ve iman eden bir toplum için yol gösterici ve rahmet olsun diye indirdik." (16/64) (Bkz. ayni anlamda 16/39, 43/63)

"Allah, dogru yola ilettikten sonra, sakinmalari gereken seyleri ortaya koymadikça (yubeyyine) bir toplumu saptirmaz. Allah her seyi bilendir." (9/115) (Bkz. 2/187)

"Ey Kitab ehli! Elçilerin arasinin kesildigi bir bosluk meydana geldigi sirada size elçilerimiz geldi, haberdar ediyor ki (yubeyyinu) bize bir müjdeci ve uyarici gelmedi demeyesiniz. Iste müjdeci ve uyarici geldi. Allah her seye gücü yetendir." (5/19)

Kitap ayrica insanlar arasi iliskilerde insanlarin kendi baslarina karar verip düzenleme yapamayacaklari konulara açiklik getirmek amaciyla indirilmistir. Örnegin, içki ve kumar (2/219), evlilik ve zina (2/221), (4/26), bosanma (2/242), miras (4/176), yemin ve kefareti (5/89), iftira (24/18), çocuklarin ebeveynin yanina giris ve çikisi (24/58-59), baskalarinin evine giris ve orada nasil davranilacagi (24/61) konularinda Allah'in hükmü ayrintili olarak ortaya konarak konulara açiklik getirilmektedir. Buna bir örnek olarak Bakara suresi 219. ayeti zikredebiliriz:

"Sana içki ve kumardan soruyorlar, de ki: O ikisinde büyük günah vardir. Insanlara bazi faydalari varsa da günahlari yararlarindan büyüktür; ve sana Allah yolunda ne infak edeceklerini sorarlar. De ki: Af (artani). Allah size ayetlerini böylece duyuruyor ki düsünesiniz."


Tebeyyene fiili Kur'an'da, ortaya çikmak, belli olmak, asikar olmak, farkina varmak, arastirmak anlamlarinda kullanilmakta ve tüm kullanimlarda tefsir etmek ve yorumlamakla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadir.

Farkina varmak, ayirdetmek, anlasilmak anlamlarinda Kur'an'da su ayetler kullanilmaktadir:

"(Süleyman'in) ölümüne hükmettigimizde onun öldügünü, ancak degnegini yiyen bir agaç kurdu gösterdi. (Süleyman) yikilinca anlasildi ki (tebeyyenet) eger cinler gaybi bilseydi, o küçük düsürücü azap içinde kalmazlardi." (34/14)

Oruçla ilgili olarak Bakara suresi 187. ayette hükümlerin ortaya konulmasi sirasinda "...safagin beyaz ipligi siyah iplikten ayirdedilinceye (yetebeyyene) kadar yiyin için..." denilerek tebeyyene fiili iki seyin birbirinden ayirdedilmesi anlaminda kullanilmaktadir.


Yine kimi ayetlerde apaçik belli olmak, asikar olmak anlamlarinda su sekilde kullanilmaktadir:

"Ehli kitaptan çogu, hak kendilerine apaçik belli olduktan (tebeyyene) sonra, sirf içlerindeki kiskançliktan ötürü sizi imaninizdan sonra küfre döndürmek isterler..." (2/109)

"Dinde zorlama yoktur. Dogruluk, sapikliktan ayrilmistir (tebeyyene)" (2/256) (Bkz. 47/25, 32)

"Hak ortaya çikmisken (tebeyyene) sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmis gibi seninle tartisiyorlar." (8/6)


Kur'an'da tebeyyene bir seyin hakikatini arastirmak anlaminda Hucurat suresi 6. ayette; "Ey iman edenler size fasik bir adam haber getirdiginde onun dogrulugunu arastirin (fetebeyyenu). Yoksa bilmeyerek bir topluluga karsi kötülük edersiniz de sonra yaptiginiza pisman olursunuz." (Bkz. ayni anlamda 4/94) seklinde kullanilmistir. Bane fiilinin masdari olan beyan Rahman suresinin 4. ayetinde Kur'an'in bir ismi olarak zikredilmektedir. Ayrica Al-i Imran suresi 138. ayette "Bu (Kur'an) insanlara bir duyuru (beyanun), muttakilere yol gösterme ve güzel ögüttür" denilerek Kur'an'in bir beyan oldugu tekrarlanmaktadir. Kiyamet suresinde ise; müsriklerin sürekli baskilari ve yönelttikleri çesitli sorular karsisinda Peygamber (A.S.)'in aceleci bir davranisla kendiliginden cevap vermeye çalismasi üzerine, böyle davranmamasi gerektigi, Kur'an'in bir sistem olarak toplanmasinin ve okutulmasinin (duyurulmasinin) Allah'a ait oldugu belirtildikten sonra "Sana (Kur'an'i) okudugumuzda onun okunusunu takip et. Sonra onun beyani da bize aittir." (75/18-19) denilmek suretiyle Kur'an'in açiklanmasinin (beyan edilmesinin) yalniz ve yalniz Allah'a ait oldugu hatirlatilmaktadir. Yukarida zikrettigimiz ve zikretmedigimiz Kur'an'in diger ayetlerinde beyyene ya da tebeyyene kelimeleri hiçbir zaman tamamlamak, tefsir etmek, yorumlamak, anlasilmayan, müphem kalan hususlari izah etmek anlaminda kullanilmamistir. Kaldi ki tefsir etmek, yorumlamak daha önce varolan ve açikça anlasilamayan bir söz ve davranis üzerinde yapilabilir. Oysa Kur'an'in mesaji Kur'an'in indigi toplumda bilinmiyordu. Bu nedenle bilinmeyen bir seyin yorumlanmasi mümkün degildir. Ancak mümkün olan sey; onun bilinir kilinmasi diger insanlarin da bu hakikatlerden haberdar edilmesidir. Dolayisiyla Peygamberlerin görevi kendilerine gönderilen zikri yorumlamak, kapali kalmis yönlerini izah etmek degil, bu mesajlari insanlara duyurmaktir, onlari da haberdar etmektir (16/44-Isa (A.S.) için de ayni anlamda 43/63).

Kur'an'da ayetlerin ayrintili olarak anlatilmasi ile ilgili baska bir kelime de "fassale" fiilidir. Fassale sözlüklerde bir isin ya da bir sözün ayrintilariyla anlatilmasi olarak tanimlanmaktadir. Kur'an'da bir kisim ayetlerde Kitab'i niteleyen bir sifat-fiil olarak kullanilmakta ve Kitab'in tafsil edildigi vurgulanmaktadir. Örnegin Hud suresi 1. ayette; "Elif Lam Ra. (Bu) hikmet sahibi her seyden haberi olan tarafindan ayetleri saglamlastirilmis ve ayrintilariyla anlatilmis (fussilet) bir Kitap'tir." (Bkz. ayni anlamda 41/3) denilmek suretiyle Kitab'in ayrintilandigi vurgulanmaktadir. Yalnizca Resulullah Muhammed (A.S.)'e verilen Kitap degil, Musa (A.S.)'ya verilen Kitap da tafsil edilmistir. En'am suresi 154. ayette bu konu ile ilgili söyle denmektedir: "Sonra iyilik edenlere tamamlamak ve her seyi ayrintilariyla anlatmak, (tafsilen) dogruyu göstermek ve rahmet olmak üzere Musa'ya Kitab'i verdik. Rablerine varacak olanlar belki inanirlar." (Bkz. ayni anlamda 7/145)

Ancak burada her seyin ayrintilari ile anlatilmasini, Kitab'in gerekli gereksiz bir dizi teferruatla dolu oldugu seklinde anlamamak gerekmektedir. Biraz sonra alintilar yapacagimiz ayetlerden de anlasilacagi üzere her seyin ayrintili anlatilmasinin sinirlari bireyin hidayeti için gerekli olan tüm bilgilerin Kitab'da varolmasi ve bu bilgilerin anlasilir olmasi ile belirlenmektedir. Baska bir ifadeyle; Kitab hidayete ulasmak için gerekli tüm bilgileri içermesi ve anlasilir olmasi anlaminda tafsil edilmis, gerekli gereksiz bilgileri içeren teferruat anlaminda tafsil edilmemistir Kur'an. inananlar için bir hidayet ve rahmet olarak bir ilme göre tafsil edilmistir. (7/52)

"Üzerine Allah'in adi anilanlardan neden yemeyesiniz? Çaresiz yemek zorunda kaldiginiz disinda size haram kildigi seyleri ayrintilariyla anlatmisken (fassele) dogrusu birçoklari körü körüne hevalarina uyarak saptiriyorlar. Süphesiz Rabbin siniri asanlari bilir." (6/119)

Ayet, müsriklerin kendi hevalarindan koyduran yasaklari elestirerek etleri yenilecek hayvanlarin açikça ve tafsilatli olarak anlatildigini, yenilebilecek seyler konusunda helal ve haram sinirlarinin belirlendigini, dolayisiyla kisinin hidayeti için gerekli bilgilerin verildigini vurgulamaktadir.

Fassale ile ilgili diger Kur'an ayetlerinde özellikle evrendeki birtakim ayetlerden bahsedildikten sonra (evrenin yapisi, günes, ay, yildizlar gibi) Allah'in, ayetleri tafsil ettiginden bahsedilmektedir.

"Biz gece ve gündüzü iki ayet yaptik. Gecenin ayetini sildik yerine gündüzün ayetini aydinlatici yaptik ki hem Rabbinizden bir lütuf arayasiniz, hem de yillarin sayisini ve hesabi bilesiniz. Her seyi ayrintilariyla anlattik (fassalnahu tafsila)." (17/12)

"Günes'i isik, Ay'i nur yapan; yillarin sayisini ve hesabi bilmeniz için Ay'a konaklar düzenleyen O'dur. Allah bunlari hak ile yaratmistir. Bilen bir kavim için ayetleri ayrintili anlatmistir (yufassilu)." (10/5)

Ayetlerde o günün insaninin her gün müsahede ettigi, ancak gerçekligine vakif olamadigi Allah'in evrendeki ayetlerine isaret edilerek, Allah'in egemenligi, Allah'in uluhiyyeti insanlara hatirlatilmaktadir. Bu ayetlerden günümüzdeki bilimsel çalismalarla ulasilan sonuçlara kaç asir önce isaret edildigi seklinde bir anlayis çikarilmamalidir. Böyle bir anlayis Kur'an'in nasil bir kitap oldugu sorusuna sihhatli bir cevap verilmemis olmasindan kaynaklanmaktadir. Dikkat edilirse evrenin yapisi ile ilgili ayetlerde bir ilahi düzenin varligi ve böyle bir düzeni tesis eden varligin insan üzerindeki egemenligi, sinirsiz gücü insanin bu mutlak varlik karsisindaki acizligi sürekli ön plana çikarilmaktadir.


Burada gözden kaçirilmamasi gereken diger bir nokta da fassale fiilinin Kur'an'da yalnizca Allah'a izafe edildigidir. Baska bir deyisle ayetlerin ayrintilariyla anlatilmasi vakiasi, bizzat Allah tarafindan gerçeklestirilen bir hadisedir. Allah'in disinda baska hiçbir merciin ayetleri tafsil etmesi Kur'an açisindan bakildiginda mümkün degildir.

Mehmet A. Ersin
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
KUR'AN'IN "BEYAN"A IHTIYACI VAR MI?

Günümüz Müslümanlarinin Kur'an'i anlama konusunda karsilastigi güçlüklerden çogu Kur'an'in anlasilmaz olmasindan degil, kisisel zaaflardan, asirlardir gelistirilen yanlis yönlendirmelerden, Kur'an'i anlama konusunda daha önce varolan pesin hükümleri ve öncülleri bir yana birakamamadan kaynaklanmaktadir. Geçmis alimlerin çogunun, kritik eden ve dogruyu yanlistan ayirmaya yönelik çalismalar yerine, salt aktariciligi yeglemeleri, tarihin bir döneminde su ya da bu nedenle anlamlarinda sapma meydana gelen Kur'ani kavramlarin bu yanlis anlamlarinin günümüze degin gelmesinde önemli bir rol oynamistir. Zamanla bir Kur'ani kavramin ne oldugu ve mahiyeti konusunda ilk etapta Kur'an'a basvurulacagi yerde Kur'an disindaki kaynaklarda o kavram hakkinda nelerin söylendigi arastirilir olmustur.



Kur'anda herşey var mı, Kur'anla islam yaşanabilir mi?.. diye soran kardeşler, bu yazıyı muhakkak okuyun, çok fayda göreceğinize eminim..
teşekkürler chamdalı kardeş..
 

müttaki

New member
Katılım
9 Ocak 2007
Mesajlar
203
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
58
Merhaba arkadaşlar.

Aşağıda "beyan" kelimesinin Kur'an bütünlüğünde ne anlama geldiğine dair bir yazı var.


KUR'AN'IN "BEYAN"A IHTIYACI VAR MI?

Günümüz Müslümanlarinin Kur'an'i anlama konusunda karsilastigi güçlüklerden çogu Kur'an'in anlasilmaz olmasindan degil, kisisel zaaflardan, asirlardir gelistirilen yanlis yönlendirmelerden, Kur'an'i anlama konusunda daha önce varolan pesin hükümleri ve öncülleri bir yana birakamamadan kaynaklanmaktadir. Geçmis alimlerin çogunun, kritik eden ve dogruyu yanlistan ayirmaya yönelik çalismalar yerine, salt aktariciligi yeglemeleri, tarihin bir döneminde su ya da bu nedenle anlamlarinda sapma meydana gelen Kur'ani kavramlarin bu yanlis anlamlarinin günümüze degin gelmesinde önemli bir rol oynamistir. Zamanla bir Kur'ani kavramin ne oldugu ve mahiyeti konusunda ilk etapta Kur'an'a basvurulacagi yerde Kur'an disindaki kaynaklarda o kavram hakkinda nelerin söylendigi arastirilir olmustur.

Kur'ani kavramlara, Kur'an'da yüklenen anlamlarin disinda manalar yüklenmesi, dogal olarak insanlarin Kur'ani kavramlar kullanmalarina karsin düsüncelerinin Kur'an'in çok uzaginda sekillenmesine neden olacaktir. Bu çalismamizda, anlatmaya çalistigimiz konuyla ilgili olarak, Kur'ani kavramlarin Kur'an'da nasil kullanildigi ve bu kavramlara ne gibi bir anlam yüklendigi, buna mukabil günümüzde nasil anlamlandirildigina iliskin iki kavrami örnek olarak seçecegiz. Ele alacagimiz bu iki kavramdan bilhassa birincisi genellikle meal ve tefsirlerde yanlis olarak Türkçe'ye çevrilmekte ve dolayisiyla zihinlerde çok farkli bir imajin dogmasina neden olmaktadir. Bu konudaki hassasiyetimiz; anilan ibarenin yanlis olarak Türkçe'ye çevrilmesinden duydugumuz rahatsizliktan ziyade, bu yanlisligin üzerine çok daha baska ve temel yanlisliklarin bina edilmesinden kaynaklanmaktadir.

Asli B-Y-N olan ve Kur'an da fiil olarak çogunlukla beyyene ve tebeyyene bablari kullanilan bu kelime genellikle açiklamak, tefsir etmek, yorumlamak ve tamamlamak anlamlarinda kullanilmaktadir. Bu baglamda örnegin Nahl suresi 44. ayete: "Açik delillerle ve Kitaplarla sana da bu zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açiklayasin (litubeyyine) ta ki düsünüp ögüt alsinlar." seklinde anlam verilir. Açiklamak ifadesi Türkçe sözlüklerde; "bir sözün bir yazinin ne anlatmak istedigini belirtmek, tefsir etmek ya da bir sorunun örtülü kalan yönlerini aydinlatmak, izah etmek", seklinde tanimlanmaktadir. Dolayisiyla yukaridaki ayette geçen "litubeyyine" kelimesi açiklamak seklinde çevrildiginde; Peygamberin (S.A.) Allah'tan gelen ayetlerin örtülü kalan yanlarini izah ettigi ya da ayetlerin ne anlatmak istedigini yorumlayarak anlattigi seklinde bir sonuç çikmaktadir. Genellikle de yukarida örnegi verildigi üzere ayetlerin beyan edilmesi ibaresinden Peygamberin vahyi yorumladigi, anlasilmayan yönlerini aydinlattigi anlasilmis ve anlatilmistir.

Oysa beyyene fiili, ortaya koymak, açiga vurmak, gizli kalmis bir seyi ortaya çikarmak, duyurmak, haberdar etmek demektir. Kur'an'da da hep bu anlamda, gizleme (keteme) ve örtmenin (hafeye) ziddi olarak kullanilmistir. Örnegin: Bakara suresi 159. ayette; "Indirdigimiz açik delilleri (beyyinat) ve hidayeti biz kitapta insanlara açikça belirttikten (beyyennahu) sonra gizliyorlar (yektumune), iste onlara hem Allah lanet eder, hem de bütün lanetçiler lanet eder." Yine Al-i Imran suresi 187. ayette; "Allah kendilerine kitap verilenlerden Onu insanlara duyuracaksiniz (letubeyyinunnehu), gizlemeyeceksiniz (la tektumunehu) diye söz almisti, fakat onlar verdikleri sözü arkalarina attilar ve az bir degere degistiler. Alisverisleri ne kötüdür!" seklinde kullanilmistir. Bu ayetlerden açikça anlasilacagi üzere beyyene fiili gizleme anlamina gelen keteme fiilinin karsiti olarak ortaya çikarma anlaminda kullanilmaktadir. Maide suresi 15. ayette ise; "Ey Kitap ehli Resulümüz size geldi. Kitaptan gizlediginiz (tuhfune) seylerin çogunun sizin için ortaya çikariyor (yubeyyinu), çogundan da geçiyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur ve apaçik bir kitap geldi." denilerek ehli kitabin kendilerine gönderilen kitapta yaptiklari tahrifat sonucu gizledikleri birçok konunun Resulullah Muhammed (A.S.) tarafindan yeniden ortaya çikarildigi vurgulanmaktadir.

Beyyene fiilinin Kur'an'daki diger kullanimlarinda da biraz önce belirttigimiz ortaya koyma, açiga çikarma, duyurma, haberdar etme anlamlari hakimdir. Örnegin Ibrahim suresi 4. ayette duyurma, haberdar etme anlamina kullanilmaktadir; "Biz her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara duyursun (litubeyyine). Sonra Allah diledigini saptirir, diledigini dogru yola iletir. O azizdir, hikmet sahibidir."

Kitap, insanlarin anlasmazliga düstükleri konularda Allah'in hükmünü ortaya koymak, insanlarin sakinacaklari seyi açiga çikarmak için indirilmistir. Asagidaki ayetler bu konu ile ilgilidir:

"Sana Kitab'i hakkinda anlasmazliga düstükleri seyi açiga çikarman (litubeyyine) ve iman eden bir toplum için yol gösterici ve rahmet olsun diye indirdik." (16/64) (Bkz. ayni anlamda 16/39, 43/63)

"Allah, dogru yola ilettikten sonra, sakinmalari gereken seyleri ortaya koymadikça (yubeyyine) bir toplumu saptirmaz. Allah her seyi bilendir." (9/115) (Bkz. 2/187)

"Ey Kitab ehli! Elçilerin arasinin kesildigi bir bosluk meydana geldigi sirada size elçilerimiz geldi, haberdar ediyor ki (yubeyyinu) bize bir müjdeci ve uyarici gelmedi demeyesiniz. Iste müjdeci ve uyarici geldi. Allah her seye gücü yetendir." (5/19)

Kitap ayrica insanlar arasi iliskilerde insanlarin kendi baslarina karar verip düzenleme yapamayacaklari konulara açiklik getirmek amaciyla indirilmistir. Örnegin, içki ve kumar (2/219), evlilik ve zina (2/221), (4/26), bosanma (2/242), miras (4/176), yemin ve kefareti (5/89), iftira (24/18), çocuklarin ebeveynin yanina giris ve çikisi (24/58-59), baskalarinin evine giris ve orada nasil davranilacagi (24/61) konularinda Allah'in hükmü ayrintili olarak ortaya konarak konulara açiklik getirilmektedir. Buna bir örnek olarak Bakara suresi 219. ayeti zikredebiliriz:

"Sana içki ve kumardan soruyorlar, de ki: O ikisinde büyük günah vardir. Insanlara bazi faydalari varsa da günahlari yararlarindan büyüktür; ve sana Allah yolunda ne infak edeceklerini sorarlar. De ki: Af (artani). Allah size ayetlerini böylece duyuruyor ki düsünesiniz."


Tebeyyene fiili Kur'an'da, ortaya çikmak, belli olmak, asikar olmak, farkina varmak, arastirmak anlamlarinda kullanilmakta ve tüm kullanimlarda tefsir etmek ve yorumlamakla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadir.

Farkina varmak, ayirdetmek, anlasilmak anlamlarinda Kur'an'da su ayetler kullanilmaktadir:

"(Süleyman'in) ölümüne hükmettigimizde onun öldügünü, ancak degnegini yiyen bir agaç kurdu gösterdi. (Süleyman) yikilinca anlasildi ki (tebeyyenet) eger cinler gaybi bilseydi, o küçük düsürücü azap içinde kalmazlardi." (34/14)

Oruçla ilgili olarak Bakara suresi 187. ayette hükümlerin ortaya konulmasi sirasinda "...safagin beyaz ipligi siyah iplikten ayirdedilinceye (yetebeyyene) kadar yiyin için..." denilerek tebeyyene fiili iki seyin birbirinden ayirdedilmesi anlaminda kullanilmaktadir.


Yine kimi ayetlerde apaçik belli olmak, asikar olmak anlamlarinda su sekilde kullanilmaktadir:

"Ehli kitaptan çogu, hak kendilerine apaçik belli olduktan (tebeyyene) sonra, sirf içlerindeki kiskançliktan ötürü sizi imaninizdan sonra küfre döndürmek isterler..." (2/109)

"Dinde zorlama yoktur. Dogruluk, sapikliktan ayrilmistir (tebeyyene)" (2/256) (Bkz. 47/25, 32)

"Hak ortaya çikmisken (tebeyyene) sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmis gibi seninle tartisiyorlar." (8/6)


Kur'an'da tebeyyene bir seyin hakikatini arastirmak anlaminda Hucurat suresi 6. ayette; "Ey iman edenler size fasik bir adam haber getirdiginde onun dogrulugunu arastirin (fetebeyyenu). Yoksa bilmeyerek bir topluluga karsi kötülük edersiniz de sonra yaptiginiza pisman olursunuz." (Bkz. ayni anlamda 4/94) seklinde kullanilmistir. Bane fiilinin masdari olan beyan Rahman suresinin 4. ayetinde Kur'an'in bir ismi olarak zikredilmektedir. Ayrica Al-i Imran suresi 138. ayette "Bu (Kur'an) insanlara bir duyuru (beyanun), muttakilere yol gösterme ve güzel ögüttür" denilerek Kur'an'in bir beyan oldugu tekrarlanmaktadir. Kiyamet suresinde ise; müsriklerin sürekli baskilari ve yönelttikleri çesitli sorular karsisinda Peygamber (A.S.)'in aceleci bir davranisla kendiliginden cevap vermeye çalismasi üzerine, böyle davranmamasi gerektigi, Kur'an'in bir sistem olarak toplanmasinin ve okutulmasinin (duyurulmasinin) Allah'a ait oldugu belirtildikten sonra "Sana (Kur'an'i) okudugumuzda onun okunusunu takip et. Sonra onun beyani da bize aittir." (75/18-19) denilmek suretiyle Kur'an'in açiklanmasinin (beyan edilmesinin) yalniz ve yalniz Allah'a ait oldugu hatirlatilmaktadir. Yukarida zikrettigimiz ve zikretmedigimiz Kur'an'in diger ayetlerinde beyyene ya da tebeyyene kelimeleri hiçbir zaman tamamlamak, tefsir etmek, yorumlamak, anlasilmayan, müphem kalan hususlari izah etmek anlaminda kullanilmamistir. Kaldi ki tefsir etmek, yorumlamak daha önce varolan ve açikça anlasilamayan bir söz ve davranis üzerinde yapilabilir. Oysa Kur'an'in mesaji Kur'an'in indigi toplumda bilinmiyordu. Bu nedenle bilinmeyen bir seyin yorumlanmasi mümkün degildir. Ancak mümkün olan sey; onun bilinir kilinmasi diger insanlarin da bu hakikatlerden haberdar edilmesidir. Dolayisiyla Peygamberlerin görevi kendilerine gönderilen zikri yorumlamak, kapali kalmis yönlerini izah etmek degil, bu mesajlari insanlara duyurmaktir, onlari da haberdar etmektir (16/44-Isa (A.S.) için de ayni anlamda 43/63).

Kur'an'da ayetlerin ayrintili olarak anlatilmasi ile ilgili baska bir kelime de "fassale" fiilidir. Fassale sözlüklerde bir isin ya da bir sözün ayrintilariyla anlatilmasi olarak tanimlanmaktadir. Kur'an'da bir kisim ayetlerde Kitab'i niteleyen bir sifat-fiil olarak kullanilmakta ve Kitab'in tafsil edildigi vurgulanmaktadir. Örnegin Hud suresi 1. ayette; "Elif Lam Ra. (Bu) hikmet sahibi her seyden haberi olan tarafindan ayetleri saglamlastirilmis ve ayrintilariyla anlatilmis (fussilet) bir Kitap'tir." (Bkz. ayni anlamda 41/3) denilmek suretiyle Kitab'in ayrintilandigi vurgulanmaktadir. Yalnizca Resulullah Muhammed (A.S.)'e verilen Kitap degil, Musa (A.S.)'ya verilen Kitap da tafsil edilmistir. En'am suresi 154. ayette bu konu ile ilgili söyle denmektedir: "Sonra iyilik edenlere tamamlamak ve her seyi ayrintilariyla anlatmak, (tafsilen) dogruyu göstermek ve rahmet olmak üzere Musa'ya Kitab'i verdik. Rablerine varacak olanlar belki inanirlar." (Bkz. ayni anlamda 7/145)

Ancak burada her seyin ayrintilari ile anlatilmasini, Kitab'in gerekli gereksiz bir dizi teferruatla dolu oldugu seklinde anlamamak gerekmektedir. Biraz sonra alintilar yapacagimiz ayetlerden de anlasilacagi üzere her seyin ayrintili anlatilmasinin sinirlari bireyin hidayeti için gerekli olan tüm bilgilerin Kitab'da varolmasi ve bu bilgilerin anlasilir olmasi ile belirlenmektedir. Baska bir ifadeyle; Kitab hidayete ulasmak için gerekli tüm bilgileri içermesi ve anlasilir olmasi anlaminda tafsil edilmis, gerekli gereksiz bilgileri içeren teferruat anlaminda tafsil edilmemistir Kur'an. inananlar için bir hidayet ve rahmet olarak bir ilme göre tafsil edilmistir. (7/52)

"Üzerine Allah'in adi anilanlardan neden yemeyesiniz? Çaresiz yemek zorunda kaldiginiz disinda size haram kildigi seyleri ayrintilariyla anlatmisken (fassele) dogrusu birçoklari körü körüne hevalarina uyarak saptiriyorlar. Süphesiz Rabbin siniri asanlari bilir." (6/119)

Ayet, müsriklerin kendi hevalarindan koyduran yasaklari elestirerek etleri yenilecek hayvanlarin açikça ve tafsilatli olarak anlatildigini, yenilebilecek seyler konusunda helal ve haram sinirlarinin belirlendigini, dolayisiyla kisinin hidayeti için gerekli bilgilerin verildigini vurgulamaktadir.

Fassale ile ilgili diger Kur'an ayetlerinde özellikle evrendeki birtakim ayetlerden bahsedildikten sonra (evrenin yapisi, günes, ay, yildizlar gibi) Allah'in, ayetleri tafsil ettiginden bahsedilmektedir.

"Biz gece ve gündüzü iki ayet yaptik. Gecenin ayetini sildik yerine gündüzün ayetini aydinlatici yaptik ki hem Rabbinizden bir lütuf arayasiniz, hem de yillarin sayisini ve hesabi bilesiniz. Her seyi ayrintilariyla anlattik (fassalnahu tafsila)." (17/12)

"Günes'i isik, Ay'i nur yapan; yillarin sayisini ve hesabi bilmeniz için Ay'a konaklar düzenleyen O'dur. Allah bunlari hak ile yaratmistir. Bilen bir kavim için ayetleri ayrintili anlatmistir (yufassilu)." (10/5)

Ayetlerde o günün insaninin her gün müsahede ettigi, ancak gerçekligine vakif olamadigi Allah'in evrendeki ayetlerine isaret edilerek, Allah'in egemenligi, Allah'in uluhiyyeti insanlara hatirlatilmaktadir. Bu ayetlerden günümüzdeki bilimsel çalismalarla ulasilan sonuçlara kaç asir önce isaret edildigi seklinde bir anlayis çikarilmamalidir. Böyle bir anlayis Kur'an'in nasil bir kitap oldugu sorusuna sihhatli bir cevap verilmemis olmasindan kaynaklanmaktadir. Dikkat edilirse evrenin yapisi ile ilgili ayetlerde bir ilahi düzenin varligi ve böyle bir düzeni tesis eden varligin insan üzerindeki egemenligi, sinirsiz gücü insanin bu mutlak varlik karsisindaki acizligi sürekli ön plana çikarilmaktadir.


Burada gözden kaçirilmamasi gereken diger bir nokta da fassale fiilinin Kur'an'da yalnizca Allah'a izafe edildigidir. Baska bir deyisle ayetlerin ayrintilariyla anlatilmasi vakiasi, bizzat Allah tarafindan gerçeklestirilen bir hadisedir. Allah'in disinda baska hiçbir merciin ayetleri tafsil etmesi Kur'an açisindan bakildiginda mümkün degildir.

Mehmet A. Ersin

Allah razı olsun
"Biz her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara duyursun (litubeyyine). Sonra Allah diledigini saptirir, diledigini dogru yola iletir. O azizdir, hikmet sahibidir."
 

muhammedordusu

New member
Katılım
24 Ağu 2006
Mesajlar
177
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Web sitesi
www.mucadeleci.com
peki izniniz olursa bir şey soracam.

[“Namazı tam kılın, zekatı hakkıyla verin, rüku edenlerle beraber rüku edin.” Bakara 43/

şimdi yukarıdakia yete göre zekatın hakkı nedir.namaz nasıl tam kılnır.bunları nasıl öğreneceğiz.kurana bak diyorsanız ise kuranda ayrıntılara yer verilmiyor.örneğin zekat konusunda hakkın ne olduğu söylenememiş.söylenmişse bana açıklayabilir misiniz??benim bildiğim sadece zekat verin gibi ayetler vardır.ama bu ayette zekatı hakkıyla verin.zekatın hakkı nedir.lütfen kurandan ayetler getirin.ama kurandaki o ayetlere kendi yorumlarınızı da katmayın.zaten ben anlarım değil mi???B]
 
T

teslimolan

Guest
Zekati hakki ile vermek zakati hakki ile vermektir sevgili kardesim. Allah bir oran vermemisse bunu iktidar devlet belirler. Ordaki kast edilen zekat orani nin yaninda zekati kime verecegimiz de olabilir. Ac varkene toka verilmez gibi düsünülür. En iyisini Allah bilir.

Ayrica sadece secde edenlerle secde edin degil Dik durun el baglayin, Rüku edin ve secde edin bunlarda yaziyor. Zaten namazin üc önemli fiili bunlar. Bunlari yaparkende Kuran dan kolayiniza geleni okuyun diyor.
 

muhammedordusu

New member
Katılım
24 Ağu 2006
Mesajlar
177
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Web sitesi
www.mucadeleci.com
Zekati hakki ile vermek zakati hakki ile vermektir sevgili kardesim. Allah bir oran vermemisse bunu iktidar devlet belirler. Ordaki kast edilen zekat orani nin yaninda zekati kime verecegimiz de olabilir. Ac varkene toka verilmez gibi düsünülür. En iyisini Allah bilir.

Ayrica sadece secde edenlerle secde edin degil Dik durun el baglayin, Rüku edin ve secde edin bunlarda yaziyor. Zaten namazin üc önemli fiili bunlar. Bunlari yaparkende Kuran dan kolayiniza geleni okuyun diyor.

işte yakaladım seni.bak teslimolan farkında msın bilmiyorum ama çok açık veriyorsun.

"Ordaki kast edilen zekat orani nin yaninda zekati kime verecegimiz de olabilir."

bak teslimolan bu senin görüşün.hani herkes kuranı aynışekilde anlardı.açıklamaya gerek yoktu.biri çıkarda ben farkşlıbir şekilde anladım derse ne yapacaksın.yani sen nasıl ki bir açıklama yapıyorsun biride farklı bir şekilde açıklama yaparsa necolacak.ortalık karışmaz mı?öyleyse çözümne .peygamberin açıklamalrına bakmak.bu da olmazsa mezhep alimlerinin yani ehil olanların görüşlerine başvurmak.zaten kendin de dememişmisin

"Allah bir oran vermemisse bunu iktidar devlet belirler"

demekki biri açıklamak zorunda.eee soruyorum bunu belirleyecek olan en ehil kişi kimdir.tabiki peygamberimiz.öylkeyse peygamberimizin kuranı insanlara anlayacakları şekilde açıklamasında ne sakınca olabilir??buna karşı çıkarsan eğer kendi görüşünü de söylemeyeceksin.çünkü bir başkası da çıkar ben farklı bir şekilde anladım derse ona bir cevap veremezsin.
 

tek_Otoriterin_kulu

New member
Katılım
24 Şub 2007
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Web sitesi
tesliman.wordpress.com
düşünün ki siz şimdi O'nun elçiliğine adanmış
ve O'nun buyrukları doğrultusunda
teslimkàrların öncüsü
ve doğruluğu emredip ...kötülükten men eden bir hizmetkàrsınız..
hayır korkmayınız
alınız eğer ona yaptıkları gibi
sizi de dinlemiyor..
ve O'nun indirdiği korunmuş ruh ile edindiğiniz bir hükmünüze de
senedsiz sepetsiz.. karşı geliyorlarsa..
_ki o bir de açıklanmış olan elçiydi_
evet okuyun yüzlerine
deyin: "ey insanlar uyun Yaradana ....ve elçisine...
O'nun ve elçisinin buyruklarını kulak ardı etmeyin!
çünkü o dur aranızda ki....temsilciler temsilcisi.... ve o dur..halifeler halifesi.."
tıpkı o ;...<aranızda ki..
emir sahiplerine uyun>da da olduğu....ya da
<< Ey iman edenler (rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin,
(Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin.
(Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve
(uzun) söze dalmayın. Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte
ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hak (kı açıklamak)tan utanmaz.
Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman,
perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de,
onların kalpleri için de daha temizdir.
Allah'ın Resûlü'ne eziyet vermeniz ve ondan sonra
eşlerini nikahlamanız size ebedi olarak (helal) olmaz.
Çünkü böyle yapmanız,
Allah katında çok büyük (bir günah)tır>> (ç:ali bulaç) da da olduğu gibi..
yani koşullar içinde...okunacak bir emirdir..
"perde arkasından isteyin ..eşleriyle evlenmeyin
ganimeti ona verin" ..diyor
peki kime diyor?
gerçekten de size mi diyor?
yoksa yalnızca onlara mı diyor?
evet evet..
siz o 'elçiyi'.. açıklanmış o elçilerle ....sınırladığınız sürece
bu kanıtlar sizi hiç bir zaman ...ilgilendirmeyecek!
öyle ya..
oynayamayacaksa bir daha ..O'nun hiç bir memuru(kulu) da
bu kutsal role adanıp..
sizler bunları ..ne diye okuyacaksınız?
o elçiler aramızda bulunmuyor anlasanıza!
ne ona ..ne de yanındakilere de bunu sormaya kadirsiniz..
çünkü bizler ancak yaşayanlara sorabiliriz..
mesela atalarımızdan gelme... bir destanı varsayın
örneğin kavminiz onu.. almış cilt cilt ..ama
çelişki ve de ayrılık dolu.... bir hale getirmişler
ama o kitaplar içinde..
bir kitap da var ki..
o anlatılan destanın ....sahibi atanızca ....
imzalanmış mühürlenmiş...ve size ulaştırılmış..
şu halde söyleyin sizler
hangisine başvurup gerçeği... bulurdunuz?
peki sizler neden şimdi
üzerinde Yaradanın.. mührü bulanan o kitaba... danışmayı seçmiyorsunuz?
neden elçiye ulaşmak için... buharilere danışasınız?
ömere attıkları o iftirayı ...sağır sultan bile duymadı mı
duymamışsanız [duyun] işte
onlar değil miydiler.. recm diye bir kanıtın (ayetin)...korunmadığını söyleyen?
yarın Sahibiniz karşısında da bunlar sorulacak
peki sorulduğunda ne diyeceksiniz!
hayır!..
kendinize gelin !.. uyanın bu yalanlardan!
üç beş kişi karalamış diye
nasıl vaz geçersin bir doğrudan?
ya bir hristiyan da sizi... o sapkınlardan saysa?
neden şimdi ediplere ..yaşarlara olan kinin
seni adaletsizliğe sürüklüyor?
inanın onların her birine .. sizden çok daha uzağım
size göre doğrularımız ... yakınmış gibi dursa da..
_ki bu .. bir hristiyan yanında
bana ..yakınlığınıza benzer_
bu yakınlık uzaklık işi ...bizi ilgilendirmez
bu ne beni ..ne de sizleri meşru kılmaya yeterlidir...
nitekim O... meşruiyetini
indirdiği koruluğunda....bize tek tek bildirmiştir
ve bana göre de işte bu yüzden... hiç bir farkınız yoktur!
topunuzda maalesef batıllık üzeresiniz..
ve ne yazık ki o sahte yazılımların.... pençesine tutulmuşsunuz.
elbette ki bir takım
kitap ve öğretilerin sahibi olmuşsunuz
ancak O'nun dışında da
kendilerinize yöneticiler (rabler) ....ve otoriterler (ilahlar) tutup
O Eşsizin hükümlerine ..hükümler katmışsınız..
tıpkı o sizden önceki yazılım ehli gibi..
hayır!
silin onun bildirmediği ...ne kadar isim adavat varsa..
o kutsal diye okuduğunuz.... sözlerin de altından
ve sildiğiniz yerlere de.. kendi adınızı yazıp.....
sonra da kaçıp o lanet olası ..saptıranın şerrinden....
..... Yaratıcıya sığınıp
O'nun koruduğu ruhuyla....okuyarak eleyin..
ve sonra da
ya silin o sözü ...atın yokluğa terk edin
ya da doğrulayıp o sözü
silin de altlarından...yazdığınız isminizi..
aktarın onu bulabildiğiniz her memura ( kul) ...temsilciye
ki onlar da ..kendi adını...yazabilmekte zorlanmasın..
yüce Yaradan ancak ..o kanıtları korumuştur
ve haricinde ki tüm sözler....kul sözünden ibarettir
O'nun bu muhteşem formunu....sakın bozmaya kalkışmayın..
hiç O memurlarına karşı
böylesine esirgeyici ve şefkatli bir dostken
bırakıp o düzenlediği ve koruduğu yazılımı....
sabıkalı kitaplara....bizi mahkum eder mi?
O araştırın demiyor mu.... fasıktan gelenleri?
peki kaldırıp ..mezarından
şimdi hangisine sorabilirsiniz?
hiç bir doğrulama aracın var mı...
o denetir ..(furkan) dışında
neden hala atalarınızın yollarını sürüyorsun?
eğer onlar da bu sorgulamayı yapabilmiş olsalardı
böyle fasık kimselerin... haberleriyle kurulmuş
bir İlahi hukuka..(dine) uyarlar mıydı?
elbette ki içlerinde..
bunu bilerek sürdürenlere ...
bu gizleyiş (küfür)leri yüzünden ..hakettikleri azaba çarptırılacaklardır..
artık onların hükmü Adaletin elindedir..
O kendilerine yaptıklarını en hakkıyla ödeyecektir..
tıpkı diğer kitaplılara da...ödeyeceği gibi..
Sahibimiz haklarını en iyisi ile verecektir..
bize de.. ancak şu belgeleri ..hecelemek düşmektedir:
<< o dinlerini parça parça edip....fırka fırka ayrılanlar var ya!
işte senin onlarla da ... bir ilişkisi kalmamıştır..
artık onların hesabı Yaradana aitir....
O kendilerine yaptıklarını bir bir haber verecektir
kim bir iyilikle gelmişse ona..on misli vardır
kim de kötülük işlemişse.. o misliyle karşılanır...
onlara haksızlık edilmez..
de ki:"benim Sahibim beni ...dosdoğru bir yola
o tertemiz ve dimdik ayakta duran ....ibrahimin yoluna iletti....
ki o ortak koşanlardan da olmadı hiç bir zaman
de ki:"benim desteğim....benim hizmetim
benim hayatım ve benim ölümüm
yaşamların tek Sahibi...Yaradanım içindir.....
ki O'nun yoktur benim için... hiç bir ortağı
ve ben işte tüm bunlar....
ve O'na teslimkàrların ....öncülüğüyle görevlendim>>(6/159-)
öyle ise onlardan....yüz çevirin artık!
ve emrolunduğunuz üzere ...O'nun vahyine uyun..
birileri O'nun yolunu ..eğri gösteriyor diye
sakın sizler ..yalanlara ve iftiralara dönmeyin
ben de bir zamanlar adıma 'tevhidi' demiş
ama O Yaradanım yanında bir çok otoriterler tutmuş
ve yolumu da tek yol bilerek seneler tüketmiştim..
şeyhlerle dalga geçiyor....ama onlardan farksızdım
ben de en nihayetinde .. kulları otoriter kılmıştım
onların ki tarikat....benim ki mezhep alimiydi
ama ikisi de birer kul....ve ikisi de birer tağuttu
sonra O'nun dileğiyle
erişiverdim bir gün....bu tertemiz yargıya..
ama gördüm ki ...eskisi gibi ...
burda da birbirinden başka....tayfalar bulunuyordu
o gidim (mezhep) lerin tek doğrusu
korunmuşa itaatin de
içinde bir çok sapkınlar
ve şaşırmışlar bulunuyordu..
tüm şu mezheplerin de...içinde ki tayflar gibi..
ve biliniz ki hakka ne kadar ..yakınlıkta olsalar da
asıl onlardır zorlusu
ve zararı da en yoğun..
çünkü korunmuşa yaslıyorlar..yaptıkları sapkınlığı
bu yüzden sizi inanın.. onlara tercih etmekteyim..
keşke onlar da siz gibi ..imamlara uysaydı da
şu dosdoğruluk yolunu... bulandırmaya kalkmasaydı ..
şu reddedip.. bir yandan... ataların bir kısmını ..
bir başka atanın da portresini taşıyarak
insanları O'nun kitabıyla... aldatmasalardı..
işte görün ki yine
o lanetli saptıran..(şeytan)
Yaradanın kullarını ...O'nun adıyla aldatmış
ve ne yazık ki bir çok kimse de
bu tuzaklara düşmekte..
hayır ..beni de dinlemeyin!
gidin Sahibinizin
sözlerini dinleyin..
yıkıp geçin size.. bildirmediği
ve o bildirmesi de mantıksız....
ne kadar hüküm..kural varsa!
ama birikimi ve sünneti de hiçe atmayın sakın....
amerikayı tekrar keşfe...ayrıcak zaman yok..
ki ampülü de tek başına.. edison bulmadı
nicelerinin tuzu var...üzerinde Rabbilir..
bir doğru.. o 'doğru' ca ...doğrulanmış bulunmuyorsa
sakın birileri demiş diye.. onu doğrulamaya kalkmayın!
ne dedi o ayrıcı (furkanı) İndiren Kudret...
onu..andığınız şu adların...dışındakilere mi kullanın?
hani peki.. bu isimler... nerede yazıyor gösterin!
var mı sizin elleriniz de .. buna dair bir kanıt?
peki öyle ise kim bildirdi bu dediğiniz isimleri?
"
dedi: "Yaradanın haklarında ...hiçbir delil indirmediği..
sizin ve atalarınızın uydurduğu ..
bir takım isimler hakkında mı ...benimle çekişiyorsunuz?
bekleyiniz öyleyse...ben de bekleyenlerdenim!"(7/39)
o halde o kitaptan başka ...kime danışabilirsiniz?
ondan başka..hangi kitabın yetkisi var söyleyin?
Yaradan bu iftiracılara mı bıraktı....
öğretisinin bir kısmını?
peki bunu yapacak olsa
neden o korumasını.. üstlendiği kitapta...bunu yapmasın ki?
siz bir kitap hazırlayıp...birilerine koruyacaksınız
ama bu kitabı (haşa) eksik tutup
onları sabıkalı yazılımlara...mahkum edeceksiniz...
peki O değil miydi ...<<Biz size kitapı haksızlık.. ve zulmetmek için indirmedik>> diyen?
neden böyle bir boyutta bizi denemiş olsun?
bu bizlerin kaldırılamayacak bir güç değil midir?
mesela böylesi çelişkisiz halde
ve üstüne de o; 'korunmuşluk' belgesiyle onaylı
ama buna rağmen o kitabın sahteliği ..iddiası
işte böyle bir sınav
nasıl ki ...bizler için ...kaldırılamaz bir düzeyse
ve Sahibimiz de bizi bu ölçüde ....sınayacak değilse
o koruyup ..övüp onca...
her şeyi tek tek açıkladığını ..bize belirttikten sonra da
bizi başka kitaplara muhtaç kılması beklenemez..
bu hiç O'nun yüceliğine ve rahmetine sığarmı?
şuncacık vicdan sahibi ..siz bile bunu yapmazken
O sonsuz rahmet sahibi...bunu söyleyin.. nasıl yapar?

<<(35) Bu kimseler, Allah’ın ayetleri hakkında,
kendilerine gelen bir delil olmadığı halde tartışır dururlar.
Bu, Allah katında da, iman edenlerin yanında da büyük kızgınlık sebebidir.
Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.
(38) İnanmış kişi şöyle dedi: -Ey halkım, bana uyun, size doğru yolu göstereyim.
(39) Ey halkım, bu dünya hayatı geçimliktir. Ahiret ise, kalıcı olan odur.
(40) Kötülük yapan kimse onun benzerinden başkasıyla cezalandırılmaz.
Erkek olsun, kadın olsun kim mü’min olarak iyilik yaparsa, işte onlar da cennete girerler
ve orada hesapsız olarak rızıklandırılırlar.
(41) -Ey halkım, ben sizi kurtuluşa çağırırken, ne diye siz beni ateşe çağırıyorsunuz.
(42) Beni, Allah’a nankörlük etmeye ona ortak hakkında bilgim olmayan bir şeyi
ortak koşmaya çağırıyorsunuz.
Ben ise sizi, daima galip ve bağışlayıcı olana davet ediyorum.
(43) Siz, beni ancak dünyada da ahirette de duaya hiç cevap veremeyecek olana çağırıyorsunuz.
Oysa, biz Allah’a döneceğiz. Saçıp savuranlara gelince, onlar ateş ehlidir.
(44) Size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum.
Allah, kullarını çok iyi görendir>>(ç:a.bulaç)(sure 40)

evet şu an..yemin ederim
eğer bizimle Sahibimiz.. çevrim içine geçse
o an O'nun yoluna çağırmakta kim varsa
ona uymamızı ister
ve bize 'Yaradana ve elçisine uyun'derdi yine..
tıpkı yukarda ki o..kimsenin de ...bana uyun dediği gibi
muhammede uymak...kur'ana uymak değil de....buharilere mi uymaktır?
ne kadar da düşüncesizsiniz!

<<"Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği,
sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir.
Hüküm, yalnızca Allah'ındır.
O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir.
Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.">>(12/40)

<<İnsanlar bir tek topluluktu. ALLAH peygamberleri müjdeleyici ve
uyarıcı olarak gönderdi ve anlaşmazlığa düştükleri konularda halkın arasında hükmetmeleri için
onlarla birlikte gerçeği içeren kitabı indirdi. Oysa kitap verilenler kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra
aralarındaki kıskançlıktan ötürü onun hakkında anlaşmazlığa düştüler. Fakat ALLAH, izniyle inananları onların
anlaşmazlığa düştüğü gerçeğe ulaştırdı.>> (2/213)

<<Kitaptan kendilerine bir pay verilmiş olanlara baksana, aralarında hükmetmeleri için
ALLAH'ın kitabına çağrılıyorlar da onlardan bir grup yüz çevirip geri dönüyor.
ALLAH dilediğini/dileyeni doğru yola iletir.>>(3/23)

<<bunlar size Allahın hükümleridir..aranızda o hüküm verir ..Allah bilendir...hüküm vericidir..>>(60/10)

<<...O düşünüp öğüt alasınız diye bunları size nasihat etti..
budur dosdoğru yolum...o halde buna uyun..
sizi bu yolundan ayıracak yollara sakın uymayın
korkup sakınasınız O size tavsiye etmektedir..>>(6/152-153)

<<Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce,
Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tâbi olun.>>(39/55)

<<Şüphesiz, Allah'ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için biz sana Kitabı hak olarak indirdik.
sakın hainlerin savunucusu olma.>>(4/105)

<<Kendinden önceki kitapları doğrulayan, onların yerine geçen bu kitabı,
gerçekleri kapsayıcı olarak sana indirdik. ALLAH'ın sana indirdiğiyle aralarında hüküm ver.
Sana gelen gerçekleri bırakıp onların hevesine uyma. Her biriniz için bir yasa ve yöntem belirledik.
ALLAH dileseydi hepinizi bir tek toplum yapardı. Ancak, size verdikleriyle sizleri sınıyor.
İyilikte yarışın. Hepinizin dönüşü ALLAH'adır. Ayrılığa düştüğünüz konuları size bildirecek..
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma.
Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın.
Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir.
Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır..>>(5/48-49)

<<De ki: "Ben, gerçekten Rabbimden kesin bir belge üzerindeyim, siz ise onu yalanladınız.
Sizin kendisine acele ettiğiniz (azab) yanımda değildir. Hüküm yalnızca Allah'ındır.
O, doğru haberi verir ve O, ayırd edenlerin en hayırlısıdır.">> (6/57)

<<Allah'tan başka bir hakem mi arıyayım? Oysa O, size Kitabı açıklanmış olarak indirmiştir.
Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler.
Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma...>>(6/114)

<<Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.>>(10/109)

<<Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey; artık O'nun hükmü Allah'ındır. İşte Rabbim olan Allah.
Ben O'na tevekkül ettim ve yalnızca O'na dönüp-yönelirim.>>(42/10)
 
Üst Alt