Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kafirlere merhamet edilir mi?

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Olmaz olur mu? Özellikle Said Özdemir Abi bu konuda deryadır. Sungur Abi'de öyle.

Mesele orijinal nüsha meselesi değil.

Bakınız Sungur Abi Risalenin belki de birinci talebesidir. Daha hayattadır. Durun yaf hele bir vefat etsin o zaman iftira ve dedikodulara başlayın.

Külliyatı hıfzında tutan pek çok zat hayatta iken Risaleler değişti demek acayip komiktir.

Allah (celle celauhu) hayrlı ve bereketli ömür versin onlara, kimse de ölümlerini temenni etmez elbette.

Arz_7 kardeşim ve Bekir kardeşimin bahsettiği nokta biraz daha farklı. Üstadın eserlerine de kendisine de zaten saygılı olduklarını belirtiyorlar. Vurgulamak istedikleri Hadislerin dahi yeni ciltleri ofset ortamında yeniden dizayn edilip basılırken, ard niyetli gürühun nasıl ki bu ciltlerin arasına bir kaç hadis serpiştirip o şekilde basıma geçiyorlarsa, bunu risale için hayli hayli yaparlar. Kontrol mekanizması diye bir sistemin olmadığı yerlerde bu tür sıkıntılar ile karşılaşmak her zaman mümkündür.

Orjınal nüshasını elinde bulunduran kişiler denk geldiği sürece kapsamlı bir incelemede bulunduğu takdirde orjınaline sadık kalınıp kalınmadığını anlayabilir. Herkes de de bu orjınal nüshanın bir örneğinin bulunması da maalesef mümkün değil. Bir cümleyi bırakın, yeri geldiği zaman yanlış yerde atılan bir virgül bile cümledeki anlamı tam tersi bir anlama sokabilir. Bunu bilmek ve bunu kabullenmek gerekir ki, buna göre bir önlem alınması veya (oto kontrol sağlanmadığı sürece) bu gibi iddialara hazırlıklı olunması gerekir. İşte burada bahsi edilen konu bu, bana kalırsa.

Ayrıca, Allah'ın (celle celauhu), Peygagemberimiz'in (s.a.v), müctehid imamlarımızın (r.aleyh) ve diğer mürşidi kamillerin (k.s.ecmain) tartışıldığı, bilmeyen insanların kulaktan dolma sözleri ve yanlış yargıya sahip olmaları nedeni ile tartışma konusu yaptıkları bir ortamda; Said'i Nursi (k.s.) gibi bir alim ve müctehid de tartışılabilir. Bu konuda ben herhangi bir beis görmüyorum. Altın, çamura düşse de muhteviyatından zerre miskal bir şey kaybetmez. Yeterki, manevi şahsiyetine tezkir ve küfr sözler bulunmasın.

Ve iddia ederim ki; tartışıldığı sürece, net bilgiler verilebildiği sürece kendisine duyulan sevgi ve muhabbet daha da artacaktır. Neden ? Bahsi edilen bana göre Allah'ın (celle celaluhu) sevdiği güzel bir insandır, dostluğuna ve davasına baş koymuş bir mübarek zat'dır. Bu gibi zatlar davalarında samimi olduğu sürece de Allah (celle celaluhu) tarfından sevilir ve diğer kullarına da sevdirilir. Bu her zaman geçerli adetullah'tır.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Malum bir Kur'ani kaide vardır: Allah kulun zannı üzeredir. Yani, kul Allah'ı nasıl görüyorsa, zannediyorsa öyle muamele edecektir.

Burada şöyle bir soru akla geliyor o zaman: “(Haşa!) Ben Allah diye bir şeyin olmadığına inanıyorum (Bütün ateistlerin ortak fikri)” Kul şimdi bu zann üzere ise, yukarıda sizin bahsettiğiniz Kudsi Hadis ışığında ve sonrasında aşağıda yazdığınız bilgiler doğrultusunda bu zannı nasıl değerlendirmemiz gerekir ? Kul; dünya hayatında Allah’ı yok kabul ediyor, o halde Allah’da (celle celaluhu) kulunu ahirette yok mu edecek ? Şekil şemal ve vucuddan ari kılacak, ama böyle bir kulun yaşadığı kendi ilmi ile baki mi kalacak. Elbette Allah’ın ilmi bakidir, bu konuda bir tereddütüm yok, böyle mi olacak anlamında sormak istiyorum.

Eğer bu mantık ile devam edersek, soru; soruları doğurur. O halde Yasin suresinde geçen “keşke toprak olsaydık!” ifadesini kimler kullanacak ? Dersen ki, bu ifade günahkar ehli kitap için geçerlidir, peki o halde ateistler hiç ceza görmeden yok olacaksa, herhangi bir azaba düçar kalmayacaksa, bu dünyadaki küfrlerinin karşılığı olarak her hangi bir ceza almayacaksa, bu lehlerinde bir konu olup, Allah’ın (celle celaluhu) Adl ismi şerifine (haşa!) muhalif olmaz mı ?


Şu aşağıya alıntıladığım ifadenize bakarsak, bırakın Adl ismine muhalifliği; hatta adalet olacağını bahsediyorsunuz.

Kafir, Allah'ı inkar eder. Hem hiç olacağı evhamı ile yaşar. Allah'ın da o kafir kuluna öyle muamele etmesi beklenilir. Yani, kafir madem hiçliğe atılacağını evham etmiş. Hiçliğe atılsa adalettir.

Ve sonra şu beyanla devam ediyorsunuz;

Ancak, Allah onları ebedi cehennem, ebedi azab ile cezalandıracaktır. Madem kafir zannı gibi hiçliğe atılmıyor. Adil bir hesaptan sonra cehenneme atılıyor. Elbette bu o kafir için merhamet-i ilahiyedir, denilebilir.


Biraz ters bir izah oldu gibime geliyor. Yani birbirini nesh eden fikirler gibi oldu. Bir yukarıdaki ifadeniz, bir alttaki cümle ile hükmünü kaybetti. Neden ?

Neden şu aziz kardeşim, ifadeleriniz ve savunduğunuz konu anlam yönünden hatalı, kusurlu, eksik. Dediniz ki; “kafir madem hiçliğe atılacağını evham etmiş” orada durun! Bu kulun evhamıdır, isteğidir. Matlubudur! Böyle olmak istemektedir, aksi takdirde bir çuval incir helak olacaktır. Allah (celle celaluhu) bu isteğini red edecek, çünkü istekleri dünya hayatında kendisine verildi, isteğe açık kapı bırakmadı. Adalettir, Adl ismi şerifine yakışır. Tahayyülüdür, zira tahayyül; bilinemeyeni düşündüğü zaman teslim olacağı çaresizliktir. İşte Allah (celle celaluhu) bu konuda kendisini azaba düçar ettiğinde çaresiz bırakacaktır. Çünkü, kulun zannı üzere olan Allah (celle celaluhu) anlamı, kendisinde; çaresizlik olarak anlam kazanmış. Her eleştirdiği insanı çaresiz olmakla suçlamış. İlla manevi bir güç aramanın, kendini ifade edemeyen, ayakları üzerinde durmayı beceremeyen insanların, çaresizce mistik hikayelerden yaratılmış bir olguya teslim ettiğini, bu oluşturulan olguya (Haşa!) Allah ismi verildiğini iddia etmiş ve ileri giderek Allah denilen ve tahayyülden ibaret mistik varlığın dahi bu düşünce yapısında çaresiz olduğu hükmüne varmıştır. Çaresizlik, hiç olmaktan binlerce fersah öte bir durumdur. Düşünün ki, (Allah korusun) ateşte yanıyorsunuz ama bir ümidiniz var, günahınız kadar azabı tattıktan sonra bu ateşten kurtulacaksınız. Oysa; tam tersi bir çaresizlik hali var bir de; ne kadar yandığınızı (azab yaşadığınızı) bilmiyorsunuz ve sonsuzluk gibi bir kavramda da yanmaya, bu azaba müstehak ilan edilmişsiniz. Hal böyle iken; gerçekten Allah (Azze ve Celle) ile hesap görüyorsun. “Rahmetim gazabımı geçti” buyuran Yüce Varlık (Celle celaluhu). O kadar latif ve O kadar merhametli ki, günahkarlar dahi “belki affeder” diye ümit beslerken, bu kafirin böyle bir tek seçeneği yok. İşte bu çaresizlikten duyacağı azab, yaşayacağı ümitsizliktir azabını arttıran. “Hiç bir nefs yoktur ki, ahirette pişmanlık duymasın” hadisi şerifi zannediyorum bu gibi konulara işaret buyuruyor. Bu kardeşiniz de acizane böyle düşünüyor.

Elinizin bir an için sevdiğiniz tarafından kesildiğini düşünün. Bıçak aynı bıçak, kuvvet aynı kuvvet, kesilen derinlik aynı derinlik. Ve karşınıza iki hali koyun:

a ) – Sevdiğiniz kişi sizi çok seviyor ve her hangi bir nedenden dolayı sizi cezalandırmak için bıçağı bilerek uzattı ve elinizi kesti. Önemli mi sizin için, sanmam. Sizi seviyor ya nasıl olsa. Canı sağolsun.

B ) – Sevdiğiniz kişi sizi sevmiyor, kendisini bir daha rahatsız etmemeniz için hatta başka bir sevdiği olduğunu kabul etmeniz için ve size hiçbir değer vermediğini ispat etmek için elinizi kesti. Önemli mi, evet ! zaten bundan daha başka önemli başka bir şey yok ki! Şuan bütün en ufak ümitler dahi bitti.

Sizin elinizi acıtan işte bu aslında.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Kafir, Allah'ı inkar eder. Hem hiç olacağı evhamı ile yaşar. Allah'ın da o kafir kuluna öyle muamele etmesi beklenilir. Yani, kafir madem hiçliğe atılacağını evham etmiş. Hiçliğe atılsa adalettir.

Kafirlerden, hiç olacağı evhamı ile yaşayanlar kaç kişidir acaba? Toplasan on elin parmaklarını geçmez. Ehl-i dalaletin büyük bir kısmını oluşturan ehl-i kitap, hiç olacaklarını değil, bilakis cennete gideceklerini düşünüyor, bu inanç ile yaşıyorlar.

Dolayısıyla, Allah kuluna zannıyla muamele eder sözünün bununla hiç alakayı yoktur. Eğer böyle bir izaha karşılık olarak sorulsa;

Efendim siz, Kafirin hiçliğe atılacağını evham ettiği için, Allahın onu hiçliğe atması adalettir, diyorsunuz. Peki milyarlarca kafir cennete gideceği evhamı ile yaşıyorlar, peki bunları cennete atması da adalet midir? Yahut bu kafirleri cehenneme doldurması zulmet midir?

Ancak, Allah onları ebedi cehennem, ebedi azab ile cezalandıracaktır. Madem kafir zannı gibi hiçliğe atılmıyor. Adil bir hesaptan sonra cehenneme atılıyor. Elbette bu o kafir için merhamet-i ilahiyedir, denilebilir.

Kafirin dünyadaki zannı hiçliğe atılmak olmadığı halde böyle bir düşünceyle bu yargıya varılıyorsa, demek ki kafirin bu dünyadaki zannı cennete girmektir. O halde Allahın onları cehenneme atması zulümdür.

Zira kafirlerin zannları yahut evhamları yok olmak değildir. Ancak ahirette karşılaşacakları o korkunç cehennem azabı karşısında yok olmayı "temenni" edecekler. Demek ki kafir, hiç olacağı evhamı ile yaşamıyor.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Selamün aleyke.Bu yazılardan anladığım kadarıyla.Kafir kavramı nedir.Bunu söylemek lazımdır.Kafir hak ve ondan neşet eden hakikatleri örtmeye çalışan,bunlara düşmanlık besleyen insandır.Bu mücerret veyahut somut olsun böyledir.Herkes yaptığı işin neticesini tamtamına almalı.Ama bu nasıl olur.Bunu belirleyecek bu imtihanı yapana aittir.Evet hırsızlığı sabit olana acaba verilen ceza adalet mi.Bazıları hayır diyorlar ve bunu medeniler bugün yapmıyorlar.Adalet kavramı çok ince..İslam dini bunu çok önemsemiş,Çünkü adalet olmadan hiçbir şey düzen tutmaz.Allah büyük cezalar için ötede büyük mahkemeler tesis etmiş.Onun adaletinede güvenemezse insan ne yapacak.Adalet insanları tatmin etmeli.Allah cc diyor ki kafire ebedi cehennem var . din vicdanla çok münasebetli.Öyleyse diğer insanlar vicdanları rahat hakkı buydu diyorsa sorun yoktur.vicdan sukut etmemişse tabii.Ama meva arkadaş diyor ki cehennem hiçlikten iyi öyleyse merhamettir.Bedüüzzaman böyle diyor mu bilemem lakin doğru yönü vardır,Ademiyetti hiç bir var olan istemiyor.Öyleyse ceza haktır,adalet yerini bulmuştur,Ademe atılmamak merhamettir,denemilir mi acaba
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Selamün aleyke.Bu yazılardan anladığım kadarıyla.Kafir kavramı nedir.Bunu söylemek lazımdır.Kafir hak ve ondan neşet eden hakikatleri örtmeye çalışan,bunlara düşmanlık besleyen insandır.Bu mücerret veyahut somut olsun böyledir.Herkes yaptığı işin neticesini tamtamına almalı.Ama bu nasıl olur.Bunu belirleyecek bu imtihanı yapana aittir.Evet hırsızlığı sabit olana acaba verilen ceza adalet mi.Bazıları hayır diyorlar ve bunu medeniler bugün yapmıyorlar.Adalet kavramı çok ince..İslam dini bunu çok önemsemiş,Çünkü adalet olmadan hiçbir şey düzen tutmaz.Allah büyük cezalar için ötede büyük mahkemeler tesis etmiş.Onun adaletinede güvenemezse insan ne yapacak.Adalet insanları tatmin etmeli.Allah cc diyor ki kafire ebedi cehennem var . din vicdanla çok münasebetli.Öyleyse diğer insanlar vicdanları rahat hakkı buydu diyorsa sorun yoktur.vicdan sukut etmemişse tabii.Ama meva arkadaş diyor ki cehennem hiçlikten iyi öyleyse merhamettir.Bedüüzzaman böyle diyor mu bilemem lakin doğru yönü vardır,Ademiyetti hiç bir var olan istemiyor.Öyleyse ceza haktır,adalet yerini bulmuştur,Ademe atılmamak merhamettir,denemilir mi acaba

Herşey, meva ve sizin anlattığınız gibi olsun... Allahın kafirleri hiçliğe atmaması merhamet olsun.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Evet kardeşim, ademe atılmamak ve cehennem de olsa mesken olarak ebedi cehennemde ebedi azab çekmek bir nevi merhamet-i ilahiyedir.


Mesela, kafire merhamet hesap günü adalet ile muamele görüp , zulm edilmemesidir dedik.

Muteriz kardeşlere baktığımızda kafire adalet ile muameleyi kabul ediyor, ancak buna merhamet denilemez diyorlar. Biz bir nevi merhamettir diyoruz.
Demek her iki cenah Allah'ın kafire adalet ile muamele edeceğini kabul ediyor. Biz o adaletli muameleye merhamet-i ilahiye diyoruz. Onlar demiyor. Demek isimler değişmiş. Demek evham luzumsuzdur.


Evet kardeşim, ademe atılmamak ve cehennem de olsa mesken olarak ebedi cehennemde ebedi azab çekmek bir nevi merhamet-i ilahiyedir.

Sizin merhametten kastınız bu olabilir. Fakat üstadın merhametten kastı bu değildir. Onun merhamet dediği azaba ülfet, şiddetten azade olmak.. Sizin dediklerinizle aynı şey mi bunlar? Elbette farklı.

Bu farkı geçelim. Peki Ademe atılmamak ve cehennemde olsa mesken olarak, orada ebedi azab çekmek bir nevi merhameti ilahiyye midir? Bu soruya kim cevap verebilir? Ancak azabı gören kafirlerden bu soruya cevap alabiliriz.

Siz bunun bir merhamet olduğunu iddia edebilrisiniz. Fakat Cehennem azabının dehşetini görmüş olan bir kafire: Seni yokluğa atmıyoruz, ebedi azab yurdu olan cehenneme atıyoruz. Buda Allahın sana bir merhametidir haa, desek kafir bize ne cevap verirdi? Böyle merhamet olmaz olsun. Beni yokluğa atın, taş yapın toprak yapın demez miydi? Elbette böyle diyeceklerdir. Neden çünkü Allah ayeti kerimede böyle diyorlar (muzari sıgası) diye bize haber vermiştir.

O halde ademe atılmamak ebedi cehennemde azab görmenin bir merhamet olduğunu söylemeniz, sizin Allahın merhametini anlatmak için çıkardığınız bir şeydir. Daha önce dediğim gibi, cehennemde olsa beka isterim, yahut ademe atılmaktansa, cehennemde ebedi kalmak merhamettir diyebiliyorsa bir insan, cehennem azabını görmediği içindir. Bu dünyada böyle cümleler söylenebilir. Fakat cehennem azabı görüldüğü vakit, Ya Rabbi! beni hiçliğe atma, beni yok etme. Ben cehennemde olsa beka istiyorum diyemez hiç bir insan. Nitekim kafirlerin böyle demeyeceği haber verilmiştir.

Yani, kafir ademe atılacak evham ederken haşir günü cehennem de olsa beka arzusunun tahakkuk ettiğini görür.

bu noktada sormak isterim, kafir neden "taş ve toprak olmayı" arzu ediyor?

Yazılanlar bu sorunuza da cevap mahiyetindedir. Neden taş ve toprak olmayı istiyor? Cehennem azabının şiddetini gördüğü için. Hiç bir kafir haşir günü, cehennemde olsa beka arzusunu istemez. İsteyemez. Eğer Kafir cehennemde olsa bekayı arzu eder dersek, ayeti kerimeye muhalif oluruz. Zira kafir o gün yok olmayı arzu eder.

Ayrıca hangi kafir ademe atılacağını evham ediyor? Allah inancı olan dinlerin hepsi ahirette cennete gideceklerini söylüyorlar. Neden yok olacaklarını düşünsünler. Bunu düşünenler azınlıktır. Hatta ahiret inancı olmayan dinler bile yok olacaklarını düşünmüyor, reenkarnasyon inancıyla tekrar dünyaya geleceklerini söylüyorlar. Demek ki kafirler ademe atılacağını evham etmiyorlar.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
...bu noktada sormak isterim, kafir neden "taş ve toprak olmayı" arzu ediyor?

Çekeceği şiddetli azabın dehşetinden ve gerçek bir hüsrana uğramış olmaktan dolayı "keşke toprak olsaydık" demesi çok mu anlamsız ?

Arapların kültüründe bu tavır zahiri hayatta da vardır. Başlarına bir musibet geldiği zaman cahiliye arapları başlarına toprak atarlardı. "Keşke toprak olsaydık da bu musibeti yaşamasaydık" anlamında yaparlardı bunu.

Hatta bu tür davranış bizim doğu bölgelerinde de zaman zaman yaşanan bir hadisedir.

Kur'an bunu açıklarken kendilerinin bildikleri bir uygulama ile dehşetin boyutlarını kendilerince muteber bir eylem ile anlatmaya çalışıyor.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Ben keşke toprak olsaydım denirken yok olsaydım değilde bu acıyı hissetmeseydim manasını anladım.Acıya rağmen hiç olmak dile getirilmiyor sanırım
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Ben keşke toprak olsaydım denirken yok olsaydım değilde bu acıyı hissetmeseydim manasını anladım.Acıya rağmen hiç olmak dile getirilmiyor sanırım

Anlayabilirsiniz. Neden Ayetin sonunu aldığımız için. Toprak olsaydım da acıyı hissetmeseydim gibi bir anlam çıkarılabilir mi? Ayetin bütününe bakıldığında sanırım cevap verecektir. Kafirler acıyı hisseteye başladıklarında mı bu sözü söyleyecekler? Hayır. "Yevme yenzurul mer'u ma gaddemet yedahü/O gün kişi, elleriyle önceden gönderdiklerine bakar" ve keşke toprak olsaydım der. Demek ki kafir azaba atılmamıştır. Hala mahşer meydanında kitabını eline alıp baktığı andadır.. O halde bu acıyı hissetmemek için demesi uzak ihtimal.

Yine tefsirlerde, o kafir hayvanların toprak olduğunu gördükleri zaman bu sözü söyleyeceklerine dair rivayetler var. Demek ki kafir acıyı hissetmemek için bu sözü söylememiş, hayvanlar gibi toprak olmak, yok olmak istemiştir. Müfessirlerimizden biri şöyle bir cümle kullanmıştı; Biz sizi yakın bir azabla korkuttuk. "Yok olmayı, var olmaya üstün tutturacak bir azabtır bu"

...yok olsaydım değilde bu acıyı hissetmeseydim manasını anladım. Acıya rağmen hiç olmak dile getirilmiyor sanırım.

Azab çekmeye razıyım ama hiç olmazsa şu azabın acısını hissetmeyeyim gibi bir istekte bulunduğunu mu söylüyorsunuz bu cümlenizle? İnsan zaten topraktır. bu dünyada aslını inkar ediyorsa bile orada bunu ikrar edecektir. Toprak olsa acı hissetmeyecek mi yani? Bu kadar saçma bir istekte bulunmaz sanırım.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
hem azap çekmeye razı hem hissetmeyeyim tezat olur tabi.Ben sadece toprak olayım değilde niçin yok olayım demiyor dedim.Evet insan topraktan yaratıldı ve bu ifadede toprak olmak istiyor,hiç değil.Başka bir yerde de geri imtihan dünyasına gitmek istiyor sanırım.Ama hiç bir yerde yok olayım yok.Evet toprak,hayvan v.s olsaydı azaptan kurturuldu.Ama bu kurtulmak için yok olaydım diyor mu
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Cehennemde azabın dindirilmesi veya ateşe karşı ülfet duyulması "Rahmetim gazabımı geçti" hadis-i kutsisine isabet etmiş ve muvafık düşmüş ve Üstad ve Muhyiddin Arabi de Hadis-i Kutsiyi böyle anlamışlar.Bu anlayışın doğru olmadığını iddia eden kardeşlerimizde haklı olarak Kur'an'dan bu fikri doğrulayan açık ayet bekliyorlar.


Halbuki Kur'an kafirleri cehennemde ebedi kalmakla ve can yakıcı bir azabla tehdit ediyorken Üstadın ve Muhyiddin Arabi'nin Hadisi Kutsiye dayandırdıkları bu mülahazalarını hiç kimsenin tereddüt etmeyeceği açıklıkta bir Kur'an ayetiyle isbat etmek nasıl mümkün olabilirki.


Düşünün bir lütfen Allah (C.C.), hem kafirleri cehennemde ebedi kalmakla ve can yakıcı bir azabla tehdit edecek hem de onların amelinin cezasını çektikten sonra, ateşle bir nevi ülfet peyda ederek azabın evvelki şiddetlerinden azade olacağını onlara bir nevi müjdeleyecek.Ne abes bir iş olur değil mi.Haşa Rabbimiz her nevi kusurdan ve abesiyetten münezzehtir.Tenzih ederiz.

Evet ben de Kafire hem dünyada hem ahirette merhamet edileceğine iman ediyorum.Ancak bu, merhamet kavramının şuurlarımızdaki tanımına göre değişir.Alimlerin kastettikleri merhametin bizim bildiğimiz merhamet tanımından çok daha farklı olduğundan kesinlikle eminim.

Ebu Cehil de Ebu Talibde Cehennem ehli bilinirler.Ancak her ikisinin de ateşten alacağı hissenin eşit olacağını iddia etmek Esma-i İlahiyenin en azimlerinden olan ER_RAHMAN ve EL_ADL ve EL_HAKİM ve aklımıza doğmayan belki onlarca İsmi Celil'e nekadar uygun düşeceğini selim akıllarınıza ve vicdanlarınıza havale ediyorum.

Evet, Küfrün bedeli Ebedi Cehennemdir ve Azap ise ceza dolana değin hafifletilmeksizin devam eder.Ancak ceza çekildikten sonra hapislik hali devam eder ancak azabın şiddeti hafifler.Şayet ülfetin mahiyeti nedir bunu kavramakta zorlanıyoruz denirse;


Nisa Suresi 56. ayetteki '' Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakîmdir.''renklendirilerek vurgulanan ayet meali ülfetin mahiyetini güneş gibi gösterir.


Gerçi ayeti kerime görünüşte idda edildiği gibi azabın sürekli olduğu izlenimi veriyor gibi görünsede ayetteki derileri yenilenenlerin, cezası tamamlanmamış, dolayısıyla azaba devam olunan cehennem ehli olduğu da düşünülebilir.

Ancak her şeye rağmen aksi fikre sahip kardeşlerimin fikirlerine de saygı duyuyorum.


Konuya taraf olmam,Allahu Tealanın Rahman gibi en azim sıfatlarından birinin,mahlukat içerisindeki tecellisinin _sadece dünyaya münhasır olduğunu_ iddia etmenin çok yanlış olduğunu düşünmemdendir.

Allah(C.C.) isminin dışında müstakilen Kur'an'da sadece Rahman isminin kullanıldığı düşünüldüğünde hiç bir sıfatının olmadığı gibi Rahmaniyetinin dahi sadece dünyaya bakmadığı tartışma götürmez bir hakikattir.Bu konuya taraf olmamın sebebide bu nedenden ötürüdür.


Yoksa gerek Üstad Hazretlerinin gerekse Muhyiddin Arabi gibi Allah Dostlarının eserlerini tartışmak yahut savunmak haddimin fevkindedir.

Allaha Emanet olunuz.

Baki Selam ile..
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Cehennemde azabın dindirilmesi veya ateşe karşı ülfet duyulması "Rahmetim gazabımı geçti" hadis-i kutsisine isabet etmiş ve muvafık düşmüş ve Üstad ve Muhyiddin Arabi de Hadis-i Kutsiyi böyle anlamışlar...

Üstad ülfet meselesini bu hadise mi dayandırıyor? Bunu öğrenmek istiyorum. İlk gönderilen yazıda;

Üstadın sözünü ettiği hadis de o olsa gerek: "Rahmetim gazabımı geçti."

deniyor. Demek ki Üstadın ülfeti bu hadisten aldığı belli değildir. İşaratı hadisi ye vardır sözü, İşaret eden hadis gibi anlamış ve işaret edilen hadisde bu olsa gerek denmiş.

Fakat Üstad bu ülfeti ve evvelki şiddetlerinden azade olmasını bu hadise dayandırmadığı ortadadır. Peki neye dayandırıyor?

kafirlerin dünyada yaptıkları a'mal-i hayriyelerine(hayırlı amellere) mükafaten, şu merhamet-i İlahiyeye mazhar olduklarına dair işarat-ı hadisiye vardır.

Demek ki üstad, bu merhametin, onların hayırlı amellerine karşılık olarak verildiğini söylüyor. Fakat Allah onların amellerinin boşa gittiğini belirmiştir, ifade etmiştik. bunlar defalarca söylendi.. neyse..

Nisa Suresi 56. ayetteki '' Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakîmdir.''renklendirilerek vurgulanan ayet meali ülfetin mahiyetini güneş gibi gösterir.

Bu mübarek ayet sizin dediklerinize itiraz eder gibi görünüyor. Allah acılarını hissetmez hale gelseler bile biz derilerini değiştiririz, acı duymaları için..

Gerçi ayeti kerime görünüşte idda edildiği gibi azabın sürekli olduğu izlenimi veriyor gibi görünsede ayetteki derileri yenilenenlerin, cezası tamamlanmamış, dolayısıyla azaba devam olunan cehennem ehli olduğu da düşünülebilir.

Azabın sürekli olduğu izlenimi vermiyor, direk onu belirtiyor. Cezası tamamlanmamış kafirler gibi bir şey düşünülemez. Çünkü kafirin cezası ebedi cehennemde azab görmektir. Yoksa cezasını çektikten sonra cehennemi mesken edinmesi gibi bir şey olamaz. Hem cezası bitmiş, hem cehennemde.. Buna zulüm denir sanırım. Sizin dediğiniz gibi bu ayet sizin iddianızı reddediyor. Azab süreklidir ve hafifletilmez.
. . .
Allah fe'alul lima yurid/Dilediğini yapandır. Kimse itiraz edemez kimse hesap soramaz. Müminleri de ebedi cehenneme atsa kim itiraz eder kim karşı çıkabilir ki. Veya cennet vaad etmese.. yahut bizi yok etse.. Karşı çıkacak olan kimdir? Mülk/Saltanat/Hakimiyet Lillahil vahidil kahhar/Tek ve "KAHHAR" olan Allahındır.
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Azab süreklidir ve hafifletilmez.


Bence bu konuda o kadar da iddialı olmayın.

Sual: İnsanlığa birçok hizmet veren kâfirlerin iyi işleri, keşifleri, nazarı itibara alınacak mı? Yoksa topluma büyük zulümleri olan bir kâfir ile aynı kefeye mi konacaktır?

CEVAP Hayır, aynı kefeye konmaz. Sekiz Cennet, yedi Cehennem vardır. Cennettekilerin, ihlâslarına ve amellerine göre dereceleri farklıdır. Peygamberlerle, şehitlerle sıradan bir Müslümanın derecesi aynı değildir.

Cehennemdeki kâfirlerin durumu da böyledir. Firavun gibi ilahlık davası güdüp yeni doğan masum çocukları kesen bir zalim ile kendisinden başka hiç kimseye zararı olmamış, topluma çeşitli hizmetler veren bir kâfirin durumu aynı değildir. Resulullah efendimiz, kâfirlerin, dünyada yaptığı iyilikler, onları Cehennemin ebedi azabından kurtarmayacağını, ama zalim kâfire göre azabı daha az hissetmesine sebep olacağını bildirip, şu mealdeki âyeti okudu: (Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun.) [Mümin 46] (Hâkim)

Cehennem 7 tabakadır. Her birinin azabı üstündekinden daha şiddetlidir:
1. tabaka: Adı Cehennem’dir, azabı en hafiftir. Burada, günahkâr Müslümanlar azap görür.
2. tabaka: Adı Sair’dir. Ateşi ve azabı şiddetlidir. Burada, Yahudiler azap görür.
3. tabaka: Adı Sekar’dır. Bu daha şiddetlidir. Burada Hıristiyanlar azap görür.
4. tabaka: Adı Cahim’dir. Burada, güneşe, yıldızlara tapanlar azap görür.
5. tabaka: Adı Hutame’dir. Burada Mecusiler, Budistler, Brehmenler azap görür.
6. tabaka: Adı Lazy’dir. Ateistler, müşrikler, dinsizler azap görür.
7. tabaka: Adı Haviye’dir. En şiddetlisidir. Burada münafık ve mürtetler azap görür.

Her tabakadaki kâfirlerin de azabı farklıdır. Aynı tabakada olan cömert bir kâfir ile zalim bir kâfirin azabı aynı değildir. Her kâfir, zulmünün derecesine göre farklı azap görür. Yerleri aynı olmasına rağmen azapları farklı olur. Zalim kâfir, diğer kâfirlere göre azabı daha şiddetli hisseder. (Feraid-ül-fevaid)

Cennet nimetleri de böyledir. Derecesi yüksek olan daha çok faydalanır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Dünyada İslamiyet´in yalnız suretine kavuşanlar, Cennetin de yalnız suretine kavuşacaklar, yalnız onun zevkini, tadını alacaklardır. Dünyada İslamiyet´in hakikatine kavuşanlar, Cennetin de hakikatine kavuşacaklardır. Cennetin yalnız suretine ve yalnız hakikatine kavuşanlar, aynı nimetlerden mesela aynı meyvesinden yedikleri halde, farklı lezzet duyacaklardır. Resulullahın zevceleri, müminlerin anneleri olup, Cennette Resulullahın yanında bulunacaklar, aynı meyveyi yiyecekler, fakat, farklı tad alacaklardır. Duydukları lezzet, hep aynı olsa idi, müminlerin annelerinin, bütün insanlardan [Peygamberlerden de] daha üstün olmaları lazım gelirdi. (2/50)

Kâfirlerin azapları hafiflemez. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir: (Kâfirler orada temelli kalırlar, azapları hafifletilmez ve geciktirilmez.) [Al-i İmran 88] (Kâfirler öldürülmez ki ölsünler, Cehennem azabı da hiç hafifletilmez.) [Fatır 36] (Onlar, Cehennemin bekçilerine, “Rabbinize yalvarın da hiç değilse bir gün, azabımızı hafifletsin” derler. Halbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır.) [Mümin 49,50] Demek ki, kâfirlerin dünyada yaptıkları iyilikler ve faydalı işleri azaplarını yok etmez, aşağıda açıklandığı gibi, sadece azabı daha hafif olan Cehennemin bir tabakasına girmelerine yardım eder.

Bazı âlimler, (Kâfirlerin azabı hafifletilmez) âyetini açıklarken, “Zaman bakımından hafifletilmez, sonsuz azap görür, ama iyilikleri yüzünden azabı hafifletilen olur” diyerek şu âyetleri bildirmişlerdir: (Kıyamet günü adalet ölçüsünü ortaya koyarız. Kimseye bir zulüm yapılmaz, [kötülüğün cezası adaletle verilir], hardal tanesi kadar iyilik eden karşılığına kavuşur.) [Enbiya 47] (Herkes [iyi kötü] ne getirmişse, onu görecektir.) [Tekvir 14] (Zerre kadar hayır yapan sevabını, zerre kadar şer yapan cezasını görecektir.) [Zilzal 7,8] Kâfirlerin azapları sonsuzdur, hafifletilmez ama, cezası hafif olanlar olabilir, ayda, yılda bir gün azap görmeyenler olabilir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir: (Cuma hariç, zeval vakti namaz kılmak mekruhtur. Çünkü Cuma günü Cehennem kızdırılmaz, diğer günler Cehennem ateşinin hızı arttırılır.) [Ebu Davud, Beyheki, İ. Adiy] (Zeval vakti Cehennem çok şiddetlenir.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai] (Cehennemde en hafif azap gören, beynini kaynatan ateşten iki nalın olan bir kimsedir. Bazıları topuğuna kadar ateşe girmiş olarak azap görür. Kimisi dizlerine kadar, kimisi göğsüne kadar, kimisi burnuna kadar, kimi de tamamen ateşe batmış olarak azap görür.) [Hâkim] (Allahü teâlâ, Cehennem kapıcısına, cömert kâfir için, “Bunu cömertliği derecesinde hafif yere koy” buyurur.) [Deylemi, Ebu-ş-şeyh] (Cehennemde en hafif azap Ebu Talib’e yapılır. Ateşten iki nalın sebebiyle beyni kaynar.) [Müslim] (Ebu Talibin diriltilerek iman ettiği Muhtasarı Kurtubi’deki hadis-i şerifte bildirildi.) (Kıyamette en şiddetli azabı zalim hükümdar görür.) [Ebu Nuaym] Ebu Leheb, Resulullah efendimizin dünyaya geldiğini müjdeleyen Cariyesi Süveybe’yi sevincinden dolayı azat etmişti. Bunun için, her yıl, Rebiul-evvel ayının 12. geceleri, azabı hafifler. İki parmağı arasından çıkan serin suyu emerek ferahlar. (M. Nasihat)

Demek ki, kâfirler sonsuz Cehennemde kalmakla beraber, içlerinde haftada, ayda veya yılda bir kere azapları hafifleyenler olabilir. Bunlar istisnadır, istisna ise kaideyi bozmaz.

Demekki azab süreklidir ancak Allah dilerse dilediği için dilediği müddet hafifler.

Bir de gerçekten bu konuların imanın inkişafına bence zerre kadar dahi katkısı yoktur.Gelin İmanın kuvvetlenmesine katkı sağlayabilecek daha güzel konular seçelim.Bu kadar münazara ve münakaşa gerçekten çok gereksiz ve faydasız.

Selam ve Dua ile...
 
Son düzenleme:

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Şayet ülfetin mahiyeti nedir bunu kavramakta zorlanıyoruz denirse;


Nisa Suresi 56. ayetteki '' Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakîmdir.''renklendirilerek vurgulanan ayet meali ülfetin mahiyetini güneş gibi gösterir.

"Şüphesiz âyetlerimizi tanımıyan kâfirler, muhakkak ki biz onları yarın bir ateşe yaslıyacağız, derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendilerine tebdilen başka deriler vereceğiz; çünkü Allah izzetine nihayet olmıyan bir hakîm bulunuyor" ( Nisa : 56 )

Kırmızı ile işaretlediğiniz yerde öyle bir anlatım yok sevgideğer kardeşim.

Yanıp kavrulan derilerinin, artık dökülme aşamasına gelmiş halinin tekrar yenilenerek azabın sürekliliği kasd edilmiştir. Yani azab halinin zerre kadar hafiflemesine fırsat verilmemiş ve verilmeyecek tarzında bir anlatım sunuyor.

Yani sizin güneş gibi kasdettiğiniz ülfetin zerresi yok. Tam tersi bir anlatım var.

Ama sonuçta yazdığınız mesaja hak vermek gerekir. Azabın kafirlere uygulanmasının keyfiyeti Yüce Rabbimiz'e (azze ve celle) aittir. El Adl (celle celaluhu) ism-i şerifi gereğini uygulamasında adil olacağını bilmek bize yeter.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Resulullah efendimiz, kâfirlerin, dünyada yaptığı iyilikler, onları Cehennemin ebedi azabından kurtarmayacağını, ama zalim kâfire göre azabı daha az hissetmesine sebep olacağını bildirip, şu mealdeki âyeti okudu: (Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun.) [Mümin 46] (Hâkim)

2. tabaka: Adı Sair’dir. Ateşi ve azabı şiddetlidir. Burada, Yahudiler azap görür.
3. tabaka: Adı Sekar’dır. Bu daha şiddetlidir. Burada Hıristiyanlar azap görür.


Her tabakadaki kâfirlerin de azabı farklıdır. Aynı tabakada olan cömert bir kâfir ile zalim bir kâfirin azabı aynı değildir. Her kâfir, zulmünün derecesine göre farklı azap görür. Yerleri aynı olmasına rağmen azapları farklı olur. Zalim kâfir, diğer kâfirlere göre azabı daha şiddetli hisseder. (Feraid-ül-fevaid)


Kâfirlerin azapları hafiflemez. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir: (Kâfirler orada temelli kalırlar, azapları hafifletilmez ve geciktirilmez.) [Al-i İmran 88] (Kâfirler öldürülmez ki ölsünler, Cehennem azabı da hiç hafifletilmez.) [Fatır 36] (Onlar, Cehennemin bekçilerine, “Rabbinize yalvarın da hiç değilse bir gün, azabımızı hafifletsin” derler. Halbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır.) [Mümin 49,50] Demek ki, kâfirlerin dünyada yaptıkları iyilikler ve faydalı işleri azaplarını yok etmez, aşağıda açıklandığı gibi, sadece azabı daha hafif olan Cehennemin bir tabakasına girmelerine yardım eder.

Bazı âlimler, (Kâfirlerin azabı hafifletilmez) âyetini açıklarken, “Zaman bakımından hafifletilmez, sonsuz azap görür, ama iyilikleri yüzünden azabı hafifletilen olur” diyerek şu âyetleri bildirmişlerdir: (Kıyamet günü adalet ölçüsünü ortaya koyarız. Kimseye bir zulüm yapılmaz, [kötülüğün cezası adaletle verilir], hardal tanesi kadar iyilik eden karşılığına kavuşur.) [Enbiya 47] (Herkes [iyi kötü] ne getirmişse, onu görecektir.) [Tekvir 14] (Zerre kadar hayır yapan sevabını, zerre kadar şer yapan cezasını görecektir.) [Zilzal 7,8] Kâfirlerin azapları sonsuzdur, hafifletilmez ama, cezası hafif olanlar olabilir, ayda, yılda bir gün azap görmeyenler olabilir.
Demek ki, kâfirler sonsuz Cehennemde kalmakla beraber, içlerinde haftada, ayda veya yılda bir kere azapları hafifleyenler olabilir. Bunlar istisnadır, istisna ise kaideyi bozmaz.

Silmiş olduğum cümlelere katılıyorum. Biz zaten cehennemde azab eşittir demiyoruz. 7 kat olması bunu gösteriyor. Elbette kafirlerin azabları çeşit çeşit olacaktır. Fakat dediğim gibi bu sayı yedi ile sınırlı değildir. Çokluk içindir. Zira arapçada 7 çokluk ifade eder. Sadece 7 ile sınırlarsak 2. tabakaya atılan yahudileri bir tutmuş oluruz. Onlar arasında da muhakkak farklar olacak. Fakat verdiğiniz bütün hadislerde azabın hafif olacağını bildirmiş, hafifletileceğini söylememiştir. Bir kafire bir azab verildiyse bu azab hafifletilmez. Hafif azab olsa bile süreklidir. Verdiğiniz hadislerde hafifletme kelimesi geçmediği halde onlarca hadis naklettikten sonra aktardığınız bir rüya var.

Ebu Leheb, Resulullah efendimizin dünyaya geldiğini müjdeleyen Cariyesi Süveybe’yi sevincinden dolayı azat etmişti. Bunun için, her yıl, Rebiul-evvel ayının 12. geceleri, azabı hafifler. İki parmağı arasından çıkan serin suyu emerek ferahlar.

Bu sadece bi rüyadır. Bizde buna itiraz ediyoruz zaten. Ehli Sünnete uymayan rüya ve keşifler kabul edilemez. Kaldı ki bu rüya doğru olsun. Bakınız başka bir yerden birde ben alıntı yapayım.

Ebû Leheb, "Neyim olacak; susuzluk beni ateşten kavuruyor! Hayatımda hiçbir hayır görmedim. Sadece bir tek hayır buldum: Muhammed’i emziren Süveybe’yi âzâd ettiğim için bana da şuradan emip sulanmak imkânı bağışlandı" diyerek şehâdet parmağını gösterdi.

Hafiflemek gibi bir cümle kullanmamış. Hangisi doğrudur bilmem.

2. tabaka: Adı Sair’dir. Ateşi ve azabı şiddetlidir. Burada, Yahudiler azap görür.
3. tabaka: Adı Sekar’dır. Bu daha şiddetlidir. Burada Hıristiyanlar azap görür.

Bu tasnifte dikkatimi çekti. Yahudilerin azabı şiddetlidir. Hıristiyanların azabı daha şiddetlidir. Biraz ters gibi geldi bana. Ayeti kerimeye göre müşrikler ile yahudiler aynı kategoride olmalı.

21) 82 - İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar.

6. tabaka: Adı Lazy’dir. Ateistler, müşrikler, dinsizler azap görür.

Müşrikler ateist değildir. Allahın varlığını ikrar ederler. Aynı sınıfta olmasa gerek.

Şimdi Radikal abi verdiğiniz ayeti kerimeyi incelemiş, sizin dediğiniz gibi bir mananın olmadığını açıklamış. Demek ki verdiğiniz mealde hata vardır. O yüzden verdiğiniz meallere göz atalım..

(Kıyamet günü adalet ölçüsünü ortaya koyarız. Kimseye bir zulüm yapılmaz, [kötülüğün cezası adaletle verilir], hardal tanesi kadar iyilik eden karşılığına kavuşur.) [Enbiya 47]

47 - Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz. (elmalılı)

Arada ne kadar fark var görülüyor. Hardal tanesi kadar iyilik eden karşılığını görür diyemeyiz. Kafirlerin iyilikleri boşa gidecektir. Sizin meale hiç benzemiyor. Yapılan amel ne kadar küçük olursa olsun onu teraziye koyarız yok saymayız zulmetmeyiz buyrulmuş. İyilik edenin karşılığını görmesi nereden çıkarılmış.

(Herkes [iyi kötü] ne getirmişse, onu görecektir.) [Tekvir 14]

14.Her şahıs, ne hazırlamış olduğunu bilmiş olur.

Alimet Bilmiş oldu. Nefsün kişi. Ma o şeyi ki ahzarat hazırladı.


(Zerre kadar hayır yapan sevabını, zerre kadar şer yapan cezasını görecektir.) [Zilzal 7,8]

7.Artık her kim bir zerre ağırlığında bir hayır işlemiş ise onu görecektir.
8.Ve her kim bir zerre miktarı bir şer işler ise onu görecektir.

Ayette sevap ceza kelimesi yok. Lütfen kendi yorumlarınızı parantez içine alınız. Meal veren kimse o. Ben vermedim demeyin. Aktaran sizsiniz. Dikkat ediniz. Allah ayette göreceğini bildiriyor. Bu ayet müminler için ne anlama gelir kafir için ne olur açıkladık.

Kâfirlerin azapları sonsuzdur, hafifletilmez ama, cezası hafif olanlar olabilir.

Evet olabilir katılıyorum, yazınızın büyük çoğunluğuna olduğu gibi. Verdiğiniz hadilerden sonra Ebu lehebin azabının hafifletileceğini söylüyorsunuz. Fakat verdiğiniz hadisler bir hafifletmekten bahsetmiyor. Bu Rüya Allah rasülünü sevdirmek için faydası olduğuna inanılmış ve anlatılmış bir hikaye olabilir. Çünkü hadis yoktur. Rüyadan ibarettir. Başkalarının rüyası bizi ilgilendirmez malesef. fakat benim alıntıladığım Rüyada hafifletilir dememiş. Heralde bu rüya başkasına ait.
 
Son düzenleme:

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Yukarıda belirtilen Ebu Leheb örneği ve benzerleri, iddia edilen "kafirlerin" ifadesindeki çokluğa/genellemeye zaten istisnai olduğundan dolayı kifayet etmemektedir.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Yukarıda belirtilen Ebu Leheb örneği ve benzerleri, iddia edilen "kafirlerin" ifadesindeki çokluğa/genellemeye zaten istisnai olduğundan dolayı kifayet etmemektedir.

Zaten böyle bir azad etmekten yeterince pişman olmuştur. Yapılan kötülüğe pişmanlık onu sildiği gibi, yapılan iyiliğe de pişman olmak onu silecektir. Zannetmiyorum böyle bir ikram söz konusu olsun. Necip Fazılın kitabında bu Rüyayı görmüştüm. Allah Rasülünü sevdirmek amaçlı olduğunu inannıyorum. Zira İslam tarihinde bunun gibi binlerce örnek vardır.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Cehennem 7 tabakadır. Her birinin azabı üstündekinden daha şiddetlidir:
1. tabaka: Adı Cehennem’dir, azabı en hafiftir. Burada, günahkâr Müslümanlar azap görür.
2. tabaka: Adı Sair’dir. Ateşi ve azabı şiddetlidir. Burada, Yahudiler azap görür.
3. tabaka: Adı Sekar’dır. Bu daha şiddetlidir. Burada Hıristiyanlar azap görür.
4. tabaka: Adı Cahim’dir. Burada, güneşe, yıldızlara tapanlar azap görür.
5. tabaka: Adı Hutame’dir. Burada Mecusiler, Budistler, Brehmenler azap görür.
6. tabaka: Adı Lazy’dir. Ateistler, müşrikler, dinsizler azap görür.
7. tabaka: Adı Haviye’dir. En şiddetlisidir. Burada münafık ve mürtetler azap görür.


2. tabaka: Adı Sair’dir. Ateşi ve azabı şiddetlidir. Burada, Yahudiler azap görür.
3. tabaka: Adı Sekar’dır. Bu daha şiddetlidir. Burada Hıristiyanlar azap görür.

Allahu tealanın haber verdiğine göre yahudiler düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisidir, müminlere karşı.. Ve yakın olanlarda hıristiyanlardır buyuruyor. Şu halde yahudiler, hıristiyanlardan daha büyük azaba müstehak olmaları gerekirken yukarıda ki sınıflandırmada bunun tersi görülmektedir.

82 - İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar.

Ayrıca sekar'a düşenlerin hıristiyanlar olduğu belirtilmekte. Fakat Allahu tealanın bize aktardığı bir konuşmada sekara düşenlerin başkaları olduğunu anlıyoruz.

40 - Onlar cennettedirler, sorup dururlar.
41 - Suçluların durumunu.
42 - "Nedir sizi Sekar'a sokan?" diye.
43 - Suçlular der ki: "Biz namaz kılanlardan değildik.


44 - "Yoksula da yedirmezdik."
45 - "Boş şeylere dalanlarla dalar giderdik."
46 - "Ceza gününü yalanlardık." (*)

Hıristiyanların ceza gününü yalanlamadığını, ahiret inancı olduğunu biliyoruz.

6. tabaka: Adı Lazy’dir. Ateistler, müşrikler, dinsizler azap görür.


Yine müşriklerin Allahı inkar etmedikleri halde, Allahı inkar edenlerle aynı katmanda yer almaları adalete uygun düşmese gerek.

Başka bir ayeti kerime de;

113 - Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar cehennemlik (Cahim) oldukları iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar etmek yoktur.

buyruluyor. Bu ayetten de müşriklerin Cahime gireceğini anlamak zor görünmüyor.



"Sizi cehenneme sokan nedir? Dediler ki: "Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik. Biz de dalanlarla beraber (lüzumsuz laflara) dalardık. Ahiret gününü de yalan sayardık. Nihayet "yakîn" (ölüm) bize geldi" (Müddsssir, 42-47).
Ayetin başındaki sorunun maksadı, o kafirleri iyice azarlayıp utandırmak olup, manası, "Sizi cehennemin dibine habseden şey nedir?" şeklindedir. Onlar bu azabın, şu dört şeyden dolayı olduğunu belirterek cevab vermişlerdir:
1) "Biz namaz kılanlardan değildik."
2) "Yoksula yedirmezdik." Bu iki ifadenin, farz namaz ve zekat manasına alınması gerekir. Aksi halde, farz olmayan bir şeyin yapılmamasından ötürü, onların azaba duçar olduklarını söylemek caiz değildir.
3) "Biz de dalanlarla beraber (lüzumsuz laflara) dalardık." Bu ifadeyle, batıl-asılsız şeylere (konulara) dalmak kastedilmiştir.
4) "Ahiret gününü de yalan sayardık." Bize yakîn, yani ölüm gelip çatana kadar, kıyamet gününe inanmadık.
Ayetteki, "Nihayet "yakîn" bize geldi" ifadesi, "Biz, ölüm gelip çatana kadar, ahireti inkar etmeyi sürdürdük" demektir. Bu ifadenin zahiri, bu kafir topluluğunun herbir ferdinin, bu dört Özelliği taşıdığına delalet eder.

Alimlerimiz kafirlerin de şeriatın fer'î (ametî) hükümlerini karine getirmemiş olmalarından ötürü ilahi cezaya duçar olacakları konusunda bu ayeti delil getirmişlerdir. Buna göre eğer, "Bu dört huyun en çirkini yalanlama olduğu halde, Cenâb-ı Hak niçin bunu en son sırada saymıştır?" denilirse, deriz ki: Onların bu üç sıfatla muttasıf olmalannın yanı sıra, bir de ahiret gününü yalanladıkları manası kastedilmiş olup, bu sıralamanın yapılışının maksadı, bu günahın çok büyük olduğunu ortaya koymaktır. Bu tıpkı, "Sonra da iman edenlerden... olmaktır"(Beled, 17) ayeti gibidir.

Beled Süresi;
12 - Bildin mi sen, o sarp yokuş nedir?
13 - Köle azat etmek,
14 - Veya salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir,
15 - Yakınlığı olan bir yetime,
16 - Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.
17 - Sonra da iman edip de sabrı tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır.





 
Üst Alt