Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslamı anlayamıyorum.

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Hanifa ! Hanifa!... Hani, neredesin bu soruda ?

Hanif dostlar neden cevap yazmamış acaba. Yazanların hepsi ehli sünnet itikadında olan kişiler.

Kur'an yeter diyen dostlar! Elbette Kur'an yeter! Bizim kasd etmeye çalıştığımız örnek sorulardan bir konu.

Hadi bir de sizler yorumlayın bakalım, böyle bir soru hakkında cevabınız ne olurdu aceb, hep beraber okuyalım.

Alptraum'un vereceği cevaptan başka bir seçeneğiniz kalamazdı. Çünkü Akgündüz hoca ile Sait Öztürk bu konuyu çok güzel işlemişler. Hatta daha detayı da var, ama; sanırım sıkıcı olmaması nedeni ile alptraum haklı olarak kısaltıp buraya aktarmış.

Emeğine sağlık kardeşim. Allah (cc) razı olsun.


Ese kardeşim; eğer sıkıntı duyduğun konuya, kabini ve ruhunu tatmin edecek bir cevap ise, bu yeterli gelir umarım. Eğer halen yeterli değilse, bu nokta da kendi akideni göz önüne almanı tavsiye ederim.
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Kıymetli kardeşlerim cevaplarınız için çok teşekkür ederim.Ben burada bir sonuca ulaştığıma inanıyorum.En başta ben bu konu hakkındaki problemin kendimde, bilgi noksanlığımda veya hatalı bakış açımda olduğunu sanıyordum.Ama anladımki en azından anladığımı zannediyorum, Asıl problem kafamı karıştıran ve aslında olmayan şekillerde izahlarla benim ve benim gibileri bir mantık ve bilgi kaosuna düşüren tabir caizse zamane alimleri.Ben böyle yorumluyorum.Bayağı bir kaynaktan incelemem sonucu benim için berrak bir sonuca ulaştığıma inanıyorum.İnşallah ulaştığım sonuçları çok yakında burada sizlerle paylaşacağım. Genelde problem bence şahini kargaya benzetme çabasından yada her kompleximizde olduğu gibi menşei batılılara dinimizi şirin göstermek için boyama pudralama yapma gayretimizden kaynaklanıyor.Bu konuda vesveseli olup devamlı kafalarında rahatsızlık bulunan arkadaşlar belki yarın yazdığım görüşlere bakabilirler.Gerçekten yararlı ve orjinal bir izah olacağına inanıyorum.

Burada Ahmet Gündüz Hocanın ki bu profosörün kitabı çok tavsiye ediliyor defalarca okudum inceledim, kitabından örnekler vermek istiyorum.Böylece nasıl da adeta mantık ve kelime oyunlarıyla gerçeklerin üzere ister istemez örtülmüş bir iki örnekle bugünlük kendi fikirlerimi belirteyim.Ahmet Beyin kitabından aldığım bazı çıkarımlar:

-Padişah istediği her cariye ile ilişkiye girebileceği zan ediliyor.Oysa durum öyle değildir.Padişahın sarayda ilişki yaşamadığı cariye sayısı girdiklerine oranlı çok fazladır.
-Padişah beğendiği cariyeye, odalık olarak istifade etmek için kızlar ağası vasıtasıyla haber gönderir.
-Padişah istifraş yaptığı cariyeyi çocuğu olmamışsa genelde dışarıda biriyle evlendirip çırağı ederdi.
(Burada mantıki olarak bir kaos yok mu? Padişah arzu ettiği cariyeye sabit olan istifraş hakkını kullanmak üzere ona haber gönderiyorsa burada teorik olarak padişahın tüm cariyelerle yatmasına ne mani var.)

-Padişahların yüzlerce cariye ile beraber oldukları iddia ediliyor.Oysa bazı padişahların bir kaç, bazılarının 7-8 bazılarınınsa 10-18 kadar cariyesi var
(Burada da anlatılmak istenen ne 18 ile 100 arasında ne gibi fark var veya ne gibi bir sınırlama var.)

Yani ben burada bu konuda çalışmaları ve uzmanı olan bir profosörün yazılarından aldığım bir iki örnekle, her ne kadar sayın hocanın, bu konuda yapılan iddiaları çürütmek için bir yazı yazmış olsa da tam tersi bu iddiaları ispat ediyor, Yani arkadaşlardan bazılarının iddia ettikleri gibi cariyelerle rızaları ile ve nikah yada benzeri bir akitle onlarla beraber olunmadığını göztermek.İnşallah yarın benim çıkardığım sonuçları sizlere sunacağım..Saygılarımla..
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
sizin sorununuz şirksiz şüphesiz bir imana yelken açmamış olmanız zira aklıma firavunun şu vahim isteği geliyor göğe bir merdiven yapında musanın tanrısını göreyim !!!görsede inanacak değildi!
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Kıymetli arkadaşlar son cevaplarınıza teşekkür ederim.Benim devamlı olarak karşılaştığım bir olay var onu burada bir not olarak belirtmek istiyorum.Müslüman kardeşler büyük bir ihtimalle gayret ve samimiyetlerinden olsa gerek her ne zaman çetrefilli bir vesvese ve soru yöneltsem yada yöneltilse hemen şahsı itham altına alma, suçlama girişimine otomatik olarak giriyorlar. Bu tahminime göre kültürel bir durum.Eğer bir maraz varsa içinizde bunun üstünü örtmeye çalışmak susmak o hastalığın kronikleşmesine ve ölümcül olmasına sebep verir.Burada ben kendimden aradığım şey samimiyet.Bir keresinde bir hoca efendiye bu soruyu sorunca öğrencilerimin inançlarına zarar veriyorsun diyerek beni susturmuştu. Peki soruyorum şeytanı ve aklı susturabiliyormuyuz.Ve acaba bir sualle yıkılabilecek imanlar nasıl bir imandır.

Ayrıca kıymetli arkadaşlarım maalesef cevap veren kardeşlerin bu konuda benim gibi sığ bilgiye sahip olduklarını seziyorum.Zira bu sorduğum sual sadece Osmanlı devletinde ortaya çıkmış ve bazı padişahların suistimallerinden kaynaklanan bir olgu değil.Ta eshabı kirama kuran ve sünnete dayalı bir uygulama.Şimdi bir şeytan gibi alim ve bu konuda uzman bir şahıs bunun sadece osmanlıya özgü münferit bir olay olarak değilde çok kapsamlı bir konu olduğunu bunu iddia eden arkadaşlara gösterse ne yapacaklar inançlarını mı terkedecekler o halde özür dileyerek sayın kardeşlerden emin olmadıkları ve ispat edemedikleri konuları tam bir hakikat gibi göstermesinler. iddia ettikleri meseleleri de lütfen ispat etsinler.

Son olarak benim bana söylenen bir mantık şeklini belirtmek istiyorum.(Felsefeci olduğumu söylediniz de)...

islam haktır. İspatı mucize olan kuran gözümüzün önündedir.
Peki kurandaki şu ayetlerden şu vesveselere ne yapalım. Hak olan bir dinin kitabını sorgulama hakkımız yoktur.

Burada ispat için verilen kitabımız hakkında aynı şekilde ispat olması için gerekli fikir yürütmenin önüne geçilmek isteniyor.

İşte maalesef her zaman uygulanan yanlış bir akıl yürütme ile hertürlü soru ve görüşler garipseniyor.Saygılarımla
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
evet isterseniz yazdığınız mesajlardan psikolojik analizinizi yansıtalım ama pek hoşunuza gideceğini düşünmüyorum...aslında buraya konuyla ilgili arkadaşların yazdığı mesajları yorumlamak yerine samimiyetle bulmuş olduğunuz cevaplara yoğunlaşırsanız daha faideli olur...zira niyetinizin samimi bir cevap olduğunu kendiniz yazmıştınız!!!selametle
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Özür dileyerek maalesef çok önemli bir problemimi arz ediyorum. İslamı inceliyorum ama maalesef bir türlü kavrayamadığım konular var. İslam en son ve mükemmel bir din değil mi? Niçin bu kadar bana mantıken ve vicdanen tatminkar olmayan sorular kafamdan çıkmıyor.Lütfen nerede hata yaptığımı izah ediniz?Kafamdaki takıntılar şunlar

-İslamda savaş hukuku özellikle muharip olmayan düşman kadın ve çocukların esir alınıp kadınlarınında bizzat sahipleri tarafından istifraş hakkına yada teserri akdine dayanarak cinsel olarak kullanılabilmesi. Yani bu kadın ve kızlar sırf köle oldukları için kendi istekleri olmaksızın nasıl sahipleri onlardan cinsel olarak istifade edebilir. Yoksa istifade edemez mi?Eğer bu böyle ise lütfen izah edermisiniz kim böyle bir uygulamanın kendi nefsinde olması halinde katlanabilir bir uygulama olarak görebilir.Bu konu ile ilgili çok yönlü sorular aklımdan akıyor ama ben konunun özeti bakımından bu konuyu özellikle bayan müslüman kardeşlerimizden bana izahını özellikle son ve mükemmel dinimizin bu konuyu nasıl ele aldığını anlatmasını talep ediyorum.Bu olay ile müslümanların devamlı tekrar edegeldikleri kafirlerin tarihte müslümanlara yaptıkları ırza tecavüz vakalarından farkı nedir?


Sayın ese
Cariyelik konusu ile alakalı sorduğunuz sorularda, İslamiyetin cevaz verdiği şartları değil, kendi hayalinizde ki ve ya kulaktan dolma bir takım iddiaları sorgulamaya çalışıyorsunuz. Bu sebeple de anlayamama sıkıntısı yaşıyorsunuz.

Bahsi geçen cariyelik meseleleri Kur'an ı Kerim in Bakara 221, Nisa 3 ve 25, Müminün 6, Nur 32-33, Ahzap 50,52 ve 55, Mearic 30 ayetlerinde geçmektedir. Ve hatta bu ayetlerle ilişikli ve ışık tutan, evvel-ahir ayetler de vardır. Öncelikle bu ayetlerin ElmalılıTefsirini (KUR'AN-I KERİM, ELMALILI TEFSİRİ)
dikkatlice okumanızı tavsiye ederim. Bundan sonra da 1400 yıl önce ki dünya tarihinden bu güne değin, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatlara derinlemesine bir nazar etmeniz lazımdır. Bu incelemelerden sonra hala anlayamadığınız veya size ters gelen bir şey varsa, Kur'an dan Hızır Kıssasını da okuyun ve bilin ki bunlar en doğrusunu bilen Allah'ın emridir, her hükmün hikmetine kulların varamayacağının açık olduğunu kabul etmek gerekir.


Tarih sürecinde bu konuda yanlış yapılmış ne varsa, bu yanlışlar yapanları bağlar.

-İslamda müslüman olduktan sonra başka bir dini tercih etmesi halinde mürted hükmünce öldürülmesini nasıl izah ediliyor. Bunun Mekkede dinlerini terk edip müslüman olan ilk müslümanlara uygulanan uygulamadan farkı nedir?

Bu soru biraz şeytani bir soru...

Allah (cc) bir dini kaldırmış, kullarına yeni bir dine uymalarını emretmiş. Yeni gelen din, eski dinin hükmünü kaldırdığı için, eski din mensupları, yeni din mensuplarına zulmedemez. Eski dini üzere devan edene de zorlama yoktur. Ancak müeyyideler vardır.

Lakin Müslüman olup, hak olana biat edip, sonra Hakk'kı inkardır mürtedlik ki, bu Hakk'a hakarettir, cezasız kalmaz.

Size soralım bir soru. Allah (cc) niye cehennem de bazı kullarına azap edecek? Bu soruya vereceğiniz doğru cevabın mantığı içinde gizlidir aradığınız mesaj...



Ayrıca fıkıhta namazı terk edenin dahi hapsedilmesi dövülmesi hatta öldürülmesi hükümleri dinde zorlama olmaması ile nasıl izah edilebilir.

Aslında bir çok konu aklıma takılıyor ama bu iki konu hakkındaki şüphelerimi izale edebilirsem diğer konulara takılmamaya kendime söz verdim.Aziz kardeşlerimden yardım bekliyorum...


İslam fıkhında ittifaken namazı terkeden, kılmayan kişinin, namazı kılmasına zorlama vardır. Hak olan budur. Bunun dışında daha marjinal denebilecek fetvalarda vardır ancak, ittifak budur.

Nasıl izah edilir mevzuuna gelince, İslamda zorlama, inanca karşı, inanca dair yoktur. Ama Müslüman ın diyen kişi, Kur'an a tabidir ve Kur'an da iyilikleri emretmeye, kötülükleri nehyetmeye dair insanı mesul kılar.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Ayrıca kıymetli arkadaşlarım maalesef cevap veren kardeşlerin bu konuda benim gibi sığ bilgiye sahip olduklarını seziyorum.Zira bu sorduğum sual sadece Osmanlı devletinde ortaya çıkmış ve bazı padişahların suistimallerinden kaynaklanan bir olgu değil.Ta eshabı kirama kuran ve sünnete dayalı bir uygulama.

O halde şimdi size sormak gerekmez mi; siz sığ bilgiye sahipseniz ve bu neden ile soru sorma gereği duyuyorsanız, çevrenizdeki bütün insanlar da sığ mı oluyor bu mantığa göre. Yani, biraz daha açarak sorayım, sizi tatmin etmeyen bir takım açıklamalar neticesinde verilen bilgilerin sığ beyinlerden çıktığını mı kabul ediyorsunuz. Kendi anlayışınızda varolması muhtemel bir "kıt" olgusunu kabul etmektense, karşınızda samimi çerçevede sizin için bir şeyler yazan insanlarmı sığ ? Nasıl bir mantık bu ? "Ben bir insanım, gönderilen Din'i anlayamıyorum; o halde bütün insanlar gönderilen Din'i anlayamaz!" Tekden tüme varım düzeninin sistematik kuralı mı geçerli şimdi ? Ya da episteme'li bir çözümleme sağlayan bilgiler ışığında sunulan bilgileri anlayamadınız diye, hiç kimse anlayamayacak mı ? Nedir ?

Ayrıca, cariye meselesini ta Ashabı Kiram'a (r.anhüm ecmain) kadar indirgemişsiniz. Bir örnek rica etsek, yada bir uygulama alanı var mı desek ? Bizim gibi sığ görüşlü insanlara ne lütfederdiniz ?
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Bir gün tek gözlü bir zat körler diyarına gider. Körlerin konuştuğu şeylerden alınır ve ters iddialar ortaya atar ama herkez ona anormal bir gözle bakar.Ve sonunda derler ki sende bu anormalitenin sebebi şu göz dediğin şeydir onu çıkarmak gerek.Sonunda bu tek gözlü zat yooo ben şaka yapıyordum der ve kendini kurtarma arayışına girer.
Sayın çok kıymetli arkadaşla bu misali sadece verilen biraz agresif cevaplarınıza değil maalesef bu tavrı takınan bütün insanlara ithaf ediyorum.Bu nefsi galeyana getirmekte nesi. Yok ben Allah'a nasıl böyle hakaret edermişim yok muhatap alınırmıymışım.Burada neden konunun özetinden çıkıyorsunuz.Böyle yapınca umarım melekler size kahraman der.Ben Allah'ı itham alma niyeti ile mi bu soruları soruyorum.Aklıma şeytanı lain ve nefsin fısıltılarını ki çok rahatsız olduğum için adeta bir yardım istiyorum.Eğer bir tek sualle safi kalplere zarar gelecekse inanın bu asırdan sonra zarar gelmeyen kalp kalmaz.Lütfen bilgilerimizi paylaşalım.Ayrıca soru sorarken hatamda olabilir Allahtan bu hatalarım için af diliyorum.Saygılarımla...
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
"4. Ümmü*l-Veled'in Statüsü:
Bütün ulema müttefiktirler ki Ümmü'l-veled olan cariye, şahitlikte, bir suç işlediği zaman kendisine lazım gelen cezada, öldürüldüğü zaman sahibi*ne verilmesi gereken kan bedelinde, bir kimse tarafından yaralandığı zaman o kimseye lazım gelen diyette, tıpkı cariye gibidir.

Ümmü'l-veled olan cariyenin satışını caiz görmeyenlerin cumhuru, sa*tışının hiçbir sebeble tekrar caiz olamayacağı görüşündedirler. Ancak Hz. Ömer'den «Ümmü'l-veled olan cariye, eğer zina ederse köleliğe döner» de*diği rivayet olunmuştur,

îmam Mâlik ile îmam Şafiî, «Ümmü'l-veled olan cariyenin efendisi onu kiraya verebilir mi, veremez mi? Ondan herhangi bir gelir sağlayabilir mi, sağlayamaz mı?» diye ihtilaf etmişlerdir. îmam Mâlik «Efendisi onu hiç*bir zaman kiraya veremez ve hiçbir şekilde ondan gelir sağlayamaz. Ancak onunla cinsî münasebette bulunabilir», imam Şafiî ise «Ümmü'l-veled olan cariye sadece satılamaz. Diğer hususlarda ise diğer cariyeler gibidir» demiştir. İmam Mâlik «Efendisi onu satamadığına göre kiraya da vermesinin caiz olmaması lazım gelir» demiştir. Fakat îmam Mâlik, Ümmü'l-veled olan ca*riyenin çocuklarından gelir sağlamanın caiz olduğu görüşündedir. Çünkü ona göre çocukların değeri anneleri kadar değildir. îmam Şafiî de «Ümmü'l-veled olan cariye ile cinsî münasebette bulunmanın cevazı hakkında icma' bulunduğuna göre, bu cariyede hâlâ cariyelik vasfı mevcuttur. Şu halde onu kiraya vermek ve ondan kazanç sağlamak caizdir» demiştir. Buna göre ihti*lafın sebebi, Ümmü'l-veled olan cariyenin kiraya verilmesi hükmünün,

satışının caiz olmasıyla beraber, kendisi ile cinsî münasebette bulunmanın caiz oluşu asıllarından en çok hangisine kıyas edilmesi gerektiğinde ihtilaf etmeleridir. [10] "

Kaynak:
[10] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/215-216."


Hemen internetten bulduğum bir hüküm ....
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Bir gün tek gözlü bir zat körler diyarına gider. Körlerin konuştuğu şeylerden alınır ve ters iddialar ortaya atar ama herkez ona anormal bir gözle bakar.Ve sonunda derler ki sende bu anormalitenin sebebi şu göz dediğin şeydir onu çıkarmak gerek.Sonunda bu tek gözlü zat yooo ben şaka yapıyordum der ve kendini kurtarma arayışına girer.
Sayın çok kıymetli arkadaşla bu misali sadece verilen biraz agresif cevaplarınıza değil maalesef bu tavrı takınan bütün insanlara ithaf ediyorum.Bu nefsi galeyana getirmekte nesi. Yok ben Allah'a nasıl böyle hakaret edermişim yok muhatap alınırmıymışım.Burada neden konunun özetinden çıkıyorsunuz.Böyle yapınca umarım melekler size kahraman der.Ben Allah'ı itham alma niyeti ile mi bu soruları soruyorum.Aklıma şeytanı lain ve nefsin fısıltılarını ki çok rahatsız olduğum için adeta bir yardım istiyorum.Eğer bir tek sualle safi kalplere zarar gelecekse inanın bu asırdan sonra zarar gelmeyen kalp kalmaz.Lütfen bilgilerimizi paylaşalım.Ayrıca soru sorarken hatamda olabilir Allahtan bu hatalarım için af diliyorum.Saygılarımla...

Mamafih burası körler diyarı değil ama. Burada "kör" hükmünde olan, yani bir konuda gerçeği görmeye çalışan bizatihi sizsiniz! Bunun için yardım taleb eden de sizsiniz. Size bütün arkadaşlar dillerinin döndüğünü, kaleme aktarma çabası içerisinde, samimiyet ile cevap verdiler. Ama daha sonraki tutumunuz, sevgili Duha kardeşimin de dediği gibi; sanki, sormaktan daha çok sorgulamak gibi bir tavr aldı. Buna rağmen yinede hiç kimse agresifleşmedi, nefsler de galeyana gelmedi. Verilen cevaplar hakkaniyet çerçevesinde hak olan sözler.

Siz, madem ki Allah'a (cc) layık bir kul olma yolunda ilerlemek istiyorsunuz, o halde bugüne kadar ki ezberinizi bozarak girin yola. Burada size cevap yazan insanlar uslubunuzun uygun olmadığını, bunu değiştirmeniz halinde bunun menfaatinin yine size olacağını anlatmaya çalıştılar. İslam nedir ? diye sorarsanız, ben en azından size şunu söylerim: "İslam; edebtir!" Bir başka arkadaşım; "samimiyettir!" diyebilir. Yani bunu herkes anladığı ile çeşitlendirebilir. Ama, şu bir gerçek ki; samimiyet diyen ile edeb diyen asla birbirini kırıcı yada agresif olarak algılayıp, o minval üzere karşılayıp cevap yazmaz. Neden ? Çünkü; ikiside hak'tır.

Burada yazan arkadaşlarım ki; (çok çeşitlilik her zaman senkronize olduğu sürece iyidir) çok çeşitli argümanlar ve değerler üzerine yazar. Çok sert tartışmalarda olur bazen. Ama hiç bir kişi, hiç bir meleğin "bu kişi kahramandır" demesi için yazmaz. Yada "falanca kişi yazıları ile alim hükmünde" demesi için yazmaz. Herkesin ortak derdi; Rabbi Zülcelal'in (cc) rızası'dır.

Yukarıda ınternetten önünüze gelen ilk sayfayı kopyalayıp yapıştırmış olmanız, ve isimlerinin önünde "İbn" veya "Kadı" gibi sıfatlar ve isimler olması yazdığınız yazının hak olduğunu göstermez. Belki bir noktada ictihad diye bakabiliriz buna. Ama ölçü değildir. Ölçü olması için Kur'an'a ve sünnete aykırı olmaması gerekir. Önce Kur'an, daha sonra halen net bir açıklamaya ulaşamamış isek; o takdirde sünnet.

Ben örnek olarak verdiğiniz yazıya baktım ve bana göre hak bir yazı değil. Yazan kişi ictihad etmeye çalışmış, ama sünnet ile çelişmiş. Ümmül veled (çocuk doğuran cariye), normal cariyeden farklıdır. Neden, çünkü çocuk doğurmuştur. Doğurduğu çocuk da kendisini normal bir cariye hükmünden çıkarır. Hatta; doğan bu çocuğa dahi, normal cariye yada köleye yapılan uygulamayı değil, annesine yapılan uygulama ile iltibası gerektirir. Bu benim ictihadım değil, cumhur-u ehli sünnet alimlerinin ictihadıdır. Buna cevaz veren de aşağıdaki hadis-i şeriftir:

"Hangi kadın efendisinden çocuk doğurursa, o kadın efendisi öldüğü zaman hür'dür." (İbn Mace)

Hür kadının çocuğu da, doğal olarak hür'dür. Kiralanması, herhangi bir borç nedeni ile rehin bırakılması, annesinin bir başkasına, çocuğunun bir başkasına satılması, vs... gibi bir çok "mal" hükmündeki sahip bulunulan diğer değerler ile bir tutulamaz.

Haddi zatında, cariye; ona buna (haşa) cinsel bir meta olarak satılan veya keyfi olarak sırf cinsellik için elde tutulan bir şey de değildir. Cariye, hususi vasıfları olan bir sınıftır. Ve genel teamül, cariyeliğin hürlüğe doğru yol almasıdır. Mümkün mertebe, kişi, elindeki cariyesi ile; (dilediği takdirde) cinsel amaçlı bir birlikteliği düşündüğü zaman, bu isteğinin en sonunda bu cariyenin hür olma konusundaki haklarını da peşinen kabul etmiş demektir.

Ama siz, cahiliye dönemindeki uygulamalar ile sonradan gelen ve yaşanılan İslami uygulamaları cem ederseniz, elbette ortaya açıklanması çok zor ve garip bir durum çıkar.

Kısacası; cariye; metres değildir. Hele ki; ümmü'l veled cariye dahi değildir. Günümüze uyarlamaya çalışırsak belki "kuma" diyebiliriz, ki o dahi tam anlamını veremez.


Bu arada bende size bir soru sormak istiyorum, google'a bakmadan abdestin hükümlerini, sünnetlerini veyahut menduplarını, sayabiliyormusunuz ?

Sorgulama babında değil, soru olarak algılamanızı rica ediyorum.
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
İslamı inceliyorum ama maalesef bir türlü kavrayamadığım konular var. İslam en son ve mükemmel bir din değil mi? Niçin bu kadar bana mantıken ve vicdanen tatminkar olmayan sorular kafamdan çıkmıyor.Lütfen nerede hata yaptığımı izah ediniz?

Sevgili kardeşim , aklınıza takılan konular hakkında arkadaşlarım akıl ve vicdan sahibi her müslümanın ikna ve mutmain olacağı çok makul şeyler yazmışlar.

Bana göre bu ve benzeri konularda sizin olduğu gibi hepimizin en büyük hatası şu;
İnsan her eserde bir sanatkar arar ve gördüğü bütün sanatkarlar muhakkak sınırlı bir basiret,feraset,akıl,ilim ve kudrete sahiptirler.Bu sayılagelenlerden dolayıdır ki ancak Allah müstesna ,bütün varlığın eserlerinde hata, noksan, kusur, ihmal ve hatta kasıt olabilir.Ancak İslamın müellifi Allah Azze ve Celledir ki hiç bir hüküm malayani,maksatsız ve hikmetsiz değildir.Senin olduğun gibi hepimizin unutmayıp akıllarında daima tertemiz ve taptaze tutmamız gereken tek hakikat bu olmalıdırki Allah hüküm ve hikmet sahibidir.O Rabdır.Gereksiz hüküm vermekten münezzehtir.

Üstad Bediüzzaman bir misalinde ;
''Bir adam, elinde bir aynayı güneşe karşı tutar, o ayna miktarınca bir ışık ve yedi rengi cami bir ziya alır. O nisbetle güneşle münasebettar olur, sohbet eder. Ve o ışıklı aynayı karanlıklı hanesine veya dam altındaki bağına tevcih etse, güneşin kıymeti nisbetinde değil, belki o aynanın kabiliyeti miktarınca istifade edebilir.'' buyuruyor.Ne muhteşem bir örnek değilmi?

Şimdi ve bundan sonra hep birlikte İnşaAllah Güneşimizin heybet, azamet, ısı, ışık ve ziyasını değil elimizde tuttuğumuz aynanın kabiliyetini sorgulayalım.

Selam ve Muhabbetle....
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Kıymetli arkadaşlarım.Lütfen şu usluptur sen şöyleydin ben böyleydimi bırakıp bana sadece ama sadece bir gerçeği bir fıkhi hükmü iletebilirmisiniz.Hiçbirimiz birbirimizi yakinen tanımıyoruz ki bu belki bir nimettir soru-cevap yönünden ayrıca amacım üzüm yemek burada.Uslubumda şöyle bir problem oluyor ve zannımca sizlerde bu takılmayı bir şekilde sorgulama olarak algıladınız.Ayrıca neden sorgulamak bence iyi bir şeydir Allah bile kuranda atalarını dinlerini sorgulamayı istemiyormu? Ben islami bir hükmü sordum ama cevaplar ya yok böyle bir şey nerden çıkardın şeklindeydi veya sen Allahın hükmünü sorgulayamazsın şeklindeydi yani soruya cevap gelmedi onun yerine soru sormama eleştiri geldi.Benim aklıma takılan şu bir kaç soruya Allah rızası için bilen kardeşlerimden evet-hayır gibi kısa yada tek cümle ile ama ehli sünnete mezheplerinin ictihatlarını kaynak vererek eğer soruyu cevaplayan kardeşimiz dört mezhep dışında bir görüşe sahipse o görüşü ama tarihi dayanağa göre cevaplarsa yani bir tek o keşfetmiş gibi cevaplarsa beni minnettar eder.Allah böyle bir yardımda bulunan değerde paha biçilmez bu kardeşe, sahralar dolusu kırmızı koyun sadaka vermiş gibi sevap versin.
Sorularım şöyle
1-Cariyelerle sahipleri onlardan isteyerek onların rızalarını alarak mı onları kadınları yapıyorlar.Malum savaş sırasında bu kadınlar evlerinden barklarında alınıp esir alınıyor.Bu tarihi bir realite içerisinde çok ters bir durum olmaz çünkü savaşta düşmanlarda herhalde aynı şekilde müslüman kadın ve çocukları esir ediyorlardı.İslam devletler arası anlaşmaya uyulmasını emreder o halde o gayri müslim devletler yada tüm dünya bunun tersi bir anlaşmaya uyup benimseyebilirlerdi.Demekki benimsememişler ise islam cihan şumul uygulanan bir uygulamaya müslümanların lehine ise neden cevaz vermesin.Ki özellikle islam belirttiğiniz gibi köleliği belli bazı kaidelere bağlıyarak iyileştirmişse... Ama ben şu noktayı öğrenmek istiyorum: O da nede olsa savaşanlar erkekler şöyle yada böyle esir düşen kadın ve çocuklara onların özellikle iffet ve namuslarını önemsemeyen en azından onların rızalarını almayan bir pozisyonun islamın bir suçludan dolayı oğlu yada kızı sorumlu değildir ilkesine yada kendi nefsin için istemediğini başkası için de isteme yada tüm insanlar insan olma onuru yada şerefi yönünden hep ademin çocuklarıdır prensiplerine göre nasıl bir izahı olabilir.
Lütfen kardeşlerin kısır döngü içinde beni suçlamadan yada yargılamadan bu noktayı izah edin lütfen tekrar ediyorum:
-Ben Anadoluda baskın olan ehli sünnet dört mezhep ictihadına göre bir cariyeyi kadınımız yapmak için yani onunla yatmak için ondan yada herhangi bir kimseden izin alınıyormu idi.Ve lütfen şu mezhebe şu müctehide göre dermisiniz.Allah razı olsun.

2-İslamda mesela müslüman iken hristiyanlığı benimseyen insan yada insanlar ölüm cezasına mı çarptırılırdı. Bu da hangi mezhep yada ictihada dayanıyordu...Saygılarımla
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
teşekkür ediyorum islamcı kardeş anladığım kadarıyla sen sadece kurandan çıkararak hüküm belirtiyorsun. Yani bizim ehli sünnet mezheplerinin verdiği içtihatları zulüm olarak ele alabiliriz hükmünüze göre eğer benim sorguladığım şekildeki gibi ise..
 
S

safinaz

Guest
Ese kardeşim,şimdi bu yazılanları okuyunca ne gülüyorsunuzdur...
"Bir soru sordum herkes yanıtladı ama yok yok açıklayamadınız,daha uygun deliller getirin "dedikçe herkes tekrardan yazmaya başlıyor.
Belki bu yazılanla artık aradığı sorusuna cevap gelir düşüncesinde olanlar olduğu gibi benim yazdığıma "işte aradığım buydu,en güzel sen yazdın"onayını bekleyen işin içine enesini karıştıranlarda oldu...
Bu konu kabak tadı vermeye başladı.Çünkü yazılanları okuma zahmeti bile duymadan,hemen akabinde "hayır,hayır öyle değil,bana ispatlayın,deliller getirin bunlar şahsi fikirler" gibi yazılarla adeta dalga geçiyorsunuz...
Ben olsam artık asla bu konuya yazmazdım,ne bu ya....
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
muhik kardeş dervişin fikri ne ise zikri de o olurmuş.Teşekkür ederim hüsnü niyetine.Ama herhalde şu sanal ortamda beni eğlendirecek daha güzel uğraşılar bulabilirdim.Haklısınız bende siz olsam herhangi bir şey yazmazdım.Zira yine şahsa saldırı ve spekulasyon var.Lütfen entellektüel aydınlığından beni mahrum edin.Saygılarımla
 
S

safinaz

Guest
muhik kardeş dervişin fikri ne ise zikri de o olurmuş.Teşekkür ederim hüsnü niyetine.Ama herhalde şu sanal ortamda beni eğlendirecek daha güzel uğraşılar bulabilirdim.Haklısınız bende siz olsam herhangi bir şey yazmazdım.Zira yine şahsa saldırı ve spekulasyon var.Lütfen entellektüel aydınlığından beni mahrum edin.Saygılarımla

Rica ederim ne demek.;)Zaten ne zaman gerçekler konuşulsa hemen fikir zikir meselesi olur...;)
Yazsam entellektüel,yazmasam cahil...Bence bu böyle yakıştırmalarla dolduruşlardan kaçının,çok klişe...:cool:
Size tavsiyem yazılanların sadece bir ikisini okusanız bile kafi...Zor olucak ama bir zahmet...
Az yazı,çok oku...:D
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Yazılanlardan hangisinde Allah rızası için bir bakın benim baştan beri sorduğum soruya bir cevap veriliyor.Oysa sorum çok basit
1- Hakim islam uygulamalarında cariyelerle, tıpkı evlenilen kadınlarda olduğu gibi onların onayı alınarak yapılıyordu.Cevap evet şöyleydi yada böyleydi hanefi mezhebine göre şuydu malikiye göre buydu vesaire...

2- islamda mürtedlerin idam edilmeleri hükmünün dayanağı yine aynı şekilde

Bu konu hakkında şu iki öz cevap verilmezse ben inanıyorum kütüphaneler dolusu romanvari yazı yazılırda yetmez.
Burada spekülasyon niyetim olsa çok şeyler yazardım ama neyse.Ayrıca benim okuma şeklimi sorgulamışsın buda
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Kıymetli arkadaşlarım.Lütfen şu usluptur sen şöyleydin ben böyleydimi bırakıp bana sadece ama sadece bir gerçeği bir fıkhi hükmü iletebilirmisiniz.Hiçbirimiz birbirimizi yakinen tanımıyoruz ki bu belki bir nimettir soru-cevap yönünden ayrıca amacım üzüm yemek burada.Uslubumda şöyle bir problem oluyor ve zannımca sizlerde bu takılmayı bir şekilde sorgulama olarak algıladınız.Ayrıca neden sorgulamak bence iyi bir şeydir Allah bile kuranda atalarını dinlerini sorgulamayı istemiyormu? Ben islami bir hükmü sordum ama cevaplar ya yok böyle bir şey nerden çıkardın şeklindeydi veya sen Allahın hükmünü sorgulayamazsın şeklindeydi yani soruya cevap gelmedi onun yerine soru sormama eleştiri geldi.Benim aklıma takılan şu bir kaç soruya Allah rızası için bilen kardeşlerimden evet-hayır gibi kısa yada tek cümle ile ama ehli sünnete mezheplerinin ictihatlarını kaynak vererek eğer soruyu cevaplayan kardeşimiz dört mezhep dışında bir görüşe sahipse o görüşü ama tarihi dayanağa göre cevaplarsa yani bir tek o keşfetmiş gibi cevaplarsa beni minnettar eder.Allah böyle bir yardımda bulunan değerde paha biçilmez bu kardeşe, sahralar dolusu kırmızı koyun sadaka vermiş gibi sevap versin.
Sorularım şöyle
1-Cariyelerle sahipleri onlardan isteyerek onların rızalarını alarak mı onları kadınları yapıyorlar.Malum savaş sırasında bu kadınlar evlerinden barklarında alınıp esir alınıyor.Bu tarihi bir realite içerisinde çok ters bir durum olmaz çünkü savaşta düşmanlarda herhalde aynı şekilde müslüman kadın ve çocukları esir ediyorlardı.İslam devletler arası anlaşmaya uyulmasını emreder o halde o gayri müslim devletler yada tüm dünya bunun tersi bir anlaşmaya uyup benimseyebilirlerdi.Demekki benimsememişler ise islam cihan şumul uygulanan bir uygulamaya müslümanların lehine ise neden cevaz vermesin.Ki özellikle islam belirttiğiniz gibi köleliği belli bazı kaidelere bağlıyarak iyileştirmişse... Ama ben şu noktayı öğrenmek istiyorum: O da nede olsa savaşanlar erkekler şöyle yada böyle esir düşen kadın ve çocuklara onların özellikle iffet ve namuslarını önemsemeyen en azından onların rızalarını almayan bir pozisyonun islamın bir suçludan dolayı oğlu yada kızı sorumlu değildir ilkesine yada kendi nefsin için istemediğini başkası için de isteme yada tüm insanlar insan olma onuru yada şerefi yönünden hep ademin çocuklarıdır prensiplerine göre nasıl bir izahı olabilir.
Lütfen kardeşlerin kısır döngü içinde beni suçlamadan yada yargılamadan bu noktayı izah edin lütfen tekrar ediyorum:
-Ben Anadoluda baskın olan ehli sünnet dört mezhep ictihadına göre bir cariyeyi kadınımız yapmak için yani onunla yatmak için ondan yada herhangi bir kimseden izin alınıyormu idi.Ve lütfen şu mezhebe şu müctehide göre dermisiniz.Allah razı olsun.

2-İslamda mesela müslüman iken hristiyanlığı benimseyen insan yada insanlar ölüm cezasına mı çarptırılırdı. Bu da hangi mezhep yada ictihada dayanıyordu...Saygılarımla


Sayın ese

cariyelik ve bu hukuku başlatan kölelik mevhumu, size daha önce belirttiğim gibi, geçmişin, sosyal ve kültürel hayatı içerisinde cereyan etmiş, bu gün köleliğin olmadığı vechile kapanmış bir kapıdır. Sebep ve uygulamalarını size buradan bir çırpıda anlatmanın mümkün olmadığını sizde idrak ediyorsunuzdur. Bu konuda aradığınız açık bir kapı yada İslam'a nakısa aramaksa yanlış yerdesiniz. Eğer aradığınız samimiyetle bir bilgi ise yollar ve hükümler epey konuşıldu.

Mürtedlik le alakalı size kaynak olması açısından bir yazı ekliyorum aşağıya. Dilerim kalbiniz sükut bulur. Ancak konunuun daha fazla speküle edilmesini uygun bulmuyorum.



Mürtedin Cezası
Müslümanın irtidadı; görülmesi, duyulması, itiraf etmesi veya iki âdil müslüman tarafından şahitlik edilmesi hallerinde sabit olur.
Mürtedin cezası, eğer tevbe etmezse öldürülmektir: "Dinini değiştireni öldürün" (Buhârî, Cihâd, 149). Ulemanın çoğunluğu kadın için de aynı hükmün uygulanacağı görüşündedirler. Ancak Hanefiler bu konuda farklı görüştedirler. Kadınların öldürülmesini nehyeden hadisin (Ebu Davud, Cihad, 121) hükmünün geneli kapsadığını iddia ederek irtidad eden kadının öldürülmeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir (İbn Kudâme, el-Muğnî, Mısır (t.y.), VIII, 125; Seyyid Sâbık, Fıkhu's-Sünne, Kahire, (t.y.), II, 385 v.d.).
Mürtede had uygulanmadan önce, tevbe edip İslâm'a dönmesi telkin edilir. Fakat bunun ne şekilde uygulanacağı hakkında ihtilaf vardır. Alimlerin çoğunluğunun görüşüne göre, üç defa tevbe etmesi istendikten sonra öldürülür. Hz. Ömer (r.a), irtidad edenin üç gün hapsedilip tevbe etmeye çağrılması ve bu zaman zarfında yiyecek olarak suçluya ekmek verilmesi gerektiğini bildirmiştir.
Hz. Ali (r.a), bu müddeti bir ay olarak uygulamıştır. en-Nahaî ise bunun bir zamanla sınırlandırılmaması ve tevbe edene kadar sürekli İslam'a çağrılması gerektiği görüşünü ileri sürmüştür. Ancak, bu görüş, Sünnet ve icma ile sabit olan irtidad cezasının uygulanmasını imkansız kılacağından itibara şayan değildir.
İmam Mâlik, Leys, İshak ve Ebu Hanîfe; zındıkın ve irtidat edip tevbe ettikten sonra tekrar dinden dönenin tevbesinin dikkate alınmayacağını ve haddin uygulanacağını kabul etmişlerdir. Çünkü zındıkın mürted sayılmasını gerektiren önceki görüşlerinden döndüğü hiç bir zaman açık olarak tesbit edilemez. Allah Teâlâ; "Ancak, tevbe edip kendilerini düzelten ve Allah'ın indirdiğini açıklayanlar müstesna" (el-Bakara, 2/160) buyurmaktadır. Dinden dönmeyi birkaç defa tekrarlayanların tevbelerinin kabul edilmeyeceğine delil olarak da şu âyeti kerîme gösterilmektedir: "İman edip sonra inkâr eden, sonra imân edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah ne bağışlayacak ne de doğru yola eriştirecektir" (en-Nisa, 4/137).
Müslüman anne babadan doğan ve müslüman olarak yetişen kimse irtidat edince, tevbe etmeye çağrılmadan had uygulanır. Fakat daha önce küfre girip sonra müslüman olan kimse tevbeye çağrılır.
Allah'a ve Rasûlüne küfreden kimse de tevbe etmeye çağrılmadan öldürülür. Böyle bir kimse tevbe etse dahi durum değişmez. Çünkü, Allah'a ve rasûlüne küfretmek haddi gerektirir. Tevbe ise haddi düşürmez (İbn Kudame, a.g.e., 125 vd.)
Mürtedin irtidat etmesiyle birlikte, bütün salih amelleri silinir ve o ebedî olarak Cehennemde kalır: "Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların dünya ve âhirette amelleri boşa gitmiştir. İşte cehennemlikler onlardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır" (el-Bakara, 2/217).
Bu, tevbe edilmediği takdirde böyledir. Mürted tevbe ettiği takdirde, irtidat etmeden önceki amellerinin yok olup olmayacağı hususunda İslâm alimleri arasında görüş ayrılıkları vardır. İmam Şafiî'ye göre irtidad edip, sonra İslam'a dönenin haccı da dahil hiç bir ameli düşmez. İmam Malik'e göre ise amellerinin tamamı, irtidad ettiği an düşer (el-Kurtubî, el-Cami'li Ahkâmi'l-Kur'an, Beyrut 1965, III, 48).
İrtidatla birlikte evlilik akdi fesh olur. Ancak mürted tekrar İslâm'a döner ve her iki taraf evliliklerini sürdürmek isterse, yeniden bir nikâh akdi ve mehir söz konusu olmaz. Hanetiler kocanın irtidadına bağlı boşanmayı bâ'in talak* olarak kabul etmişlerdir. Mürted, müslüman yakınlarına mirasçı olamadığı gibi, o öldüğünde de müslüman yakınları ona mirasçı olamazlar: "Kâfir müslümana, müslüman da kafire mirasçı olamaz" (Buhârî, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, 1).
Ancak âlimler bu konuda da ihtilaf etmişlerdir. Hz. Ali (r.a), Hasan, Şa'bi, Leys, Ebu Hanife ve İsbak ibn Raheveyh müslüman yakınların mirasa sahip olacaklarını kabul ederken; Mâlik ve Şafii'nin de içinde bulunduğu diğer bir grup âlim de mürteddin malının beytülmale intikal edeceğini söylemişlerdir. Ebu Hanîfe'ye göre, irtidad halinde kazanılan mal fey* hükmündedir (Kurtubî, a.g.e., III, 49). Ebu Hanîfe, irtidad etmeden önce sahip olunan malın mirasçılara intikal edebileceğine hükmederken, mürtedin irtidadla birlikte hukuken ölmüş olduğu prensibinden hareket etmektedir. Ebu Yusuf, Muhammed ve Şubrume her hâlukârda mirâs olayının sözkonusu olduğunu söylemişlerdir. Kurtubî; "İki millet (mü'min ve kâfir) arasında miras yoktur" (Ebu Davud Ferâiz, 13; Tirmizi, Ferâiz, 16; İbn Mâce, Ferâiz, 6) hadisinin hükmünün mutlak olacağını ileri sürerek, müslümanla mürted arasında veraset olayından bahsedenlerin görüşlerini reddetmektedir (Kurtubî, aynı yer).
Mürted, had uygulanana kadar, malının gerçek sahibi olup, bunda dilediği gibi tasarruf etmekten alıkonulamaz. Öldürülmeyi hak etmiş olması, O'nun malındaki tasarruf hakkını düşürmez. Bu konu diğer had gerektiren cezalarda olduğu gibi değerlendirilir. Bunun gibi, kaçıp daru'l harbe sığınsa, mülkiyet hakkı yine düşmez. İslâm ülkesindeki mal varlığı yed-i emin vasıtası ile koruma altına alınır (Seyyid Sabık, a.g.e., 390).
Ayrıca mürted öldüğünde yıkanmaz, kefenlenmez, cenaze namaz kılınmaz ve müslüman mezarlığına defnedilmez. Mürted için istiğfar câiz olmadığı gibi, onu rahmetle anmak da caiz değildir: "Ne peygamberin ne de mü'minlerin cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, yakın akrabaları da olsa, müşrikler için af dilemeleri asla doğru olmaz"(et-Tevbe, 9/113).
Bir kimse İslâm'dan çıkıp, başka bir dine girdiği zaman onun irtidadına hükmedilerek cezalandırılır. Ancak, irtidat olayı bununla sınırlı mıdır; yoksa kâfirlerin din değiştirip başka bir küfür dinine girmesi de irtidad mı sayılır? Alimler bu konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Zâhiren bakıldığında bir kâfir, bâtıl olan dininden çıkıp, onun gibi bâtıl olan başka bir dine girmiş olduğundan dolayı sorgulanmaz. Çünkü küfür tek bir millettir. Ancak, İslâm'ı terkedip başka bir dine girenin durumu, hidayetten yüz çevirip, dalâleti seçtiği için farklılık arzetmektedir. Malikîler ve Hanefîler bu görüştedirler.
Şafiîler'de ise bu konuda iki farklı görüş vardır. Bir kâfir, dininden döndükten sonra, ya İslâm'a girer ya da öldürülür. Taberânî ibn Abbas'tan merfu olarak şöyle bir hadis nakletmektedir: "Dininden çıkıp kendisine İslam'dan başka bir din seçeni öldürün"(Seyyid Sabık, a.g.e., 382). Ahmed ibn Hanbel'in de iştirak ettiği diğer görüş ise şöyledir: Kâfirin seçtiği yeni din, eski dininden yukarıda ise, sorgulanmaz, aksi halde irtidat cezası uygulanır. Yahudî veya Hristiyan'ın Mecusîliği seçmesi gibi (bk. Seyyid Sabık aynı yer).
İslam'da mürtedin öldürülmesinin hikmeti
İslâm, insan için, bütün eksikliklerden arındırılmış bir hayat programıdır. O, dindir, devlettir, ibadettir, önderliktir, kitap ve kılıçtır, ruh ve maddedir, hem dünya hem de ahirettir. O, akıl ve mantık üzerine bina edilmiş ve kesin bilgi ve deliller üzerinde yükseltilmiştir. Onun inanç sisteminde ve şeriatında insan fıtratıyla çatışan, ona ters düşen hiç bir şey yoktur ve o, insanın önünde diğer beşerî düşünceler gibi, onun edebî ve maddî olgunluğa erişmesi için bir engel değil; ona ulaştıran emin bir yoldur. Kim İslâm'a girer, onun hakikatini kavrar, onun ruhî zevkini tadar ve sonra da ondan dönüp irtidad ederse apaçık delilleri inkar ederek, hak ve mantık ölçülerinin dışına çıkmış olur.
İnsan bu duruma geldiği zaman, çöküş derecelerinin en aşağılarına düşmüştür. Böyle bir insanın hayatının korunmasının hiç bir geçerli sebebi yoktur. Çünkü onun hayatında ulaşılması gereken ne yüce bir gaye, ne de şerefli bir maksat kalmıştır.
Diğer bir açıdan bakıldığında da İslâm'ın insanın yaşayışında ihtiyaç duyduğu her şeyi kapsayan bir nizam olduğu ve bu nizamın değer ve hududlarının korunmasının mutlak anlamda gerekli olduğu görülecektir. Çünkü hiç bir nizam yoktur ki, onu yok etmeye, yeryüzünden silmeye yönelik tehditlere karşı korunmadan ayakta durabilsin, varlığını devam ettirebilsin. Bir düzenin korunmasını sağlayan en önemli şeylerden biri de, her dileyenin dilediği gibi onu inkâr ederek, dışına çıkmasını engellemektir. Bu yapılmadığı taktirde, bir düzenin korunması mümkün değildir.
İslâm'dan çıkıp irtidat etmek; ihanet ederek ona baş kaldırmak ve parçalayıp yok etmeye azmetmektir. İslâm toplumunu bu tür bir tehlikeden korumak için önlemlerin alınması kaçınılmazdır. Bunu önlemek ise, beşerî sistemlerin de uygulamak zorunda oldukları gibi ölüm cezası vermeye bağlıdır.
Komünist veya kapitalist toplumların hangisinde olursa olsun, devletin anayasal nizamının dışına çıkıp ona başkaldıran kimse, ülkesine ihanet suçuyla itham edilir ve ölüm cezası ile cezalandırılır. Bu, İslâm'ın bu konudaki uygulamasına karşı çıkanların itirazlarının gerçekte, İslâm'a karşı olan düşmanlıklarından kaynaklandığını ortaya koymaktır. İslâm'ın mürted'e uyguladığı cezanın mantık dışı hiç bir taraf olmadığı ortadadır. Zaten tarihe bakıldığında, müslümanları idare edenler, bu haddi, hakedenlere uygulamaktan ne zaman yüz çevirmişlerse, işte o zaman, devlet ellerinden gitmiş, İslâm toplumu İslâm dışı güçlerin baskısı altında ezilir hale gelmiştir (Seyyid Sabık, a.g.e., 387).
Eymen ed-DIMAŞKÎ
 
S

safinaz

Guest
Yazılanlardan hangisinde Allah rızası için bir bakın benim baştan beri sorduğum soruya bir cevap veriliyor.Oysa sorum çok basit
1- Hakim islam uygulamalarında cariyelerle, tıpkı evlenilen kadınlarda olduğu gibi onların onayı alınarak yapılıyordu.Cevap evet şöyleydi yada böyleydi hanefi mezhebine göre şuydu malikiye göre buydu vesaire...

2- islamda mürtedlerin idam edilmeleri hükmünün dayanağı yine aynı şekilde

Bu konu hakkında şu iki öz cevap verilmezse ben inanıyorum kütüphaneler dolusu romanvari yazı yazılırda yetmez.
Burada spekülasyon niyetim olsa çok şeyler yazardım ama neyse.Ayrıca benim okuma şeklimi sorgulamışsın buda

Yazdıklarımı teyid edercesine bir yazı daha yazdığınız için teşekkür ederim...:cool:
Haydi tekrardan sar başa...;)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt