Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslamı anlayamıyorum.

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Ese kardesim yazmayim dedimde cok acele ettiniz siz cvp lar icin bir cümle yazayim dedim.Kuranda verilen izinde o zamanki cahiliyye arablarin uygulamasi neticesinde varilan durumlara keza,yani cariye olarak alinmasa daha kötü duruma düsecek simdi cariye olarak azad etmese köle olarak kalacak ve efendisi öldügünde fuhusa düsme tehlikesi daha büyük efendisinden bir cocugu olsa cocuk hür esit olacak ve bu hürriyet ile efendisinden sonraki hayattada cocuguna siginabilecek.Yani o zamanki durum o zaman icindi.Su anda bunun uygulanabilirligi ya da uygunluk durumu dahi tartisilamaz.

Selametle
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
alptraum kardeşim yani anladığım kadarıyla o tarihte ne olursa kim olursa olsun kadınların cariye olması onların hayrına idi onun için islam buna cevaz verdi diyorsun.Yani maksat kadınların maslahatı.bu senin fikrinmi diye soracam ama çünkü bir açıklama ardından sorulara sebep oluyorda...
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Ese, islamiyet'ten önce kölelere olan davranışlar ve islamiyetten sonra kölelere olan davranışlar bu ikisini ayrı ayrı inceleyebilirsin.

Esasen islamiyetin hedeflerinden bir taneside köleliğin kaldırılmasıdır. Ancak durum ve şartlar bu işlemin birden değil , yavaş yavaş olmasını gerektirmekteydi.

Köle olarak yetişmiş büyümüş bir insan düşünün, azad ediliyor.

Barınacak yeri yok, yiyecek yemeği yok. Bir mal varlığı yok. Bu insan ne iş yapar ne yer ne içer nerede kalır. Sudan cıkmış balık gibi olur adeta.

Günümüzü düşünerek o günü sorgulayamazsın, O deviri iyi bilmek gerekirki o devirde yapılanlar sorgulanabilsin.
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
Anlamadığım kısım özetle şu;
Savaşta bir kadın şöyle yada böyle esir edildi ve biz bir şekli ile onun sahibi olduk.Bu kadınla beraber olmak istiyoruz.Yani karımız gibi ondan istifade etmek istiyoruz.Ama onun buna onayı yok.Burada hangi durum söz konusu fıkhi ve uygulamadaki realiteyi öğrenmek istiyorum.Yani biz bu durumda ne yapacağız.Evlenme akti gibi ben istedim o razı olmadı deyip bu bayanı kızımız gibi mi göreceğiz yada malın fikri sorulmaz mı diyeceğiz.Ama somut delillerle bir cevap verebilirseniz.Zira temenniler yada kendi fikirler bence gerçekçi değil..


kardesım burada dıyorsunkı savasta esır edılen kadını karımız olarak almak ıstıyoruz ama o kadının bundan rızası yok...
yanı kadını zorla zevce edınmış oluyoruz dıyorsun...

ama su ayetı ıyıce okursan cevabı bulabılırsın...



NİSA-24 -

(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Bak kardesım burada mehir ve nikahtan bahsedıyor...
yanı bır insan bırısıyle nıkahlanırken mutlaka rızası sorulur..
karsıdakı rızasız ıse evlenmez...
zaten istemenız size helal kılındı dıyor...bak almanız deıl ıstemenız dıyor demekkı bız o esırı ıstıycez kabul ederse alabılıcez...
burada olan olay normal bır nıkah nıtelıgındedır...
yanı normal dını nıkahta olan mehır bıle verılıyor...
yanı ortada bır zorlama yok...
zaten ozamankı esır bayanların cogunun kocası oldugu ıcın ortada kalmıstır...
buradakı nıkahla kadınların daha ıyı bır hayat yasaması ımkanı dogmustur...

benım bıldıgım bır zorla esırle evlenme olayı yoktur...eger senın elınde peygamber efendımız zamanında zorla bır kadın esırle evlenen bırı yada bır olay varsa paylaşırsan sevınırım...eger boyle bır olay yoksa ozaman esır kadınlar kendı rızaları ıle evlenmıslerdır demekten baska bısey gelmıyor...eger kanıtın yoksa bosuna kendıne kuruntu yapıyorsun...gecmıste yasanan bır olaya varsayımlarla cozumlemeye calısıyorsun....


İslamda müslüman olduktan sonra başka bir dini tercih etmesi halinde mürted hükmünce öldürülmesini nasıl izah ediliyor. Bunun Mekkede dinlerini terk edip müslüman olan ilk müslümanlara uygulanan uygulamadan farkı nedir? Ayrıca fıkıhta namazı terk edenin dahi hapsedilmesi dövülmesi hatta öldürülmesi hükümleri dinde zorlama olmaması ile nasıl izah edilebilir.

kardesım bu soruna da soyle cevap verebılırız....

peygamber efendımız zamanında sadece dını kotulemek ıcın gun ıcınde musluman olup daha sonra ben bu dını begenmedım deyıp dınımız aleyhınde konusuyordu...
yanı gun ıcerısınde sırf ıslamıyet hakkında ıftıra atmak maksadıyla musluman olup gun sonunda ben bu dını begenmedım bu dın soyle boyle dıyıp ıslam hakkında ıftıralar atan munafıklara karsı boyle bır onlem alınmıstır...
zira çünkü herhangı bır ınsan cıkıpta ıslam ıyı bır dın degıl ıslam soyle boyle derse pek dıkkatealınmaya bılır...ama o dıne gırmıs o dının ıcınde bulunmus bırısı cıkıpta ıslam soyle boyle derse daha cok etkılı olabılıyordu...
ve bunu musrıkler cok ıyı bıldıklerı ıcın bu yola basvurmustur...
yanı dusunsene bır adam cıkıp

"a" partısı rusvet yıyor...orda yolsuzluk var...orda mılletın parasını yıyorlar...
dese sadece bır soylentı halını alır belkıde uzerınde pek durulmaz...
basıt bıkac arastırma yapılır yada onu bıle yapmazlar...
hatta o adama karsı iftira attıgı için "a" partısı tarafından dava acılabılır...
ama bır adam secımlerde "a" partısınden mıllet vekılı secılse...
ve bu mılletvekılı olan bır adam bellı donem o partıde kalıp da
"b" partısıne gecıp aynı ıddaalarda bulunsa daha cok etkılı olur...
daha cok yankı uyandırır ve ınsanların hepsıne yakını bunlara ınanır...
yanı mılletvekılı olan adam "a" partısıne ıftıra atsa dahı bu ıddalar dogru kabul edılır....

işte islamıyet bunun önune gecmek ıstemıstır...
ama kardesım bu olaylar gecmıs donem ıcın yanı islam medenıyetıne baglı islamıyetı yasıyan toplumlar ıcın gecerlı olan kurallar...
bunu sımdıkı hayatımıza yansıtmamız yanlıs olur...
çünkü şimdiki toplumlarda ole bır duruma geldıkkı gunde ınsanların cogu dınını degıstırıyor...
musluman olan var muslumanlıktan cıkan var...bunları sımdıkı hayata uydurmaya calısmak hata olur...
umarım bıseyler anlatabılmısımdır...

selamla....
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
kaynuka konuyu baştan okursan verdiğin cevabı kabul etmeyecektir bu arkadaş !!!çünkü ayetle getirilmiş izahları değilde insanların zanlarıyla verecekleri cevaplarla içini rahatlatmaya çalışıyor!!!ALLAH(CC) bizlere akıl versin...
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
kaynuka konuyu baştan okursan verdiğin cevabı kabul etmeyecektir bu arkadaş !!!çünkü ayetle getirilmiş izahları değilde insanların zanlarıyla verecekleri cevaplarla içini rahatlatmaya çalışıyor!!!ALLAH(CC) bizlere akıl versin...


kardeşim haklısın ama yazarken yanlış veya tekrar olmasın diye konuyu bastan okudum...
ama bu soruya bundan baska bır cevap veremeyecegımı anladım...
yanı arkadasımızın yapacagı konunun acıklanması degıl acıklananları bı nebze olsun anlamaya calısmasıdır...
eger o anlamaya gayret etmezse kımse bısey anlatamaz...
zaten eger bu konusmalardan sonra anlamamakta ısrar ederse ozaman yapacak bısey yoktur...
çünkü arkadasımız kendını ınkara adepte etmıstır...

selametle...
 

rizelisamet

New member
Katılım
19 May 2008
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Konum
sarýyer
s.a
kardeşim bu iki sorunun cevabı ve tüm kafana takılanlar kutasal kitabımız Kuran'ı Kerim de mevcuttur... Allaha Emanet
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Kıymetli arkadaşlarım aslında verdiğiniz cevaplar enteresan ama benim de temelde sorum çok basit ve sadece işin aslı bir realiteye dayanarak cevaplansa tüm problemim hallolacak.. "(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır...." Madem dediniz işi kökeninden anlayın bu ayetten nasıl oluyorda bu mesele rızaya dayanıyor.Açık bir şekilde sahip olduklarınız hariç evli kadınlar size haramdır diyor.Buradan nasıl böyle bir anlam çıkarıyorsunuz.Bende zaten islam tarihinde olan bir uygulamanın aslını öğrenmek istiyorum.Mesela fıkhi kaynaklardan araştırdım.Evlenilecek kızın rızası için eğer kız bakireyse şöyle onayı alınır eğer dul ise şu şekilde rızası aranır vesaire... gibi açıklamalar var.Nikah akti de bu tür hükümler çerçevesinde yapılıyor.Bende burada teserri akti denilen bir islami terimle karşılaştım bunu soruyorum.Bir kardeş çıkıp kendi algılamalarından değilde islam fıkhından yoksa tarihinden bir kaynak ile izah etse tamam hallolacak.Maksadım bu...Ama kaynaklardan oldukça garip belgeler elde etmeme rağmen bu konunun sizin izahınızı teyit edecek bir belgeye henüz rastlamadım.Bu da bana sanki bu izahları siz sadece kendi görüşleriniz olarak açıklıyorsunuz gibi geldi....Size bir hadis nakli vereyim de ne demek istediğimi daha da net anlatayım....


" Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la birlikte Beni'I-Müstalik gazvesine çıktık. Arap esirlerinden çokça esir ele geçirdik. Kadınlara karşı arzu duyduk. Çünkü üzerimizde bekarlık şiddet kesbetmişti. Hep azil yapmak istiyorduk ve: "Aramızda Resûllullah aleyhissalâtu vesselâm varken, ona sormadan azil yapmak olur mu?" dedik ve sorduk.

"Bunu yapmanızda bir sakınca yok buyurdular. Kıyamete kadar geleceği takdir edilen her canlı mutIaka yaratılacaktır (siz tedbirinizle önüne geçemezsiniz)."
Buhâri, Nikâh 96, Buyü' 109, Itk 13, Megâzi 32, Kader 4, Tevhid 18; Müslim, Nikah 125, (1438); Muvatta, Talâk 95; Ebu Dâvud, Nikah 49, (2171); Tirmizi, Nikâh 40, (1138); Nesâi, Nikah 55, (6,107).
Yani burada savaş bölgesinde olan bir olay var ve nakli gelmiş.Ben burada kendi fikirlerimi değil gerçekten bir olguyu araştırıyorum.Bu konuda gerçekten yardım edecek kardeşlerden kaynağa dayalı bir cevap vermelerini ve benim tüm şu anda aklıma gelen olumsuz düşüncelerimi izale etmenizi temenni ediyorum.


Ayrıca doğrudur mürted olayında da bazı olumsuzlukları gidermek adına belli uygulamalar yapılmış olabilir ama ben bunu bir ayetle sabit olduğunu gördüm.Yok eğer bu zaman ve mekanla sınırlı bir uygulama ise lütfen bilen arkadaşlardan delil ve kaynak belirterek bana izah edilmesini istiyorum.Ayrıca beni mazur görün ama bu konular pekte teferruat değil ve izahlarınızı bende uygun ortamlarda izah edeceğim için faydası çok büyük.Son olarak asla islama karşı bir ön yargımı burada dile getirmiyorum.Bana ebede kadar arkadaşlık edecek bir inancın içinde bana olan bir pürüzü gidermeye çalışıyorum...Saygılarımla
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
ese kardeş bizler bilgimizin dısında bişeye net cevap veremeye biliriz fakat bunu işin ehli olan insanlara sora bilirsiniz diyanetin fetva hattı ve veb sitesinde gerekli biligiler ve açıklamalar var bu konuda ve güzel izahlar yapılmıştır tavsiyem birde oraya bakın
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
teşekkür ederim diyanete sordum bir yanıt alamadım.
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
bu yeterli ola bilir mi bilemem


Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle İslam'da kölelik konusuna okunmalıdır.Erkek köle gibi kadın köle- Cariyeler- içinde o yazıdaki hükümler aynen geçerlidir!

Cariye; Savaşta esir edilen,savaşa bizzat katılan kadın asker, düşman safları içinde yer alan kadınlardır.Ve sonuçta artık cariyelik konusu tarihi ilgilendiren bir konu haline gelmiştir ve tarihî bir hadise olan cariyelik müessesesi günümüzde hiçbir şekilde tatbik edilmemektedir.

İSLAM'DA CARİYE VAR MI?
Önce altını kalın çizgilerle çizelim: Kur’an’da “cariye” kavramı geçmez.Sadece "Meleket aymanukum" kavramı geçer:
MELEKET EYMANUKUM: Harfi harfine “Sağ ellerinizin sahip olduğu” demektir. Bu deyimle iki mananın kastedildiği anlaşılıyor;
1- Veli, şahitler vb. meşru şartları yerine getirerek nikah sahibi olmak
2- Savaş sonucu esir kadınlara sahip olmak.
Yani ister hür ister esir böyle “meşru nikah sahibi olmadan” hiç kimseyle evlilik ilişkisine girilemeyeceği anlatılmak isteniyor. Çünkü “Sağ elin sahip olduğu” deyiminden maksat nikah mülkiyeti veya nikah sahibi olmaktır. Zira bu tabir henüz savaş ve esir kadın ele geçirmenin söz konusu olmadığı Mekke dönemi ayetlerinde de geçmektedir (70/30). Bu kavramın maksadı insanları zinadan menetmek ve yeni bir nikah bulunmaksızın veya eğer kadın memluke (esir, köle) ise nikah sahibi olmaksızın onlarla cinsi temasta bulunmaktan men etmektir. Cenabı-ı Hak bunu “sağ elin sahip olduğu” ile ifade etmiştir. Çünkü “sağ elin sahip olduğu” hem nikah ile evlenilen kadınlar hem de mülk olarak sahip olunan kadınlar hakkında söz konusudur (Razi)
Demek ki savaşta esir alınan kadınlar, mübadele (esir değişimi) veya serbest bırakma söz konusu değilse, siyasi olarak esaret altında olurlar fakat onlarla cinsel ilişkiye girilemez.Bunun için her normal kadınla yapıldığı gibi ayrıca nikah kıyılması gerekir. Buna ise “eş” denilir. İslam vicdanı her ne şekilde olursa olsun “nikahsız” ilişkiye cevaz vermez.
Ayette geçen “Ezvâcuhum ev ma meleket eymânuhum” ifadesi, “Yalnızca eşleri veya cariyeleri ile birlikte olanlardır.” değil; “Yalnızca eşleri yani meşru şekilde sahip oldukları ile birlikte olanlardır” manasına gelmektedir. Kadın erkek bütün eşleri kapsamaktadır. Çünkü 11 ayetlik yukarıdaki pasajda konu erkek ve kadın bütün müminlerin temel özelliklerinin sıralanmasıdır. Aradaki “ev” bağlacı seçenek bildiren “veya” değil; açıklama getiren “yani” anlamında kullanılıyor. Kur’an’ın kendi kendini tefsir ettiğine dikkat ediniz. “Düşünmek veya yani şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O’dur” (Furkan; 25/62) ayetinde geçtiği gibi.Şu ayet ise, esir alınarak köle yapılan ve böylece evlilik dışı nikahsız cinsel ilişki kurulabilen kadın demek olan “cariye” uygulamasına yol olmadığının apaçık delilidir: “Hür mümin kadınlarla (muhsanât) bir yuva kurmaya güç yetirecek durumda olmayanlarınız, savaşta esir alarak sahip olduğunuz (ma meleket eymânukum) iman etmiş kadınları düşünebilir. Allah imanınız ile ilgili her şeyi biliyor. İman edenler artık birbirinin can yoldaşıdırlar. Şu halde onları namusuyla yaşamaları şartıyla, ailelerinden izin alarak ve mehirlerini vererek nikâhlayın.” (Nisa; 4/25)
Dikkate edin, düpedüz ailesinden izinli, mehirli, normal (meşru) evlilikten bahsediliyor. Rızası olmadan, izin alınmadan, mehir verilmeden, nikah kıymadan, sırf savaşta elime esir düştü diye kadıncağızı cariye yapmak bunu neresinde? Her şeyden önce bu Kur’an’ın ruhuna ve vicdanına ters.
Bugün yeniden üretilecek (inşa çağı) fıkhında bunun adı “savaş esirleri hukuku”dur. Buna göre bugün bir savaş olsa ve Müslümanların eline erkek ve kadınlardan oluşan yüzlerce esir düşse şunlar yapılır: Güvenliği sağlanmış korunaklı bir yerde bekletilirler. Ganimet olarak görülemezler. Esir alan askerlere dağıtılamaz, hiçbiri köle ve cariye yapılamaz. Evli olanların evlilikleri devam eder. Esir düştü diye ailesinden veya eşinden zorla koparılamaz, hangi dine göre kıyarsa kıymış olsun nikahı feshedilemez. Her türlü kötü muamele, angarya, işkence, tecavüz, cinsel taciz yasak olur. Misafir muamelesi görürler.
Ya esir mübadelesi karşılığında serbest bırakılırlar.Ya fidye veya tazminat karşılığı salıverilirler.Ya örneğin, lisan belletme, teknoloji öğretme, meslek kazandırma vs. karşılığı üçer beşer serbest bırakılırlar.İçlerinden kendi istekleri ile evlenmek ve Müslüman toplumda yaşamak isteyen olursa, kendi rızasıyla, ailesinin izni alınarak (hatta çağrılarak) ve mehirleri tastamam verilerek bekarlarla telli duvaklı, davullu zurnalı baş göz edilip serbest bırakılırlar.
Hz. Ömer’in hilafeti sırasında Suriye’nin fethi sebebiyle sayıları yüz bini bulan erkekli kadınlı esirler ele geçmişti. Bu kadar insana ne yapılacağı sorun olunca ...Hz. Ali: “Ey Ömer! Bunların hepsi Bizans’ın zulmü altında inleyen sefil ve biçare insanlardır. Artık bunlar bizim halkımızdır.Bunların kolları ve cesetleri kazanıldı, şimdi de yüreklerinin kazanılmasına sıra geldi. Görüşüm şudur: Hepsini kayıtsız şartsız serbest bırak! İslam’ın sevgi, merhamet ve adaleti altında saadetle yaşasınlar. Varsınlar çoluk çocuklarına kavuşsunlar.” (Filibeli Ahmet Hilmi; İslam Tarihi, shf. 287) Hz. Ömer bu görüşü büyük bir sevinçle kabul etti. Yüz bin esirin serbest bırakılması için derhal bölge komutanı Ebu Ebeyde b. Cerrah’a emir gönderdi.
Hz. Peygamber’in iki tane cariyesi ... ilki Reyhane, Medine’deki Yahudi Kurayza kabilesine mensup bir hanımdı. Bu kabile ile yapılan savaş sonunda esir düştü. Hz. Peygamber Reyhane’yi önce serbest bıraktı sonra da evlenme teklif etti. O da kabul edince nikah kıyarak evlendi. (Belazuri,1, 920). Mariye ise babası İranlı, annesi Yunan Mısırlı Hrıstıyan bir hanımdı. H. 7 yılda Hz. Peygamber’in İslam’a davet mektubuna bir yazı ile karşılık veren Mısır Kralı tarafından gönderilmişti. Hz. Peygamber’in Reyhane’ye yaptığını ona da yaptığı anlaşılıyor. Çünkü Kur’an içlerinde Mariye’nin de olduğu Hz. Peygamber’in hanımlarından ayırdetmeksizin “Ey peygamber eşleri” diye bahseder.Başka bir tabir kullanmaz. Mesela şu ayette adı geçen hanım Mariye idi.“Ey peygamber! Eşlerini memnun etmek için Allah’ın serbest bıraktığı şeyi niçin kendine yasaklıyorsun? Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve merhamet kaynağıdır. Allah yeminlerinizi bir çözüme bağlamayı istemektedir.” (Tahrim; 66/1-2, Razi, Kurtubi, İbn Kesir, Zemahşeri). Tahrim, talak, zıhar vs. ise nikah sorumluluğu altındaki “eşler” için geçerlidir. Buradaki eş ise Hafsa, Aişe ve Zeynep ile aynı statüde olan Mariye idi. İhsan ELİAÇIK - haber10.com -
 

#21

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
408
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
38
Konum
The Netherlands
Guzel bir konu acmissiniz, bende merak edip okudum tum yazilari...... Ve arkadaslarin Kuran dan verdigi ayetler benimde bilgilenmemi sagladi!
Allah razi olsun arkadaslar......... Ayetlerde hersey ortada;)
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
alptraum kardeşim yani anladığım kadarıyla o tarihte ne olursa kim olursa olsun kadınların cariye olması onların hayrına idi onun için islam buna cevaz verdi diyorsun.Yani maksat kadınların maslahatı.bu senin fikrinmi diye soracam ama çünkü bir açıklama ardından sorulara sebep oluyorda...

Fikir bana ait degil tarihin verileri.Ayeti tek basina incelersen belki meyvelerinden yararlanamayabilirsin hem tarihide bilmek gerekir.Bir ayet neden geldi hangi sebeble geldi geldigi sira ne gibi bir cehalet vardi.
 

Ahlal

New member
Katılım
20 Ocak 2008
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.muratmutlu.net
Önce bilgileri edindiğin kaynakları (yayın ve yayımları, kişileri ve sıfatlarını) yazsaydın daha iyi olurdu. Aslında cavap aradığın yer yanlış olabilir. Ben ve buradaki insanlar sana ancak kendi fikirleri veya başkalarının fikirleri ya da Kuran'ı Kerim'in ayetleri ile cevap verebiliriz. Baz alınan esas kaynak Kuran'dır.

Dinde insiyatif yoktur. Kişi ayette yazanı kendince yorumlayıp veya insiyatif kullanıp farklı fiillerde bulunamaz, yorumlayamaz. Neyse o dur. Herkes kendi yorumunun yükümlülüğü altındadır.

Demek istediğim şudur ki, kafanda soru işaretleri varsa sana tek care Yaradanın kelamıdır. İnsan herşeyden önce Kuran-ı Kerim'i okumalıdır. O bir doktora kitabı değildir. O insanlık için, herkesin anlayacağı dilde yazılmış bir kitaptır. Allah'ın sözünden önce kişilerin, tarikatlerin, şeyhlerin, mezheplerin yorumlarını fikirlerini okur, dinlersen zaten zaman kaybından ve soru işaretinden başka birşey elde edemezsin. Herşeyi bırak, gir O kitabı al. Alamıyorsan buyur buradan indir: KUR'AN-I KERİM ve TÜRKÇE MEALİ ama önce bunu oku. Anlamaya çalış. Sonra başkalarının yorumlarını da sadece dinle, kendikilerinle kıyasla ve daha doğrularına ulaşmaya çalış. Önüne konan yemeği yeme. Kendin pişir. En azından zihnin gelişir. Yoksa aydınlanmaz aksine körelirsin. Kuran-ı Kerim'de en çok kullanılan ifadelerden biri de akıl kullanmakla ilgilidir. Mesajı görün...

Hoşçakalın...
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.nisa 24

bu ayetmi bizim kendi açıklamamız?
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Yani sevgili kardeşler sağ elinizin maliki olduğu tabirini yüzyıllar boyunca herkez cariye olarak algılamış ama yanılmışlar siz doğrusunu anlıyorsunuz.Ayrıca yelken rumuzllu kardeşte savaş esiri olanlar hariç evli kadınlar size haram kıldı mealinden benim anladığım savaş esiri evli bile olsa bırakın bekar esir kadınları sizlere helal kılındı anlamından nasıl oluyorda onların rızası söz konusu diye bir anlam çıkarıyor.Ben buradan savaş esiri olmaları durumunda evli olmaları bile onların ırzlarının sizlere helal olmasına mani değil anlamından başka bir şey çıkaramıyorum.
Yani kıymetli kardeşler buradan yok arkadaşım sen yanlış görmüşsün islam tarihinde cariyelik olayı tıpkı evlilik gibi ancak kız yada kadının rızası ile olmuştur yoksa aksi haramdır mı diyorsunuz? Tamam bende böyle bir cevaptan çok mutlu olurum zira dinim hakkında vicdani bir anlayış problemimi giderebilirim.Ama güzel kardeşler bu kadar ciddi bir konuda açık bir hüküm yada delil yokmudur ki bundan direk kurana bakın diyerek ama benim farklı sizin farklı anladığınız bir yorum çıkıyor. Tekrar ederek istirham ediyorum ki bu konuyu tarihi olabilir fıkhi olabilir ama utopik olmadan gerçek bir kaynakla doğrusunu izah edebilirse şu fakiri bahtiyar eder. Açık söyleyeyim hangimizin kızkardeşi karısı yada annesi esir düşerde sahiplerini hür idareleriyle arzu ederler bu emeviler döneminde Türk farisi cariyelerin olsun osmanlı döneminde sırp ve avrupalı cariyelerin olsun kendi rızalarıyla sahipleriyle beraber olduklarını zannetmiyorum yani zannetmiyorum işte konu bu ben bu konuyu sadece inceledim dışarıdan sizlerdende zannıma cevap talep ediyorum.Saygılarımla...
 
S

safinaz

Guest
O kadar delil,ayet yazıyorlar ama yok siz ikna olmayacaksınız.Bakın aylardır başka forumlarda da aynı soruları yöneltip duruyorsunuz ama tatmin olduğunuz yok...
Siz yazılan ayetlere de mi bakmıyorsunuz?
Sanırım bu konu daha bir sene kadar sürer.:D
 

ese

New member
Katılım
31 May 2008
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
muhik kardeşim ben tatmin olmak değil bilmek istiyorum. Bir alim çıkıpta bak sayın cahil kardeşim böyle önemli konuda islam şöyle yaklaşmıştır islam büyükleri şöyle bir yolu benimsemiştir işte izah işte delil deseler inanın o kadar kolay tatmin olacağım ki şaşıracaksın.Kimi kardeş cariyeleri sığınmacı gayri müslim kadınlar kimi kardeş eline kılıcı alıp müslümanları kesmiş bir bayan cengaver kimi kardeş şöyle böyle izahlarda bulunuyor. Ayrıca nolmuş yani bence suçlamak yerine tebrik etmeniz gerek. Hakikati aramak suçmu inat ettiğimi zannediyorsan hayır etmiyorum. Mesela bir örnek vereyim mahremi olmadan bir kadın uzun bir yola tek başına gidemez dimi bu imamı azam fıkhında var imamı şafi ictihadında da var bak ben nasıl delilli ispatlı bir izah getirdim.İslam tarihindede böyle seyyah tek başına oraları buraları gezen herhangi bir hanım tanımıyorum evliya çelebi gibi mesela al sana tam izahı..

Bu misali niye verdim çünkü herşeyi ile ayan beyan delilli ispatlı bir olay var.Aynen öylede bu konuyu da ki çok karşıma çıkan bir mevzu ve tarihte bayağı bir realitesi olmuş bir konu, ben özünü gerçeğini öğrenmek istiyorum.Ayrıca bunu bilen kardeşlerden istiyorum.Bir iddia ile kimseye de bir şey empoze etmek istemiyorum. Umarım meramım açıktır.Ayrıca bu tür konular değil bir sene eğer böyle giderse daha çoook seneler merak bir konu olur zannımca.saygımla
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Güzel bir makale bastan sona azimle okumani tavsiye ederim.

Kölelik ve cariyelik kavramlarını açıklar mısınız?

Kölelik ve cariyelik kavramlarının, toplumumuzda ayrı kavramlar olarak algılandığını ve özellikle câriye kelimesinin çok yanlış manalarda kullanıldığını esefle müşahede ediyoruz. Bu sebeple kelime ve kavramlar üzerinde kısaca duracağız.

Burada Önemle ifade edilmesi gereken husus şudur: Köle tabiri ile câriye tabiri arasında hukukî muhteva itibariyle hiçbir mana farklılığı yoktur. Her ikisi de rıkkıyet yani kölelik manasını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Sadece köleliğe maruz erkekler için kul veya köle tabiri kullanılırken, köleliğe maruz kadınlar hakkında da câriye veya eme tabiri kullanılmaktadır.

Toplumda yerleşen mana ise, câriye denilince, sahibinin ve efendisinin istediği zaman cinsi duygularını tatmin için bir zevk aleti olarak kullandığı kadınlar şeklindedir ki, bu mana İslâm Hukuku açısından doğru değildir. Câriye denilen kadın köleler ile efendilerinin, İslâm Hukukunun aradığı şartlara uymak kuralıyla karı-koca münâsebetine girmeleri ve meşru’ dairede bunu bir evlilik müessesesi gibi yürütmeleri mümkündür. Ancak her câriye, efendisi ile kan-koca münâsebetine giriyor demek değildir. Kur'ân-ı Kerim'deki şu âyet de bahsettiğimiz ayırımı açıkça ifade etmektedir: "Aranızdaki bekârları, erkek kölelerinizden ve cariyelerinizden (Kur'ân, burada kadın köleler için imâ kelimesini kullanmıştır) durumu müsait olanları evlendiriniz. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfü ile onları zenginleştirir".

Şimdi sormak gerekmiyor mu? Eğer her câriye, efendisinin cinsî münasebetleri için kullandığı bir zevk âleti ise, bir efendi, Kur'ân'ın bu emri gereği başkasıyla (Bu, hür veya köle bir erkek olabilir) evlendirdiği cariyesi ile yine karı-koca münasebetini sürdürecek midir? Hâşâ.. Böyle bir hükmü İslâmiyet tasdik edemez. Peki nasıl olacak? Efendi, cariyesini evlendirecek. Cariyesi, başkasının karısı olacak. Ancak tıpkı bugün özellikle evlerde çalışan hizmetli kadınlar gibi, fakat kölelik statüsünde olarak efendisinin evine gelip hizmetlerini görmeye devam edecek. Efendisinin kölesi ve kocasının da karısı olacak. Demek ki, câriye demek, kölenin kadını demektir; efendisiyle istediği gibi karı-koca hayatı yaşayan ortalık kadını demek değildir.

Peki cariyelik kavramında, efendisi ile karı-koca hayatı yaşayan köle kadın manası yok mudur? İslâm hukukunda, câriye ile karı-koca hayatı yaşama hakkına istifraş hakkı veya teserri denmektedir. Şerî şartlar ve hükümler çerçevesinde, bu statüde olan cariyeler de vardır. Ancak bunlar, evli kadınlardan çok az hükümlerle ayrılmaktadır. Sadece efendisi ile yatıp kalkmakta ve bunun için de belli sınırlar bulunmaktadır. 1.

Kölelik ve cariyeliği ilk defa islâm Hukuku mu vaz' etmiş ve daha önce yokken yeni mi ortaya koymuştur?

Maalesef kölelik ve cariyelik müessesesi İslâmiyetten önce yokmuş da, İslâmiyet getirmiş gibi İslama hücum edilmektedir. Halbuki İslâm'ın hükümleri iki kısımdır:

Birincisi; İslâmiyet'in, daha önceki hukuk sistemlerinde yok iken, ilk defa kaide olarak ortaya koyduğu yani İslâm'ın müessisi olduğu hükümlerdir. Zekât gibi, miras payları gibi. İslâm âlimlerinin açıklamasına göre, bu çeşit hükümler, yüzde yüz insanoğlunun yararınadır; insanlar tarafından anlaşılmasa da hikmetleri ve maslahatları vardır.

İkincisi; İslâmiyetin ilk defa ortaya çıkarmadığı ve belki daha evvel var olup da İslâmiyetin sonradan tadil yoluna gittiği yani İslâmiyetin muaddil olarak rol oynadığı hükümlerdir. Yani İslâmiyet bu hükümleri İlk defa ortaya çıkarmış değildir. Belki bu hükümler, daha önceden çeşitli toplumlarda ve hukuk sistemlerinde vardır ve vahşî bir şekilde uygulanmaktadır. İslâmiyet, bu tür hükümleri, birden bire kaldırmak insan yaratılışına aykırı olduğu için, tadil etmiştir. Vahşî bir suretten medenî bir kalıba sokmuştur.

Kölelik ikinci çeşit hükümlerdendir. İslâmiyet, daha evvelki toplumlarda yok iken köleliği getirmiş değildir. Belki daha önceki toplumlarda var olan köleliği tadil ederek kabul eylemiştir.

Gerçekten de İslâmiyet geldiği zaman Arap Yarım Adasında yaşayan insanların yarıya yakını köle idi. Her insanın evinde mevcut olan nüfusun yarıya yakını ve bazen fazlası kölelerden oluşuyordu. Eğer İslâmiyet, kölelik müessesesini birden kaldırsaydı, hem köle sahibi efendiler ve hem de kölelerin kendileri açısından çok büyük sıkıntılar meydana gelecekti. Efendilerin, asırlardır alıştıkları bu işten birden bire vazgeçmeleri fıtratlarını değiştirmek kadar zor olacaktı; belki de İslâmiyetin kaldırıcı emrine itiraz ettikleri gibi bazı zulümlere de yol açacaklardı. Köleler ise, çoğunlukla aile hayatından kopuk ve uzak bir hayat yaşadıklarından dolayı, sokağa atılmış sahipsiz yetim çocuklar gibi olacaklardı. Bu da sosyal ve ekonomik bir felâket demekti. Ahmed Cevdet Paşa'nın ifadesiyle "Müslümanlıkta köle almak, köle olmaktır",

İslâmiyet neden köleliği birden bire ortadan kaldırmadı?

Neden İslâm hukuku, bu tür müesseselerle köleliği tedricen kaldırmayı gaye edindiği halde, birden bire köleliği lağvetmedi? sorusuna Hz. Peygamber, sosyo-ekonomik açıdan çok önem arz eden bir cevap vermektedir: Bilindiği gibi âyette mükâtebe akdi "Eğer onlar hakkında hayırlı olduğunu biliyorsanız" şartına bağlanmıştır. Bu hayırlı olmayı, Hz. Peygamber şu ifadeleri ile açıklamaktadır:

"Yani bir san'at sahibi olup da kendi geçimlerini temin edecek durumda iseler ve hayatı tek başına yürütebilecek güç kendilerinde var ise akid yapınız. Aksi takdirde onları insanların üzerine yırtıcı köpekler gibi salıvermeyiniz".


Yani ister mükâtebe akdiyle veya isterse başka yollarla köleleri hürriyetlerine kavuşturarak âzâd etmek de her zaman hayırlı değildir. Düşünün ki, cemiyeti teşkil eden fertlerin yüzde ellisi köledir. Bir anda bunları hürriyetlerine kavuşturup sokaklara başıboş salıverdiğinizi tasavvur ediniz. Cemiyet hayatı felç olacaktır. Yıllarca belki asırlarca başkalarının yanında çalışmaya alışmış ve müstakil hayatı hiç denememiş insanlan birden sokağa salıverirseniz, hem sosyal açıdan ve hem de ekonomik açıdan bu insanları felâkete sürüklemek manası taşıyacaktır. Köleliğin tedricî olarak kaldırılmasının en önemli hikmetlerinden birisi de budur2.

İslâmiyet kölelikle ilgili yeni olarak ne getirmiştir? Diğer sistemlerden farklı olan yönleri nelerdir?

İslâmiyet, daha önceki hukuk sistemlerinde bulunan kölelik müessessini iki açıdan medenî bir kalıba sokmuştur:


Evvelâ;


Saniyen; Köleliğin medeni hale sokulmaya çalışılmasının ikinci yolu da mevcu kölelelere meşru dairede iyi mu'âmele edilmesini ısrarla tavsiye etmesidir. Bugün bile bir kısım Müslümanlar sırf Müslüman oldukları için medeniyim diyen insanlar tarafından öldürülürken ve onlara temel hak ve hürriyetleri dahi çok görülürken; İslâmiyet, köleri, bulundukları ailenin fertleri gibi kabul etmiş ve korumuştur. Hatta Osmanlı arşivlerinde bulunan mahkeme kararlarında Hıristiyan kölelerin yemin ederken dinî inançlarına uygun tarzda yemin etmesi ve mesela "İncil'i Hz. İsa'ya indiren Allah'a yemin ederim ki ..." demesi, bu zikrettiklerimize en müşahhas delilidir.

O halde İslâm hukukundaki kölelik müessesesini, esirlik ve kölelikten hürriyete geçiş safhası olarak vasıflandırabiliriz. Bunun nasıl yürüdüğünü biraz sonra tafsilatıyla nlatacağız. İslâm Dini geldiğinde, kölelik, bütün dehşetiyle devam eden sosyal ve bir vakıaydı. İslâm Hukuku, yukarıda izah ettiğimiz şekilde tedbirler alarak, köleliği istisna bir müessese haline getirdi.

Toplumun yarıya yakınının köle olduğu bir durumda, kölelik müessesesini birden ilga etmek, hem köle sahipleri ve hem de daima bir efendi'nin yanına sığınmış olan köleler için, sosyal ve ekonomik açıdan mümkün değildi. Hedefi insanları küfürden kurtarmak olan bir Peygamber'in, senelerce toplum fertlerinin ülfet ettiği, ahlaken ve hayat itibariyle imtizaç ettikleri bu müesseseyi, birden bire ilga etmesi irşadın ruhuna da aykırıdır. İşte bu sebeple İslâmiyet kölelik müessesesini hemen ilga etmemiştir. Fakat olduğu gibi de bırakmamıştır. Tedricen ortadan kaldırmak için, önce köleliğin menbaını kurutmaya, izlerini azaltmaya ve o günlerde câri olan hükümlere aykırı olarak kölelere de normal insan gibi nazar etmeye insanları teşvik etmiştir. Burada Gustav Lebon'un şu tesbitlerini aktarmak yerinde olur kanaatindeyim:

"Rık yani kölelik kelimesi, otuz sene önce kaleme alınan Amerikan romanlarını okumaya alışan bir Avrupalının önünde telaffuz olunursa, derhal hatırına, ayaklarına ağır zincirler, ellerine demir kelepçeler takılan, sopalarla dövülerek hayvan sürüleri gibi bir yerden bir yere sevk edilen, bedbaht ve yeterli ekmeğe bile kavuşamayan, karanlık bir taşdan başka evi ve barınağı olmayan o Amerikan köleleri gelir. Ben burada bu durumu isbât etmek üzere ayrıntılara girecek değilim. Fakat gerçek şudur ki, İslâmiyetteki kölelik Hıristiyanların anladığı manadaki kölelik müessesesine tamamen aykırıdır".

Yani bu ikinci nokta ile söylemek istediğimiz şudur: İslâmiyetteki kölelik ve cariyelik müessesesi, Hıristiyan âleminde bilinen köleliğe benzememektedir ve İslâmı bilmeyen insanların anlattıkları gibi değildir3.

İslâm Hukukunda cariyelerin hukukî statüleri nelerdir? Efendiler cariyeleri ile kan koca hayatı yaşayabilirler mi? Bunun kaynağı nedir?

Acaba, İslâm hukukunda cariyelerle efendileri sınırsız bir karı-koca münasebetine sahip midir? Cariyeler, bugünkü metresler gibi, her gücü yeten hür erkek ile yatıp kalkmakta mıdırlar? Cariyeler, cinsî zevkleri tatmin için kullanılan zevk âleti midirler?


Maalesef cariyelik müessesesi denilince, bugün için kamu oyunda bu tür manalar akla geldiğinden, bu soruları sorarak konuya girme mecburiyetini hissettik. Aslında buraya kadar yaptığımız izahlar ve özellikle kölenin hukukî statüsü ile ilgili hükümler, bütün bu soruların cevabının "Hayır" olduğunu haykırıyor. Câriye, kadın köle demektir. Cariyelern de diğer köleler gibi, İslâm Hukukunun köleler için tesbit ettiği hukukî statüye sahiptir.

İslâm Hukukundaki cariyelerin çoğunluğu, asrımızdaki işçi kadınlar veya evlere gelen hizmetçi kadınlar gibidirler. Değişen sadece isimleridir. Yani her câriye ile illa da karı koca münasebeti akla gelmemelidir. Başkalarının hanımı bulunan ve sadece efendisinin evindeki hizmetleri görmekle mükellef olan cariyelerin sayısı, belli şartlar çerçevesinde karı-koca hayatı yaşanılan cariyelere nisbetle en az on katıdır. Bugün hizmetli kadınlar ile işverenleri arasında hangi münâsebet varsa, İslâm Hukukunda da câriye efendi arasında o münâsebet vardır. Kendisi ile Efendi'nin karı-koca hayatı yaşayan cariyenin efendisiyle olan münâsebeti ise, çok az hükümler dışında hür kadın ile kocası arasındaki münâsebet gibidir.

Efendi'nin, cariyesi ile karı-koca hayatı yaşama hakkına istifrâş hakkı diyoruz. Efendi'nin köle veya câriye üzerinde sahip olduğu mülk-i menfaatten kaynaklanan onları çalıştırma hakkına ise istihdam hakkı diyoruz. Câriye demek, Efendi'nin birinci derecede istihdam hakkı bulunduğu kadın köle demektir. Efendilerin istifrâş hakkına yani istedikleri zaman cinsî münasebet hakkına sahip oldukları cariyelerin hususî statüle vardır.

Bu hususî statü incelendiğinde görülecektir ki, bugün gayr-ı meşru bir şekilde yürütülen ve adına metres, sevgili yahut aşk hayatı denilen gayr-i meşru ilişkilere göre aranan şartlar altında câriye hayatını devam ettirmek zikredilenlere kıyasla evlilik kadar mükemmeldir. Nitekim bu manayı Kur'ân da tesbit etmiş ve özellikle cariyeler üzerindeki eğer var ise, istifrâş hakkının şartları çerçevesinde ve fuhşa sevk etmeyecek şekilde kullanılmasını ısrarla tavsiye etmiştir:

"Şimdi cariyeleri efendilerinin izniyle nikahlayın ve herhangi bir mazeret ileri sürmeden maruf bir şekilde mehirlerini verin; ancak iffet sahibi cariyelerle zinadan ve onları gizli dost hayatı yaşamaktan yani metres edinmekten şiddetle kaçınmak şartıyla.". Fuhşa zorlanan cariyelerin Mâlikî ve Hanbelî hukukçulara göre hürriyetlerine kavuşacaklarını biliyoruz.


Diğer taraftan ise, Kur'ân, cariyeleri mümkün mertebe evlendirmeyi ve onları aile hayatına kavuşturmayı tavsiye ve teşvik eylemektedir: "cariyelerinizden evlenmeye uygun olanları evlendirin; eğer onlar fakir iseler de, Allah onları fazlu ihsanı ile zenginleştirir".

Bu kısa genellemeden sonra şimdi de cariyelerin ayrı ayrı statülerini görelim:


Yukarıdaki hükümlerden anladık ki, köle olan kadınlar yani cariyelerin iki ayrı statüsü vardır: Birincisi; hizmetçi statüsündeki cariyeler. İkincisi; bazı farkları ile birlikte İstifrâş hakkı bulunan eş statüsündeki cariyeler. Bu kısımla ilgili ayrıntılı bilgiyi, Fâtih döneminde verdiğimizden burada ayrıntıya girmiyoruz4.

Hizmetçi statüsündeki cariyeler ne demektir? Bunlarla karı-koca ilişkisi mümkün değil midir?

Bunlardan kasıt, efendilerinin kendileri üzerinde istifrâş hakkı bulunmayan yani cinsi münasebet hakkı olmayan, sadece istihdam hakkı bulunan cariyelerdir. Bu tür cariyelerle efendisi dahil kimsenin cinsi münâsebet kurma hakkı yoktur. Bu cariyeler, İslâm hukukunun hükümlerine göre, efendilerinin iznini alarak hür veya köle başka erkeklerle evlenmişlerdir veya evlenebileceklerdir. Daha evvel zikrettiğimiz gibi, başka erkeklerle evlenmek için kasden Efendi'nin cariyesine izin vermemesi halinde, mahkeme yoluyla cebredilebilir. Biraz önce zikrettiğimiz âyet de bu manaya işaret etmektedir.

Cariyesi başkası ile evli ve nikâhlı olan Efendi'nin câriye üzerindeki istihdam hakkı ortadan kalkmaz. Çünkü başkasının cariyesi ile evli olan hür veya köle bir erkeğin eşi" nin diğer eşlerden farkı da buradan kaynaklanmaktadır. Böyle bir câriye, kocasına karşı sorumlulukları olduğu kadar, bugünkü tabirle hizmetçisi ve o günkü tabirle cariyesi olması hasebiyle efendisi ile de bir iş münâsebeti vardır.

Cariyenin kocasının tebvi'e hakkı yoktur. Tebvie hakkından kasıt, başkasıyla evli olan cariyenin kocasının evinde onunla birlikte olması ve efendisinin evinde veya işinde ona hizmet etmemesi demektir. Kocamla beraberim diyerek, efendisi olan insanın hizmetini ihmâl edemez. Ancak efendisi bu hakkı cariyesine verebilir.

Bu durumdaki cariyenin, efendisi ile münasebeti, sadece iş münâsebetidir. Efendisine yemesinde, içmesinde, temizliğinde veya başka işlerinde hizmet edecektir. Kocası ile karı-koca hayatı yaşayayım diye efendisinin hizmetlerini ihmal eylemeyecektir. Kocası ile tebvie hakkını elde etmişse, efendisi artık nafakasını temin etmekten vazgeçer. Yani asıl olarak kocası ile yaşayan ve efendisine arada sırada uğrayıp bazı hizmetlerini gören cariyenin nafaka hakkı, kocası üzerinedir. Tebvie hakkı olmayan ve asıl itibariyle efendisinin hizmetleriyle meşgul olan cariyenin nafaka hakkı ise, efendisine aittir.

Tesbit ettiğimiz kadarıyla, bugün Türkiye'nin meşhur zenginlerinin birinin İstanbul Boğazındaki yalısında yirmiye yakın kadın hizmetçi vardır. Her halde bu hizmetçilerle, bunları hizmetçi olarak çalıştıran zenginimizin cinsî münâsebete girdiğini düşünemezsiniz. Bu hizmetçilerin görevleri, sabahtan gelip ve hatta bazıları köşkte gece de kalıp yalının yemek, temizlik ve benzeri hizmetlerini yürütmektir. Bu hizmetleri karşılığında İşvereninden ücretini alacaktır. Hizmetçi statüsündeki cariyelerin de bunlardan isim ve bazı hükümler dışında ciddi bir farkı yoktur.

Osmanlı Sarayı'nın Harem kısmında bazı tarihçiler tarafından verilen 60, 70 ve hatta 100 câriye vardı şeklindeki ifadelerden de, hizmetçi statüsündeki cariyeleri anlamak icabettiğini arşiv belgelerinden öğreniyoruz. Böyle bir cariyenin, kocası olan hür veya köle erkek ile münâsebeti ise, tamamen karı-koca münâsebetidir. Ancak eş olarak münâsebetleri, efendisi ile olan iş münâsebeti sebebiyle sınırlandırılmıştır. Hatta bazı hukukçular, işini ihmal eder korkusuyla, kocasından çocuk sahibi olma konusunda efendisinin rızâsına baş vuracaktır demektedirler. Hizmetçi statüsündeki cariyelerin, başkalarının hanımı olan hür kadınlardan ayrıldığı bir nokta da, efendisinin evinde ve işinde onun hizmetlerini ifa ederken, hür kadınlara göre daha serbest davranmasıdır5.

Hizmetçi statüsündeki cariyeler, kiminle karı-koca hayatı yaşârlar?

Bu sorunun cevabını da kısaca izah etmek gerektir:

Birinci İhtimâl, bunlar, ya kendileri gibi köle olan bir erkek ile efendilerinin iznini atarak evlenebilirler. Havâss-ı Kostantiniyye Kanunnâmesi'nde cariyelerin kullar yani erkek kölelerle evlenmeleri konusunda ayrıntılı hükümler bulunmaktadır. Burada beytülmala ait hâssa kutlar ile hâssa cariyelerin yani devlete ait olan cariyelerin hangi Şartlarda ve nasıl evlenecekleri konusunda uzun bilgiler bulunmaktadır. Kendileri gibi Köle erkeklerle evlenmeleri durumunda, doğacak çocukları da doğumla kölelik statüsüne sahip olurlar. Önemle ifade edelim ki, köleler, Hanefi hukukçulara göre en fazla iki cariye ile evlenebilirler. Yani onlarda birden fazla evliliğin sınırı, ikidir. Mâlikî Hukukçular, tıpkı hür erkekler gibi dört câriye veya hür kadınla evlenebileceklerini kayd etmektedirler.

Osmanlı Hukukunda zikr edilen şer'î hükümlerin aynen tatbik edildiğini gösteren Havâss-ı Kostantınıyye'nin 19-25. maddeleri açıkça isbât eylemektedir. Bu maddelere göre, hanımı vefat eden kullar veya hizmete yeni girmiş mücerred yani bekâr kullar, cariyelerle evlenirler. Eğer cariyeler, onlarla evlenmeyi reddeder ve hâricden hür erkeklerle evlenmeyi isterlerse, kullar da zaruret gereği gayr-i müslim hür kadınlar ile evlenebilirler. Ayrıca Müslüman kullarla cariyelerin birbiriyle evlenmeleri için cebredilmemesi şer'an tavsiye edilmektedir. Kulların hür kadınlarla evlenmesi durumunda çocuklarının hür olması durumu Kanunnâme'de özellikle belirtilmektedir ve hatta bir çok kölenin bu yolla neslini hür hale getirdiği de ifade edilmektedir. Dikkatimizi çeken noktalardan biri de gerdek resminin hür kadınların bakire olanları için 60 akçe ve dul olanları İçin 30 akçe olmasına rağmen, cariyelerden evleneceklerin bakire olanlarına 30 ve dul olanlarına 15 akçe gerdek resmi veya resm-i arûs denilen verginin takdir edilmiş olmasıdır.

İkinci ihtimâl, cariyelerin hür erkekler ile evlenmeleri halidir. Kur'ân-ı Kerim, hür erkeklerin cariyelerle nikâh yaparak evlenmelerini, Müslüman hür kadınlarla ile evlenebilme gücü ve imkânı bulunmama şartına bağlamaktadır. Bu şart gerçekleşmesi halinde de, ayrıca cariyelerin Müslüman veya Ehl-i kitap olmaları şartı aranmaktadır. Hanefi hukukçular, hür bir erkeğin câriye ile evlenebilmesi İçin, hür bir kadınla evlenmeye imkânının bulunmamasını, aksi takdirde evlenmenin gayr-i sahih ve bazılarına göre de mekruh görüldüğünü beyân etmektedirler.

Bir kısım hukukçular, bu durumun hür erkeğin birinci Hanımı'nın hür bir kadın olması halinde söz konusu olduğunu, halbuki hür bîr kadınla evlenme imkânı varken, önceden hür bir kadınla evli olmamak şartıyla, câriye ile evlenmesinin sahih ve caiz olduğunu ifade etmektedirler. Fetvaya esas olan da bu olduğundan dolayı, Osmanlı Padişahları, hür bir kadınla evlenme imkânları bulunmasına rağmen, cariyelerle evlenmeyi âdet haline getirmişlerdir. Osmanlı Devletinin resmî Kanun-i Umûmîsi sayılan Mültekâ'dakî ifade aynen şöyledir:

"Hür bir erkeğin, daha evvel evlendiği hür bir kadın yoksa, ehl-i kitap veya Müslüman olan bir câriye ile evlenmesi, hür bir kadınla evlenme imkânı bulunsa dahi, sahih ve caizdir. Hür bir kadınla evli olan hür erkeğin bir câriye ile evlenmesi ise sahih değildir. Zira Hz. Peygamber, "Hür bir kadın üzerine câriye ile evlenmek sahih olmaz" buyurmuşlardır. Bu hususda İmâm Mâlik, hür kadının rızasıyla böyle bir evliliğin caiz olacağını ifade ederken. İmâm Şâfii de kocanın köle olması halinde böyle bir evliliğin caiz olduğunu söylemektedir".

II. Bâyezid döneminde tedvîn edilen Havâss-ı Kostantinıyye Kanunnâmesinde konuyla ilgili tatbikattan örnekler yer almaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, böyle bir evlilikte, nikâh akdinde aksine şart yoksa ve cariyelerin evlendikleri erkekler kendi efendileri değilse, doğan çocuklar, anneye tabi olarak, köle statüsünde doğarlar. Efendi kendi câriyesiyle evlenmesi durumunda ise, doğan çocukların hür olacaklarını ve Ümm-i veled müessesesinin devreye gireceğini biliyoruz. Bu sebeple, cariyeler, kendi efendileri ile evlenmeyi isterler veya ondan çocuk sahibi olmayı arzu ederler. Ayrıca erke kölelerin, genellikle hür kadınlar ile evlenmeyi istemeleri de neseblerinin hür olara devam etmesi arzularındandır6.

Not: Geniş bilgi için bkz. Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, İSLÂM HUKUKUNDA KÖLELİK-CÂRİYELİK MÜESSESESİ VE OSMANLI’DA HAREM; Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ – Doç. Dr. Said ÖZTÜRK, Bilinmeyen Osmanlı, 312-318.

Kaynaklar:
1-Kur'ân, Nur, 32; Bu konular, islâm Hukukunda Kölelik-Câriyelik Müessesesi ve Osmanlı'da Harem adlı eserimizde bütün ayrıntılarıyla açıklandığından, ayrıntıya girmiyoruz ve merak edenleri söz konusu eserimizi tavsiye ediyoruz.
2- Kurân, Nisa Suresi, Âyet, 3; Kurtubî, Muhammed bin Ahmed, El-Câmi' li U Ahkâm’il- Kur’an, Beyrut 1965, c. V, sh. 17-18; Kâsânî, Bedâyi'us-Sanâyi', c. IV, sh. 134; Kâmil Miras, Sahîh-i Buhâri Muhtasar-ı Tecrid-i Sarih Tercemesl ve Şerhi I-XIII, 3. Baskı, Ankara, 1973-1975, c. VII, sh. 465-467.
3- Zerka, Mustafa Ahmed, EI-Fıkh'ul-İslâmî Fî Sevbih'il-Cedîd, Dımaşk 1967-1968, c. I, sh. 44; Gustav Lebon, Arap Medeniyeti adlı kitaptan naklen Ahmed Şefik Beğ, Er-Rıkku Fil-İslâm, İstanbul 1314, sh. 50-51
4- Kur’an, Nisa, 24; Nur, 32.
5- Damad, Mecma'ul-Enhür, c. I, sh. 364-365
6- Kur'an, Nisa, 25; Damad, Mecma'ul-Enhür, I, sh. 328 vd.; 364 vd.; Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri, c. II, sh. 311 vd.
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
Kıymetli arkadaşlarım aslında verdiğiniz cevaplar enteresan ama benim de temelde sorum çok basit ve sadece işin aslı bir realiteye dayanarak cevaplansa tüm problemim hallolacak.. "(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır...." Madem dediniz işi kökeninden anlayın bu ayetten nasıl oluyorda bu mesele rızaya dayanıyor.Açık bir şekilde sahip olduklarınız hariç evli kadınlar size haramdır diyor.Buradan nasıl böyle bir anlam çıkarıyorsunuz.Bende zaten islam tarihinde olan bir uygulamanın aslını öğrenmek istiyorum.Mesela fıkhi kaynaklardan araştırdım.Evlenilecek kızın rızası için eğer kız bakireyse şöyle onayı alınır eğer dul ise şu şekilde rızası aranır vesaire...


saygıdeger kardesım sen bole ayetı parca parca ıncelersen yanlıs olur...
ayetın butunune bak lutfen...



NİSA-24 -

(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Bak kardesım burada mehir ve nikahtan bahsedıyor...
yanı bır insan bırısıyle nıkahlanırken mutlaka rızası sorulur..
karsıdakı rızasız ıse evlenmez...
zaten istemenız size helal kılındı dıyor...bak almanız deıl ıstemenız dıyor demekkı bız o esırı ıstıycez kabul ederse alabılıcez...
burada olan olay normal bır nıkah nıtelıgındedır...
yanı normal dını nıkahta olan mehır bıle verılıyor...
yanı ortada bır zorlama yok...




senın yaptıgın su fıkraya benzıyor...


temele sormuslar....
neden namaz kılmıyorsun dıye...
temelde "eee kuranda namaza yaklasmayın yazıyor" demıs...
adamlar sasırmıslar "olurmu hıc ole sey.delımısın yazarmı kuranda ole sey" demısler...
temelde kendınden emın bır sekılde "ozaman getırın kuranı gostereyım" demıs...
adamlar bır kere daha sasırmıslar...
çünkü temel kendınden baya emın konusuyordu...
hemen bır kuran getırmısler...
temele vermısler...
temel acmıs ayetı alın bakın demıs...
adamlarda bakmıs gercekten yazıyor kuranda.
"...namaza yaklasmayın" dıye
ama soyle bır durum varmıs...
ayetın tamamı "içkiliyken namaza yaklasmayın.." seklındeymıs...
ama temel sadece basını almıs...
onun ıcın yanlıs yorumlamıstır...


sende ayetın tumune bakarsan anlarsın ne demek ıstedıgını...
selamla...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt