Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cuma Gününün Önemi

CeRiR-üL MeHDi

New member
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Binlerce futbol izleyicisinin Cuma namazına gitmeyişi

--------------------------------------------------------------------------------

Sayıları yüzbinlere ulaşan futbol izleyicisi, müezzinin, kendilerini namaza çağırdığı Cuma saatinde stadyumlarda bir araya gelmektedir. Akılları durmuş, duyguları ölmüş bu insanların, kendilerini Cumaya çağıran müezzinin davetine koşmaları ne mümkün!? Bir de bu aymazlık ne adına yapılıyor? Çeşitli spor takımlarına olan çirkin taassup adına! Biri o takımı, biri bu takımı tutuyor, hatta bir ailenin bireyleri dahi kendi aralarında gruplaşarak farklı takımları destekliyorlar. İş sadece bu takımların desteklenmesiyle kalmıyor, yenilen takım taraftarlarının, galip takım taraftarlarını küçümsemesine, onlarla alay etmesine kadar varıyor. Sokaktaki sevinç turlarının ardından, iki takım taraftarları arasındaki kavga ve çatışma, nihayet yüzlerce kişinin yaralanması veya ölmesiyle son buluyor.

Bu durumun İslam ümmetine faturası ise, ümmetin, düşmanlara karşı yürütülen mücadeleden, ümmetin geleceğiyle ilgili önemli meselelere çözüm getirme faaliyetlerinden alıkonması, büyük servet ve zaman harcamak suretiyle, İslam ümmetinin, sahip olduğu şeref ve izzetinin ortadan kaldırılmasıdır. Halbuki İslam ümmeti bu enerjisini yararlı işlerde ve endüstride harcamış olsaydı, bugün, çeşitli sahalarda ileri ülkelerin arasında yer almış olabilirdi.


“Siyonist Bilgeler Protokolü”nün onüçüncüsünde yer alan şu ifadeler de, buraya kadar anlattıklarımızı destekler mahiyettedir: “...Halkların, önlerinde ve arkalarında ne olduğunu, kendilerinden ne istendiğini bilmeden sapıklık içinde kalmaları için, bu insanların zihinlerini keyif ve eğlence vesileleriyle, komedi programlarıyla, çeşitli spor türleriyle; zevk ve şehvete hitap eden lehviyatla, şatafatlı villaların ve gösterişli binaların sayısını artırmak suretiyle meşgul etmeye, arkasından da basının, sanatsal faaliyetlere ve spor karşılaşmalarına daha fazla yer vermesini temine çalışacağız...”

Görüyor musun müslüman kardeşim, düşmanların sana ne yapmak istiyor? Senin sapıklık içinde kalmanı ve ebediyete kadar ışıktan mahrum olmanı istiyorlar.
 

CeRiR-üL MeHDi

New member
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Gezmek ve dolaşmak sebebiyle Cuma namazına gitmemek

--------------------------------------------------------------------------------

Gezmek ve dolaşmak sebebiyle Cuma namazına gitmemek

Kendilerini Müslüman addeden pekçok kimse, son zamanlarda, Cuma günlerinde, bilinçli olarak kara veya deniz seyahatlerine çıkmakta ve bu mübarek günü, ibadet etmek, namaz kılmak, sadaka vermek, zikir çekmek gibi Kur’an ve Sünnete uygun şeylerle ihya etmek yerine, bu mukaddes günde müzik dinlemekte, coşup eğlenmekte, içki içmekte ve insanın değil irtikap etmek, ağzına bile almaktan utanç duyacağı birtakım rezaletleri işlemektedirler.

Bazı ülkelerde, düğün zamanlarında, düğün yemeği hazırlama bahanesiyle pek çok kimsenin Cuma namazına iştirak etmediğine bizzat tanık oldum. Büyük bir ihtimalle, gelenek görenek yüzünden Cuma’ya iştirak edemeyen bu kimselerden bazıları da cami müdavimleridir.
 

CeRiR-üL MeHDi

New member
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Hakkında Kur’an ve Sünnetten delil olmayan şartlar ve kayıtlar sebebiyle Cuma namazın

--------------------------------------------------------------------------------

Hakkında Kur’an ve Sünnetten delil olmayan şartlar ve kayıtlar sebebiyle Cuma namazına gitmemek

Bazı insanlar da, ‘belirli bir sayıya ulaşma şartı’ gibi, Kuranda ve Sünnette yeri olmayan bir takım şartlara inandıkları için Cuma namazına gitmemektedir. Bu sayının ne olacağı hususunda 15 farklı kanaat bulunmaktadır. Bu görüşe sahip olan insanların ileri sürdükleri yegane delil ise, naklettikleri “ Peygamberle (sallallahu aleyhi ve sellem) birlikte Cuma namazına gelenlerin sayısı şu kadardı” şeklindeki sözdür. Bu, (bir rivayetten) nasıl delil çıkarılması gerektiğini bilen kimsenin kabul edemeyeceği batıl bir istidlaldir. Eğer bu istidlal doğru olsaydı, sahabenin, diğer namazlarda Peygamberle (sallallahu aleyhi ve sellem) birlikte olmalarının da, (sözkonusu namazın) sayısal şartı için bir istidlal anlamı taşıdığına hükmetmek gerekirdi.


Rafizi mezhebinde olduğu gibi, bazı kimseler de, “imamın adil olması” şartı bulunduğuna inandıkları için Cuma namazını kılmamaktadırlar. Tutar tarafı olmayan bu görüşle ilgili olarak imam Şevkani şöyle demiştir: (Ben de derim ki,) bu şartın varlığını destekleyen ilmi bir görüş yoktur. Hatta bu konuda sadece Peygamberden (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet edilenler değil, selef-i salihinden yapılan rivayetler de sıhhatli rivayetler değildir. Artık bu hususta kim lafı daha fazla uzatırsa uzatsın, bu konuda kesinlikle daha yararlı şeyler ortaya koyamayacaktır. Biz de aslı astarı olmayan şeylere cevap vermek için kendimizi yormayacağız. Belki bu konuda şunları söylemek yeterli olacaktır: Bu, Şeriate ait olmayan sözlerdendir. Ona ait olmayan bütün sözler de merduddur. Yani, söyleyene geri iade edilir ve yüzüne çarpılır.

Bazıları ise, Cuma namazının kabul olması için “Cami (kapsamlı) Şehir” şartını ileri sürmektedir. Ancak bu şartı ileri sürenler de kendi aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Bir kısmı bu kavramı, “İçinde, Şer’i kuralları ve hükümleri uygulayan bir yönetici ve kadı bulunan belde” olarak anlamış; bazısı ise bunu “İçinde yolları, çarşı-pazarı, zalime karşı mazlumu koruyan idarecisi ve çeşitli mevzularda danışılabilecek bir alimi bulunan belde” şeklinde yorumlamışlardır.

Bütün bu açıklamaların Kur’an’da ve Sünnet’te yeri olmadığı gibi, sahabenin, tabiinin ve tebe-i tabiinin Emevi ve Abbasi Dönemlerinde Cuma namazını terk ettiklerine dair herhangi bir delil de sabit olmamıştır. Halbuki bilindiği gibi, bu iki dönem idarecilerinin tümü, ne ‘adalet’ kriteri ne de ‘mazlumu zalimin elinden kurtarma’ ilkesi bakımından mükemmel insanlar değildi.

Yine söz konusu şarta, sadece şart olduğu için değil, “uygun olacağı için” riayet etmek gerektiğini gösteren herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Doğrusu şu ki, Cuma namazı meselesi suistimale fazlasıyla açık hale getirilmiş ve insanı şaşırtacak ölçüde tuhaf yorumlara konu yapılmıştır.

Gerçek şu ki, Cuma namazı Allahu Teala’nın farz kıldığı ibadetlerden bir ibadet, İslam şearinden bir şiar, namazlardan bir namazdır. Her kim Cuma namazı için geçerli olan şeyleri diğer namazlar için de geçerli saymazsa, bu konuda anlatacağı şeyler dinlenmez, dinlenirse bile ancak delil ile anlattığında dinlenir. Ancak bir fark, diğerlerinin aksine Cuma namazında hutbenin bulunuşudur. Hutbe de, kulların nasihat aldıkları bir tür vaazdır. Şu halde, bir mekanda yalnızca iki adam varsa, biri hutbe irad eder, diğeri de onu dinler, daha sonra da kalkıp birlikte Cuma namazını eda ederler.

Burada, sayıları milyonları bulduğu halde, oturdukları köylerde kadı, yol, çarşı-pazar gibi unsurlar olmadığı için Cuma namazının kendilerine farz olmadığını zanneden birçok Müslümanın -özellikle de Hint kıtasındakilerin-, bu davranışlarıyla hataya düştüklerini belirtmek gerekir. Bundan daha şaşırtıcı olansa, İslam davetinde Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) kullandığı metod için kendilerine başvurulan sözde davetçilerin bizzat bu çirkin davranışı (Cuma namazını terk etme davranışını) sergilemeleridir.


Muhaddis Şeyh Ebu Tayyib Muhammed Şemsu’l-Hak el-Azim Abadi’nin (ölüm: 1329 hicri), son zamanlarda yayınlanan ve yukarıda zikredilen kimselere reddiye mahiyetinde yararlı bir risalesi vardır. Abadi, “Köylerde Cuma namazı kılmanın farz oluşunu kanıtlayan değerli araştırmalar” adını verdiği bu risalesinin son kısmında şöyle demektedir: “İslam dininin en önemli şiarlarından olan Cuma namazının kılınması –ki farziyeti kesin bir nasla sabittir” şehirlerde, kasabalarda ve köylerde mutlaka gereklidir. Cuma namazını, zanni bir delil olmaktan öteye geçemeyen ve sadece birer yorumdan ibaret olan Kerhi ve Belhi’nin yorumlarına dayanarak terk etmek, akıl noksanlığının ve iman zaafının bir delilidir.
 

CeRiR-üL MeHDi

New member
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Cuma namazının sevabını azaltan hatalar
- Cuma namazına erken gelmemek
- Cuma namazına gelmeden önce yıkanmamak, güzel kokular sürünmemek, dişleri misvaklamamak
- Cuma hutbesi verilirken konuşmak ve hatibi dinlememek
(Cuma günü imam hutbe okurken, cemaate su dağıtmak, teberru toplamak için kutu dolaştırmak, birbiriyle konuşmak, tespih çekmek, Kuran-ı Kerim okumak, selam almak, aksırana “Yerhamukellah” demek, uyumak, imama veya kıbleye arkasını dönmek, küçük taşlar, tespih ve sairelerle oynamak, cami içinde oturmakta olan insanların üzerlerine (omuz ve sırtlarına) basarak ilerlemeye çalışmak ve bu esnada insanlara eziyet etmek, ayakları dikip karna yapıştırmak, sonra da elbiseyle bacakları örtmek veya ellerle ayakları sararak oturmak)

1- Evs bin Evs (r.a), Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dediğini rivayet etmektedir:

( مَنْ غَسَّلَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَ اغْتَسَلَ وَ بَكَّرَ وَ ابْتَكَرَ وَ مَشَى وَ لَمْ يَرْكَبْ وَ دَنَا مِنَ اْلإِمَامِ وَ اسْتَمَعَ وَ لَمْ يَلْغُ كَانَ لَهُ بِكُلِّ خُطْوَةٍ أَجْرُ سَنَةٍ صِيَامِهَا وَ قِيَامِهَا )
« Her kim Cuma günü güzelce boy abdesti alırsa, erkenden camiye gelirse, camiye giderken bineğe binmeden yaya olarak yürürse, imama yakın oturup konuşmadan sessiz bir şekilde hutbeyi dinlerse, her adım için bir sene oruç tutmuş ve namaz kılmış kadar sevap kazanır »

2- Ebu Hureyre’den (r.a) rivayete göre Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

( إِذَا كَانَ يَوْمُ الْجُمُعَةِ وَقَفَتِ الْمَلاَئِكَةُ عَلَى بَابِ الْمَسْجِدِ يَكْتُبُونَ اْلأَوَّلَ فَاْلأَوَّلَ ، وَ مَثَلُ الْمُهَجِّرِ كَمَثَلِ الَّذِي يُهْدِي بَدَنَةً ، ثُمَّ كَالَّذِي يُهْدِي بَقَرَةً ، ثُمَّ كَبْشًا ثُمَّ دَجَاجَةً ثُمَّ بَيْضَةً ، فَإِذَا خَرَجَ اْلإِمَامُ طَوَوْا صُحُفَهُمْ يَسْتَمِعُونَ الذِّكْرَ )
« Cuma günü geldiğinde, melekler caminin kapısında dururlar ve gelenleri öncelik sırasına göre kaydetmeye başlarlar. Camiye ilk gelen kişi, hedy kurbanı olarak deve, ikinci gelen inek, sonraki koç, daha sonraki tavuk kesmiş gibi sevap alır. Bunun da arkasından gelen yumurta sunmuş gibi sevab kazanır. İmam hutbeye çıktığında, melekler defterlerini dürerler ve zikre (hutbeye) kulak verirler »


3- Selman’dan (r.a) rivayete göre Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

( مَنِ اغْتَسَلَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَ تَطَهَّرَ بِمَا اسْتَطَاعَ مِنْ طُهْرٍ ثُمَّ ادَّهَنَ أَوْ مَسَّ مِنْ طِيبٍ ثُمَّ رَاحَ فَلَمْ يُفَرِّقْ بَيْنَ اثْنَيْنِ فَصَلَّى مَا كُتِبَ لَهُ ، ثُمَّ إِذَا خَرَجَ اْلإِمَامُ أَنْصَتَ غُفِرَ لَهُ مَا بَيْنَهُ وَ بَيْنَ جُمُعَةِ اْلأُخْرَى )
« Her kim Cuma gününde yıkanır, elinden geldiği kadar temizlenir, yağlanır veya koku sürünür, sonra da camiye gelip iki kişinin arasını ayırmadan kendine takdir olunan namazı eda eder ve imam hutbeye çıktığında da konuşmayıp imamı dinlerse, o anından öbür Cuma’ya kadarki zamanda işleyecek olduğu bütün günahları bağışlanır. »


4- Ebu Hureyre’den (r.a) rivayete göre Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

( إِذَا قُلْتَ لِصَاحِبِكَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ: أَنْصِتْ – وَ اْلإِمَامُ يَخْطُبُ- فَقَدْ لَغَوْتَ )
« Eğer arkadaşına Cuma günü imam hutbede iken “Sus!” dersen, sen de lüzumsuz konuşmuş olursun »

Bir başka rivayette ise şöyle demiştir:
( وَ مَنْ لَغَا فَلاَ جُمُعَةَ لَهُ )
« Her kim (hutbe okunurken) konuşursa, o kimsenin Cuması olmaz » Tahric

Bu hadisler de göstermektedir ki, Cuma namazının büyük bir sevabı vardır. Kim bu namazı şartlarına, adabına ve sünnetlerine riayet ederek eda ederse kendisine sırayla şu mükafatlar vardır:

a. Evden camiye kadar, attığı her adım için tamamıyla bir senelik namaz ve oruç sevabı.

b. Mescide erken gelme sırasına göre, hedy kurbanı olarak erkek veya dişi deve, inek, koç, tavuk kesme sevabı ve yumurta sevabı.

c. Bulunduğu andan bir sonraki Cuma namazına kadarki zamanda işleyeceği günahlarının affedilmesi. Bazı rivayetlerde ise bu süre, üç gün daha fazla olarak ifade edilmiştir.

d. Kiramen katibin melekleri dışındaki meleklerin, bu kişinin kıldığı namazın sevabını ellerindeki defterlere yazmaları.

Ne yazık ki pek çok kimse, ya tembellikleri ya da cehaletleri ve Peygamberinin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnet’inden uzak olmaları sebebiyle, Cuma namazındaki bu muazzam sevabı ve büyük fazileti kaçırmaktadır.
 

CeRiR-üL MeHDi

New member
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Başlığı okuyunca acaba dedim Cuma namazını kılarken hatalımı kılıyoruz?

Cerir kardeşim bence yazının başlığı "Cuma namazındaki hatalar" değilde "Cuma namazını terk edenlerin sonu" şeklinde açılsaydı daha isabetli olurdu diye düşünüyorum..Selametle güzel kardeşim!..

Yazıları word geçirdiğimden okuyamadım...Bu kitaptaki başlığa göre yazdım..Af buyurun...
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Kardeşim yeri gelmişken bende Cuma namazı içerisindeki duyduğum bir rahatsızlıktan bahsetmek istiyorum..Bazı kardeşlerim namaz kılarken kendilerini o kadar kaptırıyorlar ki sureleri içinden değil, sesli bir şekilde okumaya başlıyorlar..Hal böyle olunca sizde o sırada okuduğunuz süreyi karıştırıyorsunuz ve tekrar başlamak zorunda kalıyorsunuz..

Böyle bir durumla karşılaştığım anda yanımdakini istemeden de olsa uyarmak zorunda kalıyorum..Sizinde aklınızda bulunsun..Selametle!..
 

CeRiR-üL MeHDi

New member
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Cuma namazının ilk sünneti meselesi

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Cuma günü evinden ayrılır, mescitte minbere çıkar, arkasından müezzin ezan okurdu. Ezan bittiğinde Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hutbe irad etmeye başlardı.

Eğer Cumanın farzından önce sünnet bir namaz olsaydı, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), sahabelere, ezandan sonra bu namazı kılmalarını emreder ve kendisi de bunu uygulardı. Ancak, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında, hatibin hutbe irad etmesinden önce sadece ezan okunurdu.

Eğer, ‘Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), hutbe irad ederken içeriye giren kimseye iki rekat namaz kılmasını emretmiştir’ dersen, ben de derim ki: Bu kılınan iki rekatlık namazlar tahiyyetul Mescid namazıdır. Çünkü mescide gelen kişi, bu namazı henüz kılmamıştı ve Peygamber de (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine, “Kalk, iki rekat namaz kıl” demişti.

Buhari’nin Sahih’inde Cabir’den (r.a) rivayet edildiğine göre, bir adam, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hutbe irad ederken mescide girmiş, peygamber kendisine “Filan! Namaz kıldın mı?” diye sormuş, adam “Hayır” deyince de, “O halde kalk ve namaz kıl” buyurmuştur.

Aişe’den (r.anha) “Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), Cuma namazından önce evde iki rekat namaz kılardı” lafzıyla merfu olarak nakledilen rivayet uydurmadır.

Eğer “Cuma namazı, kısaltılmış öğlen namazıdır, dolayısıyla onun da ilk sünneti vardır” diyecek olursan, ben de derim ki: Bu söz araştırmadan uzaktır ve şu nedenlerden dolayı da yanlıştır:

a. Namazların şeriyyeti hususunda kıyasta bulunmak caiz değildir.
b. Ne Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) kavli ve fiili sünnetinde, ne de hulefa-i raşidinden yapılan rivayetlerde Cumanın ilk sünnetiyle ilgili olarak herhangi bir şey sabit olmamıştır.
c. Cuma namazı, cehri oluşu, rekat sayısının iki oluşu ve hutbesinin bulunması gibi yönlerden öğlen namazından ayrı, müstakil bir namazdır.
d. Buhari, Sahih’inde , İbn Ömer’den rivayetle şöyle demiştir: ‘Peygamberle (sallallahu aleyhi ve sellem) birlikte, öğleden önce iki, öğleden sonra iki, akşamdan sonra iki, yatsıdan sonra iki ve Cuma’dan sonra iki rekat namaz kıldım.’ Talik

Bu, sahabeye göre Cuma namazının, öğle namazından farklı olduğunun bir delilidir. Eğer öyle olmasaydı, yukarıdaki hadiste, öğle namazının şumülüne dahil olacağı için “Cuma” lafzını ve “Cumadan sonra iki rekat vardır” sözünü söyelemezdi. Bu da, Cuma’dan önce sünnet namazın olmadığını göstermektedir.

Bundan dolayı, imamların büyük çoğunluğu Cuma’dan önce vakti ve rekat sayısı belirlenmiş bir sünnet olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. Zaten böyle bir şey, ancak Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) kavli veya fiiliyle sabit olurdu, halbuki bu hususta kendisinden herhangi bir kavli veya fiili sünnet varit olmamıştır. Bu, aynı zamanda, İmam Malik, Şafii ve arkadaşlarının da görüşüdür. Ahmed bin Hanbel’in mezhebinde de meşhur olan görüş bu yöndedir.
 

CeRiR-üL MeHDi

New member
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Cuma namazından sonra öğle namazının kılınması
Cuma namazından sonra öğle namazı kılmak caiz değildir. Zira malum olduğu üzere Allah Teala, kullarına, bir vakit içerisinde iki farz namazını aynı anda şart koşmamıştır. O halde, her kim, içinde Cuma namazı kılınan bir cami veya mescitte bulunuyorsa, Cuma namazını mutlaka orada cemaatle kılmalıdır. Bununla birlikte, bazı şartlar yerine gelmediği için Cuma namazının geçersiz olduğunu düşünüyorsa, bu durumda Cuma namazını kılması caiz değildir. Çünkü bu,–yanlış da olsa- söz konusu kişinin düşüncesine göre meşru olmayan batıl bir ibadete başlamak demektir. Bu da Allahu Teala’ya bir isyandır. Bu kişi, Cuma namazının geçersiz olduğunu bile bile bu namazı kılacak olursa, öğle namazını kılmak, onun boynunun borcu olur ve kılması gerekir. Bu kişinin, Cuma namazı kılmak için başka insanlarla cemaat oluşturması caiz değildir. Çünkü, yaptığı bu iş, kendilerinden önce Cuma namazı kılan Müslüman kardeşleri ile bu kimseler arasını ayırmak anlamına gelir.

Eğer kişi, kıldığı Cuma namazının sıhhatinden eminse, bu namazdan sonra ne münferiden, ne de cemaatle ayrıca bir de öğle namazı kılması caiz olmaz. Çünkü bu uygulama ile O, dinen zaruri (bazı fakihlere göre ise kati) olduğu bilinen bir bilgiye muhalif hareket etmiş olur.

Ne sahabilerden, ne de müctehid selef imamlardan birinin, Cuma namazından sonra öğle namazı kıldıklarına dair herhangi bir rivayet bize ulaşmış değildir. İmam Şafii Bağdat’a geldiğinde, orada birçok cami ve mescit bulunmaktaydı. Ancak Ondan, Cuma namazından sonra öğle namazı kıldığına dair bir rivayet gelmemiştir. Eğer böyle bir rivayet olsaydı bile, kendisinin bu davranışı izlenecek, sünnete uygun bir tutum olmazdı.

Cuma namazından sonra öğle namazını kılan kimseler, “Yaptığımız ilave, namaz gibi hayırlı bir husustadır” demek suretiyle meseleyi önemsememezlik etmesinler. Çünkü bu yaptıkları, Allahu Teala’nın öngörmediği bir ibadeti ihdas etmek anlamı taşıyacağından büyük bir tehlike arz etmektedir. Yegane şâri (kanun ve yasa koyucu) Yüce Allah’tır. Her kim, dinde yeni bir şey ihdas etmeye kalkışırsa, uluhiyet ve rububiyet konusunda kendisini Allah’a ortak yapmış sayılır. Kim de böyle bir davranışı sergileyen kimseyi onaylarsa, onu Allah’a ortak edinmiş olur. Nitekim Allah Teala şöyle demektedir:

( أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللهُ)

« Yoksa onların, dinden, Allah’ın izin vermediği şeyleri dini kaide kılan ortakları mı var? » (Şura:21)

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), Allah’ı bir tarafa bırakan, haham ve rahipleri rabler edinen ehl-i Kitab’ı şöyle tanımlamaktadır:

( أَنَّهُمْ لَمْ يَكُونُوا يَعْبُدُونَهُمْ وَ لَكِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا أَحَلُّوا لَهُمْ شَيْئًا اِسْتَحَلُّوهُ ، وَ إِذَا حَرَّمُوا عَلَيْهِمْ شَيْئًا حَرَّمُوهُ )
« Onlar, onlara (Yahudi ve Hıristiyan din adamlarına) tapmıyorlardı. Ancak onların kendilerine helal kıldığını helal sayıyorlar, yasakladıklarını da haram kabul ediyorlardı. »

]Şeyh Muhammed Şemsu’l-Hak el-Azîm Abâdî şöyle demiştir: Cuma namazı, öğle namazının yerine geçtiğinden, Cumadan sonra ayrıca öğle namazının eda edilmesi caiz değildir. Sahabelerden, tabiinden, tebe-i tabiinden, müctehid ve muhaddis imamların hiç birisinden, Cuma namazından sonra öğle namazı kıldığı veya böyle bir namazı emrettiği yolunda herhangi bir rivayet gelmemiştir. Cuma namazından sonra öğle namazının ihtiyaten kılınması, bu namazı kılan kimseyi günahkar yapan bir bidattir. Kenzu’d-Dekaik adlı eserin şerhi niteliğindeki el-Bahru’r-Raik’ta da görüldüğü üzere, söz konusu bidati, Hanefilerin müteahhir ulemasından bazıları çıkartmıştır.[
 

CeRiR-üL MeHDi

New member
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Cuma namazının farzından sonraki sünnet namazlarında işlenen hatalar

--------------------------------------------------------------------------------

Nafi’ bin Cubeyr, Nemr’in kızkardeşinin oğlu Saib’e birini göndermiş ve Muaviye’nin, kendisinde tanık olduğu namazla ilgili bir hususu sormuş, O da şöyle bir cevap vermiştir: “Evet, maksurada (camiye ait, kısmen kapalı küçük bölme) Cuma namazı kıldım. İmam selam verdiğinde, olduğum yerde kalktım ve yeniden namaz kıldım. O sırada içeriye Muaviye girdi ve biri aracılığıyla bana şöyle dedi: ‘Bu yaptığını bir daha yapma! Cuma’yı kıldıktan sonra, camiden çıkmadıkça veya konuşmadıkça bir başka namaz kılma! Çünkü Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bize, camiden çıkmadıkça veya konuşmadıkça bir namazdan sonra bir başka namaza başlamamamızı emretti.’ ”

- Abdullah bin Ömer, Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) nafile namazını şöyle tanımlamaktadır: “Camiden ayrılmadıkça, Cuma namazından sonra herhangi bir namaz kılmaz, eve vardığında ise iki rekat namaz kılardı.”

Geçen iki hadisten çıkan sonuçlar şunlardır:

62/1: İki namaz arasına, konuşma veya bulunulan mekandan ayrılma gibi fasılalar girse bile, farz namazları ile nafile namazların arasını açmayı özellikle teşvik etmek ve bu iki namazı birbiri arkasından kılmamak.

Bulunulan mekandan ayrılmanın en güzel şekli, camiden ayrılıp eve gitmektir. Zira bu, bizzat Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) bir uygulamasıdır. Pek çok hadiste, nafile namazları evlerde kılmaya teşvik vardır. Şu hadislerde olduğu gibi:

( إِذَا قَضَى أَحَدُكُمُ الصَّلاَةَ فِي مَسْجِدِهِ فَلْيَجْعَلْ لِبَيْتِهِ نَصِيبًا مِنْ صَلاَتِهِ ، فَإِنَّ اللهَ جَاعِلٌ فِي بَيْتِهِ مِنْ صَلاَتِهِ خَيْرًا )
«Sizden biriniz, namazı camide (veya mescidde) kılarsa, namazından evinin nasibini ayırsın. Çünkü Yüce Allah, bu kişinin namazından, evi için de hayır tahsis etmiştir.»

( صَلاَةُ الْمَرْءِ فِي بَيْتِهِ أَفْضَلُ مِنْ صَلاَتِهِ فِي مَسْجِدِي هَذَا إِلاَّ الْمَكْتُوبَةَ )
« Kişinin evinde kıldığı namaz, farzlar hariç, benim bu mescidimde kıldığı namazdan daha efdaldir. »

62/2: Burada şu hususa da işaret etmek gerekir:
Cumanın farzından sonra kılınan sünnet namazla ilgili olarak söylenen, “Eğer camide kılarsa dört, evde kılarsa iki rekat kılar” şeklindeki sözün dayandığı herhangi bir temel yoktur. Bu hususta doğru olan, Buhari ve Müslim’de geçen şu meşhur hadistir:

( أَفْضَلُ صَلاَةِ الْمَرْءِ فِي بَيْتِهِ إِلاَّ الْمَكْتُوبَةَ )
« Kişinin kıldığı en faziletli namaz, farzlar hariç, evinde kıldığı namazdır. »

Özetlemek gerekirse, eğer kişi, Cuma namazından sonra camide iki ya da dört rekat namaz kılacak olursa bu caizdir. Ancak yukarıdaki sahih hadise göre iki ya da dört rekatlık bu namazı evinde kılacak olursa, bu daha da sevaplıdır.
 

CeRiR-üL MeHDi

New member
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Nasil Dua Etmelİ?

--------------------------------------------------------------------------------

DUAYI EMREDEN Cenab-ı Hak, duanın bir kısım adabını da bildirir. Kur’an’ın ayetlerinden anladığımız kadarıyla, dua ederken dikkat etmemiz gereken bazı durumları şöylece sıralayabiliriz:


1. “Allah’a korku ve ümitle dua ediniz.” (A’raf, 56) Yani, reddolunmasından korkar, kabulünü ümit eder bir şekilde isteyiniz.

“Beyne’l-havf ve’r-reca” yani korku ve ümit arasında olmak kişinin manevî hayatı için son derece önemlidir. Elmalılı Hamdi Yazır’ın ifadesiyle, “bu iki hâl, insanın seyr u sülûkunda iki kanat gibidir.” Tek kanatlı kuş uçamadığı gibi, sadece korku veya sadece ümit kanadıyla hareket edenler de, kemâlat semasına doğru uçamazlar.

Allah’ın celal ve azametini düşünmek, insana lezzetli bir korku verir. Annesinin merhametli tokadından korkup yine annesinin şefkatli sinesine sığınan çocuk gibi, Allahtan korkan insan O’na iltica eder. Allahın cemâl ve rahmetini düşünmek ise, insanı ümit içinde yaşatır.


2. “Rabbinize tazarru ile ve gizlice dua edin. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 55)

Yani, yalvara yakara, samimi bir şekilde, bütün benliğiniz ile O’na yönelin, O’ndan isteyin. Başkalarına da duyurmayın ki, nefsin hissesi karışmasın.

Tazarru hali, insanın kendini duaya tam vermesini ifade eder. Bunu, duaya tam konsantre olmak şeklinde anlayabiliriz. İnsan bazı dualarında bu hâli yaşar. Bütün hisleri uyanmış, bütün latifeleri hüşyar bir şekilde yalvarır. Böyle bir durumda, istediği şeyleri ruhunun en derinlerinden gelen bir iştiyakla ister. Bu şekilde yapılan dualar, genelde kabul edilir.

Bunun zıddı ise, tam bir gaflet göstergesi olur.Hz. Peygamberin ifadesiyle, “gafil, boş bir kalbin duasını Allah kabul etmez.” (Tirmizi, Daavât, 65)

Duada haddi aşmak ise, sesi fazla yükseltmek, olmayacak şeyleri istemek gibi durumlardır. Mesela, kişinin “Allahım beni peygamber yap!” veya “Allahım, beni bu dünyada ölümsüz kıl!” demesi, muhali talepten başka bir şey değildir.


3. “Allahın Esmaü’l- Hüsnası vardır. Onlarla dua ediniz. (A’raf, 180)

“Esmaü’l- Hüsna” “en güzel isimler” anlamına gelir. Yüce Allah, kendi kemaline ünvan olan nice isimlere sahiptir. Bunlar bir rivayette 99, bir başka rivayette 1001 olarak ifade edilmektedir. Mesela, Besmelede “Allah, Rahman, Rahim” isimlerini, en son sure olan Nas suresinde

- İnsanların Rabbi

- İnsanların Meliki

- İnsanların İlahı isimlerini görürüz.

Kur’anın tamamında bu ilahî isimlere sıkça yer verilmektedir.

Malûmdur ki, bir kimse pek çok ünvanlara sahip olabilir. Mesela, güzel yazı yazmasıyla hattat, güzel resim yapmasıyla ressam, yaptığı binalarla mimar ünvanını alır ve o ünvanlarla bilinir. Öyle de, Cenab-ı Hak yaratmasıyla Halık, şekil vermesiyle Musavir, rızık vermesiyle Rezzak şifa vermesiyle Şâfi’dir…

İnsan, Allah’a yalvarırken, istediği şeye uygun olan İlahî ünvanı söylemesi uygun olur. Mesela, günahlarımızın affını isterken “Ya Gaffar” ayıplarımızın örtülmesini isterken “Ya Settar” ismini söyleriz.

Keza, belaların defini isterken “Ya Dafia’l-beliyyat” (ey belaları def eden), ihtiyaçlarımızın karşılanmasını isterken “Ya Kadıya’l- Hâcât” (ey ihtiyaçları veren) ünvanını söyleriz.

Rızık isterken O’nun Rezzak ismini anar, maddi manevi hastalıklarımız için O’nun Şafi isminden meded umarız.

İnsanlığa en güzel örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber, dualarında sadece “Ya Rabbi, Allahım” demez, binbir isimle Allah’a yalvarırdı. Mesela, şu duasına bakalım:

“Ey kalpleri çeviren Allahım. Kalbimi dinin üzere sabit kıl!” (Müslim, Kader, 17)


4. “O Allah Hayy’dır. Ondan başka ilah yoktur. O halde, dini yalnız O’na has kılarak, halis bir şekilde O’na dua edin!” (Mü’min, 65)

İhlas, dinin en mühim esaslarından biridir. Yapılan bir şeyin sadece Allah için yapılmasını ifade eder. İhlasın zıddı, riyadır, gösteriştir. Sözgelimi, bir din görevlisi insanların önünde dua ederken coşkuyla istese, fakat yalnız dua ettiğinde sönükleşse, ihlastan uzaklaşmış olur.


5. “Allahın lütfundan isteyin!” (Nisa, 32)


Yani, başkalarına verilen servet-makam- ilim gibi şeylere bakıp ta, kıskançlıkla “bu niye ona verildi? Aslında bana verilmeliydi. Ben buna daha layıkım” demeyiniz. Çünkü, belki de onun size verilmemesi hakkınızda daha hayırlıdır. Dolayısıyla siz Rabbinize yöneliniz, O’nun lütuf ve kereminden isteyiniz. O, hakkınızda hayırlı olanı elbette bilir, ona göre verir. O’nun rahmet hazineleri ne biter, ne de tükenir.

Bu meselede, şu esasları göz önünde bulundurmak lazımdır:

- Mülk Allahındır. O, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. İnsana düşen, verilmeyene göz dikmek değil, verilene şükretmektir.

- İnsan eğer şükretse, Allah daha fazla verecektir. Çünkü, tekitli bir şekilde şöyle demektedir:

“Eğer şükrederseniz, gerçekten artırırım.” (İbrahim, 7)


- Hayır zannettiğimiz şer, şer zannetiğimiz hayır olabilir. Kur’an şöyle bildirir:


“Bir şey hoşunuza gitmezken sizin için hayırlı olabilir. Sevdiğiniz bir şey de şer olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)


Mesela, insan hırs ile mal ister. Fakat Karun gibi bunu kibir ve gurura vesile yapacaksa, ona verilmemesi hayırlı olur. Veya insan ısrarla ilim ister. Fakat ilmiyle dalalete sapacaksa, verilmemesi rahmet olur. Onun için, Allahtan birşey isterken “Allahım, senin lütfundan isterim. Eğer bu istediğim hayırlıysa ver. Değilse, hakkımda hayırlı olanı nasip et!” demeli ve Allaha tam tevekkül etmelidir.

- Allah mutlak adalet sahibidir. Zulümden münezzehtir. Elbette kimin neye layık olduğunu bilir ve ona göre verir.
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
859 - Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "Hz. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: (Buruc suresinin), "Iclerinde burclari bulunan semaya, vaadedilen gune, sahidlik edene ve sahidlik edilene andolsun.."ayetlerinde (1-3) gecen "vaadedilen gun" den maksad kiyamet gunudur; "sahidlik edilen gun"den maksad arefe gunudur; "sahidlik eden"den maksad da cuma gunudur." Resulullah (aleyhissalatu vesselam) devamla buyurdular ki: "Gunes, cumadan daha hayirli bir gun uzerine ne dogdu ne de batti. Onda bir an vardir ki, hayir duasi o ana rastlayan bir kulun duasi, mutlaka kabul edilir, bir serden sakinma (istiaze) talebinde bulunan kimse de mutlaka ondan sakindirilir. "
Tirmizi, Tefsir, Buruc, (3336).
 

cüneytkaya

New member
Katılım
10 Tem 2007
Mesajlar
85
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Üç Cumayı kılmayan münafık olur mu? Görev gereği gidilmezse günah olur mu?

Üç Cumayı kılmayan münafık olur mu? Görev gereği gidilmezse günah olur mu?

Hanefi’de Cuma namazının farz olabilmesi için iki şart vardır:
1- Vücub şartları, 2- Eda şartları.
Eda şartlarından biri yoksa, namaz sahih olmaz. Vücub şartları yoksa, sahih olur.

Vücub şartlarından biri veya birkaçı bulunan erkek, isterse Cuma namazı kılabilir. Yani namazı sahih olur. Kılmazsa günaha girmez.

Özürsüz Cuma kılmayanın, Cuma kılınmadan önce, öğle namazını kılması haramdır. Sonra kılması ise farzdır. Özür ile Cuma kılmayanların, öğle namazını cemaat ile kılmaları mekruhtur.

Cuma namazının eda şartlarından bir veya birkaçı noksan olsa da camiye gitmeli. Yani cemaate gitmek lazımdır. Zaruretsiz salih imamın Cumasına gitmeyen münafık sayılır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Mazeretsiz üç Cumayı terk eden münafıklardan yazılır.) [Taberani, Dare Kutni]
(Zaruretsiz arka arkaya üç Cumayı terk edenin kalbini Allahü teâlâ mühürler.) [Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace, Nesai, Hâkim]

Kalbi mühürlenmek, iyilik yapmaz hâle gelmektir. Hayır hasenat ve ibadet yapmak ona zor gelir.
Münafıklardan yazılır demek ise, kâfir olur anlamında değildir. Münafık ameli işlemiş olur. Mesela münafık yalan söyler. Yalan münafıklık alametidir. Ama yalan söyleyen münafık, yani kâfir olmaz. Münafık ameli işleyenlerin sonunda küfre düşme ihtimali çoktur. Bunun için bütün haramlardan sakınmaya gayret etmeli, bir mazereti yoksa Cumalara gitmelidir. Bir mazeretle Cumaya gidemeyen muhakkak öğle namazını kılmalıdır.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Her günahta küfre giden bir yol vardır.Bir insan günah işlediğinde iman sahibi ise aklına yazıcı melekler gelecektir veya ahiretteki azabın çetinliği aklına düşecektir,Allah'ın kendisini gördüğünü bilmektedir,Kur'an ve sünnetin bu davranışını yasakladığını hatırlamaktadır,ilk önce vicdanını sustursada,aklını dağatsada iman sahibi eğer günahında ısrar ederse önüne seçenekler çıkacak ya batıl bir yolu tercih edip,Kur'an ve sünnetin hükmünü eğecek ve batıl bir içtihada gidecektir veya tamamen dinden çıkıp büsbütün batıla dalıp melekleri,Allah'ın isimlerini ahireti,cehennemi red edecektir.İşte bundan ki yüce Kur'an'da ve Sevgili Peygamberimizin sav. sünnetinde bu gibi iman ve amel ilişkilerine yer verilmiştir.
Buradaki üç kez üst üstede kasıtlı ve özürsüzgitmeme,ısrar manası ihtimali düşünülebilinir,münafıklık ise kalbi olarak farzı sindirememe,soğuma,uzak kalma,batıl tevile girme olarak değerlendirilebilinir,inşaallah.
En doğrusunu Rabbül Alemin bilir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Cuma namazı farz olduğundan bu yana farzdır.Bir konuda nassın kesin hükmü var ise kıyas yapılmaz.
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Cuma namazı farz olduğundan bu yana farzdır.Bir konuda nassın kesin hükmü var ise kıyas yapılmaz.

Cuma namazının kazasını kılıyor muyuz?

Kazası olmayan bir farz söyleyebilirmisin bana.

İkinci olarak cuma namazının farz olması için, zamanın imamı tarafından atanan kişilerin namaz kılması ve hutbe okuması durumu gerekli diye biliyorum.

Günümüzde hilafet olmadığı için, diyanet işlerinin atadığı memurlar da bunu karşılayamıyorlar.

İstersen bir araştır, Cuma Farz mı , müstehap mı ?
 

cüneytkaya

New member
Katılım
10 Tem 2007
Mesajlar
85
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Kore, Amerika gibi ülkelerde, Cuma namazı kılmanın şartları yoksa, Cuma namazına gitmek yine şart mı

Kore, Amerika gibi ülkelerde, Cuma namazı kılmanın şartları yoksa, Cuma namazına gitmek yine şart mı

Mazeretsiz üç Cumaya gitmemek münafıklık alametidir. Bir ülkede Cuma kılmanın şartları yoksa, yine de Cuma günü, cemaate gitmek lazımdır. Salih imamın bulunduğu camiye Cuma kılmak için sebepsiz gitmemek münafıklık alametidir. Bir çeşit bölücülük olur.

Eskiden Cumaları vali kıldırırdı. Vali fasık da olsa, birlik ve beraberliğin bozulmaması için Cumaya gitmek gerekirdi. Çünkü Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(İmam salih veya facir olsa da, büyük günah işlese de arkasında namaz kılın.) [Ebu Davud] (İslam âlimlerinin büyüklerinden Ebussuud Efendi bu hadis-i şerifin Cuma kıldıran valiler için olduğunu bildirmektedir.)

(Büyük günah işleyen imamın arkasında namaz kılın)
hadis-i şerifi, fitne çıkmaması için ve emir olan zata itaat içindir. Yoksa büyük günah işleyen yani içki içen, zina eden, kumar oynayan fasık imamın arkasında namaz kılmak Hanefi'de tahrimen mekruh, Maliki’de hiç sahih değildir. (Halebi)

Fasık olan imamların arkasında namaz kılmamalı, başka camide kılmalı. (Redd-ül muhtar, Tahtavi, Hindiyye)

Fasık kimse, âlim olsa da, imam yapılması tahrimen mekruh olur. Çünkü, İslamiyet'e uymakta gevşek davranır. Böyle kimseye fasıklığından dolayı kıymet vermemek vacibdir. İmam yapmak ise, ona saygı göstermek olur. İmam olmasına mani olunamazsa, her namazı başka camide kılmalıdır. (Merak-ıl-felah)

İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:
Fasık imam arkasında namaz kılınmaz. Cuma namazında fasık imama da uyulur. Ancak bir şehirde birkaç camide Cuma namazı kılınıyorsa, Cuma namazını da, fasık imam arkasında kılmak mekruh olur. Feth-ul-kadir'de de böyle yazılıdır. (Redd-ül muhtar)

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Vera sahibi [salih] imam ile kılınan iki rekat namaz, fasık ile kılınan bin rekattan daha faziletlidir.) [Ebu Nuaym]
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
8. De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.

9. Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.

10. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.

11. Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
﴿ كِتَابُ الْجُمُعَةِ وَالْعِيدِ ﴾

-92 ﴿ مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلاَثاً مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ طَبَعَ اللّهُ عَلَى قَلْبِهِ ﴾

“Kim özürsüz olarak üç kez Cuma Namazını terk edecek olursa, Allah’da onun kalbini mühürler”
Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:
1. Ebu’l-Ca’d ed-Damrî[1] 2. Câbir[2] 3. Ebu Katâde[3] 4. Hârise b. en-Nu’mân[4]
5. Abdullah ibn Ömer[5] 6. Ebu Hureyre[6] 7. Abdullah ibn Ebi Evfâ[7] 8. Ebu Abse b. Cebr[8]
9. Abdullah ibn Abbâs[9] 10. İbn Es’ad b. Zürâre[10] 11. Safvân b. Suleym[11] (mürsel olarak)
Toplam, 11 kişi rivayet etmiş mütevatirdir.
Kur'an ve sünnet yani nassın hükmünü kesin bildirdiği konuda kıyas yapılmaz.(Hasan el-benna)
 
Üst Alt