Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cuma Gününün Önemi

H

hüma-gül

Guest
Cum'a Sûresi

Cum'a Sûresi

Bismillahirrahmânirrahîm
1. Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mukaddes, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ı tespih eder.

2. O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Halbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

3. (Allah o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

4. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

5. Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini inkar eden topluluğun hali ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

6. De ki: "Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!"

7. Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah zalimleri hakkıyla bilir.

8. De ki: "Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah'a döndürüleceksiniz de, o size yapmakta olduklarınızı haber verecektir."

9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.

10. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.

11. (Durum böyle iken) onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın yanında bulunan, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır."


 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Bismillahirrahmânirrahîm
1. Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mukaddes, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ı tespih eder.

2. O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Halbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

3. (Allah o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

4. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

5. Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini inkar eden topluluğun hali ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

6. De ki: "Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!"

7. Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah zalimleri hakkıyla bilir.

8. De ki: "Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah'a döndürüleceksiniz de, o size yapmakta olduklarınızı haber verecektir."

9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.

10. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.

11. (Durum böyle iken) onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın yanında bulunan, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır."




Rabbim ebeden razı olsun kardeşim,
Günün Paylaşı'ydı diyebilirim..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Bismillahirrahmânirrahîm
1. Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mukaddes, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ı tespih eder.

2. O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Halbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

3. (Allah o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

4. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

5. Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini inkar eden topluluğun hali ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

6. De ki: "Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!"

7. Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah zalimleri hakkıyla bilir.

8. De ki: "Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah'a döndürüleceksiniz de, o size yapmakta olduklarınızı haber verecektir."

9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.

10. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.

11. (Durum böyle iken) onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın yanında bulunan, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır."

6. De ki: "Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!"

...haydi ölümü isteyin!
...haydi ölümü isteyin!
...haydi ölümü isteyin!

 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
. Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mukaddes, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ı tespih eder.

ELİNE SAGLIK
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
ENBİYA SURESİ

67- "Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?"


:( Gerçekten herşey varmış.

ZÜMER SURESİ
23- Allah, kelamın en güzelini ikizli, ahenkli bir kitap olarak indirdi.(1)
Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah'ın rehberidir. Allah, onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
cuma suresinde bahsedilen namaz ey iman edenler diye gecmektedir yani bayan erkek ayrimi yapilmamis bu halde cuma kadinada farz mi olmaktadir bu ayeti güzel bir sekilde aciklayacak bir kardesim varmi
 
H

hüma-gül

Guest
cuma suresinde bahsedilen namaz ey iman edenler diye gecmektedir yani bayan erkek ayrimi yapilmamis bu halde cuma kadinada farz mi olmaktadir bu ayeti güzel bir sekilde aciklayacak bir kardesim varmi

Cuma'nın şartları iki nevidir. Birincisi vücubunun, yani farz olmasının şartları. İkincisi, edâsının (yerine getirilmesinin) şartları.

Vücubunun şartları:

1- Hürriyet, köle olanlara vacib değildir.

2- Erkek olmak, kadınlara vacib değildir.

3- İkâmet, misafir olanlara vacib değildir.

4- Sıhhat, Cuma'ya gitmekle hastalığının artmasından veya iyileşmesinin zorlaşmasından korkacak derecede hasta olanlara da vacib olmaz. Pek zayıf olan ihtiyarlar da hasta hükmündedirler.

5. Yürümeğe kudret, binaenaleyh ayakları olmayan yahut kötürüm olanlara Cuma'ya götürecek kimse bulunsa bile vacib değildir.

6- Selamet, gözleri görmeyene vacib olmaz. Eğer onu Cuma'ya götürecek bir yardımcı bulunursa, İmaneyn'e göre vacib olur. Aynı şekilde zalimden, takip edilmekten, şiddetli yağmur, kar, çamur ve benzeri şeylerden korkan kimseye de Cuma namazı vacib olmaz. ücretle işçi çalıştıran kimse, çalıştırdığı işçiyi Cuma'dan men edebilir. Eğer kasabada ise men etmemelidir. Ancak cami uzak ise gidip gelinceye kadar geçen sürenin ücreti düşer, şayet mesafe yakın ise ücrette eksiltme yoluna gidilmemelidir. .

Bu şartlar bulunmayıp da Cuma kendisine farz olmadığı halde kılan kimselerin üzerinden vaktin farzı, yani öğle namazı düşer. Yani Cuma'nın şartlarını taşımayanlar ondan men edilmezler ancak kılmama konusunda izinli sayılırlar. Zira bu şartlar, Cuma'nın sıhhatinin değil, vacib olmasının şartlarıdır. Onun için kılınabildiği takdirde namaz sahih olup, karşılığında sevab vardır. Bu şartları taşımasalar da netice itibarıyla onlar da mümin oldukları için, âyette yer alan "koşunuz" emri, onlar hakkında vücubiyyet değil, nedb (mendub) ifade edebilir.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Cuma namazı, akıllı, ergenlik çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve mukim erkek Müslümanlara farzdır. Kadınlar, hürriyeti kısıtlı olanlar, yolcular ve cemaata gelemeyecek kadar mazereti olanlar Cuma namazı kılmakla yükümlü değildirler. Ancak Cuma namazını kılmaları halinde bu namazları geçerli olup ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.


Cuma namazı kılmak kadınlara farz değildir. Zira Hz. Peygamber,
“Cemaatle Cuma namazı kılmak, her Müslüman’a farzdır. Ancak, köle, kadın, çocuk ve hastaya farz değildir” buyurmuştur (Ebû Dâvûd, Salât, 215).

Diğer bir hadislerinde de, “Kadın, çocuk, köle ve hasta hariç, Cuma namazı her Müslüman’a farzdır” buyurmuştur (Beyhakî, Sünen, III/183-184, H.No: 5422, 5425, 5426; Darakutnî, Sünen, II/2, H.No: 2; İbn Ebî Şeybe, Musannef, I/446, H.No: 5148).
Asr-ı saadetten günümüze kadar müçtehit imamlar ve daha sonraki bilginler de dahil olmak üzere bütün Müslümanlar da, Cuma namazının kadınlara farz olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir (bk. İbn Hümam, Fethu’l-Kadîr, II/62; İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, I/157; İbn Kudâme, Muğnî, II/193; İbn Hazm, Muhallâ, III/259; eş-Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I/276).


Cuma namazının kadınlara farz kılınmamış olması, onlar hakkında bir mahrumiyet değil bir muafiyettir.
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Bu cuma mselesini tartışan arkadaşlar nerde.Sorulara cevap vermemişler

Hanefi mezhebine göre bir ara Cumayı araştırmıştım, ve kılınamayacağına dair deliller sağlam çıkmıştı,
Müslümanlar ibadet ve hayatla ilgili tüm kararları ve yaptırımları kendi özgür iradeleri ile almalıdır, bu yönden bakılırsı, şu anki cuma namazı sanki müslümanları hafif dejenere ediyor, sisteme yamıyor gibi,,
Ben, Cuma namazının kadınlara da farz olduğuna inanıyorum ve 5-6 kişi her hafta kadınlar bölümünde Cuma'yı eda ediyoruz..
 
E

ensar

Guest
Hanefi mezhebine göre bir ara Cumayı araştırmıştım, ve kılınamayacağına dair deliller sağlam çıkmıştı,
Müslümanlar ibadet ve hayatla ilgili tüm kararları ve yaptırımları kendi özgür iradeleri ile almalıdır, bu yönden bakılırsı, şu anki cuma namazı sanki müslümanları hafif dejenere ediyor, sisteme yamıyor gibi,,
Ben, Cuma namazının kadınlara da farz olduğuna inanıyorum ve 5-6 kişi her hafta kadınlar bölümünde Cuma'yı eda ediyoruz..
rahman ve rahim olan Allah`ın adıyla
Hanefi mezhebine göre bir ara Cumayı araştırmıştım, ve kılınamayacağına dair deliller sağlam çıkmıştı,
Eğer konuyu takip ettiyseniz benim yazdığım deliler kılınmıyacağıyla alakalı.Sizde elde ettiğiniz delilleri yazarsanız iyi olur.
şu anki cuma namazı sanki müslümanları hafif dejenere ediyor, sisteme yamıyor gibi,,
Şu anki sistem istisnasız küfür sistemi ve bu sisteme yaranmak için herkez elinden geleni ardına koymuyor.Asıl olan bu sistemi reddetmektir.
Ben, Cuma namazının kadınlara da farz olduğuna inanıyorum
Cuma namazının kadınlara faz olmadığı islam alimleinin icmasıyla sabittir.Ancak hiçbir alimde kılmasınlar dememiş.Kılarlarsa öğle namazı yerine geçer.Sizin faz olduğunu inanmanızdaki dellileriniz nelerdir.
5-6 kişi her hafta kadınlar bölümünde Cuma'yı eda ediyoruz..
darul küfürde cuma namazı kılınırmı.Heleki tagutun memuru olan imamlar arkasında.Ve kıldığınız cuma sizi dejenere etmiyormu hemde kılınmıyacağı doğrultusunda sağlam deliller varken.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Esselamün aleyke..
Daha öncede ifade etmiştik,seyfullah beyde ifade etmişler,darul harp darül İslam nedir?Açıp bakınız darul islam mezhepler boyutunda neresidir?Şafiler diyor ki bir yerin bir kere darul İslam olması yeterlidir.Daha sonra darul harp olsa bu konumu değişmez.Hanifiler farklı farklı görüşler beyan etmişlerse sonuç benzerdir.Bunun sebebi ne Kur'an'da ne sünnette darulharb veya darul İslam terimlerinin bir açıklamasının net olmaması hatta bu ad altında konuya ilişkin hadis veya ayetin bulunmamasıdır.
O zaman biz cuma namazını bunlarada bağlayamayız.Neticede cuma namazı adı üzerinde bir namazdır ve namaz ubudiyetin gereğidir.Ubudiyet ise emr edileni emr olması hasebi ile yerine getirmektir.
Elbette bir ibadeti yapabilmenin şartları vardır.Bu şartları oluşturmakta ubudiyetin bir parçasıdır.
Ama ortada net bir emr var iken şartlar oluşmadı diye bu sahihliğine gölge düşürür endişesi ile Kur'an ve sünnet ışığında şu şu hususlar haiz olmadan yapma,diye bir hükümde olmadığına göre niçin yapılmasın.Bir endişe ile net bir emri niçin müminler yapmasınlar?
Olay Allah'ın emrini yerine getirmekten öte bir husus değildir.Ve cemaat konumundaki her mümin gurub nerede olursa olsun cemaatiyle cumayı eda edebilir.Açık bir şekilde Bir engel olduğunu yahut bak şu şu şartlar olmadan bu ibadeti yapma emrinin olduğunu biz göremiyoruz.Namazın şartları bellidir.Bazı maslahatların olmaması da bu duruma engel olmaz,düşüncesindeyiz.
Baki selamlar..
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Cuma namazının kadınlara farz olması gibi bir durum yoktur.Bu hadislerle açıklanmış,ayrıca sünnet bir ibadet durumu bile gözlenmiyor,çünkü bizzat sünnet bu açıklamayı yani kadınların yükümlü olmadığı hususunu söylemiş.öyleyse ne farz nede sünnet olan bir ibadeti yapmak kadınlar için bir kazanç olamaz.Ayette kadın veya erkek ayrımının yapılmayışı da durumu değiştirmiyor veya istisnai olarak İslam tarihinde kadınların bunu vecibe algılamasıda mevzuyu kadınlar için ibadet kılmıyor,tartışılacak bir yön göremedik,doğrusu,
 
E

ensar

Guest
Esselamün aleyke..
Daha öncede ifade etmiştik,seyfullah beyde ifade etmişler,darul harp darül İslam nedir?Açıp bakınız darul islam mezhepler boyutunda neresidir?Şafiler diyor ki bir yerin bir kere darul İslam olması yeterlidir.Daha sonra darul harp olsa bu konumu değişmez.Hanifiler farklı farklı görüşler beyan etmişlerse sonuç benzerdir.Bunun sebebi ne Kur'an'da ne sünnette darulharb veya darul İslam terimlerinin bir açıklamasının net olmaması hatta bu ad altında konuya ilişkin hadis veya ayetin bulunmamasıdır.
O zaman biz cuma namazını bunlarada bağlayamayız.Neticede cuma namazı adı üzerinde bir namazdır ve namaz ubudiyetin gereğidir.Ubudiyet ise emr edileni emr olması hasebi ile yerine getirmektir.
Elbette bir ibadeti yapabilmenin şartları vardır.Bu şartları oluşturmakta ubudiyetin bir parçasıdır.
Ama ortada net bir emr var iken şartlar oluşmadı diye bu sahihliğine gölge düşürür endişesi ile Kur'an ve sünnet ışığında şu şu hususlar haiz olmadan yapma,diye bir hükümde olmadığına göre niçin yapılmasın.Bir endişe ile net bir emri niçin müminler yapmasınlar?
Olay Allah'ın emrini yerine getirmekten öte bir husus değildir.Ve cemaat konumundaki her mümin gurub nerede olursa olsun cemaatiyle cumayı eda edebilir.Açık bir şekilde Bir engel olduğunu yahut bak şu şu şartlar olmadan bu ibadeti yapma emrinin olduğunu biz göremiyoruz.Namazın şartları bellidir.Bazı maslahatların olmaması da bu duruma engel olmaz,düşüncesindeyiz.
Baki selamlar..

ve aleykum

Evet kuranda açık olarak darul islam veya darul küfür lafzen geçmiyor.Hadis olarakta bir iki tane var ancak muhadisler tarfından zayıf olarak naklediliyor.Ancak fetif sıresinin 25. ayetini tefsirlerden iyice araştırırsanız iyi olur.Ayrıca islamda fıkıh usulünü göz ardı edemeyiz. bir müslüman küfür diyarında (darul kufur)veya islam diyarında (darul islam)başka bir müslümanı öldürürse o kişiye verilen hüküm farklı farklıdır.Mezhep imamlarınında bu konuda net görüşleri vardır. Ayrıca bir müslüman darul islam varken darul küfürde bulunmasının o kişi için haram veya küfür olmaması içinde geçerli şartlar olması gerekir.Nisa suresinin 97. ayetindede darul küfürden(mekkeden)darul islama(medineye) hicret edebilme inkanları varken hicret etmeyip işledikleri haram sonucu küfre düşenler anlatılıyor ve daha birçok delil sunarım bu konu hakkında.İsterseniz siz önce dar meselesini bir araştırın dah sonra cuma meselesine gelelim.
 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
cuma saadeti

cuma saadeti

5. ci şart, hutbeyi namâzdan önce okumakdır. Âkıl, bâlig olan erkeklerin yanında okuması lâzımdır. Fakat, cemâ’atin işitmesi, anlaması şart değildir.

[(Hindiyye), (Dürr-ül-muhtâr) ve (İmdâd)da diyor ki, (Hutbe okurken, cemâ’at olarak, bir erkek bulunması yetişir. Hepsi sağır olsalar veyâ uyusalar, hutbe sahîh olur. Hiç erkek bulunmasa, kadınlar dinleseler, hutbe sahîh olmaz). Görülüyor ki, cemâ’atin hutbeyi anlamaları zarûret değildir. Çünki, duymaları bile lâzım değildir. (Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, (Hutbeyi başka dil ile okumak, namâza dururken, (Allahü ekber) demek gibidir. Namâz içindeki duâ ve tesbîhler de böyledir). İbni Âbidîn buyuruyor ki, (İmâm-ı a’zama göre, arabî okuyabilen imâmın da bunları başka dil ile söylemesi câizdir. Fakat mekrûhdur. İki imâma göre ise, arabî okuyabilen imâmın, bunları başka dil ile okuması câiz değildir. [İmâm-ı a’zamın da bu kavle rücû’ etdiği (Mecma’ûl-enhür)de yazılıdır.] (Velvâlciyye)de, namâz tekbîrini söylemek ibâdetdir. Allahü teâlâ, başka dil ile söylenmesini sevmez diyor. Bunun için, hepsini veyâ bir kısmını başka dil ile okumak, câiz olunca da, ibâdet içinde tahrîmen, ibâdet dışında tenzîhen mekrûh olur. Namâzda ayakda, âyet-i kerîmeleri başka dil ile okumanın câiz olmadığı ise, sözbirliği ile bildirildi. Fetvâ da böyledir). Diğer üç mezheb imâmı da, iki imâmımız gibi ictihâd buyurarak, arabî okuyabilenin, başka dil ile okuduğu hutbe sahîh olmaz demişlerdir. (Bedâyı’)da diyor ki, (Hutbenin bir kısmını arabî, bir kısmını da başka dil ile okumak, arabî nazmı bozar. Bu ise mekrûhdur). Başka dil ile okuyan, Selef-i sâlihînin yolundan ayrılmış, bid’at işlemiş olur. Yoldan sapanların Cehenneme gideceği, Nisâ sûresinin yüzondördüncü âyetinde bildirilmişdir. İbâdet yaparken televizyon, ho-parlör kullananların da, bu [114]. âyet-i kerîmeyi düşünmeleri lâzımdır].

İmâm-ı a’zama göre, yalnız (Elhamdü lillah) veyâ (Sübhânallah) yahûd (Lâilâhe illallah) demekle hutbe okunmuş olur. Fakat tenzîhen mekrûh olur. İki imâma göre, en az, Ettehıyyâtü okuyacak kadar uzatmak lâzımdır. İki kısa hutbe yapmak sünnetdir. İki hutbe arasında oturmamak günâhdır. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” Cum’a hutbesinde bir âyet veyâ sûre okurdu. Hutbede ve her yerde, sûre okurken, E’ûzü ve besmele okunur. Âyet-i kerîme okurken, âlimlerin çoğuna göre, yalnız E’ûzü okunur. Besmele okunmaz. Hatîbin siyâh cübbe giymesi ve hutbeden önce, minberin sağ yanında sünnet kılması sünnetdir. Hutbeyi ayakda okumak sünnetdir.
 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
Cuma

Cuma

Tarih boyunca mü'minlerin üzerinde hassasiyetle durdukları konulardan birisi de, cum'a namazıdır. İran da şahlık rejiminin yıkılıp, yerine İslâm cumhuriyetinin kurulmasından sonra, "Dünya Cum'a İmamları Kongresi" adı altında toplantılar düzenlemeye başlanmıştır.

Bu arada; Tahran da milyonluk cum'a cemaatinin toplanması herkesin ilgisini çekmiştir. Bu ilgi; cum'a namazının edâsının şartlarını gündeme getirmiş ve ilmi seviyede tartışmalar başlamıştır.


Şimdi bu konu üzerinde duralım.Cahiliye döneminde, haftanın günleri arasında "cum' a" diye bir gün yoktur. Araplarının arûbe adını verdikleri günün ismi (cum' a ile ilgili ayet-i kerime nazil olduktan sonra) "cum' a" ismiyle anılmaya başlanmıştır(1) Cum'a kelimesi; ictimadan alınma bir isimdir. İctima, bir araya toplanmak mânâsınadır.

Gerçi cemaatle kılınan her namazda toplanma vardır. Fakat cum'a namazı; içlerinde cum'a kılınmayan mescidlerin (Maalesef bugün böyle bir durum yok) cemaatlerini de bir araya topladığı içiıı, adetâ cemaatlerin cemaatidir(2) Nitekim İbn-i Abidin:"Cuma günü büyük camiden başka şehirdeki bütün küçük mescidler kapanır.

Tâ ki onlara cemaat toplanmasın. Bunu Sirâc'dan naklen Bahır sahibi söylemiştir. Büyük caminin (cum'a camü) açılması ise zaruridir. Zâhire bakılırsa cemaat toplanmasın diye cum'adan sonra büyük cami bile kapanır. Meğer ki şöyle denile; `âdet, cemaatın vaktinden evvelinde toplanmasıdır. Binaenaleyh cum'a kılınmayan sair mescidlerin kapanması, cemaat bu camiye gelmeye mecbur olsun diyedir bu izaha göre mescidler cum'a namazı kılınıncaya kadar kapanırlar.

Lâkin cum'adan sonra açmaya bir sebeb kalmadığı için ikindiye kadar kapalı kalırlar. Sonra bütün bu söylenenler cum'â dan başka bir namaza gitmekten mübalağalı bir şekilde menetmek ve onun kuvvetli bir namaz olduğunu göstermek içindir"(3) diyerek, önemli bir noktaya işaret eder. Esasen cum'a namazı, bir şehirde, tek bir camide kılındığı zaman, asr-ı saadetteki tatbikat gerçekleşmiş olur.

Cum'a namazı, kitap, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fûkaha ile sübût bulmuş muhkem bir farizadır. Aynı zamanda mü'minlerin itaat şuurunu ayakta tutan ve onları kâfirlerle uzlaşmaz bir noktaya getiren bir ibadettir. Ehl-i Sünnet'in akaid kitaplarında, imametin niçin zarûri olduğu izah edilirken, bu konu üzerinde hassasiyetle durulmuştur.

Cum'a namazının edâsının şartları, mükellefin dışında arandığı için, bütün mü'minler bu konuda hassas olmak durumundadırlar. O şartlardan herhangi birisi ortadan kalkarsa, bütün mü'minler o şartın tahakkuku için gayret sarf ederler. Kâfirlerin ve mürtedlerin istilâsı altında iken: "Efendim, ûlû'lemr'in izni ihtilâflı bir konudur..." diye söze girip mü'minleri küfür ahkâmına razı etmeye çalışmak, büyük bir cinnettir. Hiçbir ilim ehli, bu yola tevessül edemez.

Günümüzde bu yola tevessül eden ve müslümanların "İslâm cemaatini kurmaları" hakkını savunmayan kimselere rastlanmaktadır. Cum'a (cemaat) namazı, cihad şuurunu ayakta tutan bir ibadettir. Hepimizin hatırladığı gibi; Fransızlar'ın Maraş'ı istilâsı sırasında "Cum'a şuuru" gündeme girmiş ve küfre karşı büyük bir kıyam gerçekleşmiştir. Cum'a günü; Maraş'ın ulu camisinde (ki ulu camiler, cum'a camidir) toplanan müslümanlara Rıdvan Hoca (rha) şöyle haykırmıştır:

"Müslümanlar!... Bu akşam Maraş kalesinden bayrağımız indirilmiş yerine Fransız bayrağı çekilmiştir. Cum'a namazının bir insana farz olması için onun hür olması gerekir. Fransız bayrağı o kaleden indirilmediği müddetçe, bu beldede gayrı Cum'a kılınmaz." (4) Rıdvan Hoca (rha)'nın bu açık ve yiğit tavrı; Maraşlı müslümanları, kanları ve canları pahasına da olsa, İslâm topraklarının müşriklerden temizlenmesi gerektiği şuuruna erdirmiştir. Sütçü İmam'ın (rha) tavrı da, hepimizce malumdur.

Cum'a namazının dârû'l-İslâm ve cihad şuurunu ayakta tuttuğunun en yakın misâllerinden birisi de; Cezayir müftüsünün, müstevli kâfirlerin izniyle cum'a kılınamayacağına dair fetvasıdır. Nitekim Cezayirli müslümanlar, binlerce şehid vererek, müstevli kâfirleri hezimete uğratmışlardır. Tabii bunlar hep güzel misaller!.. Afganistan'da; müstevli kâfirlerin maşası Babrak Karmal gibi bir komünisti, ulû'l-emr ilân eden Şeyh Bahaüddin Ağa gibi tiplerin varlığını da biliyoruz.

Allahû Teâla (cc)'nın muhkem ayetlerini bir kenara itip, hevâ ve heveslerini esas alarak, kâfirlerin velâyetini kabul eden bu tiplerin sayısı hızla çoğalmıştır. İdeolojik eğitimlerin sonucunda, ibadet ile âdeti birbirine karıştıran, geniş bir kitlenin varlığı da malûmdur. Müşrik düzenlere midelerinden bağlı olan ve rızk endişesiyle kıvranan kimselerden, İslâm'ın temel hedeflerine hizmet etmelerini beklemek gülünç olur.

Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Cihad kıyamet gününe kadar devam edecektir"(5) buyurduğu malûmdur. Mü'minler; başta kötülüğü emreden nefisleri olmak üzere, yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya kadar cihad etmekle memurdurlar. Şimdi cum'a namazının mahiyeti üzerinde duralım.Kur'ân-ı Kerim'de: "Ey iman edenler!.. Cum'a günü namaz için çağrıldığınız vakit, hemen Allah'ı zikretmeye gidin alış-verişi bırakın. Bu bilirseniz sizin için çok hayırlıdır."s hükmü beyan buyurulmuştur.

Bu âyet-i kerime mücmeldir. Şöyle ki: (a) Âyette cum'a namazı zikredilmemiş, mutlak olarak namaz zikredilmiştir. (b) Cum'a günü; şer'i bir gün olduğuna göre, fecir vaktinden güneşin kavuşma zamanına kadar olan süre söz konusudur. Hangi vakitte çağrılacağımız da zikredilmemiştir. (c) Ayetin başında yer alan "ey iman edenler" hükmü, Arapça gramer kaidelerine göre umumi bir beyandır.

Halbuki cum'a namazının kadınlara ve kölelere farz olmadığı hususunda icma vardır. Nitekim İmam-ı Münzir: "Kadınlara cum'a namazı farz değildir"(70) hükmünde müctehid imamların ittifak ettiğini, hiçbir ihtilafın olmadığını zikretmektedir. Dolayısıyle her mücmel emirde olduğu gibi, bu âyeti kerimeyi de Resûl-i Ekrem (sav) tefsir etmiştir. Müctehid imamlar; Resûl-i Ekrem (sav)'den gelen emirleri esas olanlara, cum'a namazının vücûbunun ve edâsının şartlarını açıklamışlardır.

Hz. Câbir (ra)'den rivayet edilen bir hadiste Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur: "Allahû Teâla (cc)'ya ve âhiret gününe iman eden bir kimseye cum'a namazı farzdır. Ancak seferi halde bulunan kimseye, kadına, çocuğa, köleye ve hasta olana farz değildir. Kim bir takım eğlence veya ticarî işlerinden dolayı cum'a namazına gitmeyip, ondan kendini müstağni sayarsa, Allah (cc) da rahmetini ve mağfiretini ondan uzak tutar. Zira Allah (cc) kimseye muhtaç değildir.

Resûl-i Ekrem (sav) her şeyden müstağnîdir, hep övülmeye lâyıktır." (8) Resûl-i Ekrem (sav)'in bu emirlerini esas alan hanefi fûkahası, bir kimseye cum'a namazının farz olması için, şu şartların bulunması gerektiğinde ittifak etmiştir: 1. Hür olmak 2. Erkek olmak, 3. Mûkim olmak, 4. Sıhhatli bulunmak. Bu dört şart Kâfi'de zikredilmiştir. 5. Yürümeye gücü yetmek. Bu şart Bahru'r Raik'te zikredilmiştir (9) Bir kimse: "Efendim, cum'a namazını emreden âyette `Ey iman edenler' diye başlanılmıştır.

Dolayısıyle ben bu şartları kabul etmem" derse, kendisine "Cum'a namazının kaç rek'at olduğunu ve nasıl kılınacağını ayetle isbat et... Ayrıca ayette vakit tasrih olunmadığına göre hangi vakitte kılacaksın?" sualini sorarız!.. Bu bizim en tabii hakkımızdır. Maalesef son yıllarda, müctehid imamların hukukuna tecavüz hareketi büyük bir hız kazandı.

Bunun değişik sebepleri vardır.Cum'a namazının vücûbunun şartları, namaz kılanda aranır. Ancak edâ edilmesiyle ilgili şartlar (yani edâsının şartları) mükellefte değil, onun dışında aranan şartlardır. Nitekim İbn-i Abidin: "Cum'a namazının sahih olması için yedi şart vardır. Bu hususta Nehir'de şöyle denilmiştir. "Cum'anın vücup ve edâsı için birtakım şartlar vardır. Bunların bazısı namaz kılanda, bazısı başkasında aranır.

Şartları (edâsının) bulunmazsa edâ sahih olmaz. Fakat vücûbunun şartları bulunmazsa edâ sahih olur"(10) diyerek bu inceliği işaret etmiştir. Şimdi cum'a namazının edâsı için geçerli şartlar üzerinde duralım:Birinci Şart: Cum'a namazını kıldıracak kimse; mü'minlerin ulû'l-emri (sultanı, imamı, vs.) veya onun izin verdiği kimse olmalıdır. Hz. Câbir (ra)'den rivayet edilen hutbede Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her kim benim hayatımda veya benden sonra, âdil veya câir bir imamı (ulû'l-emri) olduğu halde cum'a namazını, hafife alarak veya vücûbunu inkar ederek terk ederse,

Allah (cc) onun dağınık işlerini toplamasın, iki yakasmı bir araya getirmesin"(11) buyurduğu malûmdur(12). Akaid kitaplarında, halife ile cuma namazı arasındaki münasebet izah edilmiştir. Bütün akaid kitapları hanefi fûkahası tarafından kaleme alınmadığına göre, bunun mezhebi bir tavır olarak nitelendirilmesi yanlıştır. Kaldı ki "Dört şey imâmın (ulû'l-emr'in) hakkıdır: Hadd cezalarını tatbik etmek, ganimetleri mücahidler arasında tatbik etmek, cum'a namazını kıldırmak ve zekâtı toplamak"(13) hadisinde de aynı muhteva mevcuttur.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafımdan yayınlanan Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi isimli eserde: "İmamı Azam Ebû Hanife (rha)'nin kavline göre devletin (Ulû'lmr'in) izni olmadıkça cum'a namazı sahih olmaz. İmam-ı Mâlik ve Şafi ve Ahmed'e göre, izinsiz kılmamak müstehap ise de kılmakta sıhhate mâni bir şey yoktur..." (14) denilerek, konunun bütün müctehidlerce gündeme getirildiğini kaydetmektedir.Bahsin devamında da ûlû'lemr'in izni konusunun sünnete dayandığı izah edilmiştir.

Şimdi âdil ve câir imam kavramlarını izah edelim: Âdil imam; hem kendi nefsinde, hem de insanlar arasında, İslâmî hükümleri tatbik eden, bey'at sonucu müslümanlar üzerinde tasarrufu ammeye hak kazanan kimsedir. Başta Hz. Ebû Bekir olmak üzere, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (Allah kendilerinden razı olsun) âdil imama misâldir. Cair imam ise; gerek kendi nefsinde İslâmî yaşamaması, gerekse bey'at sonucu olmadan (kuvvet kullanarak) iktidara gelmesiyle tanınır. Zulmû ile meşhur olan sultanların hepsi câir imam durumundadır.

Âdil ve câir bir imam yoksa durum ne olur? Mezahib-i Erbaa'da bu sualin cevabı şöyle verilmiş: "Eğer ulü l-emrin izni olmazsa, cum'a münâkid olmaz. İnsanlara öğle namazı farz olur."(15) Tabi bu hüküm, hanefi fukahasına tahsis edilen bölümde yer almıştır. Şimdi Türkiye'de cum'a namazının edâsı için ulû'lemrin izni mevcut mudur? sualine cevap arıyalım. Birinci Büyük Millet Meclisinde cum'a namazının edâsı konusu; hilâfetin ilgası sırasında gündeme gelmiştir.

Seyyid Bey; bu konu ile ilgili bir kitap kaleme almış ve Hz. Ali (ra)'nin hilâfetinden sonra, krallığın gündeme girdiğini iddia etmiştir. Dolayısıyla krallıklar döneminde, cum'a namazının kılındığını hilafetle cum'anın ilgisi olmadığını, kendi uslûbuna göre izah etmiştir. Bu tartışmalar; 16 Şubat 1933 tarihli; Mustafa' Kemal'in emri ile; izin talebinde bulunan bütün cemaatlere (köy veya şehir) cum'a için müsaade edileceğinin tamim edilmesi üzerine kesilmiştir.

O tarihten sonra 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1972 ve 12 Eylül 1980 askerî müdahaleleri (ki hepsi de cum'a gününe rastlamış ve sokağa çıkma yasağı yüzünden cum'a namazı kılınamamıştır) sonucunda; Mustafa Kemal'in vermiş olduğu izin kaldırılmamıştır. Şu anda milyonlarca cum'a cemaati, Mustafa Kemal'in izni ve onu takip eden yönetimlerin tasvibiyle toplanmaktadır. (16)Bazı çevreler ısrarla Mustafa Kemal'in:"Hilâfeti ilga ettiği ve şer'i kanunları kaldırıp, modem kanunları getirdiği için" İslâm'a inanmadığını (tabiî gizli olarak) savunmaktâdırlar.

Ancak aynı çevreler;16 Şubat 1933 tarihinde Mûstafa Kemal Atatürk'ün emri ile verilen izinle cum'a namazını edâ etmektedirler. Firaset sahibi her insan kabul eder ki; bu çevrelerin iddiaları ile amelleri arasında korkunç bir tezat vardır. Eğer iddialarında samimi iseler, kendileri gibi düşünenler arasından "Cum'a imamı" seçerek, namazlarını edâ etmek zorundadırlar!..

Ancak tezatlarını iftira, dedikodu, yaygara ve imzasız (teksir edilmiş) ilmî (!) mütalaalarla gizleme yolunu seçmektedirler.İkinci Şart: Cum'a namazının edâsı için; mısr (şehir) veya civarinda mûkim olmak!.. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir mükellefe ne cuma namazı, ne teşrik tekbiri, ne ramazan bayramı namazı, ne kurban bayramı namazı yoktur.

Bunlar ancak toplayan şehirde (mûkim olanlara) vardır." (17) hadisini esas alan Hanefi fûkahası: "Cum'a namazı ancak şehirde (mısr) edâ edilir. Köylerde sahih olmaz" hükmünde müttefiktir. İmam-ı Merginanî: "Şehir öyle bir mevzidir ki, içinde haddleri ikâme eden ve hükümleri infaz eden bir emîri ve kadısı bulunur." (18) hükmünü zikreder. Bahsin devamında da; Kerhî'den ve Selcî'den gelen rivayetleri kaydeder.

Feteva-ı Hindiyye'de "Zahirü'r rivayede şehir; kendisinde kadı ve müfti bulunup haddlerin ikâme edildiği ve binalarının da Mina binaları kadar olduğu yerdir. Feteva-ı Kadıhan'da da böyledir. Hülasa'da ise; "İtimad bu kavil üzeredir" denilmiştir. Tatarhaniye'de de böyledir. Haddleri ikame etmenin mânâsı, bunu yapmaya gücün yetmesi, yetki ve selâhiyetin bulunmasıdır. Giyasiye'de de böyledir"ı9 hükmü kayıtlıdır.

Zayıf bir rivayet olarak, Selci'den gelen; nüfusla ilgili tarif (mukallid) bazıları tarafından "İslâmî hükümleri tatbikte gevşeklik zuhur etmiştir" gerekçesiyle tercih edilmiştir. Bazı fûkaha ise nüfus üzerinde durulmasını, haddlerin ikamesi için, belirli bir insan cemaatinin bir arada olmasına bağlamıştır. Usûl ûleması: "Zayıf kaville amel edilemiyeceği gibi, fetva da verilemez" hükmünde müttefiktir. Selâhiyetli bir ûlema heyeti tarafından hazırlanan Feteva-ı Hindiyye'deki hükümler, zayıf kavil sebebiyle terkedilmez.

(Not: Bunu zikretmemizin sebebi; imzasız [iftira teksirinde] ilmî mütalaa(!) sahibinin vehimlerini ortadan kaldırmaktır.)Üçüncü Şart: Cum'a namazının edâsı için, cemaat şarttır. Ferdî olarak edâ edilemez. Hz. Abdullah b. Amr (ra)'dan rivayet edilen hadisi şerif'te: "Cum'a namazı her müslüman üzerine, cemaat halinde kılınmak üzere vacip olan bir haktır." hükmü beyan buyurulmuştur.

Bu hadisi şerif; Beyhaki, Ebû Davud ve Hâkim'de yer almıştır. İmam-ı Merginani: "Cum'anın şartlarından birisi de cemaattir. Zira, cum'a kelimesi, ictima'dan (toplanmaktan) türemiştir. Cemaatin en azı İmam-ı Âzam Ebû Hanife (rha) katında; imamette bulunan kimsenin dışında üç kişidir. İmameyn'e göre imamdan başka iki kişidir"(20) hükmünü zikreder. İmam-ı Şafii (rha), cum'a cemaatinin en az kırk kişi olması gerektiğini beyan etmiştir.

Otuz dokuz kişi olsa cum'a sahih olmaz. Buradaki ihtilâf, cemaat kavramına dayanır. İmam-ı Şafü (rha) ilk cum'a namazının kırk kişiyle kılındığını esas almıştır. Hanefi fûkahası ise, sayının değil, cemaati önemli olduğu üzerinde durur. Fakat bütün müctehid imamlar (sayıda ihtilâf etmiş olsa da) cum'a namazının cemaatle edâ edileceği üzerinde ittifak etmişlerdir. Yani ferdî olarak kılınamaz. (Not: İmzasız iftira teksirinde; ilmî mütalaa (!) sahibi, Hanefilerin bu konuda da yanıldıkları iddiasındadır. Diyor ki:

"Hem bunca şart ileri sürülür, hem üç kişiyle olur mu?" Halbuki fetih sonucu bir belde ele geçirildiği zaman; o beldedeki zimmîler (gayrımüslimler) kılıçtan geçirilmez. Orada İslâmî hükümler tatbik edilince darû' l-İslâm vasfı ortaya çıkar. Velev ki mü'minlerin imamının görevlendirdiği üç kişiden başka, bütün ahali gayrımüslim olsun!.. İşte o üç kişi; fethedilen bu yeni beldede cum'a namazını edâ eder. Demek ki, yanılan Hanefi fûkahası değil, iftira sahibidir.)

Dördüncü Şart: Cum'a namazının edâsının şartlarından birisi de, öğle vaktinde kılınmasıdır. Cum'a namazının olan âyet-i kerime'de, "Cum'a günü" tâbiri umumi bir beyandır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Güneş meylettiği zaman insanlara cum'a namazını kıldırınız"(21) hadisi mücmel olan zamanın tefsiri hükmündedir.Be,sinci Şart: Cum'a namazının edâsının şartlarından birisi de izn-i âm'dır.

İzn-i âm; mü'minlerin emirinin (ulû'l-emrin) insanlar için umumi müsaade vermesidir.(22) Cum'a namazının edâ edildiği caminin kapısının herkese açık olması esastır. Feteva-ı Hindiyye'de: "Cemaat camiye toplanmış olsa ve caminin kapılarını üzerlerine kapatarak cum'a namazı kılmış olsalar, bu cum'a caiz olmaz"(23) hükmü kayıtlıdır.Altıncı Şart: Cum'a namazının şartlarından birisi de mü'minlerin emirinin veya görevlendirdiği kimsenin hutbe okumasıdır.

Bir kimse mü'minlerin emirinin izni olmadan hutbe okursa ve cum'a namazını kıldırsa "âsi ve bağy" hükmünde olur (24) Çünkü bu fiilde, ümmetin velâyetine tecavüz vardır. Cum'a namazı için ulû'l-emr'in vermiş olduğu izin, aynı zamanda hutbe okuması için de izin sayılır. İbn-i Abidin: "İzin ancak mescid yapılırken şarttır: Bu sözün neticesi şudur: Sultanın izni ancak ışin başında bır defa şarttır.

O cum'ayı kıldırmak için bır şahsa izin verdi mi, o şahıs da başkasına, o da başkasına izin verebilir maksad sultan (ulu'l emr) bir camide cum'a kılınmasına izin verdi mi, artık orada her şahıs ve her hâtib cum'a kıldırmaya mezûndur., (Sultanın yahut sultan tarafından mezûn olan kimsenin iznine hacet yoktur) demek değildir Buna İbn-ı Çürubaş'ın Bahır'da nakledilen şu ibaresi de delâlet etmektedir: `

Bunu öğrendikten sonra anlarsınız ki, zamanımızdâ yapılanlar, bir cami de cuma kıldırmak için sultanın izni aranır. Ve sultanın cami sahibine orada cum'a kıldırmak için izin vermesi, cami sahibinin de tayin edeceği hatibe izin vermesini sahih kılar. Artık bu hatib de icabında yerine başkasını geçirmeye mezûndur. Bunun hülâsası şudur Cum'a kıldırmak ancak vasıtalı veya vasıtasız olarak sultan (ulû'l-emr) tarafından me'zûn kimseye caizdir izin yoksa caiz değildir."25

Bu metinde geçen hatıb ıstılâhı unutulmaya terkedilmiştir. "Hatıb", ıştılâhı; "Cum'a imamı" mânâsındadır Hutbeden kinayedir meselenin kavranması için Şafi` fûkahasından `İmam Ebû'l Hasan el Maverdî'nin Ahkâmû's Sultaniye isimli eserindeki şu hükümleri zikredelim. "Cum'a namazına imam tayin edilen kimse, beş vakit namazı kıldıramaz. Beş vakit namaza imam tayın edilen kimsenin cum'a namazını kıldırıp kıldıramıyacağı hakkında görüş ayrılığı vardır.

Yalnız cum'a namazını başlıbaşına bır ibadet kabul edenlere göre, beş vakit namaza imam tayin `edilen, cum'a namazına imam olamaz Cum'a namazını, o günün öğle namazına sayanlar, beş vakit namâz için tayin edilen imamın, cum'a imamlıği caizdir, derler "26 Hanefi fûkahasına göre: cum'a namazı başlı başına bır ibadettir, öğle namazının bedeli değildir. bu sebeple Osmanlı döneminde, "mescid imamları" ile "hatipler" (cum'a imamları) ayrı ayrı tayin edilmişlerdir.

Günümüzdeki "Hâtibogulları" tâbiride, bu maziyi hatırlatır!.. Cumhuriyet döneminde ise, bu iki görev birleştirilerek "imam-hatip" denilmiştir: Şimdi "filân caminin imam-hatibi" denilir. Cum'a namazının;edasının Şartları; meselenin ehemmiyeti sebebiyle, tarih boyunca titizlikle tartışılmıştır.

Bir şehirde "tek bir yerde mi, yoksa müteaddid yerlerde mi kılınacağı" konusunda ihtilâf sebebiyle âhir-i zuhur (son öğle namazı) gündeme girmiştir(27). Bazı fûkaha;'bir şehirde `tek bîr camide kılınacağını esas almış' ve: "Müteaddid yerlerde cum'a namazını kılmanın caiz olduğunu sahabeden ve tabiatıdan hiç kimse söylememiştir" diyerek konunun ehemmiyetini ..işaret etmiştir: Hanefi fûkahası; istilâ altında dahi mü'minlerin kendi içlerinden bir emir seçerek cemaat haline gelmelerini, seçtikleri emîrin kadı ve cum'a imamı tayın suretiyle İslâm'ın hükümlerini yaşamalarını tavsiye etmiştir.27

Fakat hiçbir fakih; "müstevli kâfirlerin reislerine itaat ederek, küfür ahkâmına râzı olun ve rahatınıza bakın" dememiştir!.. Esasen böyle demesi de düşünülemez. Afganistan'ın istilâsından sonra, firaset sahibi mü'minlerin: "Babrak Karmal'ın ve onun gibî olanların izniyle cum'a namazı kılınmaz" demeleri, bazı çevreleri rahatsız etmiştir. Bu hiçbir zaman, o beldelerde ikamet eden müslümanların, cum'a namazını terketmelerini, teklif değildir. Aksine kendi içlerinden emir seçerek, müstevlilere karşı cihad etmelerinin gerektiğini hatırlatmaktır.

"Azimet"'ve "ruhsat"`'hududlarını dikkate almayarak, aklî sebeplerle keyfî gerekçeler bulmak (dinde bid'at çıkarmak) büyük bir tehlikedir Müctehid seviyesinde ilme sahip olmayan bir mü'min; sırf ilmî kudreti olmadığı için, bir müctehide ittiba eder: Bu onun üzerine vaciptir. Mükellefi, ittiba ettiği müctehid hususunda (ilmî bir delile dayanmadan) şüpheye düşürmek, İslâm'a hizmet değildir Hele hele: "Efendim, ulû'l- emr'in izni meselesi sadece Hanefilerde var, diğerlerinde yok!..

Dolayısıyle cumhurun görüşü geçerlidir" gibi; usûl-i fıkıh açısından kabul edilemeyecek iddialar gülünçtür. Kaldı ki bu uslûp, ilmî kudrete haiz olmayan mukallid mü'minler tarafından benimsenirse, Kur'ân-ı Kerîm'in dışındaki bütün eserler (hadis mecmuaları da dahil) reddedilir. Bunun ortaya çıkaracağı vahim sonuçlar, biraz ilmi olan ihlâslı mü'minler tarafından kolayca tahmin edilebilir.

KAYNAKLAR
(1) Mehmed Zihni Efendi, Nimeı-i İslâm, Diyarbakır: 1339 M. İslâmî Yay. c. I, sh. 529 ("Cum'a namazı" bahsinin girişi). Ayrıca Islâm Ansiklopedisi, İst. 1977, c. III, sh. 227 ("Cum'a" Mad.)
(2) Sahih-i Müslim Tercümesi ve Şerhi, İst.1977, c. IV, sh. 2347 (459), Cum'a bahsinin girişi.
(3) İbn-i Abidin, Reddü'l Mııhtar Ale'd Dürri'I Muhtar, İst:1983. c. III, sh. 325.
(4) Kurtuln,s Dergisi, Şubat 1977 Yıl: 3, sh. 24 (Maraş Yüksek Tahsil Gençliği tarafından, Maraş'ın kurtuluş gününde çıkanlan dergi).
(5) İmam-ı Merginani, el-Hidaye Şerhû Bidayetü'l Mübıedi, Kahire:1965, c. II, sh.135.
(6) Cumâ Sûresi: 9.
(7) İbn-i Münzir, Kitabû'l-Icma, Ankara,1983, sh. 29.
(8) İmam-ı Kasani, el-Bedaiîı's Senai, Beyrut: 1974, c.I, sh. 258-259.
(9) Şeyh Nizamüddin ve Heyet, el-Feteva-ı Hindiyye, Beyrut:1400, c. I, sh.144.
(10) İbn-i Abidin, a.g.e., c. III, sh. 283.
(11) Sünen-i Ibn-i Mace, İst: 1401, Çağrı Yay. c. I, sh. 343, Had. No:1801.
(12) Geniş bilgi için bkz. Sadrüddin Taftazani, Şerhû'l Akaid. İst: 1980 sh. 326-327. Ayrıca Muslihuddin Mustafa Kesteli, Şerhû Akaidi'I Kesteli, İst: 1973, Salâh Bilici Yay., sh. 181-182; Metn-i Akaid'il Ömer Nesefi, sh.12 (Kesteli'nin sonunda).
(13) Siracüddin Ebû Hafs Ömer el-Gaznevi, el-Gurreti'l Münife, Kahire:l950, sh. 68. Ayrıca İbn-i Hümam, Fethû'I Kadir, Beyrut:1316, c. IV, sh.129.
(14) Abdüllâtif Zebidî, Sahih-i Bnhari Muhtasarı, Teerid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ank: ty. Diyanet Yay. c. III, sh. 47 vd.
(15) Abdurrahman el-Ceziri, Kitabü'I-Fıkh ale'I-Mezahibi'I-Erbaa, Beyrut: 1969, 3. bsm., c. I, sh. 388 (Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, çev. Hasan Ege, Bahar Yayınlan, Ankara 1971 baskısında bu hüküm yer almamaktadır. Zuhül eseri atlanmış olsa gerek...)
(16) Bu iznin metni için bkı: A. Hamdi Akseki, İslâm Dini, Ank:1973 (27. bsk), sh.173.
( 17) İmam-ı Serahsi, el-Mebsut, Beyrut: ty., c. II, sh.121. Aynca İmam-ı Merginani, el-Hidaye Şerhû Bidayetü'I Mühıedi, Kahire: 1965, c. I, sh. 82; İbn-i Hümam, Feıhû'I Kadir, Beyrut:1315, c. I, sh. 409.
(18) İmam-ı Merginani, a.g.e., c. I, sh. 83.
(19) Şeyh Nizamüddin ve Heyet, a.g.e., c. I, sh.145.
(20) İmam-ı Merginani, a.g.e., c. I, sh. 83.
(21) İbn-i Hümam, a.g.e., c. I, sh. 413. Ayrıca İmam-ı Merginani, a.g.e., c. I, sh. 83.
(22) Molla Hüsrev, Dürerîı'I Nükkam fi Şerhû Gureri'l Ahkâm, İst.1307, c. I, sh.138.
(23) Şeyh Nizamüddin ve Heyet, a.g.e., c. I, sh.148.
(24) Şeyhülislânı Ali b. Muhammed (Zenbilli Ali Efendi) el-Feteva, İst: 1324, sh.ll, Fetva no: 32. Ayrıca Şeyh Nizamüddin ve Heyet, a.g.e., c. I, sh.145.
(25) İbn-i Abidin, a.g.e., c. III, sh. 290. "
(26) İmam Ebû'1-Hasen el-Maverdi, el-Ahkâmn's Sultaniye, İst:1976 Bedir Yay. sh.113 (Müt.: Ali Şafak).
(27) Geniş bilgi için bkz. İbıi-i Abidin, a.g.e., c. III, sh. 300.
(28) Geniş bilgi içirr bkz. İbn-i Nüceym, el-Bahrü'r-Raik Kahire: 1311 c. IV, sh. 298. İbn-i Hümam, a:g.e., c. VI, sh. 365 Şeyh Nizamüddin ve Heyet, a.g.e., c. I, sh.146, İbn-i Abidin, a.g.e., c. XII, .145.
 

0707ugur

New member
Katılım
7 Haz 2007
Mesajlar
92
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
33
Konum
adana
cuma özelliği! niye kıymetlidir???

cuma özelliği! niye kıymetlidir???

1- Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah katında günlerin efendisi Cuma’dır. O kurban ve Ramazan bayramı günlerinden de faziletlidir. Cuma gününde şu beş özellik vardır: 1- Hazret-i Âdem o gün yaratıldı. 2- O gün yeryüzüne indirildi. 3- O gün vefat etti. 4- O günde öyle bir an vardır ki, günah veya akrabalarla ilişkiyi kesme konularında olmamak şartıyla kul Allahü teâlâdan bir şey isterse Allahü teâlâ mutlaka onu verir. 5- Kıyamet o gün kopacaktır. Allah’a yakın hiç bir melek, hiçbir gök, hiçbir yer yoktur, hiçbir rüzgar, hiçbir dağ ve taş yoktur ki, Kıyametin kopmasına sahne olacağı için Cuma gününün heybetinden korkmasın.)
[Buhari, İ. Ahmed]

Cuma, müminlerin bayramıdır. Bugün yapılan ibadetlere en az, iki kat sevap verilir. Bugün işlenen günahlar da, iki kat yazılır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de, Cuma günü ve gecesinde işlenilenden daha kötüsü yoktur.) [Ramuz]

(Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.)
[İ.Gazali]

(Cuma günü, kuşlar, vahşi hayvanlar birbirine, “Selam size, bugün Cumadır” derler.)
[Deylemi]

(Cuma diğer Cumaya kadar ve fazladan üç gün içinde işlenen günahlara kefaret olur. Çünkü iyi bir amel işleyene on kat sevap verilir.)
[Taberani]

(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.)
[Deylemi]

(Cuma günü gusleden kimsenin günahları affolur.)
[Taberani]

(Cuma günü sabah namazından önce, “Estağfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh” okuyanın, deniz köpüğü kadar da olsa, bütün günahları affolur.)
[İbni Sünni]
[Böyle büyük mükafat verilebilmesi için, o kişinin, düzgün itikada sahip olması, kul hakkını, kazaya kalan farzlarını ödemesi ve haramlardan vazgeçmesi şarttır.]

(Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehid olur, kabir azabından kurtulur.)
[Ebu Nuaym]

(Ana-babanın kabrini, Cuma günleri ziyaret eden kimsenin günahları affolur, haklarını ödemiş olur.)
[Tirmizi]

(Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.)
[Dare Kutni]
(Cuma gecesi Yasin suresini okuyanın günahları affedilir.)
[İsfehani]

(Cuma günü veya gecesi Duhan suresini okuyana Cennette bir köşk verilir.)
[Taberani]

2-
Kendisine Cuma namazı farz olan her müslümanın alış-verişini bırakıp namaza gitmesi farzdır. Özürsüz Cumaya gitmemek haramdır. Ezan okunurken de, alış-veriş yapmak mekruhtur. Halbuki alış-verişin kendisi helaldir. Yani alınan mal mekruh değil, helaldir. Fakat ezan okunurken alış-veriş yapılması mekruhtur. (Dürer)

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, bugünden itibaren kıyamete kadar size Cuma namazını farz kıldı. Adil veya zalim bir imam [başkan] zamanında küçümseyerek veya inkâr ederek Cuma namazını terk edenin iki yakası bir araya gelmesin! Böyle bir kimse tevbe etmezse, onun namazı, zekatı, haccı, orucu ve hiçbir ibadeti kabul olmaz.) [İbni Mace]

(Allah’a ve ahirete inanan, Cuma namazına gitsin!)
[Taberani]

(Cuma namazını kılmayan kimsenin kalbi mühürlenir
[iyilik yapamaz olur], gafil olur.) [Müslim]

(Cuma namazına giderken ayakları tozlanan kimseye Cehennem ateşi haramdır.)
[Tirmizi]

(Cuma namazından sonra, yedi defa ihlas ve muavvizeteyn
[yani iki Kul euzüyü] okuyan kimseyi, Allahü teâlâ, bir hafta, kazadan, beladan, kötü işlerden korur.) [İbni Sünni]

(Büyük günah işlenmediği müddetçe, beş vakit namaz ile Cuma namazı, öteki Cumaya kadar aralarda işlenen günahlara kefarettir.)
[Müslim]
Seferi olana Cuma kılmak farz değildir, kılarsa farz sevabını alır. (Hindiyye)

Cuma namazı kılınmayan çok küçük köylerde ve kâfir ülkelerinde, cemaatle öğle namazı kılınır ve ikamet okunur. Cumanın sahih olduğu yerlerde, öğleyi cemaatle kılmak ve ikamet okumak mekruh olur. (Redd-ül Muhtar, Fetava-i Abdurrahim)

Mahkumlara Cuma namazı farz değildir. Öğle namazını cemaatle kılabilirler.
Cuma namazı yalnız erkeklere farzdır. Bu husustaki hadis-i şeriflerden ikisi şöyle:
(Cuma namazı kılmak, köle, kadın, çocuk, hasta hariç, her müslümana farzdır.) [Hakim]
(Cumaya gelmeyen erkeklerin evlerini yıksam diye düşündüm.) [Buhari]
Kadınların Cuma günü, öğle namazını evlerinde kılmak için cemaatin camiden çıkmasını beklemeleri şart değildir. (Hidaye)

3-
Cuma günü oruç tutmak müstehaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cuma günü oruç tutana, on ahiret günü oruç sevabı verilir.) [Beyheki]

Bazı âlimlere göre de yalnız Cuma günü oruç tutmak mekruhtur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutun.) [Buhari]

(Sünnet ve mekruh olduğu bildirilen bir işi yapmamalıdır! Bunun için Cuma günü orucu perşembe veya cumartesi ile birlikte tutmalıdır!) (Redd-ül Muhtar)

Not:
Geniş bilgi için Namaz-Abdest maddesinde, Cuma günü ve Cuma namazı kısmına bakınız.
 
M

muhik

Guest
cuman mübarek olsun 0707ugur.güzel bir konuya değinmişsin tüm cumaların sana hayır bereket getirsin mağfiret dolu olsun. el baki hüvel baki safinaz
 

CeRiR-üL MeHDi

New member
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Cuma namazındaki hatalar...

Cuma namazındaki hatalar...

1. Ebu Hureyre (radiyallahu anh)den rivayetle Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

( أَلاَ هَلْ عَسَى أَحَدُكُمْ أَنْ يَتَّخِذَ الصُّبَّةَ مِنَ الْغَنَمِ عَلَى رَأْسِ مِيلٍ أَوْ مِيلَيْنِ، فَيَتَعَذَّرُ عَلَيْهِ الْكَلَأُ فَيَرْتَفِعُ، ثُمَّ تَجِيءُ الْجُمُعَةُ فَلاَ يَجِيءُ وَ لاَ يَشْهَدُهَا ، فَتَجِيءُ الْجُمُعَةُ فَلاَ يَشْهَدُهَا ، وَ تَجِيءُ الْجُمُعَةُ فَلاَ يَشْهَدُهَا، حَتَّى يُطْبَعَ قَلْبُهُ )
« Dikkat buyurun! Sizden biriniz, bir veya iki mil uzaklıkta bir koyun sürüsüne sahip olmayı, sonra (hayvanlarına) ot bulmak için daha yüksek yerlere çıkmayı, Cuma namazı geldiğinde (dağda, şehirden uzakta olduğu için) namaza gidememeyi ve orada bulunmamayı, bir sonraki Cuma namazında da yine bulunmamayı, aynı şekilde daha sonraki haftada da Cuma namazında bulunmamayı, (ve bu üç ihmalden ötürü) kalbinin mühürlenmesini ister mi? » 227

Bu hadiste, bir koyun veya deve sürüsünü otlatmak için araziye açılarak camiden uzaklaşan, bundan dolayı da Cuma namazını terk etmek durumunda kalan kimse hakkında şiddetli bir tehdit vardır.


2. Ebu Hureyre ve ibn-i Ömer (radiyallahu anh), Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem), minberdeyken şöyle dediğini rivayet etmektedir:

( لِيَنْتَهِيَنَّ أَقْوَامٌ عَنْ وَدْعِهِمُ الْجُمُعَاتِ ، أَوْ لَيَخْتِمَنَّ اللهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ ثُمَّ لَيَكُونُنَّ مِنَ الْغَافِلِينَ )

« İnsanlar, Cuma namazına gitmemezlik etmesinler. Aksi taktirde Allahu Teala onların kalplerini mühürler de gafillerden olurlar. » 228

3. İbn-i Mesud’dan (r.a) rivayete göre Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), Cuma namazına gelmeyenlerle ilgili olarak şöyle demiştir:

( لَقَدْ هَمَمْتُ أَنْ آمُرَ رَجُلاً يُصَلِّي بِالنَّاسِ ثُمَّ أُحَرِّقَ عَلَى رِجَالٍ يَتَخَلَّفُونَ عَنِ الْجُمُعَةِ بُيُوتَهُمْ)
« (Cemaatten) birine, (insanlara) namaz kıldırmasını emretmeyi, sonra da (gidip) Cuma namazına gelmeyenlerin evlerini ateşe vermeyi istedim » 229

4. Muhammed bin Abdurrahman bin Zürare, amcasının şöyle dediğini rivayet etmektedir:

( مَنْ سَمِعَ النِّدَاءَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَلَمْ يَأْتِهَا ، ثُمَّ سَمِعَهُ فَلَمْ يَأْتِهَا ، ثُمَّ سَمِعَهُ فَلَمْ يَأْتِهَا ،
طَبَعَ اللهُ عَلَى قَلْبِهِ ، وَ جَعَلَ قَلْبَهُ قَلْبَ مُنَافِقٍ )
« Herkim Cuma günü Cuma namazı için okunan ezanı duyup da camiye gitmezse, aynı şekilde )ikinci ve üçüncü haftada( yine ezanı duyduğu halde camiye gitmezse, Allah, o kimsenin kalbini mühürler ve kalbini bir münafık kalbine çevirir. » 230


5. Ebu’l-Ca’d ed-Damri, Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dediğini rivayet etmiştir:

( مَنْ تَرَكَ ثَلاَثَ جُمَعٍ تَهَاوُنًا بِهَا طَبَعَ اللهُ عَلَى قَلْبِهِ )
« Herkim tembellik sebebiyle üç defa Cuma namazını terkederse, Allah, o kimsenin kalbini mühürler » 231

Hadiste yer alan تَهَاوُنًا بِهَا lafzı, Cuma namazına gereken önemi vermemek anlamına gelir. Çünkü, Yüce Allah’ın farzlarını hafife almak küfürdür.

İnşallah, Cuma namazını terk eden kimseler –ki bunların sayısı günümüzde az değildir- içinde bulundukları bu gaflet uykusundan bir an evvel uyanırlar. Cuma namazını terk eden kimselerle özellikle şu kesimleri kast ediyorum: Futbol izleyicileri, devlet başkanlarının ve kralların korumaları, damat, gezi ve piknik gibi sebeplerle Cumaya gelemeyenler ve Kitap ve Sünnetten gerekçesi olmayan şartlar ve kayıtlar sebebiyle halde Cumayı terkedenler.



227_ İbn Huzeyme, Sahih (3/177) (1859); İbn Mace (1/357); Müstedrek (1/292). Munziri et-Tergib ve’t-Terhib (1/308) adlı kitabında hadisin hasen olduğunu söyler. Albani de Sahihu’l-Camii’s-Sagir de (2656) hasen olduğunu söylemiştir.
228_Müslim (2/591); Darimi (1/368-369).
229_Müslim (1/452) (652); İbn Huzeyme (3/174); Ahmed (1/402)

230_Beyhaki ve Ebu Ya’la tahric etmiştir, Telhisu’l-Habir de (2/53) geldiği gibi; Mervezi, Cum’a ve Fadluha (63). İbn Munzir hadisin sahih olduğunu söyler. İbn Hacer de ravilerinin güvenilir olduğunu söylemiştir.
231_Tirmizi (500); Ebu Davut (1052); Nesai (3/88); Ahmed (3/424-425); İbn Mace (1125).


Namazdaki hatalar kitabı...
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Başlığı okuyunca acaba dedim Cuma namazını kılarken hatalımı kılıyoruz?

Cerir kardeşim bence yazının başlığı "Cuma namazındaki hatalar" değilde "Cuma namazını terk edenlerin sonu" şeklinde açılsaydı daha isabetli olurdu diye düşünüyorum..Selametle güzel kardeşim!..
 
Üst Alt