Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cuma Gününün Önemi

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
arkadaslar cuma namazini kilmadaki sartlardan birisinde imamin cemaatten daha bilgili olmasi sarti varmidir yani kisi imam daha bilgisizse arkasinda namaz kilmasada olurmu bunda bilgilerinizi paylasirsaniz sevinirim
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
CUM'A NAMAZININ SAHİH OLMASI İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR (EDASININ ŞARTLARI)
Kılınan bir Cum'a namazının geçerli olması için aşağıdaki şartların bulunması gerekir:

A) Cum'a Kılınacak Yerin Şehir veya Şehir Hükmünde Olması

Bu şart, bazı nakillere ve sahabe uygulamalarına dayanır. Hz. Ali'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Cum'a namazı, teşrik tekbirleri, Ramazan ve Kurban Bayramı namazları, yalnız kalabalık şehir veya kasabalarda eda edilir. İbn Hazm (ö. 456/1063) bu naklin sağlam olduğunu ortaya koymuş, Abdurrezzak aynı hadisi Ebû Abdirrahman es-Sülemî aracılığı ile Hz. Ali'den rivâyet etmiştir. Hz. Ali'nin sözü İslâm hukukçularınca bu konuda yeterli bir delil sayılmıştır.(Abdurrezzak, el-Musannef, III,167-168, H. No: 5175, 5177; İbn Ebi Şeybe bunu Abbad b. el-Avvâm'dan, benzerini Hasan el-Basrî, İbn Sîrîn ve İbrahim en-Nehâî'den nakletmiştir; İbnu'l-Hümam, a.g.e., I, 409).

Bu konuda rivâyet edilen nakillerde geçen "kalabalık şehir" sözü İslâm hukukçularınca şöyle tarif edilmiştir:

Ebû Hanife (ö. 150/767)'ye göre valisi, hâkimi, sokak, çarşı ve mahalleleri olan yerleşim merkezleri "kalabalık şehir" niteliğindedir. Ebû Yusuf (ö. 182/798), halkı en büyük mescide sığmayacak kadar kalabalık olan yerleri şehir sayarken İmam Muhammed (ö. 189/805), yöneticilerin şehir olarak kabul ettikleri yerleri şehir kabul eder.

İmam Şâfiî (ö. 204/819) ve Ahmed İbn Hanbel (ö. 241/855) bu konuda nüfus sayısı kriterini getirir. Onlara göre, kırk adet akıllı, ergin, hür ve mukîm erkeğin yaz kış başka beldeye göç etmeksizin oturdukları yerleşim merkezleri şehir sayılır ve kendilerine Cum'a namazı farz olur (es-Serahsî, a.g.e. II, 24, 25; el-Kâsânî, I, 259; el-Cezerî, Kitabü'l-Fıkh ale'l-Mezâhibi'l-Erbaa, Mısır (t.y.) I, 378, 379; Abdurrahman el-Mavsılî, el-İhtiyâr, Kahire (t.y.) I, 81).

İmam Mâlik (ö. 179/795)'e göre, mescidi ve çarşısı olan her yerleşim merkezi şehir sayılır. Köy ve şehir kelimeleri eş anlamlıdır. Nüfuz az olsun çok olsun hüküm değişmez. Cum'a namazının küçük yerleşim merkezlerinde de kılınabileceğini söyleyenlerin dayandığı deliller şunlardır:

1) Ebû Hüreyre (ö. 58/677), Bahreyn'de görevli iken Hz. Ömer'e Cum'a namazının durumunu sormuş, Hz. Ömer kendisine; "Nerede olursanız olunuz, Cum'a namazını kılınız" şeklinde cevap vermiştir.

2) Ömer b. Abdülazîz (ö. 101/720), komutanı Adiy b. Adiy'e yazdığı mektupta, (ahalisi) "çadırda yaşamayan herhangi bir köye gelince: orasının halkına Cum'a namazı kıldıracak bir görevli tayin et" demiştir.

3) İmam Mâlik, ashâb-ı kirâmın Mekke ile Medine arasında su başlarında Cum'a namazını kıldıklarını nakleder ve o yörelerde herhangi bir şehir bulunmadığını belirtir (es-Serahsî, a.g.e., II, 23, Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Terc. ve Şerhi, III, 45, 46).

4) İbn Abbas, Medine'deki Peygamber mescidinden sonra ilk Cum'a namazının Bahreyn'de "Cuvâsâ" denilen bir köy (karye) de kılındığını söylemiştir (Buhârî, Cum'a, II, (I. s. 215); Bağavî, a.g.e., IV, 218; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., I, 409)

Cum'a namazının büyük yerleşim merkezlerinde kılınacağı görüşünde olan İslâm hukukçuları yukarıdaki delilleri şöyle değerlendirmişlerdir:

1) Hz. Ömer'in sözü, ashâb-ı kirâm arasında çöllerde ve sahralarda Cum'a namazı kılınamayacağı bilindiği için, "hangi şehirde bulunursanız bulunun, Cum'a namazı kılın" şeklinde anlaşılmıştır.

2) Ömer b. Abdülaziz'in sözü, kişisel bir görüş olduğu için delil sayılmamıştır.

3) Kendilerinde Cum'a kılındığı bildirilen "Eyle", Bahr-ı Kulzüm üzerinde önemli bir iskele, "Cuvasâ" da Bahreyn'de Abdulkays'a ait bir kaledir. Buraları "köy (karye)" olsalar bile, devletçe tayin edilen yöneticileri ve zabıta kuvvetleri bulunduğu için şehir hükmünde sayılırlar (Ahmed Naim, a.g.e., III, 46). İbn Abbas'ın sözünde, Cüvâsâ için, "köy" denilmesi, o devirlerde buranın "şehir" sayılmasına engel değildir. Çünkü onların dilinde karye kelimesi şehir anlamında da kullanılıyordu. Kur'ân-ı Kerîm'de de bu anlamda kullanılmıştır. Bu Kur'ân, iki köyden ulu bir adama indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf, 43/31). Âyetteki "iki köy (karye)" den maksat Mekke ile Tâif'dir. Diğer yandan Mekke şehrine "Ümmü'l-Kura (köylerin anası)" adı verilmiştir (Şürâ, 42/7). Mekke'nin şehir olduğunda şüphe yoktur. Cuvâsa da bir kale olduğuna göre: hâkimi, yöneticisi ve âlimi vardır. Bu yüzden es-Serahsî (ö. 490/1097), Cuvâsâ için eş anlamlısı olan "şehir (mısr)" kelimesini kullanır (es-Serahsî, a.g.e, II, 23) Abdurrezzak, Hz. Ali'nin Basra, Kûfe, Medine, Bahreyn, Mısır, Şam, Cezire ve belki Yemen'le Yemâme'yi şehir (mısr) kabul ettiğini belirtir (Abdurrezzak, a.g.e., III, 167)

Ebû Bekir el-Cassâs (ö. 370/980), "Eğer Cum'a, köylerde câiz olsaydı, şehir hakkında olduğu gibi, insanların ihtiyacı yüzünden, bu da tevatüren nakledilirdi" der ve Hasan'dan, Haccac'ın şehirlerde Cum'a'yı terkedip, köylerde ikâme ettiğini nakleder. (el-Cassâs, Akhâmu'l-Kur'ân V, 237, 238)

İbn Ömer (ö. 74/693), "Şehire yakın olan yerler, şehir hükmündedir" derken, Enes b. Mâlik (ö. 91/717), Irak'ta bulunduğu sırada Basra'ya dört fersah uzaklıktaki bir yerde ikâmet eder ve Cum'a namazına kimi zaman gelirken kimi zaman da gelmezdi. Bu durum onların Cum'a'yı yalnız şehir merkezlerinde câiz gördüklerine delâlet eder. (el-Cassâs, aynı yer)

Uygulama örnekleri:

a) Allah elçisi hayatta bulunduğu sürece, Cum'a namazı yalnız Medine şehir merkezinde kılınmış ve çevrede bulunanlar da namaz için merkeze gelmişlerdir.

Hz. Âişe (ö. 57/676)'den, şöyle dediği nakledilmiştir: "Müslümanlar Hz. Peygamber devrinde Medine'ye Cum'a namazı için yakın menzil ve avâlilerden nöbetleşe gelirlerdi" Menzil, Medine çevresindeki bağ-bahçe evi de mektir. Avâlî ise, Medine civarında, Necid tarafında, Medine'ye yaklaşık 2-8 mil uzaklıktaki küçük yerleşim merkezleridir. Ashâb-ı Kirâm bu yerlerden nöbetleşe Cum'a namazına geldiklerine göre kendilerine Cum'a namazı farz değildi. Aksi halde kendi yörelerinde Cum'a namazını cemaatle kılmaları veya hepsinin Medine'ye gelmesi gerekirdi. Diğer yandan Allah elçisinin Kubalılar'a, Medine'de Cum'a namazında hazır bulunmalarını emrettiği nakledilir. Kuba, o devirde Medine'ye iki mil uzaklıktadır.

b) Hulefâ-i râşidîn döneminde bir takım ülkeler fethedilince, Cum'a'lar yalnız şehir merkezlerinde kılınmıştır. Bu uygulama, onların "şehir (büyük yerleşim merkezi)" olmayı Cum'a'nın sıhhat şartı saydıklarını gösterir. Öğle namazı farz olduğu için, onun Cum'a namazı sebebiyle terkedilmesi kesin bir nass (âyet-hadis) ile mümkün olabilir. Kesin nass ise, Cum'a'nın şehir merkezlerinde kılınması şeklinde gelmiştir. Cum'a İslâmî prensip ve emirin en büyüklerindendir. Bu da en iyi, şehirlerde gerçekleşir. (es-Serahsî, a.g.e., II, 23; el-Kâsânî, a.g.e., l, 259; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., II, 51)

Kaynaklarda verilen bu bilgiler ışığında konuyu aşağıdaki şekilde netleştirmek mümkündür.

a) Şehir ve kasabalar:

Valisi, müftüsü, İslâmî hükümleri icra edecek ve hadleri infâz edecek güce sahip hâkimi (kadı) ile güvenliği sağlayacak zabıtası bulunan her yerleşim merkezi "şehir"dir. Sonraki İslâm hukukçularının eserlerinde" yolları, köyleri, çarşı ve pazarları bulunma" özelliği üzerinde durulmamıştır. Çünkü bir şehir veya kasabada bu özellikler zaten vardır. Böyle bir kasabanın gerek mescidinde ve gerekse "musallâ (namazgâh)" denen yerlerinde Cum'a namazı kılınabilir. Bunda görüş birliği vardır (İbn Âbidin, a.g.e., I, 546, 547 vd.) Bu tarife göre, vilâyet ve kaza merkezleri şehir sayılır. Bunların durumu, şehir olduklarında şüphe bulunmayan Mekke ile Medine'nin durumuna benzer.

b) Şehir hükmünde olan yerler:

En büyük mescidi, Cum'a namazı ile yükümlü olanları almayacak kadar kalabalık olan yerleşim merkezleri de "şehir" hükmündedir. Bu, Ebû Yûsuf'un şehir tarifine uygundur. Sonraki İslâm hukukçularının çoğu, bu görüşü izlemişlerdir. Bu yerler resmi bir görevli bulununca, İmam Muhammed'in şehir tarifine de uygun düşer (es-Serahsî, a.g.e., II, 23, 24; el-Kâsânî, a.g.e., 259, 260; el-Mavsılî, a.g.e., I, 81; el-Cezirî, a.g.e., I, 378, 379). Bu ölçüye göre, nâhiye merkezleri ile pek çok büyük köyler de şehir hükmünde olur.

B) Devletin İzninin Bulunması

Cum'a namazının sahih olması için "devlet temsilcisinin izni" problemi de İslâm hukukçularınca tartışılmıştır. Bu iznin gerekli olduğunu söyleyenler olduğu gibi aksini savunanlar da bulunmuştur. Biz aşağıda her iki görüşü ve delillerini vererek, konuyu değerlendirmeye çalışacağız.

1) Hanefilerin görüşü:

Hanefi hukukçularına göre, Cum'a namazı için izin gereklidir. Dayandıkları delil Câbir b. Abdullah ve İbn Ömer'den nakledilen ve yukarıda da daha uzun bir şekilde kaydettiğimiz şu hadistir: "Kim Cum'a namazını ben hayatta iken veya benden sonra adaletli ve câir (zâlim) bir imamı (önderi varken, onu küçümseyerek veya inkâr ederek terkederse Allah iki yakasını bir araya getirmesin ve işini bitirmesin" (İbn Mâce, İkâme, 78) İbn Mâce bu hadisin senedinde bulunan Ali b. Zeyd ve Abdullah b. Muhammed el-Adevî sebebiyle isnâdı zayıf sayar. Heysemî, hadisin benzerini naklettikten sonra şöyle der: Bu hadisi Taberanî, el-Evsat'ında nakletmiştir. Oradaki senedde Musa b. Atıyye el-Bâhilî vardır. O'nun biyografisini bulamadım. Geri kalan râviler güvenilir. (Mecmau'z-Zevâid, II, 169, 170) Bu hadiste, Cum'a'nın farzolması için adaletli veya adaletsiz bir yöneticinin bulunması öngörülmüştür. Cum'a namazı büyük cemaatle kılınacağı ve hutbede topluma hitap edileceği için onun toplum düzeni ile yakından ilgisi vardır. Devletten izin alma şartı aranmazsa fitne çıkabılir. Cum'a kıldırmak ve hutbe okumak bir şeref vesilesi sayılarak rekabet doğabilir. Bazı kimselerin çekişme ve ihtirasları cemaatin namazını engelleyebilir. Camide bulunan her grubun namaz kıldırmak istemesi, Cum'a'dan beklenen faydayı yok eder. Bir grup kılarak, diğerleri çekilse yine amaca ulaşılmaz. Kısaca hikmet ve toplum psikolojisi bakımından da Cum'a'nın İslâm devletinin kontrolünde kılınması gereklidir.

Ancak yöneticiler Cum'a'ya ilgisiz kalır ve önemli bir sebep olmaksızın müslümanları namaz kılmaktan alıkoymak isterse, onların bir imamın arkasında toplanarak Cum'a namazı kılmaları mümkündür. İmam Muhammed, bu konuda şu delili zikreder: Hz. Osman, Medine'de kuşatma altında iken, dışarıda bulunan sahabiler Hz. Ali'nin arkasında toplanmış ve o da Cum'a namazını kıldırmıştır. (el-Kâsânî, a.g.e., I, 261; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, I,146; İbn Âbidin, a.g.e., I, 540) Bilmen, bunun dâru'l-harpte mümkün ve câiz olduğunu belirtir (Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 162)

Devlet başkanı veya valilerin bizzat Cum'a namazı kıldırmaları gerekli midir?. İbnü'l-Münzir şöyle der: "Öteden beri Cum'a namazını, devlet başkanı veya onun emriyle kıldıracak bir kimsenin kıldırması şeklinde uygulama yapılmıştır. Bunlar bulunmazsa, halk öğle namazı kılar" (Ahmed Naîm Tecrid-i Sarih Tercümesi, III, s. 48)

Burada şunu belirtelim ki, yukarıda kaydettiğimiz hadisten imam ya da müslümanların halifesi yoksa, Cum'a namazı kılınamaz, diye bir hüküm çıkarmak mümkün değildir. Bu hadisin ilgili bölümlerinin anlattığı, "ister adil, isterse de zâlim olsun bir imamın varlığına rağmen" Cum'a terk edilecek olursa, belirtilen tehditlerle karşı karşıya kalınacağından ibarettir. Çünkü hadis, "imam yoksa Cum'a namazı kılamazsınız" demiyor, olduğu halde kılınmazsa, son derece tehlikeli tehditlerde bulunuyor. İmamın yokluğu halinde kılınmayacak olursa o takdirde bu hadisten, olsa olsa tehditlerin daha hafif olacağı sonucuna varılabilir. O da en müsamahalı bir istidlâl olur.

İçtihada dayalı olarak ileri sürülmüş gerekçelerin dışında, Cum'a namazının kılınması için şart kabul edilen ve eda şartları arasında sayılan imamın varlığı şartının nakli bir delili yoktur. Ayrıca bu şart, yalnızca Hanefî mezhebinde öngörülmüş bir şarttır. Dolayısıyla terki halinde terettüp edeceği bildirilen bir takım tehditlere maruz kalmamak için, en azından ihtiyaten böyle bir şartı öngörmeyen diğer mezhep imamlarının görüşlerine uyularak kılınması gerekir. Diğer taraftan kaynaklarda hadis diye belirtilen: "Dört şey vardır ki, veliyyul emirlere aittir: Cihad'tan elde edilen ganimetlerin paylaştırılması zekât'ın toplanması, hudut (şer'i cezaların tatbiki) ve Cum'a'ları kıldırmak." ifadeleri ise hadis değildir. Fethu'l-Kadir'de (II, 412) bunun İmam Hasan el-Basrî'ye ait bir söz olduğu belirtilmiştir. Son asır alimlerinden Seyyid Sâbık da "Fıkhu's-Sünne" adlı esrinde (1, 306) bunun aynı şekilde Hasan'ü'l Basrî'ye ait bir söz olduğunu kaydetmektedir. O halde böyle bir şartın öngörülmesi için dayanak teşkil edebilecek nakli bir detil elde mevcut değildir. Bu konuda ileri sürülen bu şartın sebebi, yalnızca karışıklık çıkma ihtimaline dayalı bulunmaktadır.

Veliyyü'l-Emr yoksa

Veliyyü'l-Emr ve izn-i sultânî diye belirtilen hususun gerçekleşebilmesi için, müslümanların başında en azından zâlim de olsa- bir yöneticinin bulunması zorunludur. Başa geçmiş bulunan yöneticinin, İslâm'ı kabul etmesi ise onun, müslümanların veliyyü'l-emr'i olarak görülmesinin asgarî şartıdır. Yani müslümanların İslâmî olmayan yönetimlerin tahakkümü altında yaşamaları halinde, haliyle böyle bir şartın varlığından söz etmek imkânı olamaz. Bu durum günümüzün müslümanlarına; İslâm'ın öngördüğü mânâsıyla bir yöneticiye sahip olmadığımıza göre, kıldığımız Cum'a namazının hükmü nedir? Diye başlayan ve onun etrafında dönüp dolaşan diğer bir takım soruları daha sordurmaktadır.

Şunu da belirtelim ki, bu durumu şu anda bir vakıa olarak yaşıyan bizleri, İslâm fakihleri de düşünmüş ve böyle bir durum halinde müslümanların ne şekilde davranabileceklerini, daha doğrusu davranması gerektiğini belirtmişlerdir. Şimdi bu konuda onların neler söylediklerine kısaca bir göz atalım:

Bu konuda İbn Nüceym der ki:

"Şayet hiç bir şekilde kadı veya ölmüş olan halifenin (yerine geçmiş) halifesi yoksa, âmme de bir kişinin (Cumu'a namazını kıldırmak üzere) öne geçirilmesi üzerinde ictimâ edecek olsalar, zaruret dolayısıyla caizdir." (İbn Nuceym, el-Bahrü'r-Râik, II, I55).
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Buradaki: "zaruret dolayısıyla caizdir" ifadesi üzerinde kısaca duralım: Anlaşılıyor ki, Cum'a namazı, herhangi bir şartının eksik olması dolayısıyla terk edilmesi tavsiye edilen bir durum değildir. Aksine bu gibi durumlarda -bu şartların gerçekleşme imkânı bulunmadığından- zaruret hükümleri ile amel etmek söz konusudur. İşte halifesiz ve İslâm hükümlerini tatbik eden mahkemelerin varolmaması hallerinde de bu zaruretlerle amel etmeyi engelleyecek herhangi bir durum yoktur. Çünkü bilindiği gibi kadı (yani İslâm hükümlerini tatbik eden hâkim) ile halifenin varlığı, İslâmî hükümlerin yürürlükte olmasının en belirgin gerekleri ve dışa yansıyan yönleridir. Bunların varolmamaları halinde, İslâmî hükümlerin devlet düzeyinde uygulanabilmeleri sözkonusu değildir. Şayet bu durum, Cum'a namazını kılmamayı gerektirecek bir hal olsaydı, İbn Nüceym gibi eşsiz fıkıh çalışmaları olan bir âlim: "Zaruret dolayısıyla caizdir" gibi bir ifade kullanmaz, "Cum'a namazı sâkıt olur" demesi gerekirdi. O zaman da konunun gereğinden, İslâmî olmayan yönetimlerin çatısı altında bulunulan hallerde söz edilmezdi.
 

cüneyt

New member
Katılım
19 Tem 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Cuma Gününün Önemi

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

"Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı."Müslim, Cum`a 17, 18,

"Cuma gününde bir zaman vardır ki, şayet bir müslüman namaz kılarken o vakte rastlar da Allah'tan bir şey isterse, Allah ona dileğini mutlaka verir.
Resûl-i Ekrem o zamanın pek kısa olduğunu eliyle gösterdi."Buhârî, Cum`a 37, Talâk 24

"Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokca salâtü selâm getiriniz; zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur. "Ebû Dâvûd, Salât 201

"Her kim cuma günü abdest alırsa ne iyi eder; hele gusül alırsa, o daha iyidir. "Ebû Dâvûd, Tahâret 128

"Bir kimse güzelce abdest alarak cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, boş ve mânasız bir iş yapmış olur. "Müslim, Cum`a 27,Ebû Dâvûd, Salât 203

"Cuma Namazları Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki cuma ve iki ramazan, aralarında geçen günahlara keffaret olur. "Müslim, Tahâret 16

"Bazı kimseler cuma namazlarını terketmekten ya vazgeçerler veya Allah Teâlâ onların kalplerini mühürler de gafillerden olurlar. "Müslim, Cum`a 40

Birgün Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ bana:
- Cuma günü duaların kabul edildiği zaman hakkında babanın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den bir hadis rivayet ettiğini duydun mu? diye sordu. Ben de:
- Evet, duydum. Babam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittiğini söyledi:
"O vakit, imamın minbere oturduğu andan namazın kılındığı zamana kadar olan süre içindedir."Buhârî, Cum`a 37
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Bakın güzel kardeşlerim;

Fetih kardeşimin yazdığı gibi bir hadis vardır ve haktır. Bu özellikle cemaat bilincinin aşılanması amacı ile ve insanların cumanın önemine dikkat etmesi açısından "korkutucu bir hadis" olarak geçmektedir. Burada istenilen de mazereti olmaksızın insanların cumayı terketmelerini, zamanla yahudi ve hristiyan topluluklarında görülen toplumsal samimiyetsizliğin, başıboşluğun önüne geçmek içindir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Bu gün binlerce müslüman vakit namazlarını kılmaz iken cuma ve bayram namazlarına iştirak etmekte binlercesi ise cuma namazına gitmez iken namaz kılmakta yahut cumayı kendi imamı ve cemaati ile eda etmeyi tercih etmektedirler.

şimdi diyemeyiz ki şunlar cennetlik şunlar değil,yahut şunlar iflah olmaz şunlar olur.hakla batıl içli dışlıdır.
cuma namazı şu dört guruh hariç:köle,kadın,çocuk ve hasta ya farz değilken erkek müminlere farzdır.
tağutun kölesi olmuş bir toplumda durum nedir?
 

malik bin nebi

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
23 Mar 2006
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
selam kardeş, yazıyorum ama yine silinecek diye yavaş yazıyorum, inşalah bu silinmez bari,

toplantı günü, ey iman edenler, çağrısı ile başlar, bu çağrıya icabet edecek her iman eden çağrıya iştirak etmelidir, bayanı erkeği,

hitap umuma yönelik, ve umumun hali ticaretle uğraşan, muhammed peygamberi ayakta bırakan bir hal, anlıyoruzki, kalablık ve rahat baş görtermiş, islam develti artık ilerleyen safhalarına ulaşabilmiş ki,artık müslümanlar rahat bir şekilde ticaret yapabiliyorlar, hatta arlarında nifak bile baş göstermeye başlamış, toplantının amacı, Rabbi zikretmek, ve müslümanlara yapılan bu çağrı toplantı günü çağrısı, müslümanaların bu özel günde toplanmaları, tekrardan bir diriliş, tekrardan bir yenilenme,,,

bu sureyi şimdi bu zamanımızda nuzul etmeye çalışalım, daha surenin ilk bölümü bile inemiyor bu topluma, ne iman edenlerin hakları gasp altında ne ticaret ne de alışverişi rahtalıkla yapabiliyor, iman edenleri namaza çağıran kurum, Allah'ın dinine savaş açmış vaziyette, namaz önderlik edecek adamlar, laik iktiadrın ilahlarına şehadet ederek ve onların istedikleri hutbeleri okuyarak, bir kısım ayetleri gizleyip bir kısım ayetleri açarak, düzenin özel tapınma günlerine dair konuşmalar yaparak, hutbelerini devlete ve millete zeval gelmesin duaları ile bitiren,i ab ve abd patentleri ile hutbelerden ayetleri çıkartan, her iki durumda da dillerini sarkıtan adamın durumu gibi, müslümanlra arzı dar eden, düzenin din adına görevni yüklenen bir namazdan ve toplantıdan Allah'a sığınırım, umulur ki, müslümanalrın toplanabileceği, toplantı günlerini icra edebilecekleri günler gelecektir,


selam ile
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Sen kendi adına üzerine düşeni yerine getir, gerisini O'na (cc) bırak. Nurunu tamamlamaya kimse ama hiç kimse engel olabilecek değil. Sen yeterki samimi ol ve sabr et!. Sen namaz kılmak istedinde engel olanlarmı oldu. Sen yeterki iste! Sen hiç tan gazetesi üzerinde namaz kıldınmı ? Böyle bir durumda karşılaşsan kılarmısın ? Bazı şeyler sandığın gibi o kadar kolay ve basit değil. Tutturmuşsunuz tagut ta tagut. "Şeriat zahire hüküm verir" hükmünü nereye kaldırdınız anlamak mümkün değil!
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Bak kardaşım biz de zahire göre davranıyoruz.hani cemaat,hangi cemaat,sen bir guruh olarak gel toplan sonra dağıl git.Ne oldu?o zaman seninle hergün buluşalım sen bana bak ben sana bakayım.sonra dağılalım.sokakta sen beni tanıma ben seni tanımayım.bir birimizin kuyusunu kazalım.Ne olacak bu işin sonu.Al sana zahir.bu dinin espirisi nerede?Cuma yı eda mı ettik yani.Olmaz böyle şey.tağutta tağut diyormuşuz?sen niye demiyon.sen müslüman değil misin?niye benim derdime ortak olmuyon.niye bana cephe açıyon.Tan gazetesi okuyanların bile bir amacı var.nefislerini ilah ediniyorlar.ilahilerine tapınıyorlar,değil mi?
malik bin nebi sende hadis kabul etmiyorsun.kadınlarada cumayı farz ettin.İyi madem herkesi çağırıyor,toplu bir şekilde cuma kılalım.bacılarımızla koyun koyuna.Olmaz böyle şey kardaşım,biraz hadislerede açık olun ,lütfen.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Bak kardaşım biz de zahire göre davranıyoruz.hani cemaat,hangi cemaat,sen bir guruh olarak gel toplan sonra dağıl git.Ne oldu?o zaman seninle hergün buluşalım sen bana bak ben sana bakayım.sonra dağılalım.sokakta sen beni tanıma ben seni tanımayım.bir birimizin kuyusunu kazalım.Ne olacak bu işin sonu.Al sana zahir.bu dinin espirisi nerede?Cuma yı eda mı ettik yani.Olmaz böyle şey.tağutta tağut diyormuşuz?sen niye demiyon.sen müslüman değil misin?niye benim derdime ortak olmuyon.niye bana cephe açıyon.Tan gazetesi okuyanların bile bir amacı var.nefislerini ilah ediniyorlar.ilahilerine tapınıyorlar,değil mi?
malik bin nebi sende hadis kabul etmiyorsun.kadınlarada cumayı farz ettin.İyi madem herkesi çağırıyor,toplu bir şekilde cuma kılalım.bacılarımızla koyun koyuna.Olmaz böyle şey kardaşım,biraz hadislerede açık olun ,lütfen.

Sinang kardeşim; ben senin ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. Her toplanan guruh toplanma amacının anlamına ermişse, birbirlerinin yüzlerine bakıp bakıp gitmeleri bile bir anlam ve mana taşır. Ben biraz kestirmeden yazarım ki okuyan yorumu kendi çıkarsın isterim. İlla fikrimi demogoji boyutuna getirmem. Ama kesin çizgileri olan konularda da gereken tavrı koyarım. Sen çiçek ol, balı yapacak olan arı seni bulacaktır demek istedim kısacası!

Biliyorsun; çok çiçek çeşiti var, hepsi ayrı ayrı kokularda. Ama full çiçeğini bilirmisin ? 500 metreden yerini belli eder kokusu ile. İnşallah full çiçeği gibi olursun:rolleyes:
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Kim herhangi bir özrü olmadan üç cuma namazını kılmazsa, Allah onun kalbini mühürler.” Hadisin diğer rivayetinde:
“Bu kimse, İslam’ı arkasına atmıştır”2 buyrulmuştur.

Bir adam, İbnu Abbas’a gelerek, cuma ve cemaate hiç katılmadan vefat eden kimsenin durumundan sordu.
İbn Abbas ona: “O, cehennemdedir.” diye cevap verdi. Adam, bu soruyu bir ay boyunca çeşitli defalar tekrar edip soruyordu. Her defasında İbnu -Abbas, ona aynı cevabı vererek: “O, cehennemdedir” diyordu.

Cuma namazı, iki veya üç fersahlık mesafeden gelinerek eda edilir. Köyde yaşayıp da, sabah erken evinden çıkarak Cuma namazına yetişen ve akşam da evine dönebilen kimselerin, şehre gelip cuma namazını kılmaları müstehaptır.

Cuma namazı beş kişiden düşer. Bunlar: Çocuk, köle, kadın, yolcu ve hastalardır.3 Bunlardan kim, cuma namazını kılarsa, bu onun için kafi olup, o vaktin farzını eda etmiş olur.

Hadiste şöyle buyrulmuştur: “Ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyanlara cuma günü verilmiştir. Fakat onlar, ihtilaf ederek onu bıraktılar. Allah rahmetiyle bizi, bu konuda hidayete erdirdi ve o günü bu ümmete verdi. Onu, müminler için bir bayram yaptı. Bugüne ilk sahip çıkan müslümanlardır. Ehli kitap ise, bu konuda onlara tabidirler.”4

Enes b. Malik’in rivayet ettiği hadiste, Hz. Peygamber (s.a.v), şöyle buyurmuştur: “Bana Cebrail (a.s) geldi. Avucunda beyaz bir ayna vardı. Bana:

-Bu, cuma namazıdır, Rabbin onu, sana ve senden sonra ümmetine bayram olsun diye, farz kılmıştır, dedi. Ben:

-Bu günde bizim için ne vardır? diye sordum. Şöyle dedi.

-O günde, pek hayırlı bir vakit vardır. Kim o zaman içerisinde, kendisi için nasip edilen bir hayrı isterse, Allah onu kendisine verir. Ama istediği şey, kendisi için takdir edilmemişse, Allah, ondan daha büyük bir nimeti kendisi için ahirete saklar. Kul kendisi için takdir edilmiş olan bir kötülükten Allah’a sığınırsa, Allah onu, ondan daha büyüğünden muhafaza buyurur. Cuma günü, meleklerin yanında günlerin en kıymetlisidir. Biz onu, ahirette yevmü’l-mezîd/ikramı çok olan gün diye anarız.

Rasulullah (s.a.v) buyurur ki: Cebrail’e: O güne niçin yevmü’l-mezid denir? diye sordum. Şöyle dedi: “Çünkü Azîz ve Celîl olan Rabbin, cennette beyaz misk ile donatılmış bir vadi hazırlamıştır. Cuma günü olduğunda, İlliyyînden Kürsü makamına iner.” Hadisin sonu şöyle bitmektedir:

“Yüce Allah, Cuma günü müminler için tecelli buyurur, onlar Allah’ın cemaline nazar ederler.”5


- 2 Müslim, Cuma, 855; Mesacid, 42; Ebu Davud, Salat, 210, 211;
Tirmizî, Salat, 359; Nesaî, Cuma, 2.
- 3 Bkz: Ebu Davud, Salat, 215.
- 4 Buhari, Cuma, 1; Muslim, Cuma, 856.
- 5 Tabarani, el-Evsat, No: 2105. (Hadis biraz daha uzuncadır.);
Ebu Ya’la, Müsned, No: 4228; Şafii, Müsned, No. 374; İbnu Ebi Şeybe,
Musannef, II, 58; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, II, 164.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Enes b. Malik’in rivayet ettiği hadiste, Hz. Peygamber (s.a.v), şöyle buyurmuştur: “Bana Cebrail (a.s) geldi. Avucunda beyaz bir ayna vardı. Bana:

-Bu, cuma namazıdır, Rabbin onu, sana ve senden sonra ümmetine bayram olsun diye, farz kılmıştır, dedi. Ben:

-Bu günde bizim için ne vardır? diye sordum. Şöyle dedi.

-O günde, pek hayırlı bir vakit vardır. Kim o zaman içerisinde, kendisi için nasip edilen bir hayrı isterse, Allah onu kendisine verir. Ama istediği şey, kendisi için takdir edilmemişse, Allah, ondan daha büyük bir nimeti kendisi için ahirete saklar. Kul kendisi için takdir edilmiş olan bir kötülükten Allah’a sığınırsa, Allah onu, ondan daha büyüğünden muhafaza buyurur. Cuma günü, meleklerin yanında günlerin en kıymetlisidir. Biz onu, ahirette yevmü’l-mezîd/ikramı çok olan gün diye anarız.

Rasulullah (s.a.v) buyurur ki: Cebrail’e: O güne niçin yevmü’l-mezid denir? diye sordum. Şöyle dedi: “Çünkü Azîz ve Celîl olan Rabbin, cennette beyaz misk ile donatılmış bir vadi hazırlamıştır. Cuma günü olduğunda, İlliyyînden Kürsü makamına iner.” Hadisin sonu şöyle bitmektedir:

“Yüce Allah, Cuma günü müminler için tecelli buyurur, onlar Allah’ın cemaline nazar ederler.”5
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
fetih arkadaşa teşekkür ediyoruz.resulullah alehisalatuvesselam hazretlerinin inci mercan sözlerini buraya yazmışlar.evet islam toplumu bunlara uyan toplumdur.cahiliye toplumu ise sadece uyduğunu zannedenlerdir.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Cuma namazının edası için geçerli şartlar nelerdir??? Lütfe cevaplıyacak kişi kuran ve sünnet`i delillendirsin

Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Kim herhangi bir özrü olmadan üç cuma namazını kılmazsa, Allah onun kalbini mühürler.” Hadisin diğer rivayetinde:
“Bu kimse, İslam’ı arkasına atmıştır”2 buyrulmuştur.

Bir adam, İbnu Abbas’a gelerek, cuma ve cemaate hiç katılmadan vefat eden kimsenin durumundan sordu.
İbn Abbas ona: “O, cehennemdedir.” diye cevap verdi. Adam, bu soruyu bir ay boyunca çeşitli defalar tekrar edip soruyordu. Her defasında İbnu -Abbas, ona aynı cevabı vererek: “O, cehennemdedir” diyordu.

Cuma namazı, iki veya üç fersahlık mesafeden gelinerek eda edilir. Köyde yaşayıp da, sabah erken evinden çıkarak Cuma namazına yetişen ve akşam da evine dönebilen kimselerin, şehre gelip cuma namazını kılmaları müstehaptır.

Cuma namazı beş kişiden düşer. Bunlar: Çocuk, köle, kadın, yolcu ve hastalardır.3 Bunlardan kim, cuma namazını kılarsa, bu onun için kafi olup, o vaktin farzını eda etmiş olur.

Hadiste şöyle buyrulmuştur: “Ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyanlara cuma günü verilmiştir. Fakat onlar, ihtilaf ederek onu bıraktılar. Allah rahmetiyle bizi, bu konuda hidayete erdirdi ve o günü bu ümmete verdi. Onu, müminler için bir bayram yaptı. Bugüne ilk sahip çıkan müslümanlardır. Ehli kitap ise, bu konuda onlara tabidirler.”4

Enes b. Malik’in rivayet ettiği hadiste, Hz. Peygamber (s.a.v), şöyle buyurmuştur: “Bana Cebrail (a.s) geldi. Avucunda beyaz bir ayna vardı. Bana:

-Bu, cuma namazıdır, Rabbin onu, sana ve senden sonra ümmetine bayram olsun diye, farz kılmıştır, dedi. Ben:

-Bu günde bizim için ne vardır? diye sordum. Şöyle dedi.

-O günde, pek hayırlı bir vakit vardır. Kim o zaman içerisinde, kendisi için nasip edilen bir hayrı isterse, Allah onu kendisine verir. Ama istediği şey, kendisi için takdir edilmemişse, Allah, ondan daha büyük bir nimeti kendisi için ahirete saklar. Kul kendisi için takdir edilmiş olan bir kötülükten Allah’a sığınırsa, Allah onu, ondan daha büyüğünden muhafaza buyurur. Cuma günü, meleklerin yanında günlerin en kıymetlisidir. Biz onu, ahirette yevmü’l-mezîd/ikramı çok olan gün diye anarız.

Rasulullah (s.a.v) buyurur ki: Cebrail’e: O güne niçin yevmü’l-mezid denir? diye sordum. Şöyle dedi: “Çünkü Azîz ve Celîl olan Rabbin, cennette beyaz misk ile donatılmış bir vadi hazırlamıştır. Cuma günü olduğunda, İlliyyînden Kürsü makamına iner.” Hadisin sonu şöyle bitmektedir:

“Yüce Allah, Cuma günü müminler için tecelli buyurur, onlar Allah’ın cemaline nazar ederler.”5


- 2 Müslim, Cuma, 855; Mesacid, 42; Ebu Davud, Salat, 210, 211;
Tirmizî, Salat, 359; Nesaî, Cuma, 2.
- 3 Bkz: Ebu Davud, Salat, 215.
- 4 Buhari, Cuma, 1; Muslim, Cuma, 856.
- 5 Tabarani, el-Evsat, No: 2105. (Hadis biraz daha uzuncadır.);
Ebu Ya’la, Müsned, No: 4228; Şafii, Müsned, No. 374; İbnu Ebi Şeybe,
Musannef, II, 58; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, II, 164.


KILMAK YADA KILMAMAK İŞTE BÜTÜN MESELE BU !!!
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
iyi cevap vermişşin biz sanki cumanın farziyetini inkar mı ediyoruz.Şu an hac da farz giittinmi acaba

kardeş burada beni yanlış anladın bazı insanlar suanda cumanın farz olmadıgını söylüyor bende farzır dedim evet hac farz ama nasıl bir farzdır eger ki maddi imkanın yoksa yatalaksan ve bunun gibi durumlarda farz hükmü üzerinden kalkar


selametle
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Aziz kardeşlerim cuma namazı Kuran,sünnet ölçüsünde icma kararı ile farzı ayndır.
Bu namazı terk etmek,keyfe bağlı değil,görülen o ki hiçbir tepki davranışıda bu konuda geçerli olmuyor.işin özü bu konuda aklanacak bir durumumuz yok.yalnız her cemaat kendi arasında bunu kılabilir.Üç kişi oluncada cemaat olunur.gerçi sayı ve yer konusunda ihtilaf var ama geçicide olsa bu bir çözümdür.İnşaallah..
 
Üst Alt