Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Zina ya yaklaşmayın..

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Ahzab suresi ayet 30
Ey peygamberin kadınları sizden kim açık bir çirkin-utanmazlıkta bulunursa onun azabı iki kat olarak arttırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.

Bu, Hz. Peygamber'in (s.a) hanımlarından birinin böyle bir edepsizlik yapmış olma ihtimali (Allah korusun) olduğu anlamına gelmez. Bu uyarı, onların müminlerin anneleri olduklarının farkında olmaları gerektiği, bu nedenle ahlakî sorumluluklarının büyük olduğu ve davranışlarının mükemmel ve saf olması gerektiği anlamına gelir. Buna benzer bir şekilde Allah Hz. Peygamber'e de (s.a) şöyle hitap etmektedir: "Eğer şirk koşarsan, bütün amellerin boşa gider." (Zümer: 65) . Bu da Hz. Peygamber'in (s.a) , Allah korusun, şirk koşma ihtimali olduğu anlamına gelmez, bilakis Hz. Peygamber'in (s.a) , bu vesileyle de diğer Müslümanların, şirk'in çok dikkat edilmesi gereken büyük bir günah olduğunun farkında olmaları gerektiğini anlatmak ister.

Yani, "Siz, Peygamber'in (s.a) hanımları olmanız hasebiyle Allah'ın azabından kurtulacağınız veya dünyada yüksek makam ve dereceye sahip olduğunuz için Allah'ın sizi hesaba çekmekte güçlüğe düşeceği gibi yanlış bir zanna kapılmayın."
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Mümtehine suresi ayet 12
Ey Peygamber mü'min kadınlar Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak hırsızlık yapmamak zina etmemek çocuklarını öldürmemek elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak) ma'ruf (iyi güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır çok esirgeyendir.


Daha önce de beyan ettiğimiz gibi, bu ayet Mekke'nin fethinden az bir zaman önce nazil olmuştur. Mekke'nin fethinden sonra ise, Kureyşliler biat etmek için kitleler halinde Hz. Peygamber'e (s.a) gelmişlerdir.
Hz. Peygamber (s.a) Safa dağında erkeklerden biat almış ve kadınlardan biat alması için de Hz. Ömer'i vekil tayin ederek, O'na "Bu ayette beyan edilen hususlar üzerine o kadınlardan biat al" demiştir. (İbn Cerir, İbn Abbas'tan; İbn Hatim, Katade'den nakletmiştir.) Daha sonra Medine'ye gelen Hz. Peygamber, Ensar'ın kadınlarının bir eve toplanmalarını emretmiş ve yine biat alması için Hz. Ömer'i görevlendirmiştir. (İbn Cerir, İbn Merduye, Bezzar, İbn Hibban; Ümmü Atiyye'den nakletmişlerdir.) Bir bayram gününde erkeklere hutbe verdikten sonra, Hz. Peygamber (s.a) kadınların yanına gitmiş, onlara da bir hutbe verdikten sonra bu ayeti okuyarak, ayetteki hususlar üzerine ahid almıştır. (Buharî, İbn Abbas'tan rivayet etmiştir) . Bu vak'alar dışında, -birçok hadislerde belirtildiği gibi- kadınlar tek tek yahut toplu olarak Hz. Peygamber'in (s.a.) huzuruna gelerek biat etmişlerdir.

Mekke'de Hz. Peygamber (s.a) kadınlardan biat alırken, Hind binti Utbe bir konuda açıklama isteyerek, Hz. Peygamber'e (s.a) , "Ya Rasûlallah! Ebu Süfyan biraz cimridir. Benim ve çocuklarımın ihtiyacı için onun izni olmadan malından alabilir miyim?" diye sordu. Hz. Peygamber de (s.a) "Yetecek kadar alabilirsin" diye cevap verdi. Yani "Ancak gerçekten ihtiyacın olduğu kadar alabilirsin" demek istedi. (Ahkamu'l-Kur'an, İbnu'l-Arabî)

Yani, "Meşru ve gayri meşru çocuk düşürmemeleri..."

Burada iki tür bühtana (iftira) işaret edilmektedir.
Birincisi, bir kadının başka bir kadın hakkında iftira atıp bunu yayması. (çünkü kadınlarda bu tür dedikoduları yaymak bir hastalıktır.) İkincisi, başkasından olan bir çocuğu ailesi içine sokmak. Yani bir kadının gayrimeşru çocuğunu kocasına nispet etmesi. Ebu Davud'un Ebu Hureyre'den naklettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) "Başka birinden olan gayrimeşru çocuğunu kocasına nispet edip, onu ailesine dahil eden bir kadına, Allah Teâlâ teveccüh etmediği gibi, ona hiçbir surette Cennet'i de nasip etmez" buyurmuştur.

Bu kısa cümlede iki önemli ilke beyan edilmiştir.
a) Hz. Peygamber'e (s.a.) itaat konusunda ilk prensip, O'na maruf üzere biat edilmesidir. Oysa Hz. Peygamber'in (s.a.) münkeri emretmesi gibi ufak bir şüphe bile sözkonusu değildir. Demek ki hiçbir mahluka, Allah'a itaatin dışında itaat caiz değildir. Çünkü Allah Peygamberine itaati dahi, maruf şartına bağlı kılmıştır. O halde Hz. Peygamber'e (s.a.) itaat bile, maruf şartına bağlı kılınmışken, başkasına, Allah'ın kanunları dışındaki örflere, geleneğe kayıtsız-şartsız itaat beklemeye kimin hakkı vardır?
Hz. Peygamber bu ilkeyi şu şekilde izah etmiştir: "Allah'a karşı gelmede itaat yoktur. İtaat ancak maruf üzeredir." (Müslim, Ebu Davud, Neseî) Aynı konuyla ilgili olarak ileri gelen bazı alimler, bu ayetten birtakım prensipler çıkarmışlardır.
Abdurrahman bin Zeyd bin Eslem, "Allah Teâlâ, bu ayette, "Sana itaatsizlik yapmamak üzere" değil, "Sana maruf işlerde itaatsizlik yapmamak üzere..." buyurmuştur. Yani Allah Peygamberine itaati bile şarta bağlı kılmışken, başka birinin insanlardan kendisine marufun dışında itaat beklemeye nasıl hakkı olabilir?" demiştir. (İbn Cerir)
İmam Ebu Bekir El-Cassas şöyle yazmaktadır: "Allah, Peygamberleri'nin maruftan başka bir emir vermeyeceğini biliyordu. Buna rağmen, Nebi'sine itaat hususunda dahi marufu şart koşmuştur. Böylelikle hiç kimseye, Allah'ın emirlerine karşı olmasına rağmen sultanların emirlerine itaat etme imkanı bırakmamıştır. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a) "Halık'a isyan edip, mahluka itaat eden bir kimseye, Allah itaat ettiği mahluku musallat eder" buyurmuştur. (Ahkamu'l-Kur'an)
Allame Alusi; bu emrin, cahillerin, "Ulu'l-emre mutlak itaat gerekir" şeklindeki düşüncelerini reddettiğini söylemektedir. Allah, Peygamberi'ne itaat edilirken bile, bunun maruf üzere olmasını şart koşmuştur. Oysa Hz. Rasul (s.a) maruftan başkasını emretmez. Bunun amacı, mahluka masiyet üzere itaatin caiz olmadığını vurgulamaktır. Yani Allah'a isyan olan yerde, kula itaat yoktur. (Ruhu'l-Meanî)
Gerçekte bu emir, İslâm anayasasının temel ilkelerinden biridir. İslâm'a ters bir davranış ilke itibariyle bir suçtur. Dolayısıyla hiçkimse gayri meşru bir işin yapılması hakkında emir verme hak ve yetkisine sahip değildir. İslâm hükümlerinin aksine emir veren de, bu emri yerine getiren de suçludur. Hiçbir memur, gayrimeşru bir işi yapmasını kendisine amirinin emrettiğini bahane ederek, ceza almaktan kurtulamaz.
b) Bu ayette, mümine kadınlar beş hususta nehyedildikten sonra, bir hususta kadınlar arasında yaygınlaşmış bulunan ahlâkî olmayan birtakım davranışlar belirtilerek, bu davranışlardan uzak durmaları konusunda kendilerinden söz alınmıştır. Ancak müsbet bakımdan, "Şu şu iyilikleri yapın" şeklinde bir liste verilmemiştir. Sadece, Rasul'e maruf işlerde uymaları istenmiştir. Burada maruf işlerin Allah'ın, sadece Kur'an'da bildirdikleri olmadığı açıkça ortadadır. Çünkü o takdirde bu cümle "Allah'a itaatsizlik yapmayacaksınız" şeklinde olmalıydı, ama ayette Rasul'e maruf işlerde itaat edilmesi emredilmektedir. Bu ifadeden, toplumun ıslahı ile ilgili olarak Hz. Peygamber'e (s.a.) geniş bir yetki tanındığı ve O'nun tüm emirlerine Kur'an'da bildirilsin, bildirilmesin uyulmasının vacip olduğu anlaşılmaktadır.
Bu yasal yetkisine dayanarak, Hz. Peygamber (s.a) sadece Kur'an'da zikredilen o dönem Arap toplumunda kadınlar arasında yaygın kötü davranışlardan vazgeçmeleri hususunda biat almakla yetinmeyip, Kur'an'da belirtilmeyen hususlarda da biat almıştır. Buna örnek olarak aşağıdaki hadisleri gösterebiliriz.
İbn Abbas, Ümmü Seleme, Ümmü Atiyye'den rivayet olunduğuna göre, Hz. Peygamber (s.a) kadınlardan biat alırken, ölülerinin ardından bağırarak ağlamamaları hususunda söz almıştır. (Buharî, Müslim, Neseî, İbn Cerir)
İbn Abbas'ın rivayetindeki bazı ayrıntılar şu şekildedir: Hz. Peygamber'e (s.a) Hz. Ömer'i kadınlardan biat alması için görevlendirdiğinde O'na, biat alırken, kadınları ölülerinin ardından bağırarak ağlamaktan men etmesini söylemiştir. Çünkü cahiliye döneminde kadınlar ölülerinin ardından bağıra bağıra ağlarlar, elbiselerini yırtarlardı. Hz. Ömer, kadınları yüzlerini tırmalayıp, elbiselerini parçalamaktan men etmiştir. (İbn Cerir)
Aynı anlamda başka bir hadisi, İbn Cerir ve İbn Ebi Hatim, biata katılan kadınların birinden rivayet etmişlerdir. Katade ve Hasan Basri'nin rivayet ettiklerine göre, Hz. Peygamber (s.a) kadınlardan biat alırken, ayrıca onlardan kendileriyle evlenmeleri haram olmayan erkeklerle konuşmamaları hususunda da biat almıştır.
İbn Abbas'ın rivayetinde, bir kadının mahrem olmayan bir erkekle yalnız başına konuşamayacağı belirtilirken, Katade'nin rivayetinde bu konu daha da nettir. Hz. Peygamber'in (s.a) bu sözü üzerine, Abdurrahman bin Avf' "Ya Rasulallah! Bazı zamanlar ben evde değilken, beni görmeye misafir gelir" dedi. Hz. Peygamber, "Ben bunu kasdetmiyorum. Bir kadının eve gelen bir misafire "Evin erkeği yok" demesinde bir sakınca görülmez." (İbn Cerir, İbn Ebi Hatim)
Abdullah bin Amr bin El-As'n, Hz. Fatıma'nın halası Umeyme Binti Rukeyka'dan rivayet ettiğine göre, kendisinden ölünün ardından bağırarak ağlamamak, cahiliyye kadınlarının yaptığı gibi kendini göstermek için makyaj yapmamak üzere söz almıştır. (Müsned-i Ahmed, İbn Cerir)
Hz. Peygamber'in (s.a.) halası Selma Binti Kays şöyle anlatıyor: "Ben Ensardan birkaç kadınla birlikte Hz. Peygamber'e (s.a.) biat etmek için gittim. Hz. Peygamber (s.a) Kur'an'ın bu ayetine göre bizden biat aldı ve "Kocalarınızı aldatmayın" dedi. Tam geri dönecekken, bir kadın "kocaları aldatmamak" ile ne demek istediğini Hz. Peygamber'e (s.a.) sordu. Rasulüllah ise, Kocanızın malını bir başkasına sarfetmeniz" diye açıkladı. (Müsned-i Ahmed)
Ümmü Atiyye şöyle anlatıyor: Rasulullah (s.a) bizden biat aldıktan sonra, 'iki bayram namazında cemaata katılın, ama Cuma namazı farz değildir' dedi ve ayrıca bizi cenaze namazına gitmekten menetti." (İbn Cerir)
Bazı kimseler Hz. Peygamber'e (s.a.) bu yetkiyi, "Rasul" sıfatıyla değil, "Devlet Başkanı" sıfatıyla atfedebilir ve "Rasulüllah, döneminin Devlet Başkanı olması hasebiyle bu emri vermiştir ve bu emir o dönem için geçerlidir" derler. Bu gibi kimseler aslında çok cahilce düşünmektedirler. Oysa yukardaki tüm emirlere dikkat edecek olursak, bu emirlerin, sadece o dönem kadınlarını ıslah etmek amacıyla değil, tüm nesillerin kadınlarını ıslah amacıyla verildiğini görürüz. Yani O, sadece Devlet Başkanı olarak değil de "Rasul" olarak bu talimatları vermiştir. Oysa hangi Müslüman Devlet Başkanının verdiği şifahi bir talimat, dünyanın her yerindeki Müslümanlar tarafından kabul görerek uygulanmıştır? (Bkz. Haşr an: 15)

Muteber birçok hadisten anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber'in (s.a.) kadınlardan aldığı biat şekli ile erkeklerden aldığı biat şekli farklıdır. Erkekler biat ederken Hz. Peygamber'in (s.a.) eline ellerini vererek söz veriyorlardı. Bu konuda birçok rivayetler yapılmıştır. Bunlardan birkaçını aşağıya aldık.
Hz. Aişe, "Allah'a yemin ederim ki, Rasulüllah kadınlardan biat alırken, onların ellerine dokunmazdı. Onlardan sadece sözle biat alır ve "Biatınızı kabul ettim" derdi," diye rivayet etmektedir. (Buhari, İbn Cerir)
Umeyme binti Rukeyka şöyle anlatıyor: "Biat için başka kadınlarla Rasulullah'a gittiğimizde, O, bizden Kur'an'ın bu ayeti üzerine ahid aldı. Biz "Maruf işlerde sana itaatsizlik yapmayacağız" dediğimizde, Rasulüllah, "Mümkün olduğu kadar" dedi. Bu sefer biz, "Allah'ın Rasulü, bize, bizden daha merhametlidir. Ya Rasulallah! Uzat elini biat edelim" dediğimizde, O "Ben kadınlarla el sıkışmam. Sizlerden sadece söz alacağım" diyerek bizden biat aldı. (Diğer bir rivayette) Rasulüllah bizden hiç kimseyle el sıkışmadı." (Müsned-i Ahmed, Tirmizi, Nesei, İbn Mace, İbn Cerir, İbn Ebi Hatim)
Ebu Davud'un Şa'bi'den mürsel olarak rivayet ettiği bir hadiste, Hz. Peygamber (s.a) kadınlardan biat alırken bir beze dokunarak, "Onlar da beze dokunsunlar, çünkü ben kadınlarla el sıkışmam" demiştir. (Aynı hadisi İbn Ebi Hatim, Şa'bî'den; Abdurrezzak, ibrahim En-Nehai'den ve Said bin Mansur, Kays bin Ebi Nazm'dan nakletmiştir.)
İbn İshak Meğazi'sinde Aban bin Salih'den şöyle nakletmiştir. "Hz. Peygamber (s.a) elini, su dolu bir leğene sokar, daha sonra da aynı leğene kadınlar el sokarlardı."
İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) bayram hutbesini verdikten sonra, erkeklerin aralarından geçerek kadınların bulunduğu mahalle gidip, orada Kur'an'ın bu ayetini okudu ve bunun üzerine onlardan ahid aldı. Cemaat adına bir kadın ayağa kalkarak, "Evet Ya Rasulallah..." diye karşılık verdi. (Buhari) .
Ümmü Atiyye'den rivayet edildiğine göre, O, 'Rasulullah evin içine elini uzattı, biz de evin içinden ellerimizi uzattık" demiştir. (İbn Hibban, İbn Cerir ve Bezzar) Bu rivayetten, Hz. Peygamber'in (s.a.) ellerini, kadınların ellerine dokundurduğu anlamı çıkmaz, zira Ümmü Atiyye, Hz. Peygamber'in (s.a.) kendi ellerine dokunduğunu söylememiştir. Muhtemelen Hz. Peygamber (s.a) biat alırken dışarıda ellerini uzatmış onlar da içeriden ellerini -dokundurmadan- O'na doğru uzatmışlardır.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Talak suresi ayet 1
Ey Peygamber kadınları boşadığınız zaman iddetleri süresinde (temizlendiklerinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın onlar da çıkmasınlar; ancak açık ‘çirkin bir hayasızlık' göstermeleri durumu başka. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını çiğnerse gerçekte o kendi nefsine zulmetmiş olur. Sen bilmezsin; olabilir ki Allah bunun arkasından bir iş (durum) oluşturur.

Yani, "Münakaşa ettiğinizde, hemen öfkelenerek hanımınızı boşamaya kalkacak kadar aceleci olmayın. Ayrıca rücu etmeye imkan kalmayacak şekilde de boşanmayın. Muhakkak boşanmak istiyorsanız, o halde bile eşinizi iddet içinde boşayın. Kadını iddet içinde boşamak iki şekilde de anlaşılabilir ve her ikisi de geçerlidir.
a) Boşanmak istediğinizde kadına hayızdan temizlendiği zaman talak verin. Bakara: 228'de hayızdan kesilmemiş medhule bir kadının iddetinin 3 ay başı olduğunu bildirilmesinden anlaşılıyor ki, kadına hayızlı iken talak verilmemelidir. Çünkü kadının iddeti, o hayızlı iken başlamaz. Kadına bu halde iken talak verilirse, onun iddeti Allah'ın emrine hilafen 3 değil 4 olur.
Yine bu emir gereğince bir erkek, eşi temizken talak vermelidir. Çünkü kadın hayızlı iken, ne kendisi ne kocası, hamile olup olmadığını bilemez. Bu yüzden boşanmanın gelecek iddetten itibaren başlayacağını veya kadının hamile olmadığını farzederek de talak vermek caiz değildir. Talak, kadının temizlik döneminde ve mübaşeret etmeden önce verilmeli. Ayrıca hamile olup olmadığı da kesinlikle bilinmelidir. Burada, bu şartların konulmasında pek çok maslahatların gözetildiğine dikkat edilebilir. Kadını hayızlı iken boşamamanın bir yararı, hayızlı iken mübaşeretin haram olması dolayısıyla kadın ile erkeğin birbirinden uzak kalmalarının engellenmiş olmasıdır. Ayrıca hayızlı kadının sinirli olduğu (tam manasıyla sıhhatli bulunmadığı) tıbben sabittir. Bu bakımdan kadın ile kocası arasında kolayca tartışma çıkabilir ve her ikisi de bu tartışmayı sona erdirmede başarısız kalabileceklerinden tartışma boşanmaya kadar varabilir. Ancak kadın temizlik dönemini beklediğinde, normale döneceğinden tartışmanın unutulması kuvvetle muhtemeldir. Ayrıca fıtraten kadın ile kocası arasında etkileşim olabileceğinden, bu etkileşimin ihtilafın giderilmesinde oynayacağı rol için vakit kazanılmış olacaktır. Temizlik döneminde mübaşeretten sonra talak verilmesinin yasaklanmasındaki maslahat ise şudur: Bu sırada kadın hamile kalmış ise ve erkek ile kadın bunu bilmiyorlarsa, boşanmaları isabetli olmaz. Çünkü karısının hamile olduğunu bilen bir erkek, hanımını boşamadan önce o kadının karnında kendi çocuğunu taşıdığını en az 10 kez düşünecektir. Diğer taraftan kadın da çocuğunun ve kendisinin geleceğini düşünerek, kocasıyla arasındaki münakaşa nedenlerini ortadan kaldırmaya çalışacaktır. Ama gerçeği bilmeden boşanır ve daha sonra kadının hamile olduğu anlaşılırsa, her ikisi boşanmış olduklarına pişman olabilirler.
b) Bu iddet, hayız gören ve hamile olma ihtimali bulunan kadınlar içindir. Yani boşanmak istediğinizde, hanımınıza 3 değil 1 talak verin. Çünkü o takdirde kesin bir surette boşanmış olacaksınız. Bu bakımdan en fazla 2 talakla hanımınızı boşayın; zira onun iddet süresi içinde barışma imkanınız ortadan kalkmaz. Bu anlamıyla bu hüküm hem hayız gören kadınlar, hem hayızdan kesilmiş kadınlar, hem de boşanmadan sonra hamile olduğu anlaşılan kadınlar için yararlıdır. Şayet Allah'ın bu emirlerine uyulursa, hiç kimse boşandıktan sonra pişman olmaz. Çünkü boşanırken erkek, karısının iddet süresi içinde kararını değiştirme fırsatını bulur ve iddet bitse bile karı-koca yeniden nikah kıyabilirler.
"" ifadesinin anlamı hakkında ileri gelen birçok müfessir görüş birliği içindedir. İbn Abbas bu ifadeyi şu şekilde yorumlar: "Kadın hayızlı iken veya temizlik döneminde onunla mübaşeret etmişseniz, yeni hayız dönemine kadar talak vermeyin. Hayız olduğunda temizlenmesini bekleyin ve sonra bir talak verin. Bu durumda kararınızı değiştirmediğiniz takdirde, boşanma gerçekleşir." (İbn Cerir) İbn Mes'ud'a göre, kadın temizlik döneminde iken ve mübaşeretten önce talak verilir ve iddetin bitiminde boşanma gerçekleşir. Aynı görüş, İbn Ömer, Ata, Mücahid, Me'mun bin Mehran, Mukatil bin Hayyan ve Dahhak'tan rivayet edilmektedir. (İbn Kesir) İkrime ise bu ifadeyi, "Kadını, onun hamile olmadığını biliyorsan boşa. O'nunla mübaşeret etmişsen ve hamile olup olmadığını bilmiyorsan boşamaya kalkışma" şeklinde yorumlamıştır. (İbn Kesir) Hasan Basri ve İbn Sirin'e göre, kadına temizlik döneminde, mübaşeret edilmeden veya hamile olup olmadığı biliniyorsa talak verilir. (İbn Cerir)
Bu hükmün en güzel örneğini İbn Ömer'in hanımını hayızlı iken boşadığını haber alan Hz. Peygamber'in (s.a.) , bunun üzerine söylediği sözde görüyoruz.
Talak ile ilgili hükümlerin mehazı olan bu örnek hemen hemen tüm hadis kitaplarında nakledilmiştir: İbn Ömer'in hayızlı iken hanımını boşadığını, Hz. Ömer Rasulullah'a anlatınca, Rasulullah çok öfkelenir ve ona hanımına dönmesini, hanımı temizlenip, yeniden hayız gördükten sonra bir daha temizlik dönemine girene kadar beklemesini ve o zaman yine boşamak istiyorsa, mübaşeret etmeden onu boşamasını emretmiştir. Diğer bir rivayette ifade şu şekildedir: "O temizken, onunla mübaşeret etmeden ve hamile olup olmadığını biliyorsan onu boşa."
Bu ayetin anlamı, birçok ileri gelen sahebeden rivayet edilen başka hadislerle daha da açığa çıkıyor. Neseî'nin naklettiği bir rivayete göre, Hz. Peygamber'e (s.a.) bir adamın hanımını 3 talakla boşadığı haber verilir. Rasulullah bunu duyar duymaz öfkelenerek ayağa kalkar ve şöyle der: "Sizler ben aranızda olmama rağmen, Allah'ın Kitabı'nı eğlence konusu haline getirdiniz." Bunun üzerine orada bulunanlardan biri, "Gidip onu öldüreyim mi Ya Rasulullah?" diye konuşur. Abdurrezzak'ın Ubade bin Samit hakkında rivayet ettiğine göre, o, babasının, hanımını bin talakla boşadığını haber verince, Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurur: "O Allah'a itaatsizlik ederek hanımını 3 talakla boşamış. Geriye kalan 997 talak ise, onun zulmü ve isyanıdır. Allah dilerse onu affeder." Darekutni ve İbn Ebi Şeybe'nin İbn Ömer'in daha önce zikrettiğimiz olayı ile ilgili rivayetlerinde, şu bölüm de kaydedilmiştir: İbn Ömer, Hz. Peygamber'e (s.a.) "Ben üç talak vermiş olsaydım eğer, yine de rücu edebilir miydim." diye sorar.
"Hayır, kadın senden boşanmış olurdu ve senin yaptığın bir günah olarak kalırdı." diye cevap verir. Başka bir rivayette bu lafız şöyledir: "Şayet sen bu şekilde davranmış olsaydın, Allah'a karşı isyan etmiş ve eşin de senden boşanmış olurdu."
Sahabilerin bu konudaki fetvaları, Hz. Peygamber'in (s.a.) yukarıdaki sözleri ışığında verilmiştir. İbn Mes'ud'a bir adam hanımını 8 talak ile boşadığını söyler. O "Bu konuda sana ne fetva verdiler?" diye sorar. O "Boşandınız dediler" diye cevap verince, İbn Mes'ud, "Doğru söylemişler" der. (Muvatta) Alkame'den rivayet olunduğuna göre, bir kimse İbn Mes'ud'a "Ben hanımıma 99 talak verdim" deyince, O, "3 talakla boşadın, geriye kalan 96 talak ise haddi tecavüzdür" demiştir. (Abdürrezzak) . Vaki bin Cerrah, Sünen'inde Hz. Osman ile Hz. Ali'nin de bu görüşte olduklarını yazar. Bir kimse, Hz. Osman'a gelip, hanımına 1000 talak verdiğini söyleyince O, "Hanımın senden 3 talak ile boşanmıştır" der. Aynı şekilde bir olay Hz. Ali'ye intikal ettiğinde O, "Hanımın senden 3 talak ile boşanmıştır. Geriye kalan talakları başka kadınlar arasında paylaştırabilirsin" diye cevap verir. Ebu Davud ve İbn Cerir biraz değişik ifadelerle Mücahid'den şöyle bir rivayet nakletmişlerdir: İbn Abbas'ın yanında oturuyordum. Bu esnada bir şahıs çıkageldi ve karısını 3 talakla boşadığını söyledi. İbn Abbas bunu duyunca bir şey söylemedi. Hatta ben ona, "Karına rücu et" diyeceğini sandım fakat o, "Bir kimse boşanırkan akılsızca davranır ve sonra "İbn Abbas, İbn Abbas" diyerek bana gelir. Oysa Allah kendisinden korkarak hareket eden bir kimseye, karşılaştığı müşkilatı çözeceğini, ona bir yol bulacağını söylemiştir. Ama sen Allah'a itaatsizlik yaptın. Bu yüzden karın senden boşanmıştır" dedi. Başka bir rivayette daha farklı lafızlarla yine Mücahid'den şöyle nakledilmiştir. "Hanımını 100 talakla boşayan kimse, bunun hükmünü İbn Abbas'a sorunca, şöyle cevap vermiştir: "Hanımını 3 talakla boşamış oldun. Geri kalan 97 talak ile de Allah'ın ayetleriyle oynadın" (Muvatta) Bir diğer rivayette İbn Abbas'ın cevabı şu şekildedir: "Sen Rabbine itaatsizlik yapmış oldun ve karın da senden boşandı. Allah'tan hiç korkmadın ki O senin bu müşkiline bir çıkar yol bulsun." (İbn Cerir) İmam Tahavî'nin naklettiği bir rivayete göre, bir kimse İbn Abbas'a gelerek şöyle der: "Benim amcam hanımına 3 talak verdi." İbn Abbas'ta şöyle cevap verir: "Amcan Allah'a itaatsizlik ederek, günah işlemiş ve şeytana uymuş. Bu yüzden de Allah ona, bu çıkmazdan kurtulabilmesi için bir yol bırakmamıştır." Ebu Davud ve Muvatta'da nakledildiğine göre hanımını mübaşeretten önce 3 talakla boşayan bir kimse, yeniden onunla evlenmek istediği için fetva arar. Bu hadisin ravisi Muhammed bin Bukeyr,
"Ben de onunla beraberdim. Birlikte Abbas ve Ebu Hüreyre'ye gittik. Her ikisinin de cevabı şöyleydi: "Elindeki imkanı kaçırmışsın." Zemahşeri "Keşşaf" adlı tefsirinde, Hz. Ömer'in yanına hanımını 3 talakla boşamış bir adam geldiğinde, onu dövdüğünü ve talaklarını geçerli saydığını yazar. Said bin Mesud, aynı rivayeti sahih bir senetle Hz. Enes'ten nakletmiştir. Bu konuda sahabenin umumi görüşünü, İbn Ebi Şeybe ile İmam Muhammed, İbrahim en-Nehai'den şu şekilde nakletmişlerdir: "Sahabe, hanımını boşayacak olan kimsenin bir talak vermesi ve iddetin beklenmesi görüşündedir." (İmam Muhammed)
Bu hadislerin ve yorumların yardımıyla ve Kur'an'ın bu ayeti ışığında İslâm hukukçuları ayrıntılı bir yasa meydana getirmişlerdir.

Devam edecek
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
a) Hanefilere göre talak üç çeşittir.
Ahsen Talak,
Hasen Talak,
Bid'î Talak.

Ahsen Talak;
Erkeğin hanımını temizlik döneminde mübaşeret etmeden ve bir talakla boşamasıdır.

Hasen Talak;
Erkeğin hanımını temizlik dönemlerinde, her ay bir talak vermek suretiyle, bir iddet süresi içinde 3 talakla boşamasıdır.

Bid'î Talak;
Erkeğin hanımını bir defada 3 talak ile boşaması veya kadın temizlendikten sonra diğer aybaşına kadar geçen süre içinde ayda bir defada ayrı ayrı zamanlarda 3 talak hakkını kullanması, yahut kadına hayızlı iken temizlik döneminde mübaşeretten sonra talak vermesidir. Bu şekilde talak veren bir erkek günah işlemiş olur. Tüm bu hükümler hayızdan kesilmemiş kadınlar için geçerlidir. Gayrimedhule olan (nikahlandığı halde zifafa girmemiş) kadınlara her zaman talak verilebilir. Hatta hayızdan kesilmiş kadınlara veya henüz hayız görmeyen kızlara mübaşeretten sonra bile talak verilebilir. Çünkü hamile olmaları tehlikesi yoktur. Kadın hamile ise, mübaşeretten sonra da talak verilebilir; zira hamile olduğu bilinmektedir. Ancak bu üç durumdaki kadınlara her ay birer talak vermek sünnettir. Ahsen talak ise bir talak verip, iddeti beklemek suretiyle boşanmaktadır. (Hidaye, Fethü'l-Kadir, Ahkamu'l-Kur'an, el-Cassas, Umdetu'l-Kari)
İmam Malik'e göre, Talak üç çeşittir. Sünni Talak, Mekruh Bid'î Talak, Haram Bid'î Talak. Sünni Talak: Hayızdan kesilmemiş kadını, temizlik döneminde mübaşeret etmeden bir talak ile iddet bitiminde boşamaktır. Mekruh Bid'î Talak; Hayız halindeki kadını boşamaktır. (Haşiyet'ud-Dusuki; Ahkamu'l-Kur'an, İbnu'l-Arabi)
İmam Ahmed bin Hanbel'in mezhebine göre -ki Hanbelilerin çoğu ittifak halindedir- hayızdan kesilmemiş bir kadını Sünnet'e göre boşamak şöyle olur: Kadın temizlik döneminde mübaşeret etmeden, bir talakla ve iddetin bitiminde boşanır.
Kadına 3 temizlik döneminde 3 ayrı talak vermek veya bir temizlik döneminde birden veya ayrı ayrı 3 talak vermek yahut kadın hayızlı iken veya temizlik döneminde mübaşeretten sonra kadının hamile olup olmadığı bilinmeden talak vermek bid'at ve haramdır. Fakat gayrımedhule veya hayızdan kesilmiş bir kadının, henüz hayız görmeye başlamamış bir kızın ve hamile kadının iddeti yoktur. Ayrıca kaç talak verilirse verilsin farketmez. (El-İnsaf)
İmam Şafi'ye göre Sünni Talak ile Bid'î Talak arasındaki fark vakit bakımındandır. Sayı ise önemli değildir. Yani hayızdan kesilmemiş bir kadına, hayızlı iken ve hamile olup olmadığı bilinmeden veyahut temizlik döneminde mübaşeretten sonra talak vermek bid'at ve haramdır. Talak'ın sayı bakımından bir defada 3 talak olarak veya temizlik dönemlerinde ayrı ayrı verilmesi Sünnet'e muğayir değildir. Gayrimedhule veya hayızdan kesilmiş kadın ile henüz hayız görmeye başlamamış kız ya da hamile bir kadının boşanılmasında Sünni ile Bid'î Talak arasında fark yoktur. Yani temizlik döneminde mübaşeretin olup olmaması boşanmayı etkilemez. (Muğniu'l-Muhtaç)
b) Talak'ın bidat, haram, mekruh ve günah şeklinde nitelenmesinin nedeni 4 mezhebe göre de, boşanmanın gerçekleşmesi anlamına gelmez. Dört mezhebe göre de kadın hayızlıyken veya 3 talak birden verildiğinde, ya da temizlik döneminde mübaşeretten sonra, kadının hamile olup olmadığı bilinmeden yahut imamın bid'at olarak vasıflandığı bir biçimde talak verilse, her halükârda boşanma gerçekleşir. Ancak böyle bir talak veren kimse günahkâr kabul edilir. Bazı müctehidler 4 mezhebin imamlarıyla görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Said bin Müseyyeb ile Tabiun'dan bazılarına göre, Sünnet'in aksine hayız halindeki bir kadına talak veren veya 3 talak hakkını bir defada kullanan kimse boşanmış sayılmaz. İmamiye mezhebi de aynı görüştedir. Bu görüşün dayandığı temel, bunların yasaklanmış ve haram kılınmış bir davranış olmasıdır. Dolayısıyla geçerli kabul edilemez. Oysa naklettiğimiz hadisten anlaşıldığı gibi, İbn Ömer hanımını hayızlı iken boşamış ve Rasulullah (s.a) ona hanımına dönmesini söylemiştir. Şayet talak vuku bulmamış olsaydı, ona hanımına dönmesini söylemek anlamsız olurdu. Yine pekçok hadisten, Hz. Peygamber'in (s.a.) ileri gelen sahabelerin aynı zamanda birden fazla talak vermeyi günah olarak kabul ettikleri ama boşanmayı geçersiz saymadıkları sabit olmuştur.
Tavus ve İkrime'ye göre, verilen 3 talak, bir talak olarak kabul edilir. İmam İbn Teymiye de aynı görüştedir. Bu görüşün dayandığı temel ise şudur: "Ebu es-Sıhabe, İbn Abbas'a "Siz Rasulullah, Ebu Bekir ve Ömer'in ilk döneminde 3 talakın bir talak sayıldığını bilmiyor musunuz? dediğinde İbn Abbas, "Evet" demiştir. (Buhari, Müslim)
Ayrıca Müslim ve Ebu Davud'ta, İbn Abbas'tan nakledilen görüş şu şekildedir: "Rasulullah, Ebu Bekir ve Ömer'in ilk iki yılında 3 talak bir talak sayılıyordu." Hz. Ömer şöyle demiştir: "Erkekler düşünmeye imkanları olmalarına rağmen, acele davranmaya başladılar. Madem öyle, bundan sonra biz de onların isteklerini infaz edelim." Fakat bu görüş, birçok yönden kabul edilemez. Birincisi, İbn Abbas'ın yukarıda nakledilen sözü, kendi fetvasıyla çelişmektedir. İkincisi, Rasulullah'tan rivayet edilen hadislere ve sahabelerden nakledilen görüşlere göre, 3 talakın birden verilmesi halinde, boşanma vukubulmuştur. Üçüncüsü, İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Hz. Ömer, sahabenin oturduğu bir mecliste 3 talakın sayılacağını ilan etmiştir. Daha sonra da hiçbir sahabe bu konuda ona karşı çıkmamıştır. Şimdi Hz. Ömer'in Sünnet'e muğayir bir davranışta bulunup, sahabenin ona karşı çıkmaması tasavvur edilebilir mi? Ayrıca Rukkane bin Abdiyezid'in hanımına bir defada 3 talak birden vermesi üzerine, Rasulullah, ona yemin ettirerek, 3 talak verirken niyetinin ayrı ayrı 3 talak mı vermek, yoksa 1 talakı teyid mi etmek olduğunu sormuştur. O "Yemin ederim ki niyetim 1 talaktı" deyince, Rasulullah ona hanımına dönme izni vermiştir. (Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace, İmam Şafi, Darimi ve Hakim) Bu hadiseden başlangıçta talakın hükmünün bu şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Bu rivayete dayanarak hadis tarihçileri İbn Abbas'ın rivayetini şöyle izah etmişlerdir: "O dönemde Müslümanlarda samimiyetsizlik olmadığı için, 3 talak verenlere niyetlerinin ne olduğu soruluyor ve sözlerine itibar edilerek 3 talak vermiş olsalar bile, niyetleri 1 talak ise eğer, kabul ediliyordu. Ancak Hz. Ömer kendi döneminde birçok kimsenin boşanmak istediklerinde aceleyle 3 talak verdiklerini ve sonra da niyetlerinin 1 talak olduğunu söyleyerek hileye başvurduklarını görünce, onların bu hilelerini boşa çıkarmıştır." İmam Nevevi ve İmam Sübki bunu, İbn Abbas'ın rivayeti hakkındaki en iyi tevil olarak kabul etmişlerdir. Ayrıca Ebu es-Sıhabe'nin rivayet ettiği bir başka hadisle arasında çelişki vardır. Müslim, Ebu Davud ve Nesei'nin Ebu Es Sıhabe'den naklettikleri bir rivayete göre, O İbn Abbas'a bu mesele hakkında sorduğunda İbn Abbas, kendisine şöyle cevap verdi: "Bir şahıs hanımına zifaf öncesinde 3 talak verdiğinde, bu, Rasulullah, Ebubekir ve Ömer'in ilk dönemlerinde bir talak sayılıyordu." Böylece aynı raviden, İbn Abbas'tan iki çelişkili görüş rivayet edilmiş olmaktadır. Bu her iki rivayeti de zayıf kılar.
c) Hanımına hayız halinde talak verilmiş ve 3 talak verilmemişse onun hanımına dönmesi sünnettir. Ondan sonra gelecek ilk temizlik döneminde talak vermez, ancak daha sonraki temizlik döneminde eğer isterse talak verebilir.
Çünkü hayız zamanında talak vermiş olduğundan, böylece hanımına rücu etmeyi oyun haline getirmesi engellenmiş olur. (Muğniu'l-Muhtaç) Hanbeli mezhebine göre de bu şekilde talak verilirse, rücu etmek müstehaptır. (El-İnsaf) İmam Malik ve arkadaşlarına göre, kadın hayız halindeyken talak vermek, (kadın şikayet etse de, etmese de) erkeğin yakalanıp, Kadı tarafından zorlanmak suretiyle onun hanımına dönmesini gerektirir. Erkek dönmeyi reddederse Kadı dayak cezası verir, yine kabul etmezse hapseder ve yine kabul etmezse, Kadı, iddetin bitimine kadar onun hanımına dönmesine kendi başına karar verir. Artık bu hükümden sonra, erkek rücu niyeti olsa da, olmasa da o kadınla mübaşerette bulunabilir. (Haşiyetu't-Dusuki) İmam Malik'e göre hanımına hayız halindeyken talak veren erkek, istese de istemese de eğer ona rücu etmişse ve buna rağmen yine de boşamak istiyorsa, onun için müstehap olan yol, talak verdiği aydan sonraki ayda talak vermeyip, daha sonra gelen hayız sonrası temizlik döneminde talak vermesidir. Talak verildikten sonra temizlik döneminde talak verilmemesi şu nedenden dolayı istenmektedir. Erkeğin hanımına hayız halindeyken talak vermesinden sonra, rücu sadece sözle olmayıp, ayrıca onunla mübaşerette de bulunmalıdır. Çünkü bu dönemde mübaşeret olduğu için talak vermek yasak olacağından, sonraki temizlik döneminde talak verilmelidir. (Haşiyetu'd-Dusuki)


Devem edecek
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
d) Ric'i Talak'tan sonra rücu etme süresinin ne kadar olduğu konusunda İslâm Hukukçuları arasında görüş ayrılığı vardır. Bunun nedeni Bakara: 288'dir. Zira bu ayette geçen "Selasete Kurûin" ifade ile 3 hayız mı, 3 temizlik dönemi mi kastedilmekte olduğu ihtilaflıdır. İmam Şafii ve İmam Malik'e göre, "Kur" temizlik dönemi demektir. Hz. Aişe, İbn Ömer ve Zeyd bin Sabit'ten de aynı görüş nakledilmiştir. Hanefi mezhebine göre, "Kur" ile hayız dönemi kastedilmektedir. Hanbeli mezhebi de bu görüşü tercih etmiştir. Ayrıca 4 Raşit halife İbn Abbas, İbn Mesud, Ubey bin Ka'b, Muaz bin Cebel, Ebu Derda, Ubade bin Samit ve Ebu Musa el-Eşari'den de aynı görüş nakledilmektedir. Muvatta'da Şabi'den rivayet edildiğine göre O, 13 sahabe ile görüştüğünü ve hepsinin de aynı kanaati paylaştıklarını söylemektedir. Tabiun'un da çoğu bu görüştedir.
Bu görüş ayrılığı nedeniyle Şafiilere ve Malikilere göre, kadın 3. hayızını görmeye başladığında iddet son bulur. Ve böylece erkeğin de rücu etme hakkı kalmaz. Şayet kadına hayızlıyken talak verilmişse, kadının iddeti 4. hayıza başladığında biter. Çünkü Talak'ın verildiği zamanki hayız sayılmaz. (Muğniu'l-Muhtaç, Haşiyetu'd-Dusuki) Hanefi Mezhebine göre, şayet üçüncü hayızdan 10 güç geçmiş ve kan kesilmişse kadın gusletsin, etmesin iddeti sona erer.
Eğer kan 10 günden az bir zaman içinde kesilmişse kadın gusleder veya bir namaz vakti geçtikten sonra iddeti biter. İmam Ebu Hanife ve İmam Evzai'ye göre su bulunamazsa, kadın teyemmüm alır ve namaz kıldıktan sonra erkeğin rucu etme hakkı sakıt olur. İmam Muhammed'e göre, kadının teyemmüm etmesi yeterlidir. (Hidaye) . Hanbeli Mezhebine göre -ki çoğunluğu ittifak halindedir-, kadın gusledene kadar erkeğin rücu etme hakkı vadır. (El-İnsaf) .
e) Erkek nasıl rücu eder ve hangi şartlarda rücu edemez? Bu hususlarda fakihler arasında görüş birliği vardır. Hanımını Ric'î Talakla boşayan bir kimse, iddet süresi sona ermeden, dilediği bir zamanda -kadın razı olsun, olmasın- ona geri dönebilir. Çünkü Bakara: 228'de Allah, "Kocaları da bu arada barışmak isterlerse, onları geri almaya daha çok hak sahibidirler" buyurmuştur. Bu ayetten anlaşıldığına göre, iddet bitene kadar karı-koca arasında evlilik devam etmektedir. Boşanma kesinleşmeden önce kocası, hanımını geri alabalir ve nikah akdini yenilemeye gerek bulunmamaktadır. Bu hususta kadının rızası da aranmaz. Ancak nasıl rücu edileceği hususunda fakihler ihtilaf etmişlerdir.
Şafiilere göre, rücu sadece amelle değil, sözle de yapılmalıdır. Lisanen rücu ettiğini söylemeyen bir kimse mübaşeret ve ihtilatı, rücu niyetiyle de yapsa rücu kabul edilmez. Çünkü bu şekilde kadından yararlanmak, şehvet duymasa bile haramdır. Ancak erkek Ric'î Talak verdikten sonra hanımıyla mübaşeret ederse, ona had tatbik edilmez. Çünkü ulema arasında bunun haramlığında ittifak yoktur. Ancak bunun haram olduğuna inanan kimseye tazir cezası gerekir. Ayrıca Şafii mezhebine göre, Ric'î Talak verdikten sonra, hanımıyla mübaşeret eden erkek, daha sonra sözle rücu etse de, etmese de misl-i mehir ödemelidir. (Muğniu'l-Muhtaç)
Malikilere göre, erkek sözle de, fiilen de rücu edebilir.Rücu ettiğini açık kelimelerle ifade eden bir kimsenin sözlerine, şaka bile olsa itibar edilir. Fakat açıkça ifade etmemişse ama buna rağmen o rücu etmek niyetinde ise, onun rücu ettiği kabul edilir. Yine ihtilat ve mübaşeret rücu etme niyetiyle yapılmamışsa geçerli sayılmaz. Çünkü hiçbir amel, niyet olmaksızın kabul edilmez. (Haşiyetu'd-Dusuki; Ahkamu'l-Kur'an, İbnu'l-Arabi) Hanefi ve Hanbeli mezhepleri, sözle rücu etme konusunda Malikilere katılmaktadırlar. Ancak fiilen rücu etmek hususunda Malikiler ile ters düşmektedirler. Bu iki mezhebe göre, erkek eğer iddet esnasında karısıyla mübaşeret ederse, niyeti rücu etmek olsa da olmasa da, bu kendiliğinden rücu olarak kabul edilir.
Ancak iki görüş arasındaki fark, Hanefilerin ihtilatın seviyesinin mübaşeretten az olması halinde bile, rücuu vuku bulmuş kabul etmeleri, Hanbelilerin ise, rücu için sadece ihtilat olmasını yeterli görmemelidir. Yani onlara göre mübaşeret gereklidir. (Hidaye, Fethu'l-Kadir, Umdetu'l-Kari, El-İnsaf)
f) Sünni Talak ile Bid'î Talak arasındaki fark şudur: Bir veya iki talak verildiğinde, iddetin son bulmasına rağmen, şayet kadın ile erkek aralarında anlaşırlarsa evlenebilme hakkına sahiptirler. Fakat 3 talak birden veren kimsenin iddet esnasında rücu etmeye hakkı olmadığı gibi, iddet süresi sona erdikten sonra da yeniden nikah kıyamaz. Ancak kadın sahih bir şekilde, bir başkasıyla evlenir (yani kocasıyla mübaşeret eder) ve sonra adam kendisini boşar veya ölürse, önceki kocasıyla anlaşarak yeniden evlenebilir. Birçok hadis kitabında, Hz. Peygamber'den (s.a.) sahih senetlerle şu hadis nakledilmiştir: "Rasululah'a Üç talakla boşanan ve sonra başka birisiyle evlenip, onunla halvete girdiği halde mübaşeret etmemiş olan ve sonra yeni kocasından ayrılan bir kadın, önceki kocasıyla yeniden evlenebilir mi?" diye sorulduğunda, Rasulullah, "İkinci kocası da, birinci kocası kadar kadından zevk alana kadar evlenemez" diye cevap vermiştir.
Şimdi de gelelim danışıklı-döğüş yapılan nikaha... Bir şahsın karısının, kendisine yeniden helal olabilmesi için, mübaşeretten sonra boşanması kaydıyla onu bir başkasıyla evlendirmesi sahih değildir ve bu nikah Ebu Yusuf'a göre fasiddir. Ebu Hanife'ye göre, kadın erkeğe yeniden helal olur ama bu fiil tahrimen mekruhtur. İbn Mesud'tan rivayet olunduğuna göre, Hz. Peygamber (s.a) "Allah kasıtlı olarak hulle yapan ve yaptıranlara lanet etmiştir." buyurmuştur. (Tirmizi, Nesei) Hz. Ukbe bin Amir'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: "Sizlere damızlık boğanın kim olduğunu söyleyeyim mi?" Sahabe "Söyle ya Rasulellah!" dediler. O da, "Onlar hullecilerdir. Hulle yapan ve yaptıranlara Allah lanet etsin" dedi. (İbn Mace, Darekutni)
2. Bu emrin muhatabı hem erkek, hem kadın hem de onların aileleridir. Yani boşanmayı basit bir mesele olarak telakki etmeyin. Ne zaman talak verdiğinizi, iddetin ne zaman başlayıp ne zaman sona ereceğini ciddiyetle takip edin. Boşanma olayı çok nazik ve önemli bir meseledir. Öyle ki sadece karı koca açısından değil, çocuk ve aileler açısından da hukuki ehemmiyete haizdir. Bu yüzden talak verdiğinizde ay ve günü hatırınızda tutun, iddetin ne zaman sona ereceğini ve ne kadar bir süre kaldığını düzenli bir şekilde takip edin. Çünkü hanımınıza dönmeniz buna bağlıdır. Kadın ne kadar evde tutulabilir. Ona ne zamana kadar nafaka verilecektir?
Kadın ne zamana kadar erkeğin verasetinde hak sahibidir? Ne zaman kocasından boşanmış olur, ne zaman yeni bir evliliğe hak kazanır? Tüm bunların bilinmesi gerekir; zira mesele mahkemeye intikal ettiğinde, mahkeme doğru karar verebilmek için, bu bilgileri elinde bulundurmak zorundadır. Kadın medhule mi, gayrımedhule mi; hamile mi, değil mi; hayızdan kesilmiş mi, kesilmemiş mi; rücu edilmeye müsait mi, değil mi vs. Bunlar bilinmeksizin hakimin boşanma kararı vermesi güçtür.
3. Yani, "Erkek öfkelenip kadını evden atmasın ve kadın da kızarak evi terketmesin." Çünkü iddet bitene kadar kadın hala o evin hanımıdır ve ihtilafın çözüme kavuşma imkanının ortadan kalkmaması için karı ile koca aynı evde oturmalıdırlar. Ric'î Talak durumunda erkek her an hanımına meyyal olabilir veya kadın kocasıyla aralarındaki ihtilafın nedenini ortadan kaldırmaya çalışıp, kocasını kararından dönmeye razı edebilir. Her ikisinin de aynı evde olması halinde, 3 aylık bir süre içinde veya kadın hamile ise çocuk doğana kadar yeniden barışmak için birçok fırsat çıkabilir. Fakat erkek kadını evden dışarı atar veya kadın evini terkeder de akrabalarının yanına giderse, o zaman barışma imkanı yok denecek kadar azalmış olur. Dolayısıyla boşanma hemen hemen kesinleşir. Bu bakımdan fakihler, Ric'î Talak ile boşanmış kadınlara, iddet sonrasında kocalarına güzel görünmeye çalışmalarını tavsiye etmişlerdir. (Hidaye, El-İnsaf)
İslâm Hukukçuları, Ric'î Talak verildiğinde, iddet süresi içinde barınma ve nafakanın kadının hakkı olduğu konusunda görüş birliği içindedirler. Bu süre içinde kadın, kocasından izinsiz evden ayrılamaz. Erkeğin de kadını evden atması caiz değildir. Fakat atarsa günah işlemiş olur. Kadın ise kendiliğinden evi terkettiği takdirde hem günaha düşmüş olur, hem de nafaka ve barınma hakkını kaybeder.
4. "Ancak apaçık edepsizlik yaparlarsa başka" ifadesi farklı şekillerde yorumlanmıştır. Hasan Basri, Amir, Şabi, Zeyd bin Eslem, Dahhak, Mücahid, İkrime, İbn Zeyd, Hammad ve Leys'e göre bu ifadeyle kastedilen zina fiilidir. İbn Abbas'a göre de "kötü sözlerle sövmek." Yani kocası kendisini boşadıktan sonra, iddet süresi içinde ıslah olmayıp, bu zaman zarfında dahi kadının kocası ve ailesiyle münakaşa etmesi. Katade bunu, "serkeşlik" şeklinde, yani serkeşlik ettiği için kocasının talak verdiği kadının iddet beklerken bile aynı hal ve tavırlarını devam ettirmesi olarak yorumluyor. İbn Ömer, Süddi, ibn Saib ve İbrahim en-Nehai'ye göre, kastolunan kadının evi terketmesidir. Yani onlara göre, bir kadının evi terketmesi "Fahişetin mübayyine" (açık bir edepsizlik) dir. "Rabbiniz Allah'tan korkun ve onları evden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Ancak apaçık bir edepsizlik yaparlarsa başka" buyurmuştur. Bu ifade tıpkı "Sen terbiyesiz değilsen sövemezsin" demek gibidir. Yani "Senin sövebilmen için terbiyesiz olman gerekir."
Yukarıdaki dört görüşten, ilk üç görüşe göre bu cümle kadının evden çıkmasıyla ilgilidir. Yani kötü ahlâklı, ağzı bozuk ve serkeş olmadan kadının evden atılması caiz değildir. Son görüşe göre ise bu cümle kadının evi terketmemesiyle ilgilidir. Yani kadın evi kendiliğinden terkederse apaçık bir edepsizlik yapmış olur.
5. Bu iki cümle, 3 talak birden vermenin veya hayız zamanında talak vermenin geçerli olmadığını savunan kimselerin yanlışlığını ortaya koymaktadır. Ayrıca 3 talak verilse bile, bu bir talak sayılır diyen kimselerin görüşleri de reddolunmaktadır. Çünkü Bid'i Talak geçersiz sayılıyorsa veya 3 talak bir talak hükmünde ise eğer, "Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa (yani Hz. Peygamber'in (s.a.) gösterdiği boşanma biçiminin dışına çıkarsa) kendisine yazık etmiş olur. Bilmezsin belki Allah bundan sonra (barışmanız için) bir yol çıkarır." ifadeleri nasıl anlaşılacaktır? Bu iki cümle, ancak Hz. Peygamber'in (s.a.) uygulamasının aksine talak vermenin bazı sakıncalar doğurduğu kabul edilirse bir anlam taşır. Sözgelimi 3 talak birden verildiğini ve rücu imkanı ortadan kalktığı için, kocanın pişman olduğunu düşünelim. Böyle bir durumda açıktır ki, bu boşanma geçerli olmasaydı, erkek Allah'ın sınırlarını çiğnememiş ve nefsine de zulmetmemiş olurdu. Şayet Talak-ı Bain, Talak-ı Ric'î şeklinde kabul edilecek olursa, o takdirde iddet süresi çinde her zaman barışma imkanı var demektir. Çünkü aksi takdirde, "Bilmezsin belki Allah, bundan sonra (barışmanız için) bir yol çıkarır" ifadesinin bir anlamı kalmazdı.
Bu noktada yeniden Bakara Suresi'nin 228-230. ayetleriyle, Talak Suresi'nin bu ayetlerini birlikte müteala edecek olursak, mesele daha da vuzuha kavuşur. Bakara Suresi'nde boşanmanın ancak 3 kez olabileceği vurgulanmıştır. İkinci boşanmadan sonra kocanın geri dönme hakkı vardır. İddet süresi sona erdikten sonra hulle olmaksızın yeniden evlenebilirler. Ancak üçüncü (ve son) talaktan sonra erkeğin bu iki hakkı da sakıt olur. Talak Suresi'ndeki bu emirler, Bakara Suresi'ndeki emirleri nesh etmek veya düzeltmek için gönderilmiş değildir. Aksine Talak Suresi'nin bu ayetlerinde, erkeklere -yuvalarının yıkılmaması için-, kendilerine verilen kadınları boşama haklarını akıllıca kullanmaları ve pişman olacakları bir biçimde hanımlarını boşamamaları tavsiye edilmektedir: "Barışma yolunu daima açık bırakın ki bu yetkinizi akılsızca kullanırsanız, yani 3 talak birden verirseniz, kendi nefsinize zulmetmiş olursunuz. Çünkü bu hatanızı telafi etmek mümkün değildir."
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Kuranda zina ile alakalı ayetleri böylece aktarmış olduk

ALLAHım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip et;
batılı da, batıl olarak göster ve ondan da sakınmayı nasip et.
Amin
 
Üst Alt