Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Uydurma hadis nasılda sırıtıyor!!!

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
kaynuka aynı şeyleri söylüyoruz. kitaptan başka güvenilir kaynak olmadığını savunmuyor musun? kim Allah(c.c.) ve peygamberin emirlerini yerine getirirse cennete girer.

peygamber neyi emreder? kuranda olanları
kuran kimin sözüdür? Allah(c.c.) ın
Allah(c.c.) neyi emreder? kitapta emrettiklerini

kitap bile benden başka güvenebileceğiniz kaynak yok diyor. ayetleri yazdım. ihtilaf olmak için benim yazdığım ayetlere zıtmış gibi ayetleri yazmayın. çünkü hiçbir ayet başka bir ayeti yalanlamaz. ayetler hadisleri yalanlar.

diyormu ayetler kitaptan başka bir kitaplar varki çok doğrudur ve ona uyunuz. bende bulamadıklarınız onda yazıyor diyor mu? yazmıyor.

incilde Ahmed adında bir peygamber geleceğini yazıyordu. ve ona uyun ve itaat edin deniliyordu.
bizim kitabımızda da şöyle yazması gerekmez miydi? bu kitaptan başka kitaplar varki korunmuştur onlara da uyunuz ve itaat ediniz. onları tasdikleyiniz demez miydi?

kuran tüm insanlığa inmiştir. o korunmuş kitaptır. ve diğer peygamberleri tasdikleyici olarak inmiştir. incile uyanların bunu reddetmemesi gerekirdi.tevrata uyanların kuranı reddetmemesi gerekirdi.
onlar ne yaptılar. kitabı yalanlamak için kendi kitaplarını değiştirdiler. gerçekleri kitaptan yok ettiler.

kuranda yazmıyor mu? onlar( yahudiler ve hristiyanlar) son peygamberi kardeşleri gibi tanırlar ama itaat etmezler yazmıyor mu?

biz ise kitabı anlamaya çalışmaktan çok muhalefet ediyoruz. kitaba yönelmek yerine başka kitaplara yöneliyoruz.



kaynuka aynı şeyleri söylüyoruz. kitaptan başka güvenilir kaynak olmadığını savunmuyor musun?


kardesim ben başka kitap savunmuyorumki..evel ALLAH baska kıtab tabıkı yok...
ama benım savundugum kuran içerin olarak temel konulara degınmıstır...
peygamberımızde onların ayrıntısına ınmıstır...
yanı sünnet olmadan kuranın anlasılmasının zor hatta ımkansız oldugunu soyluyorum...
hatta ALLAH soluyor bız senı kuranı acıklayasın dıye gonderdık dıyor kuranda...

NAHL-44. “Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik”.


peygamber neyi emreder? kuranda olanları
kuran kimin sözüdür? Allah(c.c.) ın
Allah(c.c.) neyi emreder? kitapta emrettiklerini


tamam bunada katılıyorum...ama peygamberımız kuran dısındada ALLAH ın kendısıne ogrettıgı seylerı bıze tavsıye etmıstır...
bız kuranda olmayan seylerı ondan ogrenırız....
mesela kuranda sadece namaz kılın yazar detaya inilmez..detaya inen ALLAHın izniyle peygamberımızdır...
onunda helal ve haram koyma yetkısı vardır...
ama tabıkı kuranla ters dusmeyecek sekılde ve ALLAHın ona ogrettıklerıyle...


9/Tevbe, 29- "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasulü'nün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın"

A’raf suresi 157 - Onlar ki, ellerindeki Tevrat ve İncil’de yazılı bulunan o elçiye, o ümmi peygambere uyarlar. O ki kendilerine iyiliği emreder, onları kötülükten men eder; onlara temiz ve hoş şeyleri helal, pis ve çirkin şeyleri haram kılar….”



kitap bile benden başka güvenebileceğiniz kaynak yok diyor. ayetleri yazdım. ihtilaf olmak için benim yazdığım ayetlere zıtmış gibi ayetleri yazmayın. çünkü hiçbir ayet başka bir ayeti yalanlamaz. ayetler hadisleri yalanlar.
ben ayetlerı senın ayetlerını yalanlasın dıye yazmadım..
sadece degındıklerı konular farklı...
sen orda kurandan baska guvenılır kıtap yok demıssın tamam bende kabul edıyorum...
ben zaten sana kıtap savunmuyorum..
yanı "a" kıtabı daha guvenılır desem haklısın bende oyle bırsey demedım...


diyormu ayetler kitaptan başka bir kitaplar varki çok doğrudur ve ona uyunuz. bende bulamadıklarınız onda yazıyor diyor mu? yazmıyor


merak etme zaten bız boyle bısey savunmuyoruz..savunamayızda...
kuran tas tamam bır kıtaptır onda eksıklık yoktur...
bız orada temelıne degınılen konuların...
peygamberımız tarafından acıklandıgını soyluyoruz...



nahl 64. ” Biz bu Kitab'ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.”



incilde Ahmed adında bir peygamber geleceğini yazıyordu. ve ona uyun ve itaat edin deniliyordu.
bizim kitabımızda da şöyle yazması gerekmez miydi? bu kitaptan başka kitaplar varki korunmuştur onlara da uyunuz ve itaat ediniz. onları tasdikleyiniz demez miydi?


kuran tüm insanlığa inmiştir. o korunmuş kitaptır. ve diğer peygamberleri tasdikleyici olarak inmiştir. incile uyanların bunu reddetmemesi gerekirdi.tevrata uyanların kuranı reddetmemesi gerekirdi.
onlar ne yaptılar. kitabı yalanlamak için kendi kitaplarını değiştirdiler. gerçekleri kitaptan yok ettiler.



bak gene aynı şeyı soyluyorsun...biz baska bır kıtabı ornek gostermedıkkı sana....

biz ise kitabı anlamaya çalışmaktan çok muhalefet ediyoruz. kitaba yönelmek yerine başka kitaplara yöneliyoruz.

kardesım işte bizde bunu söluyoruz...ama kitabullahı anlamak için sünnet ŞART ŞART ŞART...
yani ALLAH dıyor ben senı kuranı acıklayasın dıye yolladım dıye...
yanı kuran anlasılan bır kıtaptı ıse ALLAH neden onu acıklaması ıcın nebı yolladıkı....zaten herkes anlıyormus....

peki ben sana bır soru soruyorum...
sen kendın kuranı alınca onu okuyunca hayatını ona gore ayarlayabılıyormusun...
yanı ne yazıyorsa hepsını anlıyormusun...eger sen kuranı tek basına hadıs felan olmadan anlıyorsan benım bır ıkı sorum olacaktı sana...?
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
işte sizin inancınız 73 fırka, 72 fırka, 71 fırka bunun için mi peygamberimizin söylemediklerini söyledi diye ihtilafa düştünüz. ve bu kadar fırkalara bölündünüz. dahada bölünüyorsunuz. Allah(c.c.) ın kitabına uyan tek fırka olur. çünkü tüm müslümanların tek kaynağı olan kitap birleşmemizi öneriyor.

peygamberimizin söylemediği şeyleri söyleyerek kitaba yalan uyduranlara Allah(c.c.) azab edecektir.


arkadasım laf kalabalıgı yapıyorsun...
bak tekrar edıyorum bızım savundugumuz bır kıtap yok ortada...
eger ole kurandan ustun bır kıtap ismi soyledıkse sole bızde bılelım....

sen su sorumun cevabını verebılecekmısın onu sole bana



sen kendın kuranı alınca elıne onu okuyunca hayatını ona gore ayarlayabılıyormusun...
yanı ne yazıyorsa hepsını anlıyormusun...eger sen kuranı tek basına hadıs felan olmadan anlıyorsan benım bır ıkı sorum olacaktı sana...?
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
hepsini anlamayız zaten ama anlaşılır ayetleri anlarım. Allah(c.c.) hikmeti ve ilmi dilediğine verir.


hani kuran açık bir kitabtı...
ozaman ALLAH c.c. haşa bize anlamayacagımız seyler yollamıs...
demekkı ALLAH c.c. bızı anlamadıgımız seylerden yarın hesaba cekecek...
senın dedıgıne bakarsak bu boyle oluyor kardes...
yanı kuran anlasılır dıyorsun simdide hepsını anlamayız dıyorsun...
kusura bakmada sen kendınle celısıyorsun...
ben tekrar edıyorum BIZ BASKA KITAP SAVUNMUYORUZ...
bız sadece senınde sımdı dedıgın gıbı kuranın anlamadıgımız bolumlerını sunnetten anlıyoruz...
anladınmı şimdi kardesim...
yanı ortada bizim kuran dışında soyledıgımız bır baska kıtap ısmı yok....
varsa soyle....
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
kardeşim sünnete dayanarak bana bu ayeti açıkla.

Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse aydınlatacak (kadar berrak) tır. nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (nur suresi 35)



senin hocaların bunu anlayabilmişler mi?
hikmet kitaptadır.ve onu anlayabilen hikmeti verdiği kişilerdir. yani kitaptan başkasına uyan değil.

hadis şöyle der. ileride sünneti yalanlayanlar gelecek ve sadece kitaba uyulması gerektiğini söyleyecek. siz buna uymayınız.

yalan mıdır? herşey kitapta değil midir? neden bunları söyleyen müslümanlara karşı cephe alınmıştır? ve neden öldürülmüştür?


kardes ben ayet tevsircisi degilim...
ayrıca kuranda herseyın acıkca anlattıgını savunan sensın...
sen sünneti yalanlayarak bir yere varamassın...
neyse benım ınternetten buldugum tevsırı asagıda verıyorum...
suan benım ayet tefsır yapacak bır bılgım olmadıgı ıcın sana bısey dıyemem ama senın dedıgın gıbı hocalarıma sorarım...
sorduktan sonrada sana mesaj olarak yollarım...
ama bak gene kendını yalanladın...
bak kuran her seyı acık acık yazmıyormus...
ben kuran eksık veya kuran bıze yetmez demıyorum...
ama sende sunnetı yalanlayamassın...
peki sen namaz kılıyormusun bılmıyorum...
ama namaz kılıyorsan bana kurana gore..
namazın ne oldugunu...
rekaatlarını nasıl ayarladıgımı...
namaz esnasında neler okuyacagımı...
ayet ayet yazarmısın...
yanı namaz ne demek...
ne yapılıyor namazla...
yenılecek bıseymı yoksa baska bıseymı...
kuranda oturarakmı yapınız dıyor yoksa kosarakmı....
ben cok yaslı ısem ayakta duramıyorsam nasıl namaz kılacam...
gemıdeyken nasıl namaz kılacam...
hastayken nasıl namaz kılacam...
felclıyken nasıl namaz kılıcam...

yanı kısacası namaz ne....

bu sadece bır namazdan aklıma gelen suankı sorularım...
bunları ayet ayet bana cevaplarsan senın fıkrıne tabii olurum ama ben sana bunları sunnette gosterebılırım....


12 İmam'in İmameti(Nur Suresi 35 Ayet'in Tevsiri

İMAM ALİNİN DİLİNDEN

Allah göklerin ve yerin nurudur.Onun nuru tıpkı bir kandile benzer'
Kandil(Muhammed(saa))dir
.Kandil bir sırça içindeişte o sırça benim
.Oda bir camın içinde o cam (Hasan ve Hüseyindir)
o sanki parlak bir yıldız gibidir (Ali bin Hüseyindir)
mübarek bir ağaçtandır o(Muhammed bin Ali)
zeytin ağacından (Cafer bin Muhammed)
ne doğuya aittir(Musa bin Cafer)
nede batıya aittir(Ali bin Musa)
yağı neredeyse kandilinden yanacak(Muhammed bin Ali)
ateş ona değmese dahi(Ali bin Muhammed Naki )
nur üzerine nurdur (Hasan bin al Askeri)
Allah o nura istediğini hidayet eder işte onur(kaim mehdidir)
Allahın salat selamı onların üzerine olsun'
Allah bu örnekleri halka gösterir.Allah herşeyi bilendir
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
her şey açık degildir elif lam mim fasılası acıkmıdır degil çünkü bazı ayetlerin gizli açıklmasını ancak onu ALLAH bilir bazıları yarı açık buda namaz zekat hac gibi bazılarıda tam açıktır
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
her şey açık degildir elif lam mim fasılası acıkmıdır degil çünkü bazı ayetlerin gizli açıklmasını ALLAH var diyor onu ancak ALLAH bilir bazıları yarı açık buda namaz zekat hac gibi bazılarıda tam açıktır


kardesım bızde onu anlamaya calısyoruz ama anlayan pek yok...
yada anlamak işlerine gelmiyor...
mesela senin yarı acık dıye nıtelendırdıklerını bız sunnetle ögreniyoruz...
biz bunu solemeye calıstıkca baska kıtap yok baska kıtap yok dıye yaygara cıkartıyorlar...
bibiz savundugumuz baska bır kıtap yok olamazda...
selamla...

 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
bu tip insanlar her şeyi biz bilir diyorlar fakat bikdikleri yok onun için cebellenip dururlar soru sordugumuzda da cevap veremezler onun için boş konusurlar verilen ayetlerin tefsirinide yaptıgımzda konuyu balka tarafa çekiyorlar işte bunlar bozgunculuk yapmaktan başka bişeyden yapmazlar
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
kardeşim sünnete dayanarak bana bu ayeti açıkla.

Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse aydınlatacak (kadar berrak) tır. nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (nur suresi 35)



senin hocaların bunu anlayabilmişler mi?
hikmet kitaptadır.ve onu anlayabilen hikmeti verdiği kişilerdir. yani kitaptan başkasına uyan değil.

hadis şöyle der. ileride sünneti yalanlayanlar gelecek ve sadece kitaba uyulması gerektiğini söyleyecek. siz buna uymayınız.

yalan mıdır? herşey kitapta değil midir? neden bunları söyleyen müslümanlara karşı cephe alınmıştır? ve neden öldürülmüştür?




verdigin ayetin tefsiri budur





35- Allah, göklerin ve yerin nurudur. Bütün âlemi meydana koyan, kâinatı gösteren, hakikati bildiren, gözleri gönülleri şenlendiren O'dur. O olmasaydı, hiçbir şey bulunmaz, hiçbir hakikat sezilmez, hiçbir neşe duyulmazdı.

Âlemde görünen âyetlerin en belirgini, duygu ve idrakimizi en çok kapsayanı, görüşümüzde bir etken olan ışık olayıdır. Işığın gözümüze teması anında dışımızdakiler ile özümüzdekilerin birbirine ulaşıp birleşmesi halinde parlayan ve genişlettiği cisimlerin dış yüzeylerini açığa çıkaran saydam ve güzel tecellisine de nur denilir ki, ışığın bir özel görünüşü olmak üzere, ışıktan farklı ve bazen ona karşıt olarak kullanılır. Şu halde nur, güzel tecellî âyeti olan hoş bir ışık tecellisidir. Ve bundan dolayı, her zaman övme yerinde kullanılır.

Bununla beraber aslı, görüşle ilgili karanlığın zıddı olan nur kavramı, Ragıb'ın Müfredat'ında dediği gibi ışık kavramından daha geneldir. Işığa ve ışığın gösterişli kırılmasına ve ışığın yansımasına da söylenildiği gibi, gerek duyguya ait ve gerekse akıl ve idrake ait her çeşit karanlıkların zıddı olan vicdan ve sezgide ortaya çıkan dış ve iç tecellî ve doğuşların hepsine de nur denilir. Hatta Allah Teâlâ'ya mecazen de olsa ışık demek caiz olmadığı halde, bu âyette Nur ism-i şerîfi geçmiştir. Halbuki En'am Sûresi'nin başında; "Hamd gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur." (En'âm, 5/1) âyeti, Allah'ın, nurun kendisi değil, var edicisi ve zıddı olan her çeşit karanlık ile nur O'nun var ettiği, yarattığı eseri olduğunu bildirmişti ve nuru Allah'a denk tutanları "Sonra kâfir olanlar, kendilerini yaratan, besleyip büyüten Rableri ile bir tutuyorlar" (En'am, 5/1) azarlaması ile sakındırmıştı. Bundan dolayı Allah'a nur denilirken, bu noktadan habersiz bulunmamak ve müteşabih bir mânâ olduğunu bilmek gerekir.

İlk önce bu iki âyetin karşılaştırılmasında ilk akla gelen mânâ "Allah, göklerin ve yerin nurunun var edicisidir." meâlinde olmasıdır. Onun için tefsircilerin birkısmı bunu ismi fâil sigası ile, yani "gökleri ve yeri nurlandıran, aydınlatan; gerek cisme ve gerekse ruha ait nurlar ile nurlandıran" diye ifade etmişlerdir. Çünkü nur, aydınlatıcıdır. Bu ifade âyetteki nurun olay mânâsına değil, fâil mânâsına; göklere ve yere izafetinin de, mef'ûlüne izafet olduğunu göstermesi itibarıyla bir anlam ifade ediyorsa da münevvirin, nurun yapıcısı olması gerekmeyeceğinden eksiktir. Halbuki Allah'ın, nurun yaratıcısı olduğu Kur'ân'da açıkça belirlenmiştir. Bundan dolayı, müfessirler burada daha birçok açıklamalarda bulunmuşlardır. Felsefeciler ve sofiler de işrakıyye (sûfistâiyye) nazariyesine temas eder gibi gördükleri bu âyet hakkında uzun bahisler yapmışlar. Hatta Gazalî, bu âyetin tefsiri için adında bir eser yazmıştır ki, bazı noktalarını özetleyelim; şöyle ki:

Nur ismi, lügatte güneşten, aydan, ateşten şu uzayda yer tutan şu cisimlerin dış yüzlerine vuran hale konulmuş bir isimdir. Ve bilinmektedir ki, bu halin şeref ve faziletine özelleştirilmesi, gözle görülen şeylerin bu sebeple ortaya çıkıp görülmesi itibariyledir. Sonra şu da bilinmektedir ki, bütün bu görülen şeyleri idrak etmek, onların ışık almalarına bağlı olduğu gibi görecek gözün var olmasına da bağlıdır. Çünkü gözle görülen şeyler, ışık aldıktan sonra dahi körlere gözükmez. O halde gören ruh, ortaya çıkma ve görünmede vazgeçilmez bir rükün olmakta, görünen ışığa denktir, eşittir. Sonra şu yönden ona tercih de edilir. Çünkü gören ruh, idrak edici, yani anlayıcıdır; idrak onunla mümkündür. Dışardaki ışık ise idrak edici değildir. Kendisiyle idrak olunan yani idrake sebep olan değil, belki idrak anında bulunandır. Ve o halde gösterme vasfı, görülen nurdan fazla gören nurun hakkıdır.

Bunun için nur ismini, gören göz nuruna, tereddüt etmeden, kullandılar da "nur-ı aynım" (gözümün nuru), "falanın nûr-ı basarı zayıflad" (Filan kimsenin görmesi zayıfladı) ve gözleri görmeyen kimse hakkında "nûr-i basarını kaybetti" (gözünün görme özelliğini kaybetti) dediler. Bu böyle olunca şunu da söyleyelim ki, insanın bir basarı, yani gözü; bir de basireti, yani idraki vardır.

Basar, yani göz; ışığı ve renkleri algılayan gözdür. Basiret de idrak ve akıl kuvvetidir. Bu iki idrakten ikisi de idrak edilenin görülmesini gerektirir. Bundan dolayı ikisi de nurdur. Fakat göz nurunda bazı kusurlar saymışlardır ki, bu kusurlar akıl nurunda yoktur. Netice olarak görme duygu ve gücü, kendisini ve idrakini ve diğer gözle görülen parçalar ile akılla bilinen parçaları ve her şeyi, geçmişi ve geleceği göremediği halde; akıl duygu ve gücü, hem kendini, hem idrakini, hem âletlerini, hem her şeyi idrak eder. Ve göz idrak ve duygusundan çok ilerilere ve derinliklere gider.

Bu sebepten, nur isminin gözün algılamasından çok, akıl algılamasına daha uygun olduğu ortaya çıkar. Bununla beraber aklî nurlar da kusur ve hatadan tamamen kurtulmuş değildir. Önce hallerin tam olarak bilinmesinde, bulunması gerekli olan ve yaratılıştan gelen düşünceler, insan cevherinin gereklerinden değildir, beraber doğmaz; bebek bunları elbette bilemez. "Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı" (Nahl, 16/78) Bu fıtrî nurlar sonradan ortaya çıkmaktadır. Buna isabette bir sebep gerekir. Bütün sebepler de netice olarak Allah'a dayanır.

Nazarî düşüncelere gelince, bunda da insanın yaratılışına çoğunlukla hata isabet ettiği muhakkaktır. Dolayısıyla akıl, bir yol göstericiye, bir mürşide muhtaçdır. En yüksek mürşid ise Allah kelâmıyla peygamberlerin irşadıdır. Ve gerçekte akıl ve basiret gözünde Kur'ân âyetleri, madde gözünde güneş ışığı yerindedir. Güneşin ışığına nur denildiği gibi Kur'ân'a da nur denilmesi daha önceliklidir. Ve işte bununla "Allah'a Peygamberine ve indirdiğimiz, o nura(Kur'âna) inanın" (Teğabün, 64/8), "Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik." (Nisâ, 4/174) âyetlerinin mânâsı ortaya çıkar.

Bu bakımdan, Peygamberin açıklamasının, güneşin ışığından daha kuvvetli olduğu ortaya çıkınca, onun kutsal nefsinin, nurlulukta güneşten daha yüksek olması gerekir. Nitekim Allah Teâlâ "Onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay yarattı." (Furkan, 25/61) diye güneşi yalnızca bir çerağ (kandil) olmakla vasıflandırdığı halde, Resul-i Ekrem Muhammed Mustafa (s.a.v)'yı da "Nurlu bir kandil" (Ahzab, 33/46) diye sıfatlandırmıştır. Demek ki âlemde bulunan cisimlerden güneşin diğer bir cisimden faydalanmaksızın başkalarına nur vermesi özelliği, peygamberde daha kuvvetlidir. Peygamberlik nuru, diğer beşerî şahıslardan istifade etmeksizin diğerlerine nur verir. Fakat güneşin gökyüzündeki diğer kuvvetlerle alakası yok olmadığı gibi, şu da aklî ve naklî delillerle bilinmektedir ki, peygamberlerin ruhlarında meydana gelen nurlar dahi meleklerin ruhlarında meydana gelen nurlar ile ilgilidir. Nitekim: "Allah melekleri ruh ile, kullarından istediği kimseye kendinden bir vahiy ile gönderir" (Nahl, 16/2), "Onu, Ruhu'l-Emin, senin kalbine indirdi." (Şuarâ, 26/193), "De ki: Onu Ruhu'l-Kudüs, Rabbinin katından hak ile indirdi." (Nahl, 16/102), "O vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu kuvvetlinin kuvvetlisi Cebrail öğretti." (Necm, 52/4-5) buyurulmuştur.

Yani gerçek olarak bilinmektedir ki, gökyüzü cisimleri çeşitli olduğu gibi semavî ruhlar da çeşitlidir. Bazısı faydalı, bazısı faydalanandır. Nitekim Allah Teâlâ, Cebrail (a.s)'in vasfında "Kendisine uyulan emin'dir" (Tekvir, 81/21) buyurmuştur. O meleklerin itaat olunanı, boyun eğileni olunca şüphe yoktur ki, itaat edip boyun eğenler onun emri altındadır. "Bizden herbirimiz için belli bir makam vardır" (Sâffât, 37/164) âyetince her birinin bilinen bir yeri vardır. Şu halde aynı sebeble bunlarda da faydalanılan, faydalanandan daha çok "nur" ismine hak kazanmıştır. Ve bu şekilde ruhlar âlemindeki nurların derecelerine, cisimler âleminde de bir misal vardır. Mesela güneşin ışınları aya varıp oradan bir evin içine girerek duvardaki bir aynaya düşse, sonra bundan diğer duvardaki bir aynaya aksetse, sonra ondan su dolu bir tasa düşse, daha sonra bundan evin tavanına yansısa, bunların en büyüğü kaynak olan güneşteki nur, ikinci olarak aydaki, üçüncü olarak birinci aynadaki, dördüncü olarak ikinci aynadaki, beşinci olarak sudaki, altıncı olarak tavandakidir. Ve hepsinde ilk çıkış noktasına yakın olan, uzak olandan daha güçlüdür. Bunun gibi gökyüzü nurlarında da derece derece istifade edilen nurun doğup parlaması, istifade edenden daha kuvvetlidir. Ve bütün bu nurlar, artarak ve yükselerek en büyük nurda sona erer ki, bu da Allah Teâlâ indindeki yeri itibariyle ruhların en büyüğü olan ruhtur ki, "Ruh ve meleklerin saf saf olup durduğu gün" (Nebe, 78/38) ilâhî kelâmındaki ruhtan maksat odur. Gerek aşağıdaki ateşlerin ışığı gibi bayağı ve gerek yukardaki güneş ve ay ve yıldızların ışığı gibi yüce ve ulvî olsun, bütün bu duygularla elde edilebilen nur ve ışıklar ve bunun gibi gerek yerdeki peygamberler ve velilerin ruhları ve gerek semâvî nurlar olan melekler olsun bütün bu aklî nurların hepsi, O'nun zatı dolayısıyla mümkünler cümlesindendir. Başkasının sebebiyle var olan da kedi kendine kalınca yokluğa hak kazanmış olur. Varlığı kendinden değil, başkasındandır. Halbuki, yokluk zulmet ve karanlık, varlık nur ve aydınlıktır. Buna göre Allah'tan başka her şey O'ndan sebep karanlıktır, yoktur .Ve ancak Allah Teâlâ'nın nurlandırmasıyla, nurludur, O'nun var kılmasıyla vardır. Varlıklarından sonra meydana gelen bilinişlerinin hepsi de Allah'ın varlığından meydana gelir. Yokluk karanlığında iken onları varlık ile ortaya çıkaran ve bilinmemezlik karanlığında iken üzerlerine bilinme nurlarını gönderen ancak Allah Teâlâ'dır.

Özet olarak, her şeyin ortaya çıkışı ve bilinmesi ancak O'nun açığa çıkarması ve bildirmesiyledir. Nur'un özelliği de ortaya çıkma, parlama ve bulunmadır. O halde açıkça ortaya çıkar ki, gerçekte mutlak nur, Allah Sübhânehû ve Teâlâ'dır. Ve O'ndan başkasına nur demek mecazdır. Fakat Allah gerçekten nur ise ispatında delile neden ihtiyaç duyuluyor? Bunun cevabını önce göze ait görünen nura göre anlamak kolaydır. Bir gündüz ışığında baharın yeşilliğini gördüğün zaman hiç şüphesiz bilirsin ki, sen renkleri görüyorsun ve çok defa sen renkler ile birlikte başka bir şey görmüyorsun zanneder de yeşilliğin yanında yeşillikten başka bir şey görmedim dersin, ışığı farketmezsin. Fakat güneş batarken o rengin üzerine ışığın düştüğü hal ile düşmediği halde mecburen fark edersin de şüphesiz tanırsın ki nur, renkten başka bir mânâyadır. Renkler ile beraber algılanır ve idrak olunur. Kuvvetli birleşiminden dolayı farkedilmez, açıklığının şiddetinden dolayı gizli kalır. Açıklık, böyle bazan gizli kalmaya neden olur.

Bu bilinmiş olunca şimdi şunu da bilmek gerekir ki, her şey, göze açık ışık ile göründüğü gibi, yine batınî basirete de her şey Allah ile gözükür. Allah'ın nuru her şey ile beraber bulunur da fark edilmez. Ancak bunda diğerinden bir farklılık vardır: Görünen nurun güneşin batması ile kaybolup gizlendiği düşünülür. Fakat her şeyin kendisi ile ortaya çıktığı ilâhî nurun batması veya kaybolması düşünülemez ve değişmesi imkansız olduğundan eşya ile daima beraber kalır. Ayırmakla delil getirmek yolu, kesilmiş olur. Onun kaybolmasını düşünsen gökler ve yerler yıkılır, kendinden geçersin. O zaman zarurî ilim meydana gelecek bir fark idrak olunur.


Fakat eşyanın hepsi yaratıcının varlığına şahitlik yapmakta bir ifade üzere eşit olduklarından ve bazısı değil, her şey, bazı zaman değil, her vakitte O'na hamd ile tesbih eylediklerinden ayrılık kalkmış, gizli yol kalmıştır. Zira marifette görünen yol, eşyayı zıddıyla tanımaktır. Bundan dolayı, hiç zıddı olmayan ve hiç değişmeyenin gizli kalması uzak görülmemelidir. Onun gizliliği, açıklığının şiddetindendir.

"Açıklığının şiddetinden dolayı yaratıklardan gizlenen ve nurunun parlaması sebebiyle onlara karşı perdelenen Allah'ın şanı ne yücedir!"

Gazâlî'nin bu nurlu sözleri hoştur. Fakat araştırıldığında neticesi şu oluyor ki: Allah'ın nur olmasının mânâsı bütün âlemin ve âlemdeki bütün duygularla algılanan nurların ve bilinen kuvvetlerin yaratıcısı ve mücidi, yani nurun yaratıcısı olması ve bundan dolayı nurdan asıl istenilen, nurlandırma ve meydana çıkarma, belirme ve açığa çıkma mânâlarının hakikatinin özü nurdan ve nuru bulandan çok nuru yapana ait olacağından nur isminin Allah'a daha uygun bulunmasıdır. Yalnız bu son noktada Gazâlî, izafî karşılığı olan hakikat ile mecaz karşılığı olan hakikati karıştırmıştır. Şüphe yok ki nuru yapan, nurun fevkındadır, yani ondan üstündür. Fakat bundan dolayı nuru yaratana nur denilmesi dilbilgisi yönünden hakiki mânâsında değil, mecaz olur. Hakikati o nurun sahibi olmasıdır. Böyle düşünmesi uygun değil yanlıştır.

Gerçek budur ki, yanlış bir düşünceye meydan bırakmamak için âyetin kendisi bunun, bir teşbîh-i beliğ ile temsilî bir ifade olduğunu açıklamaktadır. Şöyle ki; nurunun misali, burada nurun Allah'a muzâaf kılınması da gösterir ki, öncekindeki mânâsı zahirine hamledilmediği gibi göklere ve yeryüzüne izafeti de hakikî sahibine izafet değildir. Yani gökleri ve yeryüzünü aydınlatan ve gerçek sahibi Allah olan nurun, varlık nurunun, hidayet nurunun, peygamberlik nurunun, Kur'ân nurunun, iman nurunun hayret verici vasıflarının temsili, yani benzetmesi şudur:

Sanki bir mişkât, yani arkasına nüfuz edilmez dairevî veya çokgen bir pencere. Dikkat edilirse gökyüzünde her cismin vucudu böyle arkası kapalı, önü özel bir uzaklık içinde açılmış bir pencere, bir hücre halinde yükselir. Ki içinde bir mısbâh vardır.

MISBÂH: "Sabah ve Sabâhat" maddesinden ism-i alettir ki, sabah gibi hoş ve kuvvetli aydınlık veren lamba demektir. Kur'ân'da güneşe sirâc denilmiş olduğu halde, burada misbah denilmiş olması, bunun yanında güneşin normal bir kandil kadar kalacağına işaret eder. O mısbah, bir billurda sırça, yani billur, sanki inciye benzer bir yıldız. İncimsi yıldız, zühre ve müşteri gibi inci saflığı ve güzelliği ile parıldayan bir yıldız. Öyle berrak, öyle güzel, öyle hem göklerin, hem yerin güzelliklerini kendinde toplayan bir cam. Mişkât da o camın içindeki lamba mübarek bir ağaçtan, öyle bir zeytinden tutuşturulur ki doğuya da, batıya da nisbet edilemez. Bunda başlıca iki mânâ vardır:

Birincisi, yalnız öğleden önce güneş gören doğuda değil, yalnız öğleden sonra güneş gören batı tarafında da değil hem doğuya, hem batıya bakan tepenin tam ortasında. Çünkü böyle bir yerde bulunan zeytinin yağı son derecede saf ve güzel olur.

İkincisi, yön şüphelerinden uzak, yani bildiğiniz dünya zeytinlerinden değil, mekanı olmayan bir zeytin demek olur. Önceki mânâ kendisine benzetilenin herkesce düşünülebilecek bir özelliği olmasından dolayı temsilde terşih, ikinci mânâ ise benzetilenin özelliğine işaret etmek yönünden bir tecrid ifade eder. Terşihin faydası benzetmeyi bir açıklama ile kuvvetlendirmektir. Tecridin inceliği de benzetilenin belirgin bir yönüne işaretle kendisine benzetilene üstünlüğünü ve bundan dolayı benzetmenin yanaşamayacağı bir hakikat noktasını ortaya koymaktır.

Netice olarak öyle bir zeytin ki yağı, neredeyse, kendisine bir ateş dokunmasa bile ışık verir. Bir elektrik gibi hemen yanmaya hazır; o derece saf ve parlaktır. Özet olarak Allah nuru, nur üzerine nurdur. Yani temsilden zannolunacağı gibi sınırlı beş kat değil, birisi veya tamamı da değil, sınırsız olarak her nurun kat kat üzerinde, sınırlanması ve bilinmesi mümkün olmayan bir nurdur. O halde onu niye herkes bulamıyor? İstenilene niye eremiyor? denilirse Allah, o nuruna veya o nuruyla dilediği kimseyi hidayet eder. Dolayısıyla herkes hak delili göremez, hak âyetlerini bilemez, hakkın isteğine eremez. Herkes peygamber veya velî veya mümin veya arif veya iyi bir kul olamaz. Ve onun için peygamberlik nurundan, Kur'ân nurundan, iman nurundan, ilim nurundan herkes faydalanamaz. Ve Allah insanlara (işte böyle) misaller verir. Doğrudan doğruya anlayıp idrak edemeyecekleri hakikatleri, duygularla algılanabilen misaller ile tasvir ve temsil ederek anlatır, bu da hidayeti cümlesindendir. Nitekim duygular, hayaller, lisanlar, teşbihler yalnız hakkı anlatmak için birer mesel oldukları gibi, bu âyetteki temsil de böyledir. Bundan dolayı misallere hakikat diye bağlanıp kalmamalı, onlardan gerisindeki gerçeği sezmelidir.

Ve Allah her şeyi bilir. Aklen olanı da, hissen olanı da bilir; açığı da, gizliyi de, gerçek olanı da, temsilî olanı da bilir. Dolayısıyla her kesin duygu ve anlayışını ve faydalanma derecesini ve takip ettiği gaye ve maksadını ve tekvin ve teşride layık olup olmadığı dine yol göstermeyi ve ona göre herbirine yapacağı muameleyi de bilir.
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
kardeşim cevap vermediğimide nerden çıkardın?? forumu bi gez bakalım cevap yazmış mıyım bu konu hakkında bi gör ondan sonra konuş. size ne kadar cevap versekte aynı soruları sormaya devam ediyorsunuz. bide soruya yanıt alamadık dercesine böbürleniyorsunuz.



evet vermedın tabi....hatta dur düzelteyim veremedin...

bunlar dun sordugum soru...

sen namaz kılıyormusun bılmıyorum...
ama namaz kılıyorsan bana kurana gore..
namazın ne oldugunu...
rekaatlarını nasıl ayarladıgımı...
namaz esnasında neler okuyacagımı...
ayet ayet yazarmısın...
yanı namaz ne demek...
ne yapılıyor namazla...
yenılecek bıseymı yoksa baska bıseymı...
kuranda oturarakmı yapınız dıyor yoksa kosarakmı....
ben cok yaslı ısem ayakta duramıyorsam nasıl namaz kılacam...
gemıdeyken nasıl namaz kılacam...
hastayken nasıl namaz kılacam...
felclıyken nasıl namaz kılıcam...

yanı kısacası namaz ne....

bu sadece bır namazdan aklıma gelen suankı sorularım...
bunları ayet ayet bana cevaplarsan senın fıkrıne tabii olurum ama ben sana bunları sunnette gosterebılırım....



arkadaşım siz benim sorularıma cevap verdiniz mi ki böyle böbürlenirsiniz?? daha sorularıma yanıt alamadım. ama siz soruya soruyla karşılık veren tiplersiniz.


kardesım ben sana cevabımı yazdım....


kardes ben ayet tevsircisi degilim...
ayrıca kuranda herseyın acıkca anlattıgını savunan sensın...
sen sünneti yalanlayarak bir yere varamassın...
neyse benım ınternetten buldugum tevsırı asagıda verıyorum...
suan benım ayet tefsır yapacak bır bılgım olmadıgı ıcın sana bısey dıyemem ama senın dedıgın gıbı hocalarıma sorarım...
sorduktan sonrada sana mesaj olarak yollarım...
ama bak gene kendını yalanladın...
bak kuran her seyı acık acık yazmıyormus...
ben kuran eksık veya kuran bıze yetmez demıyorum...
ama sende sunnetı yalanlayamassın...



yani benim ayet tefsiri yapacak ilmim yok...
o tam bır uzmanlık ısteyen bır dal...
ama dedıgım gıbı kuranın butunu sunnette acıklanmaz...
sadece bızım ısımıze yarayacak guncel bılgıler verılır...
anladınmı kardesım....
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
zaı tamamen içine alıyor herseyi tektek açıklık yapılmıştır sünnet korunmuştur egerki korunma olmasaydı bir çok yalanlamlar çıkardı fakat namazın zekatın haccın ve bugibi konular ve ayetlerin açıklanması hadislerde var bazı hadisler ayetlerin açıklamış oldugunun tıpkısı gibidir sizin dediginiz bu ayrılık niye ve neden kodrunmadıgına aslında hadislerde ayetlerin açıklıgını getiriyor buna ayet ve hadislerle örnek verelim



Kim bir mümini imanından dolayı kasden öldürürse, cezası içinde ebedî kalıcı olmak üzere cehennemdir. Allah ona gazabetmiş ve lânet etmiştir. Ve ona büyük bir azap hazırlamıştır. " (en-Nisâ, 4/93)



Ey iman edenler, öldürenler hakkında size kısas (misilleme) yazıldı. Hür hür ile; köle köle ile; dişi dişi ile kısas edilir. Fakat öldürenin lehinde, öldürülenin kardeşi (velisi) tarafından cüz'î bir şey af * olunursa kısas düşer. Artık örfe uyarak, maktulün velisine güzellikle ödemede bulunmak gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir. O halde kim bu aftan ve diyetin edâsından sonra, katile veya yakınlarına karşı tecavüzde bulunursa, onun için pek acıklı bir azap vardır. Ey akıl sahipleri kısasta sizin için bir hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız. " (el-Bakara, 2/178-179)


Şüphesiz, sizin kanlarınız ve mallarınız; bu gününüzün, bu ayınızın ve bu beldenizin haram olduğu gibi birbirinize haramdır." (Buhâri ilim, 37; Hacc, 132; Hudûd, 9; Müslim, Hacc, 147; Tirmîzî, Fiten, 6)



Allah'ın haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın. Kim mazlum olarak öldürülürse biz onun velisine (mirasçısına hakkını isteme konusunda) bir yetki vermişizdir. O da öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü o, zaten yardıma mazhar kılınmıştır." (el-İsrâ, 17/33)


Yedi helâk edici şeyden sakınınız. Bir tanesi de haklı durumlar müstesna Allah'ın haram kıldığı cana kıymaktır. " (Buhârî, Müslim, Ebû Davud ve Nesâi

Kasden öldürmenin cezasını hadis tesbit etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Kasden öldürmede kısas vardır. Ancak, maktulün velisinin affetmesi halinde durum değişmektedir
gelelim zina konusuna




Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur.” (İsra 32)

Göz zinanın elçisidir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor




“İki göz de zina eder. İki el de zina eder. İki ayak da zina eder. Ferç (cinsiyet uzvu) onların hepsini doğrular veya yalana çıkarır.” (Müslim)

Bir diğer hadis-i şerifte ise:

“Âdemoğluna zinadan nasibi yazılmıştır. Ç****iz ona erişecektir. İki gözün zinası ona bakmaktır, iki kulağın zinası fuhuşla ilgili şeyleri dinlemektir. Dilin zinası fuhuşla alakalı sözdür. İki el de zina eder, zinaları harama el uzatmaktır. İki ayak da zina eder, zinaları fuhşa yönelmektir. Kalp de zinaya heves eder, yapmayı temenni eder. Artık ferç de bunları doğrular yahut yalana çıkarır.” (Buhari ve Müslim)

Hadis, gözü harama bakmaktan korumanın şer‘i yönden farz olduğuna delildir. Nitekim Allah Teala da şöyle buyuruyor:

“Mümin erkeklere söyle. Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar, ferçlerini de haramdan korusunlar.” (Nur, 31) (İslam Fıkhı, Prof. Dr. Vehbi Zuhayli 7/331



gibi hadislerdir bir sözün hadis oldugunu ve yahut dogru olup olmadıgını yine kurandan anlıyoruz her sözüde hadis olarak görmeyiz bazı sözler vardır ki bunun yahudilerce söylenmiş oldugu sözlerdir ve bunun açıklmasını yine kuran ve hadise göre cevap verelim kadının sözüne güven olmaz ve devlet reisligi yapamaz gibi sözler bakılım buna ne diyor ayetler ve hadisler ilk incelem ayettenyapalım bunun dogrulugu hz. süleyman dönemine bakalım hz. belkısa bakalım hem devlet baskanı hemde zeki bir kadındı peygamber s.a.v dahi bazı durumlarda işlerine danısırdı ve onlardan bilgi alırdı


bunlarda kurana aykırı bir şey varmıdır
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
tamam madem hikmet ve zikr korunmuştur.sizin zikr ve hikmet dediğiniz sünnet neden dalalete ve ayrılığa düşer? bir sünnet diğerini neden yalanlar? yada bir ayet diğer sünnetleri neden yalanlar?

madem korunmuştur neden ihtilaf ve muhalif içerisindedir? madem korundu neden sünneti başkaca yerine getirenler birbirinden ayrıldı? ve birbirlerini katlettiler?
neden o zaman ''müslümanlar birleşin'' ayetinin üzerine sünneti katarak ayrılmalar olmuştur?
yani kurandan başka inen vahiyler var ve bu vahiyler kuranda bulunmuyor öyle mi? sünnet adı altında müslümanları bölmeye ve parçalamaya çalışanların dini vahye dayalıdır öyle mi? peki o zaman delilinizi getirin. eğer söylediğinizde doğru iseniz delilinizi getirin??


kardes sen sunnetler hurafeyı karıstırıyorsun bence...
hiç bir sünnet bırbırını yalanlamaz ayette sunnetı yalanlamaz....
eger yalanlıyorsa o sunnet degıl hurafedır...
dedigim gibi sunnet kuranın ayetlerının tamamını acıklamaz sadece bıze lazım olan bılgılerı verır...
her ayet sunnette olacak dıye bısey yoktur...
ama temelı olan ayrırntıya ınılmeyen bılgılerın hepsı sunnette vardır...
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
namazın nasıl kılınması gerektiği

namazı kılın, zekatı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. (bakara 43)


Sabrederek ve namaz kılarak (Allah'tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah'a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir. (bakara 45)


namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a gönülden boyun eğerek namaza durun.(bakara 238)


Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah'ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın). (bakara 239)


Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. (nisa 43)


Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. (nisa 101)


Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.(MÜMİNUN 2)

Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler. (MÜMİNUN 9)

namaza kalktığında seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah'a tevekkül et. (ŞUARA 219)





savaşta nasıl kılınması gerektiği

(Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü'minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekat kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. İnkar edenler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah inkarcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. (nisa 102)


namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah'ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü'minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır. (nisa 103)


NAMAZIN NASIL KILINMAMASI GEREKTİĞİ

Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar. (NİSA 142)


De ki: "(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O'nundur." namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut. (İSRA 110)


Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, (maun 4)
Onlar namazlarını ciddiye almazlar. (maun 5)
Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.(maun 6)

kardesim benim sordugum soruya bole cevap verecegını dusunmemıstım....
ben tabıkı bılıyorum bunları benım sana sordugum veya sormak ıstedıgım sudur...

namazı kılın, zekatı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. (bakara 43)[/quote]

mesela burada rükü deniliyor...
ben bunu nasıl anlarım...yani rükü nedemek...
ben yeni islama girmiş biri olsam rükünün ne demek oldugunu nerden bılıcem ALLAH askına...
benım demek ıstedıgım budur..
kuranda ruku edın yazıyor rükünun nasıl yapılacagı yazıyormu...
ben sadece kurana bakarak nasıl ruku edecegım...
umarım kendımı ıfade edebılmısımdır...
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
buyur kardeş işte yalanlamalar.





Ebu zerr istediği günahı işlesede cennete gider çünkü torpilli. Yalnız tek şart var Allah(c.c.) ı ortak koşmıyacak. Eğer ortak koşarsa cehenneme gider. Eğer Allah(c.c.) a ortak koşmazsa ne mutlu ona her türlü kötülüğüde yapsa bişecikler olmaz ona.

Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince onlar için, içlerinde ebedi kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler. (keyf 108)

Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur.” (İsra 32)


Allah(c.c.) u teala sadece inanmak yetmez buyuruyor. İnanıp iyi işler yapanlar cennete gidecektir. İnanıp her türlü kötülüğü ve fenalığı yapanlar cennete giremez. O Allah(c.c.) size kötülüğü ve fenalığı yasaklar ayetinde olduğu gibi kötü işler kafirlere hastır. Müslüman yaparsa doğrudan sapmış olur.

sadece bunları yaptıkları yetmiyormuş gibi legal hale getirmeye çalışıyorlar. Tıpkı hocayım diyipte kadınlara tecavüz eden imamlar gibi. Rahminde cin var senin çıkarıcam sözleriyle insanların inancıyla oynuyorlar. Böyle hocaları Allah(c.c.) cennete atacak öylemi????? Şaşarım bunların hallerine

arkadasım muhakkakki haklısın sadece ALLAH a ınanmak yetmez...onun emır ve yasaklarına eksıksız uymak lazım gelıyor....ama velakın ALLAH c.c. soyle buyuruyor...

“Allah, kendisine ortak (şirk) koşulmasını asla bağışlamaz. Ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa derin bir sapıklığa sapmıştır.” (Nisa: 116)

yanı ALLAH c.c. şirkten başka gunahları eger isterse diledigi için bagıslar...
yanı bu hırsızlık olsun zına olsun degısmez...
ama bu konuyu ele alıpta kımse o zaman ben zına yaparım ALLAHA sırk kosmam o zaman cennete gırerım dıyemez...
çunku ALLAH bunu yapanı cennetı koyarım demıyor...
diledigimi cennete koyarım dıyor...
peki ben sana soruyorum...
kuranda yazan seylerı aynen yapan ınsanı ALLAHın cehenneme koymaya gucu yetmezmı haşa tabıkı yeter...
bız yapın yada yapılsın demıyoruz...ALLAH dılerse herkesı affeder dıyoruz....
bu okudugun hadısıde dırek gorundugu gıbı okumayıp derınlıklerıne ınmek lazım...
peygambe efendımızın anlatmak ıstedıgı anlattıgım gıbıdır...
hem peygamberımız ne demıs

"ınsanın omur boyunca yaptıgı ıbadet sadece bır goz nımetının karsılıgı olabılır...ALLAHın rahmetı olmasa kımse yaptıgı amelle cennete gıremez...ben bıle gıremem dıyor..."

demekkı cennete veya cehenneme koyma ALLAHın elınde bulunuyor...
ıstedıgını koyar ıstedıgını koymaz...




kıyamet günü hakkında bir sürü hadis var. bakın ayet ne diyor


Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. O göklere de, yere de ağır basmıştır. O size ancak ansızın gelecektir." Sanki senin ondan haberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.(araf 187)

kıyamet ıle ılgılı sahıh hadıslerde peygamberımız hıcbır zaman veya mekan belırtmemıstır...
hatta kendısıne ınsan gorunumunde cebraıl gelıp ona sorular sormus onların arasındada bana kıyametten haber ver demıstır...peygamberımızde soru sorulan soru sorandan daha fazla bısey bılmemektedır demıstır...
peygamberımız sadece alametlerını bıldırmıstır..
hıcbır sekılde sahıh hadıslerde zaman belıtrme yoktur...
umarım anlamıssındır...
selamla...
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
yazdıklarımdan sadece bunumu çıkardın ? ruküyü araştır ne demek olduğunu bulursun..

örneğin kuranda gemi geçiyor. gemi yapıldıktan sonra ne olduğu hakkında bilgi sahibi olmuşlar.

su geçer kuranda. yağmur geçer. onun hakkında da fikir sahibi olmadın mı?


be kardesım bende onu dıyorum sana...
kuranda bunlar gecmez dıyorum...
ben eger bılmıyorsam ınsanlara bakıp kılıcam demı..
yanı ınsanlardan ogrenecem..
pekı onlar kımden ogrendı babalarından dedelerınden onlar kendı dedelerınden.......boylece peygamber efendımız kadar gıder...
yanı ılk peygamberımızın yaptıgı sekılı buluruzkı buda sunnettır zaten...
.
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
islamcı kardeş kaynuka kardeşin demek istedigi sudur rükü edin diyor fakat rukuyu ederken elleri yana salsak olur mu rükü edin derken kaçkere ruku edelim diyor secdeye varırken kıyama kalkmasak direkt ruku etsek olur mu secde ederken ellerimizi yere koymadan basımızı koysak olur mu demek istedigi noktalar bu
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
islamcı kardeş kaynuka kardeşin demek istedigi sudur rükü edin diyor fakat rukuyu ederken elleri yana salsak olur mu rükü edin derken kaçkere ruku edelim diyor secdeye varırken kıyama kalkmasak direkt ruku etsek olur mu secde ederken ellerimizi yere koymadan basımızı koysak olur mu demek istedigi noktalar bu


evet kardesım bunları demek ıstıyorum...
yanı bunları kuran yazmaz bunları sunnette goruruz...
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. (nisa 101) bu ayette namaz ıkısa tutun diyor örnegin sabah namazı ikiyse bir mi kılıncak ögle 4 se ikimi kılınacak ikindi 4 ikimi kılınacak aksam 3 bir buçukmu kılınacak yatsı 4 ise ikimi kılınacak demek istedigimiz bu bunların kısaltılma seklini ayetle gösterirmisiniz
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
7 - Ebu Zerr (Cundeb Ibnu Cunade el-Gifari) (radiyallahu anh) hazretleri anlatiyor:Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bana Cebrail aleyhisselam gelerek "Ummetinden kim Allah'a herhangi bir seyi ortak kilmadan (sirk kosmadan) olurse cennete girer" mujdesini verdi" dedi. Ben (hayretle) "zina ve hirsizlik yapsa da mi?" diye sordum. "

dikkatını cektıyse orada ummetın denılıyor...
orada ebu zerr deseydı haklısın ama ole bısey yokki...
ümmetin deniliyor....



61 - Ebu Zerr (radiyallahu anh) anlatiyor: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) soyle buyurdular: "Kim cemaat'(imiz)den bir karis uzaklasirsa (kendini dine baglayan) Islam bagini boynundan cikarip atmis olur"
Ebu Davud, Sunne 30, (4758); Tirmizi, Emsal 3, (2867).

burada islamda cemaata verılen onem acıklanıyor...
bunu baska seylere yormak olmazkı...
namazın cemaatla kılınması tek basına kılınmasından daha hayırlıdır...
bunu cehenneme gıtmekle yormak saçmalık olur....


kıyamet günü hakkında bir sürü hadis var. bakın ayet ne diyor

bana yazda sana hangısının hurafe hangısının sunnet oldugunu yazayım...
kusura bakmada kardesım sen sunnetle hurafeyı ayıramıyorsan ben ne dıyeyım sana...
ama varsa elınde yazda gorelım...
bızde onun sunnetmı degılmı oldugunu soleyelımsana inşallah...


al sana kıyametle ılgılı hadısler...
bana gostersene hangısınde ay gun zaman belırtılmıs....


(İnsanlar camilerle ve camilerin süsüyle övünmedikçe kıyamet kopmaz.) [İbni Mace]

(Erkek erkekle, kadın kadınla yetinmedikçe, kıyamet kopmaz.) [Hatib]

(Fitneler artmadıkça, kıyamet kopmaz.) [Buhari]

(İnsanlarda cimrilik artar ve kıyamet kötülerden başkası üzerine kopmaz.) [İ.Neccar]

(Ahlaksızlık ve fuhuş açık olmadan komşular kötüleşmeden hainler emin, eminler hain sayılmadan, akrabalık arasında soğukluk olmadan kıyamet kopmaz.) [İ. Ahmed]

(Yemin ederim ki, cimrilik, fuhuş meydana çıkmadıkça, emine hıyanet edilip, haine güvenilmedikçe, iyiler helak olup kötüler kalmadıkça kıyamet kopmaz.) [Hakim]

(Yağmurların bereketi kaldıkça kıyamet kopmaz.) [Ebu Ya’la]
(Yer yüzünde Allah diyen Müslüman kaldıkça kıyamet kopmaz.) [Müslim]

(Zamanda yakınlık olmadıkça, bir yıl bir ay gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün, bir gün bir saat gibi kısa gelmedikçe kıyamet kopmaz.) [Tirmizi]

(İlim kalkmadıkça, depremler, katliamlar çoğalmadıkça kıyamet kopmaz.) [Buhari]

(Mal çoğalıp artmadıkça kıyamet kopmaz. Öyle ki, zekat verilecek kimse bulunmaz. Birine zekat teklif edilince, “Benim buna ihtiyacım yok” der.) [Buhari]

(İki büyük taife, davaları bir olduğu halde, çarpışmadıkça, kendilerine Allah’ın resulüyüm [peygamberim] diyen yalancılar çıkmadıkça kıyamet kopmaz.) [Buhari]

(Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça, taşlar bile, “Ey Müslüman şu arkamda gizlenen Yahudi’yi öldür” diye haber vermedikçe kıyamet kopmaz.) [Buhari]

(Yetmiş tane resulüm diyen yalancı çıkmadıkça kıyamet kopmaz.) [Taberani]
(Erkekler azalacak, kadınlar çoğalacak.) [Buhari]

(Bir erkek çocuk bir kadın gibi kıskanılmadıkça kıyamet kopmaz.) [Deylemi]
(Livata mubah sayılmadıkça, gökten taş yağmadıkça kıyamet kopmaz.) [Deylemi]

(Çocuklar öfkeli olmadıkça, büyüğe saygısızlık yapılmadıkça kıyamet kopmaz.) [Harâiti]
(Kıyamet kopmadan yüz yıl öncesinde yeryüzünde Allah’a ibadet eden kalmaz.) [Hakim]

(“Keşke şu kabirdeki ben olsaydım” denmedikçe kıyamet kopmaz.) [Müslim]
(Deprem, fitne, katillik artmadıkça, kıyamet kopmaz.) [Buhari]

(Kardeşler farklı dinden olmadıkça kıyamet kopmaz.) [Deylemi]
(Kötüler dünyaya hakim olmadıkça kıyamet kopmaz.) [Tirmizi]

(Kıyamet ancak kötü insanların başına kopar.) [Müslim, İbni Mace]
(Kur’an-ı kerim kalkmadıkça kıyamet kopmaz.) [Ebu Nuaym]
Kıyamet yaklaştığı zaman şunların da olacağı bildirilmiştir:

(İnsanlar temizlikte fazla titiz olacak, vesvese edip dinde haddi aşacaklar.) [Ebu Davud]
(Çeşitli isimler altında şaraplar çıkacak, helal sayılacak.) [İ. Ahmed]

(Ortalık bozulacak, dine uymak avuçta ateş tutmak gibi zor olacak.) [Hakim]
(Köpek beslemek, evlat yetiştirmekten daha cazip olacak.) [Hakim]

(Kötü kadınlar, çoğalıp, fuhuş bir toplum içinde yayılırsa, halk, daha önce görülmemiş [frengi, aids gibi] bulaşıcı hastalıklara maruz kalacak. Ölçüde, tartıda hile yapılacak ve geçim darlığı baş gösterecek.) [Beyheki]

(Çalgı her yere yayılacak, güvenlik güçleri çoğalacak.) [Beyheki]
(İşler, ehli olmayana verilecek.) [Buhari]

(Bu dinin başlangıcı gibi, sonu da garip olacak!) [Tirmizi]
(Kur'an [Radyo, TV gibi] çalgı aletlerinden okunacak.) [Tergib-üs-salât]
(Sadece tanıdıklara selam verilecek ve yazarlar çoğalacak.) [Hakim]

(Zengine malı için tazim edilecek, fuhuş yayılacak, piçler çoğalacak. Büyüğe hürmet, küçüğe de merhamet edilmeyecek. Kurtlar, kuzu postuna bürünecek.) [Hakim]

(Tehiyyet-ül-mescid namazı kılınmaz olur.) [Taberani]
(İlim kalkar, cehalet, anarşi ve ölüm çoğalır.) [İbni Mace]

(Ulema, halkın istediği yönde fetva verip, helale haram, harama helal derler; Kur'anı ticarete, menfaate alet ederler.) [Deylemi]

(İnsanlar, yalnız malın, paranın gelmesini düşünecekler, helalini, haramını düşünmeyecekler.) [R.Nasıhin]

(Bir camide binden fazla kişi namaz kılacak, fakat, içlerinde bir tane mümin bulunmayacak.) [Deylemi]

(İzinsiz ticaret yapılmaz.) [Müslim]
(Vahşi hayvanlar, insanlarla konuşmadıkça kıyamet kopmaz.) [Tirmizi]

(Kıyamet alametleri bir ipteki boncukların peş peşe kopması gibi birbirini takip eder.) [İ.Ahmed, Taberani]
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt