Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Uydurma hadis nasılda sırıtıyor!!!

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, “Riyazet-ül Sâlihîn”in önsözünde vaaz ettiği bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuşlardır:
“Birgün benim hadîslerim tartışma konusu olacak. Tartışma konusu olduğu günlerde Kur’ân-ı Kerim’e bakınız.” Benim sözüm Kurana aykırı olamaz

şimdi gelelim uydurma hadise ümmetimin ihtilafi rahmettir?
ayrılıkdan rahmet çıkdığı nerede görülmüş. 1.5 milyar müslüman ayrılık içinde sürünüyor, eziliyor, Kuran ayrılmayın diyor.

-34/SEBE-20: Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

-6/EN'ÂM-153: Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Böylece siz takva sahibi olursunuz.

Öyleyse gene fırkalardan bahsediyor Allahû Teala. Yani ayrılıklardan birbirinden farklı yollardan... Her farklı yol, kim hangi yolda olursa olsun bir farklı yol söz konusuysa Sırat-ı Müstakiym üzerinde olan bu insanlar da vahdet akidesinin gerçek sahipleridir. Çünkü onlar 14 asır evvel yaşanan İslâmı yaşıyorlar. Bilindiği gibi 14 asır evvel bütün sahabe Sırat-ı Müstakiym'e çağırıyorlardı.

-12/YÛSUF-108: De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek ) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”

maturudi ve eşari çıkmış rahmet olsun diye ayrılık çıkarmışlar. daha sonra mezheplerle müslümanları bölüp, parçalayıp,bitirmişler Peygamberimiz hangi mezhebe çağırdı? sahabe hangi mezhebe çağırdı?
Kuran demiyor mu?
Allahın ipine sımsıkı sarılın fırkalara ayrılmayın
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, “Riyazet-ül Sâlihîn”in önsözünde vaaz ettiği bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuşlardır:
“Birgün benim hadîslerim tartışma konusu olacak. Tartışma konusu olduğu günlerde Kur’ân-ı Kerim’e bakınız.” Benim sözüm Kurana aykırı olamaz

şimdi gelelim uydurma hadise ümmetimin ihtilafi rahmettir?
ayrılıkdan rahmet çıkdığı nerede görülmüş. 1.5 milyar müslüman ayrılık içinde sürünüyor, eziliyor, Kuran ayrılmayın diyor.

-34/SEBE-20: Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

-6/EN'ÂM-153: Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Böylece siz takva sahibi olursunuz.

Öyleyse gene fırkalardan bahsediyor Allahû Teala. Yani ayrılıklardan birbirinden farklı yollardan... Her farklı yol, kim hangi yolda olursa olsun bir farklı yol söz konusuysa Sırat-ı Müstakiym üzerinde olan bu insanlar da vahdet akidesinin gerçek sahipleridir. Çünkü onlar 14 asır evvel yaşanan İslâmı yaşıyorlar. Bilindiği gibi 14 asır evvel bütün sahabe Sırat-ı Müstakiym'e çağırıyorlardı.

-12/YÛSUF-108: De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek ) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”

maturudi ve eşari çıkmış rahmet olsun diye ayrılık çıkarmışlar. daha sonra mezheplerle müslümanları bölüp, parçalayıp,bitirmişer Peygamberimiz hangi mezhebe çağırdı? sahabe hangi mezhebe çağırdı?
Kuran demiyor mu?
Allahın ipine sımsıkı sarılın fırkalara ayrılmayın



Tesekkürüm sadece ayetler icindir,Cünki bende seninle ayriliga düseyimki Rahmet olsun...
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
maturudi ve eşari çıkmış rahmet olsun diye ayrılık çıkarmışlar.

İmam Maturidi ve İmam Eşari'nin böyle yaptıkları size malum mu oldu???
Fırka asabiyeti ile yapılan bazı icraatları İmamlara atfetmesek daha isabetli olur...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Hadis mi Uydurma Cahil Kafalar mı?

Hadis mi Uydurma Cahil Kafalar mı?

Bazı hadislere “uydurma” deyip geçenler, daha çok o hadisteki mânâyı, hadisin ne maksatla söylendiğini bilemeyen, idrak edemeyen, kulaktan duyma laflarla ahkam kesen kimselerdir.

Hal böyle olunca, meselenin mahiyetini bilemeden o hususta fikir yürütenlerin sözlerinin bir kıymetinin olmadığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Özellikle de bu tür dünyaya açık dini forumlarda buna benzer zedeleyici mesajlar vermek, muhakkak ki mahşerde hesabı iyi sorulacak hallerdendir.

Peygamberimizden rivayet edilen hadisler İslâm ulemasınca çok sıkı bir inceleme, araştırma sonunda bize kadar gelmiştir. Sadece bir hadisi öğrenmek için Medine’den kalkıp Mısır’a seyahat eden Ebû Eyyup el-Ensârî’nin gayreti bu meseleyi ispata kâfidir.

Daha sonra devam eden asırlar boyunca, yaklaşık 4-5 asırlık bir devrede hadis âlimleri gecelerini gündüzlerine katarak hadislerin sıhhati hususunda çalışmalar yapmışlardır. Hadis olarak duydukları her şeyi hemen kabul etmemişler. Kim rivayet etmiş, nasıl bir rivayet silsilesi takip etmiş, hepsini teker teker incelemişler. Hattâ bu rivayet silsilesinin farklılığından dolayı hadisler derecelendirilmiş, buna göre hadis kitapları hazırlanmıştır.

Bazı hadisler vardır ki, mânâsı aynı olmakla beraber farklı şekilde rivayet edilegelmiştir. Yine bazı hadisler de vardır ki, hadis ilminin ıstılâhlarına göre sıhhat derecesine göre “merfu, münkati, mürsel, zaif” şeklinde sıralanmıştır. Hadis âlimleri ilk anda anlaşılamayan bu çeşit hadisleri hadis ilminin kendi esasları çerçevesinde, bazı âyet ve hadislerin mânâ bütünlüğü içinde anlamaya çalışmışlar, ona göre izah ve açıklamalar getirmişlerdir.İşte “Ümetimin ihtilâfı rahmettir” meâlindeki hadisi şerif yukarıda sözünü ettiğimiz hususlara girmektedir. Bu hadis-i şerife İslâm tarihi boyunca çeşitli itirazlarda bulunulmuş. Hadis âlimleri onlara gerekli cevabı vererek itirazlarının mânâsızlığını ortaya koymuşlardır.

Bu nevi hadis-i şeriflere bir örnek olması açısından bu hususta hadis âlimlerinin sözlerini ve açıklamalarını biraz genişçe vermek istiyoruz. Tâ ki, her anlamadığı hadise “mevzudur” deyip geçenler bu hususta ihtiyatlı olsunlar.İmam Aclûnî’nin Keşfü’l-Hafâ isimli bir eseri vardır. Bu eser, hakkında münakaşa edilen ve hadis olarak duyulmuş olan sözlerin hadis olup olmadıklarını inceliyor. Hadis sahasında yapılmış en orijinal bir çalışmadır.Bu hadis hakkında hadis âlimlerinin şu izahlarına yer verilir: İmam Beyhakî Medhal’de İbni Abbas’tan şu meâlde bir hadis rivayet eder:

“Ashabım semadaki yıldızlar gibidir. Hangisinden hadis alırsanız, doğruyu bulursunuz. Ashabın ihtilâfı sizin için rahmettir.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:64; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 1:210-212.) Yine Beyhakî aynı yerde şu hadise yer vermektedir: “Muhammed’in (a.s.m.) Ashabının ihtilâfı Allah’ın kulları için bir rahmettir.” Aynı meâldeki hadisin varlığını, Taberânî, Deylemî, Ebû Naîm, ez-Zerkeşi, İbni Hacer gibi hadis âlimleri de belirtirler.Büyük hadis âlimi Hattabî ise şöyle der:
“Bu hadis-i şerife iki kişi itirazda bulunmuştur. Birisi deli, öbürü de dinsizdir. Bunlar el-Musilî ile Câhiz’dir. Bunlar şöyle diyorlar: ‘Eğer ihtilâf rahmet olsaydı, ittifak azap olurdu.” Bunun bir saçmalıktan ibaret olduğunu belirten Hattabi “ihtilâf”ı şöyle anlatır:

“İhtilâf üç çeşittir. Birincisi ve ikincisi Allah’ın zat ve sıfatındaki ihtilâftır ki, birisi küfür, diğeri bid’attir. Bir de vecihleri bulunan fıkha ait fer’i meselelerdeki ihtilâftır. İşte buradaki ihtilâf ümmet için rahmettir.”Ömer bin Abdülaziz ise şöyle der:
“Ashab-ı Kiram ihtilâf etmemiştir’ sözü hiç hoşuma gitmiyor. Şayet onlar ihtilâf etmeseydi hiçbir meselede ruhsat çıkmazdı.”

İmam Nevevî ise Sahih-i Müslim şerhinde bu hususa şu izahı getirir:
“Bir şeyin rahmet olması, onun zıddının azap olmasını gerektirmez. Bu hadiste de böyle bir şey yersizdir. Bunu ancak cahiller veya bilmez görünenler söyler. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: ‘Rahat edesiniz diye geceyi sizin için yaratması Onun rahmetindedir.’ Geceye ‘rahmet’ denmiştir, bundan gündüzün azap olması mânâsı çıkmaz.”

Yine bazı âlimler, “Ümmetim dalâlet üzerinde toplanmaz” hadisini zikrederek, “Bundan ümmetin ihtilâfının rahmet olmadığı mânâsı anlaşılmamalı” derler.

Hadisteki ihtilâftan hangi mânânın kasdedildiği hususunda da âlimler şöyle derler:
“Buradaki ihtilâftan murad, dinin asıl meselelerindeki ihtilâf olmayıp, fer’î meselelerdeki ihtilâftır. Çünkü dinin asıllarındaki ihtilâf dalâlettir (Kadı İyaz, Sübki). Bu meseledeki ihtilâftan maksat, ümmetin sanat, makam, mevki ve mertebelerindeki ihtilâftır. Bu da ümmet için rahmettir. Çünkü farklı sanatların bulunması herkese faydalıdır. (İmam Harameyn).”

Hadis âlimlerinin bu husustaki birleştikleri nokta fer’î meselelerdeki ihtilâftır. Bunun da adı ictihaddır. Müctehidlerin ise dinin asıllarında değil de, fer’î meselelerdeki ihtilâflarından, yani farklı ictihadda bulunmalarından mezhepler meydana gelmiştir. Mezheplerin farklı farklı olması da Müslümanlar için bir rahmet olmuştur. Çünkü her Müslüman, kendi şartlarına göre bir mezhebi taklit ederek amel ve ibadetini yapmıştır.

Müctehidler bir meselede ihtilâfa düşseler, isâbet edenler iki sevap alırken, yanılmış olanlar bir sevap alırlar. Dinî meseledeki doğruyu ararken yanılmaları dahi onlara bir günah kazandırmamakta, sevap kazandırmaktadır.Bu meseledeki daha geniş izahı Feyzü’l-Kadir’in birinci cildinin 210-212 sayfalarına bakılabilir.“Ümmetimin ihtilâfı rahmettir” meâlindeki hadis-i şerif, “hakka hizmetteki ihtilâf, farklı görüş beyanı, değişik yorumlarda bulunma” tarzında anlaşıldığında mevzu biraz daha umumileşmektedir. Çünkü Müslümanlar aynı esas ve gerçeklere inanmakla beraber her fert müstakil bir şahsiyet ve düşünce yapısına sahiptir. Bunun için de hâdiseleri değerlendirirken farklı açılardan yaklaşılabilir, yorumlanabilir.Müslümanlar meselelerini istişare yoluyla halledeceklerine göre, herkes samimi bir şekilde fikirlerini açıklar, bilgisi ve ihtisası dahilinde görüşlerini beyan eder. İşte bu yönüyle ihtilâf maddî ve mânevî inkişafın kaynağı olur.Bediüzzaman bu hadis-i şerifi Mektubat isimli eserinde izah ederken, meseleyi üç suâl, üç cevap çerçevesinde ele almakta ve misallerle anlatmaktadır. Bu izahı özetleyerek verelim:

Suâl ve cevap şöyle:

Hadiste, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” denilmiş. İhtilâf ise tarafgirlik gerektirir. Bu nasıl rahmet olur?
Hadiste ifade edilen “ihtilâf” müsbet olanıdır. Hakka hizmette bulunan, İslâmî hakikatleri muhtaç olanlara ulaştırmaya çalışan kimseler belli ölçülerde fikir alış-verişinde bulunacaklardır. Fakat bu arada herkes mesleğinin ve hizmet tarzının tamir ve revacına çalışmalıdır. Başkasının fikir ve hizmetini tahrip ve iptal etmeye değil, tamamlanmasına ve ıslâhına gayret etmelidir.Bu müsbet tarafı. Menfî ihtilâf ise, kin, haset ve düşmanca hisler besleyerek birbirlerinin tahribine çalışırlar. Hadis, bunu reddetmektedir. Çünkü birbirleriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler.İkinci suâl: Tarafgirlik hastalığı mazlum halkı zâlim kimselerin şerrinden kurtarır. Çünkü bir kasabanın ileri gelenleri birleşseler mazlum halkı ezerler. Şayet taraftarlık olsa mazlumlar bir tarafa iltica ederek kendilerini kurtarırlar.
Bu mesele de şöyle izah ediliyor:

Şayet tarafgirlik hak nâmına olsa, bu durum haklı ve mazlumlara bir melce, sığınak olabilir. Halbuki şimdiki garaz dolu ve nefis hesabına yapılan taraftarlık haklılara değil, haksızlara sığınak olmuştur. Onların dayanacakları nokta şekline girmiştir. Çünkü bu çeşit insanların yanına şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftar olsa, ona rahmet okur. Eğer karşı tarafa melek gibi bir adam gelse, ona lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterir.Dolayısıyla bu çeşit ihtilafta rahmet olmadığı gibi, müsbet mânâda bir neticeye varılmaz.

Üçüncü mesele de şöyle:

Hakikat hesabına yapılan fikrî tartışmalarda maksat ve esasta birleşilmekle beraber, vesilelerde ihtilaf edilir, farklı düşünülür. Bu tartışma, gerçeklerin her köşesini açığa çıkardığı gibi, hakka ve hakikate de hizmet eder. Fakat tarafgir bir şekilde ve garaz dolu firavunlaşmış nefis hesabına ve kendini beğenerek yapılan fikrî bir tartışmadan hakikat parıltıları değil, belki fitne ateşleri çıkar. Çünkü bu tarz fikrî bir tartışmaya giren kimselerin fikirlerinin aynı noktada birleşmesi mümkün değildir. Çünkü hak namına yapılmadığı için tartışmalar aşırı bir hal alır, sonsuza kadar devam edip gider. Tedavisi mümkün olmayan çatlaklara, yaralara sebep olur. Çünkü maksatta ittifak edilmemiştir.Özetleyerek verdiğimiz bu izahlardan sonra Bediüzzaman bu hususta bütün mü’minlere şu ikazı yapar:

“Ey ehl-i îman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı, [Mü’minler ancak kardeştir, meâlindeki âyet-i kerimenin> kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassün ediniz [sığınınız>. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malumdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken iki çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda (terazide) iki dağ biribirine karşı müvazenede bulunsa [tartılsa> bir küçük taş müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir, birini yukarı, birini aşağı indirir.

“İşte, ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumet-kârâne [düşmanca> tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alakanız varsa, [Mü’minin mü’mine münasebeti, taşları birbirine destek olan sarsılmaz bir bina gibidir> mealindeki hadiste belirtilen düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız. Şefâlet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden [dünyada sefaletten ve âhirette azaptan> kurtulunuz.” 1

Bu kadar izahtan ve açıklamalardan sonra artık bu hadise “mevzudur, uydurmadır” deyip geçmek bilgisizlikten başka bir şey olmasa gerekir. Zaten hiçbir hadis âlimi de bu hadise “mevzu” dememiştir.Hakkında şüphe edilen hadislere nasıl bakmamız gerektiği hususunda Bediüzzaman’ın Sözler isimli eserinin “Yirmidördüncü Söz”ün “Üçüncü Dal”ında işlenen “Oniki Aslı” gözden geçirmekte büyük fayda vardır.


I.Mektubat.s. 247-49
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Tesekkürüm sadece ayetler icindir,Cünki bende seninle ayriliga düseyimki Rahmet olsun...


çok komiksin mete demek rahmet olsun diye yazdın.İnce esprilisin beni güldürdün:) ebu zerr ne demek istemiş ? bakla ağzında kalmış
bekir bey uzun bir alıntıyla cevap vermiş şunu soruyorum ihtilaf rahmet ise tüm müslümanlar ihtilafa düşelim bundan kim faydalanır? dostlarımızmı ? düşmanlarımız mı?
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Tesekkürüm sadece ayetler icindir,Cünki bende seninle ayriliga düseyimki Rahmet olsun...


çok komiksin mete demek rahmet olsun diye yazdın.İnce esprilisin beni güldürdün:) ebu zerr ne demek istemiş ? bakla ağzında kalmış
bekir bey uzun bir alıntıyla cevap vermiş şunu soruyorum ihtilaf rahmet ise tüm müslümanlar ihtilafa düşelim bundan kim faydalanır? dostlarımızmı ? düşmanlarımız mı?

Evet, uzun bir alıntı.

Okursanız anlayacağınızdan eminim.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Tesekkürüm sadece ayetler icindir,Cünki bende seninle ayriliga düseyimki Rahmet olsun...


çok komiksin mete demek rahmet olsun diye yazdın.İnce esprilisin beni güldürdün:) ebu zerr ne demek istemiş ? bakla ağzında kalmış
bekir bey uzun bir alıntıyla cevap vermiş şunu soruyorum ihtilaf rahmet ise tüm müslümanlar ihtilafa düşelim bundan kim faydalanır? dostlarımızmı ? düşmanlarımız mı?



Vallahi Ayrilikta Rahmet olsaydi Irak güllük gülistanlik olurdu ayni bugünki gibi,En güncelini verdim...Ayrilik olsun rahmet olsun diye yazildi bu yazi...
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
“Ashabım semadaki yıldızlar gibidir. Hangisinden hadis alırsanız, doğruyu bulursunuz. Ashabın ihtilâfı sizin için rahmettir.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:64;

El-Acluni keşful hafa'sında o hadis hakkında ne demiş, hani benimkisi sadece bir merak!!!
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
El-Acluni keşful hafa'sında o hadis hakkında ne demiş, hani benimkisi sadece bir merak!!!



Haklisin Ebu Zerr benimki ayrilik olasun Rahmete doyalim diyedir.Bak bu hadis icin seninde müdahil oldugun bir yaziya yazdigim cevap;



33:9 Ey inananlar, size ordular saldırdığı zaman, üzerlerine bir rüzgar ve görmediğiniz orduları gönderen ALLAH'ın size yaptığı iyiliği hatırlayın. ALLAH yaptığınız her şeyi Görendir.

33:10 Üstünüzden ve altınızdan size saldırmışlardı. Gözler dönmüştü, kalpler ağızlara gelmişti ve siz ALLAH hakkında çeşitli kuşkular besliyordunuz.

33:11 İnananlar orada denenmiş ve şiddetle sarsılmışlardı.

33:12 İkiyüzlüler ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler, "ALLAH'ın ve elçisinin bize verdiği söz boş bir hayalden başka bir şey değilmiş!" diyorlardı.

33:12 Peygamberin sahabesi (arkadaşı) olan herkesi kutsayan bir görüş egemendir Sünni literatürde. Sünni kaynaklar, sahabeyi, "müslüman olarak Peygamberle görüşmüş kişi" diye tanımlar. "Sahabelerim yıldızlar gibidir; hangisini izleseniz doğru yolu bulursunuz" gibi nice uydurma hadislere kanan müşrik bir şair "sahabenin atının burnundaki toz" kadar bile olmadığını yazmıştı bir zamanlar. Halbuki, sahabelerin içinde birçok sahtekar ve münafık da vardı. Peygamber bunların bir kısmını zorluk anında tanıdıysa da bunların isimleri ilan edilmedi. Nitekim, Muhammed Peygamberin vefatından kısa süre sonra, Kuran'ın mesajını terk eden, cahiliye dönemi hastalıklarını hortlatan, kabilecilik ve liderlik ihtiraslarıyla müminleri boğazlayan partilerin ön saflarında binlerce sahabe vardı. Münafık sahabelerin uydurduğu hadisleri "sahih" diye yutturabilmek için tüm sahabeleri kutsayıcı hadisler uyduruldu. Halbuki, inkarcılar dahil, Peygamberin tüm çağdaşları "sahabe" olarak tanımlanır Kuran'da (34:46; 53:2; 81:22). Kuran'ı dinleyen mi var?

4:60 Sana ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia ettikleri halde azgınların ve despotların yasalarını uygulamak isteyenleri görmüyor musun? Oysa onu inkar etmekle emredilmişlerdi; fakat şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.

4:61 Kendilerine, "ALLAH'ın indirdiğine ve elçisine geliniz," dendiğinde, o ikiyüzlülerin (münafıkların) senden alabildiğine kaçtıklarını görüyorsun.

4:62 İşlediklerinin sonucu olarak başlarına bir musibet gelse hemen sana gelerek, "Amacımız ancak iyilik yapmak ve uzlaştırmaktı," diye ALLAH adına yemin ederler.

4:63 ALLAH onların kalplerindekini bilir. Onlara aldırma, onları aydınlat, ve kişiliklerini etkileyecek güzel sözler söyle.
Sen haklisin ayriliklarda Rahmeti yakalamanin tek yolu Bogazlamaktir.Hatirlattigin Hadis icin tesekkürler...Simdi diyebilirsinki bu yazinin bu Ayrilikla ne ilgisi var Hani hadisin dedigi ayrilikta(Rahmet olan)senin bahsettigin arasinda ilisli nedir?Sende haklisin Ebu Zeer...Benimki hatirlatma degil ayrilik olsun Rahmet dolsun...
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun.
Yıktın da dini mübini yeni bir din kurdun.

Doğrudan doğruya Kuran'dan alarak ilhamı.
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı
.
bu söz Merhum Mehmet Akif Ersoyun galiba çok anlamlı
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Sadece muhalefet olsun diye defansif olarak laf atmadan öteye geçmiyor bu mesajlar.

Herkesin anlayıp kabul edebileceği yada forum prensipleri dahilinde yorumlar yazalım lütfen!
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Allah ve Peygamberimiz bize Kuran dışı kaynaklara dalarak Kuranı unutmamızı istemiyor.Gerisi lafı güzaf sayın metenin imzasında da vatan şairi alim Mehmet Akif Ersoy anlatmaya çalışmış.Arif olan anlar. Doğrudan doğruya Kuran'dan alarak ilhamı.
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı
.


ARAF-3: Size Rabbiniz tarafından inzal olunan şeye tâbi olun ondan başka dostlara tâbi olmayın. Çok az tezekkür ediyorsunuz.

EN'AM-155 :Bu inzal eylediğimiz bir kitaptır. Mübarektir, öyleyse ona tâbi olun ve takva sahibi olun ki, merhamet olunasınız.

EN'AM-156,157 :Bizden evvel yalnız iki taifeye kitap inzal olundu. Dilimizce olmadığından tedrisatından gafil kaldık yahut bize kitap inzal olunsaydı herhalde onlardan daha ziyade hidâyete ererdik, dememeniz için inzal ettik. İşte size Rabbinizden beyyineler (deliller) hidâyet ve rahmet gelmiştir. Allah'ın ayetlerini yalan sayıp ondan çevrilenlerden daha zalim kim olabilir. Ayetlerimizden çevrilenleri, çevrildikleri için bir azap ile cezalandıracağız.

25/FURKAN-27: Zalimlerin herbiri iki elini ısırdığı o günde şöyle diyecekler: "Ne olurdu, O Resûl ile beraber sebiyli (Allah'a ulaştıran yolu) tutsaydım.
25/FURKAN-28: Yazıklar olsun bana, ne olurdu filanı dost edinmeseydim.
25/FURKAN-29: Andolsun ki bana Kur'ân gelmişken o beni zikirden saptırdı. Şeytan insanı yalnız bırakır.
25/FURKAN-30: Ve kaâlerresûlü yâ rabbi inne kavmittehazû hâzelkur'âne mehcûrâ.
Resul dedi ki; "Yâ Rab kavmim Kur'ân-ı bırakıverdiler."
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, “Riyazet-ül Sâlihîn”in önsözünde vaaz ettiği bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuşlardır:
“Birgün benim hadîslerim tartışma konusu olacak. Tartışma konusu olduğu günlerde Kur’ân-ı Kerim’e bakınız.” Benim sözüm Kurana aykırı olamaz


maturudi ve eşari çıkmış rahmet olsun diye ayrılık çıkarmışlar. daha sonra mezheplerle müslümanları bölüp, parçalayıp,bitirmişler Peygamberimiz hangi mezhebe çağırdı? sahabe hangi mezhebe çağırdı?
Kuran demiyor mu?
Allahın ipine sımsıkı sarılın fırkalara ayrılmayın




arkadasım senın yalnıs anladıgın bısey var...
peygamberımız s.a.v. zamanında meshebe gerek yoktıkı...
yanı ınsanların aklında hıcbır sıkıntı yoktu...
sıkıntısı olan peygamberımıze s.a.v soruyordu...
onun için bir meshebe gerek yokki...
zaten din birinci elden aktarıldıgı için baska bir şeye gerek yoktu...
bak şimdi kardeşim...

dinin zaruriyat (yapılması gerekenler ve gerklemeyenler) ve teferruat kısmı vardır. zaruriyat kısmında olan hükümler kur'anda sabittir ve değişmez değiştirilemez. yani senin dediğin namaz ve orucun farz olmaması veya abdestsiz namazın kılınması gibi hükümler 4 hak meshep için söz konusu değildir. bunların aksi kesin hükümlerdir.

faklı olan hükümler ise teferruatta kalan hükümlerdir. bunlar ise kuran da kesin hüküm belirtmeyen konulardır. bunlar hakkındaki hükümler ise ilk olarak hadislerde onda da yoksa icma' ve kıyas yöntemleriyle belirlenir ve 4 hak meshebin hükümleri bu kurallara göre belirlenmiştir. Yani kimse kafasına göre bu helaldir bu haramdır diyemez.

Teferruattaki hükümlerin farklı farklı olmalarının bir sebebi konu hakkındaki bir hadisin farklı farklı anlaşımasıdır. örneğin hanefilerde kan akınca abdest bozulur fakat şafiilerde bozulmaz. bu şu hadisten çıkarılmıştır ki:" peygamber efendimiz namazda iken anlı kanar ve hanımı kanıyan yarasına elini sürer. peygamberimiz de namazını bozup tekrar abdest alır. ". hanefi hazretleri demiştirki kan aktı onun için abdesti buzuldu. şafii hazretleri demiştirki hanımın eli değdi abdesti bozuldu.

tabii onların bu şekilde hüküm vermeleri bemce dini kolaylaştiriyor. çünkü şafii hazretlerinin bulunduğu topraklar köylü kısmının bulunduğu ve hanefi hazretlerinin bulunduğu kısım şehirlilerin bulnduğu yerler. düşünsene köylüler devamlı tarımla uğraştıklarından kanama olayının olasılığı çok yüksek. eğer kanamayla abdst bozulsaydı onlar için ne kadar zor olurdu değil mi

son olarak sana şu misali vermek istiyorum:
su ameliyattan çıkanlar için zararlıdır. o kişi için haram gibidir. böbrek yetersizliği olan için yararlıdır.o kişi helal ve vacip ve müstehap gibidir. terli olan içmese daha iyi olur. o kişi için mekruh gibidir. normal insan o an içebilirde içmeyebilirde. onun için mübah gibidir.

Gördüğün gibi su bir hakikat iken 4 farklı şey oldu. işte meshebî meselelerde o imamların bulunduğu halkın hayatını düzenlemek için hadisten ve kurandan çıkardığı hükümlerdir. rasgele verilen hükümler değildir. ve bunlar ayrılığa ve bozgunculuğa sebep olan hükümler değildir. aksine kolaylığı ve rahmeti getiren hükümlerdir. çünkü peygamberimiz "ümmetimin ihtilafında rahmet vardır" demiştir

 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
Öyleyse gene fırkalardan bahsediyor Allahû Teala. Yani ayrılıklardan birbirinden farklı yollardan... Her farklı yol, kim hangi yolda olursa olsun bir farklı yol söz konusuysa Sırat-ı Müstakiym üzerinde olan bu insanlar da vahdet akidesinin gerçek sahipleridir. Çünkü onlar 14 asır evvel yaşanan İslâmı yaşıyorlar. Bilindiği gibi 14 asır evvel bütün sahabe Sırat-ı Müstakiym'e çağırıyorlardı.




burda bahsettıgın insanlar kimler kardes bi açıklarsan sevınırım anlamadımda...
yani 14 asır evvel yaşanan islamı yaşıyan insanlar kim...?
 

KaYnUkA

New member
Katılım
28 Eyl 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" denildiğinde, "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!" derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar) ( bakara 170)


Bu (Kur'an) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun ve Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin. (enam 155)


Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (araf 3)


Kendilerine, "Allah'ın indirdiğine uyun" denildiği zaman, "Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler. Şeytan kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı? (lokman 21)


Farkında olmadan azap size ansızın gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun ki, kişi, "Allah'ın yanında, işlediğim kusurlardan dolayı vay halime! Gerçekten ben alay edenlerden idim" demesin. (zümer 56)




33/Ahzab,21 "Andolsun Allah'ın elçisinde sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok anan kimseler için (uyulması gereken) güzel bir örnek vardır"



NİSA Suresi 80: Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.


Nisa-59- Ey müminler, Allah'a itaat ediniz; Peygambere ve sizden olan (Ululemr'e) devlet yetkililerine de itaat ediniz. Eğer gerçekten Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde o meselenin çözümünü Allah'a ve Peygamber'e havale ediniz. Bu sizin hesabınıza en hayırlı ve en iyi akıbet vaad eden bir tutumdur.

nisa-13 Bunlar Allah’ın sınırlarıdır .Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse onu altından ırmaklar akan ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.



nisa-14
Kim Allah’a ve elçisine isyan eder ve O’nun sınırlarını aşarsa onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.



33/Ahzab, 36; ayrıca bkz. 59/Haşr, 7 "Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman, artık, inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur"


9/Tevbe, 29- "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasulü'nün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın"
 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
***Cevap***

***Cevap***

SÜNNET İNKARI VE GAYESİ

BİSMİLLAH
Bugünlerde birileri dinin temel kaynaklarından biri olduğuna inandığımız, din olduğuna inandığımız, vahyin bir parçası olduğuna inandığımız Rasulullah (s.a.v) sünnetini ekarte etmeye, reddetmeye çalışıyorlar.Bize Kuran yeter, dinimizi yaşamak için bizim Allah’ın Kitabı’ndan başka bir şeye ihtiyacımız yoktur diyerek, Rasulullah’ı ve sünnetini silerek, kendilerince bir din icad etmeye çalışıyorlar. Rasulullah’ın Kuran konusundaki anlayışını ve uygulamalarını, yeryüzünün en hayırlı nesli olan onun pırlanta ashabının, onlardan sonra gelen tabiinin, tebeu tabiinin, müctehid imamlarımızın ve değerli seleflerimizin Kuran la ilgili anlayışlarının tümünü yok farzederek, onların tümünün üzerine bir çizgi çekerek kimilerinin salt akıllarıyla Kuran-ı anlamaya çalıştıklarını, bu iddaayla ortaya çıktıklarını görüyoruz. Bu sapık anlayışlar karşısında elbette Rasulullah efendimizin sünnetinin müdafası sadedinde bir şeyler söylememiz gerektiği kanaati ve inancındayız

İslamın temel kaynaklarından birisi olan sünneti reddetme hadisesi tarihte ilk önce Hicri ikinci yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu konuyu ilk defa ortaya atanlar Hariciler ve Mutezililerdir. Hariciler İslam toplumunda çıkarmak istedikleri fitnenin önünde en büyük engel olarak Rasulullah (s.a.v)in sünnetini gördüler. İslam tolmumunda Rasulullah efendimizin sözleri, fiilleri ve takrirleri üzerine kurulan bu son derece sağlam yapı var olduğu sürece din konusunda ortaya atabilecekleri hiçbir düşünce, hiçbir akım, hiçbir felsefe Müslümanlar tarafından kabul görmeyecek, hiçbir fitne başarıya ulaşayamacaktı. Onun içindir ki İslam toplumunda kendi batıl fikirlerini yayarak toplumu yıkmak isteyen Hariciler ilk önce önlerindeki büyük engel olan sünnete yönelerek onu yıkmayı o engeli kaldırmayı deneyip planladılar.Bunun için de şu iki iddia üzerinde fikirlerini yoğunlaştırdılar:

1Sünnetin dinde hiçbir bağlayıcılığı yoktur.Dinde müslümanı bağlayan Allah’ın kitabıdır.Allah’ın kitabının dışında uyulmaya layık başka bir kaynak hiçbir otorite yoktur.

2Zaten Kuran’ın dışında hiçbir şey Allah tarafından korunmaya alınmadığından sünnetin, peygamberin hadislerinin doğruluğunda şüphe vardır.Şüphe üzerine kesinlikle din bina edilemez.Çünki hadisler bir sonraki nesle aktarılırken içine pek çok yalan yanlış şeyler karışmıştır. Binaenaleyh dinimizi böyle şüpheli, şaibeli şeylere bina edemeyiz.Allah’ın lafzan ve manen korunmuş olan kitabının dışında başka hiçbir şeye itimad edilemez.

Mutezile de hemen hemen aynı şeyi söyledi.Yunan felsefesinin ürünleriyle karşı karşıya gelen bu insanlar bunları yargılayıp sorgulayabilecek kadar dinlerini yakından tanıyamamış olmalarının sonucu olarak tamamen akılcı olan felsefi akımlarının etkisi altında kaldılar. Bu felsefi akımlar karşısındaki aşağılık duygusuna , yenilmişlik psikozuna kapılan ve inançları, akideleri sarsılan bu adamlar dinlerini, inançlarını bu felsefi akımlar karşısında tamamen akılcı ölçülere uyacak biçimde yeniden yorumlanmak, yeniden gözden geçirmek tutkusuna kapıldılar. Ama dinlerinde reforma yönelen , akıllarınauygun bir biçimde dine şekil vermek cinnetine kapılan bu insanların karşısınada yine en büyük engel olarak Rasulullah’ın sünneti çıkınca onlar da tıpkı selefleri gibi sünnete gölge düşürmeye, sünneti reddetmeye yöneldiler.Kuran’ı bu felsefi akımlar önünde diledikleri gibi yorumlamalarına engel olacak peygamberin ve onun sahabesinin örnekliliğini reddettikleri zaman önlerinin açılabileceğini zannediyorlardı. O zaman Kuran’ı istedikleri gibi yorumlayabilecekler vekendilerine yepyeni bir din yapabileceklerdi.Bunun için şu iddaayı ısrarla savundular: Peygamberin görevi sadece bize Kuran’ı getirip ulaştırmaktır. Allah’ın Rasulu bu görevini hakkıyla yerine getirmiştir. Bunun ötesinde Muhammed bin Abdullah olarak Rasulullah bizim gibi sıradan bir insandan başkası değildir. Onun söylediklerinin ve yaotıklarının bizim için hiçbir değeri, hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Onun yapıp söyledikleri sadece kendisini ve kendi dönemini ilgilendirir. Bizler sadece Kuran’a yönelir onunla amel ederiz
Sünnet hakkında ortaya atılan bu iki fitnenin ikisi de İslam toplumun da hüsnü kabul görmedi. Muhaddis alimlerimizin ciddi çalışmaları, ümmetin vicdanının uyanıklığı sayesinde çok kısa bir süre içinde her ikiside ümmet arasında kabul görmeden yok olup gittiler. Kitabı ve sünneti tanıyan sıradan bir müslümanın bile peygamberini bir posta memuru kabul etmesi elbette mümkün değildi. Onun içindir ki bu ümmetin mizacı böyle saçmalıkları, bu tür bidatleri kabule asla musait değildir. Nasıl musait olsun da? Rasulullah efendimizin mubarek asrında başlayarak Raşid Halifeler , tabiin, möüctehid imamlar ve ümmetin fakihlerinin, muhaddislerinin rehberliğinde gelişerek gelmiş olan bu İslami hayat düzenini reddederek günübirlik küfür dünyanın felsefi akımlarının etkisi altında kalarak dinlerini reddedecek değillerdi elbette Müslümanlar…

Ancak uzun yılar kül halinde bulunan bu fitnenin asrımızda yeniden hortlatılmaya başlandığını görüyoruz. Tıpkı hicri ikinci asırda olduğu gibi batı karşısında , batı medeniyeti karşısında zihinsel bir yenilgiyi yudumlamış, kafirler karşısında aşağılık komplesine kapılmış kimi insanların aynı konuyu bu gün gündeme getirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Son günlerde “İslamı anlamak ve onu hayatımıza aktarabilmek için bize yalnızca Kitap (Kuran) yeter. Kuran’ın dışında başka hiçbir kaynağa ihtiyacımız yoktur. Zaten bizim dinimizin temel kaynağı Kuran’dır iddiası gündeme getirilmeye, ve dinimizin ikinci temel kaynağı olan sünnetin dinde hüccet olmadığı ve de sünneti ortaya koyan kaynakların doğruluğundan şüphe iddiaları yaygınlaşıyor. Ne yazık ki tıpkı öncekiler gibi ama bu defa batı medeniyeti karşısında aşağılık psikozuna kapılmış bir kısım insanlar tarafından batılı müsteşriklerin de etkisiyle Rasulullah efendimizin dinde temel odak nokta oluşu ya da şarii yönü reddedilmeye çalışılmaktadır. Bu iddiaları tıpkı öncekiler gibi tarih boyunca yan yana giden dinin iki temel kaynağını birbirinden ayırmaya yöneliktir. Kuran’ı sünnetten, sünneti Kuran’dan ayırmaktır. Az evvel de ifade ettiğim gibi bu akım yeni ve tesadiüfi değildir. Yalnızca Türkiyeye mahsus da değildir. Bunu gündeme getirenler esasen müsteşriklerdir. Asrımızda sünnete en büyük şüphe gölgesini düşüren Pr. Goldizerdir. Bu adam İslam hukukunun ikinci temel kaynağı olan hadislerin, Rasulullah efendimizin sözlerinden çok, Şam bilginlerinin görüşerli olduğunu iddia etti. Hadis diye kitaplarda yazılı olanlar peygambere ait sözler değil bir kısım insanların sözlerinden ibarettir dedi. Maksadı Müslümanlar nazarında değerli bir mevkii olan sünneti sarsmak , Peygamberimizin ve onun sünneti konusunda zihinleri saptırıcı şüphe tohumları atmaktır.

Aynı akımı Hindistanda önce Mehdilik, sonrada Peygamberlik idiasıyla ortaya çıkan Mirza Gulam Ahmed tarafından savunulduğunu görüyoruz. Bu nevzuhur adam da , sünnete en büyük darbeyi vurmalıydı ki , kendi Peygamberliğini yutturabilsin. Bunlardan ayrı olarak bir takım modernist yazarlar da bunların tilmizi olarak aynı iddiayı savunmuşlardır. Bu sünnet düşmenı modernistlerin iddiası şöyledir.

1Eğer İslamı anlamada Kuran kadar Sünnet de önemli olsaydı, Cenab-ı Hakk bunu bize Kuran da bildirirdi. Bizde Kuran kadar sünneti de anlamağa mecbur olurduk ve Sünnete de değer verirdik.

2Rasulullah’ın sünnetini, anlayışını ancak kendi dönemi ve kendi toplumu için geçerli kabul etmek lazımdır.Halbuki devir ve şartlar değişmiştir. Değişen asrın şartlarına sünneti tatbik edemeyiz.

3Hadisler çok zor şartlar altında toplanmıştır. Bunlara yalan karışma ihtimali çok fazladır. Binaenaleyh sünneti sünneti bir kenara bırakmak zorundayız. Hatta bu insanların gençlere; Hadislerle kafanızı bozmayın diyecek kadar Allah Rasulune saygısızlık ederek Kuran cı kesilirler. Temel iddaaları bunlardır.

İbni Hazm zamanında da hicri 500 lerde kendilerine Kuran cı denen bir grup zuhur eder.Bunların idiasına göre her şey Kuran da vardır. Hatta birisi sormuş, peki Hz. Ali’nin sakalının sık Hz Muaviyenin sakalının seyrek oluşu Kuran da varmı? Ama bunlar bir tarafdan Kurancı kesilirken sünneti ekarte etmişler. Bize sadece Kuran yeter, kulluğu yaşayabilmek için sadece Kuran yeter, onun dışında başka kaynağa ihtiyacımız yoktur diyerek sünneti inkar etmişlerdir. Veya “işte efendim sünnetin intikalinde, sübutunda şüphe vardır, bu yüzden zaman içinde içine yalan yanlış şeyler karışmış bir şeyi delil kabul edemeyiz” diyerek reddetmişlerdir.

Peki hedefleri neydi bu adamların? Hedef şu: Eğer Kuran’ın beyanı, Kuran’ın tamamlayıcısı ve açıklayıcısı olan hadisler ekarte edilirse sonunda Kuran da çok rahat ekarte edilebilir. Veya sünnet yani Rasulullah efendimizin anlayışı ve uygulaması ekarte edilirse o zaman Kuranı salt aklımızla anlayıp dilediğimiz gibi bir Müslümanlık yaşama ve Kitab’ı kendi arzu ve heveslerimize göre anlayıp yorumlama imkanını elde ederiz” derdi var adamların. Keyiflerine geldiği gibi bir din yaşama , din belirleme konusunda hiçbir kayd-u bend altına girmeme arzularından kaynaklanıyordu bu iddia.

Bugünküler de hemen hemen buna benzer iddialarla ortaya çıkmaktadırlar. Esasen bu iddiaların altında akılcılık, rasyonalizm yatmaktadır. Yani Kuranı anlamak için yalnızca akıl yeter, bunun dışında ne sünnete, ne de başka bir kaynağa ihtiyaç yoktur iddiası yatmaktadır bir. İkincisi olarak da bu iddianın altında Ashabı Kirama karşı güvensizlik ve itimatsızlık yatmaktadır. Zira sünneti Rasulullah’tan sözlü olarak bize aktaran Ashabı Kiram efendilerimizdir.. Eğer bu mevzuda, hadislerin bize aktarılması konusunda ashabı kiram efendilerimize herhangi bir itimadsızlık isnad edersek o zaman Kuran’a da itimad etmemek gerekecektir. Kuran dan da şüphe etmemiz gerekecektir. Zira Kuran’ı yazıp, hıfzedip, toplayan ve bize ulaştıranlar da ashabı Kiram dır.Görülüyor ki bu iddianın altında Kuran’ı reddetme sinsi planı da yatmaktadır. Yani bugün sünnet diyecekler yarın Kuran diyecekler. “Kuran’a da itimad edilmez, çünki hadislere bir sürü yalan yanlış şeyler katanlar elbette Kuran’ada katmışlardır” diyecekler ve dini bitirecekler.

İşte üç aşağı beş yukarı dünkülerin de bugünkülerin de demeye çalıştıkları bunlar. Şimdi bu iddianın sahiplerine peygamberin ne olduğunu, peygamberin kim olduğunu, sünnetinin bizim dinimizde, bizim hayatımızda yerinin ne olduğunu anlatmamız gerekecektir.Peygamberin dinde temel odak nokta olduğunu, onsuz dinin olmayacağını, onsuz Müslümanlık olmayacağını , olamayacağını anlatmamız gerekecek. Peygamberin kullukta adım adım takip edilmesi gereken bir mukteda bih olduğunu, bir üsve-i hasene olduğunu anlatmamız gerekecek. Peygamberin Kuran’ın beyan edicisi, Kuran’ın tamamlayıcısı ve açıklayıcısı olduğunu, peygamberin sürekli Allah’ın kontrolunde bir masum olduğunu ve Rabbımızın kitabında kendisine itaat istediği herbir bölümünde aynı zamanda peygamberine de itaat istediğini, bu konuda peygamberle Allah’ın arasını ayıranların kafir olduklarını, peygambere din belirleme, haram ve helal koyma hakkının verildiğini, anlatmamız gerekecek, Kuran’da Rabbımızın anlatmadığı pek çok konuyu kendisine anlattırarak Rabbımızın peygamberini dinde nasıl şari kıldığını anlatmamız gerekecek
 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
***Cevap***

***Cevap***

ALLAH’IN İNDİRDİKLERİ


Değerli kardeşlerim bu konunun sıhhatli bir şekilde anlaşılması için birinci olarak tesbitinin yapılması gereken husus Allah’ın neyi indirdiği hususudur.

Ve bu konuda da bilinmesi gereken gerçek ; Allah iki şey indirmiştir. Birinin adı kitap, ikincisinin adı da hikmet’tir.

ٍ.. وَأَنزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ عَظِيماً

“ … Allah sana kitabı ve Hikmeti indirdi.Ve bununla sana bilmediğin şeyleri öğretti. Allah’ın senin üzerindeki fazlu keremi çok büyüktür. “

NİSA : 113.AY.


كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولا مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ

“ Nitekim kendi içinizden size Ayet’lerimizi okuyan, sizi arındıran,size Kitabı, Hikmeti ve bilmediğiniz şeyleri öğreten bir resul gönderdik.


BAKARA : 151.AY.


.... وَلاَ تَتَّخِذُوَاْ آيَاتِ اللّهِ هُزُواً وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمَاأَنزَلَ عَلَيْكُمْ مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

"........ Allah'ın ayetlerini eğlence edinmeyin. Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve size öğüt vermek için indirdiği kitabı ve hikmeti hatır-layın. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah herşeyi hakkıyla bilendir “


BAKARA : 231.AY.


Zikredilen bu Ayeti kerimelerde açıkça ifade ediliyor ki ;

Allah’u Azze ve Celle,insanların öğüt almaları için onlara tabi olacakları iki şey indirmiştir. Bunlardan birinin adı, kitap diğerinin adı ise, hikmet tir


عن أبي هريرة رضى الله تعالى عنه قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم إني قد تركت فيكم شيئين لن تضلوا بعدهما كتاب الله وسنتي ولن يتفرقا حتى يردا علي الحوض

{ ……. Ebu Hureyre r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : “ Size, sarıldığınız müddetçe asla sapıtmayacağınız iki şey bıraktım. Biri, Allah’ın Kitabı,diğeri ise benim sünnetim. Bunlar havz’ın başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. }


MÜSTEDREK : 1.C.193.S DARE KUTNİ : 3.C.4525.N


S . SAHİHA : 4.C.1761.N


Meselenin daha sıhhatli bir şekilde anlaşılması için bizim bu Ayet’i celilelerde zikredilen hikmet ibaresini ele alıp bunun üzerinde biraz durmaya çalışır isek,inşaallah hikmet'in ne gibi bir manayı ihtiva ettiğini anlamış ve kavramış oluruz.



HİKMET’İN SIFATLARI


Rabbimiz bir Ayet’i celilesinde şöyle buyurmaktadır :

كَم أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ

" Nitekim size, kendi içinizden Ayet’lerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitap ve hikmeti öğreterek bilmediklerinizi talim ettiren bir peygamber gönderdik "


BAKARA : 151.AY.


ALİ İMRAN : 164.AY.


Bu ayeti kerimede kitapla beraber indirilen hikmetin, öğretilen ve talim ettirilen bir vasfı olduğu gayet açık bir şekilde anlatılmaktadır.

Yanı, Kur'an nasıl insanlara öğretilip ta'lim ettirilmiş ise,İndirilen Hikmet de aynen insanlara öğretilip ve talim ettirilmiştir.

Yine bir Ayet’i celile de şöyle buyrulmaktadır :

وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفاً خَبِيراً

" Sizin evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve bir de hikmeti hatırlayın. Şüphesiz ki Allah, latiftir, habir'dir "

AHZAB : 34.AY.


Bu Ayet'i kerimede de görüldüğü gibi. indirilen öğretilen ve ta'lim ettirilen hikmet'in vasıflarından birisi de, okunmasıdır.

Allah Resulü s.a.v in şu hadisi şerifleri de göz önünde bulundurulur ise, Hikmet'in, tabi olunması için Allah'tan resulüne vahyedilen şeriatın bir bölümü olduğu gayet açık bir şekilde anlaşılmış olacaktır.


....عن المقدام بن معد يكرب ، عن رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم أنه قا ل : ألا إنِّي أوتيت الكتاب ومثله معه


“…. Resulullah s.a.v buyurdular ki : Dikkat edin ! Bana Kur'an ve bir de misli verildi ….. “

EBU DAVUD : 5.C.4604.N


“…. Ve yine bir hadisi şeriflerinde Allah Resulü s.a.v şöyle buyur-maktadır : Size kendisine sarıldığınız takdirde dalalete düşme-yeceğiniz iki şey bıraktım. Bunlar, Allah ın kitabı ve benîm süne-timdir "

HAKİM : 1. 93.S


Ayet ve hadislerin açık ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, insanların tabi olmaları için indirilen bu şeriat, resulün Allah'tan alarak insanlara öğrettiği, okuttuğu, talim ettirdiği ve sarılmalarını emrettiği kitap ve sünnet'ten ibarettir.











TACUDDİN EL- BAYBURDİ
 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
***Cevap***

***Cevap***

KİTAP VE SÜNNET’İN KORUNDUĞU


Allah’u Azze ve Celle’nin yüce tevhid dini olan İslam,her devirde insanlara, Kitap ve Sünnet yoluyla anlatılmıştır.

Allah’ın vahyettiği bu iki kaynak et ve tırnak gibidir. Bunlar kesinlikle birbirlerinden ayrılmazlar.

Çünkü bunların biri diğerinden ayrıldığı zaman,ne dinin gerçek manası anlaşılabilir ve ne de sıratı mustakim bulunabilir.

Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :


اتَّبِعُواْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ وَلاَ تَتَّبِعُواْ مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء قَلِيلاً مَّا تَذَكَّرُونَ


“ Rabbinizden size indirilene uyun.O’ndan başka dostlar edinipte onlara uyma-yın.Ne kadar da az öğüt alıyosunuz. “
A’RAF : 3.AY.

Rabbimiz bu Ayet’i Celilesinde,kendisinden indirilene uymamızı ve ondan başka şey-lere iltifat etmememizi emretmektedir.

Allah’u Teala yine şöyle buyurmaktadır :

ٍ.. وَأَنزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ عَظِيماً

“ … Allah sana kitabı ve Hikmeti indirdi.Ve bununla sana bilmediğin şeyleri öğ-retti.Allah’ın senin üzerindeki fazlu keremi çok büyüktür. “
NİSA : 113.AY.

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولا مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ

“ Nitekim kendi içinizden size Ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran,size Kitabı, Hik-meti ve bilmediğiniz şeyleri öğreten bir resul gönderdik.
BAKARA : 151.AY.

Allah’u Teala bu Ayet’i celilelerinde de,indirmiş olduğu ölçünün Kitap ve Hikmet oldu-ğunu ve bunlarla gerek resulüne ve gerekse onun ümmetine bilmedikleri şeyleri öğret-tiğini açıkça zikretmektedir.

Değerli inananlar ! unutmayalımki, beraberce ele alındığı müddetçe dinin en ince ayrıntısına kadar insanı bilgilendiren bu iki kaynak,Kıyamete kadar birbirlerinden kesin-likle ayrılmayacaklardır.

Bu iki kaynak birbirlerinden ayrılmayacakları gibi, yine aynı şekilde Kıyamete kadar da Allah’ın koruması altında olacaklardır.


Rabbimiz kerim kitabında bu teminatı şöyle zikreder :


إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ


“ Muhakkakki bu zikri biz indirdik.Ve onu koruyacak olanda elbette yine biziz “

HİCR : 9.AY.

….. عن أبي هريرة رضى الله تعالى عنه قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم إني قد تركت فيكم شيئين لن تضلوا بعدهما كتاب الله وسنتي ولن يتفرقا حتى يردا علي الحوض

{ ……. Ebu Hureyre r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : “ Size, sarıldığınız müddetçe asla sapıtmayacağınız iki şey bıraktım. Biri, Allah’ın Kitabı,diğeri ise benim sünnetim.Bunlar havz’ın başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. }
MÜSTEDREK : 1.C.193.S
DARE KUTNİ : 3.C.4525.N
S . SAHİHA : 4.C.1761.N


Ve biz de hiç bir kuşkuya kapılmadan iman etmişiz ki, bu dinin kaynakları olan Kur’an ve Hadisler saklanmış,korunmuş ve kıyamete kadar da korunacaktır.

Çünkü Allah’u Azze ve Celle indirdiği zikrini koruyacağına kefil olmuştur. Allah’u Teala’nın koruyacağına kefil olduğu bir şey de,kesinlikle içerisinden hiçbir şeyin zayi olmayacağına,ortadan kaybolmayacağına ve kıyamete kadar da ondan bir şeyin tahrif edilmeyeceğine delalet eder.

Eğer bundan başkası caiz olmuş olsaydı,haşa Allah’ın kelamı yalan,verdiği teminat da geçersiz olurdu.Bu ise kamil bir akla sahip olan hiç kimsenin düşünemeyeceği bir şey-dir.

Eğer itiraz babından birileri kalkar da ; Ayet’te korunacağından bahsedilen zikirden maksad Kur’an’dır derlerse, onlara cevabımız şu olur :

“ Bu iddia etmiş olduğunuz şey delilsiz bir yalan ve yine aynı şekilde delilsiz olarak zikri belirli bir şey ile sınırlandırmaktır.

Çünkü Allah’u Teala indirdiği şeye zikir ismini vermiş ve onların da Kitap ve Hikmet olduğunu anlatmıştır.

وَقَالُواْ يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ …………


“ Dediler ki : Ey kendisine zikir indirilmiş kimse …….. “
HİCR : 6.AY.


ٍ.. وَأَنزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ ……..

“ … Allah sana kitabı ve Hikmeti indirdi………………………. “
NİSA : 113.AY.
Bu iki Ayet’in manası şudur ; Ey kendisine zikir olarak Kitabın ve Hikmet’in indirildiği kimse ! …….. “

Hulasa,sünnet de zikir’den olup,kıyamete kadar ortadan kaybolmaktan ve içerisine batıl şeylerin karışmasından korunacaktır.

Bunun böyle olmasının delillerinden birisi de,sünnet’siz Kur’an’ın anlaşılamayacağı ve korunamayacağıdır. Yani, sünnet olmadan Kur’an ne anlaşılır ve ne de korunur.
Dolayısiyle Kur’an’ın sünnet olmadan ele alınması veya ondan sünnet’siz bir şeylerin anlaşılması, bir nevi onu tahrif etmek olacaktır.

Çünkü asıl murad,Kur’an lafızlarının insanlara ulaştırılması değildir. Zira lafız, manaya ulaştıran bir vesiledir. Asıl maksad ise mana’nın tebliğidir. Çünkü muhatabın mükellef olduğu şey lafızları duymak değil,bilakis lafızların delalet ettiği manayı anlayıp onunla amel etmektir.

Durum böyle olunca,lafızların delalet ettiği mana korunmadığı sürece,sadece lafız-ların korunması neyi ifade eder ki.

Başka bir ifadeyle ; Kur’an lafızlarının hangi manaya delalet ettiğini ortaya koyan sünnet korunmadığı sürece,sadece Kur’an lafızlarının korunması neyi ifade eder ki.

Tabi ki bununla,Kur’an’ın Sünnet’le beraber ele alınmasından bahsediyoruz.









TACUDDİN EL- BAYBURDİ
 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
***Cevap***

***Cevap***

SÜNNET DE ALLAH’TAN İNEN VAHY’DİR


Allah'ın dini İslam, her devirde insanlara iki ana kaynaktan gelmektedir. Bunların birincisi Allah'ın kitabı Kur'an, ikincisi ise Resullerinin sünnetidir.

Kitap ve sünnet olarak, iki kaynak adı altında zikredilen İslam'ın tümü vahiy cümlesindendir.Yani,Kur’an Allah'tan inen vahy olduğu gibi. sünnet de aynen Allah'tan inen vahy cümlesindendir.

Bunu reddedenlere sormak gerekir : “ Sünnet nasıl vahy olarak kabul edilmesin ki ?

Bakınız AIIah'u Azze ve Celle Kerim kitabında ne buyuruyor:

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى

" O kendi hevasından konuşmaz. Onun konuşmaları kendisine ilka edilen vahy’den başka bir şey değildir “
NECM : 3.4.AY.

Bu ayeti kerime açıkça ifade ediyorkî; Rasulullah s.a.v'in şeriatla alakalı bütün konuşmaları vahye dayalıdır.Çünkü O,kendi heva ve arzusundan şeriatla ilgili bir şeyler konuşma yetkisine sahip değildir..

Ve yine bir ayeti kelimesinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

......” إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ “………………………

“………. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum …………..”
AHKAF : 9.AY.

Bu Ayeti celile de gösteriyor ki, Resulullah s.a.v in din’le alakalı tabi olduğu uygulamalar da vahye dayalı idi.

Yine Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

" Eğer Muhammed kendinden bazı sözler uydurup da bizim söylediğimizi iddia etseydi, elbette ki onun gücünü kuvvetini alır ve şah damarını keserdik. İçi-nizden biç biri de buna engel olamazdı"
HAKKA : 44.47.AY.

Eğer zikredilen bu Ayeti kerimeler üzerinde dikkatli bir şekilde durulur ise,bunlar bize açıkça şu mesajı vermektedir :

"...Resul, dinle alakalı konuşmalarında vahye tabi olduğu gibi, yine aynı şekilde dinle alakalı uygulamalarında da vahye tabi olan bir kimse idi …"

Nasıl böyle olmasın ki, bu dinin şâri'si Allah’u Azze ve Celle olduğu halde, nasıl olur da şeriata ait her hangi bir hükmü O'ndan başkası koyabilir ki...?




Ve yine Rabbimiz : " Hüküm yalnız Allah'ındır "EN’AM : 57 Buyurmasına rağmen, nasıl olur da resul, öğlen namazının dört, ikindinin dört, akşamın üç rekat oluşunu kendiliğinden farz kılabilir ki.
Ve yine, yukarıda zikrettiğimiz ayeti kerimedeki Şiddetli uyarı ve tehditten sonra, ümmi olan bir nebi'nin kendiliğinden helal ve haram hükmü koyması nasıl mümkün olabilir ki...?
Unutmayalım ki, Allah Resulü s.a.v in bize olan bütün emirleri, nehiyleri, geçmiş ümmetlerden ve gelecekten haber verdiği her şey vahy'den ibarettir.
Çünkü Allah Resulü s.a.v gaybı bilmez. O, " vahy " olmadan ne geçmişte ve ne de gelecekte olanları ve olacakları asla bilemez.

Allah’uAzze ve Celle, bu konuda resulü hakkında şöyle buyuruyor:

" Ey muhammed onlara de ki : Ben size Allah'ın hazineleri yapımdadır demi-yorum. Ben gaybı da bilmiyorum.Size,ben meleğim de demiyorum.Ben sadece, bana vahy olunana tabi oluyorum..."
EN’AM : 50.AY.

Yine şu ayet'i celilelerde de :

” Rabbinizden size indirilene uyun ” A’RAF : 3.AY. Onunla hareket edin, onunla hükmedin. Çünkü "... Herkim ki Allah'ın indirdiği ile hükmetmez ise işte onlar kafirlerin ta kendileridirler "
MAİDE : 44.AY.
buyrulmaktadır.
Ve yine bir ayet’i celilede :

" Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet , sana gelen hakkı bırakıp da onların heveslerine sakın uyma “
MAİDE : 48.AY.
buyurmaktadır.

Bu ayeti kerimelerin ortaya koyduğu mana göz önünde bulundurulursa, artık müm-künmüdür ki Resul, Allah'ın indirdiğinden gayri şeylere tabi olsun.Yine mümkün müdür ki, insanlar arasında Allah'ın indirdiğinin gayrisi ile hükmetsin.

Daha anlaşılır bir ifade ile ; Hiç müm­kün müdür ki, resul insanlara öğleni dört kılın,akşamı üç kılın, sabahı da iki kılın diye,bir hüküm koysun.

Bunların hiç birisi de mümkün değildir...Ancak Allah’u Taala vahy indirerek kendi izni ile koydurması müstesna.

Allah’u Azze ve Celle nin neyi indirdiği ise malumdur.Yani Kur’an’da açıkça zikredildiği gibi ; Allah’u Taala Kitap ve Hikmet’i indirmiştir .

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

وَأَنزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ عَظِيماً


".... Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi. Ve bununla sana bilmediğin şeyleri öğretti. Allah'ın senin üzerindeki fazlu keremi çok büyüktür."

NİSA : 113.AY.

.... وَلاَ تَتَّخِذُوَاْ آيَاتِ اللّهِ هُزُواً وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمَاأَنزَلَ عَلَيْكُمْ مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

"........Allah'ın ayetlerini eğlence edinmeyin. Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve size öğüt vermek için indirdiği kitabı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah herşeyi hakkıyla bilendir “

BAKARA : 231.AY.

Zikredilen ayeti kerimelerde açıkça ifade ediliyor ki ;

“ Allah’u Azze ve Celle,insanların öğüt almaları için onlara tabi olacakları iki şey indirmiştir. Bunlardan birinin adı, kitap diğeri ise, hikmet tir “

Biz ilk önce, anlaşılmasında zorluk çekilen hikmet ibaresini ele alır bunun üzerinde biraz durmaya çalışır isek,inşaallah hikmet'in ne gibi bir manayı ihtiva ettiğini anlamış ve kavramış oluruz.
Her şeyden önce,zikredilen bu ibarenin ayetlerde anlatılan sıfatlarını ele alıp onu kavramaya çalışmalıyız .

HİKMET’İN SIFATLARI


Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır :

كَم أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ

" Nitekim size, kendi içinizden ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitap ve hikmeti öğreterek bilmediklerinizi talim ettiren bir peygamber gönderdik "


BAKARA : 151.AY.


ALİ İMRAN : 164.AY.


Bu ayeti kerimede kitapla beraber indirilen hikmetin, öğretilen ve talim ettirilen bir vasfı olduğu gayet açıktır.
Yanı, Kur'an nasıl insanlara öğretilip ta'lim ettirilmiş ise,İndirilen Hikmet de aynen insanlara öğretilip ve talim ettirilmiştir.

Yine bir Ayet’i celile de şöyle buyrulmaktadır :

وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفاً خَبِيراً

" Sizin evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve bir de hikmeti hatırlayın. Şüp-hesiz ki Allah, latiftir, habir'dir "

AHZAB : 34.AY.


Bu ayet'i kerimede de görüldüğü gibi. indirilen öğretilen ve ta'lim ettirilen hikmet'in vasıflarından birisi de, okunmasıdır.

Allah Resulü s.a.v in şu hadisi şerifleri de göz önünde bulundurulur ise, Hikmet'in, tabi olunması için Allah'tan resulüne vahyedilen şeriatın bir bölümü olduğu gayet açık bir şekilde anlaşılmış olacaktır.

“…. Resuîullah s.a.v buyurdular ki : Dikkat edin ! Bana Kur'an ve bir de misli verildi ….. “

EBU DAVUD : 5.C.4604.N


“…. Ve yine bir hadisi şeriflerinde Allah Resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Size kendisine sarıldığınız takdirde dalalete düşmeyeceğiniz iki şey bıraktım.Bunlar, Allah ın kitabı ve benîm sünnetimdir "

HAKİM : 1. 93.S


Ayet ve hadislerin açık ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, insanların tabi olmaları için indirilen bu şeriat, resulün Allah'tan alarak insanlara öğrettiği, okuttuğu ve sarılmalarını emrettiği kitap ve sünnet'ten ibarettir.

Ayrıca zikredeceğimiz şu ayeti kerimelere de dikkat edilirse,sünnetin vahy olduğu buradan da açıkça anlaşılacaktır :

لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ

" Ey Muhammed ! Cibril vahyi sana getirdiğinde dilini acele edip hareket ettirme. Onu senin gönlünde toplayıp cem etmek bize aittir. Sen sadece onun okunuşunu takip et yeter, Sonra, muhakkak ki onu beyan etmek de bize aittir "


KIYAME : 16.17.18.19


Bu ayet’i kerimelerde de çok açık bir şekilde sünnet’in vahy olduğu anlatıl-maktadır. Şöyle ki; Peygamberimiz s.a.v Kur'anın vahyedilişi esnasında acele ediyordu.İndirilenin okunup ezberleneceği gibi, onun bir de izahı, tefsiri nasıl ve ne şekil olacak diye heyecanlanıyordu.

Allah’u Azze ve Celle ise: "..Sen acele edip heyecanlanma. Kur'an’ı senin gönlünde toplamak bize aittir. Sen sadece onun okunuşunu takip et yeter. Sonra indirilen ayetleri tefsir etmek te yine bize aittir.” Buyurmaktadır.

Ayet’i Kerimedeki zikredilen” beyanehu “ibaresindeki " hu " zamiri, önceden indirilene işarettir. Binaenaleyh, Kur'an-ı kerimdeki indirilen namaz emri olsun, zekat emri olsun. Hac emri olsun, oruc emri olsun, bunların hepsi de “ Vahy-i gayri metluv ” dediğimiz sünnet ile beyan ve tefsir edilmiştir.


Bu husustaki sünnet'ten delillere gelince, bunlardan bazıları da şunlardır :

“...Esma ra şöyle demiştir. Peygamber s.a.v buyurdu ki ; " Sizler kabirlerinizde Mesih deccal'in imtihanına benzer bir imtihan geçireceksiniz “

BUHARİ : 1.C.243.S


“…. Aişe r.a dan; söyle demiştir; " Ben resulullah'ın kadınlarından hiç birine karşı Hatice'ye karşı kıskandığım derecede kıskanmadım. Çünkü resulullah onu çok anardı ve ona övgüleri çok olurdu. Halbuki Rasulullah'a Hatice için cennetle inciden borularla yapılmış bir ev ile müjdelenmeside vahyolumuştu "


BUHARİ :11.C.5307.S



( … İyad İbn Himar el-Mücaşi r.a’dan. Resulullah s.a.v bir hutbesinde şöyle buyurdular : …………… Allah bana vahyetti ki ; bir birinize karşı mütevazi ve alçak gönüllü olun. Hiç kimse bir başkasına karşı övün-mesin…….. )

MÜSLİM : 8.C.2865-64.N

“... İbn Abbas r.a şöyle dedi : Allah’u teala namazların hazarda dört, seferde iki harp halinde de bir rekat kılınmasını peygamberinizin diliyle farz kılmıştır ."


MÜSLİM : 2.C.687.N


"....... Ata İbnu ebi Rebah şöyle dedi: Bana safvan İbnu ebi Ya'la İbnu Umeyye şöyle haber verdi : Ya'la, keşke ben Resulullah'ı, üzerine vahy indirildiği sırada bir görseydim, der dururdu.
Nihayet peygamber sav Cirane'de bulunduğu zaman, üzerinde bir kumaş kendisini gölgelendirmiş ve yanında da sahabilerinden bir takım insanlar bulunduğu sırada, güzel koku sürünmüş bir kimse yanına çıkageldi ve:Ya resulullah! güzel koku suründükten sonra bir cübbe içinde Umre için İhrama giren kimse hakkında ne dersiniz?diye sordu. Peygamber, bir müddet baktı. akabinde kendisine vahy geldi. Bunun üzerine Umer, Ya'la'ya "gel" diye işaret etti. Ya'la geldi ve başını, peygamberi örtmekte olan örtünün içine soktu, Peygamber'i yüzü kızarmış, uyuyan kimsenin gidip gelen nefesi gibi horulduyor vaziyette gördü.Peygamber'in hali bir müddet böyle devam etti. Sonra peygam-berden bu hal sıyrıldı. Bunun üzerine Peygamber s.a.v: Biraz önce umreden bana sual soran kimse nerede? diye sordu. Hemen o suali soran kimse arandı ve bulunup peygamber s.a.v in yanına getirildi. Peygamber: Sendeki kokuya gelince, onu üç kere yıka, üzerindeki cübbeye gelince, onu da çıkar, sonra haccın da yapmakta olduğun fiileri Umrede de yap" buyurdu “


BUHARİ : 11.C.5079.S


“... İbnu Ömer r.a şöyle dedi :Resulullah s.a.v zamanında, Resulullah'ın sahabilerinden birtakım insanlar rüya görürlerdi de, bu rüyalarını Resulullah s.a.v’e anlatırlardı. Resulullah s.a.v de o rüyalar hakkında Allah'ın dilediği tabirleri söylerdi..."

BUHARİ :15.C.6899.S


“... Zeyd İbn Sabit r.a şöyle dedi: Resulullah s.a.v Hudeybiye’de geceleyin yağmış olan yağmurdan sonra bizlere sabah namazını kıldırdı. Namazdan selam
verince yüzünü cemaate göndürdü ve : Bilir misiniz, Rabbiniz ne buyurdu? diye sordu. Dediler ki:Allah ve Resulü en iyi bilendir. Resulullah dedi ki: Allah’u Azze ve Celle buyurdu ki: Kullarımdan kimi bana mü'min, kimi de kafir olarak sabah etti. Her kim Allah'ın fadlı ve rahmetiyle üzerimize yağmur yağdı dediyse işte o bana iman etmiş, yıldıza iman etmemiştir. Her kim de üzerimize yıldız sebebiyle yağmur yağdı dediyse işte o, bana iman etmemiş, yıldıza iman etmiştir. “

MÜSLİM : 1.C.71.N


“... Abdullah b. Amr r.a dan rivayete göre o şöyle demiştir: " Ezberleme isteği ile resulullah s.a.v den işittiğim her şeyi yazardım. Kureyş beni bundan men ederek şöyle dediler: "...Sen resulullah'tan işittiğin her şeyi yazıyorsun. Oysa Allah resulü s.a.v de bir beşerdir, öfkeli haldeyken de konuşur " Bunun üzerine ben de yazmayı bıraktım. Sonra durumu resulullah'a arzettiğimde, resulullah s.a.v "...Yaz, nefsim elinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, benden hakkın dışında bir şey çıkmaz..." buyurdu "

AHMED : 2.12.192


“…. Resulullah s.a.v buyurdular ki : " Bana vahy olunmayan mes'elelerde ben de sizin gibiyim "

MİŞKAT : 1.C.51.69



“… Zeyd bin Harise r.a dan.Resulullah s.a.v buyurdular ki : " Bana Cibril ilk vahiy getirdiğinde Abdesti ve namazı talim ettirdi. “


AHMED : 4 / 161 – 17026.N – CAMİU’S SAĞİR : 1.C.48.N













TACUDDİN EL- BAYBURDİ
 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
***Cevap***

***Cevap***

FIRKA’i NACİYE VE ONUN FASIFLARI




بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ



Bilindiği gibi Allah’u Azze ve Celle İnsanlığı sadece ve sadece kendisine kulluk etsinler diye yaratmış ve onlara kendi içlerinden Peygamberler göndererek kendisine nasıl ve ne şekilde bir kulluk etmeleri gerektiğini de tarif ettirmiştir.

İnsanlar belli bir süre kendilerine indirilen kitaba sarılıp Peygamberlerinin izinden gitmişler,ama ne zaman ki Peygamberleri vefat edip aralarından ayrılıyor, işte o zaman kitapları üzerinde tahrifler ve peşinden gittikleri Peygamberlerinin yolundan da sapmalar ortaya çıkıyor.

Yalnız,bunların içerisinden sadece Allah’ın kendilerine merhamet ettiği bir taife sürekli hak üzere kalmayı başarmışlardır.

Bunlar,İsa a.s’ın zamanında da, Musa a.s’ın zamanında da Kitaplarına ve Peygam-berlerinin sünnetine bağlı kalan kimselerdir. Yani,kurtulan taife dediğimiz “ fırka’i naciye’dir “

Allah Resulü s.a.v bir hadisi şeriflerinde bizlere şunu haber vermektedir :

عَنْ عَوْفِ بْنِ مَالِكٍ؛ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم : افْتَرَقَتِ الْيُهُودُ عَلَى إِحْدَى وَسَبَعْيِنَ فِرْقَةً. فَوَاحِدَةٌ فِي الْجَنَّة. وَسَبْعُونَ فِي النَّارِ, وَافْتَرَقَتِ النَّصَارَى عَلَى ثِنْتَيْينِ وَسَبْعِينَ فِرْقَةً. فَإِحْدَى وَسَبْعُونَ فِي النَّارِ، وَوَاحِدَةٌ فِي الْجَنَّةِ. وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِه! لَتَفْتَرِقَنَّ أُمَّتِي عَلَى ثَلاَثٍ وَسَبْعِينَ فِرْقَةُ. وَاحِدَةٌ فِي الْجَنَّةِ وَسَبْعُونَ فِي النَّارِ قِيلَ : يَا رَسُولَ اللهِ ! مَنْ هُمْ ؟ قَالَ الْجَمَاعةُ .

{ … Avf İbni Malik r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Yahudiler – dinleri hususunda - yetmiş bir fırkaya ayrıldılar.Bunlardan bir taifesi kurtuldu,yetmiş’i cehennemlik oldu. Hırıstiyanlar da yetmiş iki fırkaya bölündüler.Onlardan da bir taifesi kurtuldu,yetmiş bir’i cehennemlik oldu. Muhammedin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki,benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Bunlardan bir taifesi cennet’te,yetmiş ikisi de ateştedir. Denildi ki :
- Ya Rasulallah ! bu kurtulan taife hangisidir ? . Resulullah s.a.v :
- O, “ cemaat’tir “ buyurdular.
ما أنا عليه اليوم وأصحابيDiğer bir rivayette ise ;
“ Onlar, bu gün benim ve ashabımın yolunda yürüyenlerdir “ buyurdu. }

AHMED : 3.120. 145
İBNİ MACE : 10.C.3993.N
EBU DAVUD : 5.C.4597.N
S.SAHİHA : 204.1492.N
HAKİM : 1 / 129 – 444.N


İşte bu hadisi şerifte anlatıldığı gibi,insanlar peygamberlerinden sonra dinleri husu-sunda çeşitli gruplara ayrılmış ve içlerinden bir taifesi hariç gerisi helak olmuştur.

İşin acı tarafı, Allah Resulü s.a.v’in de haber verdiği gibi bu ümmet de aynı belaya düşecek ve içlerinden bir taifesi hariç gerisi ateşi boylayacaktır.
Yani, ben de müslümanım diyen, ben de Muhammed ümmetiyim diyen insanlar param parça olacak ve bunların içerisinden sadece ve sadece bir taifesi kurtulacaktır.

Öyleyse yetmiş üç de bir kurtulma ihtimali olan bu ümmetin çok uyanık olması ve kurtulacak olan taifenin de kimler olabileceğini,onların fasıflarının neler olduğunu çok iyi araştırması gerekir.
Çünkü basiretli bir müslümana düşen şey,dalalet fırkalarının kimler olduğunu araştırıp soruşturmaktan ziyade,kurtulan taifenin kimler olabileceğini ve onların vasıf-larının neler olduğunu araştırmaktır.

Eğer zikredilen hadisi şerife dikkat ettiyseniz,Allah resulü s.a.v’e sorulan soru ; “ O kurtulan taife hangisidir ya Rasulallah ? “ şeklindedir.

Demek ki kurtuluşu arzu edenler, o taifenin kimler olduğunu veya onların fasıflarının neler olduğunu araştıran kimselerdir.

Öyleyse Ey kurtulmayı arzu edenler ! sözü daha fazla uzatmadan, gelin hep beraber - fırka’ı Naciye - denilen bu taifenin fasıfları nelerdir,onları öğrenmeye çalışalım.


RESULULLAH S.A.V’İN ÇİZDİĞİ YOLDA YÜRÜMEK


Değerli kardeşlerim ! unutmayalım ki, bu taifenin en belirgin vasfı, her şeyden önce Resulullah s.a.v’in takip ettiği yolda yürümeleridir.

Yani falanın, filanın din adına çizdiği yollar da değilde,Allah Resulü s.a.v’in çizdiği ve takip ettiği yolda yürümeleridir.

Çünkü Allah’u Teala kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :
وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا

(…….. Eğer ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz…………………)

NUR.54.AY.


وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ……”


( …… Ona tabi olun ki doğru yolu bulasınız. )
A’RAF : 158.AY.







لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً


( Andolsun ki Allah ın Resulünde sizin için, Allah’ı ve Ahiret gününü umar olanlar ve Allah’ı çok zikreden kimseler için pek güzel bir örnek vardır.)

AHZAB.21.AY.

وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ


(……….. Resul size neyi verdiyse ,onu alın; sizi neden nehyetti ise,ondan da sakının.Allah tan korkun,şüphesiz Allah ın azabı çok çetindir.)

HAŞR.7.AY.

( Allah’ın davetçisine icabet edin ve ona iman edin ki Allah,sizin için günah-larınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi o acı azaptan korusun.
AHKAF.31.AY.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَوَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِن رَّحْمَتِهِ وَيَجْعَل لَّكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيم

( Ey iman edenler, Allah'tan sakınıp – korkun - ve O'nun elçisine iman edin, ki size kendi rahmetinden iki kat – karşılık - versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. Allah çok bağışlayandır,çok merhamet edendir. )
HADİD : 28.AY.

عن جابر بن عبدالله قال كنا جلوسا عند النبي صلى الله عليه وسلم فخط خطا هكذا أمامه فقال: هذا سبيل الله عز وجل وخط خطا عن يمينه وخط خطا عن شماله وقال هذه سبل الشيطان ثم وضع يده في الخط الأوسط ثم تلا هذه الآية :

وَأَنَّ هَـذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ



( ….. Cabir İbni Abdillah r.a’dan.Dedi ki : Bir gün Peygamber s.a.v’in yanında oturur-ken parmağı ile kumlar üzerine bir çizgi çekti,sonra : “ İşte bu Allah’ın dosdoğru yoludur “ dedi. Daha sonra o çizginin sağına ve soluna çizgiler çizdi ve tekrar şöyle buyurdu : “ Bu da şeytanın yoludur, bunların her birinin kavşağında bir şeytan oturuyor ve o yollara davet ediyor “ Ve daha sonra Allah Resulü s.a.v şu Ayet’i celileyi okudu :

“ Şüphesiz ki bu benim dosdoğru yolumdur. Ona uyunuz . Başka yollara uy-mayın ki, sizi O’nun yolundan ayırmasın. Korunmanız için Allah size böyle tavsiye ediyor.” EN’AM : 153 )
DARİMİ : 1.C. 208.N ….. AHMED : 1 / 435 - 465

HAKİM : 2 / 318 ….. M.ZEVAİD : 7 / 22

ES – SÜNNE :16 .17. N ….. BEZZAR : 2210 –2211

İşte bu ve emsali deliller bizlere , fırka’i naciye’nin en belirgin özelliğinin ; Pey-gamberin çizdiği yolda yürümek olduğunu anlatmaktadır.


SAHABENİN METOD VE MENHECİNİ TAKİP ETMEK


Değerli Müslümanlar ! fırka’i naciye’nin vasıflarından bir tanesi de, sahabenin metod ve menhecini takip etmeleridir. Yani, - inanç da olsun amel de olsun - Kur’an’ı ve Sünnet’i sahabenin anladığı manada anlamaları ve onların tatbik ettikleri şekilde de tatbik etmeleridir.

Bu konudaki en açık ve en güzel delillerden bir tanesi ,biraz önceki zikredilen hadisi şeriftir….. Hadisi şerife eğer dikkat ettiyseniz, Allah resulü s.a.v’e kurtulacak olan taifenin – yani fırka’i naciye’nin - kimler olduğu sorulduğunda, Allah Resulu s.a.v :

ما أنا عليه اليوم وأصحابي

“ Onlar, bu gün benim ve ashabımın yolunda yürüyenlerdir “ buyurmuşlardır.

HAKİM : 1 / 129 – 444.N

Bu konudaki en güzel delillerden bir tanesi de İrbad bin Sariye r.a dan gelen şu hadisi şeriftir :


قال العرباض : رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم قال :........... أوصيكم بتقوى اللّه والسمع والطاعة ، وإن عبداً حبشيّاً فإِنه من يعش منكم بعدي فسيرى اختلافاً كثيرا ، فعليكم بسنتي وسنة الخلفاء المهديِّين الراشدين تمسكوا بها وعضُّوا عليها بالنَّواجذ، وإياكم ومحدثات الأمور، فإِنَّ كلَّ محدثةٍ بدعةٌ، وكلُّ بدعةٍ ضلالةٌ .


{ …. İrbad bin Sariye r.a’dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : “ …………… Ben size Allah’tan korkmanızı ve dinleyip itaat etmenizi emrediyorum.İçinizde yaşayanlar ileride bir çok ihtilaflarla karşılaşacaklardır. Sizler,benim ve benden sonraki raşid halifelerin yolundan ayrılmayın.O yola azı dişlerinizle sımsıkı sarılın. Sonradan meydana gelen işlerden sakının, çünkü bunlar bid’at’tır. Ve her bid’at’te dalalettir “ }
EBU DAVUD : 5.C.4607.N
İBNİ MACE : 1.C . 42.N
TİRMİZİ : 4.C.2815.N

Değerli kardeşlerim ! Elbette ki bu hadisi şeriflerde – yoluna uyulması emredilen - insanlar, fırka’i naciye’nin ilk halkasını oluşturan sahabilerdir. Dolayısıyle, kim fırka’i Naciye ’den olmak istiyorsa inancında ve amellerinde onların yoluna uyup, azı dişleriyle o yola sarılması ve sonradan ihdas edilen şeylerden de uzak durması gerekir….
Bu da gösteriyor ki fırka’i naciye’nin en belirgin özelliklerinden birisi de sahabenin yolunda yürümeleridir….

Allah’u Azze ve Celle bir Ayet’i celile’sinde şöyle buyurmaktadır :

وَمَن يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءتْ مَصِيراً

“ Her kim kendisine huda beyan edildikten sonra, Resule muhalefet edib mü’minlerin yolundan başka bir yola saparsa, onu döndüğü o yola bırakır ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir. “
NİSA : 115.AY.

Allah’u Teala bu Ayet’i celile’sinde kurtulan taifenin ilk halkasından bahsetmekte ve onların yolundan yan çizenleri de cehennem ile tehdit etmektedir…..
Elbetteki Rabbimizin bu Ayet’i celile de bahsini etmiş olduğu mü’minler topluluğu sahabilerdir.

Rabbul izzet yine bir Ayet’i celile’sinde o güzide topluluktan bahsederek şöyle buyurmaktadır :

فَإِنْ آمَنُواْ بِمِثْلِ مَا آمَنتُم بِهِ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ…..

“ Eğer sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yolu bulurlar.Yok eğer bundan yüz çevirirlerse onlar mutlaka anlaşmazlık içerisine düşerler ………… “

BAKARA : 137.AY.

Bu Ayet’i celilede de anlatıldığı gibi, insanlar sahabenin iman ettiği gibi iman eder-lerse ancak doğru yolu bulabilirler…. Dolayısıyla,bu da gösteriyor ki kurtulacak olan taifenin en önemli vasıflarından birisi de,sahabenin iman ettiği gibi iman etmektir.


SAYILARI AZ VE GARİBAN OLMALARI


Buraya kadar anlattığımız önemli vasıfların yanı sıra, fırka’i naciye’ nin bir diğer vasfı da,sayılarının az ve gariban olmalarıdır.

Allah’u Azze ve Celle kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

ً……..”َقَلِيلٌ مِّنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ

“ ………. Bana hakkıyla şükreden kullarım çok azdır “
SEBE : 13.AY.


Allah resulü s.a.v’in ; “ ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecek, bunlardan an-cak bir taifesi kurtulacaktır “ hadislerinde de ifade ettiği gibi, gerçekten de insanlar içerisinde Allah’a hakkıyla kulluk eden tevhid ehli kimseler çok azdır.


"............... عن أبي هريرة ؛ قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:

بدأ الإسلام غريبا وسيعود كما بدأ غريبا. فطوبى للغرباء "

{ … Ebu Hureyre r.a’dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : “ İslam garib olarak baş-ladı ve yine başladığı gibi garibliğe dönecektir. Ne mutlu o gariblere “ }

MÜSLİM : 1.C.145. N
İBNİ MACE :10.3987.N

"........ عن عبد الله بن عمرو قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : طوبى للغرباء طوبى للغرباء طوبى للغرباء فقيل من الغرباء يا رسول الله قال ناس صالحون في ناس سوء كثير من يعصيهم أكثر ممن يطيعهم "


{ ….. Abdullah b.Amr b.As r.a’dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : “ Müjdeler olsun o gariblere. Müjdeler olsun o gariblere. Müjdeler olsun o gariblere ! Dedi-ler ki : “ Kimdir o garibler “ Ey Allah’ın resulü ? Dedi ki :
- Kötü insanlar içinde çok az bulunan Salih insanlardır. Onların - içerisinde bulunduğu toplumda - isyan edenler çok, itaat edenler ise azdır “ }

AHMED : 2 / 222 . 7032.N
S. SAHİHA : 4 . C. 1619. N

Gerçekten de insanların en az bulunanı bu kimselerdir. İnsanların çoğu onlara düşmanlık ederler ve çeşitli lakaplar takarak onlara iftirada bulunurlar…. Onlarla,kılık kıyafetlerinden dolayı alay ederler ve sokaklarda kendilerine laf atarlar.

Rabbimiz kerim kitabında bu mütevazi ve gariban kullarından şöyle bahseder :

وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْناً وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً

“ Rahmanın kulları yeryüzünde mütevazi olarak yürürler.Cahiller kendilerine laf attıklarında ise “ selam “ derler. “
FURKAN : 63.AY.


İşte fırka’i Naciye bunlardır.Yani azınlıkta olanlar,kendileriyle alay edilenler,cadde ve sokaklarda kendilerine laf atılanlardır.



KINAMA VE TEHDİTLERE ALDIRMAMALARI



Cahaletin katmerleştiği şu ortamda fırka’i naciye’nin sıkıntılarından birisi de, cahil-lerin kınamalarına ve tehditlerine hedef olmalarıdır. Yani,insanların dinleri ile alakalı malumatlarının olmadığından dolayı, hak ve batılı tefrik edemeyenlerin acımasız kınamalarına ve tenkitlerine maruz kalmalarıdır…..

Ama her şeye rağmen Fırka’i Naciye, kınayıcıların kınamalarına,korkutucuların tehditlerine aldırış etmeden hakkı anlatıp yollarına devam eden kimselerdir…. İşte onların en güzel vasıflarından birisi de budur……. Çünkü onlar,Kitabın ve Sünnet’in şu mesajlarına kulak veren kimselerdir :

…….” وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

{ …….. – Onlar – Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu Allah’ın bir lütfudur.Onu dilediğine verir. Allah,lütfu geniş ve alim olandır. }
MAİDE : 54.AY.

İbni Kesir r.h, bu Ayet’i Celile’nin tefsirinde şu hadisi şerifleri zikretmektedir :

{ ….. Ebu Said el-Hudri r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Dikkat edin ! sakın insanların korkusu, sizden birinizin gördüğü veya şahid olduğu hakkı anlatmasına mani olmasın.Çünkü hakkı söylemek veya önemli bir şeyi hatırlat-mak ne kişinin rızkına mani olur ve ne de ecelini yaklaştırır.}
AHMED : 3 / 19. 10759.N
İBNİ KESİR : 5.C.2386.S

{ ….. Ebu Zerr r.a dan. O şöyle dedi : Benim dostum Allah resulü s.a.v bana yedi şeyi emretti : - Bunlardan ikisi şudur - “ ………………. Acı da olsa hakkı söylememi ve Allah için hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmememi ……..” }

İBNİ KESİR : 5.C.2386.S

{ ….. Ebu Said el-Hudri r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Allah için sizden biriniz bir şeyi görüp de kendi nefsini hakir ve hor kılarak söylenmesi gereken bir sözü söylememezlik etmesin. Çünkü ona kıyamet gününde şöyle ve şöyle demekten seni alıkoyan neydi ? denilir.O kimse, “ insanların korkusudur “ deyince Allah’u Teala ; Ben onlardan korkmana daha çok layıktım,der.}

İBNİ KESİR : 5.C.2386.S

Zikri geçen Ayet ve Hadislerde de ifade edildiği gibi, fırka’i naciye’nin en güzel özelliklerinden birisi de - hiçbir kınayıcının kınamasına ve korkusuna aldırış etme-den - hakkı söylemeleri ve insanlara o büyük ve çetin kıyamet gününü hatırlat-malarıdır.


HİZİBÇİLİKTEN VE TAASSUPTAN UZAK DURMALARI



Fırka’i naciye’nin vasıflarından birisi de hizibçilikten, grupçuluktan, körü körüne hareket etmekten ve taassuptan uzak bir anlayışla dinlerini yaşamalarıdır.


Onlar insanlara iyiliği emreder,kötülükten nehyeder ve İslam ümmetini parçalayıp yıkan bütün grupçuluklardan da insanların uzak durmaları için onlara nasihat ederler.

Onlar,ilim ehli önderlerine karşı saygı ve sevgi duyan kimseler olduğu gibi,onlardan hiç birisine de körü körüne bağlanmayan ve mes’elelerini sürekli Kur’an’a ve Sünnet’e havale eden kimselerdir.

Onlar,Rabblerinin şu buyruklarını asla unutmayan kimselerdir :

الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ

{ Onlar ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline tabi olurlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği akliselim kimselerdir. }
ZÜMER : 18.AY.

وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً

{ Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Zira göz,kulak ve kalp bundan mesuldür. }

İSRA : 36.AY.


وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّق


{ Topluca Allah’ın ipine yapışın,ayrılmayın,parçalanmayın ……. }
İSRA : 36.AY.

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ تَفَرَّقُواْ وَاخْتَلَفُواْ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُوْلَـئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

{ Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp da ihtilaf edenler gibi olmayın. İşte böyleleri için elim bir azab vardır. }
ALİ İMRAN : 105.AY.


ALLAH YOLUNDA MÜCADELE ETMELERİ



Fırka’i naciye’nin özelliklerinden birisi de,Allah yolunda mallarıyla,canlarıyla ve dilleriyle mücadele etmeleridir.

Onlar,Allah ve Resulünün şu buyruklarını asla akıllarından çıkarmazlar :



يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
{ Ey iman edenler ! Allah’tan korkun,O’na yakınlaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. }
MAİDE : 35.AY.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

{ Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Resulüne iman ettikten sonra şüpheye düşmeden Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler. İşte imanlarında sadık olanlar onlardır. }
HUCURAT : 15.AY.

الَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ أَعْظَمُ دَرَجَةً عِندَ اللّهِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ

{ İman edenlerin,hicret edenlerin ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenlerin Allah katındaki dereceleri çok büyüktür. İşte kurtuluşa erenler on-lardır. }
TEVBE : 20.AY.

الَّذِينَ آمَنُواْ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُواْ أَوْلِيَاء الشَّيْطَانِ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفاً

{ İman edenler Allah yolunda savaşırlar,kafirler de tağutun yolunda savaşırlar. Öyleyse – ey iman edenler – şeytanın dostlar ile savaşın,çünkü şeytanın hilesi zayıftır. }
NİSA : 76.AY.


"................ عن أنس أن النبي صلى اللّه عليه وسلم قال : " جاهدوا المشركين بأموالكم وأنفسكم وألسنتكم "


{ …… Enes İbni Malik r.a dan. Nebi s.a.v buyurdular ki : Müşriklerle mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin. }
EBU DAVUD : 3.C.2504.N
NESEİ : 6.C.3082.N
AHMED : 3. C . 11837.N




ONLAR KALEMLERİ İLE DİLLERİ İLE ALLAH YOLUNDA CİHAD EDERLER : Fırka’i Na-ciye,cehaletin katmerleştiği, Şirk ve küfrün kol gezdiği bu ortamda şunu çok iyi bilir ki, Allah’ın dinini hakim kılmada tebliğin büyük bir önemi vardır. Bunun için onlar sohbetleriyle , nasihatleriyle ve kalemleriyle Allah yolunda mücadele ederler.


ONLAR MALLARIYLA MÜLKLERİYLE ALLAH YOLUNDA CİHAD EDERLER : Fırka’i Naciye, İslam esas-larını yaymak ve tevhid inancını yerleştirmek için bu yolda çalışanlara destek olmak…. Bid’at ve hurafelere yer vermeyen sıhhatlikitaplar bastırmak, inancı zayıflamış olan müslümanlarınkalplerindeki imanlarını artırmak için onlara mali yardımda bulunmak ve cihad meydanlarında bulunan Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle mallarıyla mülkleriyle bu yolda mücadele ederler.


ONLAR CANLARIYLA ALLAH YOLUNDA CİHAD EDERLER : Fırka’i Naciye, Allah’ın dava-sının yücelmesi ve küfredenlerin davasının da alçalması için bizzat canları ile cihad meydanlarına iştirak ederler.


CEMAATE ÖNEM VERİRLER



Değerli kardeşlerim ! Fırka’i naciye’nin en güzel vasıflarından birisi de,cemaatçi bir şuura sahip olmalarıdır. Onlar cemaatleşmeye ve cemaatçe hareket etmeye çok önem verirler.
Çünkü onlar şunu çok iyi bilirler ki, fertlerin tek başına tahsil edemedikleri güzel-likleri cemaat tahsil eder. Veya başka bir ifadeyle ; Fertlerin kendi başlarına kaza-namıyacakları bir çok güzellikleri,cemaatçe hareket kazanır.

İşte bundan dolayıdır ki kurtulan toplum dediğimiz Fırka’i Naciye,cemaatçe yaşa-maya en fazla önem veren kimselerdir…. Onlar, bu hususa çok dikkat eder ve İslam’ın bu konudaki emirlerini gözardı etmezler.

عن أسامة بن شريك عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: يد الله على الجماعة

{ ….. Usame b.Şerik r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Allah’ın eli cema-atin üzerindedir. }
ES- SÜNNE : 1.C.81.N

عن النعمان بن بشير قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:الجماعة رحمة والفرقة عذاب

{ ….. Nu’man İbni Beşir r.a dan. O şöyle dedi : Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : Ce-maat rahmettir, ayrılık ise azabtır. }
ES – SÜNNE : 1.C.93.N

{ ….. Ömer İbnu’l Hattab r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : “ ………… Sizin üzerinize cemaati iltizam vardır. Cemaate yapışın ve tefrikadan uzak durun. Şeytan tek kişiyle beraberdir, iki kişiden daha uzaktır. Her kim cennet’in en güzel yerini istiyor ise,Cemaati iltizam etsin,ona yapışsın…….}
TİRMİZİ : 4.C.2254.N
EL KENZ : 8 / 207.S



{ …. Muaz İbni Cebel r.a dan. Oşöyle dedi : Peygamber s.a.v şöyle buyurmuştur : Şeytan,sürüden ayrılıp uzaklaşan koyunu kapan koyun kurdu gibi insanın kur-dudur. Parçalanmaktan ve ihtilafa düşmekten sakınınız.Cemaate,topluluğa ve mescide sarılınız.}
AHMED . MÜSNED :
İBNİ KESİR : 7.C.3435.S


"...... الحارث الأشعري أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: أنا آمركم بخمس كلمات أمرني الله بهن السمع والطاعة والجماعة والهجرة والجهاد

{ ….. Haris bin Beşir r.a dan. Dedi ki : Resulullah .s.a.v şöyle buyurdular : Ben size şu beş şeyi emrediyorum : Dinleyip ve itaat etmek,cemaate bağlı kalmak,hicret ve cihad etmek. }
ES- SÜNNE : 1.C.1036.N
AHMED : 5 / 344 / 22403.N

İşte bu ve emsali delillerle İslam dini, cemaatleşmenin önemini vurgulamış, buna teşvik etmiş ve ayrılığa düşülmemesi için de inananlara uyarılarda bulunmuştur.

İşte kurtulan toplumun en önemli ve en güzel vasıflarından birisi de budur. Yani, cemaatleşmeye önem verip,ayrılıklardan uzak durmak.

Öğle ise sözü daha fazla uzatmaya gerek yoktur.Kim kurtulmak istiyorsa fırka’i naciyeyi ve onun vasıflarını çok iyi tanıması ve bu vasıfları da kendisinde bulun-durması gerekir.

Allah’u Azze ve Celle bizleri Fırka’i naciye’den eylesin……


AMİN …….












TACUDDİN EL- BAYBURDİ
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt