Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sakınılması Gereken Bir Akaid Kitabı - Vakit Gazetesine Reddiye

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
eğer hak tela arşın üzerinde ise -arşa oturmuş ise ;

ayetde de belirtildiği üzere hani melekleri arşını taşıyorya .:

peki akıllı bir adam şunu sorar.:

arşın üzerinde hak teala var ise yani hak teala arşa kurulmuş - oturmuş ise => o arşı melekleri nasıl taşıyor.?

* sizlerin nasıl bir rabbi var ki melekleri onu haşa taşıyabiliyor ...???

sizlerin iman tazelemesi gerekir..
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
Her halde şundan olsa gerek : Biz işittik İman ettik diyoruz.Aklımızı nassın önüne geçirmiyoruz.

Bazılarıda İşittik : Aklımıza yatmadığı için Red ettik diyorlar .Aklı Nassın önüne geçiriyorlar.

İşte arada ki fark bu.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
eğer hak tela arşın üzerinde ise -arşa oturmuş ise ;

ayetde de belirtildiği üzere hani melekleri arşını taşıyorya .:

peki akıllı bir adam şunu sorar.:

arşın üzerinde hak teala var ise yani hak teala arşa kurulmuş - oturmuş ise => o arşı melekleri nasıl taşıyor.?

* sizlerin nasıl bir rabbi var ki melekleri onu haşa taşıyabiliyor ...???

sizlerin iman tazelemesi gerekir..

Hatta iman tazelemeden önce, itikadın düzeltilmesi gerekir. Esas önemli olan burası. Değilse, milyonlarca defa iman tazelese de itikadı düzeltmediği sürece kişi ziyandadır, ziyandadır ve yine ziyandadır!
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
Allah resulu ne demisse iman ederiz.uzerinde dusunmeyiz nasilina bakariz...

Allah resulu rabbin nerde sorusuna goku gosteren cariyeye bu mumindir demisse(ki bu hadis kutubi sitte birinci ciltte vardir) biz o cariyeye itikadi bozuk diyemeyiz.hadisler acik..Allah KEYFIYETI MECHUL bir sekilde semanin uzerindedir.Resulullah demistir biz de iman ederiz.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Allah resulu ne demisse iman ederiz.uzerinde dusunmeyiz nasilina bakariz...

Allah resulu rabbin nerde sorusuna goku gosteren cariyeye bu mumindir demisse(ki bu hadis kutubi sitte birinci ciltte vardir) biz o cariyeye itikadi bozuk diyemeyiz.hadisler acik..Allah KEYFIYETI MECHUL bir sekilde semanin uzerindedir.Resulullah demistir biz de iman ederiz.


Peygamber Efendimizin (sav) her dediğine tabii ki iman ederiz. Tabii ki ne dediğini, ne murad ettiğini tam anlayarak... Yanlış anlamadan, yanlış yorum etmeden, tam anlayarak... Bu her şey için de geçerlidir.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Allâh’a mekan tayin eden veya cisim olduğunu söyleyen kimse..

Allâh’a mekan tayin eden veya cisim olduğunu söyleyen kimse..

Allâh’a mekan tayin eden veya cisim olduğunu söyleyen kimse
muteber alimlere göre müslüman değildir


Hadis hafızı ibni Hacer el-Askalânî “Edduraru’l kâmine fî e’yâni'l-mi'etissamine” isimli kitabının 4. cildinin 197. sayfasında İbni Muallim el-Kuraşî’nin hal tercümesini yaparak şöyle demiştir: Muhammed b. Muhammed b. Osman b. Ömer b. Abdu’l-Hâlik b. Hasan el-Kuraşî el-Mısrî Fahruddîn b. Muhyiddîn ibni Muallim el-Kuraşî olarak tanınmaktadır. O, h. 660 senesinde doğmuş, ibni Allâk, ibnu Ennahhâs ve daha başkalarından ilim almış ve anlatmıştır. Halilullâh’ın (İbrahîm aleyhisselâm’ın) beldesinde ve Ezriatta kadılığı üstlenmesi sağlanmıştır. Ayrıca kitapları ve manzumesi olan cömert birisiydi ve 725 senesinde cumade’l ahira ayında Dimeşkte ölmüştür.

Aşağadaki görüntüler İbni Muallim el-Kuraşî’nin “Necmu’l-muhtedî” kitabının ilk ve sonraki bahiskonusu olan sayfalarının görüntüleridir.

attachment.php
M-1.gif


attachment.php
M-2.gif


M-3.gif

attachment.php



İbni Muallim el-Kuraşîye ait “Necmu’l-muhtedî”[1] kitabının 551. sayfasında (yukarıdaki görüntüde görüldüğü gibi) şöyle geçmektedir: “Kur’anın[2] mahluk (yaratık) olduğunu, Allâh’ın yoklukta olanları var oluşlarından önce bilmediğini söyleyenler ve Kader’e iman etmeyenler gibi ehl-i kıbleden olup (kendilerini müslümanlardan sayıp) da tekfir ettiklerimiz icma ile küfrüne hükmedilmiş kimselerdir. Aynı şekilde Allâh’ın arşın üzerinde oturduğuna inanan da küfre girmiş birisidir. Nitekim bunu Kadı Hüseyin imam Şafiînin sözü olarak bildirmiştir”

M-4.gif


Ayrıca İbni Muallim el-Kuraşî’nin “Necmu’l-muhtedî” kitabının 588. sayfasında şöyle geçmektedir: “Alî radıyallâhu anhu şöyle demiştir: ‘Bir topluluk kıyametin yakınlaştığı bir devirde kafir olarak (doğru yoldan) döneceklerdir’ Bunun üzerine bir adam: ‘Onların küfre girmeleri hangi şekilde olacaktır, kötü olan bidatı ortaya getirerek mi yoksa inkar etmekle mi?’ diye sorunca, Efendimiz Alî radıyallahu anhu: ‘İnkar etmekle, onlar Yaratıcılarını inkar ederek O’nu cisim ve uzuvlarla vasıflandıracaklardır (nitelendireceklerdir)’diye cevap vermiştir.”

Kadı Hüseyin İmam Şafiînin ashabının en büyüklerinden birisiydi. İmam Abdu’l-Kerim er-Rafiî onun hakkında şöyle demiştir: “Ona ümmetin habri (âlimi) lakabını verirlerdi”

Ayrıca imam Ebu Hanîfe radıyallâhu şöyle demiştir: “Hiç kimse Allâh’ı bilmemekle özürlü kabul edilmez”.

İmam Ebu Hanîfeye göre İslâm çağrısını yani Allâh’tan başka bir İlâh’ın bulunmadığını ve Muhammed’in Allâh’ın Resulü olduğunu duymamış putperest bir insan dahi Allâh’ı bilmeyerek öldüğü takdirde özürlü kabul edilmiyorken kendini müslüman sanarak Allâh’ın bir mekanda olduğuna inanan bir kimse nasıl olur da özürlü olarak kabul edilir!?. Oysa ki böyle inanan bir kimse de Allâh’ı bilememiştir.

Bütün bu bilgilerden sonra mücessimeyi (Allâh’ın cisim olduğuna inananları) tekfir etmeyenlerden yana olarak şafiî olarak tanınan ve daha başkalarından olan bazılarının sözlerine aldırılamaz. Dolayısıyla mücessimenin küfre girdiklerinin tespiti için şu ayet delildir:

[FONT=&quot]{لَيْسَ كَمِثْلٍهِ شَئٌ}[/FONT]
Manası: “Hiç bir şey O’na (Allâh’a) benzemez”

Ayrıca kendini şafiî olarak sayan birisi, icmaî (müçtehid olan alimlerin sözbirliği ile kararlaştırılmış) olan bir meselede, nasıl olur da Allâh’ı cisim olarak vasıflandıran kimseyi tekfir eden imamına (imam Şafiî'ye) muhalefet eder !?.

[1] Bu el yazma kitap; Fransa’daki Paris şehrinin Milli Kütüphanesinde bulunmaktadır.
[2] Kur’an iki anlamda kullanılır, bir anlamı vahiy yoluyla indirilen lafızdır, diğer anlamı ise Allâh’ın Zatının kelamıdır ki bu harf ve ses ile değildir yaratık da değildir. İşte burada bu ikinci anlam kastedilmektedir.


Cariye Hadisi hakkında önemli bilgiler linkten indirin

RapidShare: Easy Filehosting
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Allâh’a mekan tayin eden veya cisim olduğunu söyleyen kimse

Allâh’a mekan tayin eden veya cisim olduğunu söyleyen kimse

Allah resulu ne demisse iman ederiz.uzerinde dusunmeyiz nasilina bakariz...

Allah resulu rabbin nerde sorusuna goku gosteren cariyeye bu mumindir demisse(ki bu hadis kutubi sitte birinci ciltte vardir) biz o cariyeye itikadi bozuk diyemeyiz.hadisler acik..Allah KEYFIYETI MECHUL bir sekilde semanin uzerindedir.Resulullah demistir biz de iman ederiz.


Allâh’a mekan tayin eden veya cisim olduğunu söyleyen kimse
muteber alimlere göre müslüman değildir


Hadis hafızı ibni Hacer el-Askalânî “Edduraru’l kâmine fî e’yâni'l-mi'etissamine” isimli kitabının 4. cildinin 197. sayfasında İbni Muallim el-Kuraşî’nin hal tercümesini yaparak şöyle demiştir: Muhammed b. Muhammed b. Osman b. Ömer b. Abdu’l-Hâlik b. Hasan el-Kuraşî el-Mısrî Fahruddîn b. Muhyiddîn ibni Muallim el-Kuraşî olarak tanınmaktadır. O, h. 660 senesinde doğmuş, ibni Allâk, ibnu Ennahhâs ve daha başkalarından ilim almış ve anlatmıştır. Halilullâh’ın (İbrahîm aleyhisselâm’ın) beldesinde ve Ezriatta kadılığı üstlenmesi sağlanmıştır. Ayrıca kitapları ve manzumesi olan cömert birisiydi ve 725 senesinde cumade’l ahira ayında Dimeşkte ölmüştür.

Aşağadaki görüntüler İbni Muallim el-Kuraşî’nin “Necmu’l-muhtedî” kitabının ilk ve sonraki bahiskonusu olan sayfalarının görüntüleridir.

attachment.php
M-1.gif


attachment.php
M-2.gif


M-3.gif

attachment.php



İbni Muallim el-Kuraşîye ait “Necmu’l-muhtedî”[1] kitabının 551. sayfasında (yukarıdaki görüntüde görüldüğü gibi) şöyle geçmektedir: “Kur’anın[2] mahluk (yaratık) olduğunu, Allâh’ın yoklukta olanları var oluşlarından önce bilmediğini söyleyenler ve Kader’e iman etmeyenler gibi ehl-i kıbleden olup (kendilerini müslümanlardan sayıp) da tekfir ettiklerimiz icma ile küfrüne hükmedilmiş kimselerdir. Aynı şekilde Allâh’ın arşın üzerinde oturduğuna inanan da küfre girmiş birisidir. Nitekim bunu Kadı Hüseyin imam Şafiînin sözü olarak bildirmiştir”

M-4.gif


Ayrıca İbni Muallim el-Kuraşî’nin “Necmu’l-muhtedî” kitabının 588. sayfasında şöyle geçmektedir: “Alî radıyallâhu anhu şöyle demiştir: ‘Bir topluluk kıyametin yakınlaştığı bir devirde kafir olarak (doğru yoldan) döneceklerdir’ Bunun üzerine bir adam: ‘Onların küfre girmeleri hangi şekilde olacaktır, kötü olan bidatı ortaya getirerek mi yoksa inkar etmekle mi?’ diye sorunca, Efendimiz Alî radıyallahu anhu: ‘İnkar etmekle, onlar Yaratıcılarını inkar ederek O’nu cisim ve uzuvlarla vasıflandıracaklardır (nitelendireceklerdir)’diye cevap vermiştir.”

Kadı Hüseyin İmam Şafiînin ashabının en büyüklerinden birisiydi. İmam Abdu’l-Kerim er-Rafiî onun hakkında şöyle demiştir: “Ona ümmetin habri (âlimi) lakabını verirlerdi”

Ayrıca imam Ebu Hanîfe radıyallâhu şöyle demiştir: “Hiç kimse Allâh’ı bilmemekle özürlü kabul edilmez”.

İmam Ebu Hanîfeye göre İslâm çağrısını yani Allâh’tan başka bir İlâh’ın bulunmadığını ve Muhammed’in Allâh’ın Resulü olduğunu duymamış putperest bir insan dahi Allâh’ı bilmeyerek öldüğü takdirde özürlü kabul edilmiyorken kendini müslüman sanarak Allâh’ın bir mekanda olduğuna inanan bir kimse nasıl olur da özürlü olarak kabul edilir!?. Oysa ki böyle inanan bir kimse de Allâh’ı bilememiştir.

Bütün bu bilgilerden sonra mücessimeyi (Allâh’ın cisim olduğuna inananları) tekfir etmeyenlerden yana olarak şafiî olarak tanınan ve daha başkalarından olan bazılarının sözlerine aldırılamaz. Dolayısıyla mücessimenin küfre girdiklerinin tespiti için şu ayet delildir:

[FONT=&quot]{لَيْسَ كَمِثْلٍهِ شَئٌ}[/FONT]
Manası: “Hiç bir şey O’na (Allâh’a) benzemez”

Ayrıca kendini şafiî olarak sayan birisi, icmaî (müçtehid olan alimlerin sözbirliği ile kararlaştırılmış) olan bir meselede, nasıl olur da Allâh’ı cisim olarak vasıflandıran kimseyi tekfir eden imamına (imam Şafiî'ye) muhalefet eder !?.

[1] Bu el yazma kitap; Fransa’daki Paris şehrinin Milli Kütüphanesinde bulunmaktadır.
[2] Kur’an iki anlamda kullanılır, bir anlamı vahiy yoluyla indirilen lafızdır, diğer anlamı ise Allâh’ın Zatının kelamıdır ki bu harf ve ses ile değildir yaratık da değildir. İşte burada bu ikinci anlam kastedilmektedir.


cariye hadisi sesli dosya indir ve diyi dinle...

http://rapidshare.com/files/174722626/Cariye_had__305_si.mp3
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Allâh’a mekan tayin eden veya cisim olduğunu söyleyen kimse
muteber alimlere göre müslüman değildir


Hadis hafızı ibni Hacer el-Askalânî “Edduraru’l kâmine fî e’yâni'l-mi'etissamine” isimli kitabının 4. cildinin 197. sayfasında İbni Muallim el-Kuraşî’nin hal tercümesini yaparak şöyle demiştir: Muhammed b. Muhammed b. Osman b. Ömer b. Abdu’l-Hâlik b. Hasan el-Kuraşî el-Mısrî Fahruddîn b. Muhyiddîn ibni Muallim el-Kuraşî olarak tanınmaktadır. O, h. 660 senesinde doğmuş, ibni Allâk, ibnu Ennahhâs ve daha başkalarından ilim almış ve anlatmıştır. Halilullâh’ın (İbrahîm aleyhisselâm’ın) beldesinde ve Ezriatta kadılığı üstlenmesi sağlanmıştır. Ayrıca kitapları ve manzumesi olan cömert birisiydi ve 725 senesinde cumade’l ahira ayında Dimeşkte ölmüştür.

Aşağadaki görüntüler İbni Muallim el-Kuraşî’nin “Necmu’l-muhtedî” kitabının ilk ve sonraki bahiskonusu olan sayfalarının görüntüleridir.

attachment.php
M-1.gif


attachment.php
M-2.gif


M-3.gif

attachment.php



İbni Muallim el-Kuraşîye ait “Necmu’l-muhtedî”[1] kitabının 551. sayfasında (yukarıdaki görüntüde görüldüğü gibi) şöyle geçmektedir: “Kur’anın[2] mahluk (yaratık) olduğunu, Allâh’ın yoklukta olanları var oluşlarından önce bilmediğini söyleyenler ve Kader’e iman etmeyenler gibi ehl-i kıbleden olup (kendilerini müslümanlardan sayıp) da tekfir ettiklerimiz icma ile küfrüne hükmedilmiş kimselerdir. Aynı şekilde Allâh’ın arşın üzerinde oturduğuna inanan da küfre girmiş birisidir. Nitekim bunu Kadı Hüseyin imam Şafiînin sözü olarak bildirmiştir”

M-4.gif


Ayrıca İbni Muallim el-Kuraşî’nin “Necmu’l-muhtedî” kitabının 588. sayfasında şöyle geçmektedir: “Alî radıyallâhu anhu şöyle demiştir: ‘Bir topluluk kıyametin yakınlaştığı bir devirde kafir olarak (doğru yoldan) döneceklerdir’ Bunun üzerine bir adam: ‘Onların küfre girmeleri hangi şekilde olacaktır, kötü olan bidatı ortaya getirerek mi yoksa inkar etmekle mi?’ diye sorunca, Efendimiz Alî radıyallahu anhu: ‘İnkar etmekle, onlar Yaratıcılarını inkar ederek O’nu cisim ve uzuvlarla vasıflandıracaklardır (nitelendireceklerdir)’diye cevap vermiştir.”

Kadı Hüseyin İmam Şafiînin ashabının en büyüklerinden birisiydi. İmam Abdu’l-Kerim er-Rafiî onun hakkında şöyle demiştir: “Ona ümmetin habri (âlimi) lakabını verirlerdi”

Ayrıca imam Ebu Hanîfe radıyallâhu şöyle demiştir: “Hiç kimse Allâh’ı bilmemekle özürlü kabul edilmez”.

İmam Ebu Hanîfeye göre İslâm çağrısını yani Allâh’tan başka bir İlâh’ın bulunmadığını ve Muhammed’in Allâh’ın Resulü olduğunu duymamış putperest bir insan dahi Allâh’ı bilmeyerek öldüğü takdirde özürlü kabul edilmiyorken kendini müslüman sanarak Allâh’ın bir mekanda olduğuna inanan bir kimse nasıl olur da özürlü olarak kabul edilir!?. Oysa ki böyle inanan bir kimse de Allâh’ı bilememiştir.

Bütün bu bilgilerden sonra mücessimeyi (Allâh’ın cisim olduğuna inananları) tekfir etmeyenlerden yana olarak şafiî olarak tanınan ve daha başkalarından olan bazılarının sözlerine aldırılamaz. Dolayısıyla mücessimenin küfre girdiklerinin tespiti için şu ayet delildir:
[FONT=&quot]{لَيْسَ كَمِثْلٍهِ شَئٌ}[/FONT]
Manası: “Hiç bir şey O’na (Allâh’a) benzemez”

Ayrıca kendini şafiî olarak sayan birisi, icmaî (müçtehid olan alimlerin sözbirliği ile kararlaştırılmış) olan bir meselede, nasıl olur da Allâh’ı cisim olarak vasıflandıran kimseyi tekfir eden imamına (imam Şafiî'ye) muhalefet eder !?.

[1] Bu el yazma kitap; Fransa’daki Paris şehrinin Milli Kütüphanesinde bulunmaktadır.
[2] Kur’an iki anlamda kullanılır, bir anlamı vahiy yoluyla indirilen lafızdır, diğer anlamı ise Allâh’ın Zatının kelamıdır ki bu harf ve ses ile değildir yaratık da değildir. İşte burada bu ikinci anlam kastedilmektedir.
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
Allaha mekan izafe eden yok.Allahin arsi uzernde olmasi keyfiyeti mechul bir sekildedir.

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]“ Muaviye’t-ubnu’l-Hakem es-Sülemiyy R.A’dan, şöyle dedi: Benim, Uhud ve Cevvaniye taraflarında koyunlarımı güden bir cariyem vardı. Bir gün yanına çıkıp vardım. Birde ne göreyim güttüğü koyunlardan birisini kurt kapmış. Bende Ademoğullarından biriyim. Onların öfkelendiği gibi bende öfkelenip esef ettim. Lakin ben o cariyeye bir şamar vurdum. Akabinde Resulullah(sav)’e gelip cariyeye yaptığımı haber verdim. Bu şamarı aleyhime çok büyüttü. Ben de Ya Resulullah(sav) cariyeyi azad edeyim mi? Dedim. Onu bana getir buyurdu: Resulullah(sav) cariyeye hitaben Allah nerededir? Diye sordu. Cariye, Semadadır dedi. Tekrar, Ben kimim? Buyurdu. Cariye, Sen Allah’ın Resulüsün dedi. Bunun üzerine Resulullah(sav) bana; O’nu azad et, çünkü o bir Mümine’dir, buyurdu.” Müslim-537 , Ebu Davud-930 , Buhari Cüzün de 64 , Nesei-3/15 , Ahmed-5/447 , Beyhaki-7/387 , İbn Huzeyme Tevhidde 121 , Ebu Said ed-Darimi fir-Reddi alel-cehmiyeti de 271 – İbnu Ebu Şeybe İman da 84 , İbnu Ebi Asım Sünende 489 , Beyhaki Esma da 422 , Ebu Hanife Müsnedde 3, etmişler. “ Enes İbnu Malik(ra)’dan şöyle dedi: Zeyneb bintu Cahş(ra) Resulullah(sav)’in sair zevcelerinin yanlarında şöyle iftihar ederdi. Derdi ki: Sizi Resulullah(sav) ile aileleriniz evlendirdi. Beni ise yedi kat semanın üstünden Allah evlendirdi.” Buhari – Tirmizi-3213 – Ahmed-3/226 – İbnu Sa’d 8/103 – Nesei-2/76 “ Ebu Hureyre(ra)’dan, Resulullah(sav) şöyle dedi: Allah(cc) mahlukatı yarattıktan sonra şöyle yazdı. Yanında, Arşının üstünde Rahmetim gadabımı geçti.” Buhari – Ahmed 2/258 “ Abdullah İbn Amr(ra)’dan, Resulullah(sav) şöyle dedi: Merhametli olanlara Rahman olan Allah merhamet eder. Dünya ehline merhamet edin ki; Semada ki Rahman olan Allah’da size merhamet etsin.” Ebu Davud 4941 – Tirmizi 1924 – Ahmed 2/160 – Humeydi 591 – Hakim 4/159 – Hatib 2/260 “Sa’d İbn Ebi Vakkas(ra)dan, Resulullah SAV Sa’d İbn Muaz (ra)nun Beni Kureyza hakkında vermiş olduğu hükme binaen şöyle dedi: Yedi kat semanın üstünden Melik’in verdiği hüküm ile hüküm verdin.” Nesei – Beyhaki, Esma’da 420- Zehebi el-Uluv da-15 “ Ebu Said el-Hudri(ra)’dan, Resulullah(sav), buyurdu ki:.... Bana itimad etmiyor musunuz? Ben Sema’da olan Allah’ın eminiyim sabah ve akşam bana gökyüzünün haberi geliyor.” Buhari – Müslim 1064 “ İbn Abbas(ra)’dan, Resulullah(sav), Mirac’da semaya götürüldüğünde güzel bir koku hisseder. Ve dedim ki diyor. Ya Cibril bu güzel koku nedir? Dedim. Dedi ki: Bu güzel koku, Firavunun kızının hizmetçisinin ve evlatlarının kokusudur. Hizmetçi bir gün Firavunun kızının saçlarını tararken, tarağı elinden düşürür ve binaenaleyh Bismillah der. Kız bunu işitince ne o senin Rabbın babam değil mi? Der. Hizmetçi cevaben der ki: Benim de babanında Rabb’ı Allah’tır. Kız da bunu muhakkak babama haber vereceğim der. Hizmetçi de git söyle der. Kız meseleyi Firavuna haber verdikten sonra, Firavun kadını huzuruna çağırtarak derki, Senin Rabbın kimdir? Yoksa benden başka senin Rabbın mı var diye çıkışır. Hizmetçi de benim Rabbım da senin Rabbın da Semadaki Allah’tır, der. Bunu işiten Firavun hemen adamlarına bakırcıdan bir kazan getirmelerini emreder, derhal kazan kaynatılarak kadın ve çocuğu getirtip içine attırır.” Ebu Said, ed-Darimi Fir- Reddi Ale’l Cehmiyede-273 “ Ebu Zerr(ra)’dan; Bir gün tam güneşin batacağı esnada Resulullah(sav) ile beraber mescidde bulunuyordum. Bana hitaben biliyor musun güneş nereden batıyor, Ya Eba Zerr dedi: Bende allah ve Resul’ü en iyi bilendir Ya Resulullah dedim. Devam ederek, Muhakkak ki O arşın altında Rabbisinin önünde secde etmeye gidiyor, dedi.” Buhari – Ahmed 5/152 – İbnu Mendeh 1012 – Müslim “ Cabir İbn Abdullah(ra)’dan, Resulullah(sav) Veda Haccında Arefe günü vermiş olduğu hutbede şöyle buyurdu: Ben vazifem olan tebliği yaptım mı? Ne diyorsunuz? Sahabeler evet Ya Resulullah hakkı ile yaptın diye cevap verdiler. Resulullah(sav) şehadet parmağını Sema’ya doğru kaldırıp insanlara karşı indirerek Allah’ım şahid ol diye üç kere tekrar etti.” Buhari – Müslim 1218 – Ebu Davud 1905 – Ahmed 1/447 “O,bizim Resulumuz kendiliğinden hiç bir şey söylemez. O ne söyler ise, kendisine vahydilen vahiyden başka bir şey değildir.” Necm(53)3,4 “Abdullah İbn Ömer(ra) dan, Resulullah SAV vefat ettiğinde, münafıklardan bazıları müslümanların aralarını karıştırmak için nasıl olur böyle bir Resul ölür mü diye laflar konuşmaya başlamışlar.Binaenaleyh Ebu Bekr(ra) Müslümanlara hitaben bir hutbe irad ederek şöyle dedi: Ey insanlar, eğer ibadet ettiğiniz ilah Muhammaed idiyse o öldü. Eğer ibadet ettiğiniz ilah Semada ki Allah idiyse o ölmez, ve sonra şu Ayeti kerimeyi sonuna kadar okudu.”Muhammed ancak bir Resuldür.Ondan önce birçok Resuller gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz dininizi terk mi? Edeceksiniz.....” Ali İmran 144 Ebu Said ed-Darimi er-Reddu Ale’l- Cehmiyye nam kitabında274’de “Abdullah ibni Mesud (ra)danünya seması ile ondan sonra ki gelen semanın arası beşyüz senedir. Her iki semanın arası beşyüz senedir.Yedinci sema ile Kürsinin arasında beşyüz senedir. Kürsi ile suyun arasında beşyüz senedir. Arş ise suyun üstündedir. Arşın üstündede Allah’u Teala vardır. Sizin meşgul olduğunuz amelleri oradan bilir.” Ebu Said ed-Darimi er-Reddu Ale’l- Cehmiyye nam kitabında275-İbn Huzeyme Tevhid de 105-106 “Aişe(r a)nın Kapıcısı Zekvan dan, Abduulah İbn Abbas(r a) Aişe(r a) vefat edeceğinde yanına geldi. Aişe’ye hitaben şöyle dedi: Sen Resulullah SAV’ in kadınlardan kendisine en sevgili olanı idin. Allah Resulu SAV, ise temiz olandan başka bir şeyi sevmez. Hem Allah(c c) yedi kat semanın üstünden senin beratını indirdi, ve Allah c c’ inin zikrettiği hiçbir mescid yokki senin beratını bildiren ayet gece ve gündüz orada okunmasın.” Ebu Said ed-Darimi er-Reddu Ale’l- Cehmiyye 275 “Zeyd İbn Eslem(r a) dan, Abdullah ibn Ömer bir çobanın yanına uğradı ve çobanın kesilmeye elverişli birşeyi olup olmadığını sordu. Çoban da sahibi burada yoktur dedi. İbn Ömer(r a) da, ne olacak sahibine birisini kurt kaptı dersin, dedi. Bu söz üzerine çoban Başını Semaya kaldırıp şöyle dedi. Pekiyi Allah nerede ya? Bu cevabı işiten İbn Ömer(r a) da vallahi Allah’ın nerede olduğunu sormaya ben daha layıkım dedi. Ve sonra çobanı ve koyunları sahibinden satın alıp, çobanı azad ederek koyunlarıda ona verdi.

Size gore hasa Resulunde kafir olmasi gerekir yuzbin kere hasa.cunku o da Allah gokte diyor.tabiki mekandan bagimsiz olarak.

[/FONT]
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
Allah elbette cisim degildir ve mekanla sinirlanmis degildir.zaten arsin uzerinde olmasida onun mekanla sinirlandigi anlamina gelmez.
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Yedi kat semanın üstünden Melik’in verdiği hüküm ile hüküm verdin.” Nesei – Beyhaki, Esma’da 420- Zehebi el-Uluv da-15 “ Ebu Said el-Hudri(ra)’dan, Resulullah(sav), buyurdu ki:.... Bana itimad etmiyor musunuz? Ben Sema’da olan Allah’ın eminiyim sabah ve akşam bana gökyüzünün haberi geliyor.” Buhari – Müslim 1064 “

Allah yedi kat semanin uzerindedir icinde degil.Allah hepsini kusatmistir.Bizi ilgilendiren hadislerdir gerisi degil.Bunun nasilini bilemeyiz ama madem Resulullah apacik demis iman ederiz.
[/FONT]
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Allâh yönsüz ve mekansız olarak vardır!

Allâh yönsüz ve mekansız olarak vardır!

Allâh yönsüz ve mekansız olarak vardır!



Allah existiert ohne Richtung ohne Ort!



Pratik akaid dersleri" adli kitaba karsi reddiye (uyari) 1



Pratik akaid dersleri adli kitaba karsi reddiye (uyari) 2.



Pratik akaid dersleri adli kitaba karsi reddiye (uyari) 3



Pratik akaid dersleri adli kitaba karsi reddiye (uyari) 4.



Ehl-i Sünnete Göre Allâh inancı




Bölüm "VEHHABİLER" Ehl-i sünnet dışı olan sapık bir gurub´dur.1.



Bölüm "VEHHABİLER" Ehl-i sünnet dışı olan sapık bir gurub´dur.2.

 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
ALLAH mekkanla sinirlandiran yok.defalarca yazdik ama anlamiyorsunuz.Resulullahi da hasa tekfir ediyorsunuz.

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]... Bana itimad etmiyor musunuz? Ben Sema’da olan Allah’ın eminiyim sabah ve akşam bana gökyüzünün haberi geliyor.” Buhari – Müslim 1064 “[/FONT]
 
Son düzenleme:
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
ALLAH yedi kat semanin uzerindedir.Resulullah boyle sloylemistir boyle iman ederiz.Nasilini keyfiyetini bilmeyiz felsefesine girmeyiz sadece iman ederiz.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Alî radıyallâhu anhu Allâh hakkında şöyle diyor:

Alî radıyallâhu anhu Allâh hakkında şöyle diyor:

Sanırım bu konuda bir iltibasta Meariç Suresi 4. ayetin anlaşılmamasından kaynaklanıyor "Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir."

Bu süre Allah'a göre değil mahluka göredir. Akla yaklaştıma vardır. Yoksa Allah mahluğunun huzuruna gelmesi için 50 bin yıl beklediğini söylemektir.

Nasıl biz güneşten nihayetsiz uzakız. Lakin, güneş bizim nuru ile gözbebeğimizini içindedir. O güneşin göz bebeğin içindeki aksi şuurlu olsa, İçine girdiği her bir eşyanın halini keyfiyetini görür ve idrak eder.

Biz güneşe yaklaşmak istesek. Faraza aya çıksak, dünyanın güneşi örten perdelerinden kurtulduğumuz için daha parlak ve daha net görürüz. İşte mahlukatın Allah'a gitmesi böyle bir şeydir.

Yani, Allah'ın Zatını gizleyen hikmet perdelerini aşmak ve kudret dairesine girmektir.

Mesela, sarı bir çiçek Allah'ın Mülevvin isminin arşıdır. Mülevvin o sarı çiçeği kendine perde etmiş.
Sarı çiçeğe rengini veren hikmet perdesi ise "o çiçeğin güneşten gelen yedi renkten sarı olanını gösterme kabiliyeti olduğunu görmektir. O hikmet ardında işleyen Mülevvin olan Allah'ın kudret elini gördüğümüz vakit, Allah'a bir adım yaklaşmış oluruz.

Bu hikmet perdesini yırtmadan önce, faraza, kafir biri olsa dahi, Allah ona şah damarından yakındır. Lakin, küfrü nisbetinde Allah'tan nihayetsiz uzaklaşmıştır. Hikmet perdesi yırtılıp ardında işleyen kudreti görmek; görmek ve idrak etme kabiliyetince Allah'a yaklaşmaktır.

Tüm hikmet perdelerini yırtıp Kudretin izzeti ve cemali ve celali görüldüğü vakit, insanoğluna miraç nasib olmuştur. O'da Muhammed Arabi(a.s.m)'a aittir. Lakin, kapı açıktır. Kabiliyeti olan girebilir.

İşte miraç o kudretin ardında işleyen şuunatı, kabiliyeti görmektir. Yoksa Zatına ulaşmak değil.

Nasıl Allah'ın her esmasının mertebeleri ve sıfatlarının dereceleri vardır. İmandan ve amelden gelen Kabileyete göre tecelli ve tezahürleri görülür. Şuunatını dahi mertebeleri ve dereceleri vardır. Mahlukat kabiliyetince müşahede eder.

İşte Melekler ve Ruh mecazi olarak akla yaklaştırmak için 50bin yıllık bir mesafe kat ettiği söylenmiş.Böylece O şuunatın ardında gizlenmiş Zata kabiliyetleri nisbetinde yakınlaşmışlardır. İşte Muhammed Arabi (a.s.m) Allah'ın Zatını tanıtan hikmet,cemal, celal, ilim, kudretini gösterir Şuunatının en nihayetini müşahade etmiştir. Bu hal insanın Melkerden üstün olduğunun ıspat edildiği andır.

Allah kainatı ve insanı kendi cemal ve celalini -önce aynalar üstünde- kendi görmek ve müştak, arzulu ve beğenenlere göstermek için yaratmıştır.

Madem kainatın halkında murad-ı hakiki-i İlahi budur, o zaman eşref-i Mahlukat olan insana cemal ve celaline ait tüm mertebeleri gösterecektir. Göstermiştir. İşte miraç denilen hakikat mucize budur
duha kırmızı yazılar kafa karıştırıyor ve kudret eli diye ifadeler var.Allah teala'yi noksan sıfatlardan (el) tenzih ederim.
ALLAH yedi kat semanin uzerindedir.Resulullah boyle sloylemistir boyle iman ederiz.Nasilini keyfiyetini bilmeyiz felsefesine girmeyiz sadece iman ederiz.


Alî radıyallâhu anhu Allâh hakkında şöyle diyor:

إِنَّ اللَّه خَلَقَ الْعَرْشَ إِظْهَاراً لِقُدْرَتِهِ وَلَمْ يَتَّخِذْهُ مَكَاناً لِذَاتِهِ
( رَوَاهُ أَبُو مَنْصُورٍ الْبَغْدَادِي)

“Muhakkak ki Allâh arşı kudretinin büyüklüğünü göstermek için yaratmıştır ve onu kendi zâtı için mekân edinmemiştir.“ Bunu Ebû Mansûr El-Bağdâdî rivâyet etmıştır.

El-kuşayrî, risâlesinde hazret-i Cafer Es-Sâdığın şöyle dediğini rivâyet eder:

"مَنْ زَعَمَ أَنَّ اللَّهَ فِي شَيْءٍ أَوْ عَلَى شَيْءٍ أَوْ مِنْ شَيْءٍ فَقَدْ أَشْرَكَ إِذْ لَوْ كَانَ فِي شَيْءٍ لَكَانَ مَحَصُورًا وَلَوْ كَانَ عَلَى شَيْءٍ لَكَانَ مَحْمُولاً وَلَوْ كَانَ مِنْ شَيْءٍ لَكَانَ مًحْدَثًا أَيْ مَخْلُوقًا
(رَوَاهَ الْقُشَيْرِي )

“Kim Allâh’ın bir şeyde veya bir şeyin üzerinde bulunduğunu veya bir şeyden olduğunu iddia ederse müşrik olmuş olur. Çünkü bir şeyde bulunsaydı kuşatılmış olurdu. Şayet bir şeyin üzerinde bulunsaydı taşınmış olurdu ve şayet bir şeyden olsaydı sonradan olmuş olurdu.“ yani yaratılmış olurdu.

Kendisine İmâmus-seccâd (çok secde eden imâm) diye lakap verilen hazret-i Alî’nin oğlu Huseyn’in oğlu Alî Zeynul-âbîdîn Sahife-i seccadiyyesinde Allâh hakkında şöyle diyor:

أَنْتَ اللَّه سُبْحَانَكَ لاَيَحْوِيكَ مَكَانٌ
( رَوَاهُ الإِمَام الزَّبِيدِي فيِ الإِتْحَاف)

“Seni noksan sıfatlardan tenzîh ederim seni mekân kuşatmaz.“ Bunu Ez-Zebîdî İthâf adlı kitabında rivayet etmiştir.
 
Son düzenleme:

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
Teşbih'siz Sıfatların İsbatı (Ehl-i Sünnet)


Seleften büyük bir topluluk, Allah için; ilim, kudret, hayat, irade, işitme, görme, kelam, celal, ikram, in'am, izzet ve azamet gibi ezelî sıfatları isbat ediyordu. Onlar zat sıfatları ile fiil sıfatları arasında fark gözetmeyip sıfat­lar mevzuunda bir tek ifade kullanıyorlardı.

Selef ayrıca el ve yüz gibi haberî sıfatları da isbat ediyor, bunları tevil etmeyip ancak şöyle diyordu: "Bu sıfatlar şeriatta vardır, biz bunları haberî sıfatları olarak isimlendiriyoruz."

Mutezile Sıfatları inkar edip Selef isbat edince, Mu'tezile'ye Muattıla (sıfat­ları inkar eden) Selefe Sıfatıyye (sıfatları kabul eden) adı verildi.

Seleften tevil mevzuunda duraklayanlar vardı, Onlar şöyle diyordu: Biz aklın gereği olarak, hiçbir şeyin Allah gibi olmadığını, yaratıklardan hiçbir şeyin O'na benzeme­diğini biliyor ve bununla yetiniyoruz. “Rahman Arşı istiva elti”İki elim,le yarattığıma” “Rabbimin emri geldi.” gibi ayetler hakkında bunlardaki lafızların ma­nasını bilmiyoruz, biz bu ayetleri ve tevillerini bilmekle yükümlü değiliz. Bununla birlikte teklif, Allah'ın şeriki olmadığı ve hiç bir şeyin ona benzemediğine itikad olarak gelmiş, biz de bunu kesin olarak isbat etmişizdir, diyordu. Tevile yaklaşmayan, teşbihi hedef almıyan Seleften Malik b. Enes Arş'a istiva'dan sorulduğunda şöyle demiş­tir

“İstiva malumdur, niceliği meçhuldür, ona iman vaciptir, ondan sual ise bid'attir.” Ahmed b. Hanbel, Sufyan el-Sevrî. Davud b. Ali el-İsfahanî de Seleften idiler.

Ebu el-Hasen el-Eş'arî gelince üstadı Mu'tezili el-Cubbaî'ye Salah-Aslah mesele­sinde karşı çıktı ve yukarıdaki Selef topluluğunun yanında yer alarak onların görüşlerini Kelamı yöntemlerle leyid etti. Böylece onun mezhebi Ehl-i Sünnet'in mezhebi haline gelip Sıfatiyye ismi Seleften Eş'ariliğe intikal etti.

Eş'arîliğin zat ve sıfatlar meselesindeki tutumu iki ta­raf olan Mu'tezile ile Müşebbihe arasında orta bir tutumdur. Bu hususta el-Makrizî şunları kaydediyor: “Eş'arî'nin (r.a.) mezhebi îtizal mezhebi olan nefy ile Ehl-i Tecsim'in mezhebi olan isbat arasındadır, Hitat. c. 4. s.184.

Eş'arî sıfatlar konusunda aklı bir araştırmada bulun­du, Allah'ın yaratıklarına benzemesi demek olan teşbihi nefy etti. Bu hususta aklî deliller getirdi. O, el-Luma’ kitabında şöyle der: Allah'ın yaratıklara benzemediğini inkar mı ettiniz? diyene şöyle denir; Eğer Allah benzeseydi sonradan olma konusundaki (hudus) hükmü onların hükmü gibi olurdu. Şayet Allah mahlûkata benziyorsa bu, ya bütün yönlerden veya bazı yönlerden olur. Bütün yönlerden benziyorsa o bütün cihetlerden yaratıklar gibi muhdes (yaratılmış) olur. Bazı yönlerden benziyorsa, bu takdirde, bazı yönlerden, onlara benzediği cihetlerden onlar gibi muhdes olur.

Oysa Allah'ın muhdes olması imkansız olup O ezelî­dir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onun benzeri yoktur.” “Hiçbir şey de O'na denk değildir,Eş'ari. el-Luma, s. 7-8.

Eş'arî, sıfatları inkar edene de cevap vermiştir. Bu hususta Şehristanî O'ndan şunları naklediyor:

“Eş'ari, sıfatları inkar edene kurtuluşu olmayan sağ­lam bir isbatta bulunmuştur. O şudur: Siz bize, Allah'ın alim, Kadir oluşunda muvafakat ediyorsunuz. Bu iki sıfat kavramı ya bir veya zaid olmaktan boş değildir. Eğer bir tek olursa, o zaman Allah'ın kadirliğiyle bilmesi ve alimliğiyle de kudretli olması vacib olur. Böylece zatı bilen, tanıyan mutlaka onun alim olduğunu bilir. Oysa durum böyle değildir iki mefhum muhteliftir.

İkinci bir husus: İhtilaf mücerred lafza, hale veya sı­fata dönük olabilir, ihtilafın mücerred olması batıldır. Çünkü, re'sen lafızların yokluğu takdir olursa akıl tasavvur ettiğinde şüpheye düşmeyeceğinden, akıl bu iki makul kavramın ihtilafıyla (ayrı oluşu) hükmeder. Bu ihtilafın hale raci oluşu da geçersizdir. Çünkü isbat sıfattır. Bu ise vücud varlık ve ademle (yokluk) vasıflanmayıp vücud ve adem, isbatla nefy arasında vasıtadır. Bu ise muhaldir. O halde bunlar zat ile birlikte olan sıfattır,el-Milel, c. 1, s. 94-95.

Eş'arî Allah'ın zatıyla kaim yedi sıfatı isbat etmiştir. O şöyle der: Allah ilimle alim, kudretle kadir, hayatla diri, iradeyle irade eden, kelamla konuşan, semi ile işiten, ba­sarla görendir. Bunlar O'nun zatıyla kaim ezelî sıfatlarıdır. Şöyle denmez: Sıfatlar O'dur. Ondan başkadır. O, zat de­ğildir. Ondan başka bir şey de değildir,El-Milel, c. 1. s. 95.

Eş'arî sıfatların kadîm ve Allah'ın zatıyla kaim oluş­ları görüşünü Şehristanî’nin zikrettiği şekilde şöyle savunuyor: Allah'ın kadîm bir Kelam'la mütekellim (konuşan) ezelî bir irade ile irade sahibi olduğuna delil onun mülkün sahibi melik oluşudur. Melik, emr ve nehyetme kendine ait olan kimsedir. O emredici ve yasaklar koyucudur. O halde Allah ya kadîm bir emirle veya muhdes bir emirle emredicidir. Eğer yaratılmış bir emirle emrediyorsa şu hususlardan boş olmaz.

1-Onu zatında yaratır, bir mahalde ihdas eder. Onu zatında ihdas etmesi imkansızdır. Çünkü O'nun zatı hadiselere mahal olamaz. Bu muhaldir.

2-Onu bir mahalde meydana getirmesi de düşünülemez. Çünkü o zaman mahalle vasıflanması gerekir.

3-Mahalsiz onu yaratmaması da imkansızdır. Çünkü makul değildir.

Şu halde onun, O'na sıfat olarak, ezelî olduğu ortaya çıkıyor. Bu hüküm irade, işitme, görme v.b. sıfatları için de geçerlidir.

Allah Taâlâya izafe edilen "vech" (yüz), '"ayn* (göz), yed" (el) "'aşâ-bi" (parmaklar), "kadem, ayak la ilgili haberler



Hazreti Peygamberden rivayet edilen hadîsler arasında, Kur'âna uy­gun olarak, Allah Ta'âlânın "yüz" (vech); "göz" ('ayn), "el" (yed), "par­mak" (ışba) ve "ayak" ( kadem, ) ını isbat eden, bununla beraber bu isimlerin hakiki veya mecazî manâlarda kullanıldığına dair en küçük bir işareti tazammun etmiyen haberler, oldukça büyük bir yekûn tutmaktadır. Biz, bu haberlerden de bazı örnekler vereceğiz.

'Atbân Ibn Mâlik, Hazreti Peygamberin şu hadîsini rivayet etmiştir: Allah, lâ ilahe illa'llah diyen ve bununla Allah'ın "vechi" ini taleb eden kimseyi, Cehennem ateşinden masun kılmıştır , el-Buhâri, I. 109-110 (K. Şalât); Fethu'1-bârî, I. 352.


Câbir îbn 'Abdillah'tan rivayet edilmiştir: "De ki: O, tepenizden size azab göndermeğe kaadirdir" âyeti nazil olduğu zaman, Hazreti Pey­gamber şöyle demiştir: "Vech" ine sığınırım,el-Buhârî, VIII. 171 (K. Tevhîd).

'Abdullah Ibn 'Ömer'den rivayet edilmiştir: Hazreti Peygamberin ya­nında "deccâl" zikredildiği zaman, Allah'ın elçisi şöyle demiştir: Siz bilir­siniz ki Allah "ın /ayn"/ (gözü şaşı) değildir; fakat mesîh deccâlin sağ gö-zü şaşıdır,el-Buhârî, VIII. 172; Enes Ibn Mâlik'ten gelen bir başka rivayet için bak: el-Bubâri, aynı yer; Müslim, Kitâbu'l-Fiten, Hadîs No. 100.

Enes, Hazreti Peygamberin şu hadîsini rivayet etmiştir: Kıyamet gü­nü mü'minler toplanırlar. Bulundukları yerde rahat etmeleri için "Rab-bımızdan şefaat dileyelim" diyerek Âdem'e gelirler ve ona "ey Âdem, sen insanların babasısın; Allah seni eliyle /yed/ yarattı..." derler,el-Buhârî, VIII. 172; İbn Hacer, Fethu'l-bârî'de "yed" kelimesi ile ilgili bazı gö­rüşleri zikretmiş (XIII. 305), XI. 344-352 de ise hadîsin geniş bîr şerhini vermiştir. Keza bak: Müslim, Kİtâbu'1-imân, Hadîs No. 322

'Abdullah îbn 'Ömer, Hz. Peygamberden rivayet etmiştir: Allah Ta-âlâ Kıyamet günü arzı tutar; gökler sağ elindedir ve der ki: Melik benim,el-Buhârî, VIII. 173.

'Abdullah'tan rivayet edilmiştir: Ehli kitaptan bir şahıs, Hazreti Pey­gambere gelerek şöyle demiştir: Ey Ebu'l-Câsım, (sana ulaştı mı? Müs­lim rivayetinde) Allah gökleri bir parmağında, yerleri bir parmağında, ağaç ve toprağı bir parmağında, mahlûkatı bir parmağında taşır ve "Melik benim, Melik benim" der. (Râvinin sözü) Hazreti Peygamberin, yan dişlerinin göze çarpacak derecede güldüğünü ve sonra da "Allah-ın kadrini hakkryle takdir etmediler" âyetini okuduğunu gördüm, Zumer sûresi 39, ây. 67. el-Buhârî, VIII. 174, 187, 202; Muslim, Kitâbu şifaü'1-munâfikin, Hadîs No. 19-21.

Enes îbn Mâlik Hazreti Peygamberden rivayet etmiştir: "Rabbu'I-ızzet", "kadem" (ayak) ini üzerine koyuncaya kadar Cehennem, "da­ha başka atılacak yok mu?" diye sorar; Allah, "kadem" ini üzerine koyunca "yeter, yeter" der ,Buhari Tevhid 19-Müslim Cennet 13


Arş ve îstevâ ile îlgili Haberler:


Kur'ânda, "Arş", "Kürsî" ve Allah Ta'âlânm bunlar üzerinde "isti­va" ettiğine dair zikri geçen âyetlere uygun olarak, Hazreti Peygamberden de muhtelif hadisler rivayet edilmiştir, Müfessirlerin, ""Ars'ı, Allah tarafın­dan yaratılmış ve meleklere de bir taraftan taşınması, diğer taraftan ta­zimle tavaf edilmesi emredilmiş bir serîr olarak tarif ve tefsir etmeleri, Kur­anda ve hadîste vârid olan haberlerin teyidi ile gerçeğe uygun görülmekte­dir. Biz, yine bu konuda gelen, haberlerden, bazı örnekler vereceğiz:

Tamamını burada nakletmediğimiz, Ebü Hurayra'dan rivayet edilmiş uzunca bir hadîstir. Hazreti Peygamber bu hadîsinde, Allah'a ve peygam­berlerine îman eden, namaz kılan, oruç tutan ve Allah yolunda mücahede (veya muhaceret) eden kimselerin, Cennete gireceğini haber verir. Hadîsi dinleyenlerin, bunu halka müjdeleyelim mi, diye sormaları üzerine, Haz­reti Peygamber, Cenneti tasvir eder ve Cennet nehirlerinin fjşkırdığı "Arş" ın, bu Cennetin üstünde olduğunu söyler,el-Buhâri, VIII. 176.

Ebü Zerr'in "güneş istikrar bulacağı bir yere doğru seyretmektedir" âyetinin manası hakkında sorduğu bir suale, Hazreti Peygamber, bu hadîsinde güneşin istikrar bulacağı yerin, '"Arş" ın altında olduğunu açıklamıştır,Yâsîn sûresi 36, ây, 38.el-Buhâri, VIII. 178-9; Müslim, Kitâbu'1-îmân, Hadîs No. 251.

Not : Bu haber, "*Arş"ın, güneş sistemi dahil bütün semavati kaphyan bir mevkide olduğu düşüncesini doğrulamak­tadır; bu ise, arz üzerinde yaşayan bir varlık için gökyüzü veya sema doğrultusunu verir. E-ğer hiç bir tevile gitmeden Kur'ânda gelen "Rahman, 'Arş üzerine istiva etti" (Taha sûresi 20, ây. 5) gibi, "istiva" ile ilgili âyetler gözöminde bulundurulursa, Hz. Peygamberin, Allah Ta'âlâyı semâ (gökyüzü) doğrultusunda olarak tavsif ettiği söylenebilir. Bu görüş, Kur'ânda gelen "semâda olan (Allah Ta'âlâ) nın size surdan yapmıyac ağından emin misiniz?" (Mülk sûresi 67, ây, 16-17) âyetine olduğu kadar, bu konuda örneklerini verdiğimiz diğer hadîslere de uygundur.

Ebü Sa'îd'ten rivayet edilmiştir: Alî îbn Ebî Tâlib, Hazreti Peygam­bere Yemen'den işlemeli bir deri içerisinde ona toprağında çıkmayan küçük bir altın parçası göndermişti. Hz. Peygamber bunu isimleri me­tinde geçen dört kişi arasında taksim etti. Fakat ashabından birinin, "biz bu (hediyye) ye diğerlerinden daha lâyıktık" demesi üzerine, Haz­reti Peygamber şanları söyledi: "Ben, semâda olan (Allah) dan emîn oldu­ğum halde, siz benden emîn değilmisiniz? Semanın haberi sabah ak­şam bana geliyor,Müslim Kitâbu'z-zekât, Hadîs No. 144.

Hadîsçilerin bu konuda en meşhur mümessiliolarak gördüğümüz Ahmed îbn Hanbel'in şu sözleri, yukarıdaki görüşleri aksettirmesi bakımından büyük ehemmiyeti hâizdir:

"Allah Ta'âlâ, bizzat kendisinin, Kur'ânda kendisini ve elçisinin O'nu vasfettiği sıfatlardan başka sıfatlarla tavsif olunmaz. Bu hususta Kur'ân ve hadîsin dışına çıkılmaz. Biz şunu biliriz ki, Allah Ta'âlânın, bu sıfatlarla tavsifi haktır; bunda gerçeğe aykırı hiç bir husus yoktur ve manâsı, Allah Ta,âlânın, sözleriyle murad ettiği manâ olarak bilinir. Bununla beraber, O'nun esma ve sıfatlarıyle birlikte zikredilen mukaddes nefsi ve fiilleri ba­kımından hiç bir benzeri yoktur. Biz inanırız ki, O'nun hakikaten bir zâtı, hakikaten fiilleri vardır; keza hakikaten sıfatları vardır; fakat ne zatında, ne sıfatlarında ve ne de fiillerinde hiç bir şey O'nun benzeri, misli değildir. O, noksanlık ve hudûsu gerektiren her şeyden, münezzehtir; kemale müs-tehaktır,Risâletu'I-IJamaviyye (Mecmu'atu'r-resâ'il), I. 428.


* * * * * * *



Sallallahu Teâla alâ Muhammedin ve alâ A'lihi ve Sahbihi ecmaîn.



VE'L- HAMDÜ Lİ'LLAHİ RABBİ'L ALEMİN
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
İbn Mesud,Sonra Arş,a istiva etti :Araf 54:hakkında diyor ki:Arş Suyunun üzerindedir.Allah,da Arş,ın fevkindedir.Ve O sizin üzerinde olduğunuz şeyi de bilmektedir:Bu hadisin mevkufun isnadı hasendir,İbn Huzeyme et-Tevhid ve el-Beyhaki el-Esma,s.105,106,376-7401 tahriç etmiştir
ayrıça İmam Buhari bunu Halku ef,ali,l-İbad ve,r-Redd ale,l Cehmiyye,de .s.34 de tahriç etmiştir:

Ahmed b Hanbel dedi ki: Yine Allah yedi kat gökleri birbiri üzerinde, yedi kat yeri de bir-birinin altında olmak üzere yaratmıştır. En yüksek yeryüzü ile en aşağı gök arasında beşyüz yıllık yol vardır. Bir gökten diğer göğe kadar yinebeşyüz yıllık mesafe vardır. En yüksek yedinci kat göğün üzerinde suvardır. Rahman'ın Arşı suyun üzerindedir. Allah Azze ve Celle de Arş üzeredir.

Ve şöyle diyor:Şimdi bir bid'at ve muhalefet taraftarı, AllahAzze ve Celle'nin;
"Biz ona şahdamarından daha yakınız" (Kâf: 16)
"neredeolursanız O, sizinle beraberdir." (Hadîd: 4)
"Onlar nerede olsalar mutlaka oonlarla beraberdir," (Mücadele: 8)
"üç kişi gizli konuşsa dördüncüleri O'dur, beşiseler, altıncıları O'dur," (Mücadele: 7) âyetleri ve benzeri müteşabih âyetlerlekendine bir delil bulmaya çalışırsa o kişiye de ki:
Allah, (bu beraberlikve yakınlıklardan) ilmi (bilmeyi) kasdediyor. Çünkü Allah Azze ve Celleen yüksek yedinci kat göğün üstündeki Arş üzeredir ve tüm bu şeyleribilir, O, yarattıklarından ayrıdır, O'nun ilminin hâli olduğu (bulunmadığı) bir yer yoktur."

Ve yine dedi ki :O, yedinci kat gök üstündeki Arşüzeredir,bunu Ebûl-Abbas Ahmed b. Ca'fer b. Yakub el-İstaharî'nin, Ebu'l-Huseyin'in et-Tabakât kitabında zikretmiştir:
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
‘Arş Üzerine İstivâ Sıfatı:

el-İstivâ kelimesi, ‘alâ edatıyla kayıtlı olarak geldiği zaman Arab lügatında bunun anlamı, bir şeyin üzerine yükselmek ve yerleşmek demektir. Allah I’nın şu ayetinde olduğu gibi:

﴿ وَالَّذِي خَلَقَ اْلأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ الْفُلْكِ وَاْلأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ. لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ. ﴾
“Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâretmiştir ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine (istivâ edince) yerleşince, Rabbinizin nimetini anarak: ‘Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik’ diyesiniz.” (Zuhruf, 43/12-13)

Allah I’nın ‘arşı üzerine istivâsının anlamı:

1- O’nun üzerine yükselmesidir

Buhârî, Sahîh’inde Tevhîd Kitabı, ‘Arşı su üzerinde idi’ babında muallâk olarak büyük tabî‘în Mucahid b. Cebr’in: ‘el-İstivâ: ‘Arş üzerine yükselmedir’ sözünü rivayet etmiştir. Bunu el-Firyabî mevsul olarak rivayet etmiştir. Elbânî, Muhtasaru’l-‘Uluv, (sy. 101)’de isnadının sahih olduğunu belirtmiştir. Hafız Ebû Ömer et-Talemenkî el-Mâlikî, (doğumu 339) şöyle demiştir:

“Ebû Ubeyde Ma‘mer b. el-Musennâ dedi ki: ‘el-İstevâ: yükseldi demektir. Araplar: ‘Atın üzerine istiva ettim’ derken: ‘onun üzerine çıktım’ anlamında söylerler.”

Bkz. Mecmu‘u’l-Fetavâ, (5/525). Darekutnî, Lugat İmamı Ebû’l-Abbâs Sa‘leb’den (v. 291), Allah I’nın: ‘Rahman arş üzerine istiva etti’ ayeti hakkında: ‘Arş üzerine yükseldi demektir’ dediğini rivayet etmiştir. Bkz. el-Lalekâ‘î, Şerhu İtikadi Ehli’s-Sunne, (668).

Lalekâ’î, Şerhu İtikadi Ehli’s-Sunne, (662) adlı eserinde, Selef imamlarından biri olan Bişr b. Ömer’den (v. 207) şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“Birçok müfessirlerin şöyle dediklerini işittim: ‘Rahman ‘arş üzerine istiva etti, yani yükseldi.’

İsnadı sahihtir. Buhârî yine aynı yerde muallâk olarak Büyük Tabî‘în Ebû’l-‘Aliye er-Riyahî’den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

‘Sonra ‘arş üzerine istivâ etti ayetinde istivâ ile kastedilen yükselmektir.’

İbn Ebî Hatim bunu Tefsîr’inde Yunus suresi ve Ra‘d suresi tefsirinde mevsul olarak hasen bir isnad ile rivayet etmiştir.

2- Yerleşmesidir.

Hafız Ebû Ömer et-Talemenkî el-Malikî der ki:

“Abdullah b. el-Mubarek ve ona tabi olan birçok ilim ehli dediler ki: ‘Arş üzerine istivânın anlamı: Yerleşmektir.’”
Bkz. Mecmu‘u’l-Fetavâ, (5/519).

Lügat İmamı Ebû Muhammed b. Kuteybe, Te’vilu’l-Muhtelefi’l-Hadis, (sy. 182)’de şöyle der:

“Rahman ‘arş üzerine istiva etti; yani yerleşti demektir. Nitekim Allah I: ‘Sen ve beraberindekiler istivâ ettiğinde’ buyurmuştur. Burada da istivâ yerleşmek demektir.”

İmam Hafız Ebû Ömer b. Abdilberr el-Mâlikî el-Endulusî (doğumu 368), et-Temhîd adlı eserinde (7/131) nüzul hadisini şerh ederken, Allah I’nın ‘arş üzerine istiva ettiğine dair ayetleri zikrettikten sonra şöyle der:

“Burada istiva kelimesi ile mecaz kastedildiğini iddia etmelerine ve istivâ kelimesini istevlâ şeklinde te’vil etmelerine gelince, böyle bir anlamı yoktur. Zira bu, lugatin zahir anlamı değildir. İstilânın lügatte anlamı mugalebedir. Allah’a hiçbir şey galebe çalamaz ve kimse O’ndan yüksek olamaz. O Vahid ve Samed’dir. Kelamın hakkı, hakikati üzere hamledilmesidir. Meğerki ümmet bunun mecaz olduğu üzerinde ittifak etmiş olsun. O halde rabbimizden bize indirilene ancak bu şekilde tabi olmaktan başka yol yoktur.

Muhakkak ki Allah I kelamını en meşhur ve en açık şekilde indirmiştir. Bu şekilde teslim olmak gerekir. Şayet mecaz iddiası kabul edilecek olsa her iddiaya yollar açılır. İbarelerde mecaz sabit olmamıştır. Allah I, Araplara ancak anlayabilecekleri şekilden başkasıyla hitap etmekten yücedir. İşitenlere göre sahih olan anlamı esastır. İstivâ lügat olarak ve mefhum olarak malumdur, bilinmektedir. Bir şeyin üzerine yükselmek ve yerleşmek anlamındadır.”

Ebû Abdillah el-Kurtubî el-Mâlikî (v. 671) Tefsîr’inde, (A‘râf, 7/54.) ayetinin tefsirinde şöyle demiştir:

‘İstivâ, Arab dilinde yükselmek ve yerleşmek demektir.’
 
Üst Alt