tevhid
tevhid
Allah (c.c)'a hamd olsun! O'na şükreder, O'ndan yardım diler. O'nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden. kötü amellerimizden O'na sığınırız. Allah (c.c) kime hidayet ederse onu saptıracak, kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki; Allah (cc)'tan başka ibadete layık ilah yoktur. O tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki; Muhammed (a.s) O'nun kulu ve rasulüdür.
En doğru söz; Allah (c.c)'ın kitabı ve en hayırlı yolu gösteren Rasulünün sünnetidir. En şerli şey; bidat olan şeydir. Her bidat dalalettir. Her dalalet ateştedir.
esselamu aleykum. kardeşlerime destek olmak için bu yazılarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.şüphesiz hakkın üzerinde bir nur vardır. ALLAH (c.c) 'nin dinene yardım edenlere Allah (c.c) 'nin onları mükafatlandıracağını biliyoruz. inşallah Rabbimiz bizleri doğru yolundan ayırmaz ve bu işlerimizi bizlere muvaffak kılar kardeşlerim.
Allah ’u Teala ’nın uluvvu O’ nun zati sıfatlarından olup iki kısma ayrılır:
- Sıfatlarının uluvvu
- Zatının uluvvu
- Sıfatlarının uluvvu: Bu, var olan her olgunluk (kemal) sıfatının, her bakımdan en yücesinin ve en mükemmelinin sadece Allah’ a ait olması demektir. İster bu sıfat mecd (ihtişam, şeref) ve kahr (kahretme) sıfatlarından, isterse cemal (güzellik) ve kadr (şan, şeref, hürmet) sıfatlarından olsun hiç fark etmez.
- Zatının uluvvu: Bu ise Allah’ ın zatıyla bütün yarattıklarının üstünde olması demektir.[FONT="][1][/FONT] Bunu, Kitap, Sünnet, icma, akıl ve fıtrat(yaradılış kanunu) kanıtlamaktadır:
ü[FONT="] [/FONT]Kitap ve Sünnet, Allah’ u Teala’ nın zatıyla yarattıklarının üstünde olduğuna dair açıklamalar dile getirdiği veya genelde açık kanıtlarla doludur. Bu durumu da farklı biçimlerde ortaya koyarak bir çeşitlilik arz etmiştir. Şöyle ki, Allah’ ın zati uluvvu:
- Bazen yüksek (yukarı) olmak (el-uluvv), üstte olmak (el-fevkıyye), Arş’a istiva etmek ve gökte olmak gibi sözlerle anlatılmıştır. Allah’ın şu buyruklarında olduğu gibi:
“ Ve O, zatıyla yüksekte olandır, çok büyüktür.” (Bakara:255)
“ Zatıyla yüksekte olan Rabbinin adını tesbih et.” (el-A’la:1)
“ Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar.” (Nahl:50)
“ Rahman arşa istiva etti.” (Taha:5)
“ Gökte olanın sizi yere batırmayacağından emin misiniz?” (Mülk:16)
Ve Peygamber [FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem- [/FONT]‘in şu sözleri gibi:
“ Ben gökte olanın emini (güvendiği) olduğum halde, hala siz bana güvenmiyor musunuz? !
[FONT="][2][/FONT]
- Bazen eşyanın O’na yükselmesi, çıkması ve yükseltilmesi (kaldırılması) gibi sözlerle anlatılmıştır. Allah’ u Teala’ nın şu buyruklarında:
“Güzel söz ancak O’ na yükselir.” (Fatır, 10)
“Melekler ve Ruh(Cebrail) O’na çıkar.” (Mearic, 4)
“Tam tersine Allah onu (İsa’yı) kendisine yükseltmiştir (kaldırmıştır).” (Nisa, 158)
[FONT="][3][/FONT]
ve Peygamber[FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem-[/FONT]‘in de şu sözlerinde olduğu gibi:
“Allah’ a ancak güzel şey yükselir (çıkar).”
[FONT="][4][/FONT]
[FONT="][1][/FONT] Başka bir ifadeyle Allah’ın zatıyla yüksekte, yukarıda, gökte olması, arşına istiva etmiş olması.
İmam Ebu Hanife’nin, Allah’ın zatıyla uluvvu hakkında pek çok sözü vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
“Her kim: ‘ Rabbim gökte mi yoksa yerde midir? Bilmiyorum ‘ derse kafir olmuştur. Yine aynı şekilde: ‘O, arş(ının) üzerindedir, fakat arş gökte midir yoksa yerde midir? Bilmiyorum diyen kimse de kafir olmuştur.” (el-Fıkhu’l Ebsat, sh:45.)
“Allah ‘ u Teala ’ dan bir şey istenirken, yukarıdan istenir, aşağıdan değil. Çünkü aşağı hiçbir şeyde Rububiyet ve Uluhiyet’in sıfatlarından değildir. Nitekim hadiste de şöyle rivayet edilmiştir: “ Bir adam siyah cariyesini Hz. Peygamber’e getirerek şöyle dedi: ‘ Bir mü’ mine cariyeyi azat etmek üzerime vacib oldu. Bunu bana yeterli görür müsün?’ Hz. Peygamberde cariyeye: ‘Sen mü’ mine misin?’ diye sordu. O da ‘evet’ deyince bu defa Hz. Peygamber: ‘Peki Allah nerede? diye sordu. O da göğe işaret etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber adama: ‘Onu azat et çünkü o mü’ minedir.’ buyurdu.” (el-Fıkhu’l Ebsat, sh: 47-48)
[FONT="][2][/FONT] (SAHİH HADİS): Buhari (No:3344, 3610, 4351, 4667, 5058,6163, 6931, 6933, 7432, 7562); Müslim (No:1063); Ebu Davud (No: 4764) Nesai (5/87)
[FONT="][3][/FONT] Ayrıca bk.( Al-i İmran 55; Secde 5; Ğafir (Mu’min) 36-37)
[FONT="][4][/FONT] (SAHİH HADİS): Ahmed (3/33, 418, 431, 538, 541) Buhari (No: 7340 muallak olarak fakat cezim sigasıyla); Zehebi , el-Uluvv (Muhtasar No:11) ve diğerleri “Hiç kimse iyi (helal) bir şeyden sadaka vermiş olmasın ki Allah onu sağ eliyle alıp kabul etmesin. Zaten Allah’ a iyi şeyden (helalden) başkası da yükselmez (çıkmaz) . Aynen sizden birinizin tayını özenle büyüttüğü (yetiştirdiği) gibi, sahibi için onu büyütür de dağ gibi olur.” lafzıyla Ebu Hureyre radıyallahu anh’den. Hadis bu lafızla sahihtir.
“Geceyi sizin aranızda geçiren melekler Rablerine çıkarlar.”
[FONT="][5][/FONT]
“Gündüzün amelinden önce gecenin ameli, gecenin amelinden önce de gündüzün ameli O’ na (Allah’ a) yükseltilir (kaldırılır).
[FONT="][6][/FONT]
- Bazen de eşyanın O’ndan aşağı indirilmesi sözüyle anlatılmıştır. Şu iki ayet ve hadiste olduğu gibi:
“O (Kur’an), alemlerin Rabbinden indirilmiştir.” (Vakıa, 80) (Hakka, 43)
“De ki: Onu (Kur’an’ı), Mukaddes (kutsal) Ruh (Cebrail), Rabbinden indirdi.” (Nahl, 102)
[FONT="][7][/FONT]
“Rabbimiz, (her) gecenin son üçte biri (son üçte birlik bölümü) kaldığı zaman dünya göğüne iner ve şöyle der: ‘Yok mu bana dua eden? Duasını kabul edeyim. Yok mu benden bir şey isteyen? İstediğini ona vereyim. Yok mu benden bağışlanma dileyen? Onu bağışlayayım.’”
[FONT="][8][/FONT]
Yukarıdaki hadisin açıklaması: Hz. Peygamber[FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem- [/FONT]‘den yaklaşık 28 sahabi’ nin rivayet ettiği bu hadisi Ehl-i sünnet ittifakla kabul etmiştir. Allah’ u Tebareke ve Teala’ nın dünya göğüne inmesi, O’ nun dilemesine ve hikmetine bağlı fiili sıfatlarından olup yüceliğine ve büyüklüğüne yaraşır gerçek bir inmedir
[FONT="][9][/FONT]
Bunun anlamını, emrinin veya rahmetinin veya da meleklerinden birisinin inmesi şeklinde tahrif etmek (değiştirmek) , birkaç bakımdan doğru değildir.
1-[FONT="] [/FONT]Bu tahrif, hadisin açık anlamına aykırıdır. Çünkü Peygamber [FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem- [/FONT]inmeyi, Allah’ a izafe (nispet) etmiştir ki, asıl olan işin, onu yapana ya da ondan kaynaklanana nispet edilmesidir. İşin bundan başkasına nispet edilmesi asla (açık anlama) aykırı bir tahriftir.
2-[FONT="] [/FONT]İnmenin bu şekilde açıklanması, cümlede bazı kelimelerin kaldırılmış olmasını gerektirir ki, asıl olan cümleden bir şeyin kaldırılmamasıdır.
3-[FONT="] [/FONT]Allah’ ın emrinin ya da rahmetinin inmesi, gecenin üçte birine özgü bir şey değildir. Tersine O’ nun emri ve rahmeti her zaman iner.
Eğer “bundan maksat özel bir emrin ve özel bir rahmetin inmesidir ki, bunun da her zaman olması gerekmez” denirse, buna şöyle cevap verilir:
Bu takdir ve te’vilin doğruluğu varsayılsa bile hadisi bu özel emir ve rahmetin indiğini en son yerin dünya göğü olduğunu göstermektedir. O halde bu özel rahmetin dünya göğüne inmesinin bizim için ne yararı vardır ki Peygamber[FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem- [/FONT]bunu bize haber versin?
[FONT="]Hadis dünya göğüne inenin: “Yok mu bana dua eden? Duasını kabul edeyim. Yok mu benden bir şey isteyen? İstediğini ona vereyim. Yok mu benden[/FONT] [FONT="][/FONT]bağışlanma dileyen? Onu bağışlayayım” dediğini göstermektedir. Allah’ u Teala’ dan başkasının böyle söylemesi olanaksızdır.
Daha bunlara benzer ayetler ve Peygamber[FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem-[/FONT]‘den mütevatir olarak aktarılan, Allah’ u Teala’ nın yarattıklarının üstünde olduğunu anlatan hadisler, Hz. Peygamber[FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem- [/FONT]‘in bütün bunları, Rabbinden alarak söylediğini, ümmetinin de kendisinden aldığını kesin olarak göstermektedir.
İcmaya gelince, sahabiler ve onlara ihsanla (güzelce) uyan tabiin ve ehl-i sünnet imamları, Allah’ u Teala’ nın göklerinin üstünde, arşının üzerinde olduğu inancında birleşmişlerdir. Sözleri bu anlamı açıkça ifade eden şeylerle doludur. Evza’ i şöyle demiştir:
“Biz şöyle derdik -ki aramızda tabiinden pek çok kimse vardı-: Zikri (anılması) çok yüksek (yüce) olan Allah, muhakkak ki arşının üstündedir ve biz sünnetin getirdiği bütün sıfatlara inanırız.”
Evza’ i bu sözü, Allah’ ın sıfatlarını ve yüksekte olduğunu inkar eden Cehm’in mezhebinin (Cehmiyye) ortaya çıkışından sonra söylemiştir ki, insanlar ehl-i sünnetin görüşünün, Cehm’in görüşlerine aykırı olduğunu bilsinler.
Akla gelince, her sağlıklı akıl, Allah’ ın zatıyla yarattıklarının üstünde olması gerektiğini iki bakımdan gösterir.
1- Yükseklik bir olgunluk (kemal) sıfatıdır. Zatıyla yüksekte olan Allah, her bakımdan mutlak anlamda olgun olmayı kendisine farz kılmıştır. Öyleyse çok kutsal ve yüksek olan Allah’ ın yüksekte olması gerekir.
2- Yükseklik, alçaklığın zıttı dır. Alçaklık da bir eksiklik sıfatıdır. Zatıyla yüksekte olan Allah ise bütün eksik sıfatlardan münezzehtir. Öyleyse Allah’ ın alçaklıktan tenzihi ve onun karşıtı olan yükseklikle nitelendirilmesi gerekir.
Fıtrata (Yaratılış Kanunu) gelince, Allah, arabıyla acemiyle bütün insanları ve hatta hayvanları dahi, hem kendisine, hem de kendisinin onların üzerinde olduğuna iman etmek üzere yaratmıştır.
Dua ve ibadetle Rabbine yönelen hiçbir kul yoktur ki, yüksekleri arzuladığına ve kalbinin sağa ve sola bakmadan sadece göğe yöneldiğine dair bu kaçınılmaz duyguyu içinden geçirmesin, onu kalbinin derinliklerinde duymasın. Şeytanların ve hevasının ayartmış olduğu kimselerden başka hiç kimse bu fıtrat gereğinden vazgeçemez.
İşte bu beş kanıtın hepsi, Allah’ ın zatıyla yüksekte, yaratıklarının üstünde olduğu hususuyla uygunluk göstermektedir.
! Fakat, “O, göklerde de yerde de Allah’ tır. Gizlinizi ve açığınızı bilir.” (En’am,3)
“Gökteki ilah da, yerdeki ilah da O’ dur.” (Zuhruf, 84)
Ayetleri, Allah’ ın (zatıyla) gökte olduğu gibi yerde de olduğu anlamına gelmezler. Bu ayetlerin anlamının bu olduğunu sanan ya da bunu ehl-i sünnetten herhangi birinden nakleden kimse, sanısında hatalı, naklinde ise yalancıdır.
Birinci ayetin anlamı: Şüphesiz Allah göklerde de yerde de kendisine tapılan ilahtır. Göklerde ve yerde bulunan her şey ilah olarak Allah ‘a taparlar ve O’ na kulluk ederler. Bir tefsire göre ise şöyle denmiştir: bu ayetin ilk bölümü: “O, göklerde olan Allah’ tır.” Cümlesiyle bitmekte, daha sonra “ve yerde sizin gizlinizi ve açığınızı bilir” cümlesiyle yeni bir cümle başlamaktadır. Bu ayetin ilk bölümü “Allah göklerdedir” anlamında olup daha sonra Allah, “ve yerde sizin gizlinizi ve açığınızı bilir” diyerek yeni bir cümleye başlamıştır. Buna göre bu yeni cümle “Muhakkak Allah yeryüzünde sizin gizlinizi de açığınızı da bilir” demektir. Öyleyse Allah’ ‘ın göklerin üstünde olması, O’ nun sizin yeryüzündeki gizlinizi ve açığınızı bilmesine engel değildir.
İkinci ayetin anlamı da şudur: Allah gökte de ilahtır, yerde de ilahtır. Her ne kadar kendisi (zatıyla) gökte ise de ilahlığı (Tanrılığı) her ikisindedir.
Bunun benzeri tıpkı şu sözdür: “Falanca adam Mekke’ de de emirdir, Medine’de de.” Yani o, her ne kadar bunlardan birinde bulunuyorsa da emirliği her iki şehirde de geçerlidir. Dil ve örf bakımından bu doğru bir tabirdir (anlatım şeklidir). Allah en doğrusunu bilir.
[FONT="][5][/FONT] (SAHİH HADİS): Malik (1/155, No:82); Ahmed (2/257, 312, 486); Buhari (No: 555, 3223, 7429, 7486) Müslim (No: 632); Nesai (1/240-241) ve diğerleri
[FONT="][6][/FONT] (SAHİH HADİS): Ahmed (4/395, 401, 405); Müslim (No: 179); İbn Mace (No:195, 196); Darimi, er-Redd ale’l-Merisi (sh:173); Beyhaki, el-Esma (sh: 402, diğer baskıda 1/295) ve diğerleri
[FONT="][7][/FONT] Ayrıca bk. (Taha 4; Secde 2; Zümer 1; Ğafir (Mü’min) 2; Fussilet 2, 42; Duhan 1- 5; Casiye 2; Ahkaf 2)
[FONT="][8][/FONT] (SAHİH MÜTEVATİR HADİS): Malik (1/187, No:30); Ahmed (2/264, 265, 267, 282, 419, 487, 504); Buhari (No: 1145, 6321, 7494) Müslim (No: 758) Ebu Davud (No: 1315, 4733); Tirmizi (No: 446, 3498) ve diğerleri.
[FONT="][9][/FONT] Nitekim Ebu Hanife’ ye, Allah’ ın dünya göğüne nasıl indiği hakkında soru sorulduğunda: “Allah niteliği bilinmeksizin nüzul eder (iner)” cevabını vermiştir. Es-Sabuni, Akidetü’s-Selef ve Ashabi’l Hadis (sh: 42, 59); Beyhaki, el-Esma ve’s-Sıfat (sh: 456, 572, diğer baskıda 2/200, el-Esma’nın muhakkıkı Kevseri bu konuda susmuştur.)
Cihet(Yön)
Bu bölümde Allah’ u Teala için cihetin (yönün) olup olmadığını açıklamak istiyoruz. Doğrusu ne olumsuz ne de olumlu anlamda Allah’ u Teala’ ya yön tayininde bulunmak mutlak suretle doğru olmaz. Bunun için şu ayrıntılı açıklamanın bilinmesi gerekir:
- Eğer yön ile alçaklık yönü kastedilmişse, bu Allah için hem kabullenemez hem de imkansızdır. Çünkü Allah ‘ u Teala zatıyla ve sıfatlarıyla, mutlak uluvvu (yüksekliği) kendine gerekli (farz) kılmıştır.
- Eğer yön ile Allah ‘ı kuşatan yükseklik yönü kastedilmişse, bu Allah için kabullenemez olduğu gibi imkansızdır da. Çünkü Allah, yaratıklarından hiçbir şey kendisini kuşatamayacak kadar büyüktür, yücedir. Kürsüsü gökleri ve yeri kaplamış iken yaratıkları onu nasıl kuşatabilir ki? !
“ Kıyamet günü yeryüzü bütünüyle O’nun avucundadır, göklerde sağında ( sağ elinde) dürülmüş olacaktır. Allah, onların şirk koştukları şeylerden münezzeh ve çok yücedir.” (Zümer 67)
- Yok eğer yön ile, Allah ‘ı kuşatma söz konusu olmadan, O’nun büyüklüğüne ve yüceliğine yaraşır yükseklik yönü kastedilmişse, bu hem Allah ‘u Teala için var olan bir gerçektir hem de gerekliliktir.
Şeyh Albülkadir el-Ceylani, “el-Günye” adlı kitabında şöyle demiştir: “Her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzeh olan Allah, yükseklik yönünde (yukarı tarafta) arşına istiva edendir, mülkü kapsayandır.”
[FONT="][10][/FONT]
“Mülkü kapsayandır” sözü, çok kutsal ve yüksek olan Allah mülkü kuşatmış, çepeçevre sarmıştır, demektir.
- Eğer, “siz Allah ‘ın yaratıklarından bir şeyin O’nu kuşatmış olabileceğini reddettiğinize göre, Allah’ın gerek kitabında, gerekse Peygamberi [FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem- [/FONT]‘in diliyle kendisi hakkında saptadığı ve sahabenin de üzerinde birleştikleri ‘Allah’ın gökte olduğu’ hususundaki cevabınız nedir?” denilirse, buna cevap olarak deriz ki:
Allah’ın gökte olması, göğün O’nu kuşatmasını gerektirmez. Allah ‘ın gökte olması göğün O’nu kuşatmasını gerektirir sözünü söyleyen kimse, eğer bunu kendinden söylemişse sapık, yok başkasına nispet ederek söylemişse o takdirde de yalancı veya hatalı olmuştur. Allah ‘u Teala’nın büyüklüğünü
[FONT="][11][/FONT], O’nun her şeyi kuşatmış olduğu
[FONT="][12][/FONT], kıyamet gününde yeryüzünün O’nun avucunda olacağını
[FONT="][13][/FONT], göğü de kitap sayfasını (yazılı kağıt tomarını) dürer gibi düreceğini
[FONT="][14][/FONT] bilen hiç kimse, asla yaratıklarından herhangi bir şeyin O’nu kuşatabileceğini aklına bile getirmez.
Buna göre “Allah’ın gökte olması”, şu iki anlamdan birini taşır:
1-Burada gök ile yükseklik kastedilmiştir. Buna göre anlam: “Allah yüksektedir, yan, yükseklik yönündedir” olur.
Gök, Kur’an’ da sabit olan yükseklik anlamındadır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Ve üzerinize gökten su (yağmur) indirir.” (Enfal 11)
[FONT="][15][/FONT]
Yani, göğün kendisinden değil, yüksekten su indirir. Çünkü yağmur buluttan iner (yağar).
2-Ya da ayette geçen
[FONT="][16][/FONT] gökte lafzındaki “fi” , “ala” anlamındadır ki bu durumda da anlam “Allah göğün üstündedir.” Olur.
Kur’an’ ın pek çok yerinde ve başka yerlerde fi (de, da, içinde), ala (üstte, üzerinde) anlamına gelmektedir.
[FONT="][17][/FONT] Nitekim Allah’u Teala şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzünde dolaşın” (Tevbe 2). Yani yerin üzerinde dolaşın, içinde değil.
[FONT="][18][/FONT]
[FONT="][10][/FONT] El-Günye (sh: 56)
Şeyh Abdülkadir el-Ceylani ’nin sözünün konuyla ilgili bölümü şöyledir: “Yaratıcıyı ayet ve delillerle bilmeye gelince, kişi bilmeli ve kesin olarak inanmalı ki Allah; birdir, yeganedir (tekdir)… Allah, yükseklik yönünde (yukarı tarafta) arşına istiva edendir, mülkü kapsayandır. İlmi, eşyayı (çepeçevre) kuşatandır: “O’na ancak güzel söz yükselir (çıkar). Onu da Salih amel yükseltir” (Fatır, 10), “Allah, gökten yere kadar her işi (yaratma işini) düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin saya geldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O’na çıkar” (Secde, 5). Allah’ı her yerde olmakla nitelemek caiz değildir. Aksine Allah; gökte, arşa istiva etmiştir, denmesi gerekir. Nitekim Allah ’u Teala şöyle buyurmuştur: “Rahman arşa istiva etti.” (Taha, 5)…” Daha sonra su konuda birtakım ayet ve hadisleri zikrettikten sonra da şunları söyler: “İstiva sıfatını herhangi bir te’vile kaçmaksızın (olduğu gibi) kullanmak gerekir. Öyle ki bu istiva, arşa yapılan zat istivasıdır. Ne Mücessime ve keramiyye’nin dediği gibi (arşın üzerine) oturrnak ve (onunla doğrudan) temas etmek yani (ona doğrudan) değmek anlamındadır, ne Eş’ariyye’nin dediği gibi kadrinin sıfatlarının yüceliği ve yüksekliği anlamındadır ne de Mu’tezile’nin dediği gibi (arşı) istila etmek ve (ona) galebe çalmak anlamındadır. Çünkü Kur’an ve Sünnet nasları, istiva sözüyle bunları kasdetmemiştir. Aksine onlardan aktarılan istiva sıfatının doğrudan kendi anlamına hamledilmesidir. Peygamber [FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem- [/FONT]‘in eşi Ümmü Seleme radiyallahu anha’nın Allah ‘ın “Rahman arşa istiva etti” buyruğu hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir: ‘İstivanın niteliği akıl ile bilinemez. (Anlamı ise) bir bilinmez değildir. Ona inanmak gerekli (farz), onu inkar etmek ise küfürdür’… O’nun niteliği bilinmeksizin Arş’ın üzerinde olması Allah ‘ın her peygambere indirdiği her kitapta söylenegelmiştir.” Sh: 56-57
[FONT="][11][/FONT] Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“O, zatıyla yüksek olandır, çok büyüktür (uludur).” (Bakara 255; Şura 4)
“Öyleyse büyük (ulu) Rabbinin adını tesbih et.” (Vakıa 74, 96; Hakka 52)
“Çünkü o, büyük (ulu) Allah’a iman etmezdi.” (Hakka 33)
[FONT="][12][/FONT] Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“Oysa ki Allah, kafirleri çepeçevre kuşatandır.” (Bakara 19)
“Muhakkak ki Allah, her şeyi ilmiyle çepeçevre kuşatmıştır.” (Talak 12)
Allah’ın “Muhit=kuşatıcı, kuşatan” ismi için ayrıca bk. (Al-i İmran120; Nisa108, 126; Enfal 47; Hud 92; Fussilet 54; Buruc 20)
Allah’ın kuşatma sıfatı için de ayrıca bk. (İsra 60, 91; Fetih 21; Cin28)
[FONT="][13][/FONT] Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü yeryüzü bütünüyle O’nun avucundadır, gökler de sağında (sağ elinde) dürülmüş olacaktır.” (Zümer 67)
[FONT="][14][/FONT] Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“İşte o gün (kıyamet günü) göğü, kitap sayfasını (yazılı kağıt tomarını) dürer düreriz.” (Enbiya 104)
[FONT="][15][/FONT]Ayrıca bk. (Bakara 22, 164; En’am 99; Enfal 11; R’ad 17; İbrahim 32; Hicr 22; Nahl 10, 65; Kehf 45; Taha 53; Hacc 5, 63) ve pek çok ayet.
[FONT="][16][/FONT] Sekizinci bölümün sonlarında geçen (En’am 3) ve (Zuhruf 84) ayetlerini kastediyor.
[FONT="][17][/FONT] Arapçada “fi” harf-i cerri, “ala” anlamında kullanılabilmektedir. Zira dil bilimcilerine göre “fi” harf-i cerri’nin altı anlamı olup bunlardan biri de “üstte olmak, yukarıda olmak” anlamına gelen “el-İsti’la’” anlamıdır.
[FONT="][18][/FONT] Bir başka yerde de Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “(Firavun şöyle dedi): Sizi hurma dallarına asacağım” (Taha 71), yani hurma dallarının üzerine asacağım, içine değil.
ALLAH-u Teala’nın yüzü
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in görüşüne göre Allah’ ın kendisine yaraşır, celal ve ikram ile niteli gerçek bir yüzü vardır.
[FONT="][19][/FONT]
Allah ‘ın celal ve ikram ile niteli bir yüzünün olduğunu Kitap ve Sünnet kesin olarak göstermektedir:
Kitabın kanıtlarından biri Allah-u Teala ‘nın şu buyruğudur:
“…Ancak celal ve ikram sahibi Rabbi’nin yüzü baki kalacaktır.” (Rahman 27)
[FONT="][20][/FONT]
Allah-u Teala ‘nın yüzü, O’nun sabit zati sıfatlarından olup kendisine yaraşır gerçek bir yüzü vardır. Bunun anlamını sevap olarak tahrif etmek birkaç bakımdan doğru değildir:
1-[FONT="] [/FONT]Bu tahrif nassın açık anlamına aykırıdır. Nassın açık anlamına aykırı olan tahrif kanıtına ihtiyaç duyar. Oysa bunu gösteren herhangi bir kanıt yoktur.
2-[FONT="] [/FONT]Bu yüz, naslarda Allah-u Teala ‘ya izafe (nispet) edilmiş olarak geçmektedir. Allah ‘a izafe edilmiş bu yüz:
-[FONT="] [/FONT]Ya kendi başına varlığa sahip olan bir şeydir.
-[FONT="] [/FONT]Ya da kendi başına varlığa sahip olmayan bir şeydir.
·[FONT="] [/FONT]Eğer kendi başına varlığa sahipse yaratılmıştır ve Allah-ın sıfatlarından değildir.
“Allah-ın evi”
[FONT="][21][/FONT] ve “Allah-ın devesi”
[FONT="][22][/FONT] örneklerinde olduğu gibi. Bu iki kelime (ev ve deve) Allah ‘a, sadece ya bir şeyi şereflendirmek ya da mülkün ve yaratığın, mal sahibine ve yaradanına izafesi kabilinden izafe (nispet) edilmiştir.
- Yok eğer kendi başına varlığa sahip değilse, Allah-ın sıfatlarındandır ve yaratılmamıştır. Allah-ın ilmi, kudreti, izzeti, kelamı, eli, gözü ve benzeri örneklerde olduğu gibi. Şüphesiz yüz de bu türden olup Allah-a izafesi, sıfatın mevsufa (niteliğin nitelenene) izafesi (tamlaması) kabilindendir.
3-[FONT="] [/FONT]Sevap yaratılmış olup Allah-u Teala ‘dan ayrıdır. Yüz ise Allah-ın sıfatlarından olup yaratılmamıştır ve O’ndan ayrı değildir. Öyleyse nasıl oluyor da yüz, sevap anlamında tefsir edilebiliyor?
[FONT="]4- Bu yüz, naslarda celal ve ikram
[FONT="][23][/FONT] ile Allah-ın yaratıklarından gözünün erdiği her şeyi yakan nurları bulunmakla
[FONT="][24][/FONT] nitelendirilmiştir. Bütün bu nitelikler, yüz kelimesiyle sevabın kastedilmesine engeldir. Allah en doğrusunu bilir.[/FONT]
[FONT="][19][/FONT] Nitekim Ebu Hanife şöyle demiştir:
“O’nun Kur’an’ da zikrettiği gibi eli, yüzü ve nefsi vardır. Allah-ın kitabında zikretmiş olduğu yüz, el ve nefis O’nun niteliği bilinmeyen sıfatlarındandır.” El-Fıkhu’l-Ekber, sh: 59
“O’nun nefsi yarattıklarının nefsi gibi değildir. Bütün nefislerin yaratıcısı O’dur. ‘O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.’ (Şura, 11)” el-Fıkhu’l-Ebsat, sh: 53
[FONT="][20][/FONT] Ayrıca bk. (Bakara 115, 272; En’am 52; Ra’d 22; Kehf 28; Kasas 88; Rum 38, 39; İnsan 9; Leyl 20)
[FONT="][21][/FONT] Bk. (İbrahim, 37)
[FONT="][22][/FONT] Bk. (A’raf 73; Hud 64; Şems 13)
[FONT="][23][/FONT] Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Ancak celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü baki kalacaktır.” (Rahman, 27)
[FONT="][24][/FONT] (SAHİH HADİS): Hadisin tam metni şöyledir: “Kuşkusuz Allah Azze ve Celle uyumaz. Zaten uyuması da gerekmez. Mizanı (diğer bir rivayette adaleti) indirir ve kaldırır. Gündüzün amelinden önce gecenin ameli, gecenin amelinden önce de gündüzün ameli O’na yükseltilir (kaldırılır). O’nun örtüsü (perdesi) nurdur (Ebu Bekr radiyallahu anh’ın rivayetinde perdesi ateştir). Onu bir açıverse yüzünün nurları, yaratıklarından gözünün erdiği (iliştiği) her şeyi yakar kavurur.” Ahmed (4/395, 401, 405); Müslim (No: 179); İbn Mace (No: 195, 196); Darimi, er-Redd ale’l-Merisi (sh: 173); Beyhaki, el-Esma (sh: 402, diğer baskıda 1/295) ve diğerlerinden Hadis sahihtir.
Allah Azze ve Celle’ nin İki Eli
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in görüşüne göre Allah-u Teala’nın bahşetme ve nimetle açılmış iki eli vardır. Allah-ın iki eli, O’nun sabit zati sıfatlarından olup kendisine yaraşır gerçek iki eldir.
[FONT="][25][/FONT]
Allah-ın iki elinin olduğunu Kitap ve Sünnet kesin olarak göstermektedir.
Kitabın kanıtlarından biri Allah-u Teala’nın şu buyruğudur:
“Allah iblise şöyle dedi: Ey İblis! İki elimle yarattığıma (insana) secde etmekten seni alıkoyan nedir?” (Sad, 75)
Peygamber [FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem-[/FONT] ‘in şu sözü ise sünnetin kanıtlarından sadece biridir:
“Allah-ın eli öyle doludur ki gece ve gündüz ondan (bağışlar ve nimetler) devamlı akar. Siz, Allah-ın gökleri ve yeri yarattığından bari (eliyle) infak ettiği (verdiği) şeyleri gördünüz mü? (düşündünüz mü?). Çünkü bütün bu verdikleri bile O’nun sağ elindekileri hiçbir şekilde eksiltmemiştir.”
[FONT="][26][/FONT]
Ehl-i Sünnet Allah-ın, yaratıkların ellerine benzemeyen gerçek iki eli olduğu inancında icma etmiştir. Bunların anlamını kuvvet, nimet veya benzer şeylerle tahrif etmek (değiştirmek)
[FONT="][27][/FONT] birkaç bakımdan doğru değildir.
1- Bu tahrif, sözü hiçbir kanıt olmadan gerçek anlamından mecazi anlamına çevirmektir.
2- Bu, Allah-u Teala’ya izafe edilerek kullanıldığı böyle bir siyakta (söz gelişinden) dilin kesinlikle kabul etmediği bir anlamdır. Çünkü Allah “İki elimle yarattığıma” buyurmuştur. Buna göre bu cümlenin “nimetimle veya kuvvetimle yarattığıma” anlamına gelmesi doğru olmaz.
3- Ellerin Allah-a izafesi ikil bir kiple (sigayla) geçmiştir. Oysa ne kitap ve sünnette ne de herhangi bir yerde nimet kuvvet ikil bir kiple Allah-a izafe (nispet) edilmiş olarak geçmektedir. Öyleyse el, nasıl olurda nimet veya kuvvet ile açıklanır.
4- Eğer iki el ile, kuvvet kastedilmiş olsaydı o zaman “Allah İblis’i eliyle yarattı” ve benzeri şeyler söylemek doğru olurdu ki, bunları Allah hakkında söylemek olanaksızdır. Eğer böyle söylemek caiz olsaydı, Allah “İki elimle yarattığıma secde etmene engel olan nedir?” (Sad, 75) dediği zaman iblis bunu delil olarak “beni de iki elinle yarattın” diye ileri sürebilirdi.
5- Allah-ın, kendisine izafe ettiği el, bundan nimet veya kuvvetin kastedilmiş olmasını engelleyen değişik şekillerde geçmektedir. Öyle ki bazen el ve avuç
[FONT="][28][/FONT] lafzıyla, bazen Allah-u Teala’nın kendine yaraşır parmakları
[FONT="][29][/FONT] olduğunun belirtilmesi şeklinde, bazen de Peygamber [FONT="]– Sallallahu aleyhi ve selem-[/FONT] ‘in şu sözünde olduğu gibi gökleri ve yeri eliyle tutup silkelediği şeklinde geçmektedir: “Allah bir eliyle gökleri, diğer bir eliyle de yeri avuçlar sonra da onları silkeler ve ‘mülkün sahibi melik (hükümdar) benim’ der.
[FONT="][30][/FONT]
[FONT="][25][/FONT] Nitekim Ebu Hanife şöyle demiştir:
“O’nun Kur’an’ da zikrettiği gibi eli, yüzü, ve nefsi vardır. Allah-ın kitabında zikretmiş olduğu yüz, el ve nefis O’nun niteliği bilinmeyen sıfatlarındandır.” El-Fıkhu’l-Ekber, sh: 59
“Allah-ın eli onların elleri üzerindedir, ancak bu yaratıklarının elleri gibi değildir, bir uzuv (organ) da değildir. O ellerin yaratıcısıdır… “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.” (Şura, 11)”. el-Fukhu’l-Ebsat, sh: 52-53.
[FONT="][26][/FONT] (SAHİH HADİS): Ahmed (2/242, 283, 313, 500); Buhari (No:4684, 5352, 7411, 7419, 7496); Müslim (No: 993); Tirmizi (No: 3045); İbn Mace (No: 197) Beyhaki, el-Esma ve’s-Sıfat (sh: 329, diğer baskıda 2/60-61) ve diğerleri Ebu Hureyre radiyallahu anh’den. Hadis sahihtir.
[FONT="][27][/FONT] İmam Ebu Hanife’de bu noktaya özellikle dikkat çekmiştir. O şöyle demiştir: “Allah-ın elinden maksat kudretidir veya nimetidir, denilemez. Çünkü bu durumda Allah-ın sıfatlarını iptal etme söz konusu olur. Bu ise Mu’tezile ve Kaderiyye’nin görüşüdür. Ancak Allah-ın eli O’nun niteliği bilinmeyen sıfatıdır.” el-Fıkhu’l-Ekber, sh: 59
[FONT="][28][/FONT] Avuç (keff) lafzı sahih hadislerden geçmektedir. Bunlardan birkaçı şunlardır:
1-[FONT="] [/FONT]“Hiç kimse iyi (helal) bir şeyden sadaka vermiş olmasın ki Allah onu sağ eliyle alıp kabul etmesin. Bu bir hurma bile olsa. Zaten Allah iyiden (helalden) başkasını da kabul etmez. Aynen sizden birinizin tayını veya deve yavrusunu özenle büyüttüğü (yetiştirdiği) gibi sadaka Rahman-ın avucunda büyür (çoğalır). Nihayet dağ gibi veya dağdan daha büyük olur.” Buhari (No: 1410) Müslim (No:1014) ve diğerleri Ebu Hureyre’ den. Bu Müslim’in lafzıdır. Hadis sahihtir.
2-[FONT="] [/FONT]“ Rabbim-i (uykuda) en güzel surette gördüm… Ve Rabbimin avucunu, iki omzumun (kürek kemiğimin) arasına koyduğunu gördüm. Öyle ki gönlümde (kalbimde) O’nun parmak uçlarının (diğer bir rivayette elinin) soğukluğunu hissettim.” Ahmed (5/243); Tirmizi (No: 3235); İbn Ebi Asım, es-Sünne (No:465-471) ve diğerleri Muaz b. Cebel ve bir grup sahabeden rivayet etmişlerdir. Hadis sahihtir.
[FONT="][29][/FONT] Parmak (İsba’ çoğulu Esabi’) lafzı sahih hadislerde geçmektedir. Bazıları şunlardır:
1-[FONT="] [/FONT]“Ademoğullarının kalplerinin hepsi Rahman’ın parmaklarından iki parmak arasında tek bir kalp gibidir. Onları dilediği gibi çevirir.” Ahmed (2/168, 173); Müslim (No: 2654); İbn Ebi Asım, es-Sünne (No: 222) ve diğerleri Abdullah Amr b. el-As’tan. Hadis bu lafızla sahihtir.
2-[FONT="] [/FONT]“Yahudi bir adam Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem’ e gelir ve şöyle der: “ Ey Muhammed! (Başka bir rivayetle Ey Eba’- Kasım!) Kuşkusuz Allah kıyamet günü gökleri bir parmağında, yedi kat yeri bir parmağına, dağları bir parmağına, ağaçları bir parmağına ve yaratıkları bir parmağına alır, sonra şöyle der: ‘Bugün melik (padişah) benim’. Bunun üzerine Rasullullah (bir rivayette Yahudi’nin bu sözünü beğendiği ve tasdik ettiği için) ön dişleri görünecek şekilde gülümsemiş sonra da: “Onlar Allah-ı hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yeryüzü bütünüyle O’nun avucundadır, göklerde sağ elinde dürülmüş olaraktır.” (Zümer, 67) ayetini okumuştur.” Ahmed (1/457) Buhari (No: 4811, 7414 7415, 7451, 7513); Müslim (No: 2786, 2788); Tirmizi (No: 3238, 3239); İbn Ebi Asım, es-Sünne (No: 541-544) ve diğerleri Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’den. Hadis sahihtir.
[FONT="][30][/FONT] (SAHİH HADİS): Hadis kaynaklarında şöyle yer almaktadır:” Kıyamet günü Allah yeri avucuna alır, gökleri de sağ elinde dürer (katlar) sonra da şöyle der: ‘Mülkün sahibi melik (hükümdar) benim! Hani yeryüzünün hükümdarları nerede?’” Ahmed (2/374); Buhari (No: 4812, 6519, 7382, 7413); Müslim (No: 2787); İbni Mace (No: 192); Beyhaki, el-Esma ve’s-Sıfat (sh: 323- 324, diğer baskıda 2/54) ve diğerleri Ebu Hureyre radıyallahu anh’den. Hadis sahihtir.