Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Saidi Nursi'nin Atatürk'e Mektubu

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bekir bey yazınızı okudum ancak; sizinle bu önemli konu hakkında Yeniasya gazetesinden konu hakkında çıkan haberler hakkında size bu haberleri göndermek isterim. Benim bugüne kadar edindiğim bilgiler yeniasır gazetesinde yazanlar ile ilgili olmakla beraber; Bediüzzaman Hazretlerinin Mustafa Kemal Atatürk ile tartıştığı, bu konularda ağızdan çıktığı gibi sözlerin karşılıklı atışmaların gazetede yer aldığını okudum, bu konuda size geriye dönük 2 günlük bir araştırmadan sonra size tekrar dönüp gazetelerin tarihini veya isterseniz birer örneklerini tarayıcıdan taratıp mail adresinize göndereyim.

Değerli sıyah

Aşağıya Risale Tashih sitesinden bir alıntı yapıyorum. Daha detaylı bilgileri de siz inceleyiniz.


***********************************************************




Bilâl TUNÇ - M. Zübeyr ÜNLÜ


HÜR ADAM, dahâ gösterime girmeden önemli hareketlenmeler yaşanıyor..
Film; gerçeğe uygundur/değildir, Said-i Nursî, M. Kemâl’in karşısında ayak ayak üstüne atmıştır/atmamıştır, kapıyı yüzüne çarpmıştır/çarpmamıştır gürültüleri arasında yeni yeni Belgeler tozlu arşivlerden sökün etmeye başladı.. Sâdece bu bile, HÜR ADAM için yapılan fedâkârlıklara değer.
Haber Türk, Bedîüzzamân’ın M. Kemâl’e yazdığı mektûbu yayınlayarak ilk bombayı patlattı..
Pekî, Bedîüzzaman, M. Kemâl’le karşılaşmış mıdır? Bedîüzzamân’ın te’liflerine ve bâzı dostlarının hâtıralarına göre; evet.. Hem de birden fazla..
İşte bu karşılaşmalardan 25 Kasım 1922 târihli olanı ve M. Kemâl’e yazılan 23 Kasım 1922 günlü Mektûbu da doğrulayan, 1. ve 2. dönem milletvekillerinden hâdiseye şâhidlik eden Ali Sürûrî TÖNÜK'ün hâtıra defterinden bâzı satırlar: (*)
1blm.jpg

2blm.jpg



25 Teşrîn-i sânî 1338 Cum’a-ertesi
Halîfe Hazretleri’nden Meclis’e bir cevâb gelmiş. Okunacağı sırada, “Kàimen dinleyelim” diye bir teklif dermeyân olmuş. Derken, gürültü çıkdı. ******

Takrîben akşam namâzı sıralarında Meclis dağılırken bakdım, Dîvân-ı Riyâset Odasında Kemâl Paşa ile Bedîüzzaman Molla Saîd-i Kürdî arasında bir mübâhase var. Ben de dinledim. Bir sâat kadar imtidâd etti.
Mübâhasenin ibtidâsı; Bedîüzzamân’ın Kemâl Paşa’ya ve dahâ ba‘z arkadaşlara yazdığı mektubda, namaz kılmalarını tavsiye etmesinden ve Mezheb-i Şâfi‘î’de, târik-i salâtın şehâdeti kabûl edilmeyeceğine nazaran Meclisin ekseriyeti târik-i salât ise, Meclis’in hükümlerinin medhûl ve gayr-i nâfiz olması lâzımgeleceğini beyân etmesinden dolayı imiş.
Kemâl Paşa, meâl-i mektûbun siyâsete derkâr olan mahâzîrinden ve hiç olmazsa yalnız kendisine yazılsa idi bu mahzûrun o kadar vârid olmayacağından bahisle Bedîüzzamân’a darıldı. Bedîüzzaman da bu mahzûru düşünemediğini i‘tirâf etdi. Bedîüzzamân da, evvelce biraz haşîncesöylüyor idiyse de sonra te’vil ve tahfif etdi. Ve aralarındaki kırgınlık zâhiren zâil oldu gibi ise de herhâlde iki taraf da birbirine muğber kaldılar zan ederim.
Kemâl Paşa, çok mühim mes’elelere temâs etdi ve haqîkaten zekâsını gösterdi.
Bedîüzzamân’ı yalnız şu mübâhasede dinleyenler, şöhretini pek de haqîkate muvâfık bulmadılar sanıyorum. Ma‘mâfih yine güzel cevaplar verdi. Ve Meclis’in çok mübârek ve mübeccel olduğundan bahs etdi. O, bilhassa Kemâl Paşa’ya hitâben;
“Siz Kur’ân’ı ve İslâm’ı kurtardınız. Kur’ân’ı omuzunuza kaldırdınız. Kur’ân ise, her sahîfesinde salât ile emr ediyor. Mâdem ki, Kur’ân’ı böyle muhâfaza etdiniz, onun emri olan salâta da beynel-Müslimîn te'mîn-i müdâvemet içün teşebbüs etmeniz lâzımdır. Ve o mektûbu size onun içün yazdım. Sizden başkalarına yazdığım doğru olmayabilir. Fakat, böyle bir teşebbüsü sizin hâtırınıza onlar da getirsin diye yazdım.”
meâlinde güzel sözler söyledi.
Bir aralık Bedîüzzamân, salona çıkmışdı. Kemâl Paşa, Bedîüzzamân’ı beğenmediğini söyledi. “Böyle ulemâdan Ümmet-i İslâmiyye’ye hayır gelmez.” dedi.

***




Bu hâtıralardan ulaşabildiğimiz çok önemli ip uçları var:
1) Bedîüzzaman M. Kemâl’e mektup yazmıştır..
2) O mektûbun birer benzerini ayni zamanda başka Meclis üyelerine de yazmıştır.
3) 25 Kasım 1922 Cumartesi akşam namazı sıralarında, Meclis dağıldıktan sonra Dîvân-ı Riyâset Odası’nda bir sâat kadar M. Kemâl’le Mektûbun muhtevâsı ile ilgili olarak mübâhase etmişler, ya'nî, tartışmışlardır.
4) Dr. Niyazi ÜNVER’in A. Sürûrî’nin günlüğünden çıkardığı bilgilere göre Üstâd’ın Ankara’ya gelişi, 7 Kasım 1922'dir. (Y. Şafak, 7.01.2011)



(*): Hâtıra Defteri; Ankara'da Millî Kütüphânede, 06 mil YZA 9487'de kayıtlıdır.

 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
değerli Bekir bey bizde sizin gibi ALLAH'ın sadece bir kuluyuz. Elimdeki dokümanları bir daha geriye dönük inceleyeyim. Sizin bu derin konuda daha bilgili olduğunuz açık sizin seviyenize biraz yaklaşabilmek için bana iki gün müsade, ayrıca ALLAH sizden razı olsun sizinle bu forumda (yoğun iş temposunda olmama rağmen) forumunuzda gezinmek beni dinlendiriyor.
 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
benim çalıştığım dairede ve ayrıca gündenme bir çok kişi dışarıda özgür adam filmini görüşüyor, merak ediyor. Bu hafta ilçemizde şu anda gösterimde olan filmde sinama salonunun full dolu olduğunu ve gün içerisinde bir kaç seans gösterime sunulduğunu duydum. Bu gündemde olan ve herkesin merak ettiği bir konu..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
nurcular diye adlandırılan kesim, dünya üzerinde birçok değişik yerde açılan okullar ile benim sempatimide kazanmıştır. Çünkü misyonerler dünyanın değişik yerlerinde okul vb. açıp hırıstiyanlığı yaymaya çalışırken biz niye yapmıyoruz derken bunu bediüzzaman hazretlerini takip eden insanların zaten yaptığını bir çok okul açtığını, eğitim yönünde ve islam yönünde insanlarla gerekli iletişimi kurduklarını öğrendim gördüm,fakat bunun yanında çhini bir tehlike olarak gören Amerikanın yeşil bir hat olarak desteklediği konusunda söylentiler bir çok insanın ağzında, Fethullah GÜLEN'in amerikada olması, dünya üzerinde bu kadar serbestliğe sahip olması gibi şüpheli durumları hakkında ben şöyle kendimi aydınlattım. Bir ilçede Peygamberin torunlarından bir şeyh var, onun gerçekten peygamber Efendimizin soyundan geldiği, ehli sünnet yolunda olduğu hakkında ben adım kadar eminim, eğer bu konuda harhangi bir yanlışlık varsa ben bu güne kadar boşuna yaşamışım denebilir. Yani o kadar eminim. Bu şahsi muhteremin oğluda Nur cemaatinden babası bir tarikat şeyhi oğluda nurcu. Eğer bu keramet sahibi babanın oğlunun da doğru bir yolda (ehli sünnet yolu) olmamasını mümkün görmüyorum. Ben kendimi bu şekilde aydınlattım. yani; Bediüzzaman Hazretlerininde yolu ehli sünnet yoludur, o da doğru yoldur.

Bediüzzaman Hazretleri muhakkak ki Ehli Sünnet alimidir. Bunda hiç bir ihtilaf yok, olamaz.
Nur Cemaati içinde de binlerce zahid, salih, halis mümin vardır muhakak ki, hiç bir söz yok.
Eleştirilen konular açıkça belli, bu konuda haksız aksülamel yapılmışsa ona değinin, izah edin, açın.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
benim çalıştığım dairede ve ayrıca gündenme bir çok kişi dışarıda özgür adam filmini görüşüyor, merak ediyor. Bu hafta ilçemizde şu anda gösterimde olan filmde sinama salonunun full dolu olduğunu ve gün içerisinde bir kaç seans gösterime sunulduğunu duydum. Bu gündemde olan ve herkesin merak ettiği bir konu..

İnşaallah bizde seyredeceğiz, merakla...
 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
İnşallah bende bu hafta içinde Cumartesi günü seyredeceğim. Ayrıca, yeni asya gazetesi eski arşivinden konu ile ilgili tüm yazıları, filmi ve sizin gönderdiğiniz, I. ve II. dönem milletvekili Ali Sururi TÖNÜK'ün anıları (25 Teşrini sani 1338) ve tüm forum yazılarını iyice idrak edeceğim inşallah. Bu anı defterini tam olarak gelmemiş sizin gönderdiğiniz bir bölümü çıkmamış benim osmanlıca bilgim var onuda inceleyeceğim. 117 ve 118 okunuyor tam olarak diğer sayfalarda varsa eğer paylaşırsanız sevinirim. ALLAH sizden razı olsun. Film hakkında oyunun başrol oyuncusunun rolü oynamak için Bediüzzaman Hazretleri gibi 2 ay onu taklit etmeye çalıştığını öğrendim. Bu filmi sadece ilgi odağı olarak nurcu cemaatinden olmayan kişilerde seyretmelimi sorusunun cevabınıda ayrıca merak ediyorum. Yani bir film inceleme komisyonu kurulsa bu komisyona değişik fikir yapısına sahip kişiler katılsa filmin gösterime sunulması uygunmudur uygun değilmidir şeklinde bir tutanak tutsalar ne yazarlar.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Ömer Öngüt bizim nazarımızda gerçekten bir İslam Yiğidi'dir. Mübareğin kendisine bağlı bir ferdi değilim, ama bu şerefli insanı gıyabında savunacak kadar da İslam'ın bir ferdiyim. Bu görevi daha önce bay fetullah içinde yapmıştık. Bizim emeğimiz heba olmadı şüphesiz, ameller niyetlere göredir hadisi şerifince takdir bile göreceğiz inşaallah. Ama ya bizleri kandıranlar ? İşte bunu kin ve garezden sıyrılıp öyle düşünmek lazım.

İslam yiğidi ömer öngütten inciler;

CEMALETTİN KAPLAN VE OĞLUNUN İÇYÜZÜ


REFAH DİNİ'NE MENSUP MAHMUD EFENDİ'NİN MOLLARINA CEVAPTIR


SÜLEYMANCILARIN İÇYÜZÜ

Nara Çağıranlar
Erbakancıların iç yüzü

Mevla herkesi savundukları ile haşreylesin...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Tartışma yersiz diyorum; çok merak ederseniz , çarşamba günleri dersaneye sohbet veren hala yaşan şahidlerden olan üstadın sevgisini kazanmış mustafa sungur abiye sorabilirsiniz... Bence üstadı anlamak için yakın çevresine danışın ...

Onada nasıl gidicem derseniz 5. şuayı okuyun...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Link verilmiş ama linkler çalışmıyor sanırım. Biz de hiç olmazsa hizmet olsun istedik, linki açılmayan yazıları copy yapıp buraya taşıdık. İyi okuyun ey forum ehli insanlar. Ondan sonra sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun. Yüce kitabımızda öyle yazıyor çünkü: “Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.” (Yasin: 21)


CEMALETTİN KAPLAN VE OĞLUNUN İÇYÜZÜ


26 Mart 1996 Salı günü akşamı cübbeli sarıklı beş kişi vakfa geldiler. Yanlarında bir zât daha vardı. Kendisinin İzmit’li olduğunu, bu beş kişinin Mahmud Efendi’nin mollaları olduklarını söyledi.
“Bunlar refahçıdır, bunlar doğru yolda mıdırlar?” diye sordu.

“Hayır!” dedik, “Her İsim Bir Dindir” kitabını gösterdik ve bunların partilerinin bir din olduğunu açıklayan; “Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.” (Müminun: 53)
Âyet-i kerime’sini gösterdik.

Bu Allah-u Teâlâ’nın hükmüdür. Fakat bu Âyet-i kerime’ye karşı geldiler, hemen inkâr ve itiraz ederek hükmünü kaldırdılar. “Bunlar bize âit değildir, yahudilere âittir.” dediler.
Onlar “Bize âit değildir.” demelerinde bir cihetçe haklıdırlar. Çünkü bu Âyet-i kerime’ler Refah dininde ve kitabında yok. Amma Allah-u Teâlâ’nın Kitab-ı kerim’inde var. Bu hüküm İslâm dini’nin kitabına göredir. Bu hüküm kıyamete kadar bakidir, bu hükmü inkâr eden kâfirdir.

Âyet-i kerime’yi bir kalemde inkâr ettiklerini görünce; “Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.” (Yâsin: 21) Âyet-i kerime’sini önlerine sürdük. “Zaten sizin doğru yolda olmadığınıza dair Allah-u Teâlâ’nın böyle bir fermanı var.” dedik.

Bu hükme de karşı geldiler ve inkâr ettiler. “Bırak sen onları! Herkes aldığı gibi, İmâm-ı A’zam da isterdi ve alırdı.” dediler. Bir taraftan küfrediyorlar, bir taraftan yalan söylüyorlar, bir taraftan da İmâm-ı A’zam -rahmetullahi aleyh- Hazretleri’ne iftira atıyorlar. Bu ne büyük bir suçtur!
“Siz toplamıyor musunuz?” dediler. “Aslâ! Katiyetle toplamayız.” dedik. Çünkü haramdır. Çalışırız fakat dilenmeyiz. Kur’an kurslarımız var, hiç bir talebeden para almayız. Kreşlerimiz var, çocuklarını gönderenler onların kendi masraflarını karşılarlar, vakfa hiç bir faydası olmaz. “O halde geliriniz nereden?” dediler. “Almanya başta olmak üzere; Amerika, İngiltere, Hollanda, Avusturya, Avusturalya ve Fransa’ya dahi kitaplar yayılıyor. Bu kitaplardan hasıl olan kârı dahi almam, zira ihtiyacım yok, kırksekiz sene esnaflık yaptım. Takvim, kaset, esans ve diğer ticari işlerle meşgul oluruz, amma katiyetle dilenmeyiz.” dedik.

Bazı zamanlarda mutad toplantılarımız olur. Bu toplantılarda bin, binbeşyüz kişi bulunur, yer-içerler, hiç kimseden ne bir şey alınır ve ne de beklenir. Şimdilik yedi yerde aşevimiz var. Bu aşevlerinde fakirlere yemek dağıtılır. Zekât olarak gelen paraları buralara aktarırız. Amma fakirin hakkı olan zekâtı yiyenlerden nefret ederiz. Çünkü ilâhî emir böyledir.
Bu kapı Hakk kapısıdır. Bizi Cenâb-ı Hakk destekler. Biz Hakk’a dayanırız, onlar ise halka dayanırlar.

Üçüncü olarak: “İşte onlar Allah’ın hizbi (partisi)dir. İyi bil ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah’ın hizbi (partisi)dir.” (Mücâdele: 22) Âyet-i kerime’sini onlara hatırlattık. Bu Hazret-i Allah ve Resul’ünün partisi olduğunu, felâhın burada olduğunu arzedince, bu Âyet-i kerime’yi de inkâr ettiler. Karşı çıkıp bunu da çürütmeye çalıştılar.

Hülâsa-i kelâm; hangi Âyet-i kerime’yi onlara göstermişsek herbirini çürütmeye, hükmünü kaldırmayave kendi Refah dinlerini ayakta tutmaya çalıştılar. Bunların hiçbirinin kendilerine şâmil olmadığını, hükümsüz olduğunu söylediler.​
Ey Refah dininin mensupları! Size ne diyelim, siz bütün bu Âyet-i kerime’leri çürütüp inkâr ettiniz!
Ve dediler ki:
“Biz Mahmud Efendinin mensuplarıyız. O bize ‘Refah’ı destekleyin!’ diyor. Onun da şeyhi Ali Haydar Efendi’dir.”
Bu sözleriyle açıktan açığa “Bizce bu muteberdir, biz onlara inanır ve dayanırız. Hükm-ü ilâhi’yi siz tatbik edin.” demek istediler.
Daha sonra “Sen Nasara-yensuru okudun mu? Biz okuduk.” dediler.
Onlara sorduk “Kaç çeşit ilim vardır?” diye, cevap veremediler.
Akşam vakti çok geçtiğinden onlara raftaki kitapları gösterdik. Mecmuanın arka kapağında görüldüğü üzere Allah-u Teâlâ’nın ihsan ettiği oniki büyük ciltleri ve otuz tane küçük kitapları gösterdik, onlarla münakaşaya lüzum görmedik.
Fakat ellerine:
“Sözler ve Notlar”ın 5. cildi.
“Her İsim Bir Dindir”
“Kardeşlik Dini ve Hakikatler”
“İlâhi Görüş Birliğine Davet” ve
“Süleymancıların İçyüzü” kitaplarını verdik.
Ve onlara dendi ki:
“Bu kitaplarda beyan edilen Âyet-i kerime’ler sizin küfür içinde olduğunuzu açıklar. Size bunları boş yere vermiyorum, alın okuyun ve bize cevap verin. Şayet cevap veremezseniz; hakkınızda yazılan bütün hükümleri, yani hükmünüzü peşin olarak kabul edin. Çünkü sizin küfürde olduğunuzu belirtiyoruz, cevap veremediğiniz takdirde bu küfrü kabullenin.”
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Cemalettin Kaplan şerefsizinin kim olduğunu biz bilmiyoruz, bize başkaları anlatacak. Breh breh...Her gördüğünüz sakallı dedemiz (di) ya!
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Süleyman Tunahan (k.s.) mübarek ve alim bir zat idi. Oysa, ondan sonra cemaati sapıttı. Hakk ölçü Kur'an beyim Kur'an! Kul şaşar, ama ısrar etmez. Bilmediğini öğrenir, öğrendiği ile amel etmeye başlarsa günahı affolunur. Ama, bile bile günahında ısrar ederse o vakit onun adı farklı yerlere yazılır. Bu farklı yerden dolayı Süleyman efendi bir sıkıntı duymaz. Duyacak olsa en başta peygamberler (a.s.v.) duyardı. Çünkü kendilerinden sonra şaşkına düşüp doğru yoldan ayrıldılar. Nitekim Süleyman Tunahan (k.s.)'nın öğrencileri de şakına döndükleri için Ömer ÖNGÜT adındaki bir İslam yiğidi bu kişileri irşad etmeye çalışmıştır. Bakalım, kendi eli ile kaleme aldığını hep beraber okuyalım, yorumu da okuyana bırakalım:

SÜLEYMANCILARIN İÇYÜZÜ:

Süleymancıları Allah-u Teâlâ’nın dinden çıkardığını, İslâm dini ile hiçbir ilgileri olmadığını Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle ispat ediyorum:

Allah-u Teâlâ En’am Sûre-i şerif’inin 159. Âyet-i kerime’sinde onları kulluğuna kabul etmediğini, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e haber veriyor:

“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.”

Yani “Ben onlardan ilgimi kestim, sen de kes!” Bunu kat’i olarak bildiriyor.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hadis-i şerif’lerinde:

“Ayrılık yapan bizden değildir.” buyuruyorlar. (Münâvi)

Allah-u Teâlâ kulluğundan, Resulullah Aleyhisselâm da ümmetliğinden çıkarmış oldu.

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:

“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.

Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.

Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak!

Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Mü’minun: 52-56)

Allah-u Teâlâ’nın çizdiği hudutları çiğneyerek dinden çıkan bu bölücülerin durumlarını şimdi izah ediyoruz:

“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.” (Müminun: 52)

Allah-u Teâlâ burada bir hudut çevirdi.

Âyet-i kerime’sinde buyuruyor:

“Allah’a tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû ve secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten vazgeçirmeye çalışanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar. İşte bu müminleri müjdele.” (Tevbe: 112)

Bunlar bu emr-i ilâhiye itaat etmediler ve bu hududu muhafaza etmediler. Yetmişüç fırkadan yetmişikisi huduttan çıktılar. Nasıl çıktılar? “Ben de varım! Ben de varım! Ben de varım!” demekle bu ilâhi huduttan çıkmış oldular.

Her biri birer isim yaptı. Kendi zan kitabına ve kendi dinine göre tâbi oldu. Allah-u Teâlâ’nın emrine uymadığından ve ters düştüğünden dinden çıktılar.

“Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.” (Müminun: 53)

Bu Âyet-i kerime’lere dikkat edin. Bunlar İslâm’dan çıktıktan sonra kendi dinlerine ve kendi kitaplarına göre hüküm veriyorlar. Böylece dinden çıkıyorlar ve bundan pek memnundurlar, aralarında bununla seviniyorlar.

“Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak!” (Müminun: 54)

Allah-u Teâlâ burada bunların sapıklığa düştüklerini açık açık beyan buyururken, siz bunları nasıl olur da İslâm olarak kabul ediyorsunuz?

“Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Müminun: 55-56)

Allah-u Teâlâ’nın haklarında verdiği hüküm bu. Ne onlar bu işin farkında, ne de sizler!..

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Ümmetim benden sonra yetmişüç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesnâ diğerleri hep ateştedir.

– Onlar kimlerdir ya Resulellah?

Benim ve ashabımın yolunda olanlardır.” (Ebû Davud)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Müminler kardeştirler.” buyuruyor. (Hucurat: 10)

Fakat bunlar bu Âyet-i kerime’ye ters düşmüşlerdir. Hem dinimizi hem de vatanımızı parçalıyorlar.

Âyet-i kerime’de:

“İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız, kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız.” buyuruluyor. (Mâide: 2)

Bu Âyet-i kerime’yi suret-i katiyede kabul etmemişlerdir. Kendi arzularına göre bir yol tutmuşlardır. Emr-i ilâhi bu. Onlar ise bu emr-i ilâhî’yi hiç dinlemediler. Dini ve vatanı böylece parçalıyorlar.

Âyet-i kerime’de:

“Dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin.” buyuruluyor. (Şûrâ: 13)

Bakınız bu emr-i ilâhî’ye de nasıl ters düşmüşlerdir. Dinden kopmuşlar, kendilerine göre birer din seçmişlerdir. İslâm gibi görünüyorlar, fakat fâsıklığa devam ediyorlar.

İşte Âyet-i kerime’lere dikkat ediniz:

“Hepiniz topluca, sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” (Âl-i İmran: 103)

Bu Âyet-i kerime’de böyle emredildiği halde, bu Âyet-i kerime’yi de inkâr ettiler. Böylece ayrıldılar. Bu Âyet-i kerime’ler, bunların hep din-i İslâm’dan ayrıldıklarına delil olan Âyet-i kerime’lerdir.

“Aralarında çıkan gruplar birbirleriyle ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin hâline!” (Zuhruf: 65)

Âyet-i kerime’si ile, işte Allah-u Teâlâ bunları nasıl acıklı bir azaba müstehak edeceğini ve acıklı bir azapla karşılaştıracağını açıkça beyan buyuruyor. Fakat bunların ilâhî hüküm karşısında kılları kıpırdamıyor. Çünkü ruhları ölmüş.

“Onlar kendilerine ilim geldikten sonra birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler.

Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu.” (Şûrâ: 14)

“İnsanlar ilk önce bir tek ümmet idiler. Sonradan ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden ezelde bir takdir geçmemiş olsaydı, ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu.” (Yunus: 19)

Bu Âyet-i kerime’lerde de Allah-u Teâlâ onlar hakkında ne kadar gadaba geldiğini, ezelden onlara tanınmış bir sürenin dolmasını murad ettiğinden, hemen helâk etmediğini ve fakat bunları er-geç helâk edeceğini beyan buyuruyor.

Bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Allah ve Resulü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider.” buyuruluyor. (Enfâl: 46)

Bunlar hem dinimizi hem vatanımızı parçalıyorlar, dış düşmandan daha büyük tahribatı yaptılar. Din-i mübini bölmekle, vatanımızı parçalamakla da en büyük düşmanlığı yapmış oldular. Bu yüzden dinimizi olduğu gibi vatanımızı dahi büyük tehlikeye düşürüyorlar.

Bölücülerin durumları bu!..

Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde:

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın, onlar için kıyamet günü büyük bir azap vardır.” buyuruyor. (Âl-i İmran: 105)

Bu bir fırkaya emrediyor: “Sakın siz onlar gibi olmayın! Çünkü ben onlar için acıklı bir azap hazırladım.”

Şûrâ Sure-i şerif’inin 15. Âyet-i kerime’sinde ise şöyle buyuruyor:

“İşte bundan ötürü sen onları tevhide, birliğe dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Onların heveslerine uyma.

Ve de ki: Allah’ın indirdiği kitaba inandım. Aranızda adalet yapmakla emrolundum.

Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir.

Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur.

Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüş de ancak O’nadır.”

İslâm’mış gibi görünüyorsunuz ve fakat din-i İslâm’a hainlik yapıyorsunuz. Ya bu Allah-u Teâlâ’nın Âyet-i kerime’lerine bir bir cevap vereceksiniz, veya Allah-u Teâlâ’nın hakkınızdaki verdiği hükmü kabul edeceksiniz.

Bunun çıkış yolu: Ya tevbe edip İslâm’ı kabul edeceksiniz, veya küfre rızâ göstereceksiniz ve küfrünüzü ilân edeceksiniz."
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Aşağıda yine muhteremin sitesinden alıntıladığımız copy bilgiler mevcuddur. Virgülüne dahi dokunmadan Cemelettin Kaplan ve oğlunun gazetesindxe yayınlanan bir yazılarına kendi kaleme aldığı yazısını gönderiyor. Elbette yorum her zamanki gibi okuyucunundur.


CEMALETTİN KAPLAN VE OĞLUNUN İÇYÜZÜ


Gazeteniz yeni elime geçti ve bugün cevap veriyorum.

Allah-u Teâlâ’nın beyanlarını bir bir önüne serdiğim halde, lâflarla bu ilâhî emirleri hiçe sayanın maskesini kaldırmanın zamanı geldi.

Sualleriniz lâftan ibaret. Bir tek Âyet-i kerime bütün lâflardan üstündür. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere itibar ederiz, bölücülerin lâf kitabına değil. Biz lâf kabul etmediğimizi her zaman arzetmişizdir. Biz sizi Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere davet ederken, siz bizi Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’leri bırakıp lâfa dâvet ediyorsunuz. Hani siz müslümandınız?

Madem ki kendini saklamak için işi lâfa boğuyorsun; şimdi hem seni sana gösteriyorum, hem de küfrüne rıza gösterenlere hitap ediyorum.

Aslında sizin bu suallerinize çok evvel cevap vermişiz ve şöyle demişizdir:

Şuurlu bir müslüman nûr ile nârı, iman ile küfrü, hakikat ile dalâleti bilir. Küfrün himayesine sığınıp bağırmak marifet değildir. Samimi bir müslüman ifsat ile değil, kendi vatanında ıslahat ile meşgul olur: Velev ki can pahasına olsa dahi.

Mühim olan irşattır, ifsat değil.

“Bir müslüman küfür diyarından İslâm diyarına hicret eder. Siz ise İslâm diyarından küfre sığınmış oluyorsunuz, bir yağlı kemik için...” demiştik.

“Soru sordum, cevap alamadım.” diyorsun. Halbuki “Hakikat ile Dalâleti bilmemiz lâzım” adlı kitabımızın (5. baskı) 232-242. sayfaları arasında sana çok evvel cevap verilmiştir.

Bana Mustafa Kemal’den soru soracağına kendinden sual sorsana, sana cevap vereyim.





Mü’minun sûresi 52-56. Âyet-i kerimeleri, dininizin ayrı olduğunu, kitabınızın ayrı olduğunu, partinizin ayrı olduğunu ve yalancı olup dalâlet batağına düştüğünüzü size öğretmiş oluyor:

“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz, bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.

Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur. Yanında bulunan din veya kitapla sevinmektedir.

Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak.

Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır onlar işin farkında değiller.” (Mü’minun: 52-56)

Hadi bu Âyet-i kerime’lere Âyet-i kerime ile cevap ver, aslâ lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!





Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin.” buyuruyor. (Şûrâ: 13)

Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!

Diğer Âyet-i kerime’de:

“Onlar ki, dinlerinde ayrılığa düşüp gruplara ayrıldılar.” buyuruyor. (Rum: 32)

Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!





Bir diğer Âyet-i kerime’de:

“Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler.

Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu.” (Şûrâ: 14)

Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!





Bir diğer Âyet-i kerime’de:

“İnsanlar ilk önce bir tek ümmet idiler. Sonradan ayrılığa düştüler.

Eğer Rabbinden ezelde bir takdir geçmemiş olsaydı, ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu.” buyuruyor. (Yunus: 19)

Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!





Bir diğer Âyet-i kerime’de:

“İşte bundan ötürü sen onları tevhide, birliğe davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma.

Ve de ki: Allah’ın indirdiği kitaba inandım, aranızda adalet yapmakla emrolundum.

Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize sizin işledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüş de ancak O’nadır.” buyuruyor. (Şûrâ: 15)

Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!





Her bölücü kendi yoluyla ve partisiyle övündüğü için; yalnız kendilerinin müslüman olduklarını, doğru yolda bulunduklarını zannederler.

Halbuki Hazret-i Allah Âyet-i kerime’sinde:

“Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık o onun ayrılmaz bir arkadaşıdır. Hiç şüphesiz şeytanlar o insanları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda bulunduklarını, hidayete erdirilmiş olduklarını zannederler.” buyuruyor. (Zuhruf: 36-37)

Hadi bu Âyet-i kerime’lere Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!





Allah-u Teâlâ Hazretleri:

“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiç bir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am: 159)

Âyet-i kerime’si ile kulluğuna, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise:

“Ayrılık yapan bizden değildir.” (Münâvî)

Hadis-i şerif’i ile ümmetliğine kabul etmediğine dair açık ferman-ı ilâhî var. Siz ise gazetenize Ümmet-i Muhammed ismini nasıl koyabilirsiniz?

Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!





Artık maskeni çıkarma zamanı gelmedi mi? Dininizi bildirmeyecek misiniz? Kitabınızı açıklamayacak mısınız?

Bir Âyet-i kerime’de de:

“İşte onlar Allah’ın hizbi (partisi)dir. İyi bil ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah’ın hizbi (partisi)’dir.” buyuruluyor. (Mücâdele: 22)

Allah ve Resul’ünün -sallallahu aleyhi ve sellem- partisinden maada bizi hangi partide gördün?





Din adına yapılan her bölünme bir ihanettir, bir zulümdür. Bu bölücüler rücu etmedikleri takdirde çok şiddetli bir azapla kendilerine yazık etmiş olurlar.

“Aralarında çıkan gruplar, birbirleri ile ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin hâline!” (Zuhruf: 65)

Bir sizin bölücülüğünüze bakın, bir bu Âyet-i kerime’ye bakın. Zâlim olduğunuz bu Âyet-i kerime’den de belli.

Buna cevap ver, lâf kabul etmem, yalancı değilsen!

Bölücülüğün fazileti hakkında tek bir Âyet-i kerime bana getir.





Bir diğer Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Kendisine Rabbinin Âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra onlardan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir?

Muhakkak ki biz suçlulardan öç alacağız.” (Secde: 22)

Biz bu Âyet-i kerime’leri süs için değil, seni sana bildirmek için arzediyoruz.

Müslüman olduğunu zannediyorsun. Halbuki bu Âyet-i kerime’ler sana senin kâfir olduğunu söylüyor. Sizin küfre kaydığınızı bu Âyet-i kerime’lerle ortaya koymuş oluyoruz. Hazret-i Allah hakkınızdaki hükmü çoktan vermiştir. Biz de bu Âyet-i kerime’lere bakarak hakkınızda rahat hüküm verebiliyoruz.





“Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doğru yoldadırlar” (Yâsin: 21)

Âyet-i kerime’si de sizin doğru yolda olmadığınızı ispat eder.

Bütün bu Âyet-i kerime’lere yalnız Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem!

Ben hiç kimseyi sözcü tayin etmiş değilim. Bizim önümüze geçenlerin de sözü bizce muteber değildir, hükmü de yoktur. Karşınızda muhatap biz varız. Ancak bize hitap edebilirsiniz. Amma yalnız Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le, sizin lâf kitabınıza itibar etmiyoruz.





Diyorsun ki: “Oniki ilmi yalnız ben bilirim.” Bu sözünle en büyük âlim olduğunu belirtmiş oluyorsun. Fakat en büyük câhil olduğunu bilmiyorsun.

“Kim ki ben âlimim derse, bilin ki o câhildir.” (Münâvî)

Hadis-i şerif’ine cevap ver!

Hadi sana bu ilimden bir soralım.

Allah-u Teâlâ Kelâm-ı kadim’inde şöyle buyuruyor:

“Kur’an kendilerine ilim verilen insanların kalplerinde parıldayan apaşikâr âyetlerdir.” (Ankebut: 49)

“Allah bir kimsenin kalbini müslümanlık için açarsa, o Rabbinden verilen bir nûr üzerindedir.” (Zümer: 22)

Bu nûrdan haberin var mı? Bu Âyet-i kerime’lerden haberin var mı? Bunlar bâtınîdir. Allah-u Teâlâ’nın kulluğundan, Resulullah Aleyhisselâm’ın ümmetliğinden tart ettiği kimseler bu ilimden mahrumdur.

Diğer Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:

“Allah hikmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilirse ona muhakkak ki çok hayır verilmiştir. Bunu ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar.” (Bakara: 269)

Hikmet ise Allah-u Teâlâ’nın kendisine çektiği kulda bulunur, reddettiği kulda bulunmaz.

“Takvâ üzere bulunursanız mualliminiz Allah olur.” (Bakara: 282)

Sizin mualliminiz ise şeytandır.

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’tan korkar, takvâ sahibi olursanız, O size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir mârifet bir nûr verir.” (Enfâl: 29)

Siz ise işi cep cihadçılığına döktünüz, zulmette kaldınız.

“İnsana bilmediği şeyleri O tâlim eyledi.” (Alâk: 5)

Bizim eserlerimiz bu ilimlerden bahseder. Önünüze hep serilmiştir. Bu eserleri ve önünüze serdiğimiz Âyet-i kerime’leri görmemezlikten gelmekten daha büyük cehalet olur mu?

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurur:

“Bu Allah’ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir.” (Cumâ: 4)

“Nefsini tertemiz yapıp arındıran felâh bulmuş kurtulmuştur.” (Şems: 9)

“Bizim uğrumuzda bizim için mücâhede edenlere elbette yollarımızı gösteririz.” (Ankebut: 69)

“Allah dilediği kulunu zâtına seçer.” (Şûrâ: 13)

“Allah dilediği kimseyi nûruna kavuşturur.” (Nûr: 35)

“Onlar sıdk makamında, kudret ve kuvvet sahibi hükümdarın huzurundadırlar.” (Kamer: 55)

Siz ise küfrün kucağındasınız.

Bütün bu açık beyanlarımız “Kalblerin Anahtarı Sözler ve Notlar-2” kitabımızın 94-98 sayfalarında mevcuttur.

Cahil olduğunuzu bu eserleri okuduktan sonra anlayacaksınız. Âlim isen hani eserin? Varsa bunlarla karşılaştır! Ortaya koyalım, Ehlince kıyas edilsin. Bütün kâinat senin kara câhil olduğunu öğrensin. Artık maskenin çıkma zamanı gelmiştir.

Bu kitaplar hangi ilimle yazıldı? Ondaki ilimlere bir itirazın var mı? Siz bu ilimlerden habersizsiniz.





İlim; bir vehbîdir, bir kesbîdir. Zâhiri ilimler olduğu gibi; Tarikat ilmi var, hakikat ilmi var, mârifetullah ilmi var. Bizim kitaplarımız bu ilimlerin hepsini içine alır. Oku da cehâletini öğren!

Kitap satırları arasında bulunmayan, ancak Allah-u Teâlâ’ya yakın olanların sadırlarında, kâlplerinin derinliklerinde gizli bulunan ilim mârifet ilmidir.

Zâtî tecelli ile beşerî sıfatlar yok olduğu zaman, Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ına karşı irfan husule gelir. Bu ise vahyin bir kolu olan “İlhâm-ı İlâhî” ile olur, “Kâlp gözünün açılması” ile veya “Rüyây-ı sâdıka” ile olur.

Bunlar hem sadır ilmine hem satır ilmine dayanır.

Bu ilimden haberin var mı? Eğer olsaydı, zaten bu cehâletini ortaya koymazdın. Çünkü, siz hakikat ilminin karşısında tam bir câhilsiniz!





Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz’den rivâyet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki; İslâm’ın yalnız ismi, Kur’an’ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mâmur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.

Onların âlimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir.” (Beyhakî)

İşte siz bu âlimlerdensiniz. Bu Hadis-i şerif sizin gibiler için söylenmiş.

Âlimlerin en faziletlisi, bu âlemin en faziletlisi olduğu gibi; insanların en şerlisi de kötü âlimlerdir.

Onlar dini kendilerine uydurmaya çalışırlar. Madde ve menfaat, mevki ve şöhret uğruna dinden çıktıkları gibi, başkalarını da çıkarmaya çalışırlar.

“Onlar âhiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir.” (Bakara: 86)

Âyet-i kerime’sinde beyan buyurulduğu üzere, siz dünyayı âhirete tercih eden din hırsızlarısınız. Bir de bu halinizle kendinizi halkın en faziletlisi gibi gösteriyorsunuz.

Allah-u Teâlâ şu Âyet-i kerime’de sizin gibilerin durumunu anlatır:

“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancılardır. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan fırkasıdır. İyi bilin ki, asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.” (Mücâdele: 18-19)
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Narcılara gelince, eh! onu da bi zahmet "yumurtalar" isimli konumuza başvurun ve oradaki iddialara cevap verin de görelim.

Tartışmak kimsenin haddine değildir. Biz dahi...Ama hakk olan konuda tartışmak elbette hakkımızdır ve bu hakkımızı kimseye de devretmedik, kimseye ipoteklemedik ve hiç kimseye de gönlü hoş olsun diye ketm etmedik. Kişi sevdikleri ile beraber haşrolacak.İnşaallah biz sevdiklerimizi sıralayalım, Rabbi Zülcelal (Celle celaluhu) da bu beyanımızı belge olarak kalbimizde bulursa bizi o zaman dileğimize kavuştursun. Eğer takiyye yapıyorsak narı cehenneminde dilediği azabına müstehak olayım. Var mı başka daha ötesi ?

Sevdiklerimiz:

Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v.)
Hz. Adem (a.s.) babamızdan Peygamber efendimiz'e (s.a.v.) varıncaya kadar sayıları ve nicelikleri Rabbi Zülcelal (Celle celaluhu) tarafından bilinen cümle Peygamberi Zişan efedilerimiz (a.s.ecmain)
Hulefa'i Raşidin efendilerimiz (r.anhüm ecmain)
Ashabı Kiram efendilerimiz (r.anh ecmain)
Saadatı Kiram efendilerimiz (k.s.ecmain)
Müctehid imamlarımız (r.aleyh ecmain)
Üstad Bediüzzaman Said'i Nursi (k.s.)
Sultan Seyyid Muhammed Raşid (k.s.)
Sultan Seyyid Abdülbaki (k.s.)
Necip Fazıl (Allah'ın rahmetine garkolsun)
Muhsin Yazıcıoğlu (Allah'ın rahmetine garkolsun)
Ömer Öngüt (k.s.)


Ya Rab! Gönlümüzde bu insanların sevgisini taşımadığımız halde taşıyor gibi yapıyorsak, bizi cehennemin ile kahr eyle! İki cihanda rüsva eyle! Yukarıda isimleri yazılı hangi kişi yaptığı hizmete ücret almayı kalbinden bir an dahi geçirdi ise, bizi bu davamızda rezil eyle! Eğer yok davamızda hakklı isek, Hakk senin katındadır, biz cümlesinden vazgeçtik, sadece kul hakkımızı saklı tutuyoruz. Kendi kendine meydan okuma cehaletine giren Din kardeşlerimizi de bir vesile ile irşada sevk et, yanlışlıklarından halas eyle, tevbei nasuh ile affına mazhar eyle!

Fetullah Gülen de bana karşı konularında haklı ise, o'nun hakkını benden al ve zerre miskal hakkını bende bırakma Allah'ım.

Var mı ötesi ? Aynısını yapacak yürek var mı ?...

Yoksa, çok fazla lakırdı olmayacak. Bilen konuşacak. Hüküm böyle çünkü.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Evet , hepsini sizce kabul etmişsiniz cevap vermicem, amacım sizinde ömer öngüt gibi herkesi tekfir ettiğinizi zandan ziyade zihnimde kesinleştirmek içindir. Ben tartışmam kolay kolay . o eskidende önüme gelen herkes ile tartışmam zanni hükümlerine cevap vermem. eski kadar zamanım olmuyor....

şimdi erbakancılarla , mahmud efendi cemaati kalmış onlar içinde ömer öngütün düşüdüklerini değerlendirin bakalım...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
birde bir alimin ismini saymak onu sevmekle olmuyor ona bakarsanız listedeki ömer öngüt hariç diğerlerini cümle müslümanlar sever eee ne olucak şimdi. Sevmek bu demek değildir. Sevmeyi öğrenmek lazım...
 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
dün akşam bir arkadaşımla "Hür adam" filmini seyettik. Bu gün de iyi bir eğitimci (tarihçi ve osmanlıca) ve filmi beraber ce seyrettiğimiz arkadaşla filmi, yeniasır gazetesi arşivinden eski gazeteler ve internet üzerinden bu forumda da bahsi geçen konular hakkında benim oraganize etmem ile beni kırmayan arkadaşlarımla akşam görüşmesi planladık. Bu çerçevede, inşallah hep birlikte bu önemli konuyu aramızda açıp değerlendireceğiz. Bununla birlikte eski belgelerin birinde Bediüzzaman Said Nursi "Evet, çok emarelerle bildik ki bana hücum edenleri tahrik eden, Mustafa Kemal'e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir" demiştir. Ben şahsen hem Mustafa Kemal'i hem Bediüzzaman'ı değerli birer vatan evladı olarak görmekle birlikte ikisinide tek tek araştırmış bir kişiyim. Arkadaşlarımdan birisi Osmanlı hayranı diğeride Tarikat ehli bir arkadaş ikisinin bilgisinin yanında benim bilgim bir zerredir. Ben en çok şu sorunun cevabını öğrenmek istiyorum. Daha önce Alman imparatoru Antalya'ya gelip, biz onu ayakta alkışlamışız ve onlarla birlikte müttefik olup savaşa katıldık, bizim elimizde bulunan halifeliği kendi menfaatlerine sömürgecilik politikası amacıyla kullanmışlardır. Trablusgarp ve birçok cephede savaşan ve başarı gösteren Mustafa Kemal'in uyguladığı Cumhuriyet rejimini ve içerdiği ilkeleri ben bu nedenle haklı buluyorum. Bu şekilde uygun görmüş ve bu şekilde hayırlı olacağını düşünmüştür. Kominizm hakkında uzun süren bir rejim olmaz, kapitalizm bize yakışmaz deyip Cumhiriyet rejimini ve ilkeleri getirmiştir. Laiklik ilkesi demek irtica anlamında değildir sadece bu memlekettte özellikle hristiyanlık yaymak amacıyla misyonerlik faaliyetinde bulunanlara demiştir ki "Savaş sebebi sayarım bu tür faaliyetleri ülkemde yapamassınız" demiştir. Laiklik ilkeside bu amaçları taşımaktadır. Ger gör ki Arap ların elinden öldürülmek üzere iken İngilizler tarafından kurtarılan İsmet İnönü ve onun gibi düşenler ezanı türkçe okutmuşlardır. Bu ülkenin imanla birlikte kurtarıldığını unutmuşlaradır. Kuran'ı kerim elbet bizim tek yol göstericimiz ben cumhuriyet rejimini benimsiyorum kuran'ı Kerimi benimsemiyorum demiyorum Allah Korusun. bu memlekette tarih ve yaşananlar bize birer derstir. Bunları gözardı edemeyiz. Nasıl şu anda sokağa çıkıp meyhaneleri basıp veya kumarhaneleri basıp veya ziyaret edip önce güzellikle hadi bu yaptığınız yanlıştır diyebilirmisiniz. Bizim peygamberimiz bunu yapmıştır ama dikkatinizi çekerim. Biz bunları yapamadığımız için canımız tatlı olduğundan, mal eş çocuklar gibi kazanımlarımızmı önemli hangisi önemli ? soruya cevap hep aynıdır ama uygulamada hani nerde ben göremiyorum. Yunus Emre ben cenneti istemiyorum bir kaç huri köşk falan demiştir bana seni gerek demiştir. Onun için Cumhuriyet rejimini ben yanlış değil doğru buluyorum bu rejim bizim gibiler için getirilmiş. Bize çok bile bu rejim. Ayrıca Bediüzzaman da dün akşamı ki filmde bende Cumhuriyetciyim dedi. Tabi bunun uygulanmasında millete zulm edilmiştir. Sayın Bekir Bey arkadaşlarımla bu konuları değerlendirip bir daha inşallah görüşmek üzere ALLAH'a emanet olunuz.
 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
"Yani, buğz eden yine etmeye devam ediyor", evet sayın radikal bu konuda iki kere haklısın. Ancak; kemalist veya kemalizm diye birşey yoktur. Atatürkçülük vardır. Saidi Nursi hazretlerine Atatürk zulm etmişmi etmemişmi ? Ettiyse elbetteki nurcular tepki gösterecektir. Tepkilerini gösterirlerse Atatürkçü kesimde tepkisini gösterecektir. Ne olacaktır karışıklıktan başka bişey olmayacaktır. Aynı Saidi nursi hazretlerinin Sözler kitabında antallıtığı konularda mecazi örnek verir tarzda size şunu anlatayım. İki kişi bir şehirin içinden geçerlerken o şehirde bir yönetici seçimi yapılacaktır ama bir türlü karar veremezler aralarında kan dökülecektir. Bunu engellemek için aralarından sözü geçen birisi demişki elimdeki kuşu serbest bırakayım kimin başına konarsa o yöneticiniz olsun. Herkez tamam demiş. O iki kişide bunları duymuş birisi demişki bana konarsa bu şehiri rahat refah içinde yaşatırım diğeri demişki bana konarsa ben bu insanlara hiç acımam, şöyle yaparım böyle yaparım demiş. O kuş gitmiş gitmiş o iki kişiden kötü niyetli olanın üzerine konmuş. kabul etmemişler bunu ama sonra kuşu her seferinde o kişininin üzerine konunca o kişiyi yönetici seçmişler seçilen kişi çok zulm eden bir yönetici olunca arkadaşını bulup aracılık yapmasını istemişler seçilen yönetici demişki "o gün ALLAH senide duydu beni de duydu demekki bu insanlara bu müstehak" demiş. bizde neye müstehaksak elbetteki bize nasibimize gelen kişiyle yönetiliceğiz. Bunu değiştirmek istiyorsak kendimizi Bediüzzamanın dediği gibi kendimizi ilim irfan yönünden zenginleştirip o hristiyanları geçmemiz lazım. Bizim ilçenin köylerinde akşamlara kadar erekeklerin hanımları tarlalarda çalışır erkekleri sabahlara kadar kavede kumar oynar, biraz daha kalkınmış örneğin fidancılık yapanlar yada hayvancılık yapanlar yılda en az 100 milyar kazananlar ise özel yerler (kumarhaneler) de kumar oynarlar. Adamın traktörünün birisi esrar parasıdır diğeri ise patetes parasıdır. Eğer benim param yok diyorsa şundandır gittiği pavyonda kadına para basacak parası yoksa parası yoktur. Biz bööyle bir milletiz. Ama Hazreti İbrahime su taşıyan karınca gibi düşünsek o ateşi söndürecek su yu taşıyamıyacağımızı bilsek bile karıncanın dediği gibi " En azından ben tarafımı belli ediyorum" desek. AH Bİ DESEK ! bir kişi gibi deyip te mecnun demeseler hep birlikte desek.
 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
"Süleyman Tunahan (k.s.) mübarek ve alim bir zat idi. Oysa, ondan sonra cemaati sapıttı." diyorsunuz. Bekir Bey'de size ALLAH razı olsun demiş. Böyle cümleler tüm her süleymancıya yönelik olduğu için ben bunu gıybet olarak kabul ediyorum. yada cümlenin kuruluşunda bir yanlışlık yaptınız. Benim eşimde Sülaymancı veya ışıkcı olarak kendini nitelendiriyor. Saadeti Ebediyye isimli kitap bir fıkıh kitabıdır. Biz bir konu hakkında takıldığımız bir husus olursa onu açar orda belirtildiği şekilde bu güne kadar 13-14 yıllık evliliğimize yön verdik hayatımıza yön verdik. ondan sonra cemaati sapıttı demeyin efendim bildiğiniz kişilere hitab edin. Ayetlerde ve hadislerde süleymancılar diye birşey beliritiliyormu, o zaman nurcular da demiyor. Bende Süleymancı değilim Kadiri Rıfai tarikatına tabiyim ama gene de kuran-ı kerimi delil gösteren herşeye inanırım, hadislerde ise sahih olup olmadığını araştırırım. Süleyman Hilmi Tunahan veya Saidi Nursinini zerresi bile olamam ancak saygı gösteririm. Onlara tabi olanlarada saygı göstermek isterim. Saadeti Ebediye kitabı bir tane değildir. Bir çok sürümü vardır. bir kaç yılda bir yenisi çıkmıştır. Okumanızı tavsiye ederim.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Süleymancılar ve Işıkçılar iki ayrı cemaattir.



IŞIKÇILAR
Adını kurucusundan alan bir diğer cemaat olan Işıkçıların kurucusu, Hüseyin Hilmi Işık. Cemaat, Işık'ın yazdığı Saadet-i Ebediyye adlı eserin etkinliğiyle ortaya çıktı. "Tam İlmihal" adıyla da bilinen eserin 60'ın üzerinde baskı yaptığı belirtiliyor. İslam uzmanları Işık'ın yazdığı eserin aslında geçmişteki önemli bir Nakşi şeyhi olan İmam-ı Rabbani'nin "Mektubat" adlı kitabından esinlendiğini söylüyorlar. Cemaat üyeleri de Işık'ın o dönemin Nakşi şeyhi Abdülhakim Arvasi'nin öğrencisi olduğunu ve ondan "el aldığını" iddia ediyor.

Işıkçılar

cemaati Saadet-i Ebediyye kitabında öne sürülen görüşlerin etrafında buluşurken, o dönemde bir şeyh gibi itibar gören Işık'ın etrafında aralarında üniversite öğretim üyelerinin, zengin işadamlarının bulunduğu geniş bir kesim de oluştu. Bu kesim aralarında bir konuyla ilgili olarak tereddüt oluştuğunda Hüseyin Hilmi Işık'ın evine gidip görüş soruyordu. Bir süre sonra bu talepler Işık'a doğrudan değil, damadı Enver Ören aracılığıyla iletilmeye başlandı. Işık'ın ölümünün ardından cemaatin başına da Enver Ören geçti. İhlas Holding, Türkiye gazetesi, TGRT televizyon kanalıyla büyüyen cemaat, Enver Ören'in rahatsızlığı ve İhlas Finans'a el konmasıyla eski büyük gücünü kaybetti.



SÜLEYMANCILAR
Nakşi cemaatlerden olan ve adını kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan'dan alan Süleymancılar, siyasette en etkili ve Türkiye'deki en eski cemaatlerdendir. Demokrat Parti döneminden bugüne Kuran kursu tartışmalarının odağında yer alan Süleymancıların kurucusu Tunahan, 1888 yılında Bulgaristan'ın Silistre kentinde doğdu. Din ve hukuk alanında eğitim gördükten sonra, İstanbul'da Sultanahmet, Süleymaniye, Yenicami ve Şehzadebaşı gibi büyük camilerde vaizlik yaparken tanındı. Tunahan tek parti döneminde yasak olan Kuran kurslarını gizlice vererek, cemaati büyüttü. Cemaatin kendinden sonra ki liderleri çeşitli partilerde milletvekilliği ve bakanlık yaptılar.








 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
"Süleyman Tunahan (k.s.) mübarek ve alim bir zat idi. Oysa, ondan sonra cemaati sapıttı." diyorsunuz. Bekir Bey'de size ALLAH razı olsun demiş. Böyle cümleler tüm her süleymancıya yönelik olduğu için ben bunu gıybet olarak kabul ediyorum. yada cümlenin kuruluşunda bir yanlışlık yaptınız. Benim eşimde Sülaymancı veya ışıkcı olarak kendini nitelendiriyor. Saadeti Ebediyye isimli kitap bir fıkıh kitabıdır. Biz bir konu hakkında takıldığımız bir husus olursa onu açar orda belirtildiği şekilde bu güne kadar 13-14 yıllık evliliğimize yön verdik hayatımıza yön verdik. ondan sonra cemaati sapıttı demeyin efendim bildiğiniz kişilere hitab edin. Ayetlerde ve hadislerde süleymancılar diye birşey beliritiliyormu, o zaman nurcular da demiyor. Bende Süleymancı değilim Kadiri Rıfai tarikatına tabiyim ama gene de kuran-ı kerimi delil gösteren herşeye inanırım, hadislerde ise sahih olup olmadığını araştırırım. Süleyman Hilmi Tunahan veya Saidi Nursinini zerresi bile olamam ancak saygı gösteririm. Onlara tabi olanlarada saygı göstermek isterim. Saadeti Ebediye kitabı bir tane değildir. Bir çok sürümü vardır. bir kaç yılda bir yenisi çıkmıştır. Okumanızı tavsiye ederim.


Muhterem sıyah, mesajınıza her ne kadar radikal kardeşim cevap verecekse de, teşekkürümün sebebini ben de size başka bir zaviyeden manidar bir pencere açarak anlatmaya çalışayım.

Türkiye'de sayıları onlarca olan cemaatler var. Bu cemaatlerin hemen hemen büyük kısmının başı/piri; hali, hareketi, yaşantısı, kıyafeti, sözü, iman ve amelleri ile tüm toplumun sevgi ve saygısını kazanmış ve Allahualem Evliyaullah insanlar. Ve bu insanların hemen hemen hiç birisi hayatta değil. Şu an bu insanların yolunu şiar edindiğini söyleyen cemaatleri ve bu cemaatlerin liderleri ve etkili isimleri var sadece sahnede.

Şu an sahnede olanların hepsi de Allah'ın(cc), Kur'an'ın yolunda ve Peygamberi'nin (sav) izinde olduklarını açıkça beyan ediyorlar.

İslama hizmet yolundaki metotlarının, sistemlerinin farklılığını hoş görü ve mantık süzgecinden geçirerek kabul ediyoruz. Ancak bu cemaatlerin şu an ki liderleri, etkili isimleri ve hatta mensupları, niyet ve hedeflerinin aynı olduğunu söylemekle beraber;(kahiri ekseriyetle) bir araya gelmez, aynı camiye girmez, bir sofraya oturmaz, hasbel kader bir cemaat içine düşse yan yana gelip yüz yüze bakmaz, holding, banka, şirket yönetirler, kendilerinden olmaya zırnık koklatmazlar, siyaset ve politika yaparlar, giyim ve kuşamlarını, yedikleri içtiklerini, iskanlarını, arkadaşlarını, sözlerini Rasulullah'a (sav) benzetmezler, hükümleri, fetvaları farklı farklıdır ve, ve, ve...

Şimdi siz düşünün ve sonuç çıkartın. Bu cemaatlerin başları için asla demiyorum ama o baştaki isimlerlerin kredileri ile devam eden lider ve cemaatlerinin hali nedir?

Ayrıca bir ilave yapmak isterim. Her şeye rağmen bu haller içinde ki bu cemaatlerin içinde tertemiz, ak-pak insanlar vardır ve olacaktır, o insanları her zaman tenzih ederim.
 
Üst Alt