Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Risalei Nur....Ve Saidi ......

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Abi kalbini kırdı isem özür dilerim.

Ben aynen devam edeceğim. Sen de aynen devam et Abi.

Ben en has kardeşlerim ve özkardeşlerimle ve hatta en sevdiğim dayım ile dahi bazen böyle sertleşen sohbetler girerim. Akabinde sarmaş dolaş oluruz. Hatta dayım senin inacına sahip. Geçenlerde beni boğazladı ve dövdü. Üstüme çıktı. Ama hala biribirimizi çok seviyoruz.

Böyle konuşmalarımız sakın bizi birbirimze düşürüp kardeşliğimizi bozmasın.
Kur'an'a aykırı olan bu olur.

Beni döv Abi, ama sakın nefret etme.Beni yıkan o olur.

Muhabbetle


Sen hic merak etme Duha ben kirilmam gururda yapmam Insallah.Sen hic tasalanma.Eger müminin özelligi Egriyi düzeltmek dogruyu göstermek olmasa inan bos ver derim ama emir ne yapalim her türlü seye gönül gönüllü olarak zaten bastan kabul etmis yoksa kolaymi sandin sen Hanif olmayi.Nefret o ne kelime Duha biz Sizleri seviyor ve umuyoruzki bir gün kiracaksiniz zincirleri bu nedenle umutluyuz Insallah ve mücadelemizde bundandir.Biz sizleri seviyoruz...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Sözler güzeldirler, hakikattirler. Fakat benim değildirler; Kur'ân-ı Kerîmin hakaikinden telemmu'(parıldamış) etmiş şualardır.(ışık demetidir)
- "Ben sözlerimle Muhammed'i (a.s.m.) övmüş olmadım; aslında sözlerimi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmla övmüş ve güzelleştirmiş oldum
düsturuyla derim ki: Kur'ân'ın hakaik-i i'câzını(mucizevi hakikatlerini) ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim. Belki(kesinliklemanasında) Kur'ân'ın güzel hakikatleri benim tabiratlarımı da güzelleştirdi, ulvîleştirdi.(yüceleştirdi)"


Bu sözlere şirk diyen var mı?

Hala bazı sözlere zorlama tevil ile şirk diyen utansın?
ALLAH (c.c.) hesap günü Kur'an'dan sorumlu(43/44) olunacağını bildirdiği halde bakın onlar neden sorgulanacaklarına inanıyor ve ümit ediyorlar bakin hic zorlama varmi tevili birak kendisinde varmi böyle bir zorlama;

"Melaikeleri ehli hak ve hakikat yolunda gidenler için birer munis arkadaş yapan ve Risale-i Nur'un Şakirtlerini talebe-i ulûm sınıfına dahil edip Münker-Nekir suallerine Risale-i Nur ile cevap verdiklerini merhum kahraman şehid Hafız Ali'nin vefatıyla keşfeden ve hayatta bulunanlarımızın da yine Risale-i Nur'la cevap vermemizi rahmet-i ilahiyyeden dua ve niyaz eden...

(Asa-yı Mûsa.s.85)


Eger hala zorlama tevil diyorsan YUH olsun artik,Görmeyen gözlere...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Peki Abi, Kabir'de Münker ve Nekirin suallerine Risale-i Nur ile cevap vermelerinde ne gibi bir sapıklık vardır?
...


Şimdi, bize soracaklar "Rabbin kim? Kitabın nedir?"

O esnada akıl ile hesap veriyor olsak en kafir denilen Stalin dahi, Firavunlar dahi derdi "Rabbim Allah, Kitabım Kur'an" Çünkü, o sırada perde yırtılmış ve hakikat gözükmüştür. İnkar mümkün değildir.

Ama diyemiyecekler. Çünkü, orda akıl hesap vermez. Şahit olur.

Demek, ahirette hesap imandan ve ihlastan ve amelden olacak.

Adam Allah'a güya inanmış, Kur'anı ve Peygamberi tanıyor,ama ihlaslı değil veya amel etmemiş, elbette "Rabbim Allah" diyemiyecek.

Demek hesap günü tek faydası olan şey, iman, ihlas ve amledir.

Risale-i Nur Allah'ı ve Kur'anı öyle güzel tanıtıyor ki ve öyle bir samimiyetle öğrendiklerini uygulatıyor ki hesap günü o imanın ve ihlasın kazanılmasına vesile olan Risale-i Nur'un adını vermek, sapıklık olamaz. Bilakis hakkın ta kendisidir.

Elbette bir Nur talebesine sorulduğunda "Kitabın Nedir?" "Kur'an!" diyecektir.

Böyle demek ne Risale-i Kur'an üstüne koymaktır ne Said Nursiyi peygamber yapmaktır.

Elbette şöhretli bir doktorun kitabını okuyup talebe yetiştiren bir adamın talebesine sorsalar "sen o şöhretli doktora ait ilmi nerden öğrendin" Ders aldığı öğretmeninin adını verse hiç bir şekilde o şöhretli doktora hakaret olmaz.

Sonuçta, akıbete bakılır.

Her zaman sayıları milyonları bulmuş Risale talebeleri bu sözleri hiç bir zaman Kur'andan başka bir kitabtan sorumlu olmak gibi görmemeleri delil olarak seni ilzama yeter.

Çünkü, eğer hesap günü Risaleden sorumlu olacağımıza iman etse idik saklayamazdık. Küfür olduğunu düşünürdük.

Aynen öyle, Risaleleri Kur'an gibi görsek ilan etmek zorunda olurduk. Said Nursiyi Peygamber gibi görsek ilan etmek zorunda olurduk.

Sana soru Abi,

Bunca senedir Risaleden ve Said Nursi'den ders alan hiç bir talebe "SAid Nursi Peygamberdir, Risale Kur'an'dır veya gibidir" demediği halde anlamadığınız ve düşmanlığınızla görmek istediğiniz gibi yorumladığınız kelimelerle Said Nursiyi peygamberlik iddiası ile iftiralamak Kur'anın hangi ayetinde haktır.



Şunu unutma Abi, hesab günü Kur'an'da ne yazdığını sormayacaklar. Dünyada iken Kur'ana uyuyup uymadığımız hesap edilecek.

Risale-i Nur Kur'an'da iman ile mükellef olduğumuz meselelerin tefsirini ve tevilini yapar. İhlası kazandırır ve amele teşvik eder.



Evet siz dersinizki Rabbim Allah Kitabimda Risaleler,Evet aynen böyle dersiniz cünki Seyhiniz Peygamberlik agacinin son meyvasi oldugunu ve Risalelerinde Vahy oldugunu söyledigine göre bunda tezat nerdedir?Iftira etmiyorum kendi kitabindan göstermistim,hatirlarsan...



"Hem madem Celcelûtiye'nin aslı vahiy'dir. Ve esrarlıdır. Ve gelecek zamana bakıyor; ve gaybî umûr-u istikbâliyeden haber veriyor. Ve madem Kur'an itibariyle bu asır dehşetlidir ve Kur'an hesabiyle "Risale-i Nur" bu karanlık asırda ehemmiyetli hâdisedir. Ve sarahat (açıklıkla, şüpheye sebebiyet vermeyecek tarzda) derecesinde çok karine ve emarelerle "Risale-i Nur" "Celcelûtiye"nin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş...

"Celcelûtiye," Süryanîce bedî demektir. Ve bedî manasındadır. İbareleri bedî olan "Risale-i Nur" "Celcelûtiye"de mühim bir mevki tutup ekser yerlerinde tereşşuhatı görüldüğünden, kasidenin ismi ona bakıyor gibi verilmiş. Hem şimdi anlıyorum ki; eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde, bana verilen "Bediüzzaman" lakabı benim değildi. Belki "Risale-i Nur"un manevi bir ismi idi. Zahir bir tercümanına ariyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim hakiki sahibine iade edilmiş..."

(Şualar. s.588,590; Sikke-i Tasdik-i Gaybi. S.108,109; Risale-i Nûrun
Kudsi Kaynakları s.788;)

"Risale-i Nur" diye isimlendirdiği kitaplarının, kendisinin eserleri olmadığını söyler. Risalelerin kendisine iradesi dışında yazdırıldıklarını uzun uzun anlatır.

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi. s 30,93,192;Şualar/234; Asâyı Musa s.7; Bu konu hemen tüm eserlerinde sıkça vurgulanır)

İslâm inancında "ALLAH'tan bilgi almanın yolu vahiydir. Gayb, hakkında bilgi sahibi olmanın yolu da budur."

(İslâm İnancında Gayb Problemi. s.103)


Hem sakladiginizi iddia etmiyorum bilakis bunu tastik ediyorsunuz..Risalelerle cevap vereceginizi söyleyerek ve onun Peygamberlik agacinin son meyvasi olmasinida tastik ederek.O nedenle bakaca söze gerekte yok Biz gördüklerimizi buraya getiriyoruz siz ise hep ayni yerde duruyorsunuz yani cevap sadece bizi sorgulama.,Demiyorsunuzki;Peygamberlik agacinin meyvasi Peygamberdir,Vahy,Eger belli yasalar iceriyorsa ki Risaleler en azindan Kuranda olmayan dualar icerdiginden Din kitabi olarak aliyorsunuz ve bunuda Vahy dediginizden dolayidirki Kitapli Peygamber oluyor,o zaman bunu evirip cevirmeye ne gerek var,Sadece direk deme yerine dolayli empoze etmek yolunu secmissinizki bu acik bir sekilde beyan ediyorsunuz...

 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Abi bu kadar yazıyorsun söylediklerinde ilmi hiç bir delil olmadığı gibi akli bir delil dahi yok.

Sadece zandan ve niyet okumadan ibaret sözler sarfediyorsun.

Peygamberlik ağcının(şecere-i Risalet) meyvesi olmak demek Peygamber olmak demek mi? Neden?

Risaletin meyvesi dense idi haklı oldurdun. Ama şecere-i Risalet diyor.

Risalet Peygamberlik mesleğidir. O meslekte olan Peygamberler süs için gelmiyor. Elbette insanlara Allah'ı tanıtıyor, iman ettiriyor. Elbette her iman eden kişi o ağacın bir meyvesi haline gelir.

Sen eğer iman etti isen sende o ağacın bir meyvesisin.

Said Nursi ise Nurlu bir meyvesidir.


Hasa Hasa biz Peygamberlik agacinin Meyvesi olma gibi bir iddiamiz olamaz,Cünki Allahin kesin emrine asla muhalefet edemem.O diyorki Muhammed son Peygamberdir.Benim icin gerisi cöptedir ha ismi Iskender olmus acikca söylemis ha Kürdi olmus dolayli söylemis...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
"Risale-i Nur" diye isimlendirdiği kitaplarının, kendisinin eserleri olmadığını söyler. Risalelerin kendisine iradesi dışında yazdırıldıklarını uzun uzun anlatır.

Bu bîçare kardeşinizde üç şahsiyet var ki, birbirinden çok uzaktırlar.
Birincisi: Kur'ân-ı Hakîmin hazine-i âliyesinin dellâllığı(tanıtıcılığı) cihetindeki muvakkat(kısa, geçici) ve sırf Kur'ân'a ait bir şahsiyetim var. Onda dellâllığın iktiza ettiği(gerektirdiği) pek yüksek ahlâk var ki, o benim değil; ben sahibi değilim. O makamın ve vazifenin iktiza ettiği bir seciyedir(karakterdir). Bende bu neviden ne görseniz, benim değil; onunla bana bakmayınız, o makamındır.
14. Şua

Hey Maaşallah. Şu yüksek ahlaka bakın.

Nemrut gibi başardıklarını kendi aklına ve ilmine verenler nerde, şu yüksek tevazu nerede



Sözlerdeki hakaik ve kemâlât benim değil, Kur'ân'ındır ve Kur'ân'dan tereşşuh etmiştir(sızmıştır). Hattâ Onuncu Söz, yüzer âyât-ı Kur'âniyeden süzülmüş bazı katarattır(damlacıktır). Sair risaleler dahi umumen öyledir.
Madem ben öyle biliyorum. Ve madem ben fâniyim, gideceğim. Elbette bâki olacak bir şey ve bir eser, benimle bağlanmamak gerektir ve bağlanmamalı. Ve madem ehl-i dalâlet ve tuğyan, işlerine gelmeyen bir eseri, eser sahibini çürütmekle eseri çürütmek âdetleridir. Elbette, semâ-yı Kur'ân'ın yıldızlarıyla bağlanan risaleler, benim gibi çok itirazâta ve tenkidâta medar olabilen ve sukut edebilen çürük bir direkle bağlanmamalı.28. Mektub



İşte Said Nursi'yi çürütün ne olur ki, onun eserleri ona bağlı değil. Kur'an'a bağlıdır. Kur'andan süzülmüştür.

Apaçık görünmüyor mu ki Said Nursi akıllarını ilah yapmış bazıları gibi kendini öne çıkarmak derdinde değil.

Said Nursi eğer amacı kendine bir makam vermek olsa idi kendini numara dahi olsa kötüleyemezdi. Zinhar yasak görürdü. Eserini de kendine bağlaması icab ederdi.

Zorlama tevillerle SAid Nursi'nin güya kendini peygamber göstermiş gibi iddia ederek ancak onun yüksek ahlakını gözükmesine sebep oluyorsunuz.

Teşekkür ederim -z


Sözler güzeldirler, hakikattirler. Fakat benim değildirler; Kur'ân-ı Kerîmin hakaikinden telemmu' etmiş(parıldamış) şualardır(ışık hüzmesidir). Barla Lahikası


Said Nursi Risaleleri kendine mal etmek istememesini peygamberlik ilanı olarak zorlama tevil yapanlar: Acaba güneşten karanlık bir evin açık bir köşesinden gelen ışık hüzmesine güneş adını vermek aklı ile övünenlerin akıldan istifa etmesi manasına gelmez mi?

EVet

Risale-i Nur hakikat ise Kur'anın malıdır. Her hakikat gibi.

En adi bir adamın söylediği hakikatlar dahi Kur'anın malıdır.


Bütün iyi şeyler Allah'tandır.

Said Nurside ki yüksek iman ve idrak bunu görmüş, "Allah'ın öğrettiklerinden başka bir ilme sahip değilim" ayetini sözde bırakmayıp uygulayarak hakikat gördüğü Risaleleri kendi malı değil Kur'anın malı ilan etmiştir.

Yahu, bir çiçeğin sahibi Allah'tır dediğiniz vakit, çiçeği Allah yapmadığınız gibi, Risale Kur'anın malıdır dediğinizde onu Kur'an yapmış olunduğunu söylemek ne büyük bir utançtır.


Fazla yazmayayim artik dönüp dolasip ayni yere geliyoruz;

Hz. İmam Ali (r.a.), Tugadusiracunnuri fırkasiyle "Risale-i Nur"u tarihiyle ve ismiyle ve mahiyetiyle ve esaslariyle ve vazifesiyle gösterdikten sonra, Süryanice isimleri tâdâd (birer birer söyleyip sıralayarak (Yeni Lügat. Tâdât mad) ederek münacaat eder."

(Şualar. s.592; Asâyı Musa s.7; Sikkei Tasdiki Gaybi. Sekizinci şua.; Risale-i Nûr un Kudsi Kaynakları s.790,792).


Yine Hz. Ali (r.a.) ahir zamanda "Risale-i Nur"u dua ile ALLAH'tan niyaz ediyor, "Risale-i Nur'u medhü sena ediyormuş.

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi. sekizinci şua)

Aişe (r.a.) annemizin, Peygamberin bile, yarın ne olacağını bildiğini söyleyenin ALLAH'a iftira ettiğini söylediğini hatırlatması karşısında, acaba Hz. Ali'nin, "Risale-i Nur'u, tarihiyle, ismiyle, mahiyetiyle, esasları ve vazifesiyle birer birer sıralayarak bildirdiğini, ahir zamanda "Risale-i Nur"u ALLAH'tan niyaz ettiğini ve onları övdüğünü söyleyen kişi, ALLAH ile birlikte İmam Ali (r.a.)'a da iftira etmiş olmaz mı?

"Şeriat ta; yüzde doksan dokuzu ahlak, ibadet ve fazilete aiddir. Yüzde bir nisbetinde siyasete müteallıktır, onu da Ulü'l-Emirlerimiz düşünsünler!.."

(Tarihçe-i Hayat, Said Nursi, s.65; İthamları Reddediyorum. S.206 Av. Bekir Berk. Yeni Asya yay. Türkiye de Nurculuk Davası Bekir Berk. S.263; İlmi ve Hukuki Açıdan Nurculuk Davası. Av. Bekir Berk s.263. (1911/İst. Divan-ı Harbi Örfi den nak.))

"Şeriat-ı garrânın bin kısmından bir kısmıdır ki siyasete taalluk eder.
O kısmın ihmaliyle şeriat ihmal olunmaz..."

(İthamları Reddediyorum. s.206 (1913/İst.Münazarat tan nak.))

"Otuz üç âyât-ı Kur'aniye'nin işaretiyle ve İmam Ali (r.a.)'ın üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı Azam'ın kat'i itibariyle tahakkuk etmiş olan "Risale-i Nur"un, siyasetle alakası yoktur. "Risale-i Nur"a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilemez. Daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar... Hem, Kur'an bizi siyasetten şiddetle menetmiştir."

(Tarihçe-i Hayat,.467,530)

Elhamdülillah;Seriati dahi anlamaz ise;

ALLAH'ın; "Kendi hükümleriyle hükmetmeyenleri, kafirlerin ta kendileri..."


(Mâide/44)

"Biz sana her hususa cevap veren bir şeriat gösterdik,
ona uy! Bilmeyenlerin keyfi arzularına uyma!"

(Câsiye/18)

"Melaikeleri ehli hak ve hakikat yolunda gidenler için birer munis arkadaş yapan ve Risale-i Nur'un Şakirtlerini talebe-i ulûm sınıfına dahil edip Münker-Nekir suallerine Risale-i Nur ile cevap verdiklerini merhum kahraman şehid Hafız Ali'nin vefatıyla keşfeden ve hayatta bulunanlarımızın da yine Risale-i Nur'la cevap vermemizi rahmet-i ilahiyyeden dua ve niyaz eden...

(Asa-yı Mûsa.s.85)


ALLAH (c.c.) hesap günü Kur'an'dan sorumlu olunacağını bildirdiği halde;

Ve muhakkak ki o, hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride ondan mes'ul olacaksınız

43/44

"...Hint dinlerinin hemen tümünde, Antik Mısır mistisizminde, ve Yahudi toplumunun ruhaniyatçı anlayışında nefsin tezkiyesi, çile, ruhun kurtuluşu, aşk ve irfan motiflerinin egemen olduğunu görüyoruz. "ALLAH'ı O'ndan korkmaksızın ve O'ndan hiçbir fayda dilemeksizin sevmek." bunlardandır. Tasavvufçu Rabiatu'l-Adeviyye de (h. 195), cennet arzusu ve cehennem korkusu ile değil, sadece kendisine kavuşmak için ALLAH'a ibadet ettiğini söyler. Rabia; "Ateşinden korktuğum yahut cennetini umduğum için sana ibadet etmedim. Sana sadece zatın için ibadet ettim." demek suretiyle ALLAH'ın iradesinin gereği olan düzenlemeyi hiçe sayarak ALLAH'a iftira eder. Yine Rabia; "Kur'an'ı indirirken, kendisine korkarak ve umarak dua etmemizi emrettiği için Yüce ALLAH'ın yanlışlık yaptığı, cennete bizi teşvik etmek ve cehennemden sakındırmakla haksızlık ettiği"ni ileri sürer... "Bunları bizden isteyen ALLAH'ın bizi yanlış yollara sevk ederek bizi aldattığı"nı belirterek ALLAH'a iftirasını sürdürür... Çünkü bütün bunlar yerine sadece zatını isteyecekmişiz..! Cennetini istemeyecek ve cehenneminden korkmayacakmışız..! Cennet ümidi ve cehennem korkusu ile insanların kendisine yönelip ibadet ettiği ve madde boyutundan soyutlanmadıkları gerekçesiyle müslümanların yöneldikleri Kabe'yi, Rabia, "put" diye nitelemekte ve "yeryüzünde ibadet edilen şu put" demektedir. Çünkü kendisini cenneti istemeyecek ve cehennemden korkmayacak kadar madde boyutundan soyutlanmış kabul etmektedir. Tasavvuf şairi Yunus Emre de; "Cennet cennet dedikleri / Birkaç köşkle birkaç huri / İsteyene ver onları /Bana Seni gerek Seni." (diyor)


ALLAH (c.c.) Kur'an'da cehennemi vasfederken; "İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır."

(Meâric/11-14, Abese/34-37)

Said Kürdi ise, güya takvanın alâmeti olarak böylesi bir cehennemi kabul edeceğini söylüyor. "Bu hizmete, yani ehl-i imanı dalâlet-i mutlakadan kurtarmağa, lüzum olsa, dünyevi hayat gibi, uhrevî hayatımı da feda etmeyi bir saadet bilirim; binlerce dostlarım ve kardeşlerimin cennete girmeleri için, cehennemi kabul ederim.

(Sikke-i Tasdiki Gaybi gir. Böl.; Tarihçe-i Hayat s.600; İthamları Reddediyorum. s.52,220; İlmi ve Hukiki Açıdan Nurculuk Davası. s.288; Türkiye de Nurculuk Davası s.288)


"Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır... "

(Secde/16)

Said Kürdii ise; "Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu. Kur'an'ımız yeryüzünde cemaatsız kalırsa Cennet'i de istemem; orası da zindan olur. Milletimizin imanını selamette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmağa razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.

(Tarihçe-i Hayat. s.600)


Gayb konusuna girmeden geceyim cünki Ikisey varki her sey ortaya dökmektedir,Birincisi;

(Sikke-i Tastik-i Gaybi, Saidi Nursi, s.132)

"Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Oturmuştum. Karşısında bulunan Lise mektebinin büyük kızları onun avlusunda gülerek raks ederken, onları, o dünya cennetinde cehennem hûrileri hükmünde gördüm. Fakat birden elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Onların gülmeleri elîm ağlamaları suretini aldı. Ondan bu gelen hakikat inkişaf etti. Yani, elli sene sonraki hallerini manevî ve hayalî bir sinema ile gördüm ki: O gülen altmış kızdan ellisi; kabirde azab çekiyorlar, toprak olmuşlar. Ve on tanesi, yetmiş yaşında çirkinleşmiş, herkesin nazar-ı nefretini celbediyorlar. Ben de onlara ağladım."

Asayi Musa..



Said Kürdi herkesin kendi kitaplarına muhtaç olduğunu iddia ediyor.

Bu acip asırda ehl-i îman, Risale-i Nur'a ve ehl-i fen ve mektep muallimleri Asâ-yı Mûsa'ya şiddetle muhtaç oldukları gibi; hâfızlar ve hocalar dahi Zülfikar'a şiddetle muhtaçtırlar.

Asa-yı Musa.(S:9)


Kusursuz diyor;



...bu kardeşiniz hak ve hakikate muvafık ve mutabık bir cevap verebilmek için inayet ve kerem-i İlahi ve meded-i ruhaniyet-i Peygamberiye iltica eyledi. Şöyle ki: Mübarek Sözler şüphesiz Kitab-ı Mübinin nurlu lemeâtıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber küll halinde kusursuz ve noksansızdır.

Zülfikar Mecmuası(S.23)


Kurana nisbet edip hatta daha yüceye cikarilan bir Kitabinin oldugunu iddia ediyor;

Evet, Risale-i Nur'da öyle bir kuvvet vardır ki, Avrupa'nın en müannid filozoflarını dahi teslime mecbur eder. Her ruhun bir ihtiyac-ı hakikîsi olan hakikî iman nurunu arayan Hıristiyan muvahhidler, elbette Risale-i Nur'u görseler, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın vesâyâsı nev'inden kabul edip sarılacaklardır...

Zülfikar Mecmuası(S.118)




Said Kürdi,yapılan eziyetten dolayı 4 defa deprem oldu iddiası.

Mahkemede dediğim gibi, nasıl ki dört defa dehşetli zelzeleler, bize zulmen taarruzun aynı zamanında gelmesi gibi pek çok vukuat var... Hattâ tahmin ederim ki; benim hukukumu muhafaza ve beni himaye etmek için çok güvendiğim Afyon Adliyesi, Denizli Mahkemesindeki Risale-i Nur hakkında müracaatıma bilâkis ehemmiyet vermedi, beni me'yus etti, adliyenin yangınına bir vesile oldu ihtimali var.

Emirdağ Lahikası.(S:16)

Hatta;

Said Kürdi'nin talebeleri ise Isparta'da kuraklığın olduğu bir dönemde Üstadlarının Isparta'ya teşrifleriyle nebatâtı yeniden hayata kavuşturacak şekilde yağmurun yağdığını, böyle bir yağmurun bir de doksan üç tarihinde yağmış olduğunu bu tarihin ise Üstadlarının doğum tarihi olduğunu söylüyor, o zaman da yağmış olmasının gerekçesini o sebebe bağlıyorlar.

(Sikke-i Tasdiki Gaybi gir. Böl. (Mustafa, Rüştü, Lütfi, Hüsrev, Bekir ve Refetin tesbitleri.))

Biz desek inanmazlar;Bakalim Buhariden olana ne derler;

Peygamber (s.a.v.)'in oğlu İbrahim'in öldüğü gün güneş tutulunca, insanların güneşin İbrahim'in ölümünden ötürü tutulduğunu söylemeleri üzerine Rasûlullah (s.a.v.);

"Şüphesiz güneş ile ay ALLAH'ın âyetlerinden iki âyettir.
Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayatı için tutulmazlar... buyurur.

(Buhari.C:3 s.1014, 1015,1031,1021,1022,1034; C:7 s.3018)



Kendisine alenen bir kitap inmeyince, bu kez inmiş olan Kitab-ı Kerim'de kendisini görmeye çalışır, bunun yollarını arar durur.
Bu insanlar eserlerinin aslının vahiy olduğunu niçin söylüyorlar? Böyle bir şeyle neyi hedefliyorlar? Niçin ifsada kalkışır, tahrife yeltenirler?
Kuşkusuz hiçbir müfsid muharrif; "ben ifsad ediciyim, ben tahrif ediciyim" demez! Oysa söyledikleri ayan beyan ortadadır.

Geçmiş kavimlerdeki din tahrifcilerine baktığımız zaman şunu görürüz: insanlara kabul ettirmek istedikleri görüş ve düşüncelerini kendi yanlarından ve indî kanaatleri olduğunu söyledikleri takdirde, bunun kabul görmeyeceğini düşünmüşler. Onlar da kabul ettirmek istedikleri söz ve fiillerinin sahibinin gerçekte ALLAH olduğu yalanına başvurmuşlar ve görüşlerini ALLAH'a nisbet etmişlerdir. Artık insanlar o görüş ve düşünceleri reddedemez ve kendilerini kabule mecbur hissederlerdi. Neticesi(!)... Evet neticesi de geçmiş kavimlerin helak sebeplerinden olan tahrif...
Elhamdülillah;

"Doğrusu Kitabı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz."

(Hicr/9)
 
Son düzenleme:

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Said Kürdi'nin taraftarları, statükonun selameti için Şiilik'te kıyâmî boyutun ön plana çıkmasından ötürü, Şiilere ve Şiîliğe öfke saçarken, Üstadlarının dinamiklerini Şia'dan aldığını ve birçok konuda onları da geride bıraktığını bilmez veya bilmemezlikten gelirler.
Said Kürdi, Kur'ân'ın batınî manası olduğunun da ötesinde, vakit bulabilseymiş Kur'an'ı bütün harfleriyle hesap ederek ilahî şifrelerini çıkaracakmış..! "Rumûzât-ı Semâniye" adlı risalesinde şöyle diyor: "...Her bir harf çok işârât meyvelerini veriyor, çok meanileri de ifade ediyor. Adeta Kur'an harfleri muazzam bir mütenevvi İlahî şifrelerdir... "Rumûzât-ı Semâniye"yi yazdığım zaman hem çok acele te'lif edilmiş, hem de benim eski mahfuzatıma itimad ederek takribi iki mikyas yaptım. Onun ile hem eski ulemânın hesaplarına binaen Kur'an harflerinin i'caz cihetinde sırlarını yazdım.... Daha tam tamına tahkiki bir tarzda bütün Kur'an'ı bütün harfleriyle ve kelam ve kelimâtıyla hesap etmeye ve letâif-i i'câziyeyi onunla tam takviye etmeye vakit bulamadım...

(Zülfikar Mecmuası. Fihriste-i Rumûzat-ı Semâniye. 29.Mek. 8.Kıs. 8.Remz. (Risale-i Nûr Külliyatı. Bediüzzaman Said Nursi. C:2. s.2321 Yeni Asya yay. ist. 1996); Bkz: Risale-i Nûr un Kudsi Kaynakları s.773-783)

"Said Kürdi'nin de bu metotla Kur'ân'ın otuz yerinde "
Nûr Risaleleri ne işaret edilmiş olduğunu açıklamaya çalıştığı görülür.

(İslâm Ansiklopedisi C:10 ebced mad.s.70 Bkz; Said Nursi nin Şualar. s.234-236,572-594; Sikke-i Tasdiki Gaybi. Birinci şua; Hakkın Müdaafası. 214-227 ve diğer eserleri )

Böyle bir yaklaşımın ALLAH'a iftira olduğu söylenilmesi gerekirken, bakın Nur talebeleri'nin kanaati nedir?

"Risale-i Nur'a Kur'ân'ın işari mana tabakasında Cifr ve ebcede bakan ve işaret eden "İşârât-ı Kur'an Risalesi"in de otuz üç âyet kadar kaydedilmiştir. Rumûzât-ı Semâniye, Kastamonu lahikaları, ve onüçüncü ve ondördüncü Şualar'da ve nihayet Emirdağ Lahika mektuplarında belki on beş âyet daha vardır. Bütün bunların tamamı belki elli âyeti bulmaktadır... Kur'an ve hadisi şeriflerle beraber, evliyaların "Risale-i Nur"a işaretlerinin tamamı, Üstad umum o işaretler için "Bin" demiş. Fakat bence bütün o işaretlerin yekûn teferruatlarıyla beraber mecmu'u, binden çok fazladır.

Lakin Hazreti Üstadca bin olarak ifade edilmiştir. Elbetteki manidardır. Yani nasıl ki Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in mu'cizâtının mecmu'u için, islâm muhakkikleri "bin" demişler, küsuratı nazara almamışlardır, öyle de, Hazret-i Üstad'a ve "Risale-i Nur"a gaybî işaretlerin mecmu'u dahi, küsurlar nazara alınmazsa, bin olması, yani öyle kabul ve kaydedilmesi şayan-ı tefekkürdür. (Bak bak Resule karsi yapilan Nisbete)

(Risale-i Nûr un Kudsi Kaynakları s.790,792)

İlm-i esrar-ı hurûfla en çok alakadar ve meşgul olan Hz. Muhyiddin-i Arabî (!)in neden herkesten evvel ve daha çok Risale-i Nûr ve Üstad Bediüzzaman hakkında gaybî işaretler bırakmamış? diye varid olan bir suale Hazreti Üstad:

Hazreti Muhyiddin, benim ileride onun mesleğini bir derece tenkid edeceğimi hissettiği için, ben ve Risale-i Nûr hakkında işaretleri perdeleyerek bırakmış. Yoksa aslında onun çok işaretleri vardır.

(Risale-i Nûr un Kudsi Kaynakları s.791)

Diyebiliyor ve kendisi gibi cefri olan Muhyittin-i Arabî nin de gaybı, hem de Said Kürdi nin onun mesleğini bir derece tenkid edeceğine varıncaya kadar bildiğini (nazik bir ifadeyle hissettiği ) söyleyecek kadar İslâm inancına taban tabana muhalif inancın sahibi Said Kürdi:

Ne yazık, hayret için de görüyoruz ki, hem bu metodu (Cifr) alabildiğine kullanıyor hem de bu işin İslâm dışı bir usûl olduğunu söylüyor. Tıpkı gayb ile ilgili konuda olduğu gibi, doğruyu bildiği halde böyle bir şeye başvurduğunu da maalesef bütün açıklığıyla izah ediyor.
Muhyiddin-i Arabî yi, bir hakikat harikası, aldansa bile aldatmayan, mühim bir meşrep sahibi, yüksek ve kuvvetli bir iman sahibi, hâdî (hidayete ermiş, mürşid, rehber, hidayete erdiren) v.s. iltifatlarıyla tanımladıktan sonra (Lem alar.s.39,45) kendisine sorulan cifr ile ilgili bir soruya da şu cevabı veriyor:

Biz kendi arzu ve tedbirimizle bu hizmette bulunmuyoruz. İhtiyarımızın fevkinde bize daha hayırlı bir ihtiyar işimize hakimdir. İlm-i cifr meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan hakiki vazifeden alıkoyup meşgul ediyor. Hatta kaç defadır esrar-ı Kur aniye ye o anahtar ile bazı sırlar açılıyordu. Kemâl-ı iştiyâk ve zevk ile mütecevvih olduğum vakit kapanıyordu. La ya lemul ğaybe illALLAHu (Gaybı ancak ALLAH bilir) yasağına karşı edep dışı davranmak ihtimali var. İman ve Kur an ın esas hakikatlerini kat i delillerle ümmete anlatmak ilm-i cifr gibi gizli bilgiler yoluna başvurmaktan yüz derece daha fevkinde ve bir meziyet ve kıymeti vardır. Bu kudsî vazifede kat i hüccetler ve muhkem deliller su-i isti male meydan vermiyorlar. Fakat cifr gibi muhkem kaidelere dayanmayan gizli ilimlerin kötü emeller için kullanılma ihtimali vardır..

(Lem alar.s.41 (Dokuzuncu Lem a); Risale-i Nûr un Kudsi Kaynakları s.760)

Bu tür vasıtalara başvurarak bir takım hâdiselerin beyan edilmesiyle ortaya çıkan gayr-i İslamiliğin o denli alenî olması karşısında şu izahatları da yapmaktan kendisini alamıyor,

İman hizmetin de bu zamanda binler tahribatçılara mukabil yüzbinler tamiratçı lazım gelirken halkları ürküttürmek ile manevi kuvveti kırmak cihetiyle ve sebepleriyle ve bütün o manilere karşı Risale-i Nûr şakirtlerinin manevi kuvvetlerinin takviyesine medar ikramat-ı ilahiyeyi beyan ederek Risale-i Nûr etrafında manevi bir tahşidat yaptırmak hikmetiyle bu tür şeyler yazdırılmış Yoksa haşa kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etmek ve hodfuruşluk etmek ise, Risale-i Nûr un ehemmiyetli bir esası olan ihlas sırrını bozmaktır. Bu benim değil Risale-i Nûr un kerametidir. Risale-i Nûr ise Kur an ın malıdır ve tefsiridir* Gerçi bu çeşit ikramlar yazılmasa idi daha münasip olurdu. Fakat bu kadar hadsiz karşı gelenler ve çok kuvvetli ve kesretli düşmanlar karşısında bizlere manevi kuvvet ve cesaret ve sebat ve metanet vermek için kat i mecburiyet oldu bende yazdım

(İlmi ve Hukiki Açıdan Nurculuk Davası s.287; (Türkiye de Nurculuk Davası s.287.))

*Yalan hadis uydurup bunu da Rasûlullah (s.a.v.) e nisbet edenlerin de gerekçeleri arasında bu tür savunmalar vardır.
Zaten cefrî (ceffâr)** olan bir insandan bundan başka bir şey beklenilmez.


** Daha çok Şiiler tarafından geleceğe ilişkin haberlerin bildirilmesinde kullanılan cifr (cefr)le uğraşanlara denir

(Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.C:7 s.215)
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Kur'an sana Said demiş iftirası.Siracun-Nûr(S: 250-251)

Madem ki Kur'an sana Said ( ) demiş... Elbette sen saidsin hem ismin ve hem resmin saiddir. Madem ki, Kur'an sana Said ()demiş... Elbette hem için temiz ve tahir, hem de dışın.
Madem ki, Celcelutiyye sana Bedi' demiş. Bundan daha güzel medh ve bundan daha a'lâ ve ezka bir vasıf mı olur. Sen böyle nişanlar ve ihsanlarla, bu asrın bir hidayet serdarısın. Bizler senin kadrini ve bu kıymetini bilemedik. Senin büyük kadrini ve şanını gelecek olan asırlar takdir edip, asıl menkıbe ve mersiyyeni yine onlar yazacaklar.


Kur'an'da (Said), hadiste (Seyyid) yalanı.(S: 255)

Deriz hep, diye cümleten cevap verip, oradan başlarımız ve parmaklarımız üstünde, yalınayak ve baş açık, arz-ı Hicazı velveleye ve dehşete salan tekbir ve tehlil sadaları ve meleklerinde çıkardığı yas ve matem sesleriyle, Medine-i Resulullah'a ve Ravza-i Mutahhara'ya varalım
İşte emanetin, işte Risale't-ün Nur'un kahramanı, işte Kur'an'da (Said) ve Hadiste (Seyyid) diye söylenen mübarek Üstadımız diyerek, seni Fahr-i Âleme sunalım.

Siracun-Nûr, Said Nursi, Tenvir Neşriyat, İstanbul 1988


Sözler


Tarihte Said Kürdî gibi kendisiyle övünen bir kişi daha zor bulunur.(S: 141)

Saniyen: Madem Risale-i Nur, bu mucize-i kübrânın elinde bir elmas kılıç hükmünde hizmetini göstermiş ve muannid düşmanlarını teslime mecbur etmiş. Hem kalbi, hem ruhu, hem hissiyatı tam tenvir edecek ve ilâçlarını verecek bir tarzda hazine-i Kur'âniyenin dellâllığını yapan ve ondan başka me'hazı ve mercii olmayan ve bir mucize-i mâneviyesi bulunan Risale-i Nur o vazifeyi tam yapıyor. Ve aleyhindeki dehşetli propagandalara ve gayet muannid zındıklara tam galebe çalmış. Ve dalâletin en sert, kuvvetli kalesi olan tabiatı, Tabiat Risalesi ile parça parça etmiş. Ve gafletin en kalın ve boğucu ve geniş daire-i âfâkında ve fennin en geniş perdelerinde Asâ-yı Mûsâ' daki Meyvenin Altıncı Meselesi ve Birinci, İkinci, Üçüncü, Sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda gafleti dağıtıp nur-u tevhidi göstermiş.


Sözler, Said Nursi, Yeni Asya Neşriyat, Almanya Baskısı Mart 1994
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43

Sonra insanlar, bir takım kitapların etrafında kümeleşip din konusunda bölük bölük oldular. Her bölüğün, kendi yanındakine güveni tamdır. Onları, daldıkları hayalleri içinde bırak; bir süre böyle gitsin. Onlara mal ve oğullar vermemizi nasıl değerlendiriyorlar? Onlara mal kazandırmak için mi koşuyoruz? Hayır; fark edemiyorlar.” (Müminûn 23/52-56)
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Böyle tip başlıkları kapatmak yerinde "Habibim" hitabının ilmi bir zeminde tartışılmasını kapatmak "Hayret"

Eğer forumda ilmi müzakereler yasaksa bilelim. Eğer forum sadece cemaatlere (hususan modların da düşman olduğu cemaatlere) saldırmak için açılmışsa da bilelim.

Söyleyin, İşimiz gücümüz var. Beyhude buralarda takılmayalım.

Modlara sataşacağına sen kendi işine bak!
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İşim, İslami forumlarda ilmi müzakere ve münazara ve teatilere katılmaktır.

İşim, forumlarda hakarete ve iftiraya uğrayanları savunmak veya kendi cemaatimi savunmak zorunda kalmak ile mücadele değildir. O kısım modların işidir.

Madem ben işimi yapmak istiyorum, siz de işinizi yapın.

Unutmayın, bu forumun yasal sahibi siz olabilirsiniz. Ama asıl sahibi biziz. Biz de istiyoruz ki, forum ilmi müzakere platformu olarak kalsın.

Birilerinin düşmanlıklarını kusmak ve hezayanlı iftiralarına zemin olmak ve kendi cenahının propganda alanı yapılmak amaçlı yazılara izin vermiyoruz. Zaten bu husus forum kuralları dahilindedir. Kurallar uygulansın.

Forumun asıl sahibi olarak bunu istemek en tabii hakkım-ızdır.


Sayın Duha Bey

Sizin ilmi münazara ve teatilerinize müdahale edilmedi.

Hakarete ve iftiraya uğrayanlara ise Forum kuralları gereği ve yöneticilerin inisiyatifi çerçevesinde zaten müdahaleler yapılmaktadır.

Ama sizin yöneticilere iş öğretmeniz abesle iştigaldir. Forumda ki kıdeminiz ve size olan hüsnü zannımızı bu şekilde mesajlar asarak kullanmanız ise ayıptır.

İşte zaten şu yukarıda ki tarzlarınız nedeniyle bu formun kıyamı bozulmaktadır.

Daha öncede belirttiğim gibi, eğer haksızlık görüyorsanız şikayetlerinizi daha kıdemli yöneticilere yapın.

Ama bu formu ve yönetimini sizin kalitenizde (!) bulmuyorsanız zor yoktur.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Birincisi,Bak Abim, eğer ben seni veya forumu tehdit etti isem ve bu yüzden beni uyarmaz direk atarsın. Tehditin cezası uyarı değildir. Eğer tehdit etmedi isem, ancak sen şüphelenmişsen beni uyarmaz sorarsın. Şüphe ile hüküm verilir mi? Bu nasıl adalettir?

bu noktada haksızlık yaptın.

İkincisi, sen Risale okuyanları hırsızlıkla itham ettin. Ben ıspat etmez ise müfterisin dedim.

Eğer senin iftirana sana savunma hakkı ve iddalarını ıspatlama şansı verdikten sonra , eğer ıspat edemezsin şartını koyarak müfterisin demek hakaretse beni forumdan atarsın.

Yok hakaret değilse, uyaramazsın.

Üçüncüsü, ben forumun kurallarına itiraz etmiyorum. Uygulamaya itiraz ediyorum. Dünyanın hiç bir yerinde uygulamaya itiraz etmek isyan olmaz.

Dördüncüsü, beni haksız yere uyararak savunmama müdahale ettin.

Birileri iftira ve hakaret yağdırırken, destek vererek o iftiralara ve hakaretlere ortak oldun. Bilmeden yaptığın bu işten dolayı seni uyarmama hakaret , iftira adını vererek "yetti be!" tarzı ile ağzındaki baklayı çıkararak tüm kinini kusarak Risale okuyucularına akla hayale gelmez, Bekir Abiden beklenmez hakaretler yağdırdın.

Benim cemaatim adına endişeme, savunmama ve senin müdahil olmanı istememe yalakalık isteme , propoganda, gibi isimler verdin. En azından şahsım adına değil cemaatim adına işledim. Sen ise nefsin adına işledin.

Senin şu yazdığın ve benzer tüm mesajların Forum kurallarına aykırıdır. Ne aradığını bilmiyorum. Ama risaleyi okuyan kişileri "aşereyi mübeşşere" gibi görmez isen, yazdıklarımın bir forum münazarasından ötesi yoktur.

Ama sen yinede her mesajınla Forum kurallarını ihlale devam ediyorsun. Ve bunu yaparken de "sütten çıkmış ak kaşık" havasındasın. Uyarılmak dahi sana zor geliyor. Eğer bu münazaranın bir tarafı ben olmasa idim, bu hareketlerine bu müsamahayı göstermezdim ama itidali tercih ediyorum...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Doğru bir forum kuralını ihlal ediyorum. Uygun olmayan bu başlıkta kendimi savunmak zorunda kalmışım.

Ama beni uyardığın başlıklarda cevap hakkımın kapatılması beni buna mecbur bırakmış. Onun dışında hiç bir kural hatası işlememişim.

Hakkımı savunacak hakim bana sırt çevirse ben halimi kime şekva edeyim?

Sütten çıkmış ak kaşık havasında da değilim. Çok Kusurluyum. Ama cereyan eden olayda haklıyım. Bu hususta sütten çıkmış kaşıkım.

Tekrar etmek istiyorum:

Forumu tehdit ettiğim söylenerek uyarı aldım.

Tehdit ciddi bir suçtur. Forumun ötesinde yasal tahkikat lazımdır. Cezası forumdan atılmaktır.

Şimdi diyorum: Eğer ben forumu tehdit etti isem beni atınız.
Yoksa adi at hırsızlarına verilen uyarı cezasını kabul etmiyorum.

..
İkinci uyarı hakaret etmek ile alakalı.

Forum kurallarına göre hakaret atılmayı gerektirir.

Hal böyle olunca uyarı cezası verilmez.

Eğer hakaret etti isem beni forumdan atınız.

Yoksa özür dilemek ile mükellefsiniz.



Hala kendin çalıp, kendin oynuyorsun Duha.

Hala iş öğretiyorsun.,,

Merak etme, uyarılmak, cezalandırmak veya banlanmak zamanı gelince gereği yapılır. Sıkma canını...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İnatçı Boşnak...

Risaleyi Nur ve müellifi hakkında sürekli hüsnü zan ettim. Okumadığım bir eser, tanımadığım bir alimdir. Hüsnü zandan ötesi zaten olmazdı. Forum da asılan yazılar çerçevesinde okuduğum pasajlara yine edeb ile fikir beyan ettim. Bu konuda eleştirdiğim iki nokta oldu son dönemlerde. Birisi Risale'nin bulunduğu ülkeye, topluma asayiş zerk etmesi hususu ki risale hakkında direkt eleştirim budur. Zira şu ana kadar okuduğum ve hatta kaynak olarak kullandığım risale alıntılarında itiraza sebep başka konu görmedim. Bunu asayiş temini konusunda da, var olan çelişkiyi açık bir şekilde ifade ettim. Reel ve rasyonel bir savunma da alamadım sizden zaten.

İkincisi ise, size göre risale talim eden insanlar, kusursuz kabahatsizdir. Bunu reddettim. Bunu farş ettim.

Bu teatilerde, bu yanlışları yapanların risaleler yüzünden yaptığı iddia edilmedi ki, risalelerin kötülendiğini ve senin bu tarzının onları korumak adına yapıldığını kabul edelim. Risaleye farklı bir sorguılama getiren arkadaşımız ile ise zaten teati etmektesin.

Ama sen, bu teatileri hazmedememekten ötürü tüm hırçınlığınla saldırganlığınla çıktın ortaya. Ve sürekli aynı kelam. Beni atın, beni satın. Biz burada her hata edeni tepe taklak kapıya mı attık da seni de atalım?.. Ha, sen bu sebeplerle forumdan atılmayacağını bildiğin için, bu lafı sürekli tekrarlıyor ve haklılığını tebarüze çalışıyorsun ama, bu tarza herkes kanmaz...

Bir şey daha... Seni nurcu bilip sana veya nurculuğa bir saldırı emelim yok. Gerçekler ne ise o. Ama tüm İslam ahkamını, edebini, sevgisini, hissesini nurcuların tekelinde zannedip te, o eda ile ortalarda dolaşılmasını da benim hazmedemediğim bir gerçektir. Ama bu yüzden de kimseye sataşmadım. Nurcudur diyerek de hiç ama hiç kimseye sataşmadım.
 
Üst Alt