Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Risalei Nur....Ve Saidi ......

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
HURAFE MERKEZLİ NURCULUK DİNİNİN KURUCUSU
SAİD KÜRDİ’NİN PEYGAMBERLİK ÇABALARI
Hilmi POLAT (İlahiyatçı)
Kur’an’da Hz.Muhammed’e açıklanmadığı halde Said Nursi’ye açıklanmış gizli gerçekler var mıdır? Risalei Nur; Kur’an’nın gizli gerçeklerinin arştan inen kesin delili midir?
Şualar, Birinci Şua,’da geçen;
“Kur’an’ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! Tenzil’ül-Kitab cümlesinin sarih bir manası asrı saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübîn’in nüzulü olduğu gibi, manayı işarîsiyle de, her asırda o Kitabı Mübin’in mertebe-i arşiyesinden ve mu’cize-i maneviyesinden feyz ve ilham tarîkıyla onun gizli hakikatları ve hakikatlarının bürhanları iniyor, nüzul ediyor…”

Kastamonu Lâhikası, Yirmiyedinci Mektubda geçen;
“Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakâik-ı Kur’aniyenin muammalarını keşfetmiştir ki; her bir tılsımın bilinmemesinden çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp, tereddüdlerden kurtulmayıp, bazan îmanını kaybederdi. Şimdi, bütün denizler toplansalar, o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler.”
Dinin, imanın, ayet ve hadislerin müşkülü olabilir, ama bunlar gizli, sırlı değildir. Dinimiz, Kitabımız apaçıktır, esrar perdesiyle örtülü değildir. Esrarengiz bir dinle Allah’a nasıl kulluk edilebilir? Kur’an’ın bir ismi de “Beyan”dır. Allah (c.c) Ali İmran 138’de “Bu, insanlar için bir beyandır (apaçıktır).” buyurmaktadır.
Bu sözlerle Risalelerin kutsallığına, yeni bir peygambere ve dine zemin hazırlanmaktadır. Hedef; Said Kürdi yeni bir peygamber, Risaleler yeni bir ilahi kitap, Kur’an ise sırlarla dolu, açıklanmamış gizli bir kitap, Hz.Muhammed ise Kur’an’ın sırlarından habersiz veya haberi varsa bunları ümmetten saklamış bir peygamber. Böyle bir iddia küfürdür, çünkü Allah, Bakara 79’da “Vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra “bu Allah katındandır” derler. Hedefleri, onun karşılığında bir şeyler almaktır. Vay o ellerinin yazdığından dolayı onlara! Vay o kazandıklarından dolayı onlara!.” buyurmaktadır.

Said Kürdi Peygamberlik iddiasında bulunmuş mudur?
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir. (33/40)

Bediüzzaman Said Nursî, Afyon Hayatı’nda geçen şu cümleye bir bakın;
o zat (Said Nursî), hizmet-i îmâniye noktasında Risâletin bir mir’at-ı mücellâsı ve şecere-i Risâletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı Risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikati ve şem’-i İlâhînin hizmet-i îmaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şüphe yoktur.
[Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber, bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmağa cesaret edemedim. Sükût ederek, o medhi, Risale-i Nur Şakirdlerinin şahs-ı mânevîsi namına kabul ettim.] Said Nursî”

Said Kürdî kendisine “imana hizmet yönünde peygamberliğin bir cilâlı aynası, peygamberlik ağacının nurlandırılmış son meyvesi, peygamberlik lisanının vârislik noktasında son gerçek ağzı, ilâhî ışığın imana hizmet yönünde son mutlu taşıyıcısı” gibi sıfatların hepsini tevazu maskesiyle, “istemem, yan cebime koy” kabilinden kabul ettiğini söylemektedir.
Said Kürdî’nin, bu sıfatların “son sahibi” olduğu vurgulanmaktadır. Aslında, bu sıfatların gerçek ve son sahibi -hâşâ- Said Kürdiî değil, Hz. Muhammed’dir. Yani anlayacağınız Said-i Kürdi; Hz. Muhammed (s)’i maske yapıp Peygamberlik iddia etmektedir.

Bu adamın sözlerine inanan safdillere birkaç hakikati gösterelim:
“Muhammed, (…) Allah’ın Elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. (…)” (Ahzâb,40)

Hz. Peygamberin (s.a.v.) risaleti bir ağaca değil de, bir eve benzetmiştir. Bunun hikmeti ise çünkü ağaç meyve vermeye devam eder, ama ev sağlam bir biçimde tamamlandığından yeni tuğlaya ihtiyaç hissetmez. Fakat Kurnaz Said risaleti güya ağaca benzeterek kendine pay çıkarmaktadır.

Efendiler, mimar evi tamamlamış, tuğlalardan birini söküp yeni bir tuğla koymayacak! O evden ne bir tuğla sökebilir ne de ona tuğla bildiğiniz bir şeyi yamayabilirsiniz!O ev, çıkıntı kabul etmez. Bu yüzden Peygamberlik makamı son bulmuştur ve Said-i Kürdi gibilerinin yalanlarına kanmamak gerekir.
Ama ne yazık ki şakirtleri Said Kürdî’ye öylesine iman etmişlerdir ki, sarf ettikleri sözler aralarındaki ilişkinin “peygamber-yakın ashabı” ilişkisi olduğunu Siracü’n-Nûr’da Hasan Feyzi açıkça ortaya koymaktadır:
(…) Demek göç ve sefer muhakkak mı Üstadım. Demek Hazret-i İmam-ı Ali’yi ağlatıp, Ömer’i şaşırtan, Ehl-i Beyt’i inletip, Medine-i Münevvere’yi karartan o hâl-i pür-melalin bir nümunesi, âkıbet bizim bu garip başlarımıza da mı çöküyor. Pek vakitsiz, pek erken değil mi Üstadım.”

Tılsımlar Mecmuası’nda inanılmaz bir zorlamayla, Said Kürdî kendisini Hz. Muhammed’in aynası olarak göstermiştir:
“Binâenaleyh bu Zât (Said Nursî), cismaniyet noktasında mir’at-ı Peygamberî’dir.”
Hâşâ ve kellâ… Said Kürdî, ne cismaniyet ne de ruhaniyet noktasında Hz. Muhammed’in aynası olabilir
.

Üstelik ancak iki Muhammed, bir Bediüzzaman ediyor.” Şöyleki;

Muhammed (92) (Ebcede göre Muhammed adının sayı değeri 92’dir.) Âyine karşısına koyarak Muhammed (92), Bedîüzzaman (184)’dır. (Ebcede göre Bedîüzzaman adının sayı değeri 184’dür.)
Peki, sizin bu ahmakça çıkarsamanızı esaslı bir şey zanneden muzırın biri çıksa da dese ki:
” Kur’an’da Tebbet suresinde adı geçen Ebu Leheb’in cifri değeri 46’dır. Ebu Leheb’in sağına, soluna, önüne, arkasına ayna koysak ( Yani 46 x 4= 184) kim görünür acaba?”

Bu münasebetsize ne cevap vereceksiniz? Hadi biz verelim cevabı: Bediüzzaman Said Kürdî görünür. Çünkü: Ebu Leheb (46) x 4 = Bediüzzaman (184) eder.

Bir diğeri ise çıkıp Ebced ile şöyle bir yorum yapsa;
Bakara 220’. ayette “(…) Allah, müfsidi muslihten ayırt etmesini bilir. (…)” buyurulmaktadır. “Müfsid” (Ara bozucu, karıştırıcı) kelimesinin “Bediüzzaman”a tam tamına tevafuk etmesi cihetiyle (Çünkü Müfsid’in cifri değeri 184 iken Bediüzzaman’ın cifri değeri de 184’tür.) ayet, Bediüzzaman’ın fesâd-ü ifsadına ima, belki remz ediyor. Hatta bunu delâlet, belki sarahat derecesine çıkarıyor. Nitekim, Said-i Kürdi’nin cümleleri de bunu hem lâfzen hem de mealen tasdik edercesine diyor ki:
Hiçbir müfsid ben müfsidim demez, daima suret-i haktan görünür. Yahud bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız…” dese ne yaparsınız?

Şuâlar, Birinci Şua’da Said-i Kürdi kendi konumundan şöyle bahseder;
(…) benim gibi yarım ümmi ve kimsesiz (…) bulunan bir adam, (…) Risale-i Nur’a sahip değildir; ve o eser, onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur’an-ı Hakîmin bu zamanda bir nevi mu’cize-i mâneviyyesi olarak, rahmet-i İlâhiyye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşiyle beraber, o hediye-i Kur’aniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi, ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil (…)

Peygamberimiz Kur’an’ın tercümanıdır, mübelliğidir; Said Kürdî de Nur Risaleleri’nin tercümanıdır, mübelliğidir. Hz. Peygamber ümmîdir; Said Kürdî ise yarım ümmî bir zattır. Nasıl ki, Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’in (s.a.v.) değil, Allah’ın kelâmıdır; o sadece tercümandır, mübelliğdir. İşte, Risale-i Nur da Said Nursî’nin eseri değildir; o da Nur Risaleleri’nin tercümanıdır, mübelliğidir. Peygamberimizin Kur’an’ı tebliğ görevi vardır; Said Kürdî’nin de Nur Risaleleri’ni “tebliğ” (Barla Lâhikası, 21) görevi vardır.

Şuâlar, Beşinci Şua’da şöyle geçiyor;
“Hattâ “Tevrat” ve “İncil” ve “Zebur”da Peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve haberler dahi, bir derece perdeli ve kapalı gelmiş ki; o kitapların bir kısım tâbileri te’vil edip îman etmediler.”

Barla Lâhikası, Yirmi Yedinci Mektupta müridi Hâfız Ali ise şöyle der;
(…) Nur Risalelerini, değil Hazret-i Şeyh (K.S.) altıncı asırdan ondördüncü asırda görmesi, (Kütüb-ü sâbıkada remzen ve Hazret-i Kur’an’da sarahaten göstermeleri, o kitab-ı mübarekin şe’nindendir) diyebileceğim.”

Kur’an’dan önceki ilâhî kitapların Peygamberimiz ve Kur’an hakkında verdikleri haberler, “bir kısım tâbilerinin tevil edip iman etmediği bir derece perdeli ve kapalı” haberler iken; Said Kürdî ve Nur Risaleleri hakkındaki haberleri “remzi”dir.

Ayrıca, kütüb-ü sabıkanın Hz. Muhammed’den “bir derece perdeli ve kapalı” haber vermesine karşın;
Kur’an’ın Said Nursî’den, onunla ilgili tarihlerden, risalelerinin isimlerinden verdiği haberler “sarahaten”dir. “Sarahaten”, yani açık ve sarih olarak, açıktan açığa… Nur Risaleleri’ndeki bu ifadalerden açıkça anlaşılmaktadır ki, kütüb-ü sabıkayı ve Kur’an’ı indiren yüce Allah, Hz. Muhammed’in bir derece perdeli ve kapalı haberlerle bildirilmesini, fakat Said Kürdî’nin ise açık ve sarih haberlerle bildirilmesini irade etmiştir!… Yuh artık! Yazıklar olsun sizlere!



Aslında, Nur Risaleleri’nde Said Kürdî Hz. Muhammed’le (s.a.v.); Nur Risaleleri de Kur’an’la âdeta aşık atmaktadır.



Kastamonu Lâhikası, Yirmiyedinci Mektubda ise;
“Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Ebu Bekir (r.a.), Mekke’den Medine’ye hicret ederlerken, Bir güvercinle bir örümceğin, müşriklerin tüm çabalarını boşa çıkardığı gibi; Risalet-ün-Nur’un intişarına karşı gelen düşman ve casuslara mukabil bir tek fare çıktı, planlarını zîr ü zeber etti.

Said Kürdî’nin peygamberlik taslaması artık Hz. Muhammed’le mücadeleye dönüşmüştür.
Yalnız, bir derece altta kalınmaya özen gösterilmektedir. Bunun sebebi ise şudur: Ortada Kur’an-ı Kerim gibi bir mucize, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) son peygamberliği gibi bir hakikat varken, Said Kürdî bunları görmezden gelemez, bunlara rağmen peygamberliğini açıkça iddiada edemez, kendisine verilen kitabın da Risale-i Nur olduğunu alenen söyleyemezdi.

Said-i Kürdi’nin yaptığı bu kurnazlığı yapmayan İskender Evrenesoğlu’nun, açıkca Allah’ın elçisi, peygamberi (!) olduğunu söylemesi Said-i Kürdi ile arasındaki tek fark olmuştur. Hâlbuki İskender ile Said-i Kürdi aynı şeyleri iddia etmektedirler. İskender aptallık yapıp peygamber olduğunu söyleyince sahte peygamber olarak algılanmış; Said-i Kürdi ise kurnazlık yapıp peygamberliğini dolaylı, mecazla ve kelime oyunlarıyla söyleyince ne yazık ki en büyük, eşsiz âlim olarak algılanmıştır.

Şuâlar, 141, 523, 535, 545, 590’da geçen;
Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili, hakkın ilhamı olup O’nun izni ile yazıldığına şüphe yok. “Ben, kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitabdan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbânî ve Kur’ânîyim. Bir lâyemut’un eserinden fışkıran kerametli bir Nûr’um.

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, de geçen;
“(…) Hem mütedeyyin bir kadın, yine hâdiseden sonra görüyor ki: Semâvattan mübarek kâğıtlar yağıyor. Soruyorlar: “Bu nedir?” Rü’yada demişler: “Risale-i Nur’un sahifeleridir.” Yâni, tâbirce Risale-i Nur, Kur’anın tefsiri olduğu cihetle, vahy-i semavî olan Kur’anın semavî ve ilhamî bir tefsiridir.”
Bu cümlelerde Said Kürdî, Nur Risaleleri’nin kendi eseri olmadığını öylesine vurgulamaktadır ki; bu vurgu, eserin kendisine nisbetini imkânsız kılmaktadır. Ee, Said Kürdî Nur Risaleleri ile bu kadar da bağlantısız olamayacağından, bu bağ onun tercümanlığı vasıtasıyla sağlanmıştır:

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, de ise;
Hem Risale-i Nur zâhiren benim eserim olmak haysiyetiyle senâ etmiyorum. Belki yalnız Kur’anın bir tefsiri ve Kur’andan mülhem bir tercüman-ı hakikisi ve imanın hüccetleri ve dellâlı olmak haysiyetiyle meziyetlerini beyan ediyorum. Hattâ, bir kısım Risaleleri ihtiyarım hâricinde yazdığım gibi, Risale-i Nur’un ehemmiyetini zikretmekte ihtiyarsız hükmündeyim.
Nur Risaleleri, Said Kürdî’nin eseri değildir(?), onun ihtiyarıyla yazılmamış, bilâkis Cenab-ı Hakk’ın lisanıyla yazdırılmıştır. Semavîdir(!), arşîdir(!). Said Kürdî, Nur Risaleleri’nin ancak tercümanıdır.
Kur’an’da kitapların “indirildiği, inzal edildiği” belirtilmektedir. İşte Nur Risaleleri de Kur’an’ın semasından, ayetlerin yıldızlarından inmektedir(!). Kur’an, kendinden önceki kitapları, Tevrat’ı, İncil’i tasdik etmek için indirildiğine göre; Nur Risaleleri de sanki Kur’an’ı tasdik etmek için indirilmiştir. Nitekim bu, Nur Risaleleri’nde birçok kez tekrar edilmiştir.

Yine bilindiği gibi; Allah Tealâ, peygamberlerine davalarını ispat etmek üzere, insanları âciz bırakan mucizeler vermiştir. Kur’an-ı Kerim, en büyük mucizedir; Nur Risaleleri de mucize-i Kur’âniyedir(!).
Mucizeler, diğer insanlar boyun eğip itaat etsinler için peygamberliğin delili olarak ancak peygamberlere verilir; Nur Risaleleri de Said Kürd
î’nin mucizesidir, kalplerin ve akılların zaptedilerek ona itaat ettirilmesi istenmiştir!:
Yâ Rabbî (…) Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm’a denizi ve Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm’a ateşi ve Hazret-i Dâvud Aleyhisselâm’a dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm’a cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a şems ve kameri teshir ettiğin gibi, Risale-i Nur’a, kalbleri ve akılları musahhar kıl!” (Bediüzzaman Said Kürdi)
Hz. Peygamberin ayın yarılması mucizesi vardır; Said Kürdî’nin de en inatçıyı dahi tasdike mecbur eden zelzele mucizesi (Kastamonu Lâhikası) vardır.


Said Kürdî’nin tâbileri, kıyamette İslam ümmetinden ayrı bağımsız bir ümmet olarak Said Kürdî’yle beraber (Nede olsa peygamberleri ya..)
diriltilmekten de razı olduklarını Tılsımlar Mecmûasında şöyle dile getirirler;
“Ve onun (Said Kürdî’nin), etbaıyla beraber kıyamette bir ümmet-i müstakile olarak ba’s buyurulacağını bildirmektedir.”


Ee, Hz. Peygamberin veda haccı olur da sahte peygamber Said Kürdî’nin olmaz mı? Müridi olan Hasan Feyzi Siracü’n-Nûrda bakın ne diyor;

(…) Şimdi biz Hacce’t-ül Veda’sız böyle bir ölüme nasıl inanalım.((…) Son sözlerini Hind’den, Yemen’den, Irak’dan ve Afgan’dan ve dünyanın her yerinden o mahall-i mübarek ve mukaddeste toplanan bütün müslümanlara, bütün âşıklara ve bütün hicranlı gönüllere söyle, bize “elâ hel bellağtu” (Dikkat edin! tebliğ ettim mi?) tekrarlayıp, “felyubelliğu’ş-şâhidu minkumu’l-gāibe” derken, âlem-i gayb ve ervaha işte oradan pervaz et.”
Said Kürdî, bu ifadelerden hiç de rahatsızlık duymaz, bu cümlelerdeki peygamberliğinin ihsasını, dile getirilmesini reddetmez. Bilakis Siracü’n-Nûr’da şöyle der;
Hasan Feyzi’nin Denizli ve hapsinin ve civarının has talebelerini temsil ederek, onların namına üstadının vasiyetnamesi ve zehirlenmeden şiddetli hasta olması münasebetiyle yazdığı bir mersiyedir. Vefat haberini almış gibi kalemi ağlamış. Lahikaya geçirilsin.
Her peygamber, doğru yolun temsilcisidir ve kendisine inanıp tâbi olanlara “cennet”i müjdeler.

Said Kürdî de, müritleri için “iman ile kabre girmeyi, cenneti gitmeyi” garantiler. Nur Risaleleri, bunlarla yetinmez. İmanlılarına cenneti garantileme babında sorgu meleklerine Risale-i Nur ile cevap verileceğini de ileri sürer. Tabiî ki o zaman şakirtler, başka kitapları değil Nur Risaleleri’ni tekrar tekrar okumak zorunda kalmaktadırlar!

Âsâ-yı Mûsa, Onbirinci Mesele’de konuyla ilgili olarak;
(…) kabre gelecek olan Münker-Nekir isminde Melâikeleri ehl-i hak ve hakikat yolunda gidenler için birer munis arkadaş yapan ve Risale-i Nur’un Şâkirdlerini talebe-i ulûm sınıfına dâhil edip Münker-Nekir suallerine Risale-i Nur ile cevap verdiklerini merhum kahraman Hâfız Ali’nin vefatıyla keşfeden ve hayatta bulunanlarımızın da yine Risale-i Nur ile cevap vermemizi rahmet-i İlâhiyyeden dua ve niyâz eden (…)”
Her peygamber, kendisine tâbi olmayanları Allah’a havale eder ve onlara Allah’ın vaîdini belirtir. Said Kürdî’ye ve Nur Risaleleri’ne karşı çıkanların başlarına neler geldiği/geleceği Risalelerin birçok yerinde aktarılır.

Said Kürdî, resullük değil nebilik iddiasında olduğundan, bu tebşiratı; Ebced gibi hurafelere dayanarak Kur’an ayetlerine, Hz. Ali’ye, Şeyh Geylânî’ye yaptırmıştır.

Sonuç olarakta; Nurculuk yeni bir din, Risale-i Nur bu dinin kutsal kitabı, Said-i Kürdi ise haşa peygamberleridir.(!)
Said-i Kürdi; Risale-i Nur ile yeni bir din mi getirmiştir?
Zülfikar Mecmuasında Said-i Kürdi’nin müritlerinden Hasan Feyzi derki;
İslâmiyet güneşinin doğuşundan tam öndört asır sonra, senin gibi ulvî ve İlâhî ve arşî bir nurun tekrar ve yeniden, bahusus bu son asırda, hem Türk elinde ve hem de Türk dilinde doğması, acaba kimin hatır ve hayalinden geçerdi? Bu ne büyük bir ni’met bizlere ve bu asır halkı için ne bahtiyarlık Yârabbi!.
Türkçemiz seninle iftihar edip dolmakta, kabarıp şişmekte ve her lisan üstüne bağdaş kurup oturmaktadır. Ey Risale-i Nur! Fakat o kadar fasih ve beliğ ve edâlı ve sadâlı ve nağmeli yazılmış ve bütün harflerin birbirine dayanarak kelime ve kelâmların siyak ve sibak, intizam ve insicam ile dizilmiş ve bunlar birbirine o kadar kuvvet ve kudret ve metanet vermiş ki: Mensur ve Türkî ibâreli olduğun halde, yine mislin getirilemez. Senin gibi parlak bir eser, bir daha kimseye nasib olmaz.”
“Senin kavmin, O (Kur’an) hak iken onu yalanladı. De ki: “Ben, üzerinize bir vekil değilim.” (6/66)

Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: “Bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir.” De ki: “Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım.” (10/15)


Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.

İletişim için: [email protected]
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
La mezhebi bir adamın kaleminden farklı bir şey çıkmasını beklemek abes olur be kardeş.

Yapmayın, hak ve hakikat babında araştırma yapacağız derken, illa kendi yandaşlarınızı değil, karşı cenahı da dinleyin. Hani ölçünüz her halukarda Kur'an olacak ya o anlamda söylüyorum. Kur'an'ımız varken kimse bizi yanıltamaz. yanıltmak isteyen zayen kendisini yanıltır en başta. Dialog ile ilgili bu günlerde menfi yada müspet fikri olan bizler bir şeyler yazıp görüşlerimizi açıklarken, hakikat olandan uzaklaşırsak vebale gireriz, kul hakkına gireriz. Kul hakkıda şirk'tir ! Daha önce bu kul hakkının nasıl şirk olduğunu söylemiştik, yazmıştık.

Şu yukarıda yazılanların bazılarını risalede buldum. AMA, ÇOK DİKKATLİ OKUMAK İLE ANLATILAN VE MURAD EDİLEN MANAYI GÖRDÜM. Şu yukarıda yazarım diye geçinen şahısın anladığının tam tersi anlamlar içerdiğini müşahede ettim. Görmemiş veya görmek istememiş bir insana zorla GÖR! diyemezsin. En iyisi; sevgideğer Enver kardeşim, bir risale edinin en kısa sürede ve bana hani bazen eleştirel olarak söylediğiniz söz var ya "ayeti neden tamamı ile alıp yazmadın radikal!" serzenişini bu sefer kendi nefsine tatbik et ve yazılanın tamamını oku. Belki o zaman bu dostundan gelen uyarı ve ikazın ne anlama geldiğini anlarsın.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Şu yukarıda yazılanların bazılarını risalede buldum. AMA, ÇOK DİKKATLİ OKUMAK İLE ANLATILAN VE MURAD EDİLEN MANAYI GÖRDÜM

Murad edilne manayı bulmak o kadar mu zor ? bunu kolaylaştırmanın bir yolu yok mu ?

Gördüğünüz, çıkardığınız yahut çıkarmak istediğiniz manaları bizede yazarsanız aklımızda ki soru işaretleri gider..
Yukarıda Risale-i Nur dan alınan bölümleri açıklarsanız sevinirim..
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
La mezhebi bir adamın kaleminden farklı bir şey çıkmasını beklemek abes olur be kardeş.

Yapmayın, hak ve hakikat babında araştırma yapacağız derken, illa kendi yandaşlarınızı değil, karşı cenahı da dinleyin. Hani ölçünüz her halukarda Kur'an olacak ya o anlamda söylüyorum. Kur'an'ımız varken kimse bizi yanıltamaz. yanıltmak isteyen zayen kendisini yanıltır en başta. Dialog ile ilgili bu günlerde menfi yada müspet fikri olan bizler bir şeyler yazıp görüşlerimizi açıklarken, hakikat olandan uzaklaşırsak vebale gireriz, kul hakkına gireriz. Kul hakkıda şirk'tir ! Daha önce bu kul hakkının nasıl şirk olduğunu söylemiştik, yazmıştık.

Şu yukarıda yazılanların bazılarını risalede buldum. AMA, ÇOK DİKKATLİ OKUMAK İLE ANLATILAN VE MURAD EDİLEN MANAYI GÖRDÜM. Şu yukarıda yazarım diye geçinen şahısın anladığının tam tersi anlamlar içerdiğini müşahede ettim. Görmemiş veya görmek istememiş bir insana zorla GÖR! diyemezsin. En iyisi; sevgideğer Enver kardeşim, bir risale edinin en kısa sürede ve bana hani bazen eleştirel olarak söylediğiniz söz var ya "ayeti neden tamamı ile alıp yazmadın radikal!" serzenişini bu sefer kendi nefsine tatbik et ve yazılanın tamamını oku. Belki o zaman bu dostundan gelen uyarı ve ikazın ne anlama geldiğini anlarsın.


El Insaf Radikal EL INSAF...Onlar cevap verdide biz redmi ettik bu kadar acik delile dahi onlarida dinleyin demek;Onlar bunu bir sekilde temize havale eder demek degilmi RADIKAL...Bu kadar SIRK biz yaziyoruz siz yok efendim onlar LA MEZHEBI bende öyleyim RADIKAL;LA MEZHEBI iste gösterilen SIRKler iste meydan bakalim nasil TEVIL edecekler bunuda Hüseyin Hilmi isiklara benzetirlerse sasirmam gerci,O diyorki siz Kurani okumayin,Hadisleri 72+8 ilim bilmeden anlamazsiniz eeeee mezhep Imamleri ne derse onu yapin gerisine bakmayin,E Bari LaIlahe dedikten sonra Ila-Imame diyelimde bu is olsun bitsin.EVET Rdikal bende LA MEZHEBIM...Bunu hala ögrenemediysen lütfen tekrarliyorum.LA MEZHEB....Böyle sirk(Cok acik olan sirkleri görmenize ragmen o mezhepsizdir diyorsunuz ya pes etmemek elde degil inan) ile MEZHEPLI olmaktansa BEN MEZHEPSIZIM;Radikalin diliyle LA MEZHEP...Haydi Radikal tevilleriniz bekliyoruz,Bu acik Sirkleri nelere getireceksiniz bakalim....
 
Son düzenleme:

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Şu yukarıda yazılanların bazılarını risalede buldum. AMA, ÇOK DİKKATLİ OKUMAK İLE ANLATILAN VE MURAD EDİLEN MANAYI GÖRDÜM

Murad edilne manayı bulmak o kadar mu zor ? bunu kolaylaştırmanın bir yolu yok mu ?

Gördüğünüz, çıkardığınız yahut çıkarmak istediğiniz manaları bizede yazarsanız aklımızda ki soru işaretleri gider..
Yukarıda Risale-i Nur dan alınan bölümleri açıklarsanız sevinirim..



Insallah bizde bekliyoruz cikarilan Tevilleri.Bakalim hangi ilimle Tevhide cevirecekler.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Gördüğünüz, çıkardığınız yahut çıkarmak istediğiniz manaları bizede yazarsanız aklımızda ki soru işaretleri gider..
Yukarıda Risale-i Nur dan alınan bölümleri açıklarsanız sevinirim..

Herkesin aklı ve görüşü kendinedir. Ben görmüşüm ve alacağımı almışım, burası beni bağlar. Doğruysa da yanlışsa da hesabını ben vereceğim. Benim gördüğüm ile sende amel edeceksin diye bir hüküm yok elbette.

Risalei Nur talebesi değilim, ama hakikat ölçüsünde savunacağım bir nokta varsa savunmaktan geri durmam. Ama açıklamalarım kafanızdak soru işaretlerini gidermez, bilakis belki de arttırabilir. O neden ile merak eden kişilerin kendi bilgileri ışığında okumasını tavsiye edebilirim. Çünkü güzel bir söz vardır: "ne kadar bilirsen bil, bildiğin; karşıdakinin anladığı kadardır" bu söze binaen size kendi bilgileriniz ışığında okumanızı tavsiye ederim.
 

Gül_i Rana

New member
Katılım
1 Mar 2009
Mesajlar
181
Tepkime puanı
132
Puanları
0
bira konu dışı olucak ama söylemeden de yapamıcam gibi affıınıza sığınıyorum...




ben bu risaleleri okurken pek anlayamıyorum ağır gibi sanki sizce bunları kolay bir şekidde anlamam için ne yapmam gerektirr..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Onlar bunu bir sekilde temize havale eder demek degilmi RADIKAL...Haydi Radikal tevilleriniz bekliyoruz,Bu acik Sirkleri nelere getireceksiniz bakalim....

Birincisi, onları temize çıkarmak gibi bir derdim olmadığıdır. İkincisi, onların temize çıkarılması gerektiğini de sanmıyorum. Üçüncüsü, onlar dediğin müslüman kardeşlerimizdir. Yaşadıkları da (ne ölçüde yaşayabildiklerini bilemem), tasavvufi ölçülerde bana göre hakk bir ölçüdür. Tasavvuf, nafilelerden oluşur, farz değildir. Nafile olarak her ne yaparsanız yapın, farz olmadığı sürece değeri sıfırdır. Farzlardan sonra yapılan nafileler fayda verir.

Ve hepsinden önemlisi, Üstad Said-i Nursi (kürdi değil) (k.s.) bana ve islam alemine göre, son asrın müceddidir. Bu kadar Dini çerçevede muteber görülen, eserleri didik didik edilerek okunan, en ufak bir hata ve anlatım tarzından doğan herhangi bir eksiklik bulunmayan, bir İslam arifidir. Bu arifi billah'ın izinden gitmeye çalışan öğrencileri de, hoş tutmak hatırlarını gözetmek mürşidimin bana olan emr'idir. Çünkü; mürşidimin hatırı ben de pek yüksektir. Mürşidimin de hatırının da yüksek olması, ALLAH'IN (AZZE VE CELLE) HATIRININ ÇOK YÜKSEK OLMASINDANDIR. Ve benim Rabbim, alimlere çok değer veriyor. Yüce kitabında herhangi bir anlaşmazlık da Onlar'a gitmemi emr buyuruyor. Ve bende gittiğim bu alimlerden öğreniyorum ki, bu Üstad Said-i Nursi (k.s.) Allah'ın (celle celaluhu) arif kullarından bir kuldur. Ölçülerim bunlar olunca, elbette küfr etmeye çalışan, hakaret etmeye çalışan insanların yazılarına red yazısı yazmayı kendi itikadım ölçülerinde gerekli buluyorum. Ahlaki çerçevede yazdığım her cümle, doğru bildiğim için hakk görüyorum. Haddi aşan cümlelerim de nefsimin eksikliğinden kaynaklanıyordur. Bunun için de Rabbimden af diliyorum. Sonuçta eksik ve acz bir kulum. Bu kadar eksiklik içerisinde olduğumun idrakindeyken, bir de hasta bir kalbden çıkan sözleri kaldıramam. Çünkü, zaten ben hastayım, inliyorum, bir başkasının kalb iniltisini çekemem..!

Meraklısına bir tavsiye: Kalb ilimlerine vakıf olmadan, bu konularda herhangi bir kitap okumadan, ve bazı konuları kendi kalb halinizde müşahede etmeden; gerek risale ve gerekse mektubat türü kitaplar okumayın. Sonrasında nefslerinize zulm etmiş olursunuz.
 

Gül_i Rana

New member
Katılım
1 Mar 2009
Mesajlar
181
Tepkime puanı
132
Puanları
0
Meraklısına bir tavsiye: Kalb ilimlerine vakıf olmadan, bu konularda herhangi bir kitap okumadan, ve bazı konuları kendi kalb halinizde müşahede etmeden; gerek risale ve gerekse mektubat türü kitaplar okumayın. Sonrasında nefslerinize zulm etmiş olursunuz.

________________________________________________________________


nefslerimize nasıl zulm etmiş oluyoruz.
gittiğim bi sohbette ablalarımım benden bu kitapları okumamı istedi bi yerdende bazıları yaın küçük daha erken sana göre diyorlar ____bunun yaşı olurmuki____ama bana bunları oku kardeşim sen sensin başkalarına ne bakıyosun diyorlar kararsız kalıyor insan okumalımıyım okumamalımıyım...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Güzel kardeşim, eksikliğinizin farkında olmanız da bir güzel haldir. Siz, yaşınız küçük olması nedeni ile anlayamıyorum diyorsunuz. Böyle bir durumda, bence; yaşınıza uygun kitaplar ile başlayın. Biraz ağır olması, sadece osmanlı ve farsca deyimlerin Risalede çok olmasından dolayı okuduğunuz hemen beyninizde tahayyül edilemeyip garip! veya anlaşılamaz! gibi geliyor. Kelime hazinenizi ne kadar çoğlatırsanız, göreceksiniz ki aynı oranda anlayışınız da kuvvet kazanacaktır. Bir de en önemli konu, farz ibadetlerinizi öncelikli olarak tamamladıktan sonra, nafileler ile ufkunuzu geliştirmeye çalışın. İnşaallah göreceksiniz, zamanla anlaşılmaz gelen sözler çok akıcı bir hal ile dimağınızda yer edecektir.
 

Gül_i Rana

New member
Katılım
1 Mar 2009
Mesajlar
181
Tepkime puanı
132
Puanları
0
yaşım küçük değil bu tür kitaplara göre dediler ama haklısınız kelime hazinemi zebginleştirisem belkide daha iyi kavraya bilirim allah razı olsun
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Meraklısına bir tavsiye: Kalb ilimlerine vakıf olmadan, bu konularda herhangi bir kitap okumadan, ve bazı konuları kendi kalb halinizde müşahede etmeden; gerek risale ve gerekse mektubat türü kitaplar okumayın. Sonrasında nefslerinize zulm etmiş olursunuz.

________________________________________________________________


nefslerimize nasıl zulm etmiş oluyoruz.
gittiğim bi sohbette ablalarımım benden bu kitapları okumamı istedi bi yerdende bazıları yaın küçük daha erken sana göre diyorlar ____bunun yaşı olurmuki____ama bana bunları oku kardeşim sen sensin başkalarına ne bakıyosun diyorlar kararsız kalıyor insan okumalımıyım okumamalımıyım...


41;33 Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?


Evet hakilisiniz,Kurani zaten anlamayiz,Hadisi 72+8 ilim bilmeliyiz oda ögrenmek muhal oldugundan bize düsen mutlaka TAGUTUN sözlerine tabii olmaktir,demek istiyorsunuz sanirim.Size bunca yol kolay gelsin...Ablalarinada bir zahmet tavsiye Kuranin disindaysa Allaha karsi sorumluluklarini hatirlamalari umudu ile...

41:26 İnkâr edenler dediler ki: “Bu Kur’an’ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın.”

10/15 Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kur’an getir, yahut onu değiştir!," derler. De ki: "Onu kendi tarafımdan değiştiremem. Ben yalnız bana vahyedilene uyarım. Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabından korkarım."

6/126 Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Öğüt alan bir toplum için ayetleri detayıyla açıklamış bulunuyoruz.

41/26 İnkar edenler, "Başa çıkmanız için, bu Kuran'ı dinlemeyin, anlaşılmasını engelleyin," dediler.

41/5 Dediler ki: "Senin bizi çağırdığın şeye karşı sabit fikirliyiz, kulaklarımızda ağırlık ve bizimle sizin aranızda bir perde vardır. İstediğini yap, biz de yapacağız.

43/40 Sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık bir sapıklıkta olanı yola getireceksin?

30/52 Sen ne ölülere işittirebilirsin, ne de arkalarını dönüp giden sağırlara çağrıyı duyurabilirsin.

30/53 Körü de sapıklığından kurtarıp yola getiremezsin. Sen ancak ayetlerimize inananlara işittirebilirsin ki onlar hemen teslim olurlar.

17/45 Kuran okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanlar arasına görülmez bir engel yerleştiririz.

17/46 Ve onu anlamalarını engellemek için kalplerine kabuklar, kulaklarına da ağırlık koyarız. Rabbini yalnızca Kuran'da andığın zaman nefretle geriye dönerler.

18/57 Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatıldığı halde, yaptıklarını unutarak ondan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Kalplerine, onu (Kuran'ı) anlamalarına engel olacak bir örtü, kulaklarına da bir ağırlık koymuşuzdur. Onları hidayete ne kadar çağırırsan çağır, onlar asla doğruyu bulamaz.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
41;33 Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?

Sabıkun ve Mukarrebun

Evet hakilisiniz,Kurani zaten anlamayiz,Hadisi 72+8 ilim bilmeliyiz oda ögrenmek muhal oldugundan bize düsen mutlaka TAGUTUN sözlerine tabii olmaktir,demek istiyorsunuz sanirim.Size bunca yol kolay gelsin...Ablalarinada bir zahmet tavsiye Kuranin disindaysa Allaha karsi sorumluluklarini hatirlamalari umudu ile...

Kur'an'ı anlayamayyız diyen, bir daha okusun. Alemlerin Rabbi olan Allah'u Zülcelal (celle celaluhu) en açık ve en fasih bir şekilde indirdiği Kur'an'ı; okuyup, anlayıp düşünmemizi istiyor.

41:26 İnkâr edenler dediler ki: “Bu Kur’an’ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın.”

Elhamdülillah. Biz Kur'an okurken yada okunurken başımıza serçe kuşu konsa rahatsız olmayacak şekilde davranmaya çalışıyoruz. Ayette bahsi geçen ve öyle davranan insanların vay haline!

10/15 Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kur’an getir, yahut onu değiştir!," derler. De ki: "Onu kendi tarafımdan değiştiremem. Ben yalnız bana vahyedilene uyarım. Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabından korkarım."

Ve yine elhamdülillah. Tek bir harfi dahi değişmeden çağlar öncesinden günümüze gelip de çağlar ötesine kadar da gidebilecek olan korunmuş, muhafa edilmiş Kur'an'ı bizlere gönderen Alemlerin Rabbi'nin (celle celaluhu) şanı PEK YÜCEDİR!

6/126 Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Öğüt alan bir toplum için ayetleri detayıyla açıklamış bulunuyoruz.

İnandık, iman ettik. Ve iman ettiğimiz ile de amel etmeye çalışanlarız inşaallah.

41/26 İnkar edenler, "Başa çıkmanız için, bu Kuran'ı dinlemeyin, anlaşılmasını engelleyin," dediler.

Ya Rabbi, böyle diyenlere hidayet nasip et. Yahut onların şerlerinden cümle İslam alemini muhafaza buyur.

41/5 Dediler ki: "Senin bizi çağırdığın şeye karşı sabit fikirliyiz, kulaklarımızda ağırlık ve bizimle sizin aranızda bir perde vardır. İstediğini yap, biz de yapacağız.

Şüphesiz herkesin bir planı vardır. Elbette Allah'ın da bir planı var. Planlayıcıların planlarını imha edip kendi ahkamını ortaya koyan Rabbi Zülcelal'e hamdü senalar olsun.


43/40 Sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık bir sapıklıkta olanı yola getireceksin?

"Yok, iftirâ etti mi diyorlar? De ki: ben onu iftirâ ettimse siz beni Allahdan kurtaracak hiç bir şey'e mâlik olamazsınız ve o sizin neye yaygara edip durduğunuzu pek âlâ bilir, ona benimle aranızda şâhid O yeter, hem de gafûr, rahîm O!" (Ahkaf : 8)

30/52 Sen ne ölülere işittirebilirsin, ne de arkalarını dönüp giden sağırlara çağrıyı duyurabilirsin.
30/53 Körü de sapıklığından kurtarıp yola getiremezsin. Sen ancak ayetlerimize inananlara işittirebilirsin ki onlar hemen teslim olurlar.

"Rabbi ona, "İslâm ol!" emrini verince, o "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi." (bakara : 131)


17/45 Kuran okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanlar arasına görülmez bir engel yerleştiririz.
17/46 Ve onu anlamalarını engellemek için kalplerine kabuklar, kulaklarına da ağırlık koyarız. Rabbini yalnızca Kuran'da andığın zaman nefretle geriye dönerler.

"De ki: benimle sizi aranizda Allah ve birde nezdinizde kitap bilgisi bulunanlarin sahadeti kafidir." (Ra'd: 43)

18/57 Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatıldığı halde, yaptıklarını unutarak ondan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Kalplerine, onu (Kuran'ı) anlamalarına engel olacak bir örtü, kulaklarına da bir ağırlık koymuşuzdur. Onları hidayete ne kadar çağırırsan çağır, onlar asla doğruyu bulamaz.

Böylesi insanların "keşke toprak olsaydık" temennilerinin dahi fayda vermeyeceği günden Alemlerin Rabbi Allah'a (azze ve celle) sığınırız.

Elhamdülillah, bu öğünde gıdamızı aldık, şükr. Rabbim bulamayanlara da nasip etsin inşaallah.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Sabıkun ve Mukarrebun



Kur'an'ı anlayamayyız diyen, bir daha okusun. Alemlerin Rabbi olan Allah'u Zülcelal (celle celaluhu) en açık ve en fasih bir şekilde indirdiği Kur'an'ı; okuyup, anlayıp düşünmemizi istiyor.



Elhamdülillah. Biz Kur'an okurken yada okunurken başımıza serçe kuşu konsa rahatsız olmayacak şekilde davranmaya çalışıyoruz. Ayette bahsi geçen ve öyle davranan insanların vay haline!



Ve yine elhamdülillah. Tek bir harfi dahi değişmeden çağlar öncesinden günümüze gelip de çağlar ötesine kadar da gidebilecek olan korunmuş, muhafa edilmiş Kur'an'ı bizlere gönderen Alemlerin Rabbi'nin (celle celaluhu) şanı PEK YÜCEDİR!



İnandık, iman ettik. Ve iman ettiğimiz ile de amel etmeye çalışanlarız inşaallah.



Ya Rabbi, böyle diyenlere hidayet nasip et. Yahut onların şerlerinden cümle İslam alemini muhafaza buyur.



Şüphesiz herkesin bir planı vardır. Elbette Allah'ın da bir planı var. Planlayıcıların planlarını imha edip kendi ahkamını ortaya koyan Rabbi Zülcelal'e hamdü senalar olsun.




"Yok, iftirâ etti mi diyorlar? De ki: ben onu iftirâ ettimse siz beni Allahdan kurtaracak hiç bir şey'e mâlik olamazsınız ve o sizin neye yaygara edip durduğunuzu pek âlâ bilir, ona benimle aranızda şâhid O yeter, hem de gafûr, rahîm O!" (Ahkaf : 8)



"Rabbi ona, "İslâm ol!" emrini verince, o "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi." (bakara : 131)




"De ki: benimle sizi aranizda Allah ve birde nezdinizde kitap bilgisi bulunanlarin sahadeti kafidir." (Ra'd: 43)



Böylesi insanların "keşke toprak olsaydık" temennilerinin dahi fayda vermeyeceği günden Alemlerin Rabbi Allah'a (azze ve celle) sığınırız.

Elhamdülillah, bu öğünde gıdamızı aldık, şükr. Rabbim bulamayanlara da nasip etsin inşaallah.



Gidasi Ilahi olanin kendiside Insallah Kuranidir.Bizim sahsi dünysal hic bir gaygimiz yoktur Tebyin disinda.Ne mutlu gidasini Kelimullahtan alanlara.Ne mutlu Ibrahim gibi Teslim oldum diyenlere.Ne Mutlu Firavunun sihirbazlari gibi Izinsiz Teslim olanlara.Ne Mutlu Muhammediyim diyebilenlere.Ne mutlu Müttaki olabilenlere.Ne mutlu Cennetin en güzel yeri olan And mekanina talip olanlara.Ne Mutlu akil ve gönül gözü Kurani olanlara.Ne mutlu Allahtan baska ilahlik taslayanlari elinin tersi ile yitenlere.Canli cansiz tümTagutlari tanimayanlara.Ne mutlu ben Islamim diyebilenlere.Ne mutlu Ibrahimin milletine tabii olanlara.Ey Alemlerin Rabbi sen bu insanlarin ayaklarini Sratelmüstakimde saglamlastir,sen onlari hep birden Ipine baglananlardan eyle.Duam cümledir Insallah.Allahim bu aciz kulun Enver(Metin Mete)yide unutma onlarla beraber hasret Insallah...
 
Son düzenleme:

Gül_i Rana

New member
Katılım
1 Mar 2009
Mesajlar
181
Tepkime puanı
132
Puanları
0
saol allah razı olsun şimdi daha bir hevesli oldum sanki bunu kendime bir ders gibi alıyorum biran önce bu kitaplara başlamak ta istiyorum selametle...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Hem, ahirette akıl ve kalb sorgulanmıyacak ruh sorgulanacaktır. Sen Risale okurken aklın anlamasa bile ruhun anlar. İnşaallah hesab günü sorulara tastamam cevap verebilir.

Sevgili Duha, yukarıda ki beyanı izah etmeniz mümkün mü?

Akıl ne, kalb ne, ruh ne? Bunların Dünya ve Ahiret görev ve ilişkileri ne?
 
Üst Alt