Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Rabbani'nin küfre bakışı

  • Konbuyu başlatan Misafir
  • Başlangıç tarihi
M

Misafir

Guest
Selam arkadaşlar .forumunuz hayırlı olsun diyelim..

mektubatta ,bir şeyhin çok pis ,galiz ,küfür ifadelerini ,rabbaninin çok olağan yorumlayarak küfür saymaması,kendisinin arşı alaya çıkmasını ,orada makamlar görmesini,Allah ile direk konuşmasını nasıl yorumlamak lazım?



Mektubat-ı Rabbani

BİRİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, kendi mürşidi, Evliyânın büyüğü, kalb ilmlerinin mütehassısı (Bâkî-billâh) hazretlerine yazılmışdır. İsm-i zâhire bağlı olan hâlleri ve Arşın üstündeki makâmlara yükselmeyi ve Cennetin derecelerini ve ba’zı Evliyânın mertebelerini bildirmekdedir:

Kâmil ve herkesi kemâle kavuşduran, vilâyet derecelerine ulaşmış, nihâyeti başlangıca yerleşdirmiş olan yolda gidenlerin önderi, Allahü teâlânın beğendiği dînin kuvvetlendiricisi, şeyhimiz ve imâmımız şeyh Muhammed Bâkî Nakşîbendî ve Ahrârî “kaddesallahü teâlâ sirrehül akdes ve bellegahüllahü sübhânehü ilâ aksâ mâ yetemennâhü” hazretlerine, kölelerinin en aşağısı olan Ahmedden en yüksek makâma dilekcedir. Kıymetli emrlerinize uyarak bu mektûbu yüzümün karası ile yazıyorum. Dağınık, bozuk olan hâllerimi titriyerek arz ediyorum. Bu yolda ilerlerken, Allahü teâlânın zâhir ismi o kadar çok tecellî etdi ki, her şeyde ayrı ayrı göründü. Hattâ nisâ şeklinde, onların organları hâlinde ayrı ayrı zâhir oldu. Bu tâifeye o kadar bağlandım ki, nasıl bildireyim, kendimi tutamıyordum. Onların şeklindeki zuhûr başka hiçbir şeyde yokdu. Âlem-i emrdeki latîfelerin hâlleri ve acâib güzellikler bu şeklde görüldüğü kadar başka hiçbir şeyde görülmüyordu. Onların yanında eriyordum. Yanıp kül oluyordum. Bunun gibi her yiyecekde, her içecekde ve her cismde ayrı ayrı tecellîler oldu. Lezzetli yemeklerde olan letâfet ve güzellik başka şeylerde yokdu. Tatlı şerbetler de, tatlı olmayanlardan böyle başka idi. Kısaca her tatlı şeyde başka başka kemâl vardı. Bu tecellînin incelikleri, yazmakla bildirilemez. Yüksek hizmetinizde bulunmakla şereflenmiş olsaydım, belki bildirmek nasîb olurdu. Bu tecellîlerin hepsi karşısında, yalnız (Refîk-ı a’lâ)yı istiyordum. Bu tecellîlere bakmamağa çalışıyordum, fekat kendimi tutamıyordum. Birdenbire, bu tecellîlerin, o zemânsız, mekânsız, hiçbirşeye benzemeyen varlığa bağlılığı değişdirmediğini anladım. Bâtın, ya’nî kalb ve rûh, hep ona bağlı idi. Zâhire hiç bakmıyordu. Zâhirde bu bağlılık yokdu. Zâhir, bu tecellîlerle şereflenmişdi. Bâtının gözü bu tecellîlere hiç kaymıyordu. Bunları bilmekden, görmekden yüz çevirmişdi. Zâhir, çokluğa ve iki varlığa bağlı olduğundan, bu tecellîlere uygun idi.
Bir zemân sonra, bu tecellîler görünmez oldu. Bâtının şaşkınlığı ve bilgisizliği yine vardı. Tecellîler yok oldu. Bundan sonra, (FENÂ) hâsıl oldu. Te’ayyün geri geldikden sonra hâsıl olan Te’ayyün-i ilmî, bu fenâda yok oldu, bundan hiçbir şey kalmadı. Bu zemân islâm-i hakîkî başlamağa ve şirk-i hafînin alâmetleri yok olmağa başladı. İbâdetleri kusûrlu ve niyyetleri bozuk görmek ve kulluk ve yokluk alâmetleri görünmeğe başladı. Allahü teâlâ, yüksek teveccühlerinizin ve merhametinizin bereketi ile kulluk ne demek olduğunu bildiriyor. Arşın üstüne yükselmek çok oluyor. Bunlardan birinci çıkışda, uzun yolculukdan sonra, Arşın üstüne yükselince, Cennet yukarıdan kuş bakışı göründü. Bildiklerimden birkaçının Cennetdeki makâmlarını görmek istedim. Dikkat etdim. Göründüler; makâmların sâhiblerini de o makâmlarda gördüm. Dereceleri, yerleri, şevkleri ve zevkleri başka başka idi. Başka bir yükselişde büyüklerimizin ve Ehl-i beyt imâmlarının ve Hulefâ-i Râşidînin ve Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazretlerinin ve başka peygamberlerin makâmları ayrı ayrı göründü. Meleklerin yükseklerinin makâmları. Arşın üstünde göründü. Arşın üstünde o kadar yükseltdiler ki, yeryüzünden Arşa kadar veyâ bundan biraz dahâ az, ya’nî Hâce Nakşibend “kaddesallahü teâlâ sirrahül akdes” hazretlerinin makâmına olan uzaklık kadar ilerletdiler. Nakşibend hazretlerinin makâmının üstünde, büyüklerden birkaçının makâmı vardı. Bu makâmın az üstünde Ma’rûf-i Kerhî ve Şeyh Ebû Sa’îd-i Harrâzın makâmı vardı. Başka büyüklerin makâmları, bu makâmlardan biraz aşağıda ve bir çoğu bu makâmda idiler. Şeyh Alâüddevle ve Şeyh Necmeddîn-i Kübrâ aşağıda idi. Ehl-i beyt imâmları bu makâmın üstünde idi. Bunların üstünde, dört halîfenin “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” makâmları vardı. Peygamberlerin “alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalâtü vesselâm” makâmları, o Serverin “sallallahü aleyhi ve sellem” makâmının bir yanında idi. Meleklerin büyüklerinin “salevâtullahi ve selâmühü alâ nebiyyinâ ve aleyhim ecma’în” makâmları, bu makâmın öte yanında ve bu makâmdan ayrı idiler. O Serverin makâmı, bütün makâmların üstünde, en başda idi. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bilir.

Allahü teâlânın yardımı ile, her istediğim zemân yükseltiyorlar. İstemeden de yükseltdikleri oluyor. Her birinde başka başka şeyler görülüyor. Hepsinin eserleri belli oluyor. Bunların çoğu unutuluyor. O hâllerin birkaçını yazmak istiyorum, fekat kalemi elime alınca hâtırlıyamıyorum. Çünki, hiçbirine kıymet vermiyorum. Hattâ bu hâllerden tevbe ve istigfâr edeceğim geliyor. Onun için yazmağa sıra gelmiyor. Bu bozuk yazılarımı doldururken birkaç şey hâtırımda idi, fekat hiçbirini yazmak nasîb olmadı. Saygısızlığımı uzatmıyayım.

Molla Kâsım Alînin hâli çok iyidir. Kendini gayb etmiş, şü’ûrsuz, bitkin bir hâldedir. Cezbe makâmlarının hepsini aşdı. Kendi hâllerinin, sıfatlarının asldan geldiğini biliyordu. Şimdi, o sıfatları kendinden uzak görüyor. Kendini bomboş buluyor, hattâ sıfatları durduran nûru da kendinden ayrılmış görüyor. Kendini o nûrun öte tarafında buluyor. Sevdiklerimizin hepsinin hâlleri, her gün dahâ iyi olmakdadır.
Bundan sonraki mektûbda inşâallahü teâlâ uzun uzun arz ederim, efendim.





445. MEKTUP

MEVZUU: Şeyh Şerafeddin Yahya Müniri tarafından söylenen şu cümlenin tahkiki:

-Salik kâfir olmadıkça, kardeşinin başını kesmedikçe, anası ile tezevvüc etmedikçe Müslüman olamaz.

NOT: İmam-ı Rabbani Hz. bu mektubu, Molla Şemseddin'e yazmıştır.

***

İstikameti bırakmayınız, ey Molla Şems!

Sormuşsunuz ki:

-Şeyhü'l-meşayih Şeyh, Şeyh Şerafeddin Yahya Müniri irşad'üs-salikin adlı risalesinde şöyle yazmıştır:

-Salik kâfir olmadıkça Müslüman olamaz. Kardeşinin başını kesmedikçe Müslüman olamaz. Anası ile tezevvüc etmedikçe Müslüman olamaz.

Söylediği bu cümlelerden muradı nedir?

Bilesin ki,

Burada küfürden murad, tarikat küfrüdür. Bu dahi, cem mertebesinden ibarettir. O cem mertebesi dahi, kapanma yeri, İslâm'ın güzelliği ile küfrün çirkinliği arasında imtiyazın olmaması makamıdır. Hatta, İslâm nasıl güzel görülüyorsa, küfür dahi, aynı şekilde güzel bulunmaktadır. Biri HADİ, biri MUDİLL isminin mazharı görülmektedir. Bunların her birinden bol hazza nail olunmakta ve her ikisinden de lezzet alınmaktadır.

Burada anlatılan o küfürdür ki, Hüseyin b. Mansur Hallaç ondan şöyle haber vermiş, onda olmuş ve onun üzerine ölmüştür: Küfrettim Allah'ın dinine ki, küfür vaciptir; Bence, amma katında Müslümanların kabihtir...

Sofiyenin şathiyatı (vecdin ve halin galebesi ile söylenen aşırı sözler) arasında şu cümleler vardır:


-ENEL-HAK... (Hak ben...)

-Cübbemin içinde Allah'tan başka yoktur...

-Sübhanım, şanım ne kadar büyük...


Bütün bu cümleler, o cem ağacının meyveleridir ki, menşei, mahabbetin istilâsı ve hakiki mahbubun sevgisinin ağır basmasıdır. Bu durumda, onların müşahede gözünde mahbubdan başkası kalmaz; hatta gizlenip saklanır.

Bu makam, cehl ve hayret makamıdır. Lâkin, bu makamın cehli güzeldir, hayreti dahi iyidir.

Sübhan Allah'ın inayeti ile seyir, cem makamından yukarıya vaki olursa, o zaman ilim cehille içtima eder; mağfiret dahi hayrete arkadaş olur. Fark ve temyiz dahi zuhur eder; sekir hali, ayıklık haline geçer. İşte o zaman hakiki İslâm husule gelir; iman hakikati dahi müyesser olur.

İş bu anlatılan iman ve İslâm; zevalden mahfuz ve küfür gelmesinden ve değişikliğe uğramaktan yana da emin olurlar.

Resulullah (sav) Efendimizin bazı bilinen dualarında gelen:

"Allahım, senden bir iman istiyorum ki; ondan sonra küfür olmaya" cümledeki iman, anlattığımız imandır. Zira o, zevalden mahfuzdur.

Allahu Teala'nın buyurduğu:

"Dikkat ediniz, Allah'ın veli kullarına korku yoktur; onlar mahzun da olmazlar."(10/62) ayet-i kerimesindeki mana dahi, bu iman ehlinin halini beyan etmektedir. Zira, velayet, anlatılan iman olmayınca, tasavvur edilemez.

Cem mertebesinde:

-Velayet... ismini kullanmak, her ne kadar mümkün olsa dahi, lâkin kusur ve noksan daima bu mertebenin gereğidir. Zira, imanda ve marifette kemal; küfürde ve cehalette değildir. Amma hangi küfür ve cehalet olursa olsun.

Üstte anlatılan mana gereğince, Şeyh'in dediği mana sağlığa kavuşmuş olur ki, tarikat küfrü tahakkuk etmedikçe, hakikat İslâm'ı ile müşerref olunmaz
.

***

Şimdi gelelim:

-Kardeşinin başını kesmedikçe Müslüman olamaz cümlesine. Burada:

-Kardeş... tabirinden murad, kendisi ile beraber doğan şeytandır. Onun arkadaşı bulunmakta ve kendisini, daima şerre ve fesada götürmektedir.


Bu manada, Resulullah (sav) Efendimi şöyle buyurdu:

"Ademoğlundan her biri ile beraber bir cin vardır (yani şeytan...)"

Dediler ki:

-Ya Resulallah, seninle de var mıdır?

Şöyle buyurdu:

"Evet... vardır. Amma, ondan selâmet buldum... (yani şerrinden..)"

"Selâmet..." manasını çıkaran kelime, mütekellim sığası ile gelirse, mana üstte anlatıldığı gibidir.

"Şeytanım Müslüman oldu..." buyurmuş olabilir ki, bu mazi sığası iledir. Meşhur olan rivayet de budur.

Burada:

-Kardeşin başını kesip öldürmek manasından murad odur ki, ona boyun eğilmeye, küçük tutulup rezil edile...

Burada, şöyle bir soru sorulabilir:

-İnsanın kendisinde, akıl ve feraset varken, neden şeytana mağlup olur ve Allahu Teala'nın rızası bulunmayan işi irtikâb eder?

Bunun için şu cevabı veririm:

-Şeytan bir fitne ve bir belâdır. Allahu Teala, onun kullarına iptilâ ve imtihan için musallat etti. Onu kullarının nazarından sakladı ve kendilerini, onun hallerine muttali kılmadı. Şeytanı dahi, kulların ahvalini görür eyledi; onların kan dolaşan damarlarında da yürüttü.

Said o kimsedir ki, Allahu Teala'nın inayeti ile bu gibi belânın keydinden ve mekrinden mahfuz bulunur. Durum böyle olmasına rağmen, Allahu Teala onun keydini:

"Zaif..."(4/76) olarak anlattı. Böylece, saidlere cesaret verip güçlendirdi.

Şeytanın hükmü, bu tasallut ile, Allah'ın kuluna yardımcı olur ise, tilki hükmüne girer. Amma, onun fazlından yardım olmayınca, fırsat kollayan bir arslana benzer.

Bir şiir:

Sen bize dil verip de dilberi gösterdin;

Tilkiyi sofra diye arslana gösterdin...

Bu manada bir başka cevap da şudur:

Çok kere şeytan, nefsin arzuları yolundan gelir; o kimseyi, iştah duyulan şeylere dalâlet edip götürür. Oranın yerli düşmanı olan nefs-i emmarenin dahi muaveneti ile, o kimsenin aleyhine zaruri olarak yardım bulur. Böylelikle de, o nefsi kendisine karşı boynu eğik eyler.

Şeytanın keydi (hilesi) aslında zayıftır. Ancak yapacağını, düşmana yataklık yapanın yardımı ile yapar. Asıl belâmız da, nefs-i emmare olup ruhlarımızın düşmanıdır. Yani can düşmanımızdır. Bu hasisten başka, kendisine düşman olan hiç kimse yoktur. Harici düşman, yapacağını ancak onun yardımı ile yapar.

Mana üstte anlatıldığı gibi olunca, yerinde olur ki, önce nefsin başı kopanla... Ona inkıyaddan imtina edilip küçük düşürülüp ihanete uğratıla...

İşte kardeşin başı, anlatılan bu cihadın zımnında kesilir ve hakir, zelil edilir. Tarikat salikinin hicabı ve önüne çıkan set işte bu nefsidir.

Bu arada kardeş bahis dışıdır. Zira o, doğru yoldan çıkıp eğri yola sapanı şerre davet eder.

Harici düşmanı def etmek, Allah'ın yardımı ile nefsin inkıyadından halâs bulduktan sonra olur. Hem de pek kolay olarak. Çünkü:

"Kullarım üzerinde senin bir tahakkümün yoktur."(15/42) mealine gelen ayet-i kerime nefsin köleliğinden halâs olanlara bir müjdedir. Ayrıca bunlar ibadeti, Mahbub-u Hakiki için halis kılmışlardır.

***

Gelelim şu cümledeki manaya:

-Anası ile tezevvüc etmedikçe Müslüman olamaz.

Bu cümlede geçen:

-Anası... tabirinden murad, onun ayan-ı sabitesi olsa gerektir. Zira, bu ayan-ı sabite onun hariçte vücud bulup zuhura gelmesine bir sebeptir.

Ayan-ı sabiteden:

-Ümm... (Ana...) olarak tabir etmek, bu taifenin ıstılahında varid olmuştur. Bu manada, büyüklerin biri şöyle demiştir:

Anam, babasını doğurdu;

Böylesi şaşırtıcı oldu...

Bu beytte geçen:

-Ana... tabiri ile ayan-ı sabitesini murad etmiş olup:

-Baba... tabiri ile de, ilâhi isimlerden birini murad etmiştir. Ki, ayan-ı sabite, o ismin zilli ve aksidir. Vakta ki o ismin zuhuru, hariçte o ayan-ı sabitesinin tavassutu olmuştur; bu zuhurdan:

-Doğum... olarak anlatılmıştır.

Hulâsa:

-Ana... derler, bununla ayan-ı sabiteyi murad ederler. Bu ayan-ı sabite için:

-Vücubi taayyün... tabirini kullanırlar. Zira, bu taife-i aliyye katında taayyünler beştir. Bunlar için ayrıca:

-Tenezzülat-ı hamse, hazarat-ı hamse... (Beş tenezzül, beş makam) derler... Bunlardan iki tanesini, vücup mertebesinde isbat ederler. Üç tanesini de, imkân mertebesinde isbat ederler.


O vücubi olan iki taayyün şunlardır:

a) Vahdet taayyünü.

b) Vahidiyet taayyünü.

Her ikisi de, ilim mertebesinde olup fark ilmi olan icmal ve tafsil iledir. İmkâna bağlı üç taayyüne gelince şunlardır:

a) Ruhi taayyün.

b) Misali taayyün.

c) Cesedi taayyün.

Ayan-ı sabite, vahidiyet mertebesinde olunca; zaruri olarak onun taayyünü vücubi olmaktadır.

Mümkinin hakikatına gelince; o mümkünin ayn-ı sabitinin bir yüzü vücubi tahayyüne olduğundan; o mümkün vücuba bir zil gibi olmaktadır.

Mana üstte anlatıldığı gibi olunca; o mümkinin anası, vücub aleminden olup kendisini imkân aleminde izhar eylemiştir. Böyle olunca:

-Ana ile tezevvü.... cümlesinin manası şu olur: İmkâna bağlı mümkün taayyünü, vücuba bağlı taayyünü ile ittihad eylemiştir (yani birleşmiştir)

Bir şiir:

Mümkün atacak olsa imkân tozlarını; Bırakmaz ortada vacip başkalarını...

Demek olur ki:

-Onun imkâna bağlı taayyünü, nazarından gizlenir. -Ene... (Ben...) lâfzının itlakı dahi, vücubi taayyün üzerine olur. Amma şu demek değildir:

-İmkâna bağlı taayyün, işin aslında vücubi taayyünle ittihad eder. Zira, böyle bir şeyin olması muhaldir. Böyle bir şeye kail olmak dahi, ilhadı ve zındıklığı getirir.

Çünkü burada muamele, şühud ciheti iledir. Eğer zeval var ise, şühud itibarı iledir; eğer ittihad var ise, o dahi sunuda göredir.

Bir şiir:

Buna olmak yoktur siz asla;

Siz olamazsınız bu kafa...

Bir salik, taayyününü, o taayyünle muttahid bulur ise, imkâna bağlı televvüsattan halâs olmaya müstahak olur. İslâm devleti ile müşerref olur ve vücub mertebesine de inkıyad eder.

Şunun da bilinmesi yerinde olur ki:

Sofiyenin kail olduğu tenezzülat-ı hamse, mücerred itibarlardır. Onların keşfe ve şühuda taalluku vardır. Hakikatta buraya tenezzül edip tağayyür edip tebeddüle uğramış değillerdir.

Kainatın değişen hadiseleri ile isimlerinde, sıfatlarında, zatında değişmeyen yüce Zat Sübhandır.

Sofiye, çoğu kez, dillerine bazı şeyleri getirirler ki, bunlar vicdanlarında (kendi buluşlarında) olduğu kadardır. Amma sekri ve halin ağır basmasını tazammun etmektedir. Onları dış manalara yormak yerinde değildir. Onları dış manalardan başka yana aktarmak daha yerinde olur. Yani tevile ve başka yoruma... Zira, sarhoşların sözleri, zahir manadan alınıp başka manaya yorulur.

Bütün işlerin hakikatlerini en iyi bilen Sübhan Allah'tır.

***

Büyük bir şahıstan, karışıklığa ve ıstıraba sebep olacak bu cümleleri naklettiğin için, onun hallinde zaruri olarak bazı şeyleri yazdık. Halbuki Fakir'in, muhalefeti anlatan o misillu cümlelere iltifatı yoktur. Ne red, ne de kabul olarak onlar için dudaklarını oynatır.

Dua makamında bir ayet-i kerime meali:

"Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla. Ayaklarımıza sebat ver. Kâfirler üzerine bize yardım eyle."(3/147)

Evvel ahir alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm onun Resulüne daima ve her zaman... Keza o Resulün âl-i kiramına ve ashab-ı izamına da... Taa, kıyamet gününe kadar...






 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İmam-ı Rabbani Hazretleri (ks), tasavvuf ehlinin meşhurlarındandır ve bu yolda çok gayretler göstermiş, meşakkatler çekmiş büyük velilerdendir. Meşhur eseri Mektubatı Rabbanide bu tasavvufi çalışmalarının tezahürleri vardır. Bu eserin uzun bir zamanda hazırlandığı ve tasavvuf yolunda belli merhalelerden geçtiği yazılarından anlaşılmaktadır.

Tasavvuf ilmi, yapısı itibari ile ağır, derin, ince, zor manalar taşıyan ifadeler içerir. Bu yolda ve eğitimde olmayanların, bu tür eserlerde ne anlatıldığını anlaması oldukça zor olduğu gibi bazen imkansız ve bazen de yanlış anlamalara sebebiyet verebilecek tarzdadır. Bu nedenle bu tür eserlerden tasavvuf ehli olmayan yada bu ilimle ilgili bilgisi olmayanların yanlış mana ve ifadelerle rahatsız olabilecekleri şüphesizdir. Bu konuda bir tasavvufi siteden alıntıladığım yazı aşağıdadır ve faydalı olacağı kanaatindeyim.


[h=1]Mektubat-ı Rabbanî Okurken Dikkat Edilecek Hususlar
[/h]İmam-ı Rabbanî mektuplarının önemli bir kısmını, medrese ve tekke eğitimi görmüş, tasavvuf ve kelamın ince meselelerine vakıf yetkin kimselere göndermiştir.
Özellikle tasavvufî inceliklerden bahsedilen mektuplar İmam-ı Rabbanî’nin halifelerine yazılmıştır.


Bu bakımdan Mektubat’ta, bu konularda ön eğitim almamış sıradan insanların anlamakta güçlük çekeceği ya da yanlış anlayabileceği bir takım ifadelere rastlamak mümkündür. Bu sebeple Mektubat okumalarında aşağıdaki hususlara dikkat etmenin önemli olduğunu düşünüyoruz:


* Ancak tasavvufî konularda ihtisası olan kimselerin anlayabileceği derin tasavvufî problemlerle ilgili mektupları herkesin okumaması tavsiye edilir. Mesela Zat ve sıfat tecellilerinden veya taayyünlerden bahseden mektupları herkesin okuması doğru olmayabilir. Zira bu mektuplarda kullanılan ifadeler işin esprisini bilmeyen biri tarafından hulul ve ittihad şeklinde anlaşılabilir. Bu tür konulara ilgi duyan kimselerin ilgili mektupları mutlaka genelde tasavvuf terminolojisine özelde Mektubat’ın diline vakıf ehliyetli kimselerin gözetiminde okumaları önerilir.



* Okuyucuların mektup içinde karşılaştıkları tasavvufî kavramlar için kitabın sonuna eklediğimiz lügatçe bölümüne bakmaları tavsiye edilir. Zaman zaman İmam-ı Rabbanî’nin kavramlara kendine has açıklamalar getirdiği göz önünde bulundurulmalı ve mümkünse başka tasavvuf sözlükleriyle yetinilmeyip İmam-ı Rabbanî’nin kendi meramını anlamaya özen gösterilmelidir. Mesela cem ve fark kavramlarıyla ilgili olarak İmam-ı Rabbanî’nin kendine has açıklaması vardır. Mektubat okuması sırasında bu kavramları genel tasavvufî tarifleriyle düşünmek İmam-ı Rabbanî’yi yanlış anlamaya sevk edebilir.



* Mektubat’ın, bütün tasavvufî konuları eni-konu anlatan klasik bir tasavvuf kitabı olmadığı göz önünde bulundurulmalı ve mektupları sırayla okumak yerine konu merkezli okuma yöntemini tercih etmelidir. Böylece İmam-ı Rabbanî’nin bir mektupta sadece belli yönüne temas ettiği bir konunun başka mektuplarda diğer yönlerini bulup okumak mümkün olacaktır.


İmam-ı Rabbanî’nin bazen bir mektupta birkaç satırla anlattığı bir konu başka bir mektubun ana konusu olabilmekte ve uzun uzadıya açıklanabilmektedir.
Bu gibi yerlerde İmam-ı Rabbanî’nin etraflı açıklamaları için konuyla ilgili özel mektupları mutlaka okunmalıdır.

* Mektupların yazımının, İmam-ı Rabbanî’nin halifelik döneminden başlayıp vefat tarihine kadar süren uzun bir sürece yayıldığını düşünerek İmam-ı Rabbanî’nin bazı görüşlerinden dönmüş olabileceği göz önüne alınmalıdır.


Nitekim bu hususu İmam-ı Rabbanî’nin kendisi de çeşitli vesilelerle dile getirmektedir.
Mesela son mektuplara kadar İmam-ı Rabbanî, taayyün-i vücûdîyi hakikat-ı Muhammediyye olarak gördüğü halde Mektubat’ın sondan bir önceki mektubunda bu görüşünden dönmüş ve hakikat-ı Muhammediyye'nin taayyun-i vücudînin aslı kabul edilen taayyün-i hubbî olduğunu benimsemiştir.


İmam-ı Rabbanî’nin başka bir mektupta konuyla ilgili olarak kullandığı şu ifadeler çok manidardır: “Bu fakirin bazı mektuplarında yer alan; «Allah Sübhânehû’nün hakikati salt varlıktır» sözü işin özüne vakıf olamayışımdan kaynaklanmıştır. Tevhid-i vücudî ve benzeri konularda kullandığım ifadeler de bu kabildendir. Bu ifadeleri kullanmış olmamın sebebi işin özüne inemeyişimdir.


İşin aslını öğrendiğimde başta ve ortada yazıp söylediklerimden ötürü pişman oldum ve Allah’tan af diledim...
Allahım senden af dilerim. Allahım, bütün sevmediğin şeylerden dolayı sana tevbe ederim.”

Şu halde indeks bölümünden yararlanmak suretiyle bir konuyu ilgili mektupların bütününden okumak daha sağlıklı olur inşaALLAH...

 
M

Misafir

Guest
ulemaya saygımız büyük,Fakat bu hiç bir zaman ulema eleştrilemez çerçevesinde değerlendirilmemelidir.Biz müslüman olarak kuran ışığında,tevhid inancında her düşünceye eşit mesafade olmamız gerektiği düşüncesindeyiz.
Şimdi rabbaninin şu bitiriş cümelsine bakalım

tarikat küfrü tahakkuk etmedikçe, hakikat İslâm'ı ile müşerref olunmaz.
Rabbani k.s



NE diyor rabbani,

YAni öyle seviyede olacaksınki ,islama tevhide kuran ters fikirler ,küfür ifadeler ağzından çıkacak,işte ozaman kamil ,hakiki müslüman olunurmuş.

Peki islama göre bu düşünceyi destekleyen bir ayet varmı acaba?

kuranda anlatılan kıssalarda "tarikat küfrü" adı altında bir küfür anlayışına tolerans gösterildimi?


Allahı nisa(kadın )organlarında görmekde ne?söylermisiniz kadının erkekden ayrı organı nedir?Haşa allah cc bu organlarda gördüğünü söyleni tasdiklemek küfür değilmi?

peygamber efendimiz bir kez miraca çıktığında yer yerinden oynarken,hergün,Allah huzuruna çıktığını söyleyen,arşın etrafında turlayan,cennette makımını gören ,allah ile konuşan biri için ,islam itikadında ne denir acaba?

Büyük zat deyip ellenmiyecekmi?

Oysa kuran bu gibi taifeyi yalancılıkla suçluyor ve suçlamamızı istiyor...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İmam-ı Rabbani Hazretleri (ks) bütün İslam Alemi'nin; ilmine, imanına şehadet ettiği bir zattır. Evliyaullahtır, abiddir, zahittir. Yukarıda bahsi geçen "tarikat küfrü tahakkuk etmedikçe, hakikat İslâm'ı ile müşerref olunmaz" sözünü, Sizin anladığınız mânâ ile söyleyeceğine inanıyorsanız, emin olun ki sui zân edersiniz. Hem düşünün ki ve O zat bu sözlerle bir başka şeyler ifade etmeyi murad etmiş, gizli anlamlar olmuş olabilir, bir kaç kişinin arasında kalmış rumuzlu ifadeler olabilir, o takdirde küfre dair bir yorum yaftalamak mesuliyet olmaz mı?

Hem zaman zaman Kur'an-ı Kerimde de, Hadis-i Şeriflerde de; lafzen idrakinde zorlandığımız, anlamda yanlışa düştüğümüz, manası ve mesajını hiç anlayamadığımız veya benzer değişik hallerde algıladığımız durumlar olmuyor mu?. Bunları sui zân mantığı ile değil de Hüsnû zân tavrı ile, olması beklenen anlamı bulmak için yorulacağımıza, neden sonra mesul olabileceğimiz yollara tevessül edelim ki?..
 
M

Misafir

Guest
Hem zaman zaman Kur'an-ı Kerimde de, Hadis-i Şeriflerde de; lafzen idrakinde zorlandığımız, anlamda yanlışa düştüğümüz, manası ve mesajını hiç anlayamadığımız veya benzer değişik hallerde algıladığımız durumlar olmuyor mu?. Bunları sui zân mantığı ile değil de Hüsnû zân tavrı ile, olması beklenen anlamı bulmak için yorulacağımıza, neden sonra mesul olabileceğimiz yollara tevessül edelim ki?..


Kuranı kerimde ,neresinde tezad ,veya anlamakta zorlandığımız bir cümle var?Yazarsanız sevinirim..Mesela ,küfrü tanıplayıp başka bir ayette küfürü normal gorduğu bir ayet????


İkinci olarak ,biz bir beşer olarak zahre göre hüküm veriririz.Kesinlikle batnilik ,gizlilik bizim işimiz değil.Kalbleri anncak allah bilir...Yani rabbani bile bilemez..peki böyle bir eseri kutsamak normalmi?
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Kuranı kerimde ,neresinde tezad ,veya anlamakta zorlandığımız bir cümle var?Yazarsanız sevinirim..Mesela ,küfrü tanıplayıp başka bir ayette küfürü normal gorduğu bir ayet????


İkinci olarak ,biz bir beşer olarak zahre göre hüküm veriririz.Kesinlikle batnilik ,gizlilik bizim işimiz değil.Kalbleri anncak allah bilir...Yani rabbani bile bilemez..peki böyle bir eseri kutsamak normalmi?


Bakın değerli kardeşim, Ben Sizi itidâle çağırıyorum, Siz saldırıyorsunuz.

Ben Size Kur'an da tezat mı var dedim? Neden saptırmaya çalışıyorsunuz?

Ben Size Kur'an ın bir ayeti küfrü reddedip, bir ayeti küfrü normal mi sayar dedim?

Muradınız İmamı Rabbani Hazretlerini yahut eserlerini zan altına sokmak ise, haydi Sizin nezdinizde dediğiniz gibi olsun ama bu sizin dediğiniz gibi bile olsa, Müslümanların kalbinde hususi bir yere sahip O zat için Müslümansanız ki muhakkak öylesinizdir, hüsnü zan etmeniz gerekir.

Siz eğer bu mantıkla yazacaksanız, İmamı Rabbani Hakkında tek bir kelime dahi yazmayın. Çünkü şartlanmışsınız. Çünkü hem kendinizi hem bizi gerersiniz. Çünkü mesele ilimden çıkar, sen-ben meselesine döner.

Gelelim Kur'an ı Kerimde anlamakta zorlandığımız cümle mevzuuna. Size Ali Imran Suresi 7. ayeti hatırlatırım.

“Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. İşte kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun te’viline yeltenmek için müteşâbih ayetlere yapışıp, onlarla uğraşır dururlar. Halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler O’na inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır’ derler. Bu inceliği ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar.”

Anlaşılması zor yahut anlaşılamazların (elif, lam, mim gibi) varlığını zaten Allah'u Teala bildiriyor, Siz nerede diye soruyorsunuz... Ama çok isterseniz yazarız İnşaallah.

İkincinize gelince, siz zahire göre hüküm veriyorsanız, aklın ve mantığın da ötesine geçmezsiniz. İmamı Rabbani Hazretlerinin mektubat eserinde yazdığı bazı cümlelerden O'nun küfrü yazdığına hüküm verirken; O Zatı tüm İslam aleminin kahiri ekseriyesi Evliyaullah diye bilirken ve bildiriken, O Zatın kendi beyanlarında ve eserlerinde mütemadiyen Allah'ın emirlerini yaymaya çalışmasına rağmen, "Allahım senden af dilerim. Allahım, bütün sevmediğin şeylerden dolayı sana tevbe ederim.” şeklinde ve benzeri şekillerde hep Allah'a sığınırken, eserlerinde O'nu (cc) tesbih ederken, tenzih ederken, takdis ederken ve "Yanlışlarım var, yanlışlarımdan dolayı da tevbe ederim, Rabb'im kabul et" mealinde sızlanırken, Siz nasıl bir vicdan ve zahiriyat bakışı ile Rabbani Hazretlerinin küfrü savunduğununda/söylediğinde ısrarcı olabilirsiniz.

Bakın değerli kardeşim, tasavvuf mecburiyet değildir, Sizin sevmenizi ve takdir etmenizi de kimse beklemez ama Evliyaullah'ın eti zehirlidir, kendinize edersiniz, İslam ile alakalı müteala, münazara edilecek o kadar çok ve hoşca olan konular var ki...

Tabii ki Allah (cc) doğrusu bilir ama bizler de malum hallere karşı hüsnü zan edelim, olmazmı?..
 
M

Misafir

Guest
bekir bey,


Verdiğiniz ayet benim kastımla zerre alakası yok..Bu ayeti bu gün için ,ismail ağa guruhunun ibiniteymiyye kafir veya sapık demek için "errahmanu alel arşisteva" ayetini bin bir teville yorumlayarak,ibniteymiyyeyi kafir saymaları,veya kadere imanı imanın gereği değil dediği için ,mustafa islamoğlunu fasık saymalarına delil gösterebiliriz..

Sizde şöyle bir niyyet var,sanki son zamanlarda bir gurub türedi ,islamın baştacı ulemaya saldırmayı adet edindi.
Aslında durum hiç düşündüğünüz gibi değil.İnternet biligi paylaşımının artması çok bilmediğimiz detayının ortay çıkmasına olaylara çok daha farklı bakmamıza neden olmuştur.Artık her yazlan hadis ,hadis değil,her ulvi bilinen şahsın dediği doğru değil olmuştur.temel anayasa kuran olup ,bu anayasa aykırı olan tum düşünceler,hiç bir kutsiyyete bakılmaksızın red analyışı benimsenmiştir.İşte yeni tevhid anlayışı budur..

O Zatı tüm İslam aleminin kahiri ekseriyesi Evliyaullah diye bilirken ve bildiriken, O Zatın kendi beyanlarında ve eserlerinde mütemadiyen Allah'ın emirlerini yaymaya çalışmasına rağmen, "Allahım senden af dilerim. Allahım, bütün sevmediğin şeylerden dolayı sana tevbe ederim.”

Rabbaniyi Tasavufi gelenekte islamcılar överken ,ilahıyatcılarda küfürle suçlamaktadırlar..Tasavvufi gelenekte hak ,batıl arasında gidiş gelişler çok sık görülür.Sadece rabbaniye has değil ,diğer ünlü tasavvufculardada vardır bu..
Bazan din adına çok güzel ifadede bulunurken ,bazende çok aykırı ifadlerde bulunabilyorlar..
Şimdi ,yukarda çok güzle bir ifadede bulunan rabbani bakın başka bir yerde ne diyor


Arştan öte bir makam var ya, işte ruhumu orada buldum (yani melekut aleminde) yalanı (S.51)
Kulların en küçüğü AHMED'den bir arzuhaldir.
Arştan öte bir makam var ya, işte ruhumu orada buldum. (Yani: Melekût âleminde..) Ama, manevî bir yükselme yolu ile.. Bu makamda, Hace Nakşibend Hz. nin özel bir yeri vardır.
Allah-ü Taâlâ, onun kudsiyetini artırsın.
Aradan bir süre geçti; bu maddî bedenimi de orada buldum.
Bu sıralarda bana şöyle geldi: Felekiyattan, unsuriyattan alta inen bu âlemden ne bir isim, ne de bir resim var. Hem de tam manası ile..
Bu çıktığım makamda, ancak büyük velîlerden bazıları vardı..
Şu anda, bu âlemin tamamını, mahal ve makam olarak, kendime ortak buluyorum; bunun için de hayret hâsıl oluyor. Şundan ki: Kendimi tam manada yabancıların varlığı ile beraber görüyorum.
Hasılı: Bazan öyle halet zuhura geliyor ki, onda ne ben kalıyorum; ne de bu âlem.. Sonra, daha başka bir şey de zuhura gelmiyor; ne nazarda, ne de ilimde..
Anlattığım hal, şu ana kadar devam edip geldi. Bu âlemin varlığı ı nazardan ve ilimden yana kapalı durmaktadır.
Sonra..
Bu makamda, büyük bir köşk peydah oldu. Ona merdivenler kurulmuştu: çıktım.
Anlatılan makam, âlern misali tedricî bir surette indi; an ben kendimi onda yükselir buldum. Tam olarak, iki rikât şükür namazı kıldım.
Bunu takiben, gerçekten üstün bir makam zahir oldu. Orada DÖRT NAKŞİBENDÎ BÜYÜĞÜNÜ GÖRDÜM.



şimdi arştan öte makamlara gttiğini söyleyene inanmamızımı bekliyorsunuz?resulullahın çıkmadığı bir yere bu zat nasıl gidiyor acaba?Bu peygamberliğe hakaret değilmi?

Başka bir alıntı mektubat;
17. İster kafir olsun, isterse mü’min olsun her şehrin bir kutbu vardır yalanı (S.566-567)
Bu mektûb, meyân şeyh Bedî’uddîne yazılmışdır. Kutb ve Kutb-ül-aktâb ve Gavs ne demek olduğu bildirilmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği, sevdiği insanlara selâm olsun. Bir dervîşle gönderdiğiniz kıymetli mektûb geldi. Bizleri çok sevindirdi.
Süâl: Kutb, kutb-ül-aktâb, Gavs ve Halîfe ne demekdir? Herbirinin vazîfesi nedir? Vazîfelerinin neler olduğunu bilirler mi, bilmezler mi? Bir kimsenin Kutb-ül-aktâb olduğu gaybdan müjdelenirmiş. Bu doğru mudur, yoksa hayâl midir?
Cevâb: Resûlullahın “aleyhissalâtü vesselâm” izinde ilerliyenlerin büyükleri, Ona uyarak Nübüvvet makâmının derecelerini geçdikden sonra, içlerinden bir kaçına (İmâmet) makâmını verirler. Başkalarını, o dereceleri geçirmekle bırakıp, bu makâmı vermezler. Bu büyükler de, onlar gibi bu dereceleri geçmişlerdir. İmâmet makâmını almadıkları için, onlardan ayrılırlar. Bu makâma bağlı olan şeylerden mahrûmdurlar. Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi’ olanların büyükleri, peygamberliğin vilâyet derecelerini temâmlayınca, bunlardan birkaçına (Hilâfet) makâmını verirler. Geri kalanlara bu makâmı vermeyip, yalnız o dereceleri geçirirler. İmâmet ve hilâfet makâmları, o derecelerin kendilerini geçerek elde edilir. Bu derecelerin zıllerinde, görüntülerinde, imâmet makâmının karşılığı (Kutb-i irşâd) makâmıdır. Hilâfet makâmının karşılığı ise (Kutb-i medâr) makâmıdır. Aşağıda bulunan bu iki makâm, yukardaki o iki makâmın sanki zılli, gölgesi gibidir. Muhyiddîn-i Arabî hazretlerine göre, (Gavs), Kutb-i medâr demekdir. Kutb-i medârdan başka bir Gavslik makâmı olmadığını söylemekdedir. Bu fakîre göre, Gavs başkadır. Kutb-i medâr başkadır. Gavs [dahâ üstün olup] Kutb-i medârın yardımcısıdır. Kutb-i medâr, birçok işlerinde, ondan yardım bekler. (Ebdâl) denilen makâmlara getirilecek Evliyâyı seçmekde bunun rolü vardır. Kutbun yardımcıları, hizmet edenleri çok olduğundan kutba, (Kutb-ül-aktâb) da denir. Çünki, Kutb-ül-aktâbın yardımcıları, hizmet edenleri, Onun vekîlleri demekdir. Bunun içindir ki, Muhyiddîn-i Arabî “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki, (Müslimânların olsun, kâfirlerin olsun, her şehrde bir kutb bulunur).



şimdi sormak lazım kutb ,gavs fantazisini islamdaki yeri nedir?delili nedir?Sen hangi ayete göre kutb ,gavs gibi fantazilerin önünü açtın?hangi ayet veya hadise göre bunların yetkilerini belirledin?
Baktığımızda islam da kuranda ,hadisde böyle bir kavram yok!.Peki bunları dinde varmış gibi anlatmak bidata alet olmak değilmi?

Firavunu bile cehenneme koymayan bir şahsı (muhiddin arabi) neye göre kutsuyorsun sormazlarmı?


bu örnekleri dahada arttırabiliriz..




Bu gün binlerce müslüman bu eserleri okuyor,beyinler dumura uğruyor.Taklidcilikten öteye geçmeyen bir nesil yetişiyor...kuran çerevesinde ,hadis çerçevesinde dine bakış bitiyor.Tabi ol,yeter! anlayışı geliyor.,sonucunda çok fazla değişmeyen kült ,bidadi geleneklerle betimlenmiş bir din ortaya çıkıyor ..
Bu gidişe mutlaka dur! denmelidir.

Bırakın rabbaniyi ,gazalinin eserlerinde bile bir sürü yalana hadis vardır.Bu hadislerin hiç bir hadis kitablarındada yoktur.Bunu söyleyen hadis kritiğinde önemli eserler veren ulemadır.
Peygambere yalan isnat edeni cehenneme atarken ,iş gazaliyye geldiğinde nasıl davranmak lazım?

kudüsün haçlılar tarafından işgalinde orada iken eserlerinin hiç birinde haçlılara karşı cihadı teşvik eden bir cümle olmamısı nedeniylede islam tarihcileri arasında ağır bir şekilde eleştrilmektedir.



Adem oğlu hatalara açıktırç.Kim olursa olsun ,nekadar ulvi tanınırsa tanınsın mutlaka hataları vardır olmuşturda.İnsanların bu çok büyük hatalarını ,kutsiyyetle örterek görmemezlikten gelmek ,dalate ,küfre kapı açmak olarak değerlendirilmelidir.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
bekir bey,


Verdiğiniz ayet benim kastımla zerre alakası yok..Bu ayeti bu gün için ,ismail ağa guruhunun ibiniteymiyye kafir veya sapık demek için "errahmanu alel arşisteva" ayetini bin bir teville yorumlayarak,ibniteymiyyeyi kafir saymaları,veya kadere imanı imanın gereği değil dediği için ,mustafa islamoğlunu fasık saymalarına delil gösterebiliriz..

Benim yazdığım da Sizin yazdığınız da aşağıda. Nasıl anlamak lazım ise izah edin o zaman.



Hem zaman zaman Kur'an-ı Kerimde de, Hadis-i Şeriflerde de; lafzen idrakinde zorlandığımız, anlamda yanlışa düştüğümüz, manası ve mesajını hiç anlayamadığımız veya benzer değişik hallerde algıladığımız durumlar olmuyor mu?.

Kuranı kerimde ,neresinde tezad ,veya anlamakta zorlandığımız bir cümle var?

................................................................

Sizde şöyle bir niyyet var,sanki son zamanlarda bir gurub türedi ,islamın baştacı ulemaya saldırmayı adet edindi.
Aslında durum hiç düşündüğünüz gibi değil.İnternet biligi paylaşımının artması çok bilmediğimiz detayının ortay çıkmasına olaylara çok daha farklı bakmamıza neden olmuştur.Artık her yazlan hadis ,hadis değil,her ulvi bilinen şahsın dediği doğru değil olmuştur.temel anayasa kuran olup ,bu anayasa aykırı olan tum düşünceler,hiç bir kutsiyyete bakılmaksızın red analyışı benimsenmiştir.İşte yeni tevhid anlayışı budur..

Bakın değerli kardeşim, derdi davası Kur'an ve tevhid olan insanın muradı alimleri, evliyaları karalamak olmamalı. Kur'an bu ahlakı ve edebi öğretmiyor.
İmamı Rabbani Hazretleri'ni sen sevsen yada sevmesen, ben sevsem yada sevmesem ne olur? Bu İmamı Rabbani Hazretlerine Allah (cc) indinde ne kazandırır, ne kaybettirir? Ama eğer muradınız sırf kendi ilminizle Kur'an okuyup, tevhid dersi çıkarıp, İslam'a hizmet etmekse ve bir yerden başlayacaksanız, bu sıralamada İmamı Rabbani Hazretlerine hezeyan isnat etmek milyonuncu sırada gelir.
İnternet ortamı doğru değerlendirilmezse ciddi fitne kaynağıdır, bilmediğiniz bir şeyi ortaya çıkarmamıştır, ortaya çıkan ve bilmediğinizi zannettiklerinizin hepsi türetilen fitnelerdir.
Kur'an mealinden hüküm çıkartıp geçmişini zemmeden bir neslin geleceği müphemdir.
Mutlaktır ki insanda hata vardır ve olur. Hatalı insanın niyetine bakmak lazımdır. Niyeti küfür olmayan ama hatası olan insanı lafzı ile kafir addeden küfre girer.
Yeni tevhid anlayışınız Size ve Sizin gibilere hayırlı olsun, biz almayalım...





Rabbaniyi Tasavufi gelenekte islamcılar överken ,ilahıyatcılarda küfürle suçlamaktadırlar..Tasavvufi gelenekte hak ,batıl arasında gidiş gelişler çok sık görülür.Sadece rabbaniye has değil ,diğer ünlü tasavvufculardada vardır bu..
Bazan din adına çok güzel ifadede bulunurken ,bazende çok aykırı ifadlerde bulunabilyorlar..

Siz tasavvufu ne öğrenebilir, ne öğretebilir ve dolayısı ile ne de zemmedebilirsiniz. Bana Mektubatı Rabbaniyi okuyarak küfre girmiş ve küfürde daim olmuş kaç kişi gösterebilirsiniz? Bunlar değişik işlerdir, tüm meseleler bitmiş de sanki Mektubat kalmış. Bakın memleket baştan sona küfür kaynıyor, Mektubat sebebiyle mi? Allah'ın dinine hizmet etmek mi istiyorsunuz, o kadar çok dert var ki, onları konuşun, yazın, yol bulun.

Rabbani Hazretlerini küfürle suçlayanlar kendi imanlarını kontrol etsin derim. İslam edebi böyle bir çirkefliği reddediyor. İslam Forum ahlakı da keza!..




şimdi sormak lazım kutb ,gavs fantazisini islamdaki yeri nedir?delili nedir?Sen hangi ayete göre kutb ,gavs gibi fantazilerin önünü açtın?hangi ayet veya hadise göre bunların yetkilerini belirledin?
Baktığımızda islam da kuranda ,hadisde böyle bir kavram yok!.Peki bunları dinde varmış gibi anlatmak bidata alet olmak değilmi?

Kutb, gavs sıfatları/tabirleri Kur'an da mı geçmeli? "E la inne evliyaellahi la havfun aleyhim ve la hum yahzenûn." Ayet Allah dostlarından, veli kullardan bahsediyor. Bu konuya ilişkin Hadisi Şerflerde mevcuttur. Tabii ki bunlara inanmak istemeyene zorlama yoktur ancak bu hususlara olan inançlar da bir vakıadır, yok sayılamaz, gerekçeleri vardır ve inançlara saygı duyulmalı, tekfir edilmemelidir.





Bu gün binlerce müslüman bu eserleri okuyor,beyinler dumura uğruyor.Taklidcilikten öteye geçmeyen bir nesil yetişiyor...kuran çerevesinde ,hadis çerçevesinde dine bakış bitiyor.Tabi ol,yeter! anlayışı geliyor.,sonucunda çok fazla değişmeyen kült ,bidadi geleneklerle betimlenmiş bir din ortaya çıkıyor ..
Bu gidişe mutlaka dur! denmelidir.

Bırakın rabbaniyi ,gazalinin eserlerinde bile bir sürü yalana hadis vardır.Bu hadislerin hiç bir hadis kitablarındada yoktur.Bunu söyleyen hadis kritiğinde önemli eserler veren ulemadır.
Peygambere yalan isnat edeni cehenneme atarken ,iş gazaliyye geldiğinde nasıl davranmak lazım?


Bu satırları yazan kendi ilminden emin mi?
Bu gün sokakları, caddeleri, meydanları dolduran din cahili milyonlarca genç Rabbani'nin, Gazali'nin yetiştirdikleri mi?
Bu gün meyhaneleri, barları, diskoları dolduran din bilmez neslin müsebbibi Mektubat mı?
Irak'ı Rabbani mi katletti?
Filistin'de Dazali'nin mi parmağı var?
Akıllı olun. Ama muradınız alime, evliyaya çatmaksa bu platform yeri değil arkadaşım, yeri değil...


Adem oğlu hatalara açıktırç.Kim olursa olsun ,nekadar ulvi tanınırsa tanınsın mutlaka hataları vardır olmuşturda.İnsanların bu çok büyük hatalarını ,kutsiyyetle örterek görmemezlikten gelmek ,dalate ,küfre kapı açmak olarak değerlendirilmelidir.


İnsan hatalıdır, kimseyi hatasız diye lanse etmiyoruz ama hatalı insanı tekfire yeltenmek daha büyük hata olur...
 
M

Misafir

Guest
Benim yazdığım da Sizin yazdığınız da aşağıda. Nasıl anlamak lazım ise izah edin o zaman.

Kuranda küfür küfürdür.özerk bir küfür yoktur.Bir gurubun küfürünü caiz kabul edip aynı küfrü diğer bir guruba olağan gösteren bir ayet yoktur..Peygamberler bile bu standardın dışında değildir.Veli denen zevat içiin bir çfte standart yoktur.Vugulanmak istenen budur.
Bakın değerli kardeşim, derdi davası Kur'an ve tevhid olan insanın muradı alimleri, evliyaları karalamak olmamalı
Bizim işimiz karalamak değil ,kim olursa olsun şeriata göre hakkı söyleyip doğruyu savunmak..Siz ise şimdiden velileri ayırdınız.Unutmayınkı tüm müminler allahın velisidir.Sadece rabbaniyi ve bir kaç zevatı veli mertebesine koymanız yanlış..


İmamı Rabbani Hazretleri'ni sen sevsen yada sevmesen, ben sevsem yada sevmesem ne olur? Bu İmamı Rabbani Hazretlerine Allah (cc) indinde ne kazandırır, ne kaybettirir? Ama eğer muradınız sırf kendi ilminizle Kur'an okuyup, tevhid dersi çıkarıp, İslam'a hizmet etmekse ve bir yerden başlayacaksanız, bu sıralamada İmamı Rabbani Hazretlerine hezeyan isnat etmek milyonuncu sırada gelir.
İnternet ortamı doğru değerlendirilmezse ciddi fitne kaynağıdır, bilmediğiniz bir şeyi ortaya çıkarmamıştır, ortaya çıkan ve bilmediğinizi zannettiklerinizin hepsi türetilen fitnelerdir.
Kur'an mealinden hüküm çıkartıp geçmişini zemmeden bir neslin geleceği müphemdir.
Mutlaktır ki insanda hata vardır ve olur. Hatalı insanın niyetine bakmak lazımdır. Niyeti küfür olmayan ama hatası olan insanı lafzı ile kafir addeden küfre girer.
Yeni tevhid anlayışınız Size ve Sizin gibilere hayırlı olsun, biz almayalım...

Rabbaniyi dediğin gibi sevsem sevmesem kaybedeceğim bir şey yok..Fakat küfrü tasdiklemesini tasdiklemek çok tehlikeli ,küfrü tasdik küfürdür...R
abbaninin Allah indinde ulvi bir makamda olduğundan nasıl bukadar eminsiniz?Anlamak mümkün değil..

Bir müsülümanın temel görevi emri bil mağruf vennehyi anil münker " olup , bu neden le eğrileri düzeltemeye ,hakkı savunmaya çalışıyoruz.Zaten böyle bir misyon olmasa bir müsülümanın,kimin ne yapıtığından banane deyip oturur ,dünyasını yaşar..


Yorumlarınızda yine duyugusalallığa kaçıp ,eleştrilere cevab vermiyorsunuz.Fitne deyip ,OLAYI KAPATMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ..Neyi tartışıyoruzki?

Rabbaniden hiç o kadar emin olma dostum ,,insanlara insan olarak bakman tavsiyye olunur.Bizim tartıştığımız bu şahsiyyetlerin allah indindeki yeri veya önemi değil(zaten bunu kimse bilemez) fikirleridir.Siz ise fikirlere kefil oluyorsunuz..
Şirk sadece diğer dinlere has bir kavrammı?Müslümanın müşriği olmuyormu?biz şirke düşemezmiyiz?tasavvuf erbabını şirke düşemezmi?Abid zahid biri şirke düşemezmi?
------
isnat diyorsunuz ..Biz isnat değil ,kitabından örnekleme yapıyoruz..

Siz tasavvufu ne öğrenebilir, ne öğretebilir ve dolayısı ile ne de zemmedebilirsiniz. Bana Mektubatı Rabbaniyi okuyarak küfre girmiş ve küfürde daim olmuş kaç kişi gösterebilirsiniz? Bunlar değişik işlerdir, tüm meseleler bitmiş de sanki Mektubat kalmış. Bakın memleket baştan sona küfür kaynıyor, Mektubat sebebiyle mi? Allah'ın dinine hizmet etmek mi istiyorsunuz, o kadar çok dert var ki, onları konuşun, yazın, yol bulun.

Rabbani Hazretlerini küfürle suçlayanlar kendi imanlarını kontrol etsin derim. İslam edebi böyle bir çirkefliği reddediyor. İslam Forum ahlakı da keza!..
tasavvuf dediğim gibi bir din.Tüm dinlere motive olan bir din..Her zamanda zem edilir.Bizim dinimiz isalam ,tasavvuf değil..
Mektubatı okuyup sapıtan çoook..en son "bayram hoca muhemmed eşiddir allah"demesi boşunamı sizce?"tasavvuf küfrü tahakkuk etti hakaik islama ermiş oldu..

------------------

BAŞTAN SONRA KÜFÜR KAYNIYAN DÜNYAda bir rabbaninin kitabımı kaldı dersen ,haklısın..Fakat ilk başta kendimizi silkelemeyi bilmeliyiz..kendini düzeltemeden,içindeki yanlışları ayıklamadan ,başkalarınımı düzelteceksin?


Rabbaniyi kimsenin küfürle suçladığı yok ..kitaplarındaki ifadeler küfürdür..

Kutb, gavs sıfatları/tabirleri Kur'an da mı geçmeli? "E la inne evliyaellahi la havfun aleyhim ve la hum yahzenûn." Ayet Allah dostlarından, veli kullardan bahsediyor. Bu konuya ilişkin Hadisi Şerflerde mevcuttur. Tabii ki bunlara inanmak istemeyene zorlama yoktur ancak bu hususlara olan inançlar da bir vakıadır, yok sayılamaz, gerekçeleri vardır ve inançlara saygı duyulmalı, tekfir edilmemelidir.

kutba ve gavs şirk bir inançdır.tabiki kuranda geçmeli .Kuranda geçmeyen bir şeye inanmak zaten küfürdür.Verdiiğiniz ayetteki "üzerlerine korku ve endişe olmayan allah dostaları" kim?rabbanimi? benmi? senmi?
bu ayetin neresi kutb veya gavsa işaret etmekte?
Senin dediğin gibi ise bu şahıslar kutb olunca içerlerinde endişe korku kalmıyormu?
Hiç içinde korku endişenin kalmadığı bir müslüman olurmu?
Bu ayete böyle bir yorum getirene bende derimki,allahın ayetlerin az bir değer karşılığı değiştirenlere yazıklar olsun..Bence bundan kork!!



KURANA TERS HİÇ BİR İNANCA SAYGI DUYULMAZ.ANINDA RED EDİLİR...Bir müslüman böyle inanıyorum diyemez..
[QUOTEBu satırları yazan kendi ilminden emin mi?
Bu gün sokakları, caddeleri, meydanları dolduran din cahili milyonlarca genç Rabbani'nin, Gazali'nin yetiştirdikleri mi?
Bu gün meyhaneleri, barları, diskoları dolduran din bilmez neslin müsebbibi Mektubat mı?
Irak'ı Rabbani mi katletti?
Filistin'de Dazali'nin mi parmağı var?
Akıllı olun. Ama muradınız alime, evliy
][/QUOTE]

sen beni eleştrirken kendin ilminden eminmisin?Rabbaniyi savunurken onun hak yolda olduğundan eminmisin?


Böyle duygusallık,aşağılama kokan eleştri olmaz..burası forum ve Fikirleri burada değerlendiriyoruz..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Kuranda küfür küfürdür.özerk bir küfür yoktur.Bir gurubun küfürünü caiz kabul edip aynı küfrü diğer bir guruba olağan gösteren bir ayet yoktur..Peygamberler bile bu standardın dışında değildir.Veli denen zevat içiin bir çfte standart yoktur.Vugulanmak istenen budur.

Ne alaka? Biz ne yazdık, Sen ne cevap verdin?.. Neyse...


Bizim işimiz karalamak değil ,kim olursa olsun şeriata göre hakkı söyleyip doğruyu savunmak..Siz ise şimdiden velileri ayırdınız.Unutmayınkı tüm müminler allahın velisidir.Sadece rabbaniyi ve bir kaç zevatı veli mertebesine koymanız yanlış..

Yani yazmayayım diyorum ama...
Komik, Siz hakkı, İmamı Rabbani Hazretleri küfrü savunuyor. Kime söyleseniz güler.
Müminler tabi ki Allah'ın velisidir de, emare?..




Rabbaniyi dediğin gibi sevsem sevmesem kaybedeceğim bir şey yok..Fakat küfrü tasdiklemesini tasdiklemek çok tehlikeli ,küfrü tasdik küfürdür...R
abbaninin Allah indinde ulvi bir makamda olduğundan nasıl bukadar eminsiniz?Anlamak mümkün değil..

Siz İmam-ı Rabbani Hazretlerinin küfrü tasdiklediğine inanıyorsunuz ama hiç bir adil ve geçerli muhakeme yapmadan tekfir etmiş oluyorsunuz, üstelik O Zat'a hüsni zan ile bakanları da küfrü tasdikliyor diye zan altına sokuyorsunuz. Bu haddi aşmak değil mi? Yani burası bir forumdur diye Siz hangi hakla onu, bunu tekfir edebiliyorsunuz?! Bu ciddi bir ayıptır, kusurdur!


Bir müsülümanın temel görevi emri bil mağruf vennehyi anil münker " olup , bu neden le eğrileri düzeltemeye ,hakkı savunmaya çalışıyoruz.Zaten böyle bir misyon olmasa bir müsülümanın,kimin ne yapıtığından banane deyip oturur ,dünyasını yaşar..

Emri bil maruf, nehyi anil münker, tekfir etmek değildir.


Yorumlarınızda yine duyugusalallığa kaçıp ,eleştrilere cevab vermiyorsunuz.Fitne deyip ,OLAYI KAPATMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ..Neyi tartışıyoruzki?

Kardeşim, duygusallık değil bu, itidalli olmak istiyor ve itidal yapıyorum. Sen ile Ben, tasavvuftan ne anlıyoruz ki; tasavvuf ehlinin, hele hele İmam_ı Rabbani (ks) gibi birinin, sağdan soldan cımbızlanmış alıntı mektupları ile ahkâm keselim. Ne istiyorsun, keskin bıçak mı olalım, olalım olalım da burası yeri değil. Kuralar var, ihlal ediyoruz, yumuşakça hatırlatıyorum, bu duygusallık değil, itidal...


Madde 8- Yaşayan veya yaşamayan, İslam’a hizmet etmiş veya etmekte olan, halkın gönlünde yer etmiş tüm dini liderler, dini dinamikler ve ulema titri ile anılan alimlere hakaret etmek, fikirlerine katılmamanın dışında hakaretamiz bir tarzla eleştirmek yasaktır.


Rabbaniden hiç o kadar emin olma dostum ,,insanlara insan olarak bakman tavsiyye olunur.

İnsana insan gibi bakmak, Sizin gibi, isminden ve muhtelif kaynaklardan alıntı mektuplarından başka bir şeyini bilmediğiniz birini tekfir etmek mi oluyor?


Bizim tartıştığımız bu şahsiyyetlerin allah indindeki yeri veya önemi değil(zaten bunu kimse bilemez) fikirleridir.Siz ise fikirlere kefil oluyorsunuz..

Ben okuduğum, emin olduğum kaynaklardan duyduğum kadarı ile kefilim. Benim durumum Sizin durumunuzdan daha hayırlıdır. Siz tekfir ediyorsunuz, ben hüsnü zan...

Şirk sadece diğer dinlere has bir kavrammı?Müslümanın müşriği olmuyormu?biz şirke düşemezmiyiz?tasavvuf erbabını şirke düşemezmi?Abid zahid biri şirke düşemezmi?

Evet, düşebilir. İmanı korumak zor iştir. Ama İmam-ı Rabbani Hazretleri İslam aleminde kendine müstesna bir yer yapmış ve kendini ispatlamıştır. Ola ki bir ihtimal olsa Sizin iddianız üzere, çok garip kaçar. Ola ki dediğiniz gibidir, bunu var olan manzara da biz diyemeyiz, Allah bilir.


isnat diyorsunuz ..Biz isnat değil ,kitabından örnekleme yapıyoruz..

Allah aşkına, Siz Mektubat-ı Rabbani'nin tümünü aslından okudunuz mu, okuduklarınızı tam ve doğru anladınız mı? Bu eserde hiç mi Hâkk'tan bir şey okumadınız da sonuç olarak tekfir yolunu seçtiniz?..


BAŞTAN SONRA KÜFÜR KAYNIYAN DÜNYAda bir rabbaninin kitabımı kaldı dersen ,haklısın..Fakat ilk başta kendimizi silkelemeyi bilmeliyiz..kendini düzeltemeden,içindeki yanlışları ayıklamadan ,başkalarınımı düzelteceksin?

Evet, önce kendinizi silkeleyin. Şu satırları okuduktan sonra, gece yatağınızda uyumaya çalışırken bir kendinizi bir de İmam_ı Rabbani'yi sığaya çekin. Bir bakın bakalım, rahat uyuyabilecekmisiniz.



Rabbaniyi kimsenin küfürle suçladığı yok ..kitaplarındaki ifadeler küfürdür..

Heyhat, boşuna mı bunca müteala ettik o zaman... Küfürle suçlamıyorsanız ve yazılarında küfür var diyorsanız o zaman o küfür var dediğiniz yazıların bir bilinmeyen yanı/anlaşılmayan yanı/ tashih edilişi vardır. Kaygı ne?


kutba ve gavs şirk bir inançdır.tabiki kuranda geçmeli .Kuranda geçmeyen bir şeye inanmak zaten küfürdür.Verdiiğiniz ayetteki "üzerlerine korku ve endişe olmayan allah dostaları" kim?rabbanimi? benmi? senmi?
bu ayetin neresi kutb veya gavsa işaret etmekte?

Kutub, gavs, Sizce ne ki?

Senin dediğin gibi ise bu şahıslar kutb olunca içerlerinde endişe korku kalmıyormu?
Hiç içinde korku endişenin kalmadığı bir müslüman olurmu?
Bu ayete böyle bir yorum getirene bende derimki,allahın ayetlerin az bir değer karşılığı değiştirenlere yazıklar olsun..Bence bundan kork!!

Ben demiyorum, yanlış isnat ediyorsunuz, Ben ayet yazdım ve ayeti kendimle özdeşleştirmedim, dikkat edin, yanlış anlayıp, yanlış itham etmeyin!


sen beni eleştrirken kendin ilminden eminmisin?Rabbaniyi savunurken onun hak yolda olduğundan eminmisin?

Böyle duygusallık,aşağılama kokan eleştri olmaz..burası forum ve Fikirleri burada değerlendiriyoruz..


Ben İmam-ı Rabbani Hazretlerinden kendimdan daha çok eminim.

Aşağılamak? Kim? Siz İmam-ı Rabbani'yi tekfir edin, aşağılamak olmasın, Ben "gözünüzün üzerinde kaş var" deyince aşağılamak oldu. Siz bir şeyleri karıştırıyorsunuz galiba Zat-ı Muhterem...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
selam, sen bilmezsin kardeşim, onlar büyük zat.

o kadar büyük zattırki; küfürü bile sevaptır onun. Hem onlar ço uçucudur. Hiç kimsenin gitmediği katlara çıkarlar, cebraille falan görüşürler, sonra herkese şöyle bir tepeden bakarak, bir küfür daha savururlar...

Sonra akıllarına cinsellik gelir. Birden bire o kadar azar ki, insanlar için bile ağıza alınmayacak sözleri; (haşa) Allah'ı kadın organları yaparak söylerler.

Bunlar, Allah için bile bu sözleri kullanabiliyorlarsa; cemaatlerinde yanyana geldiği kadınlardan gözlerine kestirdiklerini ellerinden kim kuratarabilir değilmi?

yazık, bunlar din adına savunulup, hala aklanmaya çalışılıyor ya... Artık denecek bir şey kalmıyor...

selam
aorskaya

İnsanda ar, edep olmazsa işte böyle yazar.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
aorskaya ve gavs isimli arkadaşlar; ben alim değilim, arif de değilim. Sizin gibi beşeri üryan bir kişiyim. Kırıntı miktarı İmamı Rabbani ve Gazali'den feyz aldım ve tefekkürde şu duyduğumu gaye edindim. Bu gayeyi anlam dili ile dillendirdim ve sözlere vurduğumda şöyle bir yazı çıktı. Alın bu sözü üstelik benim gibi cahil sayılabilecek kişiye, ne anladığınızı anlatın. Bırakın İmam'ı Rabbani gibi alim, arifi billah'ın sözlerini de, benim gibi bir cühelanın sözünü önce bir açıklayın bakalım:

Kişi; Kafir olmadan, müğmin olamaz ! hadi buyrun bu sözü açıklayın.
 
M

Misafir

Guest
Arkadaşlar ufak işlerim nedeniyle yazamıyorum ,konuyu devam ettirmeyi düşüyorum..


radikal kardeşimin sorusu beni çok şaşırttı..
Kafir olmadan, müğmin olamaz !(radikal)

Bu söyleme bu ifade benim gözümde şahzınıza demiyorum,,cahilliktir,kaale alınmayacak bir zırvalıktır.tevile bile gerek yoktur..
Küfrü imanı belirleyen biz değil allah c.c 'dır.Mümin olmak için küfre girmeyi gerektiren ayet nerede var?bir insan doğduğunda islama göre mümindir.devam ederse ne ala ,mümin kalır...dalalete ,gaflete giderse kafir olur..


bak radikal kardeşim sana rabbaniden bir alıntı
Bir mektubumda Hace (Hoca)'ya sekr hali ürün olan şu iki beyti .yazdım:"Şeriat, ah (alan), körlerin yoludur
Bizim yolumuz kafirlerin ve ateşe tapanların yolu
Küfr ve iman kilit ve güzelliğin yüzüdür
Bizim yolumuzda küfr ve iman birdir."
Bu durum aylar ve yıllarca devam etti. (3)
imamı rabbani


bu nedemek şimdi?


bunlar küfür değilse küfür nedir ?
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Arkadaşlar ufak işlerim nedeniyle yazamıyorum ,konuyu devam ettirmeyi düşüyorum..
radikal kardeşimin sorusu beni çok şaşırttı..
Bu söyleme bu ifade benim gözümde şahzınıza demiyorum,,cahilliktir,kaale alınmayacak bir zırvalıktır.tevile bile gerek yoktur..
Küfrü imanı belirleyen biz değil allah c.c 'dır.Mümin olmak için küfre girmeyi gerektiren ayet nerede var?bir insan doğduğunda islama göre mümindir.devam ederse ne ala ,mümin kalır...dalalete ,gaflete giderse kafir olur..

Sorun değil, hem işlerinizi ihmal etmeyin hemde buradan paylaşım yaparak güzel bir sohbet ortaya koyarız. Yazınız gecikirse de işinizin olduğunu peşinen kabul edip bekleriz. Burasını dert etmeyin.

Evet, sözümüze dönersek, bu söz sizi şaşırttı ve hatta beni bir takım cahillik, zırvalık ve tevile gerek duyulmayan küfrden de tenzih ettiniz. samimi niyetini gösteren sözlerin için teşekkür ederim. Rabbani'den (k.s.) yaptığın alıntıya da sonra yine değiniriz.

Sözümüz bu : Kişi; kafir olmadan, müğmin olamaz !

Aslında bu söz ne tevil ister, ne küfrü gerektirir, nede zırvalık içerir. Burası imanın kemal noktasıdır. Zirve kabul edilecek yeridir.

Çünkü imanın kemal noktası "LA İLAHE İLLALLAH" tevhidinde anlam olarak bulunmaktır. Sözel olarak değil. Peki bizler bunu tekerleme gibi söylemekten ziyade, anlam yönüne inerek ne kadar söylüyoruz. Durun ! bir an için durun ve kendinizi sorgulayın. Ne kadar samimi söyledik bu tevhidi ve ne kadar anlamlarına inip kafa yorabildik ? yaptık mı acaba, yoksa; "canım elbette anlamını arapça bilmesek de, az çok kavrıyoruz ki; La yok demek, İlahe Allah demek, İllallah da ancak Allah var demek. Yani birleştirecek olursak; yok ilah Allahtan başka anlamında, türkçeye düzeltiğimizde de, düzgün cümle kalıbında söylediğimizde; Allahtan başka İlah yok anlamındadır. Güzel elbette, ama ya anlam olarak ne kadar düşündük. kelime kelime ele alınca türkçe anlamını bulduk da, üstünde ne kadar düşündük ? Hepsi bu olmamalı. Bir de bu söze iman olmalı. Zira; bir hadisi şerif de Peygamber efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki, "Hulusi bir kalb ile kelimeyi tevhidi söyleyene, Rabbim o kişinin bedenini cehenneme haram kılar, o kişi cennetin 8 kapısından, hangi kapıdan istiyorsa o kapıdan girmesi hususunda muhayyer bırakılır". Demek ki, kelimeyi tevhid önemli ve müslüman olarak yaşamanın temel hedefi. O zaman anlamına beraber inelim.

Kişi, "La" derken, daha önce içinde toplanmış ne kadar ilah olarak görünen put varsa hepsini bu kelime ile yıkar. "La" derken, para sevgisi, ev, araba, eşya sevgisi, yani dünyevi sevgi adına, nefsinde toplanmış ne kadar sevgi varsa, hepsini bir kalemde siler atar. Daha önce idol (ilah-ilahe) olarak, put olarak belirlediği ne kadar tapınma güdüsüne varan şey varsa hepsini daha önce İlah gibi gördüğü nefsinde yok eder. İnkar eder. Küfr nedir ? inkar etmektir. Neyi inkar etmek peki; elbette gerçeği. Peki daha düne kadar gerçek değilmiydi bu iddia ettiği putlar. Gerçekti, hemde ana-baba sevgisinden, eş dost sevgisinden, son model aldığı bmw'nin sevgisinden daha gerçekti; çünkü bunlar için yaşıyordu. Ama öyle bir an geldi ki; kişi bütün bunların dünyevi sevgi olduğunu ve Rabbi ile arasında her birinin put olarak yer almasından dolayı, Rabbine duyacağı sevgide perde olduğunu gördü. Daha düne kadar içinde yaşattığı bu bütün putları bir tek "LA" kelimesi ile sildi süpürdü, nefsinin içinde oluşturduğu ilahları, Hz. İbrahim (a.s.) misali yerle bir etti.

Gerçekleri inkar ederken, elbette nefsinin kendisine gerçek olarak gösterdiklerini inkar etti. Bir nevi: "bana, daha düne kadar tek hedef gösterdiğin zenginlik de, aldırdığın bmw de, yaptırttığın 20 katlı aprtman da, hiç düşünmeden limana çektirdiğin yat da; başına çalınsın. Beni bu tür şeyler ile oyaladın ve Rabbimin çağrısından ve taatinden ayrı bıraktın. Oysa beni ahirette bu tür hedefler değil, sadece ve sadece amelim kurtaracaktır." Bu sözü hangi ayet açıklar bakın, görün dünyaya gönderiliş gayenizi:

"Ve ben, cinn u ins'i ancak bana kulluk etsinler diye yarattım; ben onlardan bir rızık istemiyorum, bana yemek yedirmelerini de istemiyorum ! Şüphe yok ki Allah rezzak, kuvvet sahibi, metin O !" ( Zariyat : 56 58 )

Dünyaya gönderiliş gayesi ancak ve ancak Allah'a (Celle celaluhu) kulluk olan insana şimdi dönün bakın ! Nerde ? Hangi eğlencede, hangi sefih hayatta, hangi partide olduğunu görün. Haftadan haftaya cumaya gelen, yıldan yıla bir aylığına müslüman olduğunu hatırlayan, bayramdan bayrama sabahları namaz kılan bir insan portresi var karşımızda. Oysa Kur'an da ifade böyle değildi. Biz; ancak gönderiliş gayesini terk ettik, nefsimizin bitmek bilmez isteklerine boyun eğdik ve ancak dünyaya para kazanma, ev yaptırma, araba alma, zengnlik ve lüks hayat yaşama gayesini ilahımız edindik. Hepsini de fiili hayatımızın gerçekleri, hatta idolleri (ilahları) tayin ettik.

İşte bu noktada, samimi olarak içimizden geçirip dilimize döktüğümüz "LA" kelimesinde bütün bu tanrıları red ettik, bu tanrıları kefr ettik, yani bu içimizde barınan nefisimizin ilahlarına kafir olduk. "İLAHE" sözü ile nefsimizdeki ilah kabul edilen ne kadar ilahlaştırdığımız sevgi ve düşkünlük var ise; hepsini bu "İLAHE" kelimesinde topladık. Ne dedik şimdiye kadar bir bakalım: "LA İLAHE" yani; İlah yok ! İlah namına değer verdiğimiz, tanrı figüründe kabul ettiklerimizin hepsi yalan. Ben hepsini red ediyorum, hepsini yok sayıyorum ve hepsine kafirim.Tam da burada bizi bir yaratan varlık düştü idrakimize. Öyle ya, biz ağaç kovuğundan, yumurta kabuğundan gelmedik bu muntazam dünyaya. İşte bu tefekkürün neticesinde mutlak gerçek olan yüce Yaradanımızı düşündük "o halde an'ın beni" ( bakara : 152 ) ayeti ile tefekkür ettik Yüceler Yücesini ve bu anmanın tezahürü olarak da ikrar ettik yüceliğini: "İLLAALLAH" Ancak ilah namına Allah var, dedik.

Ne oldu şimdi, iman kemal noktasına ulaştı. Gerçek anlamda düşünerek, tefekkür ederek ve içimizdeki yalan tanrıları red edip, gerçek rabbimizin yüceliğini kabul ve tasdik ederek kelimeyi tevhidin inceliğini yaşadık. Oysa; daha önce müslüman olup olmadığımız hakkında bir soru sorulduğunda ne diyorduk "elhamdülillah müslümanım" diyorduk. Nasıl müslüman ama !

Oysa Rabbimiz böylesi müslümanlara, yani "iman ettik biz müslümanlarız" diyen o iman sahibi olduğunu söyleyen kullarına ne buyuruyor:

"Ya eyyuhellezune imanu, amenu billahi...(Ey o iman ettik diyenler, Allah'a iman edin...!)" ( Nisa : 136 )

Kişi, kefr etmedikçe, müğmin olamaz ! sözümüzün tevili de, açıklaması da, açılımı da; budur !

Kişinin tefekkür etmesi kendi ihtiyarındadır. Ayet ve hadis ışığında dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Ve idrak edin ki, bir cümle için şu kadar yazıyı üşenmeden bu saatte yazmaya çalıştık. Üşenmeden derken, ortaya konulan emeği kasd etmiyorum, yazma niyetindeki gerçeğin aktarılmasına olan iştiyakımızın bir ürünü gereği bir cümleye bu kadar zaman harcadık. El insaf ! İmam'ı Rabbani (k.s.) gibi bir alimin 2-3 sayfa tutan her bir mektubunu açıklamak için, külliyat boyutunun 500 mislini buraya dökmemiz gerekir ki; buna bu kardeşinizin ne gücü yeter ne ömrü yeter !

Anlayamadığınız yerleri, ilerde anlamak niyeti ile haşiye bırakarak geçin. Günü gelince hall lisanı ile zaten anlatılır size. Ama; gönül gözü ile okursanız ve üzerinde tefekküre girerseniz, her biri şule gibi parlayarak kendini anlatır size.
 
M

Misafir

Guest
Radkal kardeş yazınızı okudum ..Yorum "laf cambazlığı" olarak değerlendirdim dersem hiç gücenme lütfen..Yazınızda bir şey yok..Önerisi baştan yanlış olan bir fikri binbir teville aklamaya çalışmak ,ebu cehili cennete koymakla eşdeğer tutarım..
Hiç bir peygamber kafir olmamıştır,mümin olmak için...

Konu sapıyor......


Rabbaninin düşünce felsefesini yansıtan esrlerden "mektubat"ın islam akaidine ters söylemleri masaya yatırılımış olup ,yorumlarınıza başvuruluyordu..
 
M

Misafir

Guest
mektubatı rabbaniden alıntılar(abdulkadir akçiçek)




3. Büyük velilerin onun geleceğini müjdelemişlerdir yalanı (S.15)
4. Cezbe ve süluk menzillerinde Allah’ı eşyanın aynı gördüm itirafı (S.15)
5. Beka makamında batıl tasavvuf inançlarını benimsemesi sapıklığı (S.16)
6. Kur’an İslamı yerine Tasavvuf İslamını sunması ve sapıtması (S.17-18)
7. Bu günlerde bana Arş-ı Mecidin fevkine (üstüne) çıkma vaki olmaktadır yalanı (S.19-20)
İlk yedi madde sayfalar mevcut değil


8. Birin mertebede bir yükselme oldu . Arştan öte makamlara ulaştım yalanı. (S.40)
Allah-ü Taâlâ, teveccühünüzün bereketi ile bizleri kulluk makamının hakikatine ulaştırdı. Yine bu teveccühünüzün bereketi ile arştan öteye yükselmeler çokça olmaktadır.
***
Sonra..
Birinci mertebede bir yükselme oldu. Arştan öte makamlara ulaştım. Hali ile bu yükselme, mesafelerin dürülmesi sonucu meydana geldi. Huld cenneti ve altındakiler müşahede edilir oldu. Tam bu anda hatıra geldi:
— Bazı Hak erenlerin makamını göreyim..
Dedim.. O yana teveccüh edince, onların makamlarına göz ilişti. Görmek arzu ettiğim şahısları o yerde gördüm. Hem de: Mekân, mekânet, (yer, yerleşme) zevk ve şevk cihetinden değişik derecelerine göre.
** *
Sonra..
İkinci derecede bir yükselme oldu. Böylece: Büyük meşayıhın keremli ehl-i beytin, insanların mürşidi Hulefa-i Raşidin'in makamlarından başka Resulüllah S.A. efendimizin has makamı; sair nebilerin, şanlı resullerin değişik makamları, mele-i âlâ arşın fevkinde görüldü..
Bu arada, bir başka yükselme oldu. Ama arşın üstünde bir yükselme idi. Yer merkezinden arşa varan mesafe mikdarı veya az kısa. Hazret-i Hace Bahaeddin Nakşibend'in makamında nihayet buldu. Allah sırrını takdis eylesin.
Bu son gördüğüm makamın ötesinde veya az ilerisinde sayılı bazı meşayih vardı. Meselâ: Şeyh Maruf-u Kerhî, Şeyh Ebu Said Harraz.. Kalan meşayihten bazılarının makamı onun altında; bazılarının makamı da onunla birdi.
Makamları altta olanlardan, şunlar vardı: Şeyh Alâüddevle Simnanî ve Şeyh Necmedin-i Kübra..
Üst makamda olanlar ise şunlardı: Ehl-i Beyt imamları..
Daha yukarıda Hulefa-i Raşidin'in makamları vardı. Allah onlardan razı olsun..
Sair peygamberlerin makamları, Resulüllah S.A. efendimize has makamın bir yanında; ulvî meleklere ait makam ise., diğer yanında idi..
Resulüllah S.A. efendimize has makamın, bütün makamlara nisbetle bir üstünlüğü ve asaleti vardı. Allah-ü Taâlâ ona salât ve selâm eylesin.


9. Arştan öte bir makam var ya, işte ruhumu orada buldum (yani melekut aleminde) yalanı (S.51)
Kulların en küçüğü AHMED'den bir arzuhaldir.
Arştan öte bir makam var ya, işte ruhumu orada buldum. (Yani: Melekût âleminde..) Ama, manevî bir yükselme yolu ile.. Bu makamda, Hace Nakşibend Hz. nin özel bir yeri vardır.
Allah-ü Taâlâ, onun kudsiyetini artırsın.
Aradan bir süre geçti; bu maddî bedenimi de orada buldum.
Bu sıralarda bana şöyle geldi: Felekiyattan, unsuriyattan alta inen bu âlemden ne bir isim, ne de bir resim var. Hem de tam manası ile..
Bu çıktığım makamda, ancak büyük velîlerden bazıları vardı..
Şu anda, bu âlemin tamamını, mahal ve makam olarak, kendime ortak buluyorum; bunun için de hayret hâsıl oluyor. Şundan ki: Kendimi tam manada yabancıların varlığı ile beraber görüyorum.
Hasılı: Bazan öyle halet zuhura geliyor ki, onda ne ben kalıyorum; ne de bu âlem.. Sonra, daha başka bir şey de zuhura gelmiyor; ne nazarda, ne de ilimde..
Anlattığım hal, şu ana kadar devam edip geldi. Bu âlemin varlığı ı nazardan ve ilimden yana kapalı durmaktadır.
Sonra..
Bu makamda, büyük bir köşk peydah oldu. Ona merdivenler kurulmuştu: çıktım.
Anlatılan makam, âlern misali tedricî bir surette indi; an ben kendimi onda yükselir buldum. Tam olarak, iki rikât şükür namazı kıldım.
Bunu takiben, gerçekten üstün bir makam zahir oldu. Orada DÖRT NAKŞİBENDÎ BÜYÜĞÜNÜ GÖRDÜM. (DÖRT NAKŞİBENDİ BÜYÜĞÜ GÖRDÜM:


10. Allah Resulü ve halifelerin makamlarını görmesi ve onlara ulaşması yalanı (S.64-65)
Bu makamı, ikinci kere mülahaza esnasında, bir başka makamlar peydah oldu; onlar birbiri üstündeydi.

inkisarla, iftikar izharı ile teveccühten sonra; bir evvelki makamın üstüne ulaştığım zaman bana ayan beyân belli oldu ki orası: Hazret-i Osman Zinnureyn'in makamıdır. Allah ondan razı olsun. Kalan Hülefa-i Raşidin bu makamdan geçip gitmiş.. Allah onlardan razı olsun.
İşbu makam, kemale erdirmek ve irşad makamıdır. Bu mertebede böyle olduğu gibi, bundan sonra anlatılacak iki mertebede dahi durum aynıdır. Yani: Onlar da irşad ve tekmil makamıdır.
Daha sonra, bunun üstündeki makama göz ilişti; oraya ulaştığım zaman bana belli oldu ki; Orası Hazret-i Ömer'ül-Faruk'un makamıdır. Allah ondan razı olsun.
Kalan iki halife dahi buradan öteye aşmıştır.
Sonra, Hazret i Sıddık-ı Ekber'in makamı zuhur etti. Allah ondan razı olsun. Oraya da vâsıl oldum. Hace Bahaeddin Nakşibend Hz. ni, meşayih arasında, bütün makamlarda bana arkadaş buldum. Kalan üç halife dahi buradan geçmiş.. Arada; ancak ağmak, makam, mürur ve sebattan başka fark yoktur.
Bu son ulaştığım makamın üstünde hiç bir makam görülmüyordu; ancak, Hatem'ün-Nebiyyin vel-Mürselin Resulüllah S.A. efendimizin makamı müstesna.. Salatların eksiksizi ona, saygıların en tamamı ona..
Hazret-i Ebu Bekir Sıddık'ın tam makamı hizasında bir başka makam zuhur etti. Allah ondan razı olsun. Hem nuranî, hem de cidden yüksek bir makamdı. Onun benzerini hiç görmedim. Bu makama nazaran, onun biraz yüksekliği vardı. Sofanın, yerden biraz yüksekliği gibi.. Bu arada bana belli oldu ki: Burası mahbubiyet makamıdır.
İşbu makam, pek süslü ve nakışlı bir makamdı. Onun bana yansımasından dolayı, kendimi dahi süslü ve nakışlı buldum.
Sonra, bu keyfiyet içinde kendimi lâtif bir şekilde buldum. Kendimi, hava misali, bir parça bulut misali ufuklara yayılmış buldum. O kadar ki: Yerin bazı yanlarını da kapladım.
Hazret-i Hace Nakşibend, Sıddık makamında idi; ben dahi kendimi, aynı hizada, keyfiyeti arz edilen makamda buldum.


11. Bu defa tecelliler, yüzü kara, kötü bir kadın suretinde, uzun boylu bir erkek suretinde göründü iftirası(S.72)
Kulların en küçüğü Ahmed'den bir arzuhaldir.
Bu kevnî (yaratılmış) mertebelerde zuhur eden tecellilerden bazılarını; bundan önceki mektuplarımda bildirmiştim. Onlardan sonraki tecelliler, külli sıfatları özünde toplayan vücub mertebesinde zuhur etti. Hem de; yüzü kara, kötü bir kadın suretinde göründü. Daha sonra da, ehadiyet mertebesinde tecelli etti. Uzun boylu bir erkek suretinde göründü. Yüksek olmayan, ince bir duvar üzerinde idi.
Anlattığım tecellilerin her ikisi de, şu unvanla zuhur etti: Hakkaniyet.
Ne var ki bu, bundan önceki tecellilerin hilâfına idi; onlar, bu unvanla olmamışlardı.
Bu esnada bana, ölüm temennisi arız oldu. Hayalime şöyle geldi: Kendim Bahr-i Muhit sahilindeyim; ayaktayım. Kendimi oraya atmaya çalışıyorum; ama arkadan bir iple bağlanmışım. Bunun için, denize atlamam mümkün olmuyor.
Bundan bana şu malum oldu: Bu ip, bu bedenle olan bağlantıdan ibaret.. Dolayısı ile, bu bağlantının kesilmesini temenni ettim.
Bundan sonra bana has bir keyfiyet arız oldu. işte o vakit, zevk yollu şu hali buldum: Kalbde, Sübhan Hak'tan gayrı şey kalmamış..



12. İmam-ı Rabbani, velileri sarhoş ve ayık veliler diye ikiye ayırması iddiası (S.95)
Rûhdan gelen feyzler, bu bağlılıklar vâsıtası ile nefse gelir. Sonra nefsden organlara ve kuvvetlere yayılır. Bunlar nefsde hulâsa olarak mevcûddur. Bu anlaşılınca, Evliyânın iki kısmının başka oldukları anlaşılmış olur. Birincileri, sekr sâhibleridir, ya’nî şü’ûrsuzdurlar. İkincileri sahv sâhibleridir. Ya’nî şü’ûrludurlar. Birincileri dahâ şerefli, ikincileri ise, dahâ üstündür. Birincilerin hâli Evliyâlığa uygundur. İkincilerin hâli Peygamberliğe uygundur.


13. Bir şairin kafir sözünü kendisine isim yapmasına kızan İmam-ı Rabbani aynı sözleri söyleyen şeyleri koruması tenakuzu (S.98)
Gerekli sayfa mevcut değildir( internetten indirilen mektupta konu tam içeriği ile işlenmemiş)


14. Bütün mutasavvıflar küfür sözlerini Müslümanlara bu sarhoşluk halinde söylenen bir sözdür diyerek yutturabilmeyi başarabilmişlerdir. (S.118)
Allahü teâlâ, sonsuz ihsânı ile, büyük rehber, hakîkatlerin, ma’rifetlerin kaynağı, islâm dîninin hâmisi, hocam, önderim, kurtuluş yoluna kavuşdurucu, Muhammed Bâkî “kuddise sirruh” hazretlerine kavuşdurdu. Bu fakîre tarîkat-i aliyye-i Nakşibendiyyeyi ta’lîm buyurdu. Hiçbirşeye yaramıyan bu miskîni, mubârek kalblerinin ışıkları altında bulundurmakla şereflendirdi. Bu üstün yolda ilerlemeğe alışdırınca, az zemânda, vahdet-i vücûd bilgileri önüme çıkdı. Bu makâmın çeşidli ilmleri, ma’rifetleri kapladı. Bu mertebenin inceliklerinden, göstermedikleri hemen birşey kalmadı. Muhyiddîn-i Arabînin “kuddise sirruh” bildirdiği ince bilgiler, olduğu gibi meydâna çıkdı. (Füsûs) kitâbında yazdığı ve urûcun, bu yolun sonu olduğunu sanıp, bundan ötesi ademdir, yoklukdur dediği, tecellî-i zâtî ile de, şereflendirdiler. Kendisine Evliyânın sonuncusu diyerek yalnız Evliyânın sonuncusuna mahsûs olduğunu yazdığı, bu tecellînin çeşidli bilgilerini, ma’rifetlerini uzun uzadıya, bu fakîre bildirdiler. Bu ma’rifetlere, o kadar daldım, o kadar kapıldım ki, vahdet-i vücûd hâli, herşeyi unutdurdu. Bu bilgilerin serhoşu oldum. O anlarda, hocamın yüksek huzûruna arz etdiğim mektûblarımda, bu serhoşluğumun derecesini gösteren çılgınca yazılarım vardır.



15. İmam-ı Rabbani’nin küfür sözleri tevil edişi ve iki yüzlülüğü (S.251)
Tesavvuf büyüklerinden birkaçının “rahmetullahi aleyhim ecma’în” sekr hâlinde iken söyledikleri başka sözler de böyledir. (Cem’i Muhammedî, cem’i ilâhîden dahâ genişdir) sözleri gibi. Muhammed aleyhisselâmda, imkânın ya’nî mahlûkların kendileri ile vücûbün ya’nî Allahü teâlânın ve sıfatlarının sûretlerini, örneklerini bir arada görüyorlar. Böylece, Muhammed aleyhisselâmda, Allahü teâlâda bulunandan dahâ çok şey bulunuyor sanıyorlar. Burada da, birşeyin örneğini kendisi sanarak, yanılıyorlar. Muhammed aleyhisselâmda bulunan şey, vücûb mertebesinin kendisi değildir, örneğidir. Allahü teâlâ, hakîkî vâcib ül-vücûddur. Vücûb mertebesinin kendisi ile örneğini birbiri ile karışdırmasalardı böyle şey söylemezlerdi. İşin doğrusu, onların sekr, şü’ûrsuzluk hâlinde iken söyledikleri gibi değildir. Muhammed “aleyhissalâtü vesselâm” sınırlı, küçük bir kuldur. Allahü teâlâ ise, sınırsızdır, sonsuzdur.
Sekr hâlinde olan şeyler, Vilâyet makâmlarında bulunmakdadır. Sahv hâlinde olan şeyler ise, Nübüvvet, Peygamberlik makâmındadır. Peygamberlerin “aleyhimüssalevatü vetteslîmât” yolunda gidenlerin büyükleri, onlara tâm uydukları için, o makâmın, onların makâmının sahvından pay alırlar. Bistâmiyye denilen büyükler, sekrin sahvdan dahâ üstün olduğunu söylemişlerdir. Bunun için, şeyh Bâyezîd-i Bistâmî “kuddise sirruh”, (Benim bayrağım, Muhammed aleyhisselâmın bayrağından dahâ yüksekdir) dedi. Kendi bayrağı vilâyet bayrağıdır. Muhammed aleyhisselâmın bayrağı nübüvvet bayrağıdır. Vilâyet bayrağında sekr olduğu için ve Peygamberlik bayrağında sahv olduğu için, onu bundan üstün tutmuşdur.
Birçokları da, (Vilâyet, nübüvvetden dahâ üstündür) dedi. Velîlerin “rahime-hümullah” Allahü teâlâdan yana olduğunu, Peygamberlerin “aleyhimüssalevât” ise, insanlardan yana olduğunu gördüler. Hakka karşı olanın, insanlara karşı olanlardan dahâ üstün olacağı meydândadır. Birkaçı da, bu sözü çevirerek, (Bir Peygamberin vilâyeti, kendi nübüvvetinden dahâ üstündür) dedi. Bu fakîre göre, bu sözlerin hepsi, doğru olmakdan çok uzakdır. Çünki Peygamberler yalnız insanlardan yana değildir. Hem insanlardan, hem de, Hakdan yanadırlar. Bâtınları ya’nî kalbleri, rûhları Hak iledir. Zâhirleri, halk iledir. Hep ve yalnız halk ile olanlar, Allahü teâlâdan yüz çevirmiş olan gâfillerdir. Peygamberler “aleyhimüssalevatü vetteslîmât”, bütün varlıkların en üstünleridir.



16. Hz.Ebubekir insanların cennete girmelerine izin verecek ve Hz.Ömer de ellerinden tutup cennete götürecektir yalanı (S.551)
Hazret-i Emîrin “radıyallahü anh” ismi Cennet kapısının üzerinde yazılı olduğunu öğrenince, Şeyhayn hazretlerinin [ya’nî Ebû Bekr ile Ömerin] “radıyallahü anhüma” Cennet kapısındaki husûsiyyet ve i’tibârlarının nasıl olduğunu merâk etdim. Anlamak için çok uğraşdım. Nihâyet anladım ki, bu ümmetin [ya’nî müslimânların] Cennete girmeleri bu iki büyük zâtın emri ve izni ile olacakdır. Sanki Ebû Bekr “radıyallahü anh” Cennet kapısında durup, içeri girmeğe, izn verecek ve Ömer “radıyallahü anh” ellerinden tutarak içeri götürecekdir. Bütün Cennetin, sanki Ebû Bekrin “radıyallahü anh” nûru ile dolu olduğunu his ediyorum. Bu fakîre göre, Şeyhayn hazretlerinin bütün Sahâbe-i kirâm “aleyhimürrıdvân” arasında ayrı bir şân ve üstünlükleri vardır. Başka hiçbirisi, bunlara ortak değildir. Sıddîk “radıyallahü anh”, Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ile sanki aynı bir evin sâhibidir. Farkları, bir evin iki katı arasındaki fark gibidir. Fârûk “radıyallahü anh” da, Ebû Bekre “radıyallahü anh” tufeyl olarak, bu devlethânede bulunmakdadır. Diğer Sahâbe-i kirâmın, Server-i âleme “sallallahü aleyhi ve sellem” yakınlıkları, sünnet-i seniyyesine [ya’nî islâmiyyetine] uydukları kadar, mahalle komşusu veyâ hemşehri gibidirler. Bunlar, böyle olunca, sonra gelenlerin Evliyâsı, nerede kalır, artık düşünmeli!

---------------------------------------------------------------------------
Rabbaninin 'busözler şathiyyattır... Sekir halinde söylenmiş sözlerdir.' bu yüzden sahipleri mazurdur." diyor.İyi de bu adamlar hiç mi ayık gezmemiş, kitapları sarhoş sözleriyle dolu. Hem bunlar sarhoş da, size ne oluyor? Sarhoşları savunmak sizemi kaldı?
Bu adamların sarholukları hiçbitmedimi?Eserlerine ayıkken bakıp”Aaaa! Burası sekr halindes öylediğim bir saçmalık ,bir küfür” deyip neden eserlerniden çıkarmadılar?
Bu söylemleri ısrarla eserlerinde vurgulamalarını sekr ile açıklamak gülünç olmuyormu?

HAŞAAA! ALLAHIMI KANDIYORUZ?

Evet, eğer bu sözler küfür değilse,küfür ve şirk denebilecek birtek söz ve davranış bulmak mümkün değildir.Bunlar küfür değilse küfür ne? Ben Allah'ım diyen, beni görmen Rabbinigörmenden bin kere daha hayırlıdır' diyen, 'Kadın kılığına giren Tanrı'ylasevişiyorum'
diyen biri küfretmiyor da ne halt ediyor?

Anlaşılması güç bir durum da, müslümanentellektüellerin büyük bir bölümünde sufizm'in izlerine rastlanıyor olmasıdır.Dünya işleri olarak özetlenebilecek işlerde, son derece yetkin ve etkinoldukları halde, ne hikmetse, din işlerinde çoğu kez kendilerine, ümmi ve pekde akıllı olmayan bir Ruhban edinmektedirler. Bu izahı zor bir çelişkidir.




 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Radkal kardeş yazınızı okudum ..Yorum "laf cambazlığı" olarak değerlendirdim dersem hiç gücenme lütfen..Yazınızda bir şey yok..Önerisi baştan yanlış olan bir fikri binbir teville aklamaya çalışmak ,ebu cehili cennete koymakla eşdeğer tutarım..
Hiç bir peygamber kafir olmamıştır,mümin olmak için...

Konu sapıyor......


Rabbaninin düşünce felsefesini yansıtan esrlerden "mektubat"ın islam akaidine ters söylemleri masaya yatırılımış olup ,yorumlarınıza başvuruluyordu..

gavs kardeş, bana "laf cambazlığı yapmışsınız" diyen ne ilk kişisiniz, ne de son kişi olacaksınız. O nedenle sözünüze darılmam, gücenmem. yeter ki hakaret olmasın, her şeyi kendi ölçüleri içinde saygı ile karşılarım. Çok şükr 22 seneye devrettik tasavvuf yolunda, daha bu güne kadar bu yönde yapılan eleştirilere kızmadık. Çünkü; nasip işidir bu işler. Zorlama ile olmaz.

Bizim yorumumuzda kelimeyi tevhid var ve şuurla söylemenin inceliklerini gösteren açıklama var. Tevil değil. Çünkü tevil kişisel yorumdur. Oysa, biz çok şükr sadece kelimeyi tevhidde bulunan kelimelerin türkçe anlamlarını yazdık. Sadece sonunda kendi yorumuzu ekledik.

Bu mesajı ve bir öncekileri size hitaben yazdık, ama haddi zatında bu mesajlar sizin şahsınızda diğer okuyucu kardeşlerimizedir. Çünkü, sizler İslam alimi ve arifi olarak bilinen İmam'ı Rabbani Faruk'i Serhendi (k.s.) hakkında şüphe uyandırıcı yazmıştınız, oysa insanlar sizin tam tersi yönünüzdeki düşüncelere katılıyor. O nedenle İmam' rabbani (k.s.) gibi bir alim bin yıl sonrasına adı ile ulaşırken, sizin zihniyetinizin fikir sahipleri çoktan unutulmuş kişiler listesinin sonunda kendine yer buluyor.

Bu yazdığımız yazılar ile bir kişi dahi irşad olacaksa, bunun gibi binlerce sayfa emek verip yazmak, bizleri sadece şereflendirir ve biz bundan ancak gurur duyarız.

Hiç bir Peygamber kafir olmamıştır, müğmin olmak için demişsiniz ya. Peki bir soru sorayım size; Hz. İbrahim (a.s.), zalim nemrud'un bakış açısına göre Peygambermiydi ? kafirmiydi ?

Biz ayet yazdık. Çok şükr, hezeyanlar düzmedik.
 
M

Misafir

Guest
Kuranı kerimi okurken ,hep düşünmüşümdür,insanlar neden böyle mükerrer hatalara düşüyorlar ?Neden allaha şirk koşma gereği duyuyorlar?Acaba bizlerde ,helak olan bu kavimler gibi aynı hatalara düşeceğizmi ? diye kendime çok sormuşumdur.
Anladığım şudurki ,Aynı hatalara bizde düşüyoruz..Yahudiler gibi,Ad kavmi gibi,semud kavmi gibi ,lut kavmi ve nuh a.s kavmi gibi ..Şirki ve küfrü dinsel bir motifle olağan hale getiriyor ,yüzceltiyor kutsoyor asla red edemiyoruz..
KIRAL ÇIPLAK ! Demeyi bilmek şart..İster bin kiş ,ister 5000 kişi kutsasın ,binlerce cemmati olsun hiç bizi bağlamamalı ,kuranıkerim öğretisinde doğru neyse onu sölememiz şarttır..

Arab tarihine baktığınızda ,resulullah gelmeden önce kabe öyle abid ,zahid ,onların dini ile veli diyebileceğimiz insanlar vardıki ,kabede ağlayarak dua ederler putlarına engüzel şekilde taparlar,cemaatlerine en güzeli öğütlemeye çalışırlardı..Günleri mekkenin kavurucu sıcağında ibadetle geçerdi.Fakat bunlar müşrik olarak öldüler.Resulullaha inanmadılar..


Mektubatın bu anlamda savunulacak hiç bir yanı yoktur.Çok bozuk bir eserdir.Bu eser rabbaniye aitse söylemi küfür ,savunduğu dalalettir..İslam akaidinde bu eser olumlu bir yorum getirmek mümkün değilidir..




edebiyatta bir kural vardır,bir şahıs eserlerinde kendini övüyor ve "yan cebime koy misali" buna aracı oluyorsa o şahsı eserini çöpe atabilirsiniz..


sahabedeb başlasak hangisi kendini övdü?


tabiinden imamı azam kendini övdümü?


taberi ,zamahşeri ,ibni haldun ,ibni mace,,,,seyid kutb,mevdudi,ibniteymiyye,elmalılı muhammet hamdi yazır,m.akif ve daha nice rahimehullah islam ulemasından kaç kişi kendi eserini övdü??



tasavuffa bakınca kendini eserlerini öven çok..


muhiddini arabi,beyızıt bestami,mevlana celalettini rumi,rabbani,said nursi..v.b
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
m.akifin ehli tarik olduğunu herkes bilir hatta kabri bir dergahın bahçesindedir.Gelelim seyyit kutuba ehli tasavvuf değildir ama ihvanı müsliminin bir neferidir.ve ihvanı müsliminin kurucusu hasan el benna mutasavvıftır.bir neferi olan said havvada öyledir.Ben mevdudinin mutasafıflara ehli küfür bunlar dediğini ne okudum ne duydum.Elmalılı hakeza öyledir.Ebu hanife öyle..

tasavvuf şahsi bir durumdur.müslümanlar ehli keşfin eserlerinden istifade ederler.
Said nursi de ben ehli tarik değilim diyor.yanlışınız var.gavs ismini niye nick olarak aldınız anlamış değilim.bu adavete varan tutumunuz bizi şaşırttı.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
3. Büyük velilerin onun geleceğini müjdelemişlerdir yalanı (S.15)

Doğrudur, doğruluğu tezahür etmiştir. Yaşanmıştır ve halen müntesipleri tarafından da her gece yaşanıyor. Siz yaşayamıyyormusunuz ? O neden ile bu kadar kızgınsınız ? Şeytan da Allah'ın (Celle celauhu) var ve bir olduğunu biliyor, ama sırf kızgınlığı ve kibrinden dolayı inanan insanlara "yok" dedirtmeye çalışıyor. Ama hidayet Rabbimizin katında olduğu için, yaptığı, aynı sizin yaptığınız eleştiriler gibi; sinek vızıltısından öteye gitmiyor.

4. Cezbe ve süluk menzillerinde Allah’ı eşyanın aynı gördüm itirafı (S.15)

Doğrudur. Rabbi Zülcelal yarattığının hepsine mührünü vurmuştur. Coco cola her ürettiği şişeye mührünü vurunca oluyor da; Rabbimizin vurduğunu görenleri siz okuyunca mı yalan oluyor ? Cococola bunu reklam amaçlı yapmıyor, reklama ihtiyacı yok; sadece akıllarda kalıcı olmak için yapıyor. Rabbimiz yapınca (HAŞA) reklam mı oluyor ? Oysa; Rabbimiz akıllarda ve gönüllerimizde kalıcı olmak için 4 büyük kitap, onlarca suhuf ve 124.000 peygamber gönderdi.

5. Beka makamında batıl tasavvuf inançlarını benimsemesi sapıklığı (S.16)

Doğrudur, Beka makamı diye bir yer vardır ama, o yerin ne varlığı ve nede yokluğu hakkında, sizin kırıntı miktarı dahi fikriniz yokken, bunu eleştirmenizin tek bir sebebi olur insanlar nazarında, o da: Körü körüne gidip, beyninizi kiraya vermeniz olarak algılanır.

6. Kur’an İslamı yerine Tasavvuf İslamını sunması ve sapıtması (S.17-18)

İslam, tektir. İslam; ne Kur'an İslamı olarak nede tasavvuf İslam'ı olarak adlandırılamaz. Çünkü İslam; Din'dir. Ve Allah katında tek Din; İSLAM'dır. Rabbinin yolunda suluk eden bir Arifi billah, bu sözü sizin anladığınız anlamda dile getirmiyor. Zaten o mektubat havas'a yazılmıştır, bazıları havas'ül havas'a yazılmıştır, bazıları da sizin gibi avam'a yazılmıştır. Mesela cezbe ve sülük ile ilgili mektubu okumanızı tavsiye ederim. Gerçi o bile size ağır gelir, ama en azından en hafif konu oplması nedeni ile onu tavsiye edebilirim size. Cezbe konusunu belki anlarsanız ordan bir yol bulabilirsiniz ilerlemek için. Zira; o mektubda İmam'ı Rabban (k.s.) cezbenin; tarikat çocuklarını avutmak için olduğundan bahseder.

7. Bu günlerde bana Arş-ı Mecidin fevkine (üstüne) çıkma vaki olmaktadır yalanı (S.19-20)

Doğrudur, hakk bir sözdür. Hem de binlerce defa çıkmıştır. Sizde çıkıyorsunuz, ama sadece farkında değilsiniz. Zaten farkında olsanız, bu eleştirileri getirmeye haya ederdiniz. Ama, yine de haya etmeyeceğinizi biliyoruz. Ne diyelim; Allah ıslah etsin !; sizi de, bizi de...

Yalnız buraya kadar geldikten sonra, her iddianızın arkasından gelen terbiyesizliği yeni farkettim. Siz hakaret ediyorsunuz. Ya, terbiyeli bir şekilde yazın ve milyonlarca seveni olan bir insanın yazdıklarını anlamak için sorun, yada eleştirecekseniz edeb çerçevesinde ve ilmi olarak eleştirin. Aynısını ben size yaparsam, kırılırsınız ve bu sefer diğer grubun içine bohça gibi yuvarlanır, olayı kişiselleitirir ve her seferinde, diğerleri gibi; karşımda ilmi olarak mağlub olursunuz.

Sonra da diğerlerinin yaptığı gibi, başka insanların yanına gidip, islamforum da radikal isimli üyeyi madara ettim, cevap veremedi dersiniz.;)

Arşivde senin tarzında gezinen üye çok zira. O neden ile, milyonlarca müslümanın gözünde ciddi bir yeri olan Arifi billah hakkında yazarken, lütfen edebli yaz. Ki; biz de edebi muhafaza edelim.
 
Üst Alt