Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamberin putlaştırılması

islamci

New member
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
123
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
PEYGAMBERİN PUTLAŞTIRILMASI
Allah’ın dinini bozmak isteyenlerin en büyük hilelerinden biri de kutsal olanı putlaştırıp insanları aldatmaları olmuştur. Dinin övdüğü Peygamberler’i putlaştırmak bunun en önemli örneğidir.
O size melekleri ve Peygamberler’i Rabler edinmenizi emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size kafir olmayı mı emredecek?
3 Ali İmran suresi 80
Kutsalı putlaştıranlar “ Yoksa sen Hz. İsa’yı sevmiyor musun? Sen Hz. Muhammed’i yok mu sayıyorsun?” tarzındaki sorularıyla saf dinin ortaya çıkmasına çalışanları yıldırmaya çalışırlar. Kutsala saygısı olan, Peygamberler’i seven birçok saf insansa, ne yazık ki bu sorularla gerilemektedir. Zaten kutsalı putlaştırmanın hedefi de budur: Allah dışındaki ilahların hiçbirini kabul etmeyen dindar kitleye, kendi kutsallarını putlaştırıp, zayıf oldukları yerden yaklaşmak suretiyle dini bozmak. Hz. İsa gibi Allah’ın sevgili bir kuluna ilahlık makamının verilmesinin Hıristiyanlık dünyasındaki sonuçları ortadadır. Peygamberimizle ilgili uydurmalar ise (Bu bölüme kadar gördüğümüz ve ilerideki bölümlerde göreceğimiz gibi) Peygamberimiz’e Allah’ın yanında ikinci bir hüküm oluşturucu sıfatının verilmesiyle olmuştur. Bu sıfatla gelenekçi kitleler, Allah’ın vahyi olan Kuran’da olmayan hükümleri, kendi uydurdukları veya yanlış yorumladıkları hadis ve sünnet adını verdikleri Peygamber’e iftiralarla dolu kitaplarda toplamışlardır. Oysa Peygamberimiz’e Kuran’da şunlar söyletilir:
De ki “Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da (algılanamayanı da) bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben bana vahyedilenden başkasına uymam.”
6Enam suresi 50
Görüldüğü gibi Peygamberimiz de aynı bizim gibi vahye, yani Kuran’a uymakla yükümlüdür. Ve bu vahiy dışında başka bir şeye uymayacağına göre, bu vahiy dışında bir hüküm oluşturması da mümkün değildir. Peygamber’e sünnet, hadis gibi Kuran’ın belirtmediği başlıklarla hükümler atfedenler, uydurdukları din rağbet görsün diye Peygamberimiz hakkındaki birçok ayete aykırı yargılar ortaya atmışlardır.
PEYGAMBERLERİ YARIŞTIRMA
O’nun elçileri arasında hiçbirini ayırt etmeyiz.
2 Bakara suresi 285
Kuran’ın bu ayetine göre bizim Peygamberimiz’i, Hz. İbrahim’i, Hz. Musa’yı, Hz. Nuh’u, Hz. İsa’yı yarıştırmamız yasaktır.” Bizim Peygamberimiz en üstündür.” dememiz yasaktır. Museviler’in ve Hıristiyanlar’ın düştükleri bu hataya, Kuran’ın bu açık ayetine rağmen ne yazık ki düşülmüştür. Peygamberimiz’in sayesinde tüm insanların yaratıldığı, Peygamberimiz olmasa ne dünya, ne de daha bir çok mekanın yaratılmayacağı şeklindeki meşhur uydurma, hadis başlığıyla insanlara yutturulmuştur. Oysa Kuran’da böyle bir ifade geçmemektedir. Peygamberimiz’in hammaddesinin diğer insanlardan ayrı olup nurdan yaratıldığı, Kuran’da anlatılmayan yüzlerce mucizesinin olduğu, namaz vakitleri için adeta Allah’la pazarlık yaptığı şeklindeki uydurmalar hep Peygamber putlaştırma gayretlerinin neticesidir. Bu gayret sonucu Peygamberimiz’e utanç kaynağı olacak şekilde cinsel mucizeler yakıştırılmış, kişileri kötürüm etmek için beddualar ettiği iftiraları ileri sürülmüştür. Tüm bu iftiralar hep uydurulmuş hadislerle halka sunulmuştur ki, kutsala karşı gelme korkusunu içinde taşıyan ve dini az bilen halk, bu uydurmaları itirazsız kabullensin. Diğer dinlerin düştüğü hataları Kuran’da okuyup, onları hem eleştirip, hem de aynı hataya düşmek ne acıdır! Diğer bir uydurma hadise göreyse tüm Peygamberler kıyamet günü kendi dertlerine düşmüşken, Peygamberimiz “ümmetim, ümmetim” diyerek ümmetini düşünecektir. Bu uydurma kaş yapayım derken, göz çıkarmanın çok güzel bir örneğidir. Peygamberimiz’i yüceltmek isteyenler, diğer Peygamberler’in bencilliği manasına gelebilecek yukarıdaki hadisi uydurmuşlardır. Bunlar Peygamberimiz’i diğer Peygamberlerle yarıştırmakla kalmamış; 1Hz.Muhammed 2Hz. İbrahim, 3Hz. Musa, 4Hz. İsa şeklinde diğer Peygamberler’i de üstünlük sırasına göre dizerek hadlerini iyice aşmışlardır.
Seni sapmış bulup doğru yola iletmedi mi?
93Duha suresi 7
Bu ayete göre Peygamberimiz vahiy gelmeden önce sapmış bir haldedir. Allah’ın gönderdiği vahiy ile düzelmiştir. Allah’ın açıkça söylediği bu gerçeğe Şura suresi 52. ayette de rastlıyoruz.
İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin.
42Şura suresi 52
Bazı gelenekçiler Peygamberimiz’in vahiy almadan önce de hak bir dine mensup olduğunu söyleyerek ayetlerle açıkça çelişmektedirler. Bu ayetlerin birinden Peygamberimiz’in evvelden sapmış olduğu, diğerinden ise imanı, kitabı evvelden bilmediğini anlıyoruz. Hak bir dine mensup olan nasıl imanı bilmez, nasıl kitabı bilmez, nasıl sapmış olur? Peygamber’i Kuran’da anlatıldığı gibi değil de kafalarında şekillendirdikleri gibi bulmak isteyenlerin bu çelişkilere düşmeleri hiç de sürpriz değildir. Gelenekçilerin düştükleri çelişkilerden biri de Peygamberimiz’in atalarında hiç putperest olmadığı ve bunun Hz. Adem’e kadar böyle gittiği izahıdır. Oysa Kuran’dan Hz. İbrahim’in babasının putperest olduğunu anlıyoruz. Hz. İbrahim’in Peygamberimiz’in atası olduğunu düşünürsek bu iddia da dayanaksız kalır. Gerçi gelenekçi zihniyet, Hz. İbrahim’in babasından kasıt gerçek babası değil, üvey babasıdır veya amcasıdır şeklinde saptırmalara gitmektedir. Ama Kuran’da açıkça babası denmektedir. Bu çekiştirme gelenekçilerin dini bozucu zihniyeti için bir delil niteliğindedir.
ALLAH’IN PEYGAMBER’E ÖVGÜLERİ
Mezhepçilerin anlamadığı nokta Peygamberimiz’in tüm bu uyduruk sözde yüceltmelere ihtiyacı olmadığıdır. Kuran’da Allah Peygamberimiz’i övmekte, onun üstün bir ahlak üzerinde olduğunu söylemektedir. Allah’ın kendisine elçilik görevi vermesi, kitabında kendisini övmesinden daha büyük yüceltme ne olabilir? Vahiy almadan önceki Peygamber’in durumu veya Peygamber’in atalarından birinin putperestliği Peygamber’i küçültmez. Kuran’dan herkesin kendi davranışlarından sorumlu olduğunu anlıyoruz. Ne Peygamber oğlu olan yücelir, ne de kafir babası olan küçülür. Nitekim Hz. İbrahim’in babası da Peygamber babasıydı, ama sapkınlığı Kuran’da geçmektedir. Kişileri soyuna sopuna göre değerlendiren gelenekçi kafa, Peygamberimiz’i de böyle değerlendirmeye kalkmış ve uydurma hadisler türetmiştir. Bu uydurmalar Kuran’la, gelenekçilerin bu zihniyeti İslam’la çelişmektedir.
Allah Peygamberimiz’i seçti ve ona büyük bir iyilikte bulundu. (4 Nisa Suresi 113) Onu güzel ve büyük bir ahlak sahibi kıldı. (68Kalem Suresi 4) Onu alemlere rahmet yaptı. (21Enbiya Suresi 107) ve Peygamberimiz’in tüm günahlarını bağışladı (48 Fetih Suresi 2)
Görüldüğü gibi Kuran’da Peygamberimiz en güzel şekilde övülmektedir. Örneğin Enbiya suresi 107. ayette Peygamberimiz’in alemlere rahmet olduğu söylenmektedir. Eğer tüm alemlerin Peygamberimiz için yaratıldığı doğru olsaydı, bu da Peygamberimiz’in alemler için rahmet oluşu gibi söylenirdi. Çünkü bu izah doğru olsaydı tüm bu izahlardan daha önemli bir bilgi olurdu. Gerçek olsaydı, Kuran, bu daha da önemli olan bilgiyi hadis gibi Kuran’da belirtilmeyen bir kaynağa elbette bırakmaz, kendisi belirtirdi.
KIL TAPINMACILIĞI
Allah en güzel şekilde Peygamberimiz’i övmüşken, Kuran’ın onay vermeyeceği kıl tapınmacılığı görüntüleri verenler akılları sıra Peygamberimiz’e saygı göstermektedirler. Camilerde Peygamber’in sakalı diye bir sürü beze dolandırılıp, sarılmış kılları büyük bir tören havasında açıp, halka bu kılları öptürenler bu yazılarımızı okuduklarında elbette rahatsız olacaklardır. Onlara göre bu kıl öptürme törenleri Peygamber sevgisidir, Peygamber’e saygıdır. Ne yazık ki Peygamber’in olduğu iddia edilen kılları dini bir ibadet havasında insanlara öptürme faaliyeti hâlâ devam etmektedir. Hıristiyanlığı ikonlarından dolayı kınayanlar, benzer hurafeleri dinimize kendileri sokmuşlardır.
Peygamberimiz Kuran’da iki sıfatla anılır. (Peygamber kelimesi bu iki sözcüğe de karşılık kullanılan, Farsça’dan dilimize geçmiş bir kelimedir.) Birinci kelime “nebi” kelimesidir ve haber getiren manasındadır. Kuran’da bu kelime aynı Türkçe’deki Peygamber kelimesi gibi yalnız Allah’tan haber getiren insanlar için kullanılmıştır. İkinci kelimeyse “resul” kelimesidir ki Türkçemiz’deki elçi kelimesinin karşılığıdır ve Kuran’da Peygamberler en çok bu kelimeyle anlatılırlar. Bu kelime aynı Türkçe’deki gibi hem Allah’ın elçileri, hem diğer elçilikler için kullanılır. Peygamberimiz’i ve diğer Peygamberler’i tarif ederken kullanılan bu kelimeler Peygamber’in nebi (haber getirici), resul (elçi) olduğunu gösterir. Yani Peygamber Allah’tan aldığı mesajı insanlara ileten kişidir, Peygamber %1 bile kendinden dine bir şey katamaz. O zaman din, haşa Allah’ın olmaz. O zaman din, Allah ve Peygamber ortak yapımı bir müessese olur. Peygamberimiz’e gelen vahiy Kuran’dır. Bunun dışında bir hadis, bir mezhep izahı, birisinin içtihadı dinin bir hükmü veya bir bölümüdür demek Allah’ın olan dini Allah, Peygamber (elçi, haber getiren) ortaklığına veya Allah, mezhep imamı, Peygamber ortaklığına çevirmek olur. Kısacası Peygamber’i doğru yere oturtmak, dini doğru kavramanın bir şartıdır. Peygamberimiz sadece ve sadece aldığı haberi (Kuran’ı) insanlara iletir. Din, bu haberdir. Elçilik (resullük), nebilik (haber getiricilik) bu mesajı (Kuran’ı) insanlara ulaştırmaktır. Allah’ın elçisi olmak çok büyük bir onurdur. Peygamberimiz açısından düşünürsek, bir insanın milyarlarca insana öncülük etmesidir. Ne yazık ki bazıları Kuran’dan anlaşılan bu Peygamber tarifini yaptığımızda “Siz Peygamber’i çok basit görüyorsunuz” demektedirler. Ne yazık ki bu davranışlarıyla bundan sonraki 29. Bölüm’de inceleyeceğimiz Hıristiyanlar’a benzemektedirler. Peygamberler hakkında aşırıya gitmek sadece Peygamber’i Allah’ın oğlu ilan etmekle olmaz. Sadece Allah’ın olan din oluşturma yetkisi; sünnet, hadis gibi süslü, sözde Peygambersever tavırlarla Peygamber’e de veriliyorsa o da dinde bir sapmadır.
GÜDÜLEN SÜRÜ OLMAYALIM
Biz Peygamber’i putlaştırmayalım diye feryat ederken, ne yazık ki birçok tarikatta evliya, şeyh, ulema gibi yaftalar yapıştırılmış adamlar bile putlaştırılmaktadır. Peygamber’in bile putlaştırılmaması gerekir dedikten sonra herhalde bunlar için ilave bir açıklamaya gerek yoktur. Bakara suresi 104. ayete değinerek bu konuyu bitirmek istiyoruz. Bakara suresi 104’te: “Ey iman sahipleri raina (bizi çobanın sürüyü güttüğü gibi güt) demeyin.” denmektedir. Bu ayette Peygamber’e bile “Raina” denmesi yasaklanmaktadır. Kuran toplumun sürü, bireyin ise onların güdücüsü olmasını istememektedir. Buna karşın tarikatlardaki uygulamalarda, mezhep bağlılığında tam bir sürü psikolojisi hakimdir. Hatta tarikatlardaki müritleri ifade eden “sufi” kelimesinin kökünün, “koyun yünü, koyun postu” tipi manalar taşıması da ilginçtir. Tarikatın sufileri Kuran’ın güdülen sürü olmamamızı söylemesine rağmen tam “sufi” isminin hakkını vererek yaşamaktadırlar. Kuran’ın insanı; düşünen, akleden, Allah’ın mesajı Kuran’a sıkı sıkıya sarılan, Peygamber’i canından çok seven fakat hiçbir şirke bulaştırmayan, Allah’ın gücünü, hüküm yetkisini hiçbir kişiye paylaştırmayan insandır.
Müslümanlar’ın görevi Allah’ı, Kuran’ı, Peygamber’i tam yerli yerine oturtmaktır. Allah’ın yetkisinde olan hüküm koymayı, kutsal olanı istismar ederek Peygamber’e verenler, daha sonra uydurdukları hadislerin sahibini Peygamber olarak göstermiş, böylece dini bozmuşlardır. Dini bozmada kullanılan araç Peygamber olunca, Kuran’la ters düşen hadisler uydurulmuş, her şeyin Peygamberimiz için yaratıldığı şeklinde saçma iddialar, Peygamberler’i yarıştırmak gibi haddini bilmezlikler olmuştur. Hiç şüpheniz olmasın ki, nasıl kendisi hakkındaki aşırı izahları görse en çok kızan Hz. İsa olacaksa, Kuran’ın ruhuna aykırı şekilde kendisi hakkında uydurulan hadisleri, Allah’la miraçta pazarlık ettirmeleri görse bunları uyduranları ilk kınayan, bu hadis kitaplarını ilk yakan Peygamberimiz olurdu.
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
[quote=islamci;160146]
PEYGAMBERİN PUTLAŞTIRILMASI
Peygamberimizle ilgili uydurmalar ise (Bu bölüme kadar gördüğümüz ve ilerideki bölümlerde göreceğimiz gibi) Peygamberimiz’e Allah’ın yanında ikinci bir hüküm oluşturucu sıfatının verilmesiyle olmuştur. Bu sıfatla gelenekçi kitleler, Allah’ın vahyi olan Kuran’da olmayan hükümleri, kendi uydurdukları veya yanlış yorumladıkları hadis ve sünnet adını verdikleri Peygamber’e iftiralarla dolu kitaplarda toplamışlardır. Oysa Peygamberimiz’e Kuran’da şunlar söyletilir:
De ki “Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da (algılanamayanı da) bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben bana vahyedilenden başkasına uymam.”
6Enam suresi 50
Görüldüğü gibi Peygamberimiz de aynı bizim gibi vahye, yani Kuran’a uymakla yükümlüdür. Ve bu vahiy dışında başka bir şeye uymayacağına göre, bu vahiy dışında bir hüküm oluşturması da mümkün değildir. Peygamber’e sünnet, hadis gibi Kuran’ın belirtmediği başlıklarla hükümler atfedenler, uydurdukları din rağbet görsün diye Peygamberimiz hakkındaki birçok ayete aykırı yargılar ortaya atmışlardır. İslamcı

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere itaat edin. Sizden olan idarecilere de. Eğer aranızda herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa dü­şerseniz onu Allah'a ve Peygamberine götürün. Eğer Allah'a ve ahiret gü­nüne iman ediyorsanız (bunu böyle yapın) Bu daha hayırlıdır. Netice olarak daha güzeldir.”Nisa sur. 59.ayet
Görüldüğü gibi âyetin başında "Allah'a itaat edin. Peygambere itaat edin" buyrularak "itaat edin" emri iki defa zikredilmiştir. Aslında Allah'a itaat pey­gambere itaat demektir. Buna rağmen İtaat emrinin iki kez zikredilmesi, "Kur'an'da zikredilmeyip sadece sünnette zikredilen hükümlere uymak ge­rekmez" şeklindeki vehim ve kuruntuları bertaraf etmek ve Resulullah'ın hiç­bir kimse için sabit olmayan müstakil ve özel bir İtaat edilme hakkına sahip olduğunu beyan etmek içindir. Bu nedenledir ki müslümanlardan olan ida­recilere itaat etme emri tekrarlanmamışım Çünkü onların Allah'a ve Peygam­bere itaat dışında ayrı bir itaat edilme hakları yoktur. Kur'an gibi veciz bir ki­tapta itaat emrinin tekrarı, gözden kaçırılmamalıdır.
Yine âyet-i kerimenin devamında: "Eğer aranızda herhangi bir şey hak­kında anlaşmazlığa düşerseniz onun hükmünü Allah'a ve Peygamberine götürün" buyurulmaktadır.
Elbetteki anlaşmazlık konusu olan meseleyi Allah'a götürmekten maksad, Allah Teala'nın kitabı olan Kur'an'a başvurmaktır. Akıl sahibi hiç bir kimse, "Bundan maksat meseleyi bizzat Allah'ın kendisine götürmektir" diye bir İd­diada bulunamaz. Meselenin hükmünü Resulullah'a götürmekten maksat ise, Resulullah hayatta iken bizzat kendisine götürmek, vefatından sonra da sünnetine başvurmaktır. Resulullah'ın vefatından sonra "sünnetinin hakem­liğini kabullenmemek" âyetin geniş kapsamlı manasını delilsiz olarak daralt­maktır, ilmi olmayan ve İslâm'ın ruhuna ters düşen bir davranıştır. Çünkü bu iddiaya göre, Kur'an'ın bu emri, sadece Resulullah'ın yirmiüç yıllık peygam­berliği dönemi için geçerli olur ki, bu da "Kur'an'ın hükümlerinde esas olan kıyamete kadar baki olmasıdır" esasına ters düşmekte ve Resulullah'ın Kur'an'ı uygulama pratiği olan sünnet hazinesini hiçe saymaktır. Böylece âye­tin cümle ve kelimelerinden sünnetin şer'î bir delil olduğu açıkça anlaşılmak­tadır. Yeter ki onu düşünüp anlayacak akıllar bulunsun.

"Ey Muhammed! De ki: "Allah'a itaat edin, Peygambe­re itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse Peygamber sadece kendisine yükleni­len yükümlülükten sorumludur. Sizler de size yüklenilen yükümlülükten sorumlusunuz. Eğer Peygambere itaat ederseniz, hidâyete kavuşmuş olursunuz. Peygambere düşen, ancak tebliğ etmektir"(Nur sur 54.ayet) buyurulmaktadır.
Görüldüğü gibi bu âyette de peygambere İtaat ayrı bir emir olarak zikre­dilmiş ki, Peygamberin de özel bir itaat hakkı bulunduğu vurgulansın. Ayrica Peygambere itaatin hidâyete eriştireceği zikredilmiş ve böylece Rasulul-lah'ın zatının ve sünnetinin mü'minlerin rehberi olduğu beyan edilmiştir.
Bu âyette dikkati çeken diğer bir husus da şudur: "Peygambere itaatin in­sanları hidâyete ulaştıracağı" vadiyle "peygambere düşen ancak tebliğ etmek­tir" fermanının yanyana zikredilmesidir. Bu da göstermektedir ki, "Peygam­bere düşen ancak tebliğ etmektir" ifadesinden maksad: " Peygamber, sapan­ların ve isyankârların yaptıklarından sorumlu değildir" demektir. Yoksa bun­dan maksad "Peygamber ancak Allah'ın emirlerini tebliğ eden bir postacı ni­teliğindedir. Onun sünnetinin şer'î hiçbir değeri yoktur" demek değildir. Eğer böyle olsaydı Allah'a itaatin emredilmesi yeterli olurdu. Ayrıca Resulullah'a itaat etme emri yersiz ve anlamsız bir uzatma sayılır ve Resulullah'a itaatin hidâyete ulaştıracağı vadi gerçek dışı bir vaad olurdu. Haşa Allah Teala böyle bîr vâdden münezzehtir.

Hasan Karakaya- Fıkıh Usulü
Daha çok ayet var ama bu kadarı akıl sahipleri için yeterlidir sanırım.
 

islamci

New member
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
123
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
"Ey Muhammed! De ki: "Allah'a itaat edin, Peygambe­re itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse Peygamber sadece kendisine yükleni­len yükümlülükten sorumludur. Sizler de size yüklenilen yükümlülükten sorumlusunuz. Eğer Peygambere itaat ederseniz, hidâyete kavuşmuş olursunuz. Peygambere düşen, ancak tebliğ etmektir"(Nur sur 54.ayet) buyurulmaktadır.

sende söylüyorsunki bu peygamberimiz zamanındaki kişilere emredilmiştir. peygambere itaat demek peygamberin ulaştırdığı vahiydir. yani yine Allah(c.c.)a itaat etmektir. peygamberimiz sence kendine mi itaat etmesi lazım müslüman olması için yoksa Allah(c.c.) a mı? peygambere inanmamış olsaydık getirdiğinede inanmazdık.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Hanif Dostlardan mı kotardınız, bari kaynak belirtin de hanif doatların müslümanlara ne kadar dost olduğu anlaşılsın!!! Müslümanların imamları (Alimler, Müçtehidler...) la yusel ya da eleştirilmez değildir, ancak, hiç bir kimse müslüman imamlara hakaret edemez, oysa hanif dostlar dediğiniz şerr sitesinde müslüman imamlar tahkir edilmektedir, İmam Buhari'ye sapık diyen şeytanların sitesidir....
 

Mahfuz

New member
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
158
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Ýstanbul
ya böyle yazıları okuyunca üzülüyorum. Kur'an'ın sanki bir insan (beşer) sözüymüş gibi algılanması çok ağırıma gidiyor. Zaman'ı ve mekanı yaratan Allah'ın sözü tüm zaman'a ve mekana hitab eder. O bize peygambere itaati emretmiştir. bu gayet açıktır. akıl oyunu yaparak yok efendim aslında peygambere itaat onun getirdiği ayetlere itaattir falan bunlar gülünç şeyler. eğer Allah, Efendimize itaati emretmeyecek olsaydı böyle söylemezdi. direk olarak Allah'a itaat edin yada peygambere indirilene itaat edin diye emrederdi. ama daha önce söylendiği gibi hem kendisine hem de peygambere itaati emretmiştir. bu ifadeyide sadece O'nun zamanında yaşayanlar için geçerlidir demek dünyanın en büyük ahmaklığıdır! Allah'a hakarettir bu!!! Siz Allah'ı bulutların üstünde oturan zeus gibi birşey mi sandınız!?!?!? ne kadar az düşünüyorsunuz?! ne kadar anlayışsızsınız?! Allah, Efendimizi hem ayetleri (Kur'an'ı) okuyan hem insanları temizleyen hem hikmeti öğreten bir peygamber olarak tanıtmıştır. ne kadar az düşünüyorsunuz?

Nitekim içinizde size ayetlerimizi okuyan, sizi tertemiz yapan, size kitap ve hikmet öğreten ve size bilmediğiniz şeyleri öğreten, sizden bir elçi gönderdik. (Bakara 151)
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Sened Bakımından Sünnetin Kısımları

Sünnet senedi bakımından cumhura göre iki kısımdır: Mütevâtir sünnet, âhâd sünnet[1]. Hanefîlere göre ise üç kısımdır: Mütevâtir sünnet, meşhur sünnet, âhâd sünnet[2]

Mütevâtir sünnet: İlk üç asırda[3] yalan üzerine ittifakı âdeten mümkün olmayan bir topluluğun Rasûlullah (s.a.) den rivayet ettiği hadistir. Meselâ: Ab-dest, namaz, oruç, hac, zekat, ezan, ikamet gibi şeâir-i İslâm'dan olup Rasûlul-lah'tan rivayet edilen amelî sünnetler "Kim benim üzerime yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın", "Ateşte yanacak ökçelere yazık" gibi hadisi şerifler mütevâtirdir. Muhammed bin Cafer el-kettânî'nin en-Nazmü'l-Mütenâsir fi'l-Hadisi'l-Mütevâtir adlı kitabında belirttiğine göre mütevâtir hadislerin sayısı 309 kadardır.

Mütevâtirin hükmü: Mütevâtir, Rasûlullah'tan kat'î olarak sabit olan hadistir. O halde kesin bilgi ve yakîn ifade eder, inkâr eden kâfir olur.

Kur'an-ı Kerîm'den sonra sünnetle amel etmenin farz olduğunda as-hab-ı kiram ittifak etmiştir. Kur'an-ı Kerîm'in emirler ve "Allah'ın kitabında bulamazsam, Rasûlullah'ın sünnetine göre hükmederim" diyen Muaz'ı Rasûlullah (s.a.) in tavsib etmesi buna delildir. Muaz bin Cebel'in bu sözü, hükmü Kur'an-ı Kerîm'de bulunmayan hâdiselerin fetvasında ashab-ı kiramın takip ettiğği bir metod haline gelmiş, tabiîn ve zamanımıza kadar geçen müteakip nesiller de bu yol üzere yürümüşlerdir.

Sünnetin beyanı olmadan, mücerred Kur'an-ı Kerîm'de vârid olan icmâlî hükümlerle amel etmek mümkün olmaz. Zira ancak şu iki şeyle Rasûlullah'ın tebliği Rabbinin vahyi olur: Kur'an-ı Kerîm'i okutması ve onu beyan etmesi. Böylece şeriat Kur'an-ı Kerîm ve Sünnetle beraberce şekillenmiştir.

Bunların birisinin diğerinden müstağni olması mümkün değildir. Buna delil "Namazı dosdoğu kılın, zekatı verin" (Bakara: 2/43), "Oruç size yazılmıştır" (Bakara: 2/183), "Yol bakımından gidebilenlerin o evi haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır" (Âli imran: 3/97), "Allah, alış-verişi helâl, faizi haram kıldı" (Bakara: 2/275), "Bunların ötesindekiler sizin için helâl kılındı" (Nisa: 4/24), "Hırsız erkek ve hırsız kadının ellerini kesin" (Maide: 5/38) ayet-i kerimeleri gibi beyan ve izaha ihtiyacı olan ayetlerdir.

Rasûlullah (s.a.) namazın, zekatın, orucun nasıl yapılacağını, haccın nasıl eda edileceğini, sahih bir alış-verişin şartlarını, haram olan faizin çeşitlerini, mahremlerin dışındaki kadınların nikahının hangi şartlarda sahih olduğunu, hırsızın elinin nereden kesileceğini beyan etmiştir. "İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman için sana da bu Kur'anı indirdik." (Nahl: 16/44) ayetinin emrine göre de Rasûlullah (s.a.) in Kur'an-ı Kerîmi beyan etmesi vaciptir.

Sünnet bu hükümleri beyan etmeseydi bunların tatbiki mümkün olmazdı. İster Kur'an hükümlerinin mücmel olanını beyan veya mutlakını takyid etmiş olsun, isterse Kur'an-ı Kerîm'in sükût ettiği yeni bir hüküm ortaya koysun, her hususta sünnete uymak vacib olmuştur. Çünkü neticede sünnet ilâhî vahye dayanir. Nitekim Allah (c.c.) da bunu şu sözüyle ilan etmiştir: "O, kötü arzularına göre de konuşmaz. O (nun konuşması) vahyedilenden başkası değildir" (Necm: 53/3-4). [4]

[1] el-Mustasfa: 1/93; İrşadii'l-Fuhûl s. 41
[2] et-Telvîh ala'.t-Tevdîh: 2/2
[3] Sahabe, tabiîn ve tebe-i tabiîn asrı.
[4] Fıkıh usulü- Vehbe Zuhayli
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
eyvah

eyvah

"Ey Muhammed! De ki: "Allah'a itaat edin, Peygambe­re itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse Peygamber sadece kendisine yükleni­len yükümlülükten sorumludur. Sizler de size yüklenilen yükümlülükten sorumlusunuz. Eğer Peygambere itaat ederseniz, hidâyete kavuşmuş olursunuz. Peygambere düşen, ancak tebliğ etmektir"(Nur sur 54.ayet) buyurulmaktadır.

sende söylüyorsunki bu peygamberimiz zamanındaki kişilere emredilmiştir. peygambere itaat demek peygamberin ulaştırdığı vahiydir. yani yine Allah(c.c.)a itaat etmektir. peygamberimiz sence kendine mi itaat etmesi lazım müslüman olması için yoksa Allah(c.c.) a mı? peygambere inanmamış olsaydık getirdiğinede inanmazdık.

ya kardeşim yazdığını düşünerek mi yoksa sadece muhalefet etmek için mi yazıyorsun hem diyorsun ki peygambere itaat etmek ALLAH(CC)'ın ulaştırdığı vahiy yani ALLAH(CC) a itaattir...

hemde peygamber kendine mi yoksa ALLAH(CC) a mı itaat etmesi gibi saçma sapan bir şey soruyorsun..

e be kardeş peygamber vasvı zaten ALLAH(CC) ın verdiği mükafatken sen böyle bir gaflete düşüyorsun ..

müslüman olmak için ise ALLAH(CC) ne gönderdiyse hepsine inanman kime itaat et dediyse ona itaat etmen kimi düşman kabul ettiyse onu düşman kabul etmen yani ne istiyorsa onu kabul etmekle olur..bir kısmını kabul edip diğer kısmını şüpheye düşürmeye çalışmakla olmuyor..

metinin keşmekeşlerine bakıpta sen de ona benzeme çünkü o daha nasıl namaz kılacağını bile bilmiyor ya da kardeşlerini aldatıyor..
 

MekSeLina

New member
Katılım
3 Haz 2006
Mesajlar
621
Tepkime puanı
300
Puanları
0
Konum
Yedi Tepeli Þehirden
metinin keşmekeşlerine bakıpta sen de ona benzeme çünkü o daha nasıl namaz kılacağını bile bilmiyor ya da kardeşlerini aldatıyor..

S.a; Adını zikrettiğiniz şahsın bu konuda bir yorumu olmamıs yelken. Lütfen gereksiz kırgınlık ve tahrik edici davranışlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışalım. Saygılar.
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
haklısınız

haklısınız

S.a; Adını zikrettiğiniz şahsın bu konuda bir yorumu olmamıs yelken. Lütfen gereksiz kırgınlık ve tahrik edici davranışlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışalım. Saygılar.
hem haklı hemde haksızsınız...

bu uyarıyı yaptınız belki arkasından yazıyor zannına kapılmış olabilirsiniz...

bu yönden haklısınız...ama herkeze aynı uyarırıyı yapmadığınız için haksızsınız...
kimseye kırgınlık duymam ALLAH(CC) a dinime,peygamberime kastetmedikçe..

kimseyi tahrik etmem hiç bir geçerli açıklaması olmağı halde açıklama yapmaya çalışan kardeşlerini tahrik etmedikçe ...

selam ve dua
 

islamci

New member
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
123
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
akıl oyunu yaparak yok efendim aslında peygambere itaat onun getirdiği ayetlere itaattir falan bunlar gülünç şeyler. eğer Allah, Efendimize itaati emretmeyecek olsaydı böyle söylemezdi. direk olarak Allah'a itaat edin yada peygambere indirilene itaat edin diye emrederdi. ama daha önce söylendiği gibi hem kendisine hem de peygambere itaati emretmiştir.


hem diyorsun peygambere itaat onun getirdiği ayetlere itaattir falan bunlar gülünç şeyler diyorsun.peygamberin kendisine itaat ne demektir sen onu bir açıkla, bir insana nasıl itaat edersin bana söyle?
Allah(c.c.) a itaat ona secde etmektir, onu kabul etmektir. peygambere itaat nasıldır?????
 

islamci

New member
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
123
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
ya kardeşim yazdığını düşünerek mi yoksa sadece muhalefet etmek için mi yazıyorsun hem diyorsun ki peygambere itaat etmek ALLAH(CC)'ın ulaştırdığı vahiy yani ALLAH(CC) a itaattir...

yazdığımı düşünerek yazıyorum muhalefet olmak için yazmıyorum. bana peygambere nasıl itaat edilir onu söyleyin?
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
cevab gelecek ama

cevab gelecek ama

hem diyorsun peygambere itaat onun getirdiği ayetlere itaattir falan bunlar gülünç şeyler diyorsun.peygamberin kendisine itaat ne demektir sen onu bir açıkla, bir insana nasıl itaat edersin bana söyle?
Allah(c.c.) a itaat ona secde etmektir, onu kabul etmektir. peygambere itaat nasıldır?????

s.a güzel kardeşim sen gerçekten bilmediğin için mi soruyorsun?
yoksa bilgimi yarıştırmaca oynuyorsun.
ALLAH(CC) şahidimdir bunu en içten samimiyetimle soruyorum..?

çünkü istediğin cevabı kendin yazmışsın. yazdığını bi oku istersen !!!
 

islamci

New member
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
123
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
s.a güzel kardeşim sen gerçekten bilmediğin için mi soruyorsun?
yoksa bilgimi yarıştırmaca oynuyorsun.
ALLAH(CC) şahidimdir bunu en içten samimiyetimle soruyorum..?

çünkü istediğin cevabı kendin yazmışsın. yazdığını bi oku istersen !!!
peygambere itaat ona secde etmek değildir eğer sen böyle algıladıysan onu bilemem.

Şüphesiz Rabbin katındaki (melek)ler O'na ibadet etmekten büyüklenmezler. O'nu tespih ederler ve yalnız O'na secde ederler. (araf suresi 206.ayet)

O halde Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol(hicr suresi 98.ayet)


Allah'ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah'a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir. (nahl suresi 48.ayet)



Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.(furkan suresi 64)


Gece, gündüz, güneş ve ay Allah'ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah'a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin. ( fussilet suresi 37.ayet)




Haydi Allah'a secde edin ve ona kulluk edin.(necm suresi 62.ayet)




ve birçok yerde Allah(c.c.), sadece bana secde edin diyor.peygambere secde edilmez; eğer edilirse Allah(c.c.) 'a ortak koşmuş oluruz.

peygambere itaat onun sakalını bıyığını eline yüzüne sürmekle olmaz. bu aynı bir insanın musanın âsâsını alıp gölü ayırmaya benzer.peygambere itaat onun getirdiklerine inanmaktır ve düşüncelerinin tamamına katılmaktır. peygamber efendimiz gibi ahlâklı olabilmektir.onu örnek almaktır.
 

Ferrar_

New member
Katılım
14 Eki 2007
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Kuranı Kerimin değil ruhiyatını daha
metni dahi layıkı ile anlayamamışlar
hazreti Muhammed bekçi zanmışlar

sen kalk bunlara bekçi ol
şu yasak bu yasak şunlar sevap bunlar azap söylee

Hazreti Muhammed olmasaydı Alem yaratılmazdı
kurandan veriy mi ayetini
yoook olur mu
Ona layık bir vechemiz olmadığı halde onun hakkkında konuşalım
bu ne cüret
bu curet bağışlarlarsa ayrı yok bağışlamazlarsa
onu bekçi gibi tanırız
cahillik
 

islamci

New member
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
123
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Kuranı Kerimin değil ruhiyatını daha
metni dahi layıkı ile anlayamamışlar
hazreti Muhammed bekçi zanmışlar

sen kalk bunlara bekçi ol
şu yasak bu yasak şunlar sevap bunlar azap söylee

Hazreti Muhammed olmasaydı Alem yaratılmazdı
kurandan veriy mi ayetini
yoook olur mu
Ona layık bir vechemiz olmadığı halde onun hakkkında konuşalım
bu ne cüret
bu curet bağışlarlarsa ayrı yok bağışlamazlarsa
onu bekçi gibi tanırız
cahillik


peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü'minler de (iman ettiler). Her biri; Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: "Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz." Şöyle de dediler: "İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır." (bakara 285.ayet)




"Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve peygamber'e uyduk.Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz." (ali imran 53.ayet)




Onun size, "Melekleri ve peygamberleri ilahlar edinin." diye emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra, o size hiç inkârı emreder mi? (ali imran 80.ayet)






Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır. (ali imran 144.ayet)





peygamberin üzerine düşen ancak tebliğdir. Allah sizin açıkladığınızı da, gizlediğinizi de bilir. (maide 99)




şimdi senin yorumlarını söyliyim.hz.muhammed olmasaydı alem yaratılmazdı dedin bakara 285.ayet , ali imran 149.ayet senin dediğini yalanlıyor.

eğer diyorsan onun yüzünden alem yaratıldı bu ayetleri yalanlamış olursun. eğer dersen kuranda bu geçiyor bana o ayeti söyle.

fark ettiysen hep kurandan örnek veriyorum hadis yok. bana kurandan örnek ver.
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
manası kapalı ayetleri rasgele herkezin yorumda bulunmasının sonuçları kavga ,kargaşa,kaos Merhum Mehmet Akif Ersoy bugünkü tefsir yazan birçok hocadan daha fazla bilgiliydi. Tefsir yazmaya niyetlendi.Fakat manevi işaretleri alamadığını farketti teşebbüsünden vazgeçti.Maşallah şimdi herkez kendini çok yüksekte görüyor pervasız yorumlarda bulunuyor.

3/AL-I IMRAN-7: ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb
O Allah ki; Kitab'i, sana O indirdi. O'ndan bir kismi muhkem (mânâsi açik, ) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta yer alan açik ve kesin âyetler dir. Digerleri ise mütesabih (mânâsi kapali, açiklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde egrilik ve döneklik) bulunanlar, fitne çikarmak ve kendi yararina uygun yorumda bulunmak istedikleri için o Kitab'ın mütesabih olan kısmına uyarlar. Halbuki onlarin tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. Ilimde derinlesmis olan RASIHUN lar ise derler ki: "O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katindan dır." Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.
 

Ferrar_

New member
Katılım
14 Eki 2007
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
bakara 253. O peygamberlerin bazısını bazısına üstün kıldık.

Allah göre peygambelerin ayrı ayrı dereceleri varmış

hazreti Muhammed olmasaydı Alemleri yaratmazdım hadisi kudsi
bunun ayeti kuranı kerimde dolu dolu..
beleş yok

sonra peygamberlerin iki cephesi vardır
yani iki yüzü vardır
bir yüzü ile bize bakar
bir yüzü ilede Allaha bakar

Allah bakan yüzünde
Allah sen olmasaydın alemleri yaratmazdım der

bize bakan yüzünde de
bilmiyorum bildirmedi rabbim bildirirse size söylerim der
bildiği halde yalan söyler değil

çünkü bütün sözün bütün varlığın bir tek sahibi vardır
O da Allah
bildiği halde bilmiyorum demek
bilgiyi hakiki sahibine vermek demektir
rabbim bildirmedi demek
soruyu sorana
nazikçe Allah sana söylememi istemiyor demektir
yani Allah söyle derse söylerim demektir bu

Allah bakan yüzünde hazreti Muhammede Allah herşeyi bildirmiştir
Allaha bakan yüzünde hazreti Muhammed peygamber değil velidir
velilik peygamberlikten daha iyidir derler
çünkü veli Hakka bakar
peygamber halka bakar
elbette peygamberin Hakka bakan yüzü yani cephe-i vileyeti daha iyidir

neysee anlatması uzun iş
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
CEHALET
İnsanın Allah yolunda yükselmemesi cehaleti sebebiyledir.
33/Ahzap-72- - Şüphesiz insan zalimdir ve cahildir.
2/Bakara-80- - Yoksa, Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz.
2/Bakara-169- - Şeytan, muhakkak size kötülüğü, hayasızlığı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder.
 

Ferrar_

New member
Katılım
14 Eki 2007
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
yanlış
öçok yanlış
ahzab 72 ayetinde
Allah emaneti
kopkyu zalim ve cahil birine mi veriyor

orada bahsedilen zalimlik adlin mukabili olan zülm değildir
cahilde kötü cahil değil
makbul olan cahilliktir
methedilen cahilliktir
yani kimki nefsine (nefs ise tektir) karşı kuvvetli zalim oldu
beni de çok sevdi benden yani Allahtan başka bir şeyi de ben bilmem dedi
ben Allahın cahiliyim onu çok seviyorum
leyladan başka bir şey tanımam bilmem
yani leylanın cahili..
hulasa işte böyle kim ki nefsine zalim ve böyle Hakkın cahili oldu işte al manasını
emaneti almak hakkına haiz oldu
anlatabildim mi ?
manalar manalar deriz al sana manası ahzab 72'nin


1 Allah emaneti ehlinden gayrına vermeyiniz diyor
2 peygamber
emeneti ehlinden gayrısına verirseniz kıyameti bekleyiniz diyor
(kıyamette 3 kısımdır)

eee Allah Allah olduğu halde nasıl olur Ahzab 72 de emaneti kopkoyu zalim
ve cahil birine verir

demek ki
ayetten bahsedilen zülm ile cahillik
senin bildiğin manlarda ki zalimlik ve cahillik değildir a canım..

özetle : ahzap 72 ayetinde bahsedilen mevzuuda
İnsanı zalim ve cahil sayman
gösteriyor ki
kuranı kerimin metnini dahi anlamamışsın ondan sonra konuşuyorsun
bunu gösteriyor bana

.
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Sevgili kardeşim, nefsimiz bir rehinedir, ruhumuzsa bir emanet. Sonra fizik vücudumuz bir emanet olur. Ve en sonunda nefsimiz de emanet olur.
Allahû Tealâ buyuruyor ki:
33/AHZAB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehâl insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Muhakkak ki; Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara teklif ettik de bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o, zalim ve cahildir.

Öyleyse bir emanet var. Emanet, ruhumuzdur. Allahû Tealâ'dan gelmiştir, Allah'a tekrar geri dönecektir. Geri dönmesi, üzerimize tam 12 defa farz kılınmıştır.
İşte Allahû Tealâ, emanetin sahibine iadesini açık ve kesin bir standart içinde 12 defa emrediyor, farz kılıyor:
1- 39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye'tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Allah'a dön (ruhunu Allah'a ulaştır) ve (böylece) Allah'a teslim ol. Üzerine azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölümden önce). Yoksa sonra yardım olunmazsın.
Ruhumuzun, Allah'a teslim olması söz konusudur. Böyle bir dizaynda teslim olma müessesesi Allah'ın daha 11 tane âyetiyle sonuçlanmıştır.
2- 89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allah'tan razı ol ve Allah'ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah'a (Rabbine) geri dönerek ulaş.

3- 30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) dön (Allah'a ulaş) ve O'na (Allah'a karşı) takva sahibi ol ve namaz kıl ve müşriklerden olma.
4- 51/ZARİYAT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah'a kaç (Allah'a ulaş, Allah'a sığın). Muhakkak ki; ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
Allah, bir sığınaktır. Meab, sığınak demektir. Ve meaba ulaşan evvab adını alır, Kur'ân-ı Kerim'de. Ruhunu Allah'a ulaştırıp, Allah'a sığındıran herkes evvab hüviyetindedir.
5- 31/LOKMAN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı'humâ ve sahıbhumâ fîd dunyâ ma'rûfen vettebi' sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bimâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).
Ve eğer; annen, baban bilmediğin bir şeyi, Bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Kim Bana dönmüşse (ruhu ölümden evvel Bana ulaşmışsa), sen de onun yoluna tâbî ol (aynı yolu takip ederek sen de Bana ulaş). Sonra (ölümden sonra) hepiniz Bana döneceksiniz (Azrail (A.S) sizi Bana getirecek). Size yaptıklarınızı haber vereceğim.
Size yaptıklarınızı haber vereceğim.
6- 10/YUNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
Sıratı Mustakîm de Allah'a ulaştıran yol olduğuna göre Allah, Kendi Zat'ına davet ediyor.
7- 73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah'ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş, vasıl ol).

8- 42/ŞURA-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye'tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).
Allah tarafından geri çevrilmesine çare olmayan (ölüm) günü gelmeden evvel Rabbinizin davetine icabet edin. Ecel günü (geldiği zaman) sizin için başka (kaçıp sığınacağınız) bir sığınak yoktur ve onu inkâr da edemezsiniz.

Davetse açık ve kesin: Allah'ın Zat'ına davet.
9- 13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb (hisâbi).
Ve onlar, Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
Bu âyet, Allah'a ruhu ulaştırmanın bir emir olduğunu, Allah'ın bunu farz kıldığını bir defa daha kesinleştiriyor.
10- 6/EN'AM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus'ahâ ve izâ kultum fa'dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah'ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.
6/EN'AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Böylece siz takva sahibi olursunuz.
Allah'ın ahdi; ruhu, vechi, nefsi, iradeyi Allah'a teslim etmektir. Bir defa daha farz kılıyor, Allahû Tealâ.
11- 5/MAİDE-7: Vezkurû ni'metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi'nâ ve ata'nâ vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).
Allah'ın, sizin üzerinizdeki ni'metini ve "işittik ve itaat ettik" dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misakinizi hatırlayın. Allah'a karşı takva sahibi olun. Çünkü; O, göğüslerde (sinelerde) olanı bilir.
Öyleyse böyle bir dizaynda en güzele ulaşıyoruz. Ruhumuzu Allah'a ulaştırmak, en güzel.
ALLAH, GÜZELLERİN EN GÜZELİ: AHSEN-İ HÜSNA.
Oraya ulaşıyoruz, ruhumuz Oraya ulaşıyor.

12- 4/NİSA-58: İnnallâhe ye'murukum en tûeddul emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yaızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi emreder. İnsanlar arasında hakemlik ettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki; Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki; Allah, işiten ve görendir.
Böyle bir dizaynda Allah ile olan muhtevaya dikkatle bakın. O, Allah... Ve herşeyin en güzelini sağlıyor. Allah'ın 12 defa üzerimize farz kıldığı bir vetire var. Emaneti (ruhumuzu), Allah'a teslim etmek.
Peki, rehine kim? Rehine, nefsimiz.
Allahû Tealâ, Mudessir 38,39,40'ta şöyle buyuruyor:
74/MUDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun).
Bütün nefsler, iktisap ettikleri dereceler itibariyle rehinedirler.
74/MUDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.
74/MUDESSİR-40: Fî cennât(cennâtin), yetesâelûn(yetesâelûne).
Onlar cennette olacaklar. Birbirlerine sorarlar.

Öyleyse yemin sahipleri, nefslerinin Allah'a verdiği yemini yerine getirenlerdir.
Kim bunlar? Allahû Tealâ cevap veriyor:

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ. andolsun ki; nefsini tezkiye eden, felâha erer (cennete girer).

Nefs adı verilen bir varlık, içinizde. Onu tezkiye ederseniz felâha erebilirsiniz. Yani rehineyi, rehinelikten kurtarmak bir felâh müessesesidir, bir kurtuluş müessesesidir.
Tezkiye, nefsinizin aklanması işlevinin adıdır. Bu işlev yükseldikçe, kurtuluşlar ardarda gelecektir.
Öyleyse nefsiniz, fizik vücudunuzun içinde bir rehinedir. Ne zamana kadar rehinedir? Ruhunuzu ve fizik vücudunuzu Allah'a teslim ettiğiniz noktaya kadar rehinedir. Fizik vücudunuz, Allah'a teslim olduktan sonra rehine de emanet olur ve onu da Allah'a teslim edersiniz.
Öyleyse 1. basamaktan 25. basamağa kadar nefsiniz, rehinedir.
21. basamakta ruhunuzu (emaneti), Allah'a teslim edersiniz ve fizik vücudunuz emanet olur.
25. basamakta fizik vücudunuzu da Allah'a teslim edersiniz, nefsiniz emanet olur.
26. basamakta nefsinizi de Allah'a teslim edersiniz. Teslimin gerçek hüviyeti 27. basamakta net bir şekilde yerli yerine oturur.
Nefsinizi Allah'a teslim ettiğiniz zaman bir emanetin daha mevcut olduğunu göreceksiniz: İradeniz... Ve ondan sonra da 28. basamağın 5. mertebesinde iradenizi Allah'a teslim edersiniz.
Öyleyse bütün nefsler, bütün fizik vücutlarda rehinedirler.
Şimdi rehineyle emanet arasındaki münasebetlere gelin beraberce bakalım:
1. basamakta olayları herkes yaşar.
2. basamakta o olaylar değerlendirilir, olaylara göre davranış biçimleri uygulanır.
Eğer kişi, kalbinde hayır olan birisi olarak davranıyorsa, özellikle başkalarına; bilerek düşmanlık etmiyorsa, kimseyi Allah'ın yolundan men etmiyorsa, Allah'ın âyetlerini inkâr etmiyorsa o kişiyi Allah, Kendisine seçer. Bu seçtiği kişilerden bir kısmı Allah'a ulaşmayı diler.
3. basamakta Allah'a ulaşma dilenir. Rehinenin kurtuluşu için bu basamak, ana basamaktır. Herşey bu basamakta şekillenir. Kişi, Allah'a ulaşmayı dilerse rehine, rehinelikten kurtulur. Ve sahibine teslim olur. Sadece bununla... Allah'a ulaşmayı dilemek, temel şarttır. Dilemezse, hiçbir zaman o kişinin vücudundan, rehine kurtulamaz.
Kişi, Allah'a ulaşmayı dilediğinde, Allah derhal bunu işitir, bilir ve görür. Allahû Tealâ görünce, Rahîm esmasıyla tecelliye başlar. Bu nokta, 4. basamaktır.
Ve 5. basamakta, Allah kişinin gözlerindeki hicab-ı mestureyi alır. Gizli bir örtü, bir nevi görmeyi önleyen bir gözlük. Bir gizli perde, görünmez bir perde. Hicab-ı mestureyi alınca kişi, irşad makamını irşad makamı olarak görmeye başlar.
6. basamakta Allah, kişinin kulaklarındaki vakrayı alır. İrşad makamının sözlerinin irşada, hidayete müteallik kesimlerini çok iyi anlar.
7. basamakta Allah, o kişinin kalbindeki ekinneti alır, yerine ihbat koyar. Bu noktadan itibaren kişi görür, işitir, mânâya varır. Vardığı mânâyı kalbine indirir ve kalbindeki ihbatla mânâya varmanın ötesinde onu, idrak eder. (Kendisine mal etme.)
8. basamakta Allah kalbe ulaşır.
9. basamakta kalbin nur kapısını Allah'a çevirir.
10. basamakta o kişinin göğsünden kalbine bir nur yolu açar.
11. basamakta kişi zikir yaptıkça, nefsinin kalbine rahmet ve fazl ulaşır. Allah'ın gönderdiği rahmet ve fazl, göğsüne gelir, şifreli yolu aşarak, Allah'ın göğsünü şerhederek, yararak açtığı yolu aşarak kalbe ulaşır. Kalp mühürlüdür. Fazıllar bu mühürlü kalbe ne sızabilir, ne girebilir. Ama rahmet nurları, kalbin içine sızmayı başarırlar. İşte bu sızma, 12. basamaktaki huşûyu oluşturur. Nurların miktarı %2'yi bulur.
Kimdir o insan? Allah'a mutlaka ruhunu ulaştıracağından emin olan insandır. Huşû, bunu ifade eder. Ve huşû sahibi olan kişi, hacet namazını kılar. Allah da ona irşad makamını gösterir, kime tâbî olacağını gösterir, 13. basamak.
Ve Allahû Tealâ, kişiyi mürşidine ulaştırır. Tâbiiyetiyle beraber kişi, Allah'tan 10 tane ni'met alacaktır.
1- Devrin imamının ruhu, kişinin başının üzerine gelir, yerleşir.
2- Allah, o kişinin nefsinin (emanetin) kalbinin mührünü açar. Kalbin içindeki küfür kelimesini alır. Rehinenin, rehine olmaktan kurtularak emanet olabilmesi vasfını kaybetmesi ancak nefsin kalbindeki mührün açılmasıyla mümkündür.
Kalbine îmân yazılmadıkça hiçbir rehine, emanet hüviyetine dönüşemez.
3. basamaktan bu basamağa kadar kişi, Allah'a yöneldi. Bundan sonra hidayette olarak Allah'a ulaşmak üzere ruh, Allah'a doğru yola çıkar. Bunun sağlanabilmesi için kalbin mührünü açar, küfür kelimesini dışarı alır, kalbin içine îmânı yazar Allahû Tealâ.
Sonra o kişinin bütün günahlarını sevaba çevirir.
Sonra ruhun hidayeti başlar. Ruh, vücuttan ayrılarak Sıratı Mustakîm'e ulaşır.
Nefs (rehine), nefs tezkiyesine başlar. Kendisini rehinelikten kurtaracak olan temel unsur, önce tezkiye, daha sonra tasfiye olmasıdır.
Fizik vücut, nefsteki kalpte biriken fazilet nurları ölçüsünde, şeytana kul olmaktan kurtulur ve Allah'a kul olmaya başlar.
Sonra irade, nefsin kalbindeki afetler azaldıkça aynı oranda güçlenir.
İşte böyle bir ortamda kişinin, emaneti Allah'a teslim edebilmesi, ZİKİR adlı bir ibadete bağımlıdır.
Zikir, Kur'ân-ı Kerim'deki en büyük ibadettir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

29/ANKEBUT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri) ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya'lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Sana Kitab'tan vahyedileni oku, namazı kıl. Çünkü namaz kötülükten ve fuhşiyattan meneder ama Allah'ın zikri, en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
Bu âyet-i kerimeyi okuyana kadar Biz de namazı, en büyük ibadet olarak biliyorduk. Ama Allahû Tealâ, bu âyet-i kerimeyi öğrettiği zaman öğrendik ki; hayır, namazdan daha büyük bir ibadet var. O da, zikir.
Rehinenin rehinelikten kurtulabilmesi "zikir" adı verilen bu ibadetin yapılması ve bunun nefsin (rehinenin) kalbini temizlemesiyle mümkündür.
Muhtevaya bakıyoruz beraberce: Kişi bu noktada nefs tezkiyesine başlar. Başlarsa Allahû Tealâ'dan, rahmetle fazl ve rahmetle salâvât isimli 4 grup nur kişinin göğsüne gelir, şifreli yolu takip ederek göğsünden kalbine ulaşır.
Rahmetle fazl ve rahmetle salâvât nurları, kalbine ulaştığı zaman, o kişinin kalbinde, Allahû Tealâ açtığı için hareketli hale gelen mührün üzerine, baskı yapar. Mührü, aşağı doğru, zülmanî kapıya kadar indirir. Rabbanî kapıyı kapatan mühür, aşağıdaki zülmanî kapıyı mühürler. (Kalbin bir Rabbanî kapısı var; yukarı Allah'a döndürülmüş durumda. Bir de zülmanî kapısı var; şeytana dönük.)
Zülmanî kapı mühürlenince; şeytanın karanlıkları, zikir boyunca kalbe giremez.
Rahmet, fazl ve salâvât nurları gelmiştir, 3 grup nur ama rahmetle fazl, rahmetle salâvât olarak gelmiştir ve kalbin içine girip, kalbi doldurmuşlardır. Bütün karanlıkları, nefsin afetlerini kapı dışarı etmişlerdir.
Ve îmân kelimesinin çekim gücü, fazılları etrafında toplamaya başlar. Nefsin kalbindeki îmân kelimesinin etrafında, onun manyetik alanına kapılarak, ona yapışan fazılların miktarı devamlı artar. Nefsin kalbindeki hacmin %1'i, %2'si derken, %7'sini bu nurlar doldurur. Burası Nefs-i Emmare'dir. Nefsin kalbindeki nurlardan %7'si artık Allah'ın emirlerine itaat eder, yasaklarına riayet eder. Emirleri mutlaka yerine getirir, yasakları ise işlemez.
Nefsin kalbinde %7 nur biriktiği zaman rehineye, Allahû Tealâ 1. gök katının kapısını açma hakkı vermiştir. Ve rehine, 1. gök katını açar, ruh bu sebeple (emanet) 1. gök katına ulaşabilir.
1. gök katının kapısı açılmasaydı, emanet 1. gök katına ulaşamayacaktı. Açılabilmesi için rehinenin mutlaka %7'lik nefs tezkiyesini gerçekleştirmesi, Nefs-i Emmare'yi tamamlaması gerekiyordu, bu oldu. Rehine 1. katın kapısını açtı. Ruh artık hergün oraya kadar (1. gök katı) ulaşmaya başladı, diğerleri daha yukarıdaki katlara çıkacak ama o, 1. kata kadar çıkabilir.
Sonra kişi, zikrini daha çok arttırır. Artan zikir, nefsin kalbinde %7 daha nur oluşturur. Burası Nefs-i Levvame'dir. Diyor ki Allahû Tealâ:
75/KIYAME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
O levvame (kınanan, suçlanan) nefse yemin ederim.
Niçin kişi nefsini kınar? Allah'ın yasak ettiği fiili işlemek istemez, Allah'ın yoluna girmiş, hedefi var: Emaneti Allah'a ulaştıracak, ermiş olacak, velî olacak. Bu hedefe ulaşmak için zikretmesi lâzım; zikreder. Nefsinin kalbinde nurlar birikir ama kişi, günahları işlemekten bir türlü kendisini alamaz ve bu sebeple nefsini kınar. İkinci bir %7 nur birikimiyle, fazilet birikimiyle kişi, Nefs-i Levvame'ye ulaşır. Ruhu, 2. gök katına ulaşır yani rehine 2. katın kapısını da açmak yetkisinin sahibi olur.
Bu 2 kademede fizik vücut, %14 oranında şeytana kul olmaktan kurtulmuştur, Allah'a kulluğu %14 artmıştır. Nefsin kalbindeki afetler azaldıkça, Allah'ın emirlerine itaati artar, yasak ettiği fiilleri işlemesi aynı oranda azalır. Fizik vücut, kendi Sıratı Mustakîm'i üzerinde, Allah'ın emirlerine %14 daha itaat edici bir noktadadır.
Nefsin afetleri, %14 oranında azaldığı için, irade de %14 oranında güçlenmiştir. Ve ruh, kendi Sıratı Mustakîm'i üzerinde Allah'a doğru bir yolculuk yapmaktadır. Bu, ruhun Sıratı Mustakîm'idir. Bu Sıratı Mustakîm üzerinde 7 tane gök katı aşacaktır. (Henüz 2 tanesini aşmış durumdadır.)
Rehine olan nefs için de aynı şey söz konusudur. Allah'ın emirlerine %14 itaat eden bir kalp yapısının sahibidir. Yasaklara riayeti de %14 artmış durumdadır. Geri kalan afetler hâlâ durmaktadır. Nefs, kendi Sıratı Mustakîm'i üzerinde tezkiye ve tasfiye hedeflerine yönelmiş durumda, devamlı aklanarak Allah'a daha yakın hüviyete gelir.
Öyleyse bu muhtevada yapmamız lâzım gelen şey, nefsimizi tezkiye etmektir.
Daha çok zikirle, nefsimiz 3. defa %7 nur birikimine ulaşır: Nefs-i Mülhime. Allah'tan ilham almaya başlanır. Rehine olan nefs, üçüncü defa %7 nur birikiminde 3. gök katının kapısını ruha açar. Ruh 3. gök katına yükselir, fizik vücut %7 daha Allah'a kul olur. Nefs, %7 daha Allah'ın emirlerine itaat eder, yasaklarına riayet eder.
Allahû Tealâ buyuruyor ki:
91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ. Ona (o nefse), (Allah'ın) takvası ve (şeytanın) füccuru ilham edilir.
Şeytandan herkes her zaman ilham alır. Şeytan, her an insanlara ulaşır ama Allah'tan ilham almak bu kademede başlar. Ve ruh, 4. gök katına ulaşır. Emanet, giderek yükseliyor Allah'a doğru ama her katta kendine düşen payı alırken, her gün o kata kadar çıkar, tekrar aşağı iner, ana dergâha geri döner.
Bir dördüncü %7 nur birikimi: Nefs-i Mutmainne.
89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!

Ve beşinci defa %7 nur birikimi, Nefs-i Radiye, kişi Allah'tan razı olur. Allahû Tealâ diyor ki:
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allah'tan razı ol ve Allah'ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah'a (Rabbine) geri dönerek ulaş.
Emanetin 5. gök katının kapısını açması sebebiyle ruh, 5. kata ulaşır.
Altıncı defa %7 nur birikimi, nefsin kalbinde. Nefs-i Mardiyye'de ruh, 6. kata ulaşır.
Ve nihayet Allah'tan razı olan, Allah'ın rızasını kazanmış olan ruh, Allah'a ulaşır. Rehine, Allah'tan razı olur, Allah'ın rızasını kazanır. Ruh da yedinci defa %7 nur birikimiyle, 7. kata ulaşır. 7. katın 7 tane âlemini geçer, Sidret-ül Münteha'yı aşar, Allah'a ulaşır (21. basamak), Allah'ın Zat'ında yok olur (22. basamak).
Öyleyse fizik vücudun içinde bir rehine olan nefs, hâlâ yerindedir ama emanet, Allah'a ulaşmıştır. Emanetin teslim alındığı noktada Allahû Tealâ, insanın fizik vücudunun yalnız olmadığını onunla beraber nefsin de var olduğunu belirtmek için nefsin 2 tane afetini vermiş: Nankör ve zalim olmak. Nefsle fizik vücut beraberliği emaneti alır ve emanetin sahibi olan Allah'a ulaşması lâzım, bunun için rehinenin görevini yapması lâzım. İşte rehine görevini burada tamamlar.
7 defa %7 fazilet birikimi, 7x7 = %49 eder. Fazilet birikimi başlamadan evvel de o kişinin nefsinin kalbinde %2 rahmet birikimi olmuştu. Nefsin kalbinde %49 fazilet, %2 de rahmet birikimi oluşmuştur. Nurların toplamı %51'e ulaşmıştır. Bunun mânâsı o kişinin kalbinde karanlıklar, nefsin afetleri, Allah'ın emirlerine isyan eden, yasaklarını işleyen kesim, %100'den %49'a düşmüş demektir. Yani şeytanın hakimiyeti %50'nin altına düşmüş, Allah'ın nurlarının hakimiyeti %50'yi aşmıştır. Bu noktada o kişi, nefsinin kalbinde karanlıklar hakimken, Allahû Tealâ tarafından hep şeytana kul olmanın hakim olduğu bir vasıfta görülmekteydi. Ama bu noktadan itibaren Allah'ın kulluğu, hakim pozisyona girer. Çünkü afetler, %51 yok olmuş, nefsin kalbinde nurların hakimiyeti %51'e ulaşmıştır.
Öyleyse artık o kişi, şeytanın kulu olması daha az, Allah'ın kulu olması daha üst seviyede olan bir noktaya ulaşmıştır. Artık Allahû Tealâ, onu Allah'ın kulu olarak değerlendirir.
Bu noktada nefsin kalbindeki şeytanın hakimiyeti, %49'a düşünce, %51 nurla dolunca o kişinin fizik vücudu, %51 oranında Allah'a kul olur. O kişinin nefsi, %51 temizlenmiştir. Rehine, 7'inci gök katının kapısını da açmış ve emanet olan ruh, Allah'a ulaşmıştır. Bu nokta, emanetin yani ruhun, Sıratı Mustakîmi'nin bittiği noktadır.
Ama emanet olan ruh, Allah'a teslim olunca fizik vücut (vech), emanet olmak vasfını kazanır. Bu noktadan itibaren kişi, velâyet makamlarını birer birer aşacaktır.
Birinci makam, fenâ makamıdır. Kişi, Allah'ın Zat'ında ruhunu Allah'a ulaştırıp Allah'ın Zat'ında yok etmiştir. Allah'ta yok olmuştur ruh.
Fenâfillah: Allah'ın içinde fani olmak, yok olmak. Bu kademede nefsin kalbindeki nurlar %51'den %61' yükselir, daha çok zikir yapar, kişi. 61'e yükselince Allah, o kişinin yeni bir ruhunu vücuda getirerek, ona bir ni'met verir, taht verir İndi İlâhi'de. O kişi beka makamının sahibi olur.
Bekabillah: Allah ile birlikte baki olmak, Allah'ın katında tahtın sahibi olmak.
Buradaki nurların artışı, %61'den 71'e kadardır. %71 nura, kişinin gelebilmesi için mutlaka zikrinin, günün yarısını aşması lâzımdır.
Ne zaman böyle bir işlem gerçekleşirse, kişi zühd makamının sahibi olur. Ve zühd makamında, kişi zikrini giderek arttırarak fizik vücudunu Allah'a teslim etmek üzere bir noktaya gelir. Nefsin kalbindeki nurlar, %71'den 81'e kadar zühd makamında birikir. Bu noktada, fizik vücudun Allah'a teslimi söz konusudur.
Fizik vücut, böylece kendi Sıratı Mustakîmi üzerinde hedefine ulaşmıştır. 14'üncü basamakta başlayan fizik vücudun aklanması, 25'inci basamakta tamamlanmıştır. Böylece vechin Sıratı Mustakîmi de tamamlanır. Ama fizik vücut, Allah'a bir emanet değildi. Ne zaman ki; ruh, 21'inci basamakta Allah'a ulaşır, bu noktadan itibaren kendi Sıratı Mustakîmi üzerindeki fizik vücut da emanet hüviyetini alır. Fenâ, beka, zühd makamlarının arkasından emanete dönüşen fizik vücut da Allah'a teslim olur.
25'inci basamağa kadar nefs, bir rehinedir. Ne zaman ki, 25'inci basamakta fizik vücut, Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özellik kazanarak, Allah'a teslim olursa nefs, rehine olmaktan kurtulur, bir emanet olur.
Öyleyse 1'inci basamaktan, 21'inci basamağa kadar rehine olmak vasfını devam ettiren nefs, 21'inci basamaktan sonra da bir rehinedir. Ama 21'inci basamakta aslında bir emanet olmayan fizik vücut, emanet hüviyetine girer ve 25'inci basamakta o da Allah'a teslim olur. Nefs buraya kadar da rehinedir. 21'inci basamağa kadar ruhu Allah'a teslim eden bir rehinedir. 21. basamaktan 25. basamağa kadar fizik vücudu Allah'a teslim eden bir rehinedir. Bunu da aklanmalarıyla gerçekleştirir. Nefsin kalbindeki afetler azalır, azalır, azalır ve fizik vücudun tesliminde % 81'e kadar nur, nefsin kalbini işgal eder. Karanlıklar sadece neticede % 19 kalacaktır. İşte bu noktadan itibaren nefsin kendisi de artık bir emanet hüviyetine girer ve kişi daimî zikre ulaşır. Daimî zikre ulaştığı zaman emanet olan nefs de Allah'a teslim olur.
Ruhun Allah'a teslimi, Allah'a ulaşmakla noktalanır. Fizik vücudun Allah'a teslimi, Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir hüviyete kavuşmakla, ahsen olmakla noktalanır. Nefsin de Allah'a teslimi, aynı standartlardadır. Ne zaman nefs, Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili asla işlemeyen bir hüviyetin sahibi olursa, o zaman Allah'a teslim olur. Nefsin Sıratı Mustakîm'i burada, 27. basamakta tamamlanır.
Demek ki fizik vücudun teslimi de, nefsin Allah'a teslimi de Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen özelliği kazanmalarıyla mümkündür.
14'üncü basamakta başlayan nefsin tezkiye ve tasfiyesi olayı, 27'nci basamakta tamamlanır. Nefs de Allah'a teslim olur. Ve teslim olması lâzım gelen sadece irade kalmıştır geriye.
Nefsin Allah'a teslimi, göğün 7 katını görmesiyle noktalanmıştır. Ve oraya kadar nefsin kalbi, 8 mertebe süslenmiştir, tezyin edilmiştir. Ve kişi, Allahû Tealâ tarafından gösterilen, göğün 7. katının 7. âleminde Sidret-ül Münteha'yı gördüğü zaman Tövbe-i Nasuh'a davet edilir. Bu, o kişinin ihlâs makamından salâh makamına geçmesi demektir. Nefsin kalbi, salâh makamında 4 mertebe daha müzeyyen olur :
Allah, o kişiyi Tövbe-i Nasuh'a davet eder, 1. mertebe.
Günahlarını örter, 2. mertebe.
O kişiye salâh nuru verir, 3. mertebe.
Bu günahları sevaba çevirir, 4. mertebe.
Ve kişi irşada ulaşır.
İrşada ulaşınca, iradeyi teslim etmek için kişi hazır hale gelmiştir. Ve irade, Allah'ın kabul etmesi üzerine Allah'a teslim olur. Allahû Tealâ, iradeyi Kendi iradesine bağlar. O noktadan itibaren kişi, Allah'tan devamlı emirler alan bir hüviyete ulaşır. İradesi de Allah'a teslim olmuştur. Bu noktada 14. basamakta başlayan iradenin Sıratı Mustakîmi de sona erer.
Salâh makamının (28. basamak) 5. kademesi, bütün emanetlerin Allah'a teslim olduğu noktadır. Herkes için teslimler, (emanetlerin teslimi) burada tamamlanır. Rehine olan nefs de, emanet olan ruh da, fizik vücut da, irade de; hepsi, Allah'a teslim olmuşlardır.
İşte bunların herbiri bir hidayettir.
Ruhun Allah'a teslimi, ruhun hidayete ermesidir.
Fizik vücudun Allah'a teslimi, fizik vücudun hidayete ermesidir.
Nefsin Allah'a teslimi, nefsin hidayete ermesidir.
İradenin Allah'a teslimi, iradenin hidayete ermesidir.
 
Üst Alt