Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Muta Nikahi'na Dair......

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Mut’a Nikâhı

Mut’a; Yararlanılan şey; umre ile haccı birleştirme; boşanan kadına verilen elbise ve baş örtüsü gibi eşya; bir kadınla geçici olarak evlenme demektir. Mut’a kelimesinin çoğulu "mut’aûn" dur. Aynı kökten metâ'; yararlanma, yiyecek giyecek gibi yararlı olan her şey demektir. Çoğulu "emtia"dır. "Temettû" ve "istimtâ" ise; bir şeyden uzunca süre yararlanmak, onu lezzetli bulmak, zevk almak anlamlarına gelir. Yararlanılacak şey anlamında, metâ' ve mut'a eş anlamlı kelimelerdir.

Mut'anın bir fıkıh terimi olarak iki anlamı vardır:

1- Boşanan kadına iddet süresince yararlanması için verilen şey ve geçici evlilik. Mehir miktarı belirlenmeksizin yapılan nikâh akdinden sonra, henüz cinsel birleşme olmadan boşanma veya fesih yoluyla evlilik sona ererse kadına mut'a denilen elbise ve baş örtüsü gibi bazı şeyler verilir. Bunlar mehir yerine geçen bir çeşit "teselli hediyesi" dir.

Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Kadınlara yaklaşmadan ve onlara mehir takdir etmeden boşarsanız, sizin için bir sorumluluk yoktur. Bu durumda zengin kendi imkânına göre, yoksul da kendi imkânına göre, usûlüne uygun bir şekilde onlara, yararlanacakları bir şeyler verir. Bu, iyilikte bulunanların üzerine bir borçtur." (2/Bakara, 236); "Boşanan kadınların örfe göre birtakım eşyalar alma hakkı vardır." (2/Bakara, 241); "Ey iman edenler! Mü'min kadınları nikâhlar, sonra da cinsel birleşmeden önce onları boşarsanız, artık sizin, onların üzerinde iddet sayma hakkınız yoktur. Onlara hemen mut'alarını (yararlanacakları bazı şeyleri) verin ve onları güzellikle serbest bırakın." (33/Ahzâb, 49). Bu âyetlerde yer alan "metea" veya "emtea" fiilleri; birisini bir şeyden yararlandırmak, boşanan kadınlara mut'a vermek anlamlarına gelir (Rağıb el-Isfehânî, el-Müfredât, s. 461).

2- Mut'a evliliği anlamında kullanılır. Bu anlamda mut'a; evlenme engeli bulunmayan bir kadınla, belli bir süre içinde ve belli bir mal karşılığında, "senin cinsî yönlerinden şu kadar süre ve şu kadar bedel ile yararlanayım" diyerek icap ve kabulde bulunmaktır. İslâm'ın ilk devirlerinde zarûret gereği izin verilmiş olan bu evlilik şekli, sonradan neshedilerek ebedî olarak yasaklanmış ve belli bir süreyi kapsayan nikâh akitleri bâtıl kılınmıştır. Çünkü bu çeşit bir nikâh akdiyle, evlilikten beklenen amaçlar elde edilemez (Muhammed Ali es-Sâbûnî, Tefsîru Âyâti'l-Ahkâm, I, 457).

Mut'a nikâhı anlamında bir de "geçici (muvakkat) nikâh" vardır. Bu da bâtıl bir nikâhtır. Aralarındaki ayrılık hemen hemen lâfız farkından öteye gitmez. Meselâ; geçici nikâhta, süreyle birlikte, evlilik ifade eden nikâh ve tezvic sözleri; mut'ada ise; temettû, veya istimta', yani "kadının cinsel yönlerinden yararlanma" anlamı ifade eden sözler kullanılır. Diğer yandan mut'a nikâhında, şâhit ve süre sınırlaması şart değildir. Geçici nikâhta ise bunlar şarttır (İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, İstanbul 1984, III, 51, vd).

Kur'ân-ı Kerim'de mut'a nikâhının esaslarını belirleyen açık bir âyet yoktur. Konu ile bağlantı kurulabilen şu âyettir: "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Sahibi bulunduğunuz câriyeler müstesna. Bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışında iffetli olarak zinâ etmeksizin mallarınızla evlenmek istemeniz size helâl kılındı. Onlarla cinsel temasta bulunduğunuzda, ücretlerini (mehir-mut'a) verin. Mehir takdir edildikten sonra birbirinizi râzı etmenizde bir sakınca yoktur. Şüphesiz ki Allah, herşeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (4/Nisâ, 24)

Âyetteki "mut'a/ücret", ehl-i sünnet âlimlerince mehir olarak değerlendirilmiştir. Bununla, mehirden söz eden diğer âyetler arasında benzerlik vardır. "Birbirinizle kaynaşıp başbaşa kalmışken ve onlar (hanımlarınız) sizden kuvvetli bir ahid almışken, verdiğinizi (mehri) nasıl geri alabilirsiniz?" (4/Nisâ, 21), "Kadınların mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer kendi istekleriyle mehrin bir bölümünü size bağışlarsa onu âfiyetle yeyin." (4/Nisâ, 4). "Kadınlara verdiklerinizden (mehir) herhangi bir şeyi geri almanız size helâl değildir." (2/Bakara, 229).

Yukarıdaki ilk âyetin genel anlamının mut'a nikâhını da kapsadığı öne sürülmüştür. Bu çeşit nikâhın İslâm'ın ilk yıllarında meşrû kılındığında şüphe yoktur. Ancak daha sonra neshedilmiştir. İmam Şâfiî ve âlimlerden bir grup, mut'anın önce mübah kılındığını, sonra neshedildiğini, sonra yine mübah kılınıp, neshedildiğini, yani bunun iki defa tekrar edildiğini söylemiştir. Diğer bazı bilginler, ikiden fazla, bazıları ise bir defa mübah kılınıp arkasından neshedildiğini ve bundan sonra da artık mubah kılınmadığını belirtmişlerdir (İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, İstanbul 1985, II, 225).

Âyetteki "istemta'tüm (yararlandınız)" kelimesine, "dehaltüm (cinsel temasta bulundunuz)" anlamı verilmiştir. Şiîler ise bu kelimeye, mut'a nikâhı anlamı vermiştir.

İbn Abbas ve sahâbeden bir grup, mut'anın zarûret sebebiyle mubah kılındığını söylemiştir. Diğer yandan İbn Abbas, Übey b. Ka'b, Saîd b. Cübeyr ve es-Süddî mut'a âyetini, "Belli bir vakte kadar" ilâvesiyle şu şekilde okudukları nakledilir: "Onlarla belli bir vakte kadar, cinsel temasta bulunduğunuzda, süre dolunca mehirlerini verin" (4/Nisâ, 24).

Şîî âlimler dışındaki İslâm hukukçularının cumhûru (çoğunluğu), mut'a evliliğinin haram olduğu kanaatindedirler. Şiîlerden başka, cumhûrun görüşüne karşı çıkan kalmamıştır. Şiîlerin bu konudaki sözleri ehl-i sünnet âlimlerine göre Kitap, Sünnet ve icmâa ters düştüğü kanaatiyle reddedilmiştir. Şöyle ki,

1) Şîa; "Onlarla cinsel temasta bulunduğunuzda, mehirlerini bir hak olarak verin" (4/Nisâ, 24) âyetini mut'aya delil getirir. Halbuki bu âyet, meşrû nikâhla evlenip, cinsel temastan sonra, kadının mehre hak kazandığından söz etmekte, aynı âyette, bir önceki cümlede, "Bunların dışında iffetli olarak zinâ etmeksizin mallarınızla evlenmek istemeniz" ifâdeleri yer alır. Burada zinâ, sifah ile ifade buyurulmuştur. Sifah veya müsâfeha; sırf suyunu boşaltmak; yani aile yuvası kurarak çocuk sahibi olmak amacı bulunmaksızın sırf cinsel temas ve şehveti gidermek için evlenmek anlamını içerir. Bu durum yasaklanınca, geçici veya mut'a nikâhı, başka bir deyimle "metres edinmek" de bu yasak kapsamına girer.

2) Şianın dayandığı başka bir âyet de şöyledir: "Mehrin belirlenmesinden sonra karşılıklı anlaşmak suretiyle birbirinizi râzı etmenizde bir sakınca yoktur" (4/Nisâ, 24). Onlara göre, bu âyetten maksat, mut'a akdinde belirlenen süre bittikten sonra, erkeğin ücreti, kadının da süreyi arttırarak akdi uzatmalarıdır. Halbuki, bu âyet, mehrin belirlenmesinden sonra, karşılıklı anlaşmak sûretiyle, belirlenenden az veya daha çok vermekte bir sakınca bulunmadığını bildirmektedir (el-Alûsî, Rûhu'l-Meânî, Kahire t.y., V, 5; Fahruddin er-Râzî, et-Tefsîru'l-Kebîr, y. ve t.y., X, 45, 46; Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1936, II, 1327-1329).

Daha önce de belirttiğimiz gibi İslâm'ın ilk dönemlerinde mut'a câizdi. Tirmizî'nin naklettiği şu hadis bunu açıkça ifade eder; ancak daha sonra bu cevaz hükmünün neshedildiğini de belirtir. İbn Abbas'tan (r.a.) nakledildiğine göre şöyle demiştir: "Mut'a, İslâm'ın ilk döneminde vardı. Bir kimse tanımadığı bir beldeye geldiği zaman, orada kalacağı süre içinde, eşyasını koruyacak ve kendisine hizmet edecek bir kadınla evlenirdi. Bunun üzerine, şu âyet indi: "Ve onlar ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve sahip oldukları câriyeler bunun dışındadır. Bunlarla olan cinsel ilişkilerinden dolayı kınanmazlar" (23/Mü'minûn, 5, 6). İbn Abbas bu âyet inince şöyle demiştir: "Bu iki evlilik dışında bütün yollar haram kılınmıştır" (Tirmizî, Nikâh, 29, hadis no: 1122, III, 430). Bu âyetle, evliliğin meşrû yolu iki olarak belirlenmiş, bunun dışındaki yollar kapatılmıştır. Mut'a nikâhı bu iki şeklin dışında kalan bir yoldur (el-Cassâs, Ahkâmü'l-Kur'ân, Kahire, t.y., III, 99).

Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunluğuna göre “mut’a” bir nikâh olarak kabul edilemez. Dilde ve bir fıkıh terimi olarak nikâh ile mut'a birbirinin yerine kullanılamaz. Bu iki terim arasındaki farkları şu şekilde belirlemek mümkündür:

1) Nikâh akdinin birtakım özellikleri vardır ki, onlar olmayınca nikâh olmaz. Meselâ; sürenin geçmesi bu akdi etkilemez. Mut'a da ise, belirlenen süre sona erince, boşama tasarrufuna gerek olmaksızın mut'a kendiliğinden ortadan kalkar.

2) Nikâh akdinde, cinsel birleşme olduktan sonra eşler boşanırlarsa, kadının iddet beklemesi gerekir. Kocanın ölümü hâlinde ise cinsel birleşme olsun veya olmasın iddet gerekli olur (bkz. 2/Bakara, 228, 234). Mut'ada ise, erkeğin ölümü iddeti gerektirmez. Belki kadının hâmile olup olmadığını belirlemek için bir hayız süresince bekletilir (bkz. İbn Kesîr, a.g.e., II, 226).


3) Sahih nikâh akdi miras hakkı doğurur (bkz. 4/Nisâ, 12). Mut'ada ise miras cereyan etmez.


4) Nikâh akdi meydana geldikten sonra, ölüm, boşama veya dinden çıkma gibi bir sebep bulunmadıkça nikâh sona ermez. Mut'a nikâhı ise, sürenin dolmasıyla, kendiliğinden ortadan kalkar.


Nikâhla mut'a arasındaki bu farklar, mut'anın nikâh niteliğinde olmadığını gösterir. Mut'anın; nikâh veya câriye edinme (mülk-i yemin) özelliğinin bulunmadığı sâbit olunca da hakkında şu âyetin uygulanması gerekir: "Kim bunun (nikâhlı eşi veya sahip olduğu câriyesinin) ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşan mütecâvizlerdir" (23/Mü'minûn, 7). (Ayrıntı için bkz. el-Cassâs, a.g.e., III, 98 vd.)

Mut'anın yasaklandığını bildiren sünnet delili: Mut'anın tam olarak hangi tarihte yasaklandığı belirli değildir. Buhârî'deki rivâyette onun Hayber günü yasaklandığı (Buhârî, Nikâh 7/16); Müslim'deki rivâyette Mekke'nin fethinde nehyedildiği (Müslim, Nikâh, 22); Müslim'in başka bir rivâyetinde Huneyn savaşının bir kolu olan Evtas savaşı sırasında yasaklandığı (Müslim, Nikâh, 3, hadis 18); İbn Mâce ve Ebû Dâvud'un Sünenlerindeki hadislerde ise Vedâ haccı sırasında nehyedildiği (İbn Mâce, Nikâh 44; Ebû Dâvud, Nikâh 14, hadis no: 2072) bildirilmektedir.

Hz. Ali (r.a.)'den, şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Nebî (s.a.s.), Hayber gününde mut'a nikâhını ve evcil eşeklerin etini yasaklamıştır" (Buhârî, Nikâh 31; Müslim, Nikâh 29-32; İbn Mâce, Nikâh 44).

Semûre bin Ma'bed el-Cühenî'den çeşitli yollarla nakledilen bir hadîs, mut'anın sonsuza kadar yasaklandığını belirtmektedir. Rasûlullah (s.a.s.) ile birlikte Mekke fethine katılan Seleme, orada Allah elçisinin izin vermesi üzerine bir câriye ile mut'a yapmış, rivâyete göre bir veya üç gün câriye ile beraber olduktan sonra, sabahleyin Rasûlullah'ın (s.a.s.) Hacer-i Esved ile Kâbe kapısı arasında durarak şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Ey insanlar, ben size kadınlarla mut'a yapmanız konusunda izin vermiştim. Şüphesiz Allah, onu kıyâmet gününe kadar haram kılmıştır. Kimin yanında (mut'a nikâhı ile tuttuğu) kadın varsa, onu serbest bıraksın. Onlara verdiklerinizden hiçbir şey geri almayınız." (Müslim, Nikâh 19, 22, 24; İbn Mâce, Nikâh 44; Dârimî, Nikâh 16; Ahmed bin Hanbel, III, 406). Bazı rivâyetlerde bu yasaklamanın Vedâ haccı sırasında yapıldığı belirtilir (bkz. İbn Mâce, Nikâh 44, hadis no: 1962).

Mut'anın ne zaman yasaklandığını bildiren hadisler arasındaki bu çelişkiler, hadisçiler tarafından giderilerek, mut'anın birkaç kez yasaklanıp serbest bırakıldığı belirlenmiştir. İmam Nevevî'ye göre, mut'a hakkındaki nehy ve serbest bırakma iki kez vuku bulmuştur. O şöyle der: "Hayber'den önce helaldi. Hayber'de yasaklandı. Mekke fethinde mubah kılındı. Evtas vak'ası da Mekke'nin fethini müteâkip olmuştur. Bundan üç gün sonra da mut'a ebediyyen haram kılınmıştır." (en-Nevevî, Şerhu Sahihi'l-Müslim, IX, 193, Alûsî, a.g.e., V, 5, 6).

Mut'a konusunda sahâbe uygulaması: Hz. Ömer'in halîfeliği sırasında, mut'anın hükmü üzerinde bazı tereddütler olunca, Hz. Ömer, mut'anın haram olduğunu ilân etmiş ve hiç bir sahâbî O'na karşı çıkmamıştır. O, halife seçildiği gün yaptığı konuşmada şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.s.) bize üç defa mut'a yapmaya izin verdi, sonra bunu haram kıldı. Allah'a yemin olsun ki, evli bir kimsenin mut'a yaptığını bilsem, Rasûlullah'ın, mut'ayı, haram kıldıktan sonra, yeniden helâl kıldığına dair bana dört şahit getirmezse onu taşla recmederim." (İbn Mâce, Nikâh, 44, hadis no: 1963). Hz. Ali'ye göre mut'a Hz. Peygamber tarafından Hayber günü yasaklanmıştır (bkz. Buhârî, Nikâh, 29-32).

İbn Abbas'ın mut'aya ilişkin görüşü: Mut'anın neshedilmediğini öne sürenlerin bu görüşlerini İbn Abbas'a dayandırmak istedikleri görülür. Şîa mut'a ile ilgisi kurulan Nisâ sûresi 24. âyette İbn Mes'ud ve Ubey bin Kâ'b'ın okuyuşlarında "ilâ ecelin müsemmâ (belli bir süreye kadar evlenme)" ilâvesi şâz bir kıraattir. İbn Abbas'ın da bu kıraati benimsediği nakledilir. Bu yüzden İbn Abbas'ın; "Onlarla belli bir süreye evlendiğinizde, süre dolunca mehirlerini verin" (4/Nisa, 24) âyetini "belli bir süreye kadar" ilâvesiyle birlikte te'vil ederek, mut'ayı helâl gördüğü ileri sürülür. Kimileri de İbn Abbas'ın, mut'ayı yalnız seferde zarûret halinde mübah gördüğünü söylerler (el-Cassâs, a.g.e., III, 95; Alûsî, a.g.e., V, 5, 6).

Saîd b. Cübeyr İbn Abbas'a; "Senin fetvan aldı yürüdü ve onun hakkında şâirler şiir söyledi" diyerek bir beyit okuduğu zaman o buna hayret ederek şöyle demiştir: Sübhânellah, ben böyle bir fetvâ vermedim. Mut'a; "murdar ölmüş hayvan eti, kan ve domuz eti gibi bir şeydir. Bu yüzden ancak zarûret hâlinde helâl olur." (Alûsî, a.g.e., V, 6; el-Cassâs, a.g.e., III, 95).

Atâ', İbn Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Allah, Hz. Ömer'e rahmet etsin. Mut'a, Allah'ın Muhammed Ümmetine bir rahmetinden başka bir şey değildir. Hz. Ömer bunu yasaklamasaydı, çok az kimse dışında zinâya düşen olmazdı." (el-Cassâs, a.g.e., III, 96). Abdullah b. Vehb'in naklettiği bir haberde de, bir adam İbn Abbas'a gelerek şöyle der: "Câriyemle ve arkadaşlarımla bir seferde iken câriyemi arkadaşlarıma helâl kıldım ve ondan faydalandılar (yestemtiûne)" der. İbn Abbas bunun üzerine; "Bu apaçık bir zinâdır (sifâh)" diye cevap verir" (el-Cassâs, a.g.e., III, 96, 97).

İbn Abbas'tan nakledilen bu görüşlerin sonucunu şu şekilde değerlendirmek mümkündür:

1) İbn Abbas, bazı rivâyetlerde yolculuk ve zarûret kaydını koymaksızın mut'ayı helâl göstermektedir.

2) Ölü eti ve domuz etini zarûretten dolayı yemede olduğu gibi, mut'anın da zarûret hâlinde helâl olduğunu söylemektedir.

3) Mut'a nikâhının neshedildiği kanaatindedir. Bunları şu şekilde cevaplayabiliriz:

İbn Abbas'ın, 4/Nisâ Sûresi 24'üncü âyeti te'vil ederek mut'a nikâhını helâl kabul etmesi kendisi için delil olamaz. Çünkü âyette, yukarıda da açıklandığı gibi mut'anın mubahlığına dâir bir delâlet yoktur. Aksine âyet mut'anın haramlığını kapsamaktadır.

Bu konuda İbn Abbas'tan nakledilen bir rivâyet, Tirmizî'nin de rivâyet ettiği gibi, O'nun mut'a nikâhını haram kabul ettiği ve önceki kanaatinden döndüğü görüşüdür. (Ayrıntı için bk. el-Cassâs, a.g.e., III, 99, 97 vd.; Alûsî, a.g.e., V, 5 vd.; İbn Kesîr, a.g.e., III, 226; Fahruddin er-Râzî, et-Tefsiru'l-Kebîr, X, 48 vd.; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, İstanbul 1984, III, 51 vd.; Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1936, II, 1327-1329, IV, 3429, 3430). (4)

Mut’a ile ilgisi olduğu değerlendirilen Nisâ sûresi 24. âyetin bu bölümünde geçen istimta’ (mut’a/yararlanma) karşılığında verilecek ücretin, nikâh karşılığı verilen mehir mi, yoksa kadından belli bir süre yararlanma karşılığı verilecek bir ücret mi olduğu üzerinde görüş ayrılığı vardır.

Cumhura yani ehli sünnet müctehidlerinin ve müfessirlerinin çoğunluğuna göre buradaki ücret, nikâhta kadınlara verilmesi gerekli olan mehirdir. Mehir, nikâh ile kadından yararlanmanın karşılığıdır. Bunun belli bir miktarı vardır. Fakat kadınla erkek, aralarında anlaşarak mehri diledikleri şekilde ayarlayabilir, azaltıp çoğaltabilirler. İstimta ise nikahtan ve mehrini verdikten sonra erkeklere helal olan birleşmeden kinayedir.

Bazı bilginlere göre -ki özellikle şi’a âlimleri bu görüşü benimsemiştir- bu cümle, müt’a nikâhına delâlet eder. Müt’a nikâhı, bir erkeğin, belli bir ücret karşılığında bir kadınla belli bir süre için evlenmesidir. Bu süre bitince nikâh akdi bozulur. Kadın-erkek, aralarında anlaşırlarsa yeni bir ücretle süreyi uzatabilirler. İslâm’dan önce Araplar arasında bu tip evlenmeler vardı. Âyet bu evlenmeyi mubah kılmaktadır.

Âyetteki bu cümlenin, mut’a nikâhını kasdettiği konusunda bazı sahâbilere, özellikle Abdullah İbn Abbas’a atfedilen rivâyetler vardır. Übeyy ibn Kâ’b, Abdullah ibn Abbas ve Abdullah ibn Mes’ud’a, Tâbiîn devrinin meşhur müfessiri Mücâhid’e göre bu âyet, mut’a nikâhı hakkında inmiştir.

Mut’a nikâhı hakkındaki hadisler: Hadis kitaplarında mut’a nikâhının önce mubah olup sonra nesh edildiğine dâir hadisler çoktur.

Atâ şöyle diyor: “(Ashaptan) Câbir ibn Abdullah, Ömer için (Mekke’ye) gelmişti. Evine (ziyarete) geldik. Orada bulunanlar kendisine birçok şey sordular. Sonra mut’adan söz ettiler. Câbir: ‘Evet biz, Allah’ın rasûlü (s.a.s.)’in, Ebû Bekir ve Ömer’in devrinde mut’a yaptık’ dedi.” Müslim’in, Nikahu’l-Mut’a bâbındaki 15’inci hadiste de Câbir şöyle diyor: “Biz Allah’ın Rasûlü (s.a.s.)’in ve Ebû Bekir’in devrinde bir avuç hurma ve un vererek birkaç gün mut’a yapardık. Nihayet Ömer, Amr ibn Hureys hakkında müt’ayı yasakladı.”

Müslim’in, Mut’a bâbındaki 17’nci hadiste de Ebu Nadra’nın şöyle dediği anlatılmaktadır: “Ben Cabir ibn Abdullah’ın yanında idim. Biri geldi, İbn Abbas ile İbn Zübeyr’in hac ve kadın mut’ası hakkında görüş ayrılığına düştüklerini söyledi. Câbir şöyle dedi: “Biz Rasûlullah (s.a.s.) zamanında her iki mut’ayı da yaptık. Sonra Ömer bizi ikisinden de menetti. Biz de bir daha ikisine de dönmedik.”

Buhârî’deki rivâyette mut’anın, Hayber günü yasaklandığı, Müslim’deki rivâyette Mekke’nin Fethinde nehyedildiği; Müslim’in başka bir rivâyetinde Huneyn savaşının bir kolu olan Evtas savaşında nehyedildiği; İbn Mâce ve Ebû Dâvud Sünenlerindeki hadiste ise Vedâ Haccında nehyedildiği bildirilmektedir.

Görülüyor ki mut’anın, Rasûlullah ve Ebû Bekir devrinde, Hz. Ömer devrinin de bir kısmında mubah olup uygulandığını bildiren hadisler yanında; Hayber savaşında, yahut Mekke’nin Fethinden veya Evtas’ta, ya da Vedâ haccında yasaklandığını söyleyen rivâyetler de vardır. Bu rivâyetler çelişik olduğu için muhaddisler bunları te’lif etmek üzere mut’anın birkaç kez yasaklanıp serbest bırakıldığını söylemişlerdir. İmam Nevevi’ye göre mut’a hakkındaki yasaklama ve serbest bırakma iki defa olmuştur: “Hayber’den önce helaldi, Hayber’de haram kılındı. Mekke’nin fethinde mubah kılındı. Evtas da Mekke’nin Fethini müteakip olmuştur. Bundan üç gün sonra da ebediyyen haram kılınmıştır.”

Bu rivâyetler gösteriyor ki Hz.Peygamber (s.a.s.) şartlar gerektirdiği zaman mut’aya müsaade etmiş, ama normal şartlarda kesin yasaklamasa da onu pek hoş görmemiştir. Ancak Hz. Ömer (r.a.) devrinde toplum büyüyüp zenginleşince artık müt’a, bir zaruret hali olarak değil, çeşitli kimseler tarafından hiç gerek yokken istismar edilmeğe başlanmış ve toplumda birçok sorunlar ortaya çıkarmaya başladığı için Hz. Ömer ve onu destekleyen sahabilerin ictihadiyle yasaklanmıştır. Çünkü Hz. Ömer, İslâm'ın ruhunu biliyordu. Zorlayıcı gerekler yokken bunun uygulanması toplumun bozulmasına yol açabilirdi. Bundan dolayı men’ini, İslâm'ın ruhuna daha uygun bulmuştur.

Mut’anın haram olmadığına dair rivâyetler daha çok Câbir ile özellikle Abdullah İbn Abbas’a ve sahâbeden bir gruba dayanır. İbn Abbas’ın, mut’anın her zaman câiz olduğu hakkındaki görüşünden döndüğüne dâir rivâyetler varsa da bunlar pek güvenilir rivâyetler değildir. Mut’aya şiddetle karşı olanlar, görüşlerine mesned bulmak için İbn Abbas’ı da görüşünden dönmüş görmek istemişlerdir. Ancak onun, müt’ayı zaruri hallerde mübah gördüğü hakkındaki rivayet, akla daha uygun gelmektedir. Zaten Peygamberimiz de zaruri hallerde buna izin vermişti. Buhârî’nin kaydettiği rivayete göre Abdullah İbn Abbas, müt’a nikahından soran bir kişiye, müt’a yapması için izin vermiş, hizmetçisi ona: “ bu, şiddetli hallerde ve kadınların az olduğu durumlardadır (değil mi ?)” deyince İbn Abbas: “Evet” cevabını vermiştir.

Mut’a nikâhının durumunu soran Ammar bin Yâsir’e İbn Abbas’ın: “O sadece mut’adır (bir yararlanmadır); ne zinâdır, ne nikâhtır, ne talâktır, ne de tevârüstür!” dediği rivâyet edilir.

Mut’aya müsaade edişi, halk arasında eleştiriye uğrayınca İbn Abbas’ın: “ben herhalde buna müsaade etmedim. Ancak çaresiz kalana ölü eti yemek nasıl helâl ise, zarûret içinde olana mut’a da öyle helâldir, dedim” diye kendisini savunduğu da gelen rivayetler arasındadır. Kezâ İbn Abbas’ın şöyle dediği de rivâyet edilir: “Mut’a, İslâm'ın ilk zamanlarında idi. Adam bir şehre gelir, orayı bilmezdi. Orada kalacağı müddet için bir kadınla evlenirdi ki kadın eşyasını korusun, işlerini görsün. "Ancak eşleri, yahut mülkü olan câriyeleri ile ilişkilerinden dolayı kınanmazlar" âyeti ininceye kadar böyle sürdü. Artık bu iki kadından başkası haramdır.”

Bazı rivâyetlerin, İbn Abbas’ın mut’a hakkındaki görüşünden döndüğü kanaatine destek olmak üzere ortaya atıldığı anlaşılmaktadır. Onun, görüşünden döndüğüne dair kesin delil yoktur. Yalnız kendisi değil, Cabir ibn Abdullah, Übeyy ibn Kâ’b, Abdullah İbn Mes’ud gibi bazı sahâbiler ve Mücâhid gibi bazı tâbiiler de mut’anın mubah olduğu kanaatini korumuşlar ve mut’anın, Hz. Ömer’in ictihadiyle yasaklandığını söylemişlerdir. Nitekim Hz. Ömer’in: “Allah’ın Rasûlü devrinde iki mut’a helâl idi. Ben bunları men ediyor ve yapanları cezalandırıyorum. Bunlar nikâh mut’asıyla hac mut’asıdır.” dediği rivâyet edildiği gibi, mut’anın, Hayber’de haram kılındığı mealindeki hadisin râvîsi olan Hz. Ali’nin de: “Ömer mut’ayı menetmeseydi, şakî olandan başka hiç kimse zinâ etmezdi.” dediği de rivâyet edilir.

Bu birbiriyle çelişen rivâyetlerde şüphesiz, İslâm’ın başında ortaya çıkan hizipleşmelerin parmağı vardır. Durum ne olursa olsun, ehl-i sünnet bilginlerinin çoğunluğu, önceleri helâl olan mut’anın, sonra haram kılındığı görüşünde birleşirler. Dediğimiz gibi bazı sahâbiler ve tâabiînden bazıları bu görüşü kabul etmemiş, mut’anın mubah olduğunu söyleyegelmişlerdir.

İlgili âyetteki “Ücretlerini veriniz” cümlesindeki ücretle, nikâhın bir gereği olan mehir kasdedilmiş olabileceği gibi, geçici olarak yararlanmanın yani müt’a nikahının gereği olan ücret de kasdedilmiş olabilir. Ancak Kur’ânı Kerim’de nikâhtan söz eden âyetlerde ücret kelimesi, mehir anlamında kullanılmaktadır. Burada da bu anlamda olması daha kuvvetlidir. Fakat mut’ayı kabul edenler, bu âyetteki ücreti, mut’a ücreti olarak tefsir ederler.

Şianın görüşü: Mut’ayı helâl sayan şia ulemâsı, görüşlerini şöyle savunurlar:

1- Aralarında Ubeyy ibn Kâ’b, Abdullah İbn Abbas ve Abdullah ibn Mes’ud’un bulunduğu sahâbilerden bir cemaat âyeti: “feme’stemta’tüm bihî minhünne ilâ ecelin müsemmâ -onlardan hangisiyle ‘belli bir vakte kadar’ mut’a yaptıysanız/faydalandıysanız-“ şeklinde okumuş, Sa’lebî’nin tefsirinde naklettiğine göre Habib ibn Sabit, İbn Abbas’ın kendisine verdiği Übeyy mushafında ayetin ilâve ile yazılı olduğunu görmüştür. Said ibn Cübeyr de ayeti bu ilâvesiyle okumuştur.

2- Hz. Ali’nin, “Ömer müt’ayı menetmeseydi, şaki’den başkası zina etmezdi” dediğini el-Hakem ibn Uyeyne rivayet etmiştir.

3- Câbir (r.a.) Rasûlullah, Ebû Bekir ve Ömer devrinde mut’a yaptıklarını söylemiştir.

4- Âyetteki “istimta’” kelimesiyle faydalanma ve cimâ kasdedilmiş olamaz. Çünkü böyle olsa, kadından faydalanmayan kimsenin hiç mehir vermemesi gerekir. Halbuki dühulden önce karısını boşayan, yarı mehir vermekle yükümlüdür. Eğer buradaki istimta’ ile sürekli nikâh kasdedilmiş olsa, o zaman âyetin hükmüne göre yalnız akid yapmakla bütün mehri ödemek gerekir. Çünkü “Onlara ücretlerini yani mehirlerini veriniz” buyurulmuştur. Oysa daimî nikâhta yalnız akid yapmakla mehrin tamamını vermek gerekmez. Dühul şarttır. Ancak müt’a nikahında mücerred akidle ücretin tamamını vermek vâcip olur.

5- Ayrıca Hz. Ömer’in “Rasûlullah devrinde hac ve kadın mut’ası vardı. Ben bunları men ediyorum ve bunları yapanı cezalandırıyorum” sözü de mut’anın, Rasûlullah devrinde helâl olduğunu gösterir.

6- Âyette mal ile ibtiğâ ve faydalandıktan sonra kadınların ücretlerinin verilmesi emrediliyor: Yani âyette mücerred mal ile ibtiğâ, birleşmeyi câiz kılıyor. Halbuki daimî nikâhta yalnız mal ile ibtiğâ birleşmeyi câiz kılmaz. Velî ve şâhitler de lâzımdır. Yalnız mal verince birleşmenin helâl olması, ancak mut’a nikâhındadır.

7- Eğer bu âyet ile daimî nikâh kasdedilmiş olsa, aynı sûrede nikâh hükmünün başka yerlerde tekrar edilmiş olması lâzım gelir. Çünkü sûrenin baş tarafında 3 ve 4’üncü âyetlerle asıl nikâh izah edilmiştir. Burada aynı şeyin tekrarına lüzum yoktur. Ama bu âyeti mut’aya hamledersek o zaman âyet yeni bir hüküm getirmiş olur, tekrar olmaz.

8- Mut’a nikâhının câiz olduğunda bütün ümmet ittifak etmiştir. İhtilâf, bunun neshedilip edilmediğindendir. Eğer bu hüküm neshedilmiş ise nesheden ya tevâtüren veya âhad yoluyla bilinir. Tevâtüren bilinmiş olsaydı Ali İbn Ebi Tâlib, Abdullah İbn Abbas ve İmran İbn el-Hasin gibi sahâbilerin, Muhammed (s.a.s.) dininden tevâtüren sâbit olmuş bir hükmü inkâr etmiş olmaları gerekirdi ve bu da onların küfrünü gerektirirdi ki bu, bâtıldır. Bu neshin âhad haberiyle sâbit olması da bâtıldır. Çünkü icmâ ile mubah olduğu sâbit olan bir hükmü, âhad haberi neshedemez. Zira icmâ kesinlik ifade eder. Halbuki âhad haber kesin değil, zannîdir, şüphelidir.

9- Rivâyetlerin çoğunluğu, Hz. Peygamber (s.a.s.)in mut’ayı ve evcil merkep etini yemeyi Hayber günü nehyettiğini söylüyor. Yine rivâyetlerin çoğuna göre Hz. Peygamber (s.a.s.), mut’ayı, Mekke’nin Fethinde, veya Vedâ haccında serbest bırakmıştır. Mekke’nin fethi ve Vedâ haccı, Hayber’den çok sonra olmuştur. Demek ki mut’anın, Hayber günü neshedildiği yolundaki haberler doğru değildir. Aksi takdirde nâsihin, mensuhtan önce vuku bulması gerekir. Nesih ve helâl kılmanın, birkaç kez vuku bulduğu yolundaki haberler de zayıftır. Mûteber kişiler, böyle bir şey söylememişlerdir. Bunu söyleyenler, bu rivâyetler arasındaki çelişkileri gidermeğe çalışanlardır.

Şi’anın delillerini böylece sıralayan Râzi, şu cevabı veriyor:

1) Mut’anın, önceleri mübah olduğunu inkar etmiyoruz. Ancak biz bunun neshedildiğini söylüyoruz. Bu ayet, müt’anın meşru’ olduğuna delil olsa bile bizim sözümüz çürümüş olmaz. Çünkü neshedilmiştir. Tutalım ki Übeyy ve Abdullah İbn Abbas kıraatleri doğrudur. Fakat bunlar, ancak mut’anın başlangıçta meşrû olduğunu gösterir. Buna zaten itirazımız yok. Mut’a meşrû idi, fakat neshedilmiştir. Kaldı ki bu rivâyetler âhad haberidir. Âhad haberiyle Kur’an sâbit olmaz.

2) “Mut’ayı nesheden hüküm, ya tevâtüren veya âhad haberiyle bilinir. Tevâtüren bilinmiş olsa, ashabdan bazılarının tevâtür yoluyla bilinen bir şeyi inkâr etmiş olmaları gerekir” şeklindeki delile karşılık da deriz ki: Bu sahâbiler, neshi işitmiş, sonra unutmuş olabilirler. Sonra Hz. Ömer (r.a.) bunu büyük bir topluluk içinde hatırlatınca onlar da hatırlamış ve onun doğru söylediğini anlayıp onu kabul etmişlerdir.

3) Hz.Ömer’in: “Mut’a Peygamber (s.a.s.) zamanında mubah idi, ben onu yasaklıyorum” mealindeki sözüne gelince: Eğer Ömer, bu sözüyle Peygamber’in mubah kıldığı bir şeyi kendisinin yasakladığını kasdetmişse hem kendisinin, hem de bu sözünden dolayı onunla savaşmayanların tekfîri gerekir. Dolayısıyla Emir’ul-mü’minin (İmam Ali’nin) de tekfîri gerekir. Bunların hepsi bâtıldır. O halde söylenecek tek şey kalıyor. Hz. Ömer’in kasdı şu idi: “Mut’a, Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında mubah idi; fakat ben Rasûlullah (s.a.s.)in bunu neshettiğini bildiğim için men ediyorum.”

Şiaya karşı delillerini böyle belirttikten sonra Râzî, âyetin son cümlesinin üzerinde şöyle diyor: Âyetin, nikâhın hükmünü beyan ettiğini söyleyenlere göre eğer mehir olarak belli bir miktar takdir edilmiş ise, anlaşma ile o takdir edilenin tamamını vermek, ya da düşürmekte bir günah yoktur. Buna göre âyette geçen“etterâdıy” karşılıklı olarak mehir üzerinde anlaşmadır. Fakat âyetin mut’a olduğunu söyleyenlere göre anlamı şudur: Mut’anın süresi dolunca artık erkeğin, kadın üzerinde bir hakkı kalmaz. Eğer erkek, kadının yanında daha fazla kalmak isterse de “sen süreye birkaç gün ilâve et, ben de ücretini arttırayım” derse kadın serbesttir. Dilerse bu teklifi kabul eder, dilerse reddeder. İşte “Haktan sonra karşılıklı anlaşmanızda sizin üzerinize bir günah yoktur.” cümlesi bunu ifade ediyor. Yani önce kestiğiniz ücret ve süreden sonra aranızda anlaşmanızda üzerinize bir günah yoktur. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen, yerli yerince yapan, en güzel hüküm verendir. (Geniş bilgi için bkz. Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, [Mefâtihu’l-Gayb], Akçağ Y. c. 7, s. 501-510)

Râzî’nin verdiği cevaplar doyurucu değildir. Hz. Ali gibi büyük sahâbilerin, Peygamber’in dininden tevâtürle sâbit olmuş bir hükmü bildikten sonra unutmuş olmaları, Hz. Ömer’in hatırlatmasıyla hatırlamaları kabul edilecek bir izah tarzı olamaz. Öyle ise niçin Hz. Ali, “Ömer mut’ayı yasaklamasaydı, şakîden başkası zinâ etmezdi” demiş olsun? Abdullah İbn Abbâs, Câbir bin Abdullah gibi sahâbîler, neden hep mut’aya taraftar kalsınlar? Gerçek odur ki Peygamber döneminde, zorunlu hallerde, Araplarda uygulanagelen mut’a geleneğine müsâade edilmiş, fakat bu uygulama Hz. Ömer zamanında resmen yasaklanmıştır.

Ehl-i sünnet bilginleri mut’ayı haram saymakla beraber, mut’a yapana zinâ cezası uygulamazlar. Zira bunun gerçekten zinâ olup olmadığında onlara göre de şüphe vardır. Şüphe ise cezayı kaldırır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.): “Gücünüz yettiği kadar müslümanlardan cezaları kaldırınız. Eğer bir müslümana bir çıkar yol bulursanız onu serbest bırakınız. Çünkü imamın (devlet başkanının, yöneticinin) affetmede yanılması, ceza vermede yanılmasından daha iyidir.” (Tirmizî, Hudûd 2; Ebû Dâvud, Salât 114) buyurmuştur. Bu hadis, mümkün olduğu kadar cezadan kaçınmayı emrettiği gibi: “Şüpheler karşısında cezaları kaldırınız!” (Tirmizî, Hudûd 2; Ebû Dâvud, Salât 114) mealindeki hadis de İslâm hukukunun temel kurallarındandır.

Mut’ayı reddetmelerine rağmen Sünnî âlimler, buna bazı kolaylıklar göstermişlerdir. Bunlar sâyesinde mut’a, başka bir biçimde yeniden ortaya çıkabilmiştir. Akit dışında konuşulmuş şeylerin veya koşulmuş şartların, akit üzerinde bir etkisi yoktur. Böylece İmam Şâfiî (el-Ümm 5/71), içinde gizlediği, bir yerde ikamet süresi veya birkaç gün için yapılan nikâhın geçerli olduğunu söylemiştir. Kişilerin içinde gizledikleri bu geçici evlenme düşüncesi, akit esnâsında söylenmedikçe nikâha zarar vermez. İmam Mâlik’in de mut’aya cevaz verir tarzda bir hükmüne rastlanmaktadır (Serahsî, el-Mebsût 5/152).

Eski zamanlarda olduğu gibi, son zamanlarda da Mekke’de sünnîler arasında geçici evlenmeler yapılmıştır. Yalnız evlenme akdinde bundan söz edilmez, çünkü süreden söz edilince akit geçersiz olur. Nikâhın kıyılmasından sonra erkek, boşama sözlerini söyler ve zaman şartı bunun içinde bulunur (yani, meselâ “üç gün sonra benden boşsun” gibi). Bu tür anlaşmalara genellikle uyulmaktadır. Burada Şâfiî’;ce daha önce sözü edilen şer’î hilede istifâde edilebilir (İslâm Ansiklopedisi, 8/848-851). (5)

Umarım faideli bir çalışma olmuştur.Tabi uzun bulupta okumak yerine kulaktan dolma bilgilere teveccüh eden kardeşlerimize bi sözümüz yok.Selam ve dua ile
 

talha_

New member
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
1,184
Tepkime puanı
264
Puanları
0
Konum
simeranyadan..!
s.a.Allah razı olsun efendim bilgilendirme için...


Umarım faideli bir çalışma olmuştur.Tabi uzun bulupta okumak yerine kulaktan dolma bilgilere teveccüh eden kardeşlerimize bi sözümüz yok.Selam ve dua ile

....!selam ve dua ile
 

muhammedordusu

New member
Katılım
24 Ağu 2006
Mesajlar
177
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Web sitesi
www.mucadeleci.com
Buhârî’deki rivâyette mut’anın, Hayber günü yasaklandığı, Müslim’deki rivâyette Mekke’nin Fethinde nehyedildiği; Müslim’in başka bir rivâyetinde Huneyn savaşının bir kolu olan Evtas savaşında nehyedildiği; İbn Mâce ve Ebû Dâvud Sünenlerindeki hadiste ise Vedâ Haccında nehyedildiği bildirilmektedir.

Hz. Ali (r.a.)'den, şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Nebî (s.a.s.), Hayber gününde mut'a nikâhını ve evcil eşeklerin etini yasaklamıştır" (Buhârî, Nikâh 31; Müslim, Nikâh 29-32; İbn Mâce, Nikâh 44).

evet kardeş verdiğin hadisler her şeyi açığa kavuşturuyor.

ALLAH razı olsun.
 

selinay25

New member
Katılım
19 Nis 2007
Mesajlar
87
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Onlar hâlâ Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı. (nisa :82)
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Bakınız bunları yazmayı unutmuşsunuz. Yoksa bizim yaptıgımız gibi sadece işinize gelenleri mi aldınız ?

Sahih-i Müslim c. 1, s. 535’de Mut’a nikahı babında şöyle yer almıştır: Hasan Halvai, Abdurrezzak’tan, o da İbn-i Cureyh’den, o da Ata’dan şöyle rivayet ediyor: “Abdullah Ensari umre için Mekke’ye geldi. Onun evine gittim. İnsanlar ondan bazı mesele ve olayları soruyorlardı. Söz mut’a’ya gelince şöyle dedi: “Evet biz de, hem Resulullah (s.a.a), hem Ebu Bekir ve hem de Ömer zamanında Mut’a yapıyorduk.”

Hakeza aynı kitap (Mısır H.1306 baskısı) c. 1, s. 467’de Mut’a babında Ebi Nazra’dan şöyle rivayet edilmektedir: “Ben Cabir bin Abdullah’ın yanındaydım, adamın biri geldi şöyle dedi: “Abdullah bin Zubeyr ve İbn-i Abbas iki mut’a (hac ve kadın mut’ası) hakkında ihtilafa düşmüşler.” Cabir şöyle dedi: “Resulullah (s.a.a) zamanında biz de onları yapıyorduk. Ama Ömer yasaklayınca artık yapmadık.”

Ahmed bin Hanbel Müsned c. 1, s. 25’de Ebi Nazra’nın rivayetini başka bir yolla rivayet etmektedir. Her ikisi de bir başka yerde Cabir’in şöyle dediğini rivayet ediyorlar: “Biz de Peygamber (s.a.a) zamanında bir avuç hurma, öğütülmüş buğday ve un karşılığında, Ömer, Amr bin Haris’i yasaklayıncaya kadar mut’a yapıyorduk.”

Hamidi ise Cem’un Beyn’es- Sahihayn’de Abdullah bin Abbas’tan şöyle nakletmektedir: “Biz Peygamber (s.a.a) zamanında Mut’a yapıyorduk. Ama Ömer, hilafeti zamanında kalkıp şöyle dedi: “Allah-u Teala, Resulüne istediğini helal kılıyordu. Ama o şimdi gitmiş durumda. Yerine de Kur’ân-ı bıraktı. Hac veya umreye başlayınca Allah’ın buyurduğu gibi sona erdirin. Kadınlarla mut’a etmekten tövbe edin. Kim mut’a ederse onu recm ederim.”

Ehli sünnet kaynaklara göre muta nikahı peygamber efendimiz zamanında helaldi ta ki 2.halife dönemine kadar. Aksini söylemek için tek bir ihtimal vardır : Bu hadisler sahih değildir
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
"Bakınız bunları yazmayı unutmuşsunuz. Yoksa bizim yaptıgımız gibi sadece işinize gelenleri mi aldınız ?"
CAFERİ bu söz banamıydı anlamadım.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Allah Resulü s.a.s muta nikahını( velinin izniyle kadın ve erkeğin belli bir zamanı şart koşarak (1-2-3 gün veya 1 ay veya 1 yıl nikahlandıkları nikah)Allah'ın emriyle haram kılmıştır.

1.Delil : Ali İbn Ebi Talib rivayet eder, "Rasululah hayberin fethedildiği yıl muta nikahını yasakladı." (Buhari-Müslim)

2.Delil :Selma ibn Eku rivayet eder, " Rasulullah muta nikahına 3 gün izin verdi sonra da onu Hayberin fethedildiği yıl yasakladı." (Müslim)

3.Delil : Rabi ibn Serbe rivayet eder " size kadınlarla muta ederek faydalanmaya izin vermiştim, Allah şu an onu kıyamete kadar haram kılmıştır." (Müslim)

Tüm bu deliller bu nikahın haram olduğunu gösterir.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Muta nikahında anlamadığım konu çok arkadaşlar.
Bi kere savaşa mı gidiliyor? En büyük nefs ile cihad ise, büyük cihadda yenilenin küçük cihadda yenileceği aşikardır.

Niyet EVLİLİK ise niye bu düzgün yapılmıyor. Nefsani ortaklığa şeytanda ortak olmaz mı? Benim bildiğim nikah ahiret içinde bir bağlılık ifade etmeli ki bu bakara suresinde açık bir şekilde ifade edilmiş.

Kurtuluş savaşında kadın erkek birlikte savaştı. Orda nikah mevzuu edilmedi. Acaba bu mevzu rahat içinde olmaktan dolayı mı meydana çıkıyor?

Dünya sevgisi bizleri gittikçe köreltiyor. :(
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hicri 90 yıllarında medinede yaşayan imam Malik ve hadis üzerine esere Muvattadan Muta nikahına bakınız;
Muta1 Nikâhı[41]


41. Ali (r.a.)'den rivayet olundu: Resûlullah (s.a.v.) Hayber savaşı günü Muta' nikâhını ve ehlî merkep etinin yenilmesini yasakladı.[42]



42. Zübeyr oğlu Urve anlatıyor:

Hakîm kızı Havle, Hz. Ömer'in huzuruna girerek:

«— Ümeyye oğlu Rebîa bir kadınla Muta' usulü birleşti, kadın hamile kaldı» deyince, Hz. Ömer kızdı, hırkasını sürükleyerek çıkarken şöyle söyledi:

«— Bu müt'adir. Önceden hükmü bana bırakılsa idi, bunu yapanları recm ederdim. (Taşlayarak öldürürdüm.)»
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
İmam ebu hanife nin eseri müsned bakınız, muta nikahı;
268/14 Enes'in şöyle dediği rivayet edildi.

«Nebi (S.V.) Muta (nikâhını) yasak etti.»



269 15 İbn Ömer'in şöyle dediği rivayet edildi:

«Resûlullah (S.A.V), Muta (nikâhını), Hayber savaşında yasak etti.»



270/16 İbn Ömer'in şöyle dediği rivayet edildi:

«Hz. Peygamber, mutakâhiyle) kadın almayı yasak etti:.



271/17 Âl-i Sebre'den birinin söyie dediği rivayet edildi:

«Nebi (S.A.V.), muta (nikâhıyla} kadın almayın ; Mekke'nin fethi günü ya*sak etti.»

Diğer bir rivayette: «Fetih senesinde» dendi.



272/18 Sebre'nin şöyle dediği oğlu (Rebî) tarafından rivayet edildi:

«Resûluilch (S.V.). muta (nikâhıyla) kadın almayı Mekke'nin fethi gü- yasak etti.»

(1) Diğer bir rivayette (şöyie dedi):

«... Muta (nikâhını) hac senesi yasak etti.»

(23 Başka bir rivayette (şöyle dedi) :

«Resûlullâh (S.V.) muta (nikâhıyla) kadın almayı fetih, günü yasak etti.»



272/19 ibn Ö-mer'in şöyle dediği rivayet edildi:

"Hz, Peygamber, Hayber savaşının yapıldığı yıl, ehlî merkepleri yemeği ve muta (nikâhıyla) kadın almayı yasak etti.»
 

khan19556

New member
Katılım
11 Ocak 2007
Mesajlar
992
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
44
Konum
Sancaðýn düþtüðü yerden
Nikâhın Tarifi:

Nikâh: Bir kadınla bir erkek arasında, bunların birbirlerinden — meşru' olarak— istifâde etmek arzusu ile yapılan bir akittir. Kenz'-de de böyledir.

Nikâhın Sıfatı:

Nikâh, itidal halinde ( normal durumlarda), müekked sünnettir. İhtiyaç halinde evlenmek ise, farzdır Korku ve zulüm halinde -evlen*mek de, mekruhtur. El İhtiyar Şerhü'l - Muhtâr'da da böyledir.

Nikâhın Rüknü :

Nikâhın rüknü, îcap ve kabulden ibarettir. (Yani evlenecek

kimselerden birinin: «Seni, karı —veya koca— olarak aldım.» de*mesi, diğerinin ise : «kabul ettim.» demesidir. Kâfî'de de böyledir.

îcap, hangi taraftan olursa olsun, önce birinin : «aldım» veya : «vardım» diye bir söz söylemesidir.

Kabul ise, bu sözün müsbet (olumlu) olan cevabıdır. Inâye'de de böyledir.

Bunun dışında kalan nikahların batıl olduğu fıkıh kitaplarında delilleriyle sabittir ki arkadaşlar yukarıda bu delilleri zikretmişler.
 

fedaiyan

New member
Katılım
5 Haz 2007
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
muta helaldir. ictihadla sabittir. konu kapanmıştır.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Kur'an sünnet sonra içtahad Resulü ekrem alehissalatü vessalemın emriyle muta tüm müminlere haramdır.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
muta helaldir. ictihadla sabittir. konu kapanmıştır.

Fedaiyan kardeş konu aşağıdaki gibi kapanıyor.Konuyu baştan sona sindire sindire bi daha oku istersen

Kur'an, sünnet ,sonra içtahad. Resulü ekrem aleyhissalatü vessalemın emriyle muta tüm müminlere haramdır.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Kur'an ve sünnet ışığında;
Bismillahirrahmanirrahim
''Allah,size kendinizden eşler yaratmış ve eşlerinizden de oğullar ve torunlar varetmiştir..'(Nahl:72)
Belirli bir zamanda sınırlı erkek-kadın bağlılığından ibaret olan mut'a nikahında ise bu ayettin öngördüğü husus oluşmaz,çünkü buradaki ifade aile olmayı öngörüyor.
Bu nikah türünün belirli bir müddet mübah olmasındaki sır,cahiliyetten İslam'a geçişin merhaleli olmasındandır.
Bu tedricilik sadece nikah mevzuunda değil,içki ve faizde de aynıdır,bu durumu Kur'an'da çok net görülür.
Ayrıca burada İslama adım atmış müminlerin sürekli gazvelerde olması bir kısımının ailelerinin dağalmış olması,bir kısmının cahiliye fikriyatında normal görülen zinayı işlemeye meyilli olması,bir kısmının ise tamamen takva düşüncesi ile erkeklikten kesilmek ve hadım olma istekleri bu tedriciliğin sebeblerindendir.
İki hadisle mevzuyu delillendirelim;
İbni Mesud ra. anlatıyor;'Kadınlarımız olmadığı halde Resulullah sav.ile gazvelere çıkardık.Bir gün hadım olmak için ondan izin istedik.Resulullah,bizi bundan nehyederek herhangi bir kadınla belirli bir zaman için evlenmeye müsaade etti.' hadis,müttefikun aleyhtir.
Daha sonra iseHz.Ali ve sahabeden bir kısım cemaatin bu tedrici haram edişi nakleten hadisler daha önce verildiği gibi sıralanıyor.
Müslimin sahihinde sabretel -cüheniden rivayetle tahriç(kaynak aldığı)ettiğine göre Sabrete'l-Cüheni:'Peygamber sav. ile Mekke fethinde bulunmuştur.Orada mut'a için kendilerine izin verilmiş ve fakat daha Mekke'den çıkmadan haram kılınmıştır.'Onun hadisinin bir parçası şöyle:-Allah,bunu kıyamete kadar haram kılmıştır.'
Fakat bu haram kılma,annelerle ve kız evlatlarla evlenmek gibi kat'i midir,yoksa,leş,kan ve domuz eti yemek gibi zaruriyet halinde mübah hale gelecek cinsten haram oluşmudur.
Sahabelerin hepsinin görüşü;İslam teşriinin karar kılmasından sonra bunun kat'i surette haram oluşudur.
Yalnız ibni Abbas ra. sahabilere muhalefet etmiş ve zaruret halinde mübah olacağını ifade ederek;-Yalnız bu,sıkıntı ve kadınların azalması gibi hallerde midir?denince-Evet1..dedi.Bunu buhari rivayet etmiştir.
Fakat İbni Abbas ra. halkın bu mevzuda haddi aştığını ve zaruret olmadan mut'a nikahı yapıldığını görünce;eski fetvasından dönmüştür(zadül-mead cilt 4,syf:7)
 
Üst Alt