Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müslüman(cı)lık !

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Baş gövde girdik madem devam edelim.
...

Demek istediğim şudur: Vucüt başı yönetmez, baş vücudu yönetir. Biz, ehven! olsun diye hasta başı seçersek bu baş vucüda ilaç aldırmaz. Ağrı kesici yerine bebek aspirini verir. Biz ilaç sanarız. Sonra "soyguncu ama olsun, fabrika yapıyordu" deriz. Böyle tedavi mi olur?
Vücut perişan olsun, baş bizden olsun demiyorum zaten. Ama bunu Siyasal İslam dediğiniz kesimde demiyor. Burada önemli olan mesele şu: Baş vücudu tedavi etmek içinde sağlam olmalı. Biz neden ille hasta başları seçip, birde onunla uğraşarak sonra işimizi daha zor edelim.
Dediğinizden şu çıkıyor: Vücudun iyileşmesi için hasta baş lazım :)

Ama doğru olan, sağlam baş sağlam vücut.

selametle..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Hayır.
Ben önce Siyasal İslam'ın tarifini almadım. Onu alıyım, neyin kastedildiğini bileyim. Çünkü, halk için sunduğun çözümlere yok bu olmaz demiyorum ve hiç demedim. (İzahtan sonra ise bizim gençlik için ne yaptığımızı anlatıyım)

Fark şu: Vucudu iyileştirmek için sağlam baş olanlar (seninde kabul ettiğin) insanları niye bu çalışmalarında kötülüyorsun, bakalım. Buna sebep; Siyasiyun diyorsun ama mevcut hükümeti ya da geçmiş hükümetleri eleştirdiğin yönler; ekonomi, iç politika, güvenlik, eğitim, sağlık, dış politika alanlarında oluyor. Örneklerde veriyorsun. İyide senin verdiğin bu örneklerin hiç biri, baş olmasına karşı olduğun hatta zehirledi dediğin kesimin, geldiğinde yaptığı şeyler değil. Bilakis, senin de istediğin olumlu gelişmeleri, Ekonomik, İç politika, dış politika alanlarından en güzeliyle yapmışlar. Yani saygıdeğer abicim; mevcut ya da geçmiş hükümetlerin yaptıklarını eleştirdiğin yönlerin tersini, yani olumlu, ülke ve millet için gelişmeye yönelik, kof! lafların değil icraatların konuştuğu kesimi siyasun içinde diyip eleştiriyorsun. Bir icraatına bişi diyemezken, İslama zarar veriyor diyorsun. Buradaki gerçek şu ki: Bir ayağı İslama dayalı olmayan yönetimler hiç bi zaman düzelmeye yönelik adımlar atamaz. Çünkü kaynağı İslam değildir. Faize bulanır, ehven! diyede bizi aldatır. İslam olanları ise, kaynağı İslam diye eleştiriyorsun.

selametle..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Siyasal İslamın tarifin yapmıştım:"İşte Siyasal İslam ile öne atılan bazı heycanlı kimseler bu yolun çok uzun olduğunu iddia ederek, gövdenin ancak baş değiştirerek tedavi edilebileceğini iddia etmektedir. Halbuki baş değiştirmekle gövdeyi ölüme terk etmektedirler."

İşte bu yüzden tanımı özellikle sordum. Bu tanım benim düşünceme izah değil. Çünkü, ancak baş demekle olmaz. Ben tanımdan önce yazsam, bu tanımı benimsemişim gibi yazacaktım. O yüzden sordum.

Şimdi diyorsun; Siyasal İslam iktidara gelmedi ki ekonomi, iç politika, güvenlik, eğitim, sağlık, dış politika gibi eleştirdiğin alanlarda kusurlu olsun.

İşte tam benim itiraz ettiğim noktaya düşüyorsun:

Birincisi, iktidara gelmiştir hali hazırda Siyasal İslam iktidardır. (Parti olarak bakma)

İkincisi, iktidar gelmemiş olsa dahi zaten demiş oluyorsun "baş değişsin, gövdeyi sonra tamir ederiz. Bizim başımız gövdeye hiç takılmadı ki kusurlu olalım"

Hayır abi. Siyasal İslam iktidara geldi ya da gelmedi demedim. Tanımını bekledim. Ayrıca, beni biliyorsun. Yazarken neyi kastettiğimi de. Her, İSLAM diyen İslama göre davranmadığına göre, yine Benim kastettiğim BAŞ, ötekilerden farklı oluyor. Farkını da icraat olarak saydım. Yoksa, senin dediğin gibi olsa evet sürekli İslam diyenler iktidarda olmuş oluyor. Mesele, söylemler değilki. Benim dediğim de bu değil, İcraatlar.

Burada da "baş değişsin, gövdeyi sonra tamir edelim" demiyoruz. Başı sağlam alacaksın ki, gövdeyi tamir edebilesin. Hasta baş ile gövde tamir olmaz. Bu kadar mı? Hayır. O başıda gövdeyi tamir için kullanacaksın. Bunun izahını yapacağım, altta.

O başı gövdeye takmak için nasıl her yolun mübah yapıldığını da biliriz. Neyse!
:)
Abi heryolun mübahlığı felan yok. Sen ne diyordun? "Önemli olan sonuçtur". İşte sonuçlara yani icraatlara bakmak lazım. 3-5 kişinin söylemleri ölçü olmaz.

Ben de diyorum, Siyasal İslamcılar iktidara geldiği vakit, iktidarda iken gövdeden olan halkın en mühim unsuru gençleri nasıl tedavi edecek?

Yada sorumu değiştireyim;

Çürümüş gençliği tedavi etmenin yolu iktidar mıdır? İktidarda olmadan tedavisi mümkün değil midir?

Süfyanın siyasetinde iktidar olsanız gençleri nasıl tedavi etmeyi planlıyorsunuz?

1- Karar mekanizması kullanılarak yapılan bu miletin bozukluğunu düzeltmek için bir yol da, yine o karar mekanizmasında olarak düzeltmedir. Bu devletin yöneticileri; Eğitimi kof ve üretmeden ezberci sisteme çiviriyorsa, ahlaksızlığı ayyuka çıkartıp, tüm ahlaksız neşriyatları kolay ulaşılır hale getiriyorsa, 15 yaşından küçüklerin Kuran öğrenmesini yasaklıyorsa, İmam hatiplerin önünü tıkayıp dini ağırlıklı eğitimi engelliyorsa, buna mukabil yalandan okullara Din Kültürü dersi koyup milleti uyuşturuyorsa, evlerin içine kadar giren tv'lerden yasal düzenlemesini yapamadığı için zehirlerin akmasına ortam veriyorsa, Cuma hutbelerinde şuurlanmasın milleti diye kanayan yaraları göstermeyip hocalara Orman haftası gibi hutbeler okutuyorsa, vs vs..işte bunları düzeltmenin bir yoluda Yönetimdir.
Yönetimin bozuksa, çalışkan gencin istediği kadar üretmek olsun ya ABD alır götürür ya da ALMANYA çalar götürür. Burada çalışırsan, Aselsan'daki gibi çok biliyorsun diye öldürülürsün. Ülkende üretim yapılmaz, montaj yapılır. İşsiz kalan gencin ise sokak ve kahve köşelerinde rezil olur. Devlet gencine bu boşvermişliği değil, üretkenliği sunduğu vakit işte o zaman gencin düzelmesi başlar. Çünkü; 2. soruna geçiyroum. İzahı orada..

2-Çürümüş gençliğin tedavisi sadece iktidar değildir. Burada ise, hem islami cemaatler girer hem STK'lar. Önce bu STK'ların düzenlemesini Yasal yollar ile düzenlenir. İmkanlar açılır. Çünkü, millet için en güzel yöntem STK'lardır ama bu STK'ların sınırlarını yine devlet belirler. Böylece kimse Kuran okunmasını yasak edemez. Bugün Kıbrıs'ta vardır. Bizde de 15 yaşından küçükler kursa gidemez. Bu düzenleye bir örnek verirsek. Teşkilati sistem baz alınır. Teşkilatı izah edeyim. Cemaatlerin yaptığı sohbet ve ilmi çalışmaların hepsi yapılır. Gençliğin, bilinçlenmesi için ilmi her çalışmanın yanında ayrıca bir prensibi vardır. Önce, gençliği aynı gayede birleştirir. Bu yön çizilir, sonra bu gençliği hiyerarşik bi yapıda dizayn eder. Hiyerarşi, bağlayıcıdır. Yükümlülük verir ve iş yaptırır. Bu, her insana ulaşma çalışmasıdır.

Gençliğe 3 madde özellikle verilir:
İslamsız Saadet olmaz: Bir genç bunu bilmelidir. Saadeti başka yollarda aradığında ya da işbirliği ile geleceğini düşündüğünde yanılacağı izah edilmelidir.
Şuurlu müslüman olması gerekir: Şuurlu müslüman demek; doğru ile yanlışı ayıran, iyi ve kötü arasında muhakeme yapabilen, faydalı ve zararlı arasında tercihini sağlam tutan, Adalet ve zulme nedir bilip, adaletten şaşmayan müslüman gençlik demektir. Herkes namaz kılar, oruç tutar. Ama kaç genç dünyada olup bitenler düşünüyor? Faiz ekonomisi bizi yiyor kalkındırmıyor, gerçeğini kaç genç düşünüyor. İşte böyle hakikatleri bilen gençlik olması için çalışmak gerekir.
Tüm bunlar için ise Cihad bilinci verilir : Çünkü uygulamadıktan sonra bilmek işe yaramaz. Bilecek ve bunlarıda yapacak. En yakın arkadaşına, ailesine, akrabasına çevresine. Ama teşkilat yapısından çıkmadan. Bağlı olduğu yerden ayrılmadan. Bireysel değil. Çünkü teşkilat içinde olması hem onu geliştirir, hem etrafına farklı açıları verir. İşte müslümanların teşkilatlanması cemaatsel davranmaktan daha farklıdır. Beton gibidir. İşte tüm bu dedikleri, mevcut AGD'de ve Eski MGV'de yıllardır yapılmaktadır. Milli Görüş; parti demek değildir.
...
Ben sadece gençlik ile ilgili kısımlarının çerçevesini çizdim.
Farkımız şu abi: Ortada bir uyuşturucu var. Sen diyorsun ki, bu uyuşturucuyu koyan idaredir ama biz gencimizie bilinç verelim bunu almasın. Bende diyorum ki, bu tek başına yetmez. O uyuşturucuyu da idare ile kaldıralım. Hani, hem eğitim hem ceza sistemi toplumları kalkındırır ya. İşte, uyuşturucuda olmayacak, alınmaması gerektiği bilincide verilecek. İkisi bir olacak.


Siyasal İslam, Türkiye'de fiilen 1960 lı yıllardan beri vardır. Geçen süre zarfında iktidar uğruna çalışmak haricinde hasta olan gençlere ne verildi? Hangi tedavi uygulandı?

Benim istediğim ve savunduğum şekil, bunlar dışındadır. Zaten izah ettim. Geçiyorum.

(Ayrıca, sırf senin siyasi cenahını eleştirdiğim için izhar ettiğin sinir dahi Siyasal İslamın zehiridir)

Böyle uslub ile devam edeceksen de bırakalım?

Ben sinirlenmedim. Ama farkında mısın bilmiyorum abi, senin yöntemini kullandım. Hani, omuzdaki akrep meselesi. Ben yapınca kızmış oldum, sen yapınca gereklilik :)
Sen; zehir,safsata diyorsun benim söylediklerime. Ama, senin üslupta ben yazınca alınıyorsun. Böyle olmaz..
...
Bak mesela; F.Gülen'i neredeyse idam edeceksiniz, bir sözü yüzünden. Bu velevki sizin dediğiniz anlamda olsun, farketmez ki. Bu üsluba ne gerek var. Sonra ittihat-ı İslam, diyeceğiz. Bu şekilde ne derece olacak peki?

Çünkü, siyaset yüzünden tartışmaktan bıktım. Hiç kimse siyasi partisine laf kondurtmuyor. SAnki ilahi kanun gibi, vahiy gibi. Anlamadım gitti. Siyasal parti araç mıdır, amaç mıdır?

Eğer senin arzu ettiğin İslamın galibiyetini başka bir parti yapsa kendi partin yapmadığı için kıskanıp desteklemiyecek misin?

Görüyorum ki, çok kişi "ya kendi partim, tarikatım, cemaatim, fırkam, adamım hada hiç" diyor.

Yazık!

Benimle yazışırken, muhtemelen benden kaynaklıdır. Yanlış anlaşılıyorum. Sadece idareye yönelik yazdığım için, sadece parti olur, başkası ile olmaz dermişim gibi yazıyorsun. Ben böyle gösteriyorum herlade. Ama söyleyim. Ne partisi? Parti, istetmedir.! Giden arabada, patlayan tekerin yerine takarsın, o kadar. Başka bişey değil :) Bu tanımı hatırlamışsındır abi.
EyvaAllah.

Sen sevdiğim bi abimsin. Belki, yaşıma binaen üslubuma dikkat etmem lazımken etmedim. Hakkını helal et, kırdımsa.

selametle..
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Allah razı olsun, Abim. İnan seni çok beğeniyorum canım, değerli Abim.
...


Siyasete gelirsek.

Siyaset şeriatın bir cüzzüdür. Şeriatın en ufak bir cüzzüne bin ruhum -uz olsa feda olsun. Elbette şeriata ait siyaseti cari kılmak için mücadele etmek lazımdır.

Ancak, malesef Kur'ani siyaset ölçülerini kaybetmişiz. Yerine süfyana ait siyasi ölçüleri almışız. Üstad ve Şeyhlerimiz şeriata ait siyasetten değil süfyana ait siyasetten kaçmışlardır. Yoksa haşa o mübarekler Kur'anın bir cüzüne ruhlarını feda ederler.

İşte benim yazdığım yazı Şeriat'a dahilinde siyasi bir yazıdır.

Kur'ani siyasetin temelini oluşturan ayet Bakara 204-205-206 dır.

-İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o düşmanlıkta en amansız olandır.
-O, (senin yanından) ayrılınca (veya bir iş başına geçince) yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.
-Ona "Allah'tan kork" denildiği zaman gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır!


Bu ayetten siyasete nasıl bakılması gerektiğini tam öğreniyoruz.

On yıllardır yönetici olarak seçtiğimiz adamların sözlerine baktık. En süslü kelimeleri söyleyenleri iktidara taşıdık. Kim bize "vallahi, sizdenim" dese inandık. Her işini iyi gördük. Dinimizi ve tüm değerlerimizi onlara emanet ettik. Kur'an'a muhalefet ettik. Hüsrana uğradık.

İşte siyaset ayette görüldüğü gibi dünya işidir. Dünya işlerini düzenleme sanatıdır. Sanatta üstün olan "işi ehline verin" hadisi ile de bağlandığı vakit usta olandır.

Müslüman bu ayetlere göre söz değil işe bakar, işi ehline verir.

Biz söze baktık, işi ehline değil hemşerimize, bizden olana verdik. Aldandık. Aldattık.

İşte ben o yazımda bir tablo ortaya koydum.

Senelerdir en süslü sözlerle bizden olduğunu söyleyenleri işin başına getirdiğimizde dünya işlerini ne hale getirdiğini göstermek istedim. Bak neslimiz ve ürünlerimiz heba oldu.

Gençlerimiz işsiz ve eğtimsiz, eğitim felaket. Tarım ülkesi dışa bağımlı oldu. Ticaret ahlaksızların eline geçti. Ekonomi faiz siztemi ile ayakta tutulmaya çalışılıyor. Turizm bitti. Kültür kalmadı. Adalet, zulüm külahını başına taktı. Her sektör, çöktü.

İşte demek istiyorum. Artık Müslümanlar yöneticilerini Kur'an ölçüleri ile seçsin.

Kur'an ölçülerini kullanmaktan korkulmasın artık.

Ve artık dinimizi ve değerlerimizi siyasetçilere emanet etmekten vazgeçelim.

Seriatin bir cüzü siyaset ise digerleri siyaset disidir anlami tasirki Sizin üstadinizda ayniyla söylüyor;

"Şeriat ta; yüzde doksan dokuzu ahlak, ibadet ve fazilete aiddir. Yüzde bir nisbetinde siyasete müteallıktır, onu da Ulü'l-Emirlerimiz düşünsünler!.."

(Tarihçe-i Hayat, Said Nursi, s.65; İthamları Reddediyorum. S.206 Av. Bekir Berk. Yeni Asya yay. Türkiye de Nurculuk Davası Bekir Berk. S.263; İlmi ve Hukuki Açıdan Nurculuk Davası. Av. Bekir Berk s.263. (1911/İst. Divan-ı Harbi Örfi den nak.))

"Otuz üç âyât-ı Kur'aniye'nin işaretiyle ve İmam Ali (r.a.)'ın üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı Azam'ın kat'i itibariyle tahakkuk etmiş olan "Risale-i Nur"un, siyasetle alakası yoktur. "Risale-i Nur"a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilemez. Daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar... Hem, Kur'an bizi siyasetten şiddetle menetmiştir."

(Tarihçe-i Hayat,.467,530)

"Şeriat-ı garrânın bin kısmından bir kısmıdır ki siyasete taalluk eder. O kısmın ihmaliyle şeriat ihmal olunmaz..."

(İthamları Reddediyorum. s.206 (1913/İst.Münazarat tan nak.))

"Kendi hükümleriyle hükmetmeyenleri, kafirlerin ta kendileri..."

(Mâide/44)

Onun bu inanışının, başka zaman şeriatı savunur olduğu görüşleri tarafından düzeltildiğini söyleyenler, acaba Said Kürdi'nin, Fenafillah, cifr, gayb v.s konulardaki inançlarının da islâm'a aykırı olmadığını söyleyebilecekler mi? Kaldı ki biz, O'nun bu ifadeleriyle şeriata karşı olduğunu değil, şeriatı neden ibaret sandığı yanlışını anlatıyoruz. Ve yine Said Kürdi'ye yönelik "Siyasetle uğraşıyor" suçlamalarına(!) yönelik taraftarlarının bu ithamları red bağlamında konuyu ele aldıkları ve Said Kürdi'nin siyasetle uğraşmadığı ve siyaseti böyle anladığı şeklindeki kanaatlerinin ısrarlı savunucuları olduklarını da görüyoruz.

(İthamları Reddediyorum. s.205-207; Türkiye de Nurculuk Davası. S.263; İlmi ve Hukuki Açıdan Nurculuk Davası. s.263.)

Bugün, ALLAH'ın dini İslâm, Kendi korumasındadır. Kendilerini ciddi manada İslâm'a nisbet ettiklerini iddia edenlerin(!) bir çoğu, İslâm'ı ahlak kurallarından ibaret bir din kabul etme zulmünü göstermişler böylece ALLAH'ın dinini tahrife yeltenmişlerdir. Kur'an'ı az çok okumuş, tevhid mücadelesi tarihine şöyle bir bakan insan bile, şeriatın yüzde doksan dokuzunun ahlak, ibadet, fazilet ve yüzde birinin ise, siyaset (Bkz: Tarihçe-i Hayat, s.65; İthamları Reddediyorum. s.206) olduğunu söylemenin, mutlak manada şeriatın yüzde doksan dokuzunu inkar olduğunu anlar.

Şâtıbî, şeriatı tanımlarken şunları söylüyor: " Şeriat, kulun, dünya ve âhiret işlerini en üst düzeyde gerçekleştirebilmesi için gerekli olan her şeyi getirmiş ve açıklamıştır. Hiçbir yeni olay yoktur ki, şeriatte ona dair bir hüküm mahalli bulunmasın; bu mümkün değildir. Dolayısıyla da "meskutun anh" yani hakkında sükut geçilmiş bir şey yoktur."

(El Muvâfakât C:1 s.42, 165)

"Biz sana her hususa cevap veren bir şeriat gösterdik, ona uy! Bilmeyenlerin keyfi arzularına uyma!"

(Câsiye/18)


 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Divân-ı Harbi Örfi'de; askere, ulülemre; yani subaylara itaatin farz olduğunu hatırlatan, amirlerine itaatsizlikle şeriate muhalefet edildiğini söyleyen (Tarihçe-i Hayat s.67-68; İthamları Reddediyorum. s.291-293; Türkiye de Nurculuk Davası. s.249,257,273; İlmi ve Hukuki Açıdan Nurculuk Davası. s.249,257,273) Said Kürdi, Şeyhülislamlık tarafından Kuva-yı Milliye aleyhine verilen fetvaya karşi çıkanlardan biri olur(1920). Mustafa Kemal tarafından Ankara'ya davet edilen, bu daveti kabul ederek Ankara'ya giden, mecliste kendisine "hoş geldin" (Hoşamedi) merasimi yapılan, Mustafa Kemal hareketini tebrik ile zaferi için dua eden (1922) Said Kürdi; yönetim, laik, demokratik ilke ve inkılâplardan ibaret olduğu halde T.B.M.M'de 19 Ocak 1923 tarihinde milletvekillerine hitaben şu beyannameyi neşreder:

(Türkiye de İslâmcılık Düşüncesi. C:2.s.314)

"Ey mücahidin-i İslâm! Ey ehl-i hail ü akd!..
Şu muzafferiyetteki harikulâde ni'met-i ilâhiye bir şükür ister ki devam etsin ve ziyade olsun. Yoksa nimet şükrü görmezse gider. Madem ki Kur'an'ı, ALLAH'ın tevfikiyle düşmanın hücumundan kurtardınız; Kur'an'ın en sarih ve en kat'i emri olan "Salat" gibi feraizi imtisal etmeniz lazımdır. Ta ki onun feyzi böyle harika suretinde üstünüzde tevali ve devam etsin. Alem-i İslâmı mesrûr ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız... Bu alemde evliyaullah hükmünde olan gazi ve şühedâya kumandanlık ettiniz.... Sizin bu muzafferiyetinizi ve hizmetinizi takdir eden ve sizi seven cumhûr-u mü'minindir. Ve bilhassa tabaka-i avamdır ki, sağlam müslümandırlar. Ve sizi cidden sever ve sizi tutar ve size minnettardır ve fedakarlığınızı takdir ederler...
Şu inkılâb-ı azimin temel taşları sağlam gerek...


(Tarihçe-i Hayat s.138-140; Türkiye de İslâmcılık Düşüncesi. İsmail Kara. Risale yay. 2.cilt s.397-399; Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi. Necmettin Şahiner. s.392,393)
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
:)
Metin Mete Abi, birini eleştirmek için illaki birinin yazısını mı kullanmak lazım?

Daha şimdiye kadar kendi fikrini hiç görmedim. Hep kabul ettiklerin var.

Ben Üstad'ımın dediklerini kabul ediyorum.

Sen de Üstadlarının dediklerini kabul ediyorsun.

Aramızda fark göremiyorum.

Said Kürdi; yönetim, laik, demokratik ilke ve inkılâplardan ibaret olduğu halde T.B.M.M'de 19 Ocak 1923 tarihinde milletvekillerine hitaben şu beyannameyi neşreder: m.

Abi Miletmeclisi Allah'tan büyük mü ki ordakileri namaza davet etmek yanlış olsun.

Alkışlanaman lazım olanı tekdir etmen çok büyük çelişki.

Laiklik milletvekillerinin namaz kılmamasını mı gerktiriyormuş.

Çok tuhaf ya.



Oh ne güzel,hayatimiz tezatlarda.Hem kalkacagiz adamin tüm cabalarina karsi cikacagiz Ingilize teslim olalim diyecegiz,Bu adam Deccaldir diyecegiz Bu devlet kafirdir diyecegiz sonra onun Meclisine davete icabet edecegiz onlari tebrik edecegiz hatta harekete dualar savuracagiz sonrada bunda ne var Salati tebyin etmis diyecegiz oh ne ala ne güzel.Ayni Aziz Paulus gibi her kiliga girecegiz ne olmus yani bir Nurcu daha kazaniriz mantigi degilmi yani.Yapma DUHA yapma:Iki yüzlülük degilmidir,hem gidecek tebrik edecek hem dua edecek hem arkasindan birici ve ikinci sefler kafirdir diye bagiracagiz elINSAF..Bakin kardesim eger yazdiklarima bir cevabin varsa aynen böyle yaz yok eger durmadan yok surdan aldin baskasinin fikri diye sizlanmyiniz.Sadece Zaman böyle bir bak bakalim ne kadar hakli/Haksizim...
 

asel

New member
Katılım
5 May 2008
Mesajlar
414
Tepkime puanı
925
Puanları
0
Yaş
50
enver istek abi senin bu yazıların sayesinde üstadımıza ve risale-i nura olan bağlılığımızı artırıyorsun biz bulmuşuz hakikatları elhamdulillah
nurun ışığı sönmez ALLAHIN izniyle sizin gibi karşı olanlar yüzünden
daha çok bağlılığımızı artırırlar çok ŞÜKÜR :) bunu bilmenizi isterim siz devam edin
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
enver istek abi senin bu yazıların sayesinde üstadımıza ve risale-i nura olan bağlılığımızı artırıyorsun biz bulmuşuz hakikatları elhamdulillah
nurun ışığı sönmez ALLAHIN izniyle sizin gibi karşı olanlar yüzünden
daha çok bağlılığımızı artırırlar çok ŞÜKÜR :) bunu bilmenizi isterim siz devam edin


Ne yazikki oda bir Ilahi emir;Asel kardes ne yazikki;



Bunları Kuran’da türlü türlü şekillerde (sarf) açıkladık ki öğüt alıp hatırlasınlar. Fakat bu sadece kaçışlarını artırıyor.

İsra Suresi 41


Aynen böyle.Yani Ilahi adalet desek daha dogru olur...Yoksa Allahi birakinda bize gelin diyeni görmeyecek kadar kör olmak kolay degil...
 
Son düzenleme:

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Metin Mete Abi, iyi anlamamışsın.

Said Nursi'yi meclise çağıran M. Kemal'dir. Hem O zaman laiklik ilkesi yoktu. Çağrıldığı vakit daha deccali görmemişti.

Daha sona davete icabet ettiğinde gördü ki vekiller namazı terk etmiş. Said Nursi siyasiyun değil, herşeye din dürbünü ile bakar.

Meclise bir ekonomist çağrılsa ilk önce ekonomiye bakar. Meclisin israflarını düzeltmek ister. Elbette din adamı çağrıldığı vakit dine bakar ve namazı terk edenleri uyarır.


Hem madem Türkiye din ülkesi değil, ne diye bir din damını davet ediyorlar. Amaçları nedir?
Bahsettiğin olay şöyle cereyan etmiştir.
Birgün divan-ı riyasette, elli-altmış mebus içinde, karşılıklı fikir teatisinde, M. Kemal Paşa, "Sizin gibi kahraman bir hoca bize lazımdır. Sizi, yüksek fıkirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz" der.
Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç makul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak, "Paşa, Paşa! İslamiyette, îmandan sonra en yüksek hakîkat namazdır. Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduddur" der. Fakat Paşa tarziye verir(özür diler), ilişemez.



Deccal meselesine gelirsek aynen şöyledir:

Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı ahirzamana ait haberlerin mühim bir kısmını ve hürriyetten evvel İstanbul'da tevilini söylediği hadîslerin ihbar ettiği ahirzamanın dehşetli şahıslarının alem-i İslam ve insaniyette zuhur ettiğini görür. Ve yine, gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan hizbü'l-Kur'an hakkında, "O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılınç hükmünde i'caz-ı Kur'an'ın nurlarıyla mukabele edilebilir" tavsiyesine müracaatla, Ankara'da teşrik-i mesai edemeyeceği için,


Abi Üstad'ın sözleri ortada. Alem-i İslam ve insaniyette zuhur ettiğini görmüş. Mecliste gördüm mü diyor? Sizler galiba M.Kemali deccal görüyorsunuz ki, Üstad'ın deccal hakkında her sözüne gücenip M. Kemale veriyorsunuz.


Deccali görmemisti?Tehaccüp,Hem Kuvvai milliyeye karsi Ingilizler icin calisacak hem görmeyecek hem davete icabet edip dua edecek hem sonra kalkacak ya bu kadarina yine pes...Neden güceneyim Deccal kim nedir ben Israliyetten olani zaten elimin tersiyle yitmisim Duha....
 
Son düzenleme:

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
İstanbul'un yabancılar tarafından işgali sıralarında, İngiliz Anglikan Kilisesinin Meşihat-ı İslamiyeden sorduğu altı sualine altı tükrük manasında verdiği makul ve sert cevapları, onun derece-i cesaret ve kemalat ve şecaatini fiilen göstermektedir.
Hutuvat-ı Sitte'yi neşrettiği zaman, Çanakkale'de muharebe oluyordu. İstanbul'un işgalini müteakip, İngiliz başkumandanına bu eser gösterilir ve Bediüzzaman'ın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbar edilir. O cebbar kumandan, îdam kararıyla vücudunu ortadan kaldırmak istedi ise de; fakat, kendisine Bediüzzaman îdam edilirse bütün Şarkî Anadolu İngiliz'e ebediyen adavet edeceği ve aşîretler her ne pahasına olursa olsun isyan edecekleri söylenmesi üzerine, birşey yapamaz.
İstanbul'da, İngilizler, desîseleriyle şeyhü'l-İslamı ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeye çalışmalarına mukabil; Bediüzzaman, Hutuvat-ı Sitte adlı eseri ve İstanbul'daki faaliyeti ile, İngilizin alem-i İslam ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadolu'daki Millî Kurtuluş Hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük amillerden birisi olmuştu. Tarihçe-i Hayat.


Değerli Abim söylediklerine cevap olarak bu yeter :)

İşte halkı İngiliz desiselerine karşı uyandırdığı Hutuvat-ı Sitte ortadadır.



Simdi bakalim;
Hutuvat-ı Sitte'yi yazilma tarihi kac?1920-1923(Oldugunu söylüyor yani tarih tam olarak belli degil) yani Savasta kaybetmis bir Ingiliz(1916 Canakkale zaferi) var ve karsisinda bunca zaman tekfir ettigi hatta Ehli küfara(1920) sattigi bir M.Kemal var.Simdi sen olsan ne yapardin?Senin dedigin gibi Canakkale muharebesi biteli tam dört yil olmustu bu övdügün kitaba basladiginda.Tarihçe-i Hayat. yazilma tarihi-1944 Denizli hapishanesi..Ilk basim;Biraderzâdesi merhum Abdurrahman’ın kaleme alıp 1919 senesinde İstanbul Necm i İstikbal matbaasında tab’ettirdiği tarihçe, doğumundan Rus esaretinden firar edip İstanbul’a gelişine ve Dar ül Hikmet il İslâmiye â’zâlığına tayin edilişine kadardır..
 

psikobilmis

New member
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
51
Tepkime puanı
29
Puanları
0
Yaş
34
Web sitesi
yaylakentlimm.azbuz.com
Var mı bilgi sahibi kimse, yazsın hele bir Rıza-i Hakk için, hükümetlerin halkı mecbur ettiği ecnebi markalarını...
biz almazsak ,satılmaz satılmadıktan sonra nereye hükümet mecbur etsin.suçlu aramayalım önce kendimize bakalım bizler istedikten sonra yapamayacağımız bir şey göstersenize unutmayın ki biz kimlerin soyundanız
 

psikobilmis

New member
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
51
Tepkime puanı
29
Puanları
0
Yaş
34
Web sitesi
yaylakentlimm.azbuz.com
İcbar başka mecbur etmek veya bırakmak başka.

Elbette hükümetler halkı icbar etmiyor. Zorlama yok. Ama mecbur bırakıyor.

Nasıl mı?

Bak dünyada en revaçata olan cep telefonu markamız yok. Bu işler hükümetin teşviki ile olacak şeylerdir. Girişimciye cesaret verecek düzenlemeler yapacak.

Şimdi ben hangi cep telefonunun kullansam ucundan azcık dahi olsa Yahudi malı.

Demek hükümet bizi yahudi malına mecbur bırakmış.

Muhabetle
ben suçsuzlar demiyorum ama suçu atıp kaçmak kolay önemli olan farkettikten sonra düzeltmeye yardımcı olmak değil mi? sonuçta biz çok mecbura kalmadıklarımız almazsak dikkat edersek ne olur şimdi sakın tek benle ne olur demeyin
hem herşey öyle 5 10 senede çözülmez bu milletin 80 küsür yıllık geçmişi var bir anda bütün anlaşmaların leyhimize dönmesini beklemeyelim bence birşeyler yapılırken bizde bir ucundan tutalım inş düzelecektir
saygılarımla
 

psikobilmis

New member
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
51
Tepkime puanı
29
Puanları
0
Yaş
34
Web sitesi
yaylakentlimm.azbuz.com
"Tek benle olur, demeyin", demişsin. Oysa ben diyorum "tek benimle olabilir. Hakkı ile iman eden biri tüm dünyaya meydan okuyabilir. Şimdi senin bana ön yargına ben de ön yargı ile cevap versem. Neyse.

Meseleyi siyasete kaydırmayalım. Çünkü hükümet demedim hükümetler dedim.

Ah şu çok kutsalmış gibi hükümetlere hüsn ü zan edebildiği gibi kardeşelerine de hüsn ü zan edebilseler.

Sonuçta hangi hükümet olursa olsun işine bakılır. Eğer bir konuda lazım olan işi yapamamışsa eleştirilir.

Eğer iyi bir iş yaparsa övgü millet aittir. Hükümet övülmez.

Oysa bazıları hükümetlerin küçük bir işini büyüterek övüyor. Ama nedense başaramadıklarını halka mal ediyor. Halkı eleştiriyor.
ben zaten tek bu hükümet dedimi hatırlamıyorum zaten inanmıyorumda buna da öbürlerinede eminim 5 10 yıl dedim için böle düşündünüz ama orada sölemek istedim başka bişeydi.Şimdi senin bana ön yargına ben de ön yargı ile cevap versem. demişsin ve vermişsin bence ama inceden

şu sözünüz gerçekten hoşuma gitti ama
Tek benle olur, demeyin", demişsin. Oysa ben diyorum "tek benimle olabilir. Hakkı ile iman eden biri tüm dünyaya meydan okuyabilir''

işte başkalarına suç arayacağımıza sizinde dediniz gibi keşke tüm dünyaya meydan okusak önemli olan ve tek anlatmak istediğim buydu.siz benden güzel anlatmışsınız.yanlış anlamalara sebebiyet verdiysem zaten şuan iyi değilim affınıza sığınarak
saygılarımla
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Abi, belgesiz Said nursi düşmanlığı kesin olmuş kaynaklardan belgesiz iddialara hiç prim vermiyorum-uz.

Herkez için herşey söyleniyor. Mühim olan delildir.
Sen yoksa -sana- hiç bir delil indirilmemiş ve kesin bilgi verilmemiş şeylerin peşinde mi koşuyorsun?
...
Birincisi, Said Nursi Hutuvat-ı Sitte ilk yazıldığı 1915'te Çanakkale Savaşı yapılıyordu. Ancak basılması İngilizlerin 16 Mart 1920'de İstanbulu işgali ile yeni pek çok ilaveler yapılarak mümkün olmuştur. Eskide şimdi ki gibi yazılan eserin hemen basılma imkanı yoktu.
Hutuvat--ı Sittenin birinci basılma amacı Kuvay-ı Milliye hareketine destek olmak ve ikinci olarak ingiliz desiselerini yıkmaktır.

Hutuvat-ı Sitte basılmasa idi Kuva-ı Milliye asla destek görmez ve ingilizler desiselerinde amaçlarına ulaşırlardı.

İkincisi, Said NURSİ madem M. Kemal'e düşmanlık yaptı neden 9 Kasım 1922'de onu meclise davet etti. Neden alkışlarla ve resmi merasimle -kahraman gibi - karşılandı?

Üçüncüsü, Çanakkale Savaşları yapıldığında M. Kemal bir yarbaydı. Savaşta etkinliği bir yarbay kadardı. Hal böyle olunca Çanakkale Savaşını M. Kemalin kazandığı yalandır. Böyle bir şeye inananın tarih hakkında atıp tutmaya hakkı olmaz.

Dördüncüsü, Said Nursi 1916 yılında Doğuda Ruslarla gönüllü alaynı komutanı iken esir düştüğü Ruslardan 1918 yılında İstanbula geri dönmüştür.

Beşincisi, Said Nursi 1923 yılında mecliste umduğunu bulamadığı için, siyaset aleminde de ahirzaman dehşetli şahsını gördüğü için siyasetten bütün bütün çekilerek Vana dağa inzivasına çekilmiştir.

Altıncısı, Şeyh Said isyanına kadar yani 1925'e kadar kalmış dünya ile alakasını kesmiştir. Şeyh Said'i desteklemediği halde, hükümet emri ile Barlaya sürgüne gönderilmiştir.

Yedincisi, Said Nursinin ingiliz siyasetine düşmanlığı sadece Tarihçe-i Hayat ve Hutuvat-ı Sitteden ibaret değil Lahika ve Eski saide ait eserlerin tümünda apaçık gözükmektedir.

Sekizincisi, bugün doğuda ABD ile işbirliği yapan hain olan Kürtler dahi İngilizlerden nefret ediyorsa ve herkezi kabul ettikleri halde ingilizleri dışlamışlarsa Said Nursinin doğuda ingiliz siyasetine karşı yaptığı propoganda sayesindedir.

Aşağıda SAid Nursinin Ruslarla savaşan alayın komutanı iken Türk hükümeti tarafından kendisine gönderilen 60.000 lira meblağın gönderildiğini onaylayan resmi belgenin fotoğrafı vardır.
096_27.gif


TERCÜMESİ:

Dâhiliye Nezâreti Kalem-i Mahsûs Müdîriyeti,
Dâhiliye Nâzırı Talat Bey Efendi tarafından Hilâl-i Ahmer Cem'iyeti Re'isi Besim Ömer Paşa'ya (tezkire).
Fi 7 Eylül sene [1]332
Esiren Tiflis'de bulunan Bedî'ü'z-zaman Saîd-i Kürdi Efendiye gönderilmek üzere me'mûr-i mahsûsa tevdîân taraf-ı vâlâlarına irsâl kılınan altmış liranın vüsûlünün iş'âr ve bunun mûmâileyhe sür'at-i mümkine ile irsâl buyurulmasını ricâ ederim efendim.
BOA., DH.KMS., nr.41/36-1.


Dedigin kitabin yazilma tarihi tüm Risale forumlarda dahi 1920-23 verilirken hatta Risaleinur Enstüsündeki tarihlerde öyle,Seninki oldukca manidar.Ama gelelim Su savasdaki durumuna,Dogrudur ama kendi kanaatimi yazayim Sanirim Ingilizlerin istemesiyle doguya savasa gitti cünki kendi memleketleri Fransizin elindeyken niye Dogu hemde gönüllü?Cok manidar degilmi sencede?Ermenileri yenin ve orada bir Kürdistan kurun demislerdir mutlaka(Bu benim kendi kanaatimdir)Devletin para göndermeside normal cünki biliyorsun Ingilizlerin isgalindeki Istanbuldan baska ne beklenirdi degilmi?
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
biz almazsak ,satılmaz satılmadıktan sonra nereye hükümet mecbur etsin.suçlu aramayalım önce kendimize bakalım bizler istedikten sonra yapamayacağımız bir şey göstersenize unutmayın ki biz kimlerin soyundanız


Güzel bir tesbip,Ama eksigide yok degil.Mesela bu ülkede ABD yi diyalog memleketi tutanlar varken kimin haddine ABD+Israili boykot etmek.Bir Colamiz vardi adi bizi cagristiriyordu onuda sattik adamlara,Bir TV miz vardi kendi paramizla kurulmus onuda verdik bir Yahudiye.Demekki bu devletsiz olmuyor yerel devletler daha agir basiyor...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
ben suçsuzlar demiyorum ama suçu atıp kaçmak kolay önemli olan farkettikten sonra düzeltmeye yardımcı olmak değil mi? sonuçta biz çok mecbura kalmadıklarımız almazsak dikkat edersek ne olur şimdi sakın tek benle ne olur demeyin
hem herşey öyle 5 10 senede çözülmez bu milletin 80 küsür yıllık geçmişi var bir anda bütün anlaşmaların leyhimize dönmesini beklemeyelim bence birşeyler yapılırken bizde bir ucundan tutalım inş düzelecektir
saygılarımla


Iste o mümkün degil fark edip cark etmek olmaz,Daha beterini yapmak varken,Hani hatirlarmisin eskiden bir TÜRK TELEKOM vardi simdi nerde,Yillik ciro fiyatina hemde Taksitle sattik Elhamdülillah...
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Mehmet kardeşim, işte bu safsatadır. Elbette gövde ve baş bir bütündür. Başlar adam gibi olsa zaten hiç bir sorun olmaz. Ama halk nasılsa yöneticisi öyledir düstur-u Nebevvisi var. Kıyamete kadar caridir.

...

Olur abi, sen istediğin gibi yaz. Ben yazınca alınıp, "münakaşa olacaksa bırakalım" kuralı geçerli olsun :)
Böyle olmaz..
....
selametle..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Ah kardeşim hala anlamıyorsun değil mi?

İnceliği göremiyorsun. Anlayamıyorsun.

Sen siyasetin içine girip konuşuyorsun, ben siyasetin üstüne çıkıp konuşuyorum. Bu inceliği anlamanı isterim. (aşağıda bunu izah edeceğim)

Elbette fikirleri eleştirmek hatta görünüşte doğru aslında yanlış manasında safsata demek şahsa hakaret değildir, hürriyeti kesmez ve çelişki olmaz.

Pekala benim yazılarımda hakaret mi vardı, münakaşa edeceksek bırakalım dedin. Aynı kapı.. Neyse, kelimelere takıldığım için bunları yazmadım, kalbini kırmak istemediğim için yazdım. Çünkü, sana göresi bana göresi yok bunun. Düşünceye karşı bunlar sıkıntı ifadeler....
...

Mevzuya gelelim.
Uzun zamandır seninle münazara ediyoruz. Önemli olanın "sonuç, yapılan işler" olduğunu söylediğin halde, hocayı yanlış görüyorsun. Olabilir, yanlıştır ama buyur yanlışları nelerdir, dediğimde yazacak bişeyin yok. Ama yinede yanlış görüyorsun. Senin yanlış gördüğün, yöntemi. Ne yapalım, sen öyle düşünüyorsun ben böyle.

Ama şu var ki; Sen bile bir yanlışını gösteremediğim halde; Erbakan hocayı hep "laikçi kafalı", "İslam düşmanlığı" yapanların gözlüğü ile eleştiriyorsun. Hoca, şunu istedi yaptırmadılar, çünkü bu sistemde onlara hizmet edersin vs. dedin. İyi de, hizmet etmek onların çıkarına davranmak değil midir? Evet. O zaman onların çıkarını bozan bu zihniyet ile hareket eden hocayı sen niye onlar gibi eleştiriyorsun.

Söyler misin, Bugün "konjektür gereği ABD'nin yanında yer almalıyız, yoksa bizi yerler, izin vermezler" diyen köleci mantıktan senin düşüncenin farkı ne? Onlar diyor, göstere göstere köle olalım; sen diyorsun bizi kölelikten kurtaracak çalışmaları desteklemeyelim yoksa onlara hizmet ederiz. Kusura bakma abi, senin yapılanların doğruluğunu bildiğin halde, destekleyememen, sürekli yazdığın TARAFGİRLİKTEN dolayı.

Mesela; Ben senin eğitim yönündeki düşüncelerine katılıyorum ve destekliyorum ama sen bizim yönetim bazındaki yöntemlerimize, yanlış gösteremediğin halde katılmıyorsun. Onuda geç, sadece iktidar hırsından yandığımızı sanıyorsun. Ben yazıyorum sana; ne iktidarı, ne partisi. Bunlar felan bi yere kadar. Bunlar yedek lastik gibidir, patlayan teker ile değiştirirsin. Araba yine gider.. Sana, senin eğitim diyip yaptığın sohbetlerden bahsediyorum "evt bende biliyorum neler konuşulduğunu, nasıl iktidara geliriz onlar konuşulur" diyorsun. Bilmiyorsun. Ben sana diyim, risale çalışması bile yapılır bizde.

Senin beğenmediğin AGD'nin çalışmaları Harb Okulu çalışmalarıdır, İslami Cemaatlerin çalışmaları ise Sanat Okulu çalışması. Buyur bakalım, hangi İslami Cemaatlerde Dünya'nın kurtuluşu için somut adımlar gösteriliyor. Şimdi, İslami cemaatleri basite aldığım düşünülmesin ama senin basite aldığın AGD'nin misyonu çok büyük. Bunu göstermek istiyorum sana.

AGD'ye gelen herkes BOP'u bilir. Siyonizmin emelini bilir ve yaptıklarını bu çerçevede değerlendirmek gerektiğini anlar. Sen desen ki, ibadetsel eksikleri var, bak işte o da senin cemaatinle tamamlansın. Neden sadece biz doğruyuz derdindesin. Bunları diyip, ardından İttihat-i İslam'ı söylemek çelişkidir. Senin yanlışta gördüğün Erbakan hoca şimdiye kadar hiçbir cemaatin yöntemini kötülememiştir, basit görmemiştir. Bilakis bunları İktidarında Başbakanlıkta yemeği çağırdı diye kendini öteki görenler, hocanın birlik için çalıştığını, (bilerek) görmeyerek, hoca yanlış yaptı diyecek kadar çelişmişlerdir. Desteklemeyecek için mazerek çok.
...
Neyse.. Anlayacağın bu işler sürekli eleştirmekle olmuyor. Birlik için bazen susmak lazım :)

selametle..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Bir konuda münazara edelim abi.

İttihad-ı İslam'ın aşamaları nelerdir?

Mesela bu yolda, Hocanın D8 çalışması oldu. Bunun aşamaları;
1.Aşama.. D8:Nüfusu 60 Milyon üzerinde olan İslam Devletleri ile birlik...
2.Aşama.. D60: Tüm İslam Ülkeleri ile...
3.Aşama.. D160: Tüm mazlum ülkelerin birliği..

Bunları, soruyu izah etmek için yazdım.

İttihad-ı İslam'ın aşamaları nasıldır ya da bu tarz aşamaları yoksa, kısaca yöntemi ve genişlemesi yani çerçevesini genişletme aşaması nasıldır? Tüm Dünya'ya İslam Hakimiyetini kurmak için hangi yöntemi sunmuştur..

selametle..
 
Son düzenleme:

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Abi, tamam. Böyle detaylarla gidildiğinde maksak yanlış anlaşılıyor. Tekrar tekrar yazmak istemiyorum.
...
Sence; Müşrikler Peygamber efendimizi neden kabul etmediler ve onunla savaştılar? Getirdiğini almak istemediler. Ne'lerine ters geldi?
Bunun cevabı ile yapılmak isteneni kıyaslar mısın? Efendimizin elinde topuz olarak gördükleri ve istemedikleri neydi?
...
İşte Hak olanı savunmak, zaten Haksızlıktan beslenen için topuz gibidir. İstemez, korkar.
Bu şekilde kıyasladığında fark nedir?

selametle..
 
Son düzenleme:
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt