Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Makam-i Mahmut.

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Selamın Aleyküm sevgili metin mete!

Her zaman söylerim yine söylüyorum: “Bir şey ya siyahtır, ya beyaz. Gri de olabilir (!) mantığı bizde yok ve hiçbir zaman da olmadı. İnşallah da olmayacak!”

Bir söz ile bana olan itimadın eğer gidecekse, hiç durma kaybet o itimadını. Zaten o itimad benim işime yaramaz. Bana bir avantaj da sağlamaz. Ama ben şuna inanıyorum ki;
“- Ya Rasulullah! ümmedin zina edermi ?

- Evet, kuldur şaşar beşer zina edebilir,

- Ya Rasulullah! Ümmedin kumar oynar mı?

- Evet, kuldur, nefsine sahip olamaz, şaşar beşer kumar oynayabilir,

- Ya Rasulullah! Ümmedin içki içer mi ?

- Evet, nefs sahibidir, şaşar beşer ve içebilir ama arkasından tövbe de eder.

- Ya Rasulullah! Ümmedin yalan söyler mi ?

- LA! Asla! Benim ümmedim yalan söylemez.” dediği ümmedinin bir neferiyim. Ömrümün sonuna kadarda inşallah öyle kalacağım. Bana güveneceksen sonuna kadar güveneceksin, bunu yapamayacaksan hiçbir zaman güven duygusunu bana karşı hissetmeyeceksin. “Müslüman; elinden, dilinden ve nefsinden emin olduğun kişidir” Ortası (grilik) yoktur! Bir olay ile beni sev, bir olay duyunca da bu sevgiden vazgeç! “Arkadaşlık; sadece pekey demekten ibarettir” buyuruyor M.Zahit Kotku (k.s.). Yani arkadaşın öyle olmalı ki; yürü gidiyoruz dediği zaman, sen nereye, ne zaman, neden gibi gereksiz sorulara ihtiyaç duymadan “peki” deyip kalkmalısın, o derece sağlam güvenin olmalı arkadaşına. Bu güven oluşmadan da kimseye “arkadaşım” dememelisin!

Bilirsin ki; ne zaman ayet yazsam en başından alırım. Sadece bazı ayetlerde vurgu yapmak istediğim ve anlatımıma önemli bir dayanak yapmak istediğimde o zaman konu ile ilgili bölümü alırım. Ayetler netice itibari ile sadece bir konu hakkında değildir. Her konuya vakıftır. Bir konuda bir ayet örnek verildiği takdirde mana ve anlam bütünlüğü bir değerlendirilir. Bu ayeti eğip bükme anlamına gelmez. Ayeti eğip bükme o dur ki; anlam bütünlüğünü tamamen bozmaya yönelik bir harf eklemek yada bir harf çıkarmak ile olur.

Buyur ayetin bütünü burada sevgili metin mete: “Bismillahirrahmanirrahim. O duhaya ve dindiği zaman o geceye kasem olsun ki veda etmedi Rabbin sana ve darılmadı. Ve herhalde sonu, senin için önünden daha hayrlı ve ileride Rabbin sana ata edecek, öyle ata edecek ki rızaya ereceksin! O seni yetimken barındırmadı mı ve seni yol bilmezken yola koymadı mı ve seni bir yoksulken zengin etmedi mi? Öyle ise, amma yetime kahretme ve amma saili azarlama! Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat!” (Duha : 1 – 11)

Rahmet ve bereket seninle ve sevdiklerinle beraber olsun sevgili metin mete. Rabbe emanet ol.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Selamın Aleyküm sevgili metin mete!

Her zaman söylerim yine söylüyorum: “Bir şey ya siyahtır, ya beyaz. Gri de olabilir (!) mantığı bizde yok ve hiçbir zaman da olmadı. İnşallah da olmayacak!”

Bir söz ile bana olan itimadın eğer gidecekse, hiç durma kaybet o itimadını. Zaten o itimad benim işime yaramaz. Bana bir avantaj da sağlamaz. Ama ben şuna inanıyorum ki;
“- Ya Rasulullah! ümmedin zina edermi ?

- Evet, kuldur şaşar beşer zina edebilir,

- Ya Rasulullah! Ümmedin kumar oynar mı?

- Evet, kuldur, nefsine sahip olamaz, şaşar beşer kumar oynayabilir,

- Ya Rasulullah! Ümmedin içki içer mi ?

- Evet, nefs sahibidir, şaşar beşer ve içebilir ama arkasından tövbe de eder.

- Ya Rasulullah! Ümmedin yalan söyler mi ?

- LA! Asla! Benim ümmedim yalan söylemez.” dediği ümmedinin bir neferiyim. Ömrümün sonuna kadarda inşallah öyle kalacağım. Bana güveneceksen sonuna kadar güveneceksin, bunu yapamayacaksan hiçbir zaman güven duygusunu bana karşı hissetmeyeceksin. “Müslüman; elinden, dilinden ve nefsinden emin olduğun kişidir” Ortası (grilik) yoktur! Bir olay ile beni sev, bir olay duyunca da bu sevgiden vazgeç! “Arkadaşlık; sadece pekey demekten ibarettir” buyuruyor M.Zahit Kotku (k.s.). Yani arkadaşın öyle olmalı ki; yürü gidiyoruz dediği zaman, sen nereye, ne zaman, neden gibi gereksiz sorulara ihtiyaç duymadan “peki” deyip kalkmalısın, o derece sağlam güvenin olmalı arkadaşına. Bu güven oluşmadan da kimseye “arkadaşım” dememelisin!

Bilirsin ki; ne zaman ayet yazsam en başından alırım. Sadece bazı ayetlerde vurgu yapmak istediğim ve anlatımıma önemli bir dayanak yapmak istediğimde o zaman konu ile ilgili bölümü alırım. Ayetler netice itibari ile sadece bir konu hakkında değildir. Her konuya vakıftır. Bir konuda bir ayet örnek verildiği takdirde mana ve anlam bütünlüğü bir değerlendirilir. Bu ayeti eğip bükme anlamına gelmez. Ayeti eğip bükme o dur ki; anlam bütünlüğünü tamamen bozmaya yönelik bir harf eklemek yada bir harf çıkarmak ile olur.

Buyur ayetin bütünü burada sevgili metin mete: “Bismillahirrahmanirrahim. O duhaya ve dindiği zaman o geceye kasem olsun ki veda etmedi Rabbin sana ve darılmadı. Ve herhalde sonu, senin için önünden daha hayrlı ve ileride Rabbin sana ata edecek, öyle ata edecek ki rızaya ereceksin! O seni yetimken barındırmadı mı ve seni yol bilmezken yola koymadı mı ve seni bir yoksulken zengin etmedi mi? Öyle ise, amma yetime kahretme ve amma saili azarlama! Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat!” (Duha : 1 – 11)

Rahmet ve bereket seninle ve sevdiklerinle beraber olsun sevgili metin mete. Rabbe emanet ol.



Ayet asagidaki aciklamanla hic uymadi;


Ve isteyecek elbette; ümmedim için af diyecek! Hatta öyle bir isteyecek ki; Rabbi de cevap verecek isteğine, Kur’an’da bu mizanseni yaşatıyor görmek isteyene : “…öyle ata edecek ki; rızaya ereceksin” Yani; Ey Muhammed, razı olacağın kadar iste! razı olana kadar da al! anlamında. Ne isteyecek Allah Resulu (s.a.v.) ? şefaat hakkı ! kendi ağzı ile beyan ediyor bunu mübarek efendimiz. Peki; Verecek olan kim ? Rabbi Zülcelal (cc)!
Peki; şimdi Size ne oluyor ?


Ben hala sunu cözemedim;Sefaat kimin?
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Bütün peygamberler istedi, ve istedikleri verildi. Verilen ile memnun oldular istekleri yerine gelmiş oldu. Rasulullah (s.a.v.) ise, isteğini ahirete erteledi. Rabbi (cc) de kabul buyurdu. İsteseydi; sadece kendi için, yada sadece ailesi ve nesebi için yahut kavmi içinde isteyebilirdi. Ama O (s.a.v.) ufku daha geniş olduğu için, ufuk Peygamberi olması hasebi ile daha fazlasına talip oldu. Şefaat istedi, kabul edildi, inşaallah. Ayet ile de sabit zaten.
Daha bunun üzerine hala şefaat kimin dersen, bizde derizki; Allah'ın (cc) dilemesi ve kabul etmesi ile Resulu Ekrem Hazreti MUHAMMED MUSTAFA'NIN (s.a.v) duasıdır!
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Bütün peygamberler istedi, ve istedikleri verildi. Verilen ile memnun oldular istekleri yerine gelmiş oldu. Rasulullah (s.a.v.) ise, isteğini ahirete erteledi. Rabbi (cc) de kabul buyurdu. İsteseydi; sadece kendi için, yada sadece ailesi ve nesebi için yahut kavmi içinde isteyebilirdi. Ama O (s.a.v.) ufku daha geniş olduğu için, ufuk Peygamberi olması hasebi ile daha fazlasına talip oldu. Şefaat istedi, kabul edildi, inşaallah. Ayet ile de sabit zaten.
Daha bunun üzerine hala şefaat kimin dersen, bizde derizki; Allah'ın (cc) dilemesi ve kabul etmesi ile Resulu Ekrem Hazreti MUHAMMED MUSTAFA'NIN (s.a.v) duasıdır!


Buyur ayeti ver ama yok degilmi?Iste Ayetle sabit degildir Sefaat Allaha aiddir.Bu senin demenle benim dememle olsaydi neler olurdui.Ayet bükmekle olmuyor..Radikalim.SEFAAT ALLAHA AIDDIR...Hemde Hepsi...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
1- Kur'an; ahirette şefaatın olmayacağını vurgulamaktadır.

Kur'an: dünyaya ait şefaatın kaide ve kurallarını tesbit ederken, ahirette şefaatın olmayacağına da işaret etmektedir. "Kimsenin kimseden faydalanmıyacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmiyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korkun" ayeti, net bir üslupla ahirette şefaatın olmayacağını belirtmektedir. Aynı ifadelere, Bakara sûresindeki diğer bir ayette, "kimsenin kimse namına bir şey ödemiyeceği, kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatın yarar sağlamayacağı ve onların yardım görmeyeceği günden korkun" denir. Bu ayetlerde zikredilen olgular, insanların dünyada, bir cezadan kurtulmak veya bir menfaat temin etmede kullandıkları olgulardır. Bu iki ayette, şefaat ve fidyenin yer değiştirmesi, dünya hayatında, bir kimsenin cezadan kurtulması veya isteğine ulaşması için bu olgulara verdiği önem sırasını belirtmektedir.

Allah'ın, aracılar vasıtasıyla günahkar müminlerin azaplarını kaldırarak cennete koyması şeklindeki bir şefaat anlayışını benimseyenler, bu ayetlerden bir önceki ayetlerde hitabın yahudilere olmasını gerekçe göstererek, şefaatın olmayışının yahudi ve hırıstiyanlara has olduğunu vurgulamışlardır. Bu ayetlerdeki ifadelerin yahudi ve hırıstiyanlara tahsis edilmesi imkansızdır. Bu tahsise olanak vermeyen nedenleri şu şekilde sıralayabiliriz:

a- Bu ayetler; yahudiler ve hırıstiyanlar ile ilgili, tarihi bir vakıadan söz etmemekte, ahiretle ilgili genel prensiplerden söz etmektedir. İnsanlar ahirette, aynı kurallar altında, inanç ve inançsızlık yönünden yargılanacaklardır. Elbette; bu yargılamada, insanların kendi dinlerinde var olan bazı özel yasaklar ve emirler dolayısıyla da yargılanacaklardır. Bu emir ve yasaklara uygun hareket etme veya etmeme, inanç ve inançsızlıktan gelmektedir.

b- Bu ayetlerden bir önceki ayetlerdeki hitabın yahudilere olması, bu ayetin hükümlerini onlara has kılınmasını gerektirmez. Çünkü, aynı suredeki, "Ey İnananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatın olmayacağı günün gelmesinden önce, sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarf edin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir" ayetindeki hitap inananlaradır.

c- Bu ayetlerdeki şefaat hakkında inkarcı tutum yahudi ve hıritiyanlara has kılınırsa; ayetlerde şefaatla aynı kategoride ele alınan fidye, alışveriş, dostluk ve yardımın olmaması olgularının da onlara has kılınması gerekir. Bu durumda; müslümanların, ahiretteki azaptan kurtulmak için fidye, alışveriş, dostluk gibi metodları kullanarak, azaptan kurtulabilecekleri ortaya çıkmış olur ki, Allah'ın fidye karşılığı inanları azaptan kurtarması düşünülemez. Çünkü; diğer bir ayette, fidye tek başına yer almakta ve fidye ile azaptan kurtulanamayacağı vurgulanmaktadır.

d- Yahudilerin, ahirette, günahkarların günahlarından dolayı kazandıkları azabın, şefaatçılar vasıtasıyla affedilmesi şeklinde ahirete ait bir şefaat inancına rastlamıyoruz. Yahudilerin, ahiret gününe, cennet ve cehenneme inandıklarına Kur'an şu şekilde işaret etmektedir: "Yahudi ve Hırıstiyan olmayan kimse, elbette cennete giremiyecektir" derler. Bu onların kuruntularıdır. De ki, eğer sözünüz doğru ise, delillerinizi getirin." Fakat onlar, ahiretteki azabın sadece belirli günlerde kendilerine dokunacağına da inanmaktadırlar. "Ateş bize sadece birkaç gün değecektir" derler. Sor: "Allah katından bir söz mü aldılar?" Eğer öyle ise, Allah sözünden caymayacaktır. Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz" Onların, kendileri için azabın bir kaç gün olacağı inançları, ileri sürülen bu gerekçeyi red etmektedir.

e- Bu ayetlerdeki hükümlerin yahudilere tahsisi, Musa'nın dinine uymuş ve ona tabi olmuş inananların da şefaattan mahrum edilmesi demektir. Bu tahsiste, Musa'nın şeriatını benimseyenler, şefaatın kapsamı dışında bırakılamaz. Çünkü; Allah'ın, bazı inananlara bu hakkı vermesi, bazılarını da bu haktan mahrum etmesi düşünülemez.

Meryem suresindeki; "Sakınanları o gün, Rahman'ın huzurunda O'na gelmiş konuklar olarak toplarız. Suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz. Rahman'ın katında bir ahd almış olandan başkası asla şefaatta bulunmayacaktır" ayeti ve Taha Suresindeki "O gün Rahman'ın izin verdiği, sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaatı fayda vermez" ayeti de, ahirette şefaatın varlığına delil olarak sunulamaz. Birinci ayette, şefaatta bulunmak için, Allah'tan ahit almak şart koşulmuştur. Ahirette şefaatta bulunmak için, Allah'tan ahit almış bir varlık bulunmamaktadır. İkinci ayette ise; Allah'ın, şefaatçının sözünden hoşnut olması şartı getirilmiştir. Bu ayetler, insanın, kıyamet gününde, amelleriyle baş başa kalacağını, hiç bir nesnenin insanların cezasını kaldırmaya güç yetiremeyeceğini vurgulamaktadırlar. Bu ayetlerde üzerinde durulan, kimin için şefaatçı olunacağı değildir. Ahiret günündeki olgulardan bahsedilen Sebe Suresinin son kısımlarında, "O göklerin, yerin ve her ikisi arasında bulunanların Rabb'idir. O, önünde kimsenin konuşmayacağı Rahman olan Allah'tır. Cebrail ve meleklerin dizi dizi durdukları gün, Rahman olan Allah'ın izni olmadan kimse konuşmayacaktır. Konuştuğu zaman da doğruyu söyleyecektir." Kıyamet gününde Allah'ın huzurunda konuşmasına izin verilen tek nesne, insanların organlarının kendileri hakkındaki şahadetleridir. Kur'an, buna şu şekilde işaret etmektedir: "İşte o gün, ağızlarını mühürleriz. Bizimle elleri konuşur. Ayakları da yaptıklarına şahitlik eder." Konuşma imkanı dahi verilmeyen melekler veya insanlar, nasıl olur da şefaatta bulunurlar?

Diğer taraftan; Meleklerin dünya hayatındaki şefaatları, günah işleyen inananların işlemiş oldukları günahları Allah'ın affetmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Fakat, Ahiret hayatında insanın günah veya sevap işlemesinin imkanı yoktur. Bu neden olmadan, yani günah işleyen insan olmadan, meleklerin şefaatının gerçekliliği imkansız olmaktadır.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
2- Ahiret Gününde Allah'ın Otoritesi:

Allah; bu kainatın idaresi için belirli kanunlar koyduktan sonra (adetullah), bu kanunların devamlılığını da kendi fiillerinin bir parçası olarak tayin etmiştir. Hatta, Allah'ın bu kainatı sevk ve idarede bir anlık dalgınlığı, kainatın düzeninin bozulmasının nedeni olarak görülmektedir. İnsan ise; bu dünya hayatında, hal ve hareketlerinde özgürdür. İnsanın dünya hayatında yaptığı her şeyden sorumlu olması, onun davranışlarında özgür olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu dünyada filleri bakımından özgür olan insan, ahirette ise bu özgürlüğünü kaybetmektedir.

Allah: kıyamet gününün tek otoritesi kendisinin olduğunu belirtmektedir. "Din Gününde otorite onundur" ayetinde ahiret gününde sadece Allah'ın hakimiyetinin olacağı, diğer hiç bir varlığın hakimiyetinin olmayacağına işaret edilmektedir. Bu manayı ifade eden pek çok ayet bulmak mümkündür. "O gün onlar meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bu gün hükümranlık kimindir?" denir. Hepsi "Gücü her şeye yeten tek Allah'ındır" derler." Ahirette şefaatın gerçekleşeceği inancı, bu otoriteyi Allah'tan başka varlıklara verilmesi demektir. Bu hakimiyeti sağlayan unsurları şu şekilde sıralayabiliriz:

a- Allah'ın İzin Vermesi:

İzin; bir konuda icazet vermek, onun mübah olduğunu belirtmektir. Bir şeyin gerçekleşmesine müsade etmeyi ifade eder. "Oysa, Allah'ın izni olmadıkça, onlar kimseye zarar veremezlerdi" ayetindeki izin, sihrin olumlu bir olgu olmamasıyla beraber, onun insanlar üzerindeki etkisine Allah'ın müsade verdiği anlamındadır. Aynı zamanda bir şeye izin vermek, dünyadaki hakimiyetin de bir parçasını oluşturmaktadır. Kur'an, sihirbazlar Allah'a iman ettiklerinde, Firavun'un "ben size izin vermeden mi siz ona inandınız" sözünü naklederek, izin vermenin, otoritenin bir unsurunu teşkil ettiğine işaret etmektedir.

Şefaatı Allah'ın iznine bağlayan ayetleri iki kategoride ele almak mümkündür: Birincisi; Şefaatçı için Allah'ın izin vermesi, ikincisi ise; Allah'ın şefaat edilecek kişi için izin vermesi. Allah, şefaatçı olmak için meleklere, şefaat edecekleri varlıklar için de mü'minlere izin verdiğini belirtmiştir.

b- Allah'ın Dilemesi:

Allah'ın dilemesi ve irade etmesi aynı anlamı ifade etmektedir.Bazı alimler ise; meşiet ve dileme arasında fark olduğunu, Allah'ın dilemesinin bir şeyin varlığını gerektirdiğini, Allah'ın iradesinin ise bir şeyin varlığını gerektirmediğini ileri sürmektedirler. Her ne kadar bu iki kelime arasındaki bu farka işaret etmese de; Allah'ın dilemesinin bir şeyin varlığını gerektirdiğinden hareketle, haklı olarak, Tekvir Suresi 29. ve İnsan Suresi 30. ayetlerdeki Allah'ın dilemesini, "Allah sizin dilemenizi dilemesi, iradenizi irade etmesiyle siz diliyorsunuz" şeklinde izah etmektedir.

Kur'an'da, Allah'ın dilemesi, onun kudretinin ve mutlak hakimiyetinin bir göstergesi olarak yer almaktadır.

"Allah dilediğine ve razı olduğuna izin vermediği müddetçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaatı fayda vermez" ayeti ile, meleklerin şefaatının, Allah'ın izin verdiği ve dilediği kimselere fayda vereceğine işaret edilmektedir. Meşietin ifade ettiği "bir şeyin varlığının gerçekleşmesi" manasından hareketle, bu ayeti, "Allah meleklerin, mü'minler için şefaat etmelerini dilemiştir" şeklinde anlamak mümkündür. Aynı zamanda bu ayet; "melekleri ilahlaştıran ve onlara tapınan müşrikler için şefaatın olmadığına" işaret etmektedir.

c- Allah'ın Razı Olması:

Bir şeyden razı olmak da hakimiyetin ayrılmaz bir parçasıdır. Ayetlerde Allah'ın razı olması, meleklerin şefaat edecekleri varlıklardan razı olması şeklinde yer almaktadır. "Allah, onların yaptıklarını ve yapmakta olduklarını bilir. Onlar Allah'ın razı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler" ve "Allah, dilediğine ve razı olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaatı fayda vermez." Her iki ayette de, meleklerin şefaatının melekleri tanrılaştıran müşrikler için olmadığı, fiillerinin şirk olması dolayısıyla Allah'ın onlardan razı olmayacağı belirtilmektedir. Allah'ın razı olduğu kimseler ise mü'minlerdir.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
3- Allah'ın va'di değişmez.

Kur'an; Allah'ın vadini ve va’dini değiştirmeyeceğini vurgulamaktadır. "Senden, başlarına acele azap getirmeni istiyorlar. Allah sözünden asla caymayacaktır" ayetindeki vad, vaid (tehdit) kelimesinin ifade ettiği manayı içermekte ve Allah'ın vaidinden dönmeyeceğine işaret edilmektedir. Aynı üslup, "Cennetlikler cehennemdekilere, "biz Rabb'imizin bize vad ettiğini gerçek bulduk. Rabbinizin size vad ettiklerini gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler. Onlar da; "Evet" derler" ayetinde de mevcuttur.

Bazıları Arap lügatında ve arapların nazarında vaidden dönmenin yalancılık değil de bir fazilet olmasından ötürü, Allah'ın vaidini değiştireceğini ifade etmektedirler. Her ne kadar arap dili ve kültürü açısından, tehditten dönmek bir fazilet kabul edilse bile, Kur'an; "Allah'a verdikleri sözden döndükleri ve yalancı oldukları için, Onunla karşılaşacakları güne kadar, Allah kalplerine nifak soktu." ayetiyle, sözden dönmenin fazilet değil, yalancılık olduğuna işaret etmektedir. Yalancılık, insanlar için kötü bir sıfat olarak nitelendirilirse, Allah için nasıl fazilet olarak kabul edilebilir?

Allah'ın vaidinden dönmesi caiz olursa, vadinden dönmesi de caiz olur. Çünkü; Vad ve vaid kelimeleri birbirinin zıddı olan iki kelimedir. Vad; gelecekte insanları faydalı olan bir şeye ulaştırmayı, vaid ise, gelecekte insanları zararlı olan bir şeye ulaştırmayı içeren haberlerdir. Bu iki kelimenin zıddı da sözden dönmektir. Allah'ın vaidinden döneceğini ileri sürmek, Allah'ın Kur'an'da açıkladığının zıddına müslümanlara sorumluluk yüklemesi demektir.

Allah; insanların verdiği sözü yerine getirmemelerinin kötü bir fiil olduğuna işaret etmektedir.Yeminlerinden dolayı insanların sorumlu tutulması buna bir örnektir. "Allah size rasgele yeminlerinizden dolayı değil, bile bile yaptığınız yeminlerinizden dolayı hesap sorar... Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun." Bu ayette yeminlerinden dolayı müslümanların sorumlu tutulması, sözlerine Allah'ı şahid tutmakla birlikte, sözlerini yerine getirmemelerinden ötürüdür. Çünkü, yeminlere bağlı kalındığında, bir sorumluluk olmadığı gibi, keffaret de gerekmemektedir. Aynı şekilde; "Ey İnananlar! Yapmadığınız şeyleri niçin yaptığınızı söylersiniz? Yapmadığınız şeyleri yaptık demeniz, Allah katında büyük gazaba neden olur." Bir insanın yapmadığı şeyi yaptım diye söylemesi Allah'ın gazabına neden olduğu gibi, yapmayacağı şeyi söylemesi de Allah'ın gazabına neden olur. Çünkü, her ikisi de yalancılığa işaret etmektedir.

Vaid bildiren ayetlerin, yine Kur'an ile tahsisi caizdir. "Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası içinde temelli kalacağı cehennemdir" ayeti, "kim bir müslümanı öldürmeyi helal kabul ederek öldürürse" anlamındadır. Çünkü, diğer ayetler, büyük günah işleyeni mümin olarak nitelendirmektedir.

4- "Ahirette şefaat" anlayışının temelleri

Çeşitli fırkaların ahirete ait şefaat anlayışının temelleri için pek çok fikir ileri sürülmüştür. Wensick'e göre; sünni cemaatın şefaat fikrini benimsemesi, "Hıristiyan fikirlerinin tesirinde olduğu kadar, kadere mukabil bir şey bulmak ihtiyacından" ileri gelmiştir. Watt'a göre; "Hz. Muhammed'in kendi ümmetinin günahkarlarına şefaatı akidesi, aşırı ahlaki ciddiyetin sebep olduğu ümitsizliği def etmek maksadına hizmet etmiştir." Müslümanların Peygamber'e şefaat yetkisi vermelerinin sebebi, insan psikolojisinden kaynaklanan, kendilerinden olan Peygamber'e duyulan daha çok güven olgusu olsa gerektir.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
İslam inancında hiçbir şekilde şefaat yoktur. Bağışlama yetkisi sadece Rabbimizindir. Şefaat olacağına inanan bir takım gelenekçilerin delili Bakara süresi 255. Ayettir.

Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Diridir, kayyumdur. Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. İzni olmaksızın onun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek ona güç gelmez. O, yücedir, büyüktür

Söylediklerine göre ayette geçen "men zellezi yeşfeu indehu illa bi iznihi" ifadesinden ortada bir şefaatin olduğu ama sadece izinli olanların bunu gerçekleştireceğinin delili diye sunuyorlar.

Fakat Bakara 255. Ayetten bir önceki 254. Ayete baktığımızda Rabbimiz "Ey iman edenler! Hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkar edenler ise zalimlerin ta kendileridir. Yani "yevmun la bey'un ve la hulletun ve la şefaatun" ifadesiyle o gün alışveriş dostluk ve şefaat yoktur manası çok açık ortaya çıkmaktadır. Yüce Rabbimizin 254. ayette şefaatin olmadığını belirtip, buna rağmen (şefaat izni olmadığı halde) kimin haddine şefaat etmek manasında 254'ü 255'le te'kid edip pekiştirmiştir.
 
Üst Alt