Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Makam-i Mahmut.

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
“Ezan okunurken bize sünnet olan bir şey var mıdır? Ezan bittikten sonra okunan duânın fazîleti nedir? Bu duâda geçen Makam-ı Mahmud ne demektir?”

Ezan işitildiği zaman ezanı dinlemek, ezanı içinden tekrar ederek icâbet ve tasdik etmek, bitince ezan duâsını okumak sünnettir; Peygamber Efendimizin (asm) şefaatine vesîledir. Konuyla ilgili delillerimizden bir kaçı şöyledir:
* Abdullah bin Amr bin As (ra) bildirmiştir: Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Müezzinin ezanını işittiğiniz vakit siz de onun söylediği gibi söyleyiniz. Sonra bana salât ve selâm okuyunuz. Çünkü her kim bana bir salât okursa, bundan dolayı Allah ona on defa rahmet nazarıyla teveccüh buyurur. Sonra Allah’tan benim için vesîleyi isteyiniz. Çünkü vesîle Cennette bir derecedir ki, o, Allah’ın kullarından yalnız birinden başkasına lâyık olmaz. Benim o olduğumu umuyorum. Her kim benim için Allah’tan vesîleyi isterse, ona şefaatim ulaşır.”1
* Ömer bin Hattâb (ra) dedi ki: Resûlullah Efendimiz (asm) şöyle buyurdu: “Müezzin ‘Allahü Ekber, Allahü Ekber’ dediğinde siz de ‘Allahü Ekber, Allahü Ekber’ dersiniz. Müezzin ‘Eşhedü en-lâ ilâhe illallah’ dediğinde siz de ‘Eşhedü en-lâ ilâhe illallah’ dersiniz. Müezzin ‘Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah’ dediğinde siz de ‘Eşhedü enne Muhammeden Resûlallah’ dersiniz. Müezzin ‘Hayye ale’s-Salâh’ dediğinde siz ‘Lâ Havle ve-lâ kuvvete illâ billâh’ dersiniz. Müezzin ‘Hayye ale’l-Felah’ dediğinde siz yine ‘Lâ Havle ve-lâ kuvvete illâ billâh’ dersiniz. Müezzin ‘Allahü Ekber, Allahü Ekber’ dediğinde siz de ‘Allahü Ekber, Allahü Ekber’ dersiniz. Sonra müezzin ‘Lâ ilâhe illallah’ dediğinde siz de ‘Lâ ilâhe illallah’ dersiniz. Böyle diyen Cennete girer.”2
* Câbir bin Abdullah (ra) dedi ki: Resûlullah Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Her kim ezanı işittiği zaman ‘Allahümme Rabbe hâzihi’d-da’veti’t-tâmmeti ve’s-selâti’l-kâimeti âti Muhammedeni’l-vesîlete ve’l-fadîlete ve’b’ashü makâmen-mahmûdeni’llezî veadtehû. İnneke lâ tuhlifu’l-mî’âd” (Mânâsı: Ey bu mükemmel davetin ve namaz kıyâmı (duruşu) emrinin sahibi olan Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e (asm) vesîleyi ve yüksek dereceleri ver. Ve ona, vaad ettiğin Makam-ı Mahmûd’u lütfeyle. Şüphesiz Sen sözünden dönmezsin” derse, kıyâmet gününde benim şefaatim ona hak olur.”3
Duâda geçen Makam-ı Mahmûd Peygamber Efendimize (asm) ümmetiyle ilgili olarak verileceği vaad olunan yüksek bir makamdır.
* İbn-i Abbas (ra) rivâyet etmiştir ki; Allah Resûlü (asm) bu makamın bir hadis-i kudsîde Cenâb-ı Hak tarafından şöyle bildirildiğini beyan buyurur: “O öyle bir makam ki, bu makamda öncekiler de, sonrakiler de sana teşekkür ederler, sana minnettâr olurlar. Sen şerefçe bütün yaratılmışların üstünde olursun, istersin verilir, şefaat edersin şefaatin makbul olur. Senin sancağının altında olmadık hiç kimse kalmaz.”4
* Ebû Hüreyre’nin (ra) rivâyeti de şöyledir: Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Bu o makamdır ki, onda ümmetime şefaat edeceğim.”5
* Ka’b bin Mâlik (ra) rivâyet etmiştir ki; Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) şöyle buyurdu: “Allah insanları diriltecek; bana da yeşil bir elbîse giydirecek. Ondan sonra Allah ne söylememi isterse söyleyeceğim. İşte Makam-ı Mahmud bu makamdır.”6
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, Peygamber Efendimizin (asm) Makam-ı Mahmûd’unu “Rabbânî bir sofra” kavramı ile izah eder. Öyle bir sofradır ki, Cenâb-ı Hak tarafından dağıtılan bütün nurlar, verilen bütün ikrâmlar, ikrâm edilen bütün feyizler, ihsân edilen bütün lütuflar, sevaplar, nîmetler, bağışlamalar, mağfiretler ve merhametler o sofradan akıyor.
Resûl-i Zîşâna (asm) okunan Salavât-ı Şerîfeler, o İlâhî sofraya edilen davete icâbet hükmündedir. Yani Salavât-ı Şerîfe okumakla insan o İlâhî sofra sahibi tarafından yapılan davete uymuş; sofraya yaklaşmış ve sofradan istifâde etmiş olur.7

DUÂ

Allah’ım! Peygamber Efendimize (asm) bizim sonsuz kurtuluşumuza yaptığı eşsiz hizmetten dolayı yüksek dereceler lütfeyle! Ona Makam-ı Mahmûd’u ver! Onun (asm) istek ve dileklerini, duâ ve niyazlarını kabul buyur! Bizi dünyada onun yolundan ve sünnetinden, mahşerde onun sancağı altında bulunmaktan ve şefaatinden, Cennette onun komşuluğundan ve sevgisinden ayırma! Bize onun (asm) sofrasından nur ver, feyiz ver, nîmet ver, rızık ver, mağfiret ver, rahmet ver, ebedî saadet ver! Bize onun (asm) dâvetine uymayı nasip et ve kolaylaştır! Sünnet-i seniyyeden hissemizi ziyâde eyle!
Âmîn... Âmîn... Âmîn...

Dipnotlar:

1- Müslim, Salât, 11; 2- Müslim, Salât, 12; 3- Buhârî, 2/365; 4- Tecrit Terc. 2/574; 5- a.g.e.. 2/574; 6- a.g.e., 2/574; 7- Mesnevî-i Nûriye, s. 76.
 
K

kuranyeter

Guest
selam
ALLAH bütün resullerine yüksek bir makam versin inşaallah,ama ALLAH kuranda makamı mahmuda yükselen tek resul olarak idris peydamberimizin olduğunu söylüyor.


Meryem 56 Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi.

Meryem 57 Biz onu yüce bir mekan (makam)a yükseltmiştik.
sefaat konusuda sadece ALLAHA ait tir başka kimse şefaat etmeyecek.

18 Allah'ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır." De onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak koştuklarından arınmıştır O.

sünnet konusu sadece resule atılan bir iftiradır o konuyu zaten çok ortaya koyduk ama kimsenin işine gelmedi.

maide altı gereği sünnet yoktur. Mâide 6 Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.

yani kısacası bu dua makbul bir dua olmaktan çıkmıştır.

ama şu duayı kardeş tafsiyesi olarak almanızı isterim.

192 "Ey Rabbimiz! Sen birini ateşe soktun mu onu tam rezil etmişsindir. Zalimlerin, yardımcıları olmayacaktır."


Âl-i İmrân 193 193 "Ey Rabbimiz! Bir çağırıcının, ''Rabbinize inanın!'' diye imana çağırdığını işittik ve iman ettik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla bizim. Kötülüklerimizin üstünü ört ve bize iyilerle birlikte ölmek nasip et."
Tefsir

Âl-i İmrân 194 194 "Ey Rabbimiz! Resullerin aracılığıyla bize vaat etmiş olduğunu da bize ver; kıyamet günü bizi rezil etme! Sen, vaadine asla ters düşmezsin."
Tefsir

Âl-i İmrân 195 195 Rableri onlara cevap verdi: "Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım." Allah katındandır karşılıkların en güzeli.

selam ve dua ile
 

#21

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
408
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
38
Konum
The Netherlands
selam
ALLAH bütün resullerine yüksek bir makam versin inşaallah,ama ALLAH kuranda makamı mahmuda yükselen tek resul olarak idris peydamberimizin olduğunu söylüyor.


Meryem 56 Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi.

Meryem 57 Biz onu yüce bir mekan (makam)a yükseltmiştik.
sefaat konusuda sadece ALLAHA ait tir başka kimse şefaat etmeyecek.

18 Allah'ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır." De onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak koştuklarından arınmıştır O.

sünnet konusu sadece resule atılan bir iftiradır o konuyu zaten çok ortaya koyduk ama kimsenin işine gelmedi.

maide altı gereği sünnet yoktur. Mâide 6 Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.

yani kısacası bu dua makbul bir dua olmaktan çıkmıştır.

selam ve dua ile

Selamunaleykum ve rahmetullah kardes,

Aklima ilk gelen soru, unutmadan hemen soriyim:) : Kardes eger sunnet yoksa ozaman yuce Rabbimiz neden Resule ve bana itaat edin diyor?

Ayrica bu duayi okumak sunnet olsada olmasada nekadar guzel birsey... Sadece Resulumuz icin dua ediyoruz. Bundan guzel ne olabilirki? O kendi hayatini bizler icin harcamisken, biz dua etmisiz cokmu?
Belki senin kaygin peygamberimizin ilahlastirilmasi olabilir, ama bu is oraya kadar gitmez cunku Allah onun garantisini vermistir! Kuran i Kerim var oldukca Resulullah i (sav) kimse ilahlastiramaz......

Mustafa Islamoglu'nun dedigi gibi: Hiristiyanlarin en buyuk problemi sunnetlerinin olmamasi!!!
Sunnetsiz toplumlar dinin hayata yansimasini istedikleri gibi sapitirlar, cunku yuce kitaplari en guzel peygamberler insanlara ogretir!!!
Selametle
 

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Sünnet-i seniyye Kur'an'dan sonra gelmekte ve İslâm'ın ikinci kaynağını teşkil etmektedir. Çünkü:

a. Genellikle hadisler Kur'an-ı Kerim'i açıklar mahiyettedir. Bu itibarla bi*rinci kaynak Kur'an-ı Kerim, ikinci kaynak ise onu açıklayan Sünnet'dir.

b. Peygamber efendimiz (sav) Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderdiğinde ara*larında geçen şu karşılıklı konuşma, Sünnet'in ikinci kaynak olduğunu açık*ça ortaya koymaktadır.



Muaz b. Cebel, Resulullahla aralarında şu konuşmanın geçtiğini rivayet eder: Resulullah:

- "Bir mesele ile karşılaştığında ne yaparsın?" buyurdu. Muaz:

- “Allah'ın Kitabında olanlarla hüküm veririm" dedi. Resulullah:

- "Şayet Allah'ın Kitabında bulunmazsa..." Muaz:

- "Allah Rasulünün Sünneti ile..." Resulullah:

- "Allah'ın Rasulünün sünnetinde de bulunmazsa" Muaz:

- "Görüşümle ictihad ederim. Elimden gelen gayreti harcamadan geri kalmam."

Muaz der ki; Resulullah göğsüme vurdu ve şunları söyledi:

"Allah'ın Peygamberinin elçisini Allah ve Rasulünün razı olacağı şeyle*re muvaffak kılan Allah'a hamd olsun." [37]
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Övülen makam, ahirette Hz. Peygamber (s.a.s)'e verilecek olan makam. Bu makam onun önce bütün insanlara umumî; sonra da kendi ümmetine hususi surette şefaat edeceği makamın adıdır (Suyûtî, el-Hasaîsu'l-Kübra, Beyrut 1405/1985, II, 378).

İmam Taberî'nin rivayet ettiği bir Hadiste Hz. Peygamber (s.a.s), Makam-ı Mahmud ümmetime şefaat edeceğim bir makamdır" buyurmuştur. İmam Tirmizî'den gelen bir rivayette de Hz. Peygamber (s.a.s)'e Makam-ı Mahmud sorulmuş; "O şefaattir" cevabını vermiştir. Şefaat ise, Kadı İyaz'ın ifadesine göre ya hesabı kolaylaştırıp kulun affını veya derecesinin yükselmesini sağlamaktır.

"Gecenin bir vaktinde sana mahsus bir nafile namaz kılmak üzere uyan, belki böylece Rabbîn seni övülmüş bir makama (makam-ı mahmûda) ulaştırır" (el-İsrâ, 17/79).

En-Nakkaş'ın ifadesine göre Hz. Peygamber (s.a.s)'in şefaati üç, Kadı İyaz'ın ifadesine göre beş merhalede gerçekleşecektir. Bu merhaleler şöyledir

1) Umumi şefaat; Bu bütün insanları kaplamaktadır. Mahşer yerinde toplanan insanların, mahşerin sıkıntısından kurtulup hesaba çekilmesini sağlamak için Hz. Peygamber tarafından yapılacak şefaattir.

2) Müminlerden bir kısmının hesaba çekilmeden, sorgusuz Cennete girmeleri için Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından yapılan şefaattir.

3) İslâm ümmetinden tevhid ehli olup ta günahları sebebiyle Cehenneme girmeye hak kazananlara Hz. Peygamber (s.a.s)'in ve Allah'ın şefaat edilmesini istediklerinin Cehennemden kurtulup Cennete girmeleri için yapılacak şefaattir.

4) Günahları sebebiyle Cehenneme girenlerin oradan çıkmaları için Hz. Peygamber (s.a.s), diğer peygamberler, melekler ve salih müminler tarafından yapılacak şefaat.

5) Cennet halkının derecelerinin yükseltilmesi için Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından yapılacak şefâat (Kurtubî, el-Câmî li Ahkâmi'l-Kurân, X, 310).

Hz. Peygamber (s.a.s), makam-ı mahmud'da bulunduğu sırada elinde Hamd sancağı (Livaül-Hamda) bulunacaktır. Kendisi bunu bir hadiste şöyle belirtir:

Ben, kıyamet gününde Âdemoğullarının efendisiyim, ama bu övünmeyi gerektirmez. O gün elimde Hamd sancağı bulunacak, ama bu da övülmeyi gerektirmez. O gün gerek Âdem, gerek diğer bütün Peygamberler benim sancağımın altına sığınacaklardır" (Tirmizî, Menakıb, 1).

Abdullah b. Ömer'den gelen bir rivayette şöyledir:

İnsanlar (Peygamber'in ümmetleri olarak) cemaat cemaat toplanırlar. Her ümmet peygamberinin peşine düşer ve:

Ey filân, bize şefaat (edip bizi bu sıkıntıdan kurtar)" diye ricâ ederler. (Büyük Peygamberler dolaşılıp hepsinden bu konuda bir şey yapamayacaklarına dair cevap aldıktan sonra) şefaat işi dönüp dolaşıp son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)e gelir. İşte bu, Cenab-ı Hakkı'ın onu makam-ı Mahmud'a gönderdiği gündür" (Kurtubî, a.g.e., s., 309).

Enes b. Malik'ten gelen bir rivayete göre de Kur'ân'ın kendisini Cehennemde hapsettiği kimselerden başkası Hz. Peygamberin şefaatine nail olup Cehennem'den çıkacaktır (İbn Hanbel, Müsned, III, 116).

Hz. Peygamber (s.a.s)'in Makam'ı Mahmud'a gönderilmesine, yani bu makama hak kazanmasına sebep olarak, herkes tarafından övülmesi ve ayette de belirtildiği gibi, "Teheccüde (gece namazına) devam etmesi gösterilmiştir" (el-İsrâ, 17/79).

Cabir b. Abdullah'tan gelen bir hadiste makam-ı mahmûd'a, yani, şefaate nail olmak için Hz. Peygamber (s.a.s), ümmetine şu tavsiyede bulunmaktadır:

"Kim ezanı duyduğu zaman; "Bu eksiksiz çağrının, dosdoğru kılınan namazın Rabbi olan Allahım; Muhammed (s.a.s)e vesileyi ve fazileti ve onu vadettiğin makam-ı mahmuda gönder" diye dua ederse, ona şefaatim gerekir, gerekli olur"
(Buhârî, Ezan, 152).
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
selam
ALLAH bütün resullerine yüksek bir makam versin inşaallah,ama ALLAH kuranda makamı mahmuda yükselen tek resul olarak idris peydamberimizin olduğunu söylüyor.


Meryem 56 Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi.

Meryem 57 Biz onu yüce bir mekan (makam)a yükseltmiştik.
sefaat konusuda sadece ALLAHA ait tir başka kimse şefaat etmeyecek.

18 Allah'ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır." De onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak koştuklarından arınmıştır O.

sünnet konusu sadece resule atılan bir iftiradır o konuyu zaten çok ortaya koyduk ama kimsenin işine gelmedi.

maide altı gereği sünnet yoktur. Mâide 6 Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.

yani kısacası bu dua makbul bir dua olmaktan çıkmıştır.

ama şu duayı kardeş tafsiyesi olarak almanızı isterim.

192 "Ey Rabbimiz! Sen birini ateşe soktun mu onu tam rezil etmişsindir. Zalimlerin, yardımcıları olmayacaktır."


Âl-i İmrân 193 193 "Ey Rabbimiz! Bir çağırıcının, ''Rabbinize inanın!'' diye imana çağırdığını işittik ve iman ettik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla bizim. Kötülüklerimizin üstünü ört ve bize iyilerle birlikte ölmek nasip et."
Tefsir

Âl-i İmrân 194 194 "Ey Rabbimiz! Resullerin aracılığıyla bize vaat etmiş olduğunu da bize ver; kıyamet günü bizi rezil etme! Sen, vaadine asla ters düşmezsin."
Tefsir

Âl-i İmrân 195 195 Rableri onlara cevap verdi: "Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım." Allah katındandır karşılıkların en güzeli.

selam ve dua ile


Sayın kuranyeter

Açılan konu, konunun içeriği ve amacı ile sizin bu konuya karşı astığınız yazı arasında, mana, mantık ve vicdan anlamında hiç bir bağ bulunmamakta ve tek amacınız olan " sünnet inkarcılığını", olur-olmaz her yazıya, uyan-uymayan her ayet yahut ifade ile ortaya koymaya çalışmaktasınız.

Bu tarzınızı, makul, mantıklı, vicdani ve saygılı bir üsluba çeviriniz ve reddedmek anlamında değil, kendinize göre doğru olanı izah anlamında yazılar asınız.

Bu tür ikazlara yaptığınız "geçiştirme" tarzınızıda lütfen artık kullanmayınız. Bu samimi ikazı dikkate alacağınızı varsayıyorum.

Selamla
 
K

kuranyeter

Guest
Sünnet-i seniyye Kur'an'dan sonra gelmekte ve İslâm'ın ikinci kaynağını teşkil etmektedir. Çünkü:

a. Genellikle hadisler Kur'an-ı Kerim'i açıklar mahiyettedir. Bu itibarla bi*rinci kaynak Kur'an-ı Kerim, ikinci kaynak ise onu açıklayan Sünnet'dir.

b. Peygamber efendimiz (sav) Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderdiğinde ara*larında geçen şu karşılıklı konuşma, Sünnet'in ikinci kaynak olduğunu açık*ça ortaya koymaktadır.



Muaz b. Cebel, Resulullahla aralarında şu konuşmanın geçtiğini rivayet eder: Resulullah:

- "Bir mesele ile karşılaştığında ne yaparsın?" buyurdu. Muaz:

- “Allah'ın Kitabında olanlarla hüküm veririm" dedi. Resulullah:

- "Şayet Allah'ın Kitabında bulunmazsa..." Muaz:

- "Allah Rasulünün Sünneti ile..." Resulullah:

- "Allah'ın Rasulünün sünnetinde de bulunmazsa" Muaz:

- "Görüşümle ictihad ederim. Elimden gelen gayreti harcamadan geri kalmam."

Muaz der ki; Resulullah göğsüme vurdu ve şunları söyledi:

"Allah'ın Peygamberinin elçisini Allah ve Rasulünün razı olacağı şeyle*re muvaffak kılan Allah'a hamd olsun." [37]


selam inancınıza saygımız var.

ama allah aşkına burda ismi geçen muaz yolda abdest alacak bu abdesti nasıl alacak sorun burda başlıyor ve siz devam ettiriyorsunuz.her şey açık abdes nasıl alınacak belli muaz kurana göre abdesti alacağına göre neden kurandaki alım şeklinin üzerine başka bir alım yapsın neden bana bu konuda kızıyorsunuz o nu anlamıyorum.eğerki muaz kurana bakarım diyorsa ve kurandada abdest net olarak yazıyorsa ozaman resulde abdesti kurana göre alacaktır.

muaz sefere çıktı yolda namaz kılacak bir yerde su buldu kuranda yanında ve kurana bakarak abdest alacak.
Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.
bu ayet karşısına çıktı başka abdestin tarifide olmadığına göre muaz neden farklı abdest alsın.

sorun burda.aramızdaki fark bu muaz dahası resul abdesti kurana göre almıştır.


selam ve dua ile
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
selam inancınıza saygımız var.

ama allah aşkına burda ismi geçen muaz yolda abdest alacak bu abdesti nasıl alacak sorun burda başlıyor ve siz devam ettiriyorsunuz.her şey açık abdes nasıl alınacak belli muaz kurana göre abdesti alacağına göre neden kurandaki alım şeklinin üzerine başka bir alım yapsın neden bana bu konuda kızıyorsunuz o nu anlamıyorum.eğerki muaz kurana bakarım diyorsa ve kurandada abdest net olarak yazıyorsa ozaman resulde abdesti kurana göre alacaktır.

muaz sefere çıktı yolda namaz kılacak bir yerde su buldu kuranda yanında ve kurana bakarak abdest alacak.
Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.
bu ayet karşısına çıktı başka abdestin tarifide olmadığına göre muaz neden farklı abdest alsın.

sorun burda.aramızdaki fark bu muaz dahası resul abdesti kurana göre almıştır.


selam ve dua ile


Sayın kuranyeter

Eğer Kur'an ın iniş sırasını incelerseniz, söz konusu Maide Suresinin en son surelerden olduğunu görürsünüz. Bu, bahsigeçen ayetin Peygamberimizin vefatına yakın yıllarda nüzül ettiğinin işaretidir.

Oysa, Peygamberimize namaz, vahyin ilk geldiği dönemlerde emredilmiş, nasıl abdest alıp, nasıl namaz kılacağı da Cebrail (a.s.) tarafından bizzat gösterilmiştir.
Maide 6 ayetinin Elmalı tefsirinde de bu konu size ışık tutacak ölçüde vardır.

Ancak her şeye rağmen inanmak veya inanmamakta muhayyersiniz. Bizlerin bu konuda inancını tamamlayan doneler oldukça sağlam, çeşitli ve yeterlidir.

Selam ile
 
K

kuranyeter

Guest
Sayın kuranyeter

Eğer Kur'an ın iniş sırasını incelerseniz, söz konusu Maide Suresinin en son surelerden olduğunu görürsünüz. Bu, bahsigeçen ayetin Peygamberimizin vefatına yakın yıllarda nüzül ettiğinin işaretidir.

Oysa, Peygamberimize namaz, vahyin ilk geldiği dönemlerde emredilmiş, nasıl abdest alıp, nasıl namaz kılacağı da Cebrail (a.s.) tarafından bizzat gösterilmiştir.
Maide 6 ayetinin Elmalı tefsirinde de bu konu size ışık tutacak ölçüde vardır.

Ancak her şeye rağmen inanmak veya inanmamakta muhayyersiniz. Bizlerin bu konuda inancını tamamlayan doneler oldukça sağlam, çeşitli ve yeterlidir.

Selam ile


selam
nasıl abdest alıcağını hangi kaynağa göre vahy meleği nebiye öğretiyor,melek allahın gönderdiği abdest tarifine ekleme yapamayacağına göre resulde abdesti farklı almayacağına göre ve bizde kurana göre abdest aldık diye sünneti uygulamadık diye[size göre olan]bize yahudi hizmetçisi deme hakkına sahip olmanız gereklimi[okuyucuyu tenzih ederim]


selam ve dua ile
 

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
bekir kardeşim çok güzel açıklamışsın allah razı olsun bana bişey bıkarmamışsın .karşı görüşler tabiki formumuzda olacak.bize düşen bildiklerimizi paylaşmak bilmediklerimizide buradaki arkadaşların paylaşımları ile öğrenmek. Allah razı olsun tekrar
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
selam
nasıl abdest alıcağını hangi kaynağa göre vahy meleği nebiye öğretiyor,melek allahın gönderdiği abdest tarifine ekleme yapamayacağına göre resulde abdesti farklı almayacağına göre ve bizde kurana göre abdest aldık diye sünneti uygulamadık diye[size göre olan]bize yahudi hizmetçisi deme hakkına sahip olmanız gereklimi[okuyucuyu tenzih ederim]


selam ve dua ile

Sayın kuranyeter

nasıl abdest alınacağını, Allah (c.c.) hu , Cebrail (a.s) aracılığı ile öğretiyor. Allah'ın bir kaynağa ihtiyacı yok malumunuz.

Maide Suresinin nüzülüne kadar olan uzun yıllar sürecinde Peygamberimize abdestin nasıl alınacağının öğretilmesi kadar doğal bir durumda olamaz hak verirsiniz ki...

Şunu sorgulayın... Peygamber ve ashabı, Maide suresi nüzül olana kadar nasıl abdest aldı öyle ise?

Maide suresi 6. ayetin tefsiri buna cevap vermekte...
 
K

kuranyeter

Guest
Sayın kuranyeter

nasıl abdest alınacağını, Allah (c.c.) hu , Cebrail (a.s) aracılığı ile öğretiyor. Allah'ın bir kaynağa ihtiyacı yok malumunuz.

Maide Suresinin nüzülüne kadar olan uzun yıllar sürecinde Peygamberimize abdestin nasıl alınacağının öğretilmesi kadar doğal bir durumda olamaz hak verirsiniz ki...

Şunu sorgulayın... Peygamber ve ashabı, Maide suresi nüzül olana kadar nasıl abdest aldı öyle ise?

Maide suresi 6. ayetin tefsiri buna cevap vermekte...
selam bekir bey.

allahın bir kaynağa ihtiyacı yok bizim sağlam bir dayanağa ihtiyacımız var malumunuz.
siz kaynak olarak kuran sünnet hadis diyebilir ve ona göre yaşayabilirsiniz.bu sizin en doğal hakkınız.
keza bizimde kuran yanlız yeterli bir kaynak tır,deme hakkımızın olduğuna sizin de kabul edeceğinizi düşünüyorum.
şuan kuran yanımızda ve tastamam bir şekilde yazıldığını allah kendi kitabında bize bildirmiş.bazı kesim kabul etmesede [okuyucuyu tenzih ederim]

kuran evrensel bir kitap olduğuna göre bizde buna iandığımızı idda ediyorsak ayette çok açık olduğuna göre benim allahın istediği ve tastamam olan abdest ayetini aynen uygulamamın ne sakıncası olabilir.ben inanıyorumki allahın son nebiside ben bana vahy olunanı uygularım sözüne dayanarak son nebininde kurana göre abdest aldığını idda ediyorum ve bende tıpkı son nebi gibi abdest alıyorum.

ve benim bu şekilde abdest almamı sayın talha nickli arkadaş yahudilere hizmet etmekle suçlamasını sizin gibi islam adına çalışan birinin bu konuda duyarsız kalmasınıda hiç beklemiyor ve bunu size yakıştıramadım.
ben kuranı uygulamaya çalışarak nebinin izinden gitmeye çalışan biri olarak bu yakıştırmayı kabul etmiyor ve o şahsı alemlerin rabbine havale ediyorum.


selam ve dua ile
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
selam bekir bey.

allahın bir kaynağa ihtiyacı yok bizim sağlam bir dayanağa ihtiyacımız var malumunuz.
siz kaynak olarak kuran sünnet hadis diyebilir ve ona göre yaşayabilirsiniz.bu sizin en doğal hakkınız.
keza bizimde kuran yanlız yeterli bir kaynak tır,deme hakkımızın olduğuna sizin de kabul edeceğinizi düşünüyorum.
şuan kuran yanımızda ve tastamam bir şekilde yazıldığını allah kendi kitabında bize bildirmiş.bazı kesim kabul etmesede [okuyucuyu tenzih ederim]

kuran evrensel bir kitap olduğuna göre bizde buna iandığımızı idda ediyorsak ayette çok açık olduğuna göre benim allahın istediği ve tastamam olan abdest ayetini aynen uygulamamın ne sakıncası olabilir.ben inanıyorumki allahın son nebiside ben bana vahy olunanı uygularım sözüne dayanarak son nebininde kurana göre abdest aldığını idda ediyorum ve bende tıpkı son nebi gibi abdest alıyorum.

ve benim bu şekilde abdest almamı sayın talha nickli arkadaş yahudilere hizmet etmekle suçlamasını sizin gibi islam adına çalışan birinin bu konuda duyarsız kalmasınıda hiç beklemiyor ve bunu size yakıştıramadım.
ben kuranı uygulamaya çalışarak nebinin izinden gitmeye çalışan biri olarak bu yakıştırmayı kabul etmiyor ve o şahsı alemlerin rabbine havale ediyorum.


selam ve dua ile

Sayın kuranyeter
Bakın, bu forumda kimse kimseye cebretmez. Bir paylaşım platformudur burası. İslami bilgiler paylaşılır. Ancak bu formun çizgiside bellidir. Kimse sizin inandıklarınızı zorla değiştirmez ve sizin inancınız konusunda size cebretmez, kandi inanç ve bilgisi ile sizi doğru bildiğine yöneltmek ister. Tabii ki, bu forum, İslami inancının ve ehli sünnet yolunun istihza edilmesine de müsade etmez. Daha önce de dediğim gibi sizlerin gerek İslam, gerek ehli sünnet ve gerekse bunlara biad etmiş insanlara karşı farklı yorumlarınız belli kurallar içerisinde olduğu müddetçe, saygı ve sevgi ile karşılanmanız kadar doğal bir durum olamaz.

Bu arada dozu kaçmış, cedelleşmeye girilmiş münazaralar esnasında oluşan, muradını, maksadını aşan mesajlar nedeni ile hoş olmayan ifadeler ortaya çıkmakta ve bu herkesi üzmektedir. Ancak bu durumun tek taraflı kalmadını da görmekteyiz. Sınırları zorlayanları ise forum kuralları, forum yöneticilik yetki ve vazifesi gereği, kim olursa olsun, değerlendirmekteyiz.
 

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Hadisçilerin (hadis uzmanı alimlerin) ıstılahında sünnet, “Nebi’nin (s.a.v) gerek gönderildikten sonra ve gerekse gönderilmeden önce aktarılan hem söz, fiil, takrirleri; hem ahlakî hasletleri ve fizikî özellikleri ve hem de sireti (hayatı) hakkındaki rivayetlerin bütünüdür.” Muhaddislerin ekserine göre “sünnet”, “hadis” kelimesinin eşanlamlısıdır.

Muhaddislerin bu kavramı böylesine ta’mim etmesinin (genellemesinin) nedeni, teşri (hüküm koyma) ile alakası olsun olmasın, Resulullah’la ilgili her rivayeti nakletmenin, onlar tarafından birinci dereceden önem atfedilen konu telakki edilmesi ve uğraş alanı olarak belirlenmesidir.

Fakihlere Göre Sünnet

Fakihlere (fıkıh alimlerine) göre sünnet, “Resulullah’ın yaptığı sabit olup farz ve vacip olmayan şer’î hükümler” demektir. Onlar sünneti, farzın ve vacibin muadili (dengi) olarak kullanmıştır. Bu ıstılah, hicri ikinci asır ve sonrasında, tabiin döneminden sonra çıkmış ve yaygınlık kazanmıştır.

Karışıklığa Sebep Olan Nokta

Burada dikkatleri önemli bir hususa çekmek istiyorum, bazı mezhep fakihleri, Peygamber Efendimizin, sahabi ve tabiinin kelamında varit olan ve yukarda da değindiğimiz gibi “dinde tâbi olunması gereken şer’î yol ve Nebî’nin hanif menheci” anlamında olan ‘sünnet’ kelimesini, fıkıh ıstılahındaki anlamıyla anlayıp bu iki manayı birbirine karıştırmış ve onların sözünde geçen “sünnet” kelimesini bir amelin -fıkhî anlamda- sünnet olmasına delil kılmışlardır.

Bu, dikkat edilmesi gereken bir hatadır. Çünkü defaatle belirttiğimiz gibi, Nebevî hadislerde ve sahabe ve tabiinin sözlerinde varit olan “sünnet” kelimesi, yukarıda zikrettiğimiz anlama geldiği için hem itikat, hem ibadet, hem muamelat ve hem de ahlak, âdâp ve bunların dışındaki hususları kapsar. Dolaysıyla bu anlamıyla “sünnet”; farzları, vacipleri ve teşvik edilip müstehap olan söz ve amellerin tamamını içerir.

Fakihlerin kelamında ve fıkıh kitaplarında geçen “sünnet” ise farz, vacip ve mubahın muadili olmakla hudutlandırılan, fıkha özgü bir terimdir. Bu her iki anlam ve kullanım arasındaki fark açıktır. Bir amelin sünnet oluşunu, yani vacip olmayışını, Peygamber Efendimizin, sahabe ve tabiinin kelamında varit olan “sünnet” kelimesi ile ispata kalkmak, apaçık bir hatadır.

2- Sünnetin Hüccet Olmasını İnkâr Edenlerin Hükmü Nedir?

Bu soruya cevap vermeden önce, sünnetin, Kur`an-ı Kerim gibi şer’i hükümlerde delil kaynağı olabileceğini, öyle ki şer`i hükümlere delil getirme konusunda, aralarında herhangi bir farkın olmadığını ispatlamamız gerekir.

Sünnetin hüccet (delil) olabileceğini inkâr edenler şu dört grupta yer alır:

Birinci grup: ‘Mütevâtir’ ve ‘haber-ul ahad’ olmak üzere, sünnetin tamamının hüccet olmasını inkâr ederler.

İkinci grup: Sünnetin ‘haber-ul ahad’ kısmını inkâr ederler.

Üçüncü grup: ‘Haber-ul ahad’da yer tutmuş büyük bir bölümü inkar ederler. Bu inkar; “(Yapılan ilmi çalışmalarda) ‘haber’ul ahad’ yeterince tenkit edilmedi, şayet gereğince tenkit edilseydi, muhaddislerin ‘sahih’ diye hükmettikleri bir çok hadisin ‘zayıf’ olduğundan, şer`i hükümlere delil getirilemez olduğu ortaya çıkardı” iddialarıyla oluşan şüphenin neticesidir.

Dördüncü grup: Sünnetin başlı başına ahkâm koyabilirliğini inkar etmekle; sünnetin, Kur`an’ı yalnızca destekleyici ve açıklayıcı olmak üzere geldiğini iddia eder.

Biz de bunlara karşılık olarak, sünnet ve sünnetin delil oluşu konusundaki yazımıza dört bölümde yer veriyoruz:

• Birinci bölüm: Gerek ‘mütevatir’, gerekse ‘haber`ul âhad’ olsun; sünnetin genel bir kavramla hüccet olduğu konusunda.

• İkinci bölüm: ‘haber`ul ahad’ın hüccet olduğuna dair ispatlar hakkında.

• Üçüncü bölüm: Sünnetin ‘haber`ul âhad’ kısmının gereğince tenkit edilmiş olduğunun izahı hakkında.

• Dördüncü bölüm: Sünnetin başlı başına şer`i hükümler koyabilirliğinin îzahı hakkında.

I- ‘MÜTEVATİR’ OLSUN ‘AHAD’ OLSUN, SÜNNETİN TAMAMI HÜCCETTİR

‘Mütevatir’ olsun ‘ahad’ olsun, sünnetin bir bütün olarak hüccet olması, Allah’ın (c.c) kitabı ve Resulü’nün (s.a.v) sünneti, sahebe ve tabiinin söz ve amelleri ile sabit olduğu gibi dinin kesin delillerinden olan icmâ ile de sabittir.

Sünnetin hüccet olduğuna dair:

1. Kur’an-ı Kerim’den Deliller:

Allah (c.c), Kur`an-ı Kerim’in bir çok ayetinde, resulü Muhammed (s.a.v)’in sünnetinin hüccet olup her müslümanın uyması gerektiğini açıklamıştır. Kur`an-ı Kerim’in Allah’ın (c.c) kelamı olduğuna iman edeni; sünnetin de şer`i hükümlerde hüccet olduğuna iman etmesi gerekir ki bunu inkar eden Allah’ın (c.c) kelamını inkar etmiş olur.

Kur`an-ı Kerim’i incelediğimizde Allah’ın (c.c) Muhammed (s.a.v)’i elçilik misyonuyla bağdaşan bir takım özellik ve meziyetlerle donattığı kanısına varırız.

a)Bu özelliklerden biri Allah(c.c)’ın indirmiş olduğu kitap için resulünü bir açıklayıcı kılmasıdır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Biz zikri (Kur`an’ı) sana indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni beyan edesin (açıklayasın)”(Nahl, 44).
Beyan, Kur`an’da mücmel bir ifadeyi (genel kavram), ilgili hükümlerle açmakla düşünülebilir. Namaz, oruç, zekat, Hac gibi hükümlerin; şekil, vakit, sayı, miktar, şart, âdab ve diğer olması gereken maddelerin beyanı gibi. Bu ayet, mücmeli tafsil eden ve müşkilleri (anlaşılması zor) izah eden sünnetlerin hüccet oluşunu -ki bunlar sünnettin büyük çoğunluğunu oluşturur- ispatlar.

b)Peygambere bahşedilen bir diğer özellik; Allah’ın (c.c) kendisine yapılan itaat gibi peygamberine de itaat edilmesini vacip kılmasıdır. Allah (c.c) kendisine yapılan itaat ile Peygambere yapılan itaati ayırıp bunları başlı başına iki faklı itaat kılmıştır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Hiçbir Peygamberi Allah’ın izniyle itaat edilmesi dışında bir sebeple göndermedik.” (Nisa, 164).

“Ey iman edenler! Allah’a ve resulüne itaat ediniz!” (Enfal, 20).

“Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 80).

“Ey İman edenler! Allah’a itaat edin, Resul’üne itaat edin ve sizden olan emir (yetki) sahiplerine de… Şayet herhangi bir şeyde tartışmaya (nizaya) düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve Resul’üne havale ediniz. Bu daha hayırlı ve akıbet itibariyle daha güzeldir.” (Nisa, 59).

“Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar, aralarında vuku bulan anlaşmazlıklarda seni hakem kılmadıkça, sonra da vereceğin hükmü gönül huzuruyla kabul edip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 65)
 
K

kuranyeter

Guest
Hadisçilerin (hadis uzmanı alimlerin) ıstılahında sünnet, “Nebi’nin (s.a.v) gerek gönderildikten sonra ve gerekse gönderilmeden önce aktarılan hem söz, fiil, takrirleri; hem ahlakî hasletleri ve fizikî özellikleri ve hem de sireti (hayatı) hakkındaki rivayetlerin bütünüdür.” Muhaddislerin ekserine göre “sünnet”, “hadis” kelimesinin eşanlamlısıdır.

Muhaddislerin bu kavramı böylesine ta’mim etmesinin (genellemesinin) nedeni, teşri (hüküm koyma) ile alakası olsun olmasın, Resulullah’la ilgili her rivayeti nakletmenin, onlar tarafından birinci dereceden önem atfedilen konu telakki edilmesi ve uğraş alanı olarak belirlenmesidir.

Fakihlere Göre Sünnet

Fakihlere (fıkıh alimlerine) göre sünnet, “Resulullah’ın yaptığı sabit olup farz ve vacip olmayan şer’î hükümler” demektir. Onlar sünneti, farzın ve vacibin muadili (dengi) olarak kullanmıştır. Bu ıstılah, hicri ikinci asır ve sonrasında, tabiin döneminden sonra çıkmış ve yaygınlık kazanmıştır.

Karışıklığa Sebep Olan Nokta

Burada dikkatleri önemli bir hususa çekmek istiyorum, bazı mezhep fakihleri, Peygamber Efendimizin, sahabi ve tabiinin kelamında varit olan ve yukarda da değindiğimiz gibi “dinde tâbi olunması gereken şer’î yol ve Nebî’nin hanif menheci” anlamında olan ‘sünnet’ kelimesini, fıkıh ıstılahındaki anlamıyla anlayıp bu iki manayı birbirine karıştırmış ve onların sözünde geçen “sünnet” kelimesini bir amelin -fıkhî anlamda- sünnet olmasına delil kılmışlardır.

Bu, dikkat edilmesi gereken bir hatadır. Çünkü defaatle belirttiğimiz gibi, Nebevî hadislerde ve sahabe ve tabiinin sözlerinde varit olan “sünnet” kelimesi, yukarıda zikrettiğimiz anlama geldiği için hem itikat, hem ibadet, hem muamelat ve hem de ahlak, âdâp ve bunların dışındaki hususları kapsar. Dolaysıyla bu anlamıyla “sünnet”; farzları, vacipleri ve teşvik edilip müstehap olan söz ve amellerin tamamını içerir.

Fakihlerin kelamında ve fıkıh kitaplarında geçen “sünnet” ise farz, vacip ve mubahın muadili olmakla hudutlandırılan, fıkha özgü bir terimdir. Bu her iki anlam ve kullanım arasındaki fark açıktır. Bir amelin sünnet oluşunu, yani vacip olmayışını, Peygamber Efendimizin, sahabe ve tabiinin kelamında varit olan “sünnet” kelimesi ile ispata kalkmak, apaçık bir hatadır.

2- Sünnetin Hüccet Olmasını İnkâr Edenlerin Hükmü Nedir?

Bu soruya cevap vermeden önce, sünnetin, Kur`an-ı Kerim gibi şer’i hükümlerde delil kaynağı olabileceğini, öyle ki şer`i hükümlere delil getirme konusunda, aralarında herhangi bir farkın olmadığını ispatlamamız gerekir.

Sünnetin hüccet (delil) olabileceğini inkâr edenler şu dört grupta yer alır:

Birinci grup: ‘Mütevâtir’ ve ‘haber-ul ahad’ olmak üzere, sünnetin tamamının hüccet olmasını inkâr ederler.

İkinci grup: Sünnetin ‘haber-ul ahad’ kısmını inkâr ederler.

Üçüncü grup: ‘Haber-ul ahad’da yer tutmuş büyük bir bölümü inkar ederler. Bu inkar; “(Yapılan ilmi çalışmalarda) ‘haber’ul ahad’ yeterince tenkit edilmedi, şayet gereğince tenkit edilseydi, muhaddislerin ‘sahih’ diye hükmettikleri bir çok hadisin ‘zayıf’ olduğundan, şer`i hükümlere delil getirilemez olduğu ortaya çıkardı” iddialarıyla oluşan şüphenin neticesidir.

Dördüncü grup: Sünnetin başlı başına ahkâm koyabilirliğini inkar etmekle; sünnetin, Kur`an’ı yalnızca destekleyici ve açıklayıcı olmak üzere geldiğini iddia eder.

Biz de bunlara karşılık olarak, sünnet ve sünnetin delil oluşu konusundaki yazımıza dört bölümde yer veriyoruz:

• Birinci bölüm: Gerek ‘mütevatir’, gerekse ‘haber`ul âhad’ olsun; sünnetin genel bir kavramla hüccet olduğu konusunda.

• İkinci bölüm: ‘haber`ul ahad’ın hüccet olduğuna dair ispatlar hakkında.

• Üçüncü bölüm: Sünnetin ‘haber`ul âhad’ kısmının gereğince tenkit edilmiş olduğunun izahı hakkında.

• Dördüncü bölüm: Sünnetin başlı başına şer`i hükümler koyabilirliğinin îzahı hakkında.

I- ‘MÜTEVATİR’ OLSUN ‘AHAD’ OLSUN, SÜNNETİN TAMAMI HÜCCETTİR

‘Mütevatir’ olsun ‘ahad’ olsun, sünnetin bir bütün olarak hüccet olması, Allah’ın (c.c) kitabı ve Resulü’nün (s.a.v) sünneti, sahebe ve tabiinin söz ve amelleri ile sabit olduğu gibi dinin kesin delillerinden olan icmâ ile de sabittir.

Sünnetin hüccet olduğuna dair:

1. Kur’an-ı Kerim’den Deliller:

Allah (c.c), Kur`an-ı Kerim’in bir çok ayetinde, resulü Muhammed (s.a.v)’in sünnetinin hüccet olup her müslümanın uyması gerektiğini açıklamıştır. Kur`an-ı Kerim’in Allah’ın (c.c) kelamı olduğuna iman edeni; sünnetin de şer`i hükümlerde hüccet olduğuna iman etmesi gerekir ki bunu inkar eden Allah’ın (c.c) kelamını inkar etmiş olur.

Kur`an-ı Kerim’i incelediğimizde Allah’ın (c.c) Muhammed (s.a.v)’i elçilik misyonuyla bağdaşan bir takım özellik ve meziyetlerle donattığı kanısına varırız.

a)Bu özelliklerden biri Allah(c.c)’ın indirmiş olduğu kitap için resulünü bir açıklayıcı kılmasıdır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Biz zikri (Kur`an’ı) sana indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni beyan edesin (açıklayasın)”(Nahl, 44).
Beyan, Kur`an’da mücmel bir ifadeyi (genel kavram), ilgili hükümlerle açmakla düşünülebilir. Namaz, oruç, zekat, Hac gibi hükümlerin; şekil, vakit, sayı, miktar, şart, âdab ve diğer olması gereken maddelerin beyanı gibi. Bu ayet, mücmeli tafsil eden ve müşkilleri (anlaşılması zor) izah eden sünnetlerin hüccet oluşunu -ki bunlar sünnettin büyük çoğunluğunu oluşturur- ispatlar.

b)Peygambere bahşedilen bir diğer özellik; Allah’ın (c.c) kendisine yapılan itaat gibi peygamberine de itaat edilmesini vacip kılmasıdır. Allah (c.c) kendisine yapılan itaat ile Peygambere yapılan itaati ayırıp bunları başlı başına iki faklı itaat kılmıştır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Hiçbir Peygamberi Allah’ın izniyle itaat edilmesi dışında bir sebeple göndermedik.” (Nisa, 164).

“Ey iman edenler! Allah’a ve resulüne itaat ediniz!” (Enfal, 20).

“Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 80).

“Ey İman edenler! Allah’a itaat edin, Resul’üne itaat edin ve sizden olan emir (yetki) sahiplerine de… Şayet herhangi bir şeyde tartışmaya (nizaya) düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve Resul’üne havale ediniz. Bu daha hayırlı ve akıbet itibariyle daha güzeldir.” (Nisa, 59).

“Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar, aralarında vuku bulan anlaşmazlıklarda seni hakem kılmadıkça, sonra da vereceğin hükmü gönül huzuruyla kabul edip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 65)


selam samanyolu
böyle uzun bir yazıyı yazmıssın bizde cevap verelim.
sizin bu yazdığınız yazı ve verdiğiniz ayetleri allahın izni ile bizlerde kurana baktığımızda görüyoruz bu sorulara yanlızca sitelerde cevap vermekle kalmıyoruz yaşadığımız şehirdede sizler gibi düşünen kuran ve hadis konusunda kendini çok iyi yetiştiren kişi ve arkadaşlarımız var bu soruları onlarda dahası onlardan önce şafii mezhebine uyduğum dönemde kendi kendimede sordum bu soruları sorduğunuz bu soruların cevabı nı allahın izni ile hepsini kurana dayanarak cevapadım kuran tas tamam bir kitaptır.
namaz vakitleri hac dönemi namaz rekatları ve nekadar zekat verileceği ve infak ne kadar olmalıdır,bu soruları ben allaha sordum allahta bunların hepsini net bir şekilde bizlere izah ediyor.

aramızda tek fark var biz diyoruzki kuranda her şey yazılı sizde kuranı diğer kitaplarla destekliyorsunuz. anlaşamadığımız nokta burası burada anlaşırsak gerisini rahatlıkla anlaşırız.
önemli olan yola çıkmaktır,yola çıkanı allah yanlız bırakmaz.


selametle kal
 

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
sevgili kardeşim zaten söylediğin konularda anlaşıyoruz biz kuranı inkar etmiyoruz ama benim anladığın kadarıyla siz sünneti inkar ediyorsunuz eğer yanlış anladıysam hakkınızı helal ediniz. benim amacım tartışma yapmak değil yukarıdada yazdığım gibi yüce dinimizi tam olarak anlamak tabiki fikir ayrılığı olacak ama kişilere inandıklarını kuran ve hadislerle yada sahabelerin örnek davranışları ile düzgün biçimde anlatırsak hem birbirimizi kırmamışoluruz hemde yanlış söylediğimiz bir söz yüzünden mazallah küfre sapmaktan kurtulur. selam ve dua ile
 

berguzar

New member
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
59
Sayın kuranyeter

Eğer Kur'an ın iniş sırasını incelerseniz, söz konusu Maide Suresinin en son surelerden olduğunu görürsünüz. Bu, bahsigeçen ayetin Peygamberimizin vefatına yakın yıllarda nüzül ettiğinin işaretidir.

Oysa, Peygamberimize namaz, vahyin ilk geldiği dönemlerde emredilmiş, nasıl abdest alıp, nasıl namaz kılacağı da Cebrail (a.s.) tarafından bizzat gösterilmiştir.
Maide 6 ayetinin Elmalı tefsirinde de bu konu size ışık tutacak ölçüde vardır.

Ancak her şeye rağmen inanmak veya inanmamakta muhayyersiniz. Bizlerin bu konuda inancını tamamlayan doneler oldukça sağlam, çeşitli ve yeterlidir.

Selam ile

sevgili bekir:

kurandan iyi biliyoruzki Allah Hz Meryem hakkında o secde edenlerle beraberdi der, bundan ne anlamamız gerekir?

Selametle....
 

berguzar

New member
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
59
sevgili bekir;
ayetler aşağıda,bu ayetlerden ne anlamamız gerekir, yani meryem de namaz kılıyordu diyebilirmiyiz?
selametle....

42 Bir de melekler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem, Allah seni seçti. Seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınları üstüne yüceltti."

--------------------------------------------------------------------------------

43 "Ey Meryem, Rabbinin huzurunda saygıyla el bağla. Secdeye kapan ve rükû edenlerle birlikte rükû et!"
 

berguzar

New member
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
59
ali imran suresi surenin adını yazmayı unuttum, özür....
 
Üst Alt