Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Laik Cumhuriyet Tanımı

Z

zemahseri

Guest
bakınız bu durum iman münafıklarının durumunun aynıdır bir kişi istediği kadar diliyle imanını ikrar etsin kalbiyle tasdik etmedikçe iman etmiş değildir şu halde Lukatto istediği kadar o yasaları kabul ettiğini ikrar etsin kalbiyle tastik olmadıkça sirk, küfür sözkonusu değildir ...hem saygıdeğer Mhmt çok yerinde ifade etmiş durum o kadar nettir...dua ile...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
bakınız bu durum iman münafıklarının durumunun aynıdır bir kişi istediği kadar diliyle imanını ikrar etsin kalbiyle tasdik etmedikçe iman etmiş değildir şu halde Lukatto istediği kadar o yasaları kabul ettiğini ikrar etsin kalbiyle tastik olmadıkça sirk, küfür sözkonusu değildir ...dua ile...

Teşekkür ederim, ama bir iki soru var.

"Nifak, kalbte olursa küfür, amelde olursa suçtur" (Kurtubî, Tefsir, VIII, 212).

Bu durum da, Lucatto suçlu ise suçu nedir?

Lucatto'nun kalbinde ki gerçek duygularını kim biliyor?

Münafığın şu üç alâmeti; "konuştuğu zaman yalan söyler, vadettiğinde vaadinden döner, kendisine birşey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder" Lucatto da nasıl zuhur etmiştir ve "amelî nifak çoğalınca ileride müslümanın îtikâdî nifaka yaklaşma tehlikesi doğabilir. " sözünü hatırlatır mı?

Şimdiden teşekkür ederim...

 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
hem saygıdeğer Mhmt çok yerinde ifade etmiş durum o kadar nettir...dua ile...

Bu durum da sevgili Mehmet'ten beklediğimiz cevapları acaba siz verebilirmisiniz?

Mehmet demiş ki :

İslam'da Ehven-i Şer vardır. Bu, Hak'kın olmadığı yerde, varolan batıldan kötünün iyisini seçebilme hakkı/imkanı demektir.


Biz sormuşuz ki:

Yukarıda ki ehven-i şer kavramının nasıl, nerde ve niçin geçerli olabileceği hakkında şer'i deliller verme imkanı varsa bu mesele hal olmuştur inşallah...
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Bu mr. Lucatto müslüman mi degil mi?

Degerlendirme tam neye göre yapilacak kriterler neler ben anlayamadim. Müslüman degilse, islam üzerinden niye tartisiyoruz?
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Tıkla

Bu konudan almadım, ama izah edilmiş aynı bu konuda olduğu gibi:p
....

Şimdi demekki ben konuyu anlamıyorum. Son yorumum, izahı diye düşündüğüm için verdim. Necatinin ne yaptığı belli değil mi?
Şimdi birde Necatinin niyetini sorgularsak olmaz. Bu Necatinin İslamdaki hükmü nedir? Sorusuna caiz olur ya da olmaz gibi bişey mi diyeceğiz? Yok o beni aşıyor öyle ise zaten. Değilse tok karnına bi daha okuyum ben o zaman:)

selametle..

Rica ederim Mehmet'im. Gayet güzel anlıyorsun bence de, br fark var, manavın terazi kefelerinde altın tartmaya benzemiş biraz... Yani ehveni şer, iki şerden birisinin, ehven olanının tercihi. Oysa burada Lucatto'nun önünde ki seçenek, Allah'ın "Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. " ayeti ve mukabilinde onu reddeden bir kanundur. Bu ikisi arasında (haşa) nasıl bir ehveni şerlikten söz edebiliriz ki? Bilmem daha iyi anlatabildim mi? Belki bende beceremiyorum bu işi, kusura bakma :)
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bu mr. Lucatto müslüman mi degil mi?

Degerlendirme tam neye göre yapilacak kriterler neler ben anlayamadim. Müslüman degilse, islam üzerinden niye tartisiyoruz?

Bu Lucatto Müslüman Alp Kardeş, hem de has Müslüman. Bu kardeşi İtalya da vekil etmişler, o da vekil olmak hasebiyle yemin ediyor. Yemin ederken diyor ki " Ben Allah'ın hükümleri ile iş yapmayacağıma yemin ederim." Mevzuu bu...
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Bu durum da sevgili Mehmet'ten beklediğimiz cevapları acaba siz verebilirmisiniz?

Mehmet demiş ki :

İslam'da Ehven-i Şer vardır. Bu, Hak'kın olmadığı yerde, varolan batıldan kötünün iyisini seçebilme hakkı/imkanı demektir.


Biz sormuşuz ki:

Yukarıda ki ehven-i şer kavramının nasıl, nerde ve niçin geçerli olabileceği hakkında şer'i deliller verme imkanı varsa bu mesele hal olmuştur inşallah...
:)
Abi bende cevap olarak senin açtığın Ehven-i Şer konusunu vermiştim. Yani o konuda ki tanım da benim kastettiğim tanım manasında. Ama son yazından anladım ki; dini satmak ya da terk etmekten bahsediyorsun. Zaten dini terk etmek olursa dinden çıkar kişi. Mesela şöyle: Kişi bunu kabul etmiş ise niyeti önemlidir. Burada Yasir ailesinin çocuklarını vermiştim örnek olarak yukarda. O, yaşamak için kabul ettim demişti Lut uzza gibi putların ilahlığını. Ama sadece dili ile söyledi. Efendimize sorudğunda ise dinden çıktım mı diye, hayır dedi. Yani kasttım bunun gibi.
˜Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken dini inkâr etmeye zorlanıp da yalnız dilleriyle inkâr sözünü söyleyenler hariç, kim imanından sonra Allah’ı inkâr ederek gönlünü inkâra açar, gönlüne küfrü yerleştirirse, onlara Allah tarafından bir gazap, hem de müthiş bir azap vardır.’ (Nahl,16/106).
Bu ayetteki gibi, şartlar gereği demek istedim. Ama koltuk için keyfi ise, AllahuAlem, kalbinin iman ile dopdolu olduğu tartışılır.
Est. abi. belkide ben anlatamıyorum. Var bi kopukluk ama bi yerlerde. Hayırlısı.. :)

selametle..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Hayır, o mana da olmaz kardeşim.

Sanatta; bir makinayı işlettirmekte Hasan ile İsac'ın oyu muteber olduğu gibi , şeriat karşı olmadığı gibi, mesalih-i siyaset(siyasi yarar) ve iktisadi menfaatler de bu tiptir. Ehil olanın oyu muteberdir.

Zira, siyasetçinin vazifesi dini tekmil değildir. Mesela, tarım politikası geliştirmektir. İnanç hürriyeti için mücadeledir. Gerçek manada ekonomik fayda ise zaten Müslümandır. Faizci sistem zaten her halukarda Müslüm gayr-ı müslim için zarardır. Yemin ettiği sistem eğer faizci ise zaten onu kabul etmek, Allah ve Peygamberine savaş açmaktır. Ama kabul etmeden o yasalara yemin etmek demek, o fazici sitemi yıkmak için mücadele etmek niyetidir ki haktır.


Yerlere seriyor bu mantık beni... Siyasetçi önce insan ve kuldur. Kişinin en evvel ki vazifesi bu çerçevede hareket etmektir. Bu da Müslüman bir siyasetçi de olsa yükümlülüğü önce Allah'a ve emirlerine muhalefet etmemektir. Tarımdır, ekonımidir, hukuktur ne iş ile meşgul olacaksa olsun, öncelikle Rızai İlahiden ayrılmamaktan mesuldür.

Kişinin kalben ne istediğini sadece Allah bilir. Biz burada fiilen yapılan davranışa bakıyor ve bundan sonuç almaya çalışıyoruz. Velev ki, Lucatto gibi siyasetçiler, "kerhen yemin ettim, kalben reddediyorum bu yemini" beyanından acizdir. Bu durumda bu niyete "haktır" diyebilmenin mantığını satırlara yazabilmek mümkün değil gibi...



Demek Luccatto madem siyaset ve ekonomi politikaları geliştirmek için gelmiş , madem siyaset ve ekonomi sanatır ve madem İtalya'da işi ehline veriyorlar, iş ahlakına bakıyorlar, teşrik-i mesai uyguluyorlar ve hakeza demek Müslümandır. Yemin etse kefaret lazım olmaz.


Yani Duha, vallahi hayret ettim sana. Şimdi, her taraftar bulan sanata nasıl Müslüman payesi koyabiliyorsun?! Ve üstelik yeminine de kefaret dahi icab ettirmeden? Çok mu acele yazıyorsun yoksa?..



Ama adalet ve hukuk ise aslın değiştirimesi mümkün olmaz. Uygulama ve tercih meselesidir, meşveret esastır. Eğer ki, kişiler kanundan üstünse Lucatto bunu düzeltmek için gayret edecek ve eğer kanunlar zalimse, aslolan değişmiştir lucatto yine düzeltilmesi için mücadele edecek. Demek esas olan akıbet ve ameldir.

Nasıl bir cümle bu? "Adalet ve hukuksa değişmesi mümkün olmaz ama uygulama ve tercih meselesidir." Hiç bir şey anlamadım. Ve diğer kısmını da...



Siz eğer, Allah'ın kanununa muhalif kanunları olan bir ülkede idarecinin o kanunları korumak adına edeceği yemine küfür derseniz, bunun manası o kanunun değiştirmek için harbin esas olduğunu söylemektir.

Oysa harb silahla olur ve silah ise devlettedir. Hem ordu dahi halktandır. Demek ki kardeş kanına cevaz veriliyor.

Muhabbetle


Çok güdük bir mantık. Cihad/Mücadele çok çok değişik ve farklı etkinliklerle yapılır. Harb gerekmez. Ama cihad edecek insanın şeriatın nehyine yemin etmesi zarureti diye bir maruzata cevaz verebilmek, bir Müslüman için, sırattan zor olsa gerek...
 
Z

zemahseri

Guest
Bu durum da sevgili Mehmet'ten beklediğimiz cevapları acaba siz verebilirmisiniz?

Mehmet demiş ki :

İslam'da Ehven-i Şer vardır. Bu, Hak'kın olmadığı yerde, varolan batıldan kötünün iyisini seçebilme hakkı/imkanı demektir.


Biz sormuşuz ki:

Yukarıda ki ehven-i şer kavramının nasıl, nerde ve niçin geçerli olabileceği hakkında şer'i deliller verme imkanı varsa bu mesele hal olmuştur inşallah...

esselam sormuş olduğunuz soruya kendi kalemimle cevap vermek istedim lakin sahsım adına muazzam bulduğum bir bilgiyi parçalamak istemedim zira anlatım fazla eksik değil düşüncesindeyim bu nedenle yazıyı orjinal haliyle aktarmak istedim insallahü teala kafi gelir...


Ehven-i Şer, Şer Midir?


Hilkatte hayır asıl ve esas, şer ise tebeidir. Hayır külli, şer ise cüz'idir. (Muhakemat, Dokuzuncu Mukaddeme, s. 44) Şerler ise hayırları göstermek ve fark ettirmek içindir. Çünkü her şey zıddı ile bilinir. Karanlık olmazsa ışık, soğuk olmazsa sıcaklık fark edilmez, ölüm olmazsa hayatın değeri anlaşılmaz.
Adalet, hak sahibine hakkını vermek ve haksızı cezalandırmak, yani zulüm ve tecavüze engel olmaktır. Peygamberimiz (sav), "Zalime de, mazluma da yardım ediniz" buyurmuşlardır. Sahabeler, "Zalime nasıl yardımcı olalım'" diye sorunca Hz. Peygamber, "Zulmüne engel olmak, onu zulümden çekmekle" cevabını vermişlerdir. (Buhari, İkrah, 7)
Ehven-i Şer, zulmü önlemeye çalışmaktır. Bu ise bir adalet-i izafiyedir. Adalet-i izafiye ise, "Küllün selameti için, cüz'i zararları kabul eden, büyük zulüm ve haksızlıkları önlemek için az bir zarara rıza gösteren bir adalet-i nisbiyedir."
Bediüzzaman, "Şerr-i cüz'i için hayr-ı kesiri tazammun eden emri terk etmek, şerr-i kesiri işlemek demektir. 'Ehvenüşşerri' ihtiyar elzemdir." (Muhakemat, 23) der. Adalet-i izafiye küllün selameti için cüz'ü feda eder, cemaat için ferdin hakkını nazara almaz. Ehven-i şer diye bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez; gidilse zulümdür. (Mektubat, 57)
Ehven-i Şer, şerden kurtuluşun ifadesidir. Hayrın olmadığı ve şerlerin istila ettiği bir durumda hayra yol açmak, şerden kaçmak için yapılacak bir eylemdir. İki şerli işin en az zararlısını tercih etmektir. Bu durumda ehven-i şer, şer değil, bir nevi adalet-i izafiyedir.
İnsanların aklına şöyle bir soru gelmektedir: Acaba, şerlerin kaynağın olan ve şerleri işlemeye vesile olan şeytanın yaratılması şer değil midir?
Bediüzzaman Said Nursi (ra) bu suale şu cevabı vermektedir: "Haşa, halk-ı şer, şer değil, kesb-i şer şerdir. Eğer şerr-i kalil olmamak için, hayr-ı kesiri intaç eden bir şer terk edilirse, o vakit şerr-i kesir irtikab edilmiş olur. Cihada asker sevk etmek ve kangren olmuş parmağı kesmek, halbuki, zahiren şerdir. Parmak kesilmezse el kesilir, şerr-i kesir olur. (Mektubat, 47)
Mecelle'de "Ehven-i Şerreyn (kaçınılmaz iki şerden hafif olanı) ihtiyar olunur" (Mecelle, 29) der. Çünkü iki şerle karşılaşınca hafif olanı işlenerek büyüğünün çaresine bakılır. (Mecelle, md. 28) ve "Daha şiddetli olan zarar, daha hafif olanı ile izale olunur" (md. 27) demektedir. Bu ve benzeri prensiplerle, akıl ve mantığın rahatlıkla kabul edebileceği bir sistem dahilinde genelde hukuki hayata bir esneklik ve istikrar kazandırılmasına ve adil bir dengenin kurulmasına çalışılmıştır. (H. Yunus Apaydın, Şamil İslam Ansiklopedisi, 2:83)
Eğirdir Kaymakam Vekili İhsan Üstündağ, 1930 yılarında bir mesele için Eğirdir Mal Müdürü, eczacı ve bir doktor ile Barla'ya giderler. Eczacı, "Allah, niçin şerleri yaratıyor?" diye itiraz eder. Kaymakam Vekili "Bunu Hoca efendiye sorarız" der. Barla'ya varınca Bediüzzaman'ı ziyarete giderler. Onlar daha sormadan Bediüzzaman:
"Şimdi size şerrin nasıl hayır olduğunu anlatacağım" diyerek söze girer: "Kangren olmuş bir parmağı kesmek şer değil; hayırdır. O kesilmezse, el kesilir. O zaman daha büyük şer olur. Demek, Allah bu şerri hayır için yaratmış. Siz eczacı veya doktorsunuz, bunları daha iyi bilirsiniz. Ayrıca, bir hindinin altına yumurta konsa, bunların çoğu bozulsa, azı hindi olsa, bu şerdir denilmez" diye ikna edici bir cevap verir. (Son Şahitler, 4: 300)
Siyasete ehven-i şer noktasından bakılmalı, niçin?
"Siyasetçilerin yanlışlarına 'ehven-i şer' olarak bakınız. Azamüşşerden kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faideniz dokunsun." (Emirdağ Lahikası, 458)
Neden Ehven-i şer: İslam terbiyesi bozulmuş, siyasetin cinayetleri büyük, siyasetçi dini siyasete alet etmeye mecbur. (Emirdağ Lahikası, 386) Bu ise azamüşşerdir. Çünkü bu bozuk cemiyette imana güç vermek lazımdır. İman kamil olmayınca ibadet ve ahlak ile ilgili hususlarda mesafe alma imkanı olmaz. Bu hususta yapılacak her çaba, boşa emekten öteye gitmez. Bunun için yapılacak en müspet ve doğru tercih, bilhassa siyasette, iyiye götüren yola girmektir. Mesela, bir öğrencinin pekiyi alması idealdir. Öğrenci çok zayıf durumda ise ondan pekiyi alması beklenilmez, o zaman ideal olan zayıfını kurtarmak için çalışarak geçer not almasını sağlamaktır. Bu ise ehven-i şerdir. İyiye ve Pekiyiye bu şekilde gidilebilir. Buna şerdir denemediği gibi ehven-i şere de şerdir denilemez.
Bediüzzaman Hazretleri bu nedenle "Demokratlar komünistlik ve dinsizliğe karşı bize yardımcıdır." (Emirdağ Lahikası, 423), "Ehven-i şer olarak desteklenmelidir." (Emirdağ Lahikası, 424) buyurur.
"Biz hayırız; ehven-i şer şerdir." diyerek meydana çıkanların nasıl "azamüşşerre" sebep oldukları çok tecrübe ile sabittir. O tecrübelerden de ehven-i şerrin şer değil, hayra giden yolu açmak olduğu ortaya çıkmıştır....

dua ile...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Çok teşekkür ederim.

Evet, sizce de makbul bir kaynaktan ehveni şer kavramının ne olduğu teyid edildi. Şimdi bu bilgiler ışığında,
konu kahramanı Lucatto'nun önünde ki seçeneklere bakarak bu kavramla karşılanıp karşılanamayacağına karar verelim.

Allah'ın "Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. " ayeti ile verilen bir emir ve bu emre mukabil de ilahi emirlere uymayı reddedeceğini, o emirlerle hüküm vermeyeceğini kabule ait bir yemin var.

Bu durumda ehveni şer hükmü ile hareket mümkün mü dür?
 
Z

zemahseri

Guest
Saygıdeğer Bekir izninizle size bir soru sormak istiyorum... bir nedenle yahut nedensiz namaz kılmayan kişi kafirmidir?

(vakit olarak kifayetsizim anlayışınızı istirham ediyorum )

dua ile...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Saygıdeğer Bekir izninizle size bir soru sormak istiyorum... bir nedenle yahut nedensiz namaz kılmayan kişi kafirmidir?

(vakit olarak kifayetsizim anlayışınızı istirham ediyorum )

dua ile...

Rica ederim Efendim, tabii ki mümkün mertebe, cevap verebildiğimizce olur yazışmalar.

Sorduğunuz sorunun genel kabul görmüş fıkhı cevabını ulema beyan eder ki; bir kul, Allah'ın emrini (mesela burada namazı) çeşitli sebep ve bahanelerle ifa etmez ise, büyük günaha girer. Eğer, bu bahaneleri devam ettirerek namazı kılmamaya devam ederse, süreklilik hali oluşursa, bu kulun imanı çok tehlikeli bir noktadadır, küfre gitmektedir. Eğer, namazı reddederek kılmaz ise de, bu hareket küfürdür.

Ancak, bazı içtihat sahipleri, kul, namazı Allah'ın bir emridir deyip, reddedmese bile, sürekli terk edenin durumunda da küfür var derler.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bekir kardeş, yazılanı önyargılı okuduğuna kani oldum. Zemahşeri kardeş ile aynı şeyleri yazıyoruz. Bana itiraz ediyorsun, ona teşekkür. Yo kıskanmıyorum. Ama karar verelim, sorun sorgulamak mı, sormak mı? Bizi sınava mı sokuyorsun, teat-i efkar mı? Sorunun cevabının mı istiyorsun, yoksa zaten cevabın varda onu bulana alkış mı atacaksın?

Neyse.

Yok sevgili Duha. Ön yargılı değilim. Kesinlikle öyle düşünme, ne sana, ne başkasına. Zemahşeri ile aynı şeyleri yazmıyorsun, ya da ben öyle anlamıyorum ve zemahşeri ya de sorularla mukabele ediyorum. Sen bıkmışsındır teşekkürden :) diye sana etmedim...

Sorgulama yok, ön yargı yok, ekabirlik yok. Bu bir alkış paranoyası da değil. Sadece ve sadece, perdelenmiş gözlerimizin açılmasına gayret...



Siyaset dünya işlerini düzenlemek vazifesine sahip bir sanat dalıdır. Adetullah kaidelerine bağlıdır.

Eyvallah, katılıyorum.


Sizler mevcut iğrenç siyasete göre bakıyorsunuz. Hani, siyasete milliyetini alet eden, dinini alet eden, halkın değer verdiği şahsiyetleri alet eden, kendi ideolojisini resmi ideoloji haline getirmeye çalışan kirli ve iğrenç siyaseti düşünüyorsunuz.

Ben ise inancı, dini, ırkı, fikri ne olursa olsun halkın rahatı ve refahı için ploitika üreten, halkın sorunlarını halleden imaret(memurluk, hizmetkarlık) olarak görüyorum. Siyaset, dış poltikadan tutun, asayiş, tarıma, ticaret , ulaşım, kültür- sanat, adalet; her türlü dünyevi işlerde halkın problemini çözen sanat dalıdır.

İyi, güzel de Duha, biz burada teorisyenlik yapmıyoruz, cennette de değiliz, bu günün var olan gerçekleri üzere konuşmalı değilmiyiz.


Dinin tekmil edildiği fetva makamı, kişilerin kutsandığı, milliyetlerin kusursuzluğunun ilan edildiği, devlet için halkın feda ediliği arena değildir. Siz şu an mecliste bulunan bütün partilerin ideolojik olduğunu görerek karar veriyorsunuz.

Bahsetiğim siyaset anlayışında partiler ideolojilerine göre değil sorun çözme tekniklerine göre sınıflandırlmaktadır.

Ben yazarken siyaseti görüş açıma göre yazıyorum. Ona göre değerlendiriniz.

Hayır, senin saf ve masumane siyaset zihniyetine göre hiç bir şey yazma. O lazım değil. Bize yaşanan/yaşanabilir, önümüzde misalleri olan siyasetten yaz. Yoksa doğrunun ne olduğunu herkes biliyor...


Şimdi , siyaset bir sanat dalı ise , ama mevcut sisteme yani, ideolojisini devlet ideolojisi haline getiren bir sisteme uyacağına yemin ediyorsa dinen caiz olmaz.

Ama mevcut sistemi değiştirmeyi umud ederek oraya gelmişse, demek ki, önce yemin edecek ve sonra işine bakacak. Ehven üşerdir.

İşte burada takılıp kalıyoruz. Bu siyaset ve sair sanat olan her şey, şeriatın dışında işlermidir? Şeriat kuralları bunları kapsamıyor mu? Peygamber Efendimiz " Besmelesiz başlayan her iş eksiktir" derken, Besmele de murat nedir peki?



Biz o yemindeki niyeti elbet bilemeyiz. İhtimalelleri konuşuyoruz. Biz neticeye ve işe bakarız. Eğer mevcut sistemin piyonu olmuşsa istediği kadar niyeti iyi olsun bizi ilgilendirmez. Merduttur. Niyeti hususunda, Ahirete dönük olarak, Allah'a hesap verecek. Bana düşen hüsn ü zandır.

Akıl var, Allah'ın emri var, Peygamberin hadisi var, sen bunları akıl ile değerlendirirsen nasıl hüsn ü zan da bulunabilirsin. Bunun adı hüsn ü zan olmaz, bananecilik olur bence...

Dünyada ise azarımızla ve bir daha onu seçmeyerek tokat yiyecek. Niyeti ister iyi ister kötü olsun. Biz cennetlik seçmiyoruz, dünya işimizi idare edecek, problemlerimizi halledecek hizmetkarlar seçiyoruz.

Muhabbetle

Soru zaten bu cevabın muhatabı değil Duha... Bu da bir başka konu.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Ben sana hayret ettim.

Dünyada iyi olan ne varsa Müslümandır. Kötü olan ne varsa şeytandandır.

Avrupa bugün ilerlemişse, Müslüman sıfatları iledir. Müslüman sıfat başka kimlik başka.

Mesela, Avrupalılar işlerinde yazışır. Bunu İslam adına yapmaz. Ama alış verişte yazışmak Kuranidir. Demek yazışma işi Müslümandır.

Madem siyaset sanattır. O sanatı hakkı ile icra etmek Müslümandır. Siyaset sanatını hakkı ile icra etmek niyeti ile yemin eden birinin yeminine kefaret vermesi gerekmez.

Öyle bir genelleme ile hüküm konulamaz Duha Kardeşim.

Şimdi, Amerika hakkıyla/en etkili şekilde siyaset yapmış, Müslüman'ı katledebilme marifetine ulaşmış. Nasıl Müslüman siyaset bu? Neyse, buna çok örnek verilebilir ama konunun aslı ile ilgisi olmadığı için uzatmayalım.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Haklısın , bu cümleyi Risale-i Nur okuyan kişi ancak anlar. Bazen forumları iltibas ediyorum.

Sadece bu konuları müzakere ettiğimiz, gerçekten bilgili özel bir grubumuz var. Bazen bu forumda da onların anlayışına göre yazıyorum.

Özür dilerim. Cümlemin tercümesini daha sonra yaparım inşaallah.

Muhabbetle

Evet, bizim seviyemizi göz önünde bulundurun lütfen... :)
 
Z

zemahseri

Guest
Rica ederim Efendim, tabii ki mümkün mertebe, cevap verebildiğimizce olur yazışmalar.

Sorduğunuz sorunun genel kabul görmüş fıkhı cevabını ulema beyan eder ki; bir kul, Allah'ın emrini (mesela burada namazı) çeşitli sebep ve bahanelerle ifa etmez ise, büyük günaha girer. Eğer, bu bahaneleri devam ettirerek namazı kılmamaya devam ederse, süreklilik hali oluşursa, bu kulun imanı çok tehlikeli bir noktadadır, küfre gitmektedir. Eğer, namazı reddederek kılmaz ise de, bu hareket küfürdür.

Ancak, bazı içtihat sahipleri, kul, namazı Allah'ın bir emridir deyip, reddedmese bile, sürekli terk edenin durumunda da küfür var derler.

Saygıdeğer Bekir ifadeniz doğrultusunda namaz kılmayanın keza bir nedenle oruç tutmayanın ha keza bir çok örnek olabilir Maide 44 ayeti kerimesine göre kafir olduğu hükmü ortaya çıkar ki buda kelamullahta günahın karşılığı gazap, öfke ,cehennem ateşi,vs... gibi kuranı uyarılarla çelişki oluşturur... lakin biliriz ki kelamullahta hiç şeksiz bir çelişki la mümkündür...şöyle ki söz konusu ayeti kerime islamın ilk yıllarında da bir tartışmaya konu teşkil etmiş bir takım sapık mezhepler günah işleyen müslümanları küfürle itham etmişlerdir hatta ve hatta hariciler hakem olayında söz konusu ayete dayanarak Hz Aliyi tekfir ilan etmişlerdir...halbuki cumhur imam ve müctehitler tekfir ilan edenlerin bu iddelarını çürütmüş günah işleyen bir müslümanın kafir olmadığını açıklamışlardır...şimdi arzu ederseniz söz konusu ayetle ilgili yorumları aktarayım....

Bu ayetin tefsirinde Taberi Camiu'l Beyan tefsirde ayette geçen "küfrün islamdan çıkma manasında değil, Allah'ın nimetini inkar, yani nankörlük manasında" olduğunu ve bidat ehli olan İbadiye grubunun bu ayeti yönetimi elinde bulunduranların küfrüne delil gösterdiklerini izah eder ve ibni Abbastan şöyle bir rivayette bulunur: "Kasden inkar ederek Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen kimseler kafirlerdir. Kabul ettiği halde onunla hükmetmezse zalim veya fasık olur."
Nitekim, hemen bundan sonraki ayetlerde Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenlerin zalim ve fasıklar olduğuna dikkat çekilmektedir.şöyleki aynı rivayeti İbni Abbastan İmam Nesefi de nakletmektedir. İmam Fahrüddin Razide Tefsiri Kebir isimli eserinde bu ayetin tefsirini yapmakta Haricilerin bu husustaki görüşlerinin yanlış olduğuna işaret ederek şöyle demektedir: "Bir kimse Allah'ın hükümleriyle hükmetmezse dahi kalbiyle o hükümlerin doğruluğuna inanırsa kafir olmaz. Zira küfür hak olan hükümleri kalbiyle inkar ve lisanıyla reddetmektir . Fasık kalbiyle tasdik ettiği için mümindir. İmanla beraber Allahın hükümlerinin aksi ile hüküm vermek diğer günahlar kabilindendir….

Kadı Beyzavi ise Allahın hükümlerini inkar edip onlara hakaret edenlerin kafir olacaklarım açıklamaktadır. İbni Kesir bu ayetin Yahudiler hakkında nazil olduğunu ifade ederken Osmanlı devletinin şeyhül islamlarından olan Ebus Suud Efendi ayette geçen hükmetmemeyi inkar manasında almakta ve "Allah'ın hükümlerini hakir ve basit görerek inkar eden kimse, kim olursa olsun dinden çıkar" demektedir. Diğer çağdaş müfessirler de, ayette geçen "hükmetmeyenler" ifadesinin, "inkar edenler," yani "tasdik etmeyenler" manasına geldiğini söylemektedirler. Konyalı Vehbi Efendi, "Eğer ayetten maksat bu olmasa Kur'an'ın hilafında birşey irtikap edenlerin (işleyenlerin) kafir olmaları lazım gelirdi. Halbuki, hak olduğuna imanla beraber hilafını irtikap küfür değildir ve olamaz" der. "Çünkü, bilumum günahlar Kur'an'ın hilafıdır. Günahtan hali (hiç günahı olmayan) bir fert tasavvur olunamaz. Eğer her günahı irtikap eden kafir olsa, alemde mümin bulunmamak gerektir." Vehbi Efendi, Ebus Suud Efendiye ve Fethul Beyan'a atıfta bulunarak, "Allah'ın inzal ettiği ahkamla [Allah'ın indirdiği hükümlerle> hükmetmemek" hususunda, "istihfaf veya istihlal veya inkar tarıklariyle [bu hükümleri küçük görmek yahut helal saymak veya inkar etmek suretiyle)hilafında hükmün (İlahi hükümlerin aksine hüküm vermenin) küfür olduğunu, ancak bu ahkamın (Allah'ın indirdiği hükümlerin) hak olduğunu tasdik ve ikrarla beraber hilafında hükmün küfür olmadığını belirtir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ayetteki "hükmetmeme"nin, "Onun hakimiyetini tanımamak" durumunda küfre gireceğine işaret eder. Ömer Nasuhi Bilmen de şu izahı getirir: "Bir kimse hükm-ü İlahiyi kalben kabul etmez, onu bile bile lisanen inkar ederse o takdirde kafir olur. Fakat onu kalben tasdik ettiği halde terk eylerse kafir olmaz, günahkar olur." Bilmen, büyük İslam alimi İkrime'den de şu iktibası yapar: "Her kim Allahü Teala'nın hükmettiği ile, onu bilerek inkar ettiği halde hükmetmezse kafir olur. Fakat her kim onu ikrar ettiği halde onunla hükmetmezse, o fasıktir, zalimdir, yoksa kafir değildir."

Görüldüğü gibi bütün müfessirler ayetin tefsirinde görüş birliği içindedir... Hepsi bir kimse Allahın hükümlerini inkar etmediği onlara hakarette bulunmadığı müddetçe kafir olmayacağı görüşündedir. Nitekim Bediüzzaman da Münazarat isimli eserinde bazı
kimselerin Kanunu Esasiyi ve hürriyetin ilanından dolayı idarecileri tekfir ettiklerini belirtmekte ve onların "Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenler" ifadesinin "Allah'ın hükmünü tasdik etmeyenler" manasında olduğunu bilmediklerini ifade etmektedir...
Saygıdeğer Bekir tüm bu kaynaklardan sonra şunu ifade etmeliyim ki Mr.lukatto yeminini Saygıdeğer Duhanın ifade etmiş olduğu gibi halisane bir niyetle
''Ama mevcut sistemi değiştirmeyi umud ederek oraya gelmişse, demek ki, önce yemin edecek ve sonra işine bakacak. Ehven ü şerdir'' ki müslümanlar olarak hüsnü zan etmek durumundayız o halde Mr .Lukatto nun yemini ehvenü şerdir ve katiyetle küfür değildir…insallahü teale kafidir...dua ile...

 
Son düzenleme:

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Saygıdeğer Bekir ifadeniz doğrultusunda namaz kılmayanın keza bir nedenle oruç tutmayanın ha keza bir çok örnek olabilir Maide 44 ayeti kerimesine göre kafir olduğu hükmü ortaya çıkar ki buda kelamullahta günahın karşılığı gazap, öfke ,cehennem ateşi,vs... gibi kuranı uyarılarla çelişki oluşturur... lakin biliriz ki kelamullahta hiç şeksiz bir çelişki la mümkündür...şöyle ki söz konusu ayeti kerime islamın ilk yıllarında da bir tartışmaya konu teşkil etmiş bir takım sapık mezhepler günah işleyen müslümanları küfürle itham etmişlerdir hatta ve hatta hariciler hakem olayında söz konusu ayete dayanarak Hz Aliyi tekfir ilan etmişlerdir...halbuki cumhur imam ve müctehitler tekfir ilan edenlerin bu iddelarını çürütmüş günah işleyen bir müslümanın kafir olmadığını açıklamışlardır...şimdi arzu ederseniz söz konusu ayetle ilgili yorumları aktarayım....

Şimdi burada duralım biraz isterseniz. Benim söylediklerimle sizin anlattıklarınız çelişki arz ediyor.

Biz kimseye günah işledi diye kafir oldu demedik bir kere. Soru sordunuz, ulemanın fetvasını arz ettik. Ulema da günah işleyene kafir dememiş zaten. Ne yazdığımız ortada açık.


Bir kul, Allah'ın emrini (mesela burada namazı) çeşitli sebep ve bahanelerle ifa etmez ise, büyük günaha girer. Eğer, bu bahaneleri devam ettirerek namazı kılmamaya devam ederse, süreklilik hali oluşursa, bu kulun imanı çok tehlikeli bir noktadadır, küfre gitmektedir. Eğer, namazı reddederek kılmaz ise de, bu hareket küfürdür.

Burada bir tek İmam Hambeli namazı terkin küfr olduğunu beyan eder ki müsadenizle o da müçtehittir lakin biz o görüşü delil olarak değil, bilgi olarak sadece aktardık.


Bu ayetin tefsirinde Taberi Camiu'l Beyan tefsirde ayette geçen "küfrün islamdan çıkma manasında değil, Allah'ın nimetini inkar, yani nankörlük manasında" olduğunu ve bidat ehli olan İbadiye grubunun bu ayeti yönetimi elinde bulunduranların küfrüne delil gösterdiklerini izah eder ve ibni Abbastan şöyle bir rivayette bulunur: "Kasden inkar ederek Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen kimseler kafirlerdir. Kabul ettiği halde onunla hükmetmezse zalim veya fasık olur."
Nitekim, hemen bundan sonraki ayetlerde Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenlerin zalim ve fasıklar olduğuna dikkat çekilmektedir.şöyleki aynı rivayeti İbni Abbastan İmam Nesefi de nakletmektedir. İmam Fahrüddin Razide Tefsiri Kebir isimli eserinde bu ayetin tefsirini yapmakta Haricilerin bu husustaki görüşlerinin yanlış olduğuna işaret ederek şöyle demektedir: "Bir kimse Allah'ın hükümleriyle hükmetmezse dahi kalbiyle o hükümlerin doğruluğuna inanırsa kafir olmaz. Zira küfür hak olan hükümleri kalbiyle inkar ve lisanıyla reddetmektir . Fasık kalbiyle tasdik ettiği için mümindir. İmanla beraber Allahın hükümlerinin aksi ile hüküm vermek diğer günahlar kabilindendir….

Kadı Beyzavi ise Allahın hükümlerini inkar edip onlara hakaret edenlerin kafir olacaklarım açıklamaktadır. İbni Kesir bu ayetin Yahudiler hakkında nazil olduğunu ifade ederken Osmanlı devletinin şeyhül islamlarından olan Ebus Suud Efendi ayette geçen hükmetmemeyi inkar manasında almakta ve "Allah'ın hükümlerini hakir ve basit görerek inkar eden kimse, kim olursa olsun dinden çıkar" demektedir. Diğer çağdaş müfessirler de, ayette geçen "hükmetmeyenler" ifadesinin, "inkar edenler," yani "tasdik etmeyenler" manasına geldiğini söylemektedirler. Konyalı Vehbi Efendi, "Eğer ayetten maksat bu olmasa Kur'an'ın hilafında birşey irtikap edenlerin (işleyenlerin) kafir olmaları lazım gelirdi. Halbuki, hak olduğuna imanla beraber hilafını irtikap küfür değildir ve olamaz" der. "Çünkü, bilumum günahlar Kur'an'ın hilafıdır. Günahtan hali (hiç günahı olmayan) bir fert tasavvur olunamaz. Eğer her günahı irtikap eden kafir olsa, alemde mümin bulunmamak gerektir." Vehbi Efendi, Ebus Suud Efendiye ve Fethul Beyan'a atıfta bulunarak, "Allah'ın inzal ettiği ahkamla [Allah'ın indirdiği hükümlerle> hükmetmemek" hususunda, "istihfaf veya istihlal veya inkar tarıklariyle [bu hükümleri küçük görmek yahut helal saymak veya inkar etmek suretiyle)hilafında hükmün (İlahi hükümlerin aksine hüküm vermenin) küfür olduğunu, ancak bu ahkamın (Allah'ın indirdiği hükümlerin) hak olduğunu tasdik ve ikrarla beraber hilafında hükmün küfür olmadığını belirtir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ayetteki "hükmetmeme"nin, "Onun hakimiyetini tanımamak" durumunda küfre gireceğine işaret eder. Ömer Nasuhi Bilmen de şu izahı getirir: "Bir kimse hükm-ü İlahiyi kalben kabul etmez, onu bile bile lisanen inkar ederse o takdirde kafir olur. Fakat onu kalben tasdik ettiği halde terk eylerse kafir olmaz, günahkar olur." Bilmen, büyük İslam alimi İkrime'den de şu iktibası yapar: "Her kim Allahü Teala'nın hükmettiği ile, onu bilerek inkar ettiği halde hükmetmezse kafir olur. Fakat her kim onu ikrar ettiği halde onunla hükmetmezse, o fasıktir, zalimdir, yoksa kafir değildir."

Önce fasıklık konusunda küçük bir açıklama yapalım.

Lügatta, çıkmak manasına gelir. Daha özel bir anlam ile "olgun hurmanın kabuğundan dışarı çıkmasına" denir. Istılahta ise, Allâh'a itâati terkedip O'na isyâna dalmaktır. Yani kısaca ilâhı emirlerin dışına çıkmaktır.
Biraz daha geniş anlamıyla büyük günâh işleyerek veya küçük günâhta ısrar ederek hak yoldan çıkan, dinin hükümlerine bağlanıp onları kabul ettikten sonra o hükümlerin tamamını ya da bir kısmını ihlâl eden anlamına gelmektedir (Fahrüddin er-Râzî, Tefsîru'l-Kebîr, II, 91; Râgıb el-İsfahânı, el-Müfredât, 572; Elmalılı Hamid Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 282). Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de Kehf sûresinin 50. âyetinde Allah'ın emrinden çıkarak O'na secde etmeyen şeytan için "Feseka an emri Rabbih: Şeytan Rabbinin emrinden çıktı" buyrulmaktadır.

Şimdi, Lucatto "Allah'ın hükmü ile hükmetmeyeceği" beyanı için YEMİN etmiş. Bilmiyorum ki başka ne yapsaydı. Sistem bir de bu beyanın altına Allahualem imza attırmış. Ha, bu Lucatto denen adem, üstelik sık sık yaptığı beyanlara bu yemine sadık kalacağını beyan edip durur. Siz bu Lucatto'nun tüm bu beyanlarına karşın, bir bilgi sahibi olduğunuzu beyanla " kalbi öyle demiyor" diyebilecek kadar feraset sahibi iseniz BİLE, bu Lucatto en iyi ihtimalle FASIK oluyor. Ben ne fasıkdır derim, ne kafir, ne de MÜMİN...

Ama maalesef Lucatto'nun peşine de takılmam...



Görüldüğü gibi bütün müfessirler ayetin tefsirinde görüş birliği içindedir... Hepsi bir kimse Allahın hükümlerini inkar etmediği onlara hakarette bulunmadığı müddetçe kafir olmayacağı görüşündedir. Nitekim Bediüzzaman da Münazarat isimli eserinde bazı
kimselerin Kanunu Esasiyi ve hürriyetin ilanından dolayı idarecileri tekfir ettiklerini belirtmekte ve onların "Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenler" ifadesinin "Allah'ın hükmünü tasdik etmeyenler" manasında olduğunu bilmediklerini ifade etmektedir...

Yani bu da bir görüştür, saygı duyarız ama nihayi delil olamaz.


Saygıdeğer Bekir tüm bu kaynaklardan sonra şunu ifade etmeliyim ki Mr.lukatto yeminini Saygıdeğer Duhanın ifade etmiş olduğu gibi halisane bir niyetle
''Ama mevcut sistemi değiştirmeyi umud ederek oraya gelmişse, demek ki, önce yemin edecek ve sonra işine bakacak. Ehven ü şerdir'' ki müslümanlar olarak hüsnü zan etmek durumundayız o halde Mr .Lukatto nun yemini ehvenü şerdir ve katiyetle küfür değildir…insallahü teale kafidir...dua ile...



Hala ehveni şerin manasını malesef anlayamamışız.

Ehveni şer, iki kötü arasında, daha az kötü olanı seçmektir.

Lucatto'nun bir tarafında Allah'ın emirleri, bir tarafında kulun emirleri var. Nasıl oluyor da bu ikisini bir kefede tartabiliyorsunuz, anlamıyorum.

Bir kere bu işin ehveni şerlikle bir alakası olmadığını lütfen idrak edelim, konu Lucatto'nun bu yemin ile küfre mi girdiği yoksa fasık mı olduğu şeklinde devam etsin...

Şimdi küfürün ne olduğu malum. Fasıklık konusunu da biraz daha açalım ve takdiri yine herkesin kendi idrakine bırakıp, en doğrusunu bilen Allah (cc) dır deyip bitirelim.


Fısk üç grupta toplanır.

a. Günâhı çirkin olarak kabul etmekle beraber bazan günâh işlemek.


b. Yapılan bir günâhı ısrarla yapmak.
c. Günâhın çirkin olduğunu inkâr ederek bu günâhı işlemek; bu küfrü gerektiren bir durumdur; bu noktada kişinin iman ile, din ile ilişkisi kesilmiş olur (Elmalılı, a.g.e., I, 282).




Kur'an'da fısk genellikle küfür ile eşanlamda kullanılmıştır. Ancak bazı ayetlerde fısk mutlak anlamıyla zikredilmektedir. Meselâ hacc'da yapılan fısk (el-Bakara. 2/197) veya Allah'ın adı anılmaksızın boğazlanan hayvanları yemek (el-En 'âm, 6/12 1), yahut müslümanlara iftirâ edenlerin içine düştükleri fısk (en-Nûr, 24/4) gibi hususlar helâl görülmediği müddetçe sadece günâh işlenmiş kabul edilir. Ama bu durumlarda işlenen fısk ve yapılan iş helâl kabul edilirse küfrü gerektirir.


Bunların dışında genellikle Kur'an-ı Kerîm'de geçen fısk ve fâsıklar tâbiri küfür ile eşanlamlı olarak kullanılmıştır:
"Andolsun ki biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fâsıklardan başkası inkâr etmez" (el-Bakara, 2/99); "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler fâsıkların tâ kendileridirler" (el-Mâide, 5/47); "İşte Rab olmaya en lâyık olan Rabbinin şu sözü (azâbı) küfür ve inat içinde olan o fâsıklar için öyle sâbit olmuştur. Gerçekten onlar iman etmezler" (Yûnus, 10/33);


"Eğer Allah'a, Peygamberine ve ona indirilene iman ediyor olsalardı, onları (kâfir ve müşrikleri) veli edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fâsık (Allah'ın emrinden ve imandan çıkmış) kimselerdir'' (el-Mâide, 5/81).


Mu'tezile'ye göre fâsık, ne mümin ne de kâfirdir, ikisi arası bir durumdadır. Onların bu anlayışı aynı zamanda beş prensiplerinden birisini teşkil eder ve bu prensip "el-Menzile Beyne'l-Menzileteyn" olarak bilinir. Bunlara göre fâsık eğer tövbe ederse imana döner, yok eğer tövbe etmeden ölürse ebedî olarak cehennemde kalır. Burada şu hususa dikkat çekmek gerekir: Mu'tezilece ifade edilen bu "el-Menzile Beyne'l-Menzileteyn" anlayışı bu dünya içindir, yani o kişinin iman açısından bu dünyadaki durumunu ifade eder, yoksa bu anlayış ahirete atfedilerek o kişilerin cennet ile cehennem arasında bir yerde kalacakları anlamında değildir. Hâriciler ve ameli imanın esasından bir şart olarak görenlere göre ise, fâsıkın yukarıda sayılan her üç derecesi de küfür noktasındadır ve ebedî cehennemde kalacaklardır. Fısk ve fâsıklık bu derece kötü ve tehlikeli bir durum olunca insanlara düşen bu durumdan mümkün olduğu ölçüde kaçınmak, gerek diliyle ve gerekse fiiliyle mümkün olduğu ölçüde fıskdan uzak durmaktır. Günâhın büyüğünden olduğu gibi küçüğünden de kaçınmalı, bu küçüktür zarar vermez diyerek onun işlenmesinde ısrar edilmemelidir. Zira sözü geçtiği üzere küçük günâhta ısrar etmek de fıskın derecelerinden birisidir.


Bu bağlamda Lucatto'yu biraz daha sığaya da çekmek lazım sanırım :)
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Peki, sayın arkadaşlar bir soru.

Bu anayasa benzeri bir anayasaya sahip İtalya da (fareza) Mr. Lucatto milletvekili seçilse ve İtalyan meclisinde bu anayasaya uyacağına, koruyacağına, onun ile amel edeceğine yemin etse...

Ve bu yeminden sonra kendine verilen paye ile hayata devam etse... İslam daki hükmü ne olur?..


bismillah.

açık saçık küfürdür. zahiren küfürdedir.

bugun büyük millet meclisinde yapılan yeminde açıkca küfürdür.bunun öylesi böylesi yok lakin .. bazı zayıf fetvalara iştiraken meclisde yemin eden bazı müslümanlar [zaruret icabı - gayeleri müslümanlara islama hizmet olmak ile] bu yönde hareket etdiklerini söyleyerek ve ya o niyet ile [bu zayıf fetvalara dayanarak] tevili açık bir kapı olduğundan zahiren küfür söz etselerde manen kafir olduklarına [inşallah o salih niyetdedirler] hükmedemeyiz.
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Şimdi, Lucatto "Allah'ın hükmü ile hükmetmeyeceği" beyanı için YEMİN etmiş. Bilmiyorum ki başka ne yapsaydı. Sistem bir de bu beyanın altına Allahualem imza attırmış. Ha, bu Lucatto denen adem, üstelik sık sık yaptığı beyanlara bu yemine sadık kalacağını beyan edip durur. Siz bu Lucatto'nun tüm bu beyanlarına karşın, bir bilgi sahibi olduğunuzu beyanla " kalbi öyle demiyor" diyebilecek kadar feraset sahibi iseniz BİLE, bu Lucatto en iyi ihtimalle FASIK oluyor. Ben ne fasıkdır derim, ne kafir, ne de MÜMİN...

Ama maalesef Lucatto'nun peşine de takılmam...


Bir kere bu işin ehveni şerlikle bir alakası olmadığını lütfen idrak edelim, konu Lucatto'nun bu yemin ile küfre mi girdiği yoksa fasık mı olduğu şeklinde devam etsin...

Bekir abi, konu fasık mı ya da kafir diye devam ederse, biz hüküm koymuş oluyoruz. Burada; biz ihtimallerden giderek, eğer adamın niyeti temiz, Bu düzen içinde asgari giderek amacı Allah rıza ise Ehven-i Şer olabilir diyoruz. En azından ben öyle diyorum, diyim. Kastım bu manada.
Sen konu, Ehven-i Şer'den farklı diyorsun ama, Ehven-i Şer kötünün iyisini seçmektir dedik en kısa tabirler. Detaya girmiyorum. Ehven-i Şer'i seçen biri niye Hak olanı seçmez? Çünkü, ortada Hak yok. Hak olan seçenek yoksa, o zaman Ehven-i Şer seçilir. Bu adam da bu yüzden, Ehven-i Şer'i seçiyor. Kötüler içinden en asgari olanını.
Gelelim yaptığı işe. Bu adam ettiği yeminde niyeti eğer halis ise;

˜Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken dini inkâr etmeye zorlanıp da yalnız dilleriyle inkâr sözünü söyleyenler hariç, kim imanından sonra Allah’ı inkâr ederek gönlünü inkâra açar, gönlüne küfrü yerleştirirse, onlara Allah tarafından bir gazap, hem de müthiş bir azap vardır.’ (Nahl,16/106).

ayeti gereğince AllahuAlem yanılgıda değildir. Küfürde değildir. Ama yok, niyeti koltuk davası, makam, para ise o ayrı. Bizim tartıştığımız ihtimal zaten, adamın iyi düşünmesi, niyetinin temiz olması ihtimali yönünde. Yoksa, adamın niyeti dünyalık ise zaten neyini tartışalım onun.

Şimdi sence bu adam fasık demek ya da kafir demek ya da küfürde olup olmadığını bilmek için niyetini bilmek lazım değil midir? Niyetinin iyi olduğu ihtimali ile bunlar yazılıyor.

selametle..
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Simdi ben mesajlari okudum ve anladigim odurki iki farkli düsünce var. Birisi lucatto nun niyeti böyle ise ehven-ü ser olur diyor ve ayetle örneklendiriyor yapacagi halis niyetler diyor. Bu durumda bu lucatto Türkiye Cumhuriyetinde yasayan necati de olabilir lakin Türkiye seriat ile yönetilmiyor. Türkiyede su an da hükümette olan ve bu zamana kadar hükümete gelmis dindar insanlar bu anayasayi kabul ederek gelmisler. Sözde yada baska türlü. Karsit düsünce bu durumda ne yapilmali diyor. Islami savunan bir insan hükümeti en azindan bu hükümeti yönetemez cünkü kanunlar Allahin yasalari degil mi diyor yoksa eger basa gelirse Kafir mi olur diyor dinden cikarmi diyor.

En azindan anlayamadiklarimi ben sorayim belkide ben anlayamadim cünkü ayni mesajlar ayni konu icinde en az 6 kere yazilmis :) Istenilen cevap ile verilen cevaplar mi celisiyor.

Bu konu suna benzemesin. Bir ara Metin mete veysel karani yemenli degildir demisti yemenli olmayisina dair delili yok idi ama kabul ediyordu ve deilil istiyordu getirilen delilleride kabul etmiyordu. Yani ben konuyu en azindan o duruma benzettim...
 
Üst Alt