Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kütüb i Sitte Hadis ansiklopedisi - I

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3331 - Yine Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şu hususlar da Allah'ı büyüklemenin birer şubesidir:

-Bir müslüman yaşlıya ikramda bulunmak.

-İçindekiyle amel hususunda ölçüyü aşmayan ve ondan uzaklaşmayan Kur'an hamiline (hafızına) ikramda bulunmak.

-Adil olan iktidar sahibine ikram."

Ebu Davud, Edeb 23, (4843).

3332 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşı sebebiyle ikramda bulunursa, Allah yaşlılığında ona ikram edecek kimseleri mutlaka takdir eder."

Tirmizi, Birr 75, (2023).

3333 - Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Küçüklerimize merhamet, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir."

Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "...Ma'rufu emretmeyen, münkerden nehyetmeyen (de bizden değildir)."

Tirmizi, Birr 15, (1920).

3334 - Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "Kendisine bir dilenci uğramıştır, o da bir parça ekmek vermiştir. (Bir müddet sonra) üstü başı düzgün, kıyafeti yerinde bir dilenci daha uğramıştır. Hz. Aişe onu oturtup yemek yedirmiştir.

Kendisine bunun sebebi sorulunca şu açıklamayı yapmıştır: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "İnsanlara mevkilerine göre ikramda bulunun" buyurmuştu."

Ebu Davud, Edeb 23, (4842).

İSTİ'ZAN (İZİN TALEBİ)

3335 - Rıb'i İbnu Hiraş, Beni Amir'e mensub bir adamdan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir evde bulunduğu sırada, yanına girmek için:

"Girebilir miyim?" diye izin istedi. Aleyhissalatu vesselam hizmetçisine:

"Çık, şu gelene isti'zân adabını öğret, bu maksadla ona: "Esselamün aleyküm, girebilir miyim?" demesini söyle!" buyurdu. Adam bunu işitmişti, (hizmetçiyi beklemeden):

"Esselâmü aleyküm, girebilir miyim?" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da adama izin verdi, o da girdi."

Ebu Davud, Edeb 137, (5177, 5178, 5179).

3336 - Kays İbnu Sa'd İbni Ubâde radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bizi, evimizde ziyaret etti. Ve:

"Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Babam, çok hafif bir sesle mukabelede bulundu. Babama: "Resulullah'a izin vermiyor musun?" dedim. O:

"Bırak, bize çokça selam okusun!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm tekrar:

"Esselamün aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Sa'd yine hafif bir sesle mukabele etti. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm tekrar:

"Esselamün aleyküm ve rahmetullah!" dediler ve döndüler. Sa'd peşine düştü ve:

"Ey Allah'ın Resulü, ben senin selamını işitiyordum. Ancak, bize daha fazla selam vermen için alçak sesle mukabele ediyordum" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam onunla birlikte geri döndü. Ondan su isteyip gusletti. Sonra Sa'd, zaferan veya versle boyanmış bir havlu verdi, Aleyhissalatu vesselam ona sarındı. Sonra ellerini kaldırıp:

"Allah'ım, Sa'd İbnu Ubade ailesine mağfiret ve rahmet buyur!" diye dua etti. Sonra yemek yedi. Geri dönmek isteyince Sa'd, bir merkeb yaklaştırdı. Üzerine kadife bir örtü yaymıştı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm merkebe bindi. Sa'd, bana:

"Ey Kays, Resulullah'a refakat et!" dedi. Ben de refakat ettim. Yolda Aleyhissalatu vesselam bana:

"Benimle sen de bin!" dedi, ben imtina edince:

"Ya binersin, ya dönersin!" buyurdular. Ben de geri döndüm."

Ebu Davud, Edeb 138, (5185).

3337 - Avf İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Tebük Gazvesi sırasında Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a uğradım. Deriden yapılmış bir çadırda idi. Selam verdim. Selamıma mukabele etti ve:

"Gir!" buyurdu. Ben:

"Tam olarak mı, ey Allah'ın Resulü?" dedim.

"Tam olarak gir!" dedi. Ben de girdim."

(Ravi) der ki: "Tam olarak mı gireyim?" diye sorması, çadırın küçüklüğünden dolayı idi."

Ebu Davud, Edeb 92, (5000, 5001); Buhari, Cizye 15; İbnu Mace, Fiten 25, (4042).

3338 - Abdullah Büsr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir kavmin kapısına gelince, yüzüyle kapıya dönmezdi. Sağ veya sol omuzunu çevirirdi. Sonra da:

"Esselamü aleyküm, esselamü aleyküm!" derdi. Böyle yapışı o sıralarda kapılarda örtü olmayışındandı."

Ebu Davud, Edeb 138, (5186).

3339 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh bana anlatmıştı: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan üç sefer izin istedim ve bana izin verdi."

Tirmizi, İsti'zan 3, (2692).

3340 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Göz içeri girdi mi artık izin yok." Bir rivayette de şu ziyade gelmiştir: "İzin istemek görme sebebiyledir."

Ebu Davud, Edeb 136, (5173).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3341 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Biriniz yemeğe çağırıldığı vakit, elçi ile birlikte gelince bu onun için izin sayılır, (ayrıca izin istemeye gerek yoktur)."

Ebu Davud, Edeb 140, (5189-5190).

3342 - Atâ İbnu Yesar (rahimehullah) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sordu:

"Annemin yanına girerken izin isteyeyim mi?"

"Evet, iste."

"Ama ben evde onunla beraber kalıyorum."

"Annenin yanına girerken izin iste!"

"Ama ben ona hizmet ediyorum."

"Annenden izin iste! Anneni çıplak görmen hoşuna gider mi?"

"Hayır!"

"Öyleyse ondan izin iste!"

Muvatta, İsti'zan 1, (2, 963).

3343 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana buyurdular ki:

"Senin, yanıma girmen için iznin, perdenin kaldırılması ve benim fısıltımı işitmendir. Seni ben men edinceye kadar iznim böyle devam edecek."

Müslim, Selam 16, (2169).

3344 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelmiştim. Kapıyı çaldım.

"Kim o?" buyurdular.

"Benim!" dedim. (Beni almak üzere) çıktı ama:

"Ben! Ben!" diye söyleniyordu. (Belliydi ki kendimi tanıtma tarzımı) beğenmemişti."

Buhari, İsti'zan 17; Müslim, Adab 38, (2155); Ebu Davud, Edeb 139, (5187); Tirmizi, İsti'zan 18, (2713).

3345 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hücrelerinden birinden içeriye bakmıştı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm elinde bir okla adama kalktı. Onu batırmak için, ihtiyatla adamın üzerine gitmesini seyreder gibiyim."

Buhari, Diyat 23, 15, İsti'zan 11; Müslim, Adab 42, (2157); Ebu Davud, Edeb 136, (5171); Tirmizi, İsti'zan 17, (2709); Nesai, Kasame 44, (7, 60).

3346 - Nesai'nin bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir:

"Bir bedevi, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın kapısına geldi. Gözlerini kapının kırıklarına yapıştırdı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm adamı farketti. Gözünü patlatmak üzere elinde biir çubukla üzerine yürüdü. Adam hemen sırra kadem bastı. Resulullah "Eğer yerinde kalsaydın gözünü oyduydum!" buyurdular."

Nesai, Kasame 44, (8, 60).

SELAMLAŞMAK

3347 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Biriniz bir meclise gelince selam versin. Kalkmak isteyince de selam versin. Birinci selam sonuncudan evla değildir (ikisi de aynı ölçüde ehemmiyetlidir.)"

Tirmizi, İsti'zan 15, (2707); Ebu Davud, Edeb 150, (5208).

3348 - Kelede İbnu Hanbel radıyallahu anh anlatıyor: "Safvân İbnu Ümeyye radıyallahu anh benimle, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a süt, ağız ve bir miktar salatalık gönderdi. Aleyhissalatu vesselam o sırada Mekke'nin yukarısında idi.

İzin istemeden, selam vermeden huzuruna girdim. Bana:

"Dön, esselamu aleyküm, gireyim mi? de!" buyurdu. Ben de öyle yaptım."

Tirmizi, İsti'zan 18, (2711); Ebu Davud, Edeb 137, (5176).

3349 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana buyurdular ki:

"Ey oğulcuğum, ailene girdiğin zaman selam ver ki, selamın, hem senin üzerine hem de aile halkına bereket olsun!"

Tirmizi, İsti'zan 10, (2699).

3350 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah'a: "İslam'ın hangi ameli daha hayırlı?" diye sorulmuştu.

"Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığnın herkese selam vermen" diye cevap verdi."

Ebu Davud, Edeb 142, (5194).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3351 - Hz. Enes radıyallahu anh'in anlattığına göre, kendisi bir grup çocuğa uğrar ve onlara selam verir. Yanındakilere de şu açıklamayı yapar. "RResûlullah aleyhissalâtu vesselâm böyle yapardı!"

Buhari, İsti'zan 14; Müslim, selam 14, (2168); Ebu Davud, Edeb 147, (5202); Tirmizi, İsti'zan 8, (2697).

3352 - Esma Bintu Yezid radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm biz bir grup kadına uğramıştı, selam verdi."

Ebu Davud, Edeb 148, (5204); Tirmizi, İsti'zan 9, (2698); Buhari, İsti'zan 15.

Tirmizi'nin bir rivayetinde: "Eliyle selamladı" denmiştir.

3353 - Ubeydullah İbnu Ebi Rafi, Hz. Ali radıyallahu anh'den nakletmiştir. Ebu Davud der ki: "Hasan İbnu Ali ise bunu merfu olarak yani Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam'dan rivayet etmiştir. Bir cemaat giderken, yeri gelince içlerinden bir kişinin selam vermesi hepsi için yeterlidir. Oturanlar adına da bir kişinin mukabelesi yeterlidir."

Ebu Davud, Edeb 152, (5210).

3354 - Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah'a en makbul insan, karşılaşmada selama önce davranandır."

Ebu Davud, Edeb 144, (5197); Tirmizi, İsti'zan 6, (2695).

3355 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, az çok'a selam verir."

Buhari, İsti'zan 4, 5, 6; Müslim, Selam 1, (2160); Ebu Davud, Edeb 145, (5198, 5199); Tirmizi, İsti'zan 4, (2704, 2705).

3356 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri, Hz. Adem aleyhissalam'ı kendi sureti üzere ve boyunu da altmış zira olarak yaratınca:

"Git, şu oturan meleklere selam ver, onların seni nasıl selamlayacaklarına da dikkat et, dinle. Zira o selam, senin ve zürriyyetinin selamı olacaktır" dedi. (Bunun üzerine Adem onlara gidip):

"Esselamü aleyküm!" diye selam verdi. Melekler: "Es-selâmü aleyke verahmetullahi" dediler ve selama mukabele ederken verahmetullahi'yi ilave ettiler. Cennete her giren Hz. Adem suretinde (ve boyu da altmış arşın boyunda) olacak. Halk şu ana kadar (boyca) hep eksilmektedir."

Buhari, İsti'zan 1, Enbiya 1; Müslim, Cennet 28, (2841).

3357 - İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında iken bir adam gelerek selamı verdi ve:

"Esselamu aleyküm!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm selamına mukabele etti. Adam da oturdu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"On (sevap kazandı!)" dediler. Sonra birisi daha geldi.

"Esselamu aleyküm ve rahmetullahi!" dedi. Aleyhissalatu vesselam onun sa-elamına da mukabele etti. Adam oturdu. Aleyhissalatu vesselam:

"Yirmi!" dediler. Sonra biri daha geldi ve:

"Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhu" dedi. Resulullah, selamına mukabele etti, adam da oturdu. Hz. Peygamber bu sefer:

"Otuz!" buyurdular.

Ebu Davud, Edeb 143, (5195); Tirmizi, İsti'zan 2, (2690).

3358 - Ebu Davud'da Muaz İbnu Enes'ten aynı manada bir rivayet vardır. Ayrıca şu ziyade yer alır:

"Sonra bir diğeri geldi ve dedi ki: "Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhu ve mağfiretuhu." Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm mukabelede bulundu ve:

"Kırk (sevap)" deyip ilave etti: "Böylece (ziyade edilen her kelime için) sevap artar."

Ebu Davud, Edeb 143, (5196).

3359 - Ebu Temime el-Hüceymi, Ebu Cüreyy el-Hüceymi'den, o da babasından (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelip:

"Aleyke's-selâm ya Resulullah. (Sana olsun selam ey Allah'ın Resulü!)" dedim. Bana hemen müdahale etti:

"Aleyke's-selam deme. Çünkü aleyke's-selâm diye verilen selam, ölülerin tahiyyesidir. Selam verdiğin zaman, "Esselamu aleyke" de! Sana mukabele eden de, "Ve aleykesselam!" der."

Ebu Davud, Libas 28, (4048), Edeb 151, (5209); Tirmizi, İsti'zan 28, (2722, 2723).

3360 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Yahudiler size selam verince onlardan biri, "es-sâmu aleyküm" der, sen de ona, "Aleyke!" de."

Buhari, İsti'zan 229; İstitabe 4; Müslim, Selam 8, (2164); Muvatta, Selam 3, (2, 960); Ebu Davud, Edeb 149, (5206); Tirmizi, Siyer 41, (1603).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3361 - Hz. Enes radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şu sözünü nakletmiştir:

"Ehl-i Kitap size selam verince onlara "Ve aleyküm" diye cevap verin."

Buhari, İsti'zan 22; Müslim, Selam 6, (2163); Ebu Davud, Edeb 149, (5207); Tirmizi, Tefsir, Mücadele, (3296).

3362 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Hıristiyan ve yahudilerle karşılaşınca önce siz selam vermeyin, (onlar size versinler, siz mukabele edin). Bir yolda onlarla karşılaşınca, (kenardan geçmeleri için) yolu onlara daraltın."

Müslim, Selam 13, (2167); Tirmizi, İsti'zan 12, (2701); Ebu Davud, Edeb 149, (5205).

3363 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bevl ederken bir adam ona uğradı ve selam verdi. Ancak Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, selamına mukabelede bulunmadı."

Müslim, Hayz 115, (370), Ebu Davud, Taharet 8, 124, (16, 330, 331); Tirmizi, Taharet 67, (90); Nesai, Taharet 33, (1, 36).

Ebu Davud'un bir rivayetinde şu ziyade var: "Sonra adama (selama mukabele etmeyişinin) özrünü beyan etti: "Ben, temiz değilken Allah'ı zikretmeyi uygun bulmadım."

MUSAFAHA (TOKALAŞMA) ÜZERİNE

3364 - Katâde rahimehullah anlatıyor: "Hz. Enes radıyallahu anh'a sordum: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Ashabı arasında müsafaha var mıydı?" Bana:

"Evet!" diye cevap verdi."

Buhari, İsti'zan 27; Tirmizi, İsti'zan 31, (2730).

3365 - Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İki müslüman karşılaşıp musafahada bulununca, ayrılmalarından önce (küçük günahları) mutlaka affedilir."

Ebu Davud, edeb 153, (5211, 5212); Tirmizi, İsti'zan 31, (2729).

3366 - Tirmizi'nin İbnu Mes'ud'dan kaydettiği bir diğer rivayette şöyle buyurulmuştur: "(Musafaha etmek üzere mü'min kardeşin) elinden tutulması selamlaşma cümlesindendir."

Tirmizi, İsti'zan 31, (2731).

3367 - Ata el-Horasani anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Musafaha edin ki, kalblerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki birbirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin."

Muvatta, Hüsnü'l-Hulk 16, (2, 908).

HAPŞIRMA VE ESNEME

3368 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında iki kişi hapşırdı. Efendimiz, bunlardan birine teşmitte bulundu (yani "yerhamukâllah!" dedi), diğerine teşmitte bulunmadı. Niye böyle davrandığı sorulunca:

"Şu, Allah Teâlâ'ya hamdetti, öbürü Allah Teâlâ'ya hamdetmedi!" cevabını verdi."

Buhari, Edeb 127; Müslim, Zühd 53, (2991); Ebu Davud, Edeb 102, (5039); Tirmizi, Edeb 4, (2743).

3369 - Müslim'in Ebû Musâ'dan yaptığı bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur: "Biriniz hapşırır ve hamdederse, ona teşmitte bulunun, Allah'a hamdetmezse teşmitte bulunmayın."

3370 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kardeşine üç kere teşmitte bulun, üçten fazla (hapşırırsa) artık bu nezle olmuştur."

Ebu Davud, Edeb 100, (5036); Tirmizi, Edeb 5, (2745); İbnu Mace, Edeb 20, (3714).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3371 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah hapşırmayı sever, esnemeden hoşlanmaz. öyleyse sizden biri hapşırır ve Allah'a hamdederse, bunu işiten her müslüman üzerine, yerhamukallah demesi hak (bir vazife)dir. Ancak esnemeye gelince, işte bu, şeytandandır. Biriniz namazda esneyecek olursa, imkan nisbetinde kendini tutsun ve hah diye ses çıkarmasın. Zira bu şeytandandır, şeytan kendisine gülüyor demektir."

Buhari, Edeb 125, 128, Bed'ül-Halk 11; Müslim, Zühd 56, (2994); Ebu Davud, Edeb 97, (5028); Tirmizi, Salat 273, (370), Edeb 7, (2747, 2748).

3372 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hapşırdığı zaman, yüzünü elleriyle veya elbisesiyle örterdi ve sesini de kısardı."

Ebu Davud, Edeb 98, (5029); Tirmizi, Edeb 6, (2746).

3373 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Yahudiler, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın huzurlarında zoraki hapşırırlar ve bununla kendileri için yerhamukallah demesini umarlardı. Resulullah ise onlara: "Allah size hidayet versin ve aklınızı ıslah etsin" derdi."

Ebu Davud, Edeb 101, (5038); Tirmizi, Edeb 3, (2740).

HASTA ZİYARETİ VE FAZİLETİ

3374 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim bir hastayı akşam vakti ziyaret ederse onunla mutlaka yetmişbin melek çıkar ve sabaha kadar onun için istiğfarda bulunur. Ona cennette bir bahçe hazırlanır. Kim de hastaya sabahleyin giderse, onunla birlikte yetmişbin melek çıkar, akşam oluncaya kadar ona istiğfarda bulunur. Ona cennette bir bahçe hazırlanır."

Ebu Davud, Cenaiz 7, (3098); Tirmizi, Cenaiz 2, (969); İbnu Mace, Cenaiz 2, (1442).

3375 - Hz. Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hasta ziyaretinde bulunan kimse, ziyaretten dönünceye kadar cennet meyveleri arasındadır."

Müslim, Birr 40, (2568); Tirmizi, Cenaiz 2, (967).

3376 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim abdest alır ve abdestini mükemmel kılar, sevab ümidiyle müslüman kardeşini hasta iken ziyaret ederse, ateşten, yetmiş yıllık yürüme mesafesi kadar uzaklaştırılır."

Ebu Davud, Cenaiz 7, (3097).

3377 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim Allah rızası için bir arkadaşını ziyaret eder veya bir hastaya geçmiş olsun ziyaretinde bulunursa, bir münadi ona şöyle nida eder: "Dünya ve ahirette hoş yaşayışa eresin. Bu gidişin de hoş oldu. Kendine cennette bir yer hazırladın."

Tirmizi, Birr 67, (2009).

3378 - Zeyd İbnu Erkam radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm gözümdeki bir ağrı sebebiyle beni ziyaret etti."

Ebu Davud, Cenaiz 9, (3102).

3379 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor. "Sa'd İbnu Mu'az, Hendek savaşı sırasında kol damarından yaralanınca, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onun için mescide bir çadır kurdurdu. Maksadı, onu daha yakından ziyaret etmek (ve ilgilenmek)ti."

Ebu Davud, Cenaiz 8, (3101); Nesai, Mesacid 18, (2, 45).

3380 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim eceli gelmeyen bir hastayı ziyaret eder v yanında şu duayı yedi kere okursa, Allah ona bu hastalığından mutlaka şifa verir: Es'elullahe'l-azime Rabbe'l-Arşi'l-azimi en yeşfike. (Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah'tan senin için şifa taleb ediyorum.)"

Ebu Davud, Cenaiz 12, (3106); Tirmizi, Tıbb 32, (2084).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3381 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir hastanın yanına girince, ona sağlık ve uzun ömür temennisiyle onu rahatlatın. Zira böyle yapmak onun gönlünü hoş eder."

Tirmizi, Tıbb 35, (2088).

3382 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Yahudilerden bir çocuk Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a hizmet ediyordu. bir gün hastalandı. Resulullah onun ziyaretine geldi. Baş ucunda oturdu ve: "Müslüman ol!" buyurdu. Çocuk yanında durmakta olan babasına baktı. Babası da: "Ebu'l-Kasım'a itaat et!" emretti. Çocuk derhal müslüman oldu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm oradan ayrıldığı vakit şöyle diyordu:

"Onu benim vesilemle ateşten kurtaran Allah'a hamdolsun."

Buhari, Cenaiz 80, Marda 11; Ebu Davud, Cenaiz 5, (3095).

3383 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hastayı ziyaret ederken az oturmak ve az gürültü yapmak sünnettendir."

Rezin ilavesidir. Buhari, İlm 39, Cihad 176, Cizye 6; Megazi 83, İ'tisam 26, Marda 17.

BİNME VE TERKİYE ALMA

3384 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Mekke'ye geldiği zaman kendisini, Abdulmuttaliboğullarının çocukları karşıladılar. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm birini önüne, diğerini de arkasına bindirdi."

Buhari, Umre 13, Libas 99, 100; Nesai, Menasik 121, (5, 212).

3385 - Abdullah İbnu Cafer radıyallahu anhüma, İbnu'z-Zübeyr'in, kendisine şunları söylediğini anlatmıştır: "Hatırlar mısın, hani biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı karşılamıştık: Ben, sen ve İbnu Abbas!"

Abdullah: "Evet hatırlıyorum," demiş ve ilave etmiştir: "Bizi bineğine almış, seni terketmişti."

Buhari, Cihad 196; Müslim, Fedailu's-Sahabe 65, (2427); Ebu Davud, Cihad 60, (2566).

3386 - Hz. Muaz radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Ufeyr denen merkebinin terkkisinde idim."

Ebu Davud, Cihad 53, (2559).

3387 - Ebu'l-Müleyh, bir adamdan naklen demiştir ki: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın terkisinde idim. Hayvanın ayağı kaydı. Ben, "Kör şeytan!" demiş bulundum. Bana:

"Böyle söyleme, zira böyle söylersen o büyür, hatta ev kadar olur ve "kendi gücümle onu yere attım!" der. Fakat sen: "Bismillah!2 de, zira böyle söylersen o küçülür ve sinek kadar olur."

Ebu Davud, Edeb 85, (4982).

3388 - Abdullah İbnu Büreyde, babasından (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Beraberinde bir merkeb olan bir zat Hz. Peygamber'e gelerek:

"Ey Allah'ın Resulü! Bin!" dedi ve adam (kayarak, hayvanın) terkisine geçti. Aleyhissalatu vesselam:

"Hayır, hayvanın önüne binmeye sen benden daha çok hak sahibisin, hakkını bana bağışlarsan o başka!" buyurdu. Adam da: "Önü sana bağışladım!" dedi. Bunun üzerine hayvana bindi."

Ebu Davud, Cihad 65, (2572); Tirmizi, Edeb 25, (2774).

KOMŞUYU HİMAYE

3389 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hz. Cebrail aleyhisselam bana komşu hakkında o kadar aralıksız tavsiyede bulundu ki, komşuyu varis kılacağını zannettim."

Buhari, Edeb 28; Müslim, Birr 140, (2624); Ebu Davud, Edeb 132, (5151); Tirmizi, Birr 28, (1943).

3390 - Amr İbni Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüma için bir koç kesildi. İbnu Ömer, ailesine: "Ondan yahudi komşunuza hediye ettiniz mi?" diye sordu. "Hayır!" cevabını alınca:

"Bundan ona da gönderin. Zira ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Cebrail bana komşu hakkında o kadar aralıksız tavsiyede bulundu ki, komşuyu vâris kılacağını zannettim" dediğini işittim" buyurdu."

Ebu Davud, Edeb 132, (5152); Tirmizi, Birr 28, (1944).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3391 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Komşusu, zararlarından emin olmayan kimse cennete giremez."

Buhari, Edeb 29; Müslim, İman 73, (46).

3392 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:; "kim allah'a ve ahirete inanıyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah'a ve ahirete inanıyorsa komşusuna ihsanda (iyilikte) bulunsun. Kim Allah'a ve ahirete inanıyorsa hayır söylesin veya sükût etsin."

Buhari, Edeb 31, 85, Nikah 80, Rikak 23; Müslim, İman 74, (47); Ebu Davud, Edeb 132, (5154).

3393 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "(Bir gün), ey Allah'ın Resulü! dedim, iki komşum var, hangisine (öncelikle) hediyede bulunayım?"

"Sana kapı itibarıyla hangisi yakınsa ona!" cevabını verdi."

Buhari, Edeb 32, Şüf'a 3, Hibe 16; Ebu Davud, Edeb 132, (5155).

3394 - Buhari ve Müslim'in Ebu Hüreyre radıyallahu anh'tan yaptığı bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdu ki: "Komşu kadın, komşu kadından gelen koyun paçasını bile küçük görmesin."

Buhari, Edeb 30, Hibe 1; Müslim, Zekat 90, (1030); Tirmizi, Vela 6, (2131).

3395 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sizden kimse, duvarına, komşusunun kiriş saplamasına mani olmasın."

Ebu Hüreyre'den hadisi rivayet eden zat der ki: "Ebu Hüreyre radıyallahu anh, sonra şunu ilave etti: "Görüyorum ki, bunu hoş karşılamadınız. Allah'a yemin olsun, onu omuzlarınız arasına uzatırım."

Buhari, Mezalim 20; Müslim, Müsakat 36, (1609); Muvatta, Akdiye 32, (2, 745); Ebu Davud, Akdiye 1, (3634); Tirmizi, Akhak 18, (1353).

3396 - Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Ensâr'dan bir zâtın bahçesinde benim bodur bir hurma ağacım vardı. O zât ailesiyle beraberdi. Semüre, kendi ağacına gitmek üzere bahçeye girerdi. Bu girişten bahçe sâhibi rahatsız oluyordu. Kendisine o ağacı (bir başka yerdeki ağaçla) değiştirmeyi taleb etti. Ama Semüre kabul etmedi. Bunun üzerine Ensari radıyallahu anh Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelip durumu anlattı. Resülullah Semüre'ye o ağacı satmasını taleb etti; fakat o kabül etmedi. Bu sefer (bir başka yerdeki ağaçla) değiştirmeyi teklif etti, o bunu da kabul etmedi. Resülullah: "Ağacı ona bağışla!" dedi ve buna rağbet etmesi için "şöyle şöyle ecir var!'' buyurdu. Semüre yine, kabul etmedi. Bunun üzerine Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Sen muzır birisin!" dedi. Sonra Ensari zâta dönüp:

"Git, onun hurmasını sök!" buyurdu."

Ebu Dâvud, Akdiye 31, (3636).

3397 - Ebu Sırma radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Kim (bir müslümana) zarar verirse Allah da ona zarar verir. Kim de (bir müslüman) ile, nizaya, husümete girerse Allah da onunla husumete girer.''

Ebu Dâvud, Akdiye 31, (3635); Tirmizi, Birr 27, (1941); İbnu Mâce, Ahkâm 17, (2342).

KÜSÜŞMEK

3398 - Hz. Ebu Eyyüb radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki : Bir müslümana, kardeşine üç günden fazla küsmesi helal değildir. Yani, bunlar karşılaşırlar da her biri diğerinden yüz çevirir. Bu ikisinden hayırlı olanı, birinci olarak selâm verendir."

Buhari, Edeb 62, İsti'zân 9; Müslim, Birr 25, (2560); Muvatta, Hüsnü'l- Hulk 13, (2, 906, 907); Ebu Dâvud, Edeb 55, (4911); Tirmizi, Birr 21, (1933).

3399 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Bir mü'minin diğer bir mü'mine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz. Üzerinden üç gün geçince, ona kavuşup selâm versin. Eğer o selama mukabele ederse ecirde her ikisi de ortaktır. Mukabele etmezse günah onda kalmıştır.''

Bir diğer rivâyette şöyle buyrulmuştur: Kim üç günden fazla küs kalır ve ölürse cehenneme girer.''

Ebu Dâvud, Edeb 55, (4912, 4914).

3400 - Ebu Hırâş es-Sülemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: Kim kardeşine bir yıl küserse, bu tıpkı kanını dökmek gibidir.''

Ebu Dâvud, Edeb 55, (4915).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3401 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ameller her perşembe ve pazartesi günü arzedilir. Aziz ve Celil olan Allah o gün, Allah'a hiçbir şirk koşmayan kulun günahını affeder. Bundan sâdece kardeşiyle arasında düşmanlık olanı istisna eder, (onu affetmez) ve der ki: "Bu ikisini barışıncaya kadar terkedin."

Müslim, Birr 36, (2565); Muvatta, Hüsnü'l- Hulk 17, (2, 908); Ebu Dâvud, Edeb 55, (4916); Tirmizi, Birr 76, (2024).

3402 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Safiyye Bintu Huyeyy 'in devesi hastalandı. Zeyneb Bintu Cahş'ın yanında fazla deve vardı. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ona:

"Safiyye'ye bir deve ver!" buyurdu. Zeyneb:

"Ben bu yahudi kızına deve mi verecek mişim?'' diyerek (red cevabı verdi). Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ona kızıp, Zilhicce ve Muharrem ayları ile Safer ayının bir kısmı boyunca küstü.''

Ebu Dâvud, Sünnet 4, (4602).

İNSANLARIN KUSURLARINI ARAŞTIRMAK VEYA ÖRTMEK

3403 - Hz. Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "(Birgün) Resülullah aleyhissalâtu vesselâm minbere çıkıp yüksek sesiyle şöyle nida etti:

"Ey diliyle müslüman olup da kalbine iman nüfuz etmemiş olan (münafık)lar! Müslümanlara eza vermeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zira kim, müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa, Allah da kendisinin kusurlarını araştırır. Allah kimin kusurunu araştırırsa, onu, evinin içinde (insanlardan gizli) bile olsa rüsvay eder.''

İbnu Ömer bir gün Ka'be'ye nazar etti ve:

"Şânın ne yüce, hürmetin ne yüce! Ancak mü'minin Allah yanındaki hürmeti senden de yüce!'' dedi.''

Tirmizi, Birr 85, (2033).

3404 - Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim bir ayıp görür ve onu örterse, diri diri gömülmüş bir kızı ihya etmiş gibi olur.''

Ebu Dâvud, Edeb 45 (4891).

3405 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir kul dünyada bir kulu örterse, Allah Kıyamet günü onu mutlaka örter.''

Müslim, Birr 72, (2590).

3406 - Zeyd İbnu Vehb anlatıyor: "İbnu Mes'ud radıyallahu anh'a (bir adam) getirilip: "Şu herif falancadır, sakalından şarap damlıyor'' denildi. Abdullah radıyallahu anh:

"Ben tecessüsten men edildim. Lâkin bize bir şey zâhir olursa onu ele alırız!" cevabını verdi."

Ebu Dâvud, Edeb 44, (4890).

KADINA BAKMA

3407 - İbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki:

"Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın."

Buhari, Nikâh 111, Cezau's- Sayd 26, Cihâd 140, 181; Müslim, Hacc 424, (1341).

3408 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Aklında bir şeyler olan bir kadın vardı. Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a:

"Ey Allah'ın Resulü! Benim sana bir ihtiyacım var!'' dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

Ey ümmü fülan, yollardan hangisini dilersen bak da ihtiyacını göreyim" dedi. Kadınla birlikte bir sokağa gitti, kadın da ihtiyacını arzetti."

Müslim, Fedâil 76, (2326); Ebu Dâvud, Edeb 13, (4818, 4819).

3409 - Hz. Cerir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a âni bakıştan sordum. Bana:

"Nazarını hemen çevir!'' buyurdu.''

Müslim, Âdâb 45, (2159); Ebu Dâvud, Nikâh 44, (2159); Tirmizi, Edeb 29, (2777).

3410 - Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hz. Ali radıyallahu anh'a buyurdular ki:

"Ey Ali, bakışına bakış ekleme. Zira ilk bakış sanadır, ama ikinci bakış aleyhinedir."

Tirmizi, Edeb 28, (2778); Ebu Dâvud, Nikâh 44, (2149).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3411 - Hz. Enes radıyaIlahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm Fâtıma radıyallahu anhâ'ya, bir köle getirdi. Bunu ona hibe etmişti. Hz. Fâtıma'nın üzerinde (çok uzun olmayan bir elbise vardı, elbiseyi başına çekecek olsa öbür ucu ayaklarına ulaşmıyordu. Elbisesiyle ayaklarını örtecek olsa üst ucu başına yetişmiyordu. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, örtünme hususunda mâruz kaldığı sıkıntıyı görünce:

"Bu kıyafette olmanın sana bir mahzuru yok, zira, karşındakiler baban ve kölendir'' buyurdu.''

Ebu Dâvud, Libâs 35, (4106).

3412 - Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm yanımda idi. Evde de bir muhannes vardı. Bu muhannes, Ümmü Seleme'nin kardeşi Abdullah İnu Ebi Ümeyye'ye: "Ey Abdullah, şayet yarın Allah Tâif'in fethini müyesser kılarsa, ben sana Gaylân'ın kızını göstereceğim. Çünkü o, gelirken dört, giderken sekizdir" der. Bu söz üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Böyleleri bir daha yanınıza girmesin" buyurdu. Bu sözüyle muhannesleri kasdetmişti. Bundan sonra onu, (evlerine girmekten) men ettiler.''

Buhari Megâzi 56, Nikâh 113, Libâs 62 ; Müslim, Selâm 32, (2180); Muvatta, Vasiyyet 5, (2, 767); Ebu Dâvud, Edeb 61, (4929).

3413 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm erkeklerden kadınlaşanları, kadınlardan da erkekleşenleri lânet etti ve: "Onları evlerinizden çıkarın!" şeklinde ferman buyurdu."

Buhari, Libas 62, Hudüd 33; Ebu Dâvud, Edeb 61, (4930); Tirmizi, Edeb 34, (2785, 2786).

3414 - Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: "Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında idim. Yanında Meymune Bintu'I-Hâris radıyallahu anhâ da vardı. (Bu esnada) İbnu Ümmi Mektum bize doğru geliyordu. -Bu vak'a, tesettürle emredilmemizden sonra idi- ve yanımıza girdi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bize:

"Ona karşı örtünün!'' emretti. Biz:

"Ey Allah'ın resulü! O, âma ve bizi görmeyen (ve varlığımızı tanımayan) bir kimse değil mi?'' dedik. Bunun üzerine:

"Siz de mi körlersiniz, siz onu görmüyor musunuz?" buyurdu."

Ebu Dâvud, Libas 37, (4112); Tirmizi, Edeb 29, (2779).

3415 - Ebu Üseyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm, mescidden çıkıyordu. Yolda kadınlarla erkeklerin karışmış vaziyette olduklarını görünce, kadınlara:

"Sizler geride kalın. Yolun ortasından gitmeyin, kenarlarından gidin!" ferman buyurdu. Bundan sonra, kadınlar nerdeyse duvara değecek şekilde yürürdü. Bazan bu değmeler sebebiyle, elbisesinin duvara takıldığı olurdu."

Ebu Dâvud, Edeb 180, (5272).

3416 - İbnu Ömer radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, erkeğin iki kadın arasında yürümesini yasakladı.''

Ebu Dâvud Edeb 180, (5273).

3417 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kadın avrettir, dışarı çıktı mı şeytan ona muttali olur."

Tirmizi, Rada 18, (1173).

3418 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam kadınlarından biriyle beraber idi. Yanından bir adam geçti. Aleyhissalâtu vesselam adamı çağırarak:

"Bu benim zevcemdir!" dedi. Adam:

"Ey Allah'ın Resulü! Ben herkesten şüphe etsem de sizden şüphe etmem!'' deyince, Aleyhissalâtu vesselam:

"Şeytan insana kanın nüfuz ettiği gibi nüfuz eder!" buyurdular.

Müslim, Selam 23, (2174).

MÜTEFERRİK HADİSLER

3419 - Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana:

"Ey Ebu Zerr!" dedi. Ben:

"Ey Allah'ın Resulü, buyurun! Emrinizdeyim, canım sana feda olsun!" diye cevap verdim."

Ebu Davud, Edeb 162, (5226).

3420 - Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sadece mü'minle arkadaşlık et. Senin yemeğini muttaki olan yesin."

Ebu Davud, Edeb 19, (4832); Tirmizi, Zühd 56, (2397).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3421 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin."

Ebu Davud, edeb 19, (4833); Tirmizi, Zühd 45, (2379).

3422 - Ebu'd-derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Size oruç, namaz ve sadakanın derecesinden daha üstün olan şeyi haber vermeyeyim mi?"

"Evet (Ey Allah'ın Resulü, söyleyin!)" dediler.

"İnsanların arasını düzeltmektir. Çünkü insanların arasındaki bozukluk (dini) kazır."

Ebu Davud, Edeb 58, (4919); Tirmizi, Kıyamet 57, (2511).

Tirmizi'de şu ziyade gelmiştir: "Ben saçı kazır demiyorum, velakin dini kazır (diyorum)."

3423 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, el-Cabiye'de bize hitaben:

"Ey insanlar, dedi. Ben, (şu hutbeyi okumak üzere) aranızda kalkıyorum, tıpkı, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın da bizim aramızda kalktığı gibi. (O kalkıp) şöyle demişti: "Size Ashabımı, sonra da onların peşinden gelecekleri (sonra da bunların peşinden gelecekleri) tavsiye ediyorum. Daha sonra (gelenler arasında) yalan, öylesine yayılacak ki, kişi, kendisinden yemin taleb edilmediği halde yemin edecek, şahidliği istenmediği halde şehadette bulunacak. Haberiniz olsun, bir erkek bir kadınla baş başa kaldı mı onların üçüncüsü mutlaka şeytandır. Size cemaati tavsiye ederim. Ayrılıkdan sakının. Zira şeytan, tek kalanla birlikte olur. İki kişiden uzak durur. Kim cennetin ortasını dilerse, cemaatten ayrılmasın. Kimi yaptığı hayır sevindirir ve kötülüğü de üzerse, işte o, mü'mindir."

İbnu Mace, Ahkam 27, (2363); Tirmizi, Fiten 7, (2166).

3424 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden biri bir meclis veya bir çarşıdan geçerken elinde ok bulunduğu takdirde, okun demir kısmını tutsun, onunla bir müslümanı yaralamasın." Ebu Musa radıyallahu anh derdi ki:

"Biz vallahi, onları ölmezden önce birbirimize yönelttik."

Buhari, Fiten 7, Salat 67; Müslim, Birr 124, (2615); Ebu Davud, Cihad 72, (2587).

3425 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm çıplak olarak kılınç teati edilmesini yasakladı."

Ebu Davud, Cihad 73, (2588); Tirmizi, Fiten 5, (2164).

MEHRİN MİKTARI

3426 - Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir kadın gelerek:

"Ey Allah'ın Resülü, dedi. Sana nefsimi bağışlamaya geldim.''

Aleyhissalâtu vesselâm kadına şöyle bir nazar edip sonra tepeden tırnağa gözden geçirdi, bir de sâbit baktı ve sonunda (hiçbir şey söylemeden) başını yere eğdi.

Kadın, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın, hakkında hiç bir hükme varmadığını görünce oturdu. Derken bir adam doğrulup:

"Ey Allah'ın Resülü! Sizin ona ihtiyacınız yoksa onu bana nikahlayın!'' dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Yanında (buna mehir olarak verecek) bir şeyler var mı?'' diye sordu. Adam:

"Vallahi yok. Ey Allah'ın Resülü!'' deyince:

"Ailene git, bir şeyler bulabilecek misin bir bak!'' dedi. Adam gitti ve az sonra geri geldi:

"Hayır, vallahi ey Allah'ın Resulü hiç bir şey bulamadım!'' dedi. Resûlullah tekrar:

"İyi bak, demirden bir yüzük de mi yok!'' buyurdu. Adam tekrar gidip yine geri geldi ve:

"Hayır! Vallahi ya Resülullah, demirden bir yüzük bile yok! Ancak işte şu izârım var, yarısı onun olsun'' dedi. Sehl der ki: "Adamın ridası yoktu''

Aleyhissalâtu vesselâm:

"İzarın ne işe yarar? Onu sen giyecek olsan onun üzerinde bir şey olmayacak, şayet o giyecek olsa senin üzerinde bir şey kalmayacak!'' buyurdular. Bunun üzerine adam oturdu. Epey bir müddet oturduktan sonra, kalktı.

Resulullah aleyhissalâtu vesselâm onun döndüğünü görünce, geri çağırılmasını söyledi. Adamı çağırdılar.

"Kur'ân'dan ne biliyorsun (hangi süreler ezberinde?)" diye sordu. Adam:

"Şu şu süreleri biliyorum!'' diye bildiklerini saydı.

"Yani sen bunları ezbere okuyor musun?" diye tekrar sordu. Adam:

"Evet! '' deyince, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Haydi git, ben kadını sana temlik ettim'' buyurdu.''

Bir rivâyette: "Kur'an'dan bildiklerin(i öğretmen) mukabilinde onu sana nikâhladım" buyurdu."

Buhari, Nikâh 6, 32, 35, 37, 40, 44, 50, 51, Vekâle 9, Fedâilu'l-Kur 'ân 21, 22, Libas 49; Müslim, Nikâh 76, (1425); Muvatta, Nikâh 8, (2, 526); Ebu Dâvud, Nikâh 31, (2111); Tirmizi, Nikâh 22, (1114); Nesâi, Nikâh 62, (6, 113).

3427 - Ebu Dâvud da kaydedilen bir Ebu Hüreyre rivâyetinde: "Kalk buna yirmi ayet öğret, o senin hanımındır" denmiştir.

3428 - Yine Ebu Davud'un Câbir'den yaptığı bir diğer rivâyette: "Resulallah: "Kim mehir olarak bir avuç kavud veya hurma verirse kadını kendine helâl kılmış olur" buyurmuştur.

3429 - Abdullah İbnu Âmir babasından naklediyor: "Beni Fezre'den bir kadın bir çift ayakkabı mehir mukabilinde evlendi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: "Nefsin ve malın için bir çift ayakkabıya razı mısın?" diye sordu. Kadın: "Evet!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bu evliliğe müsaade etti.''

Ebu Davud, Nikâh 30 - 31, (2110, 2112); Tirmizi, Nikâh 21, (1113).

3430 - Hz. Enes radıyallahu anh buyurdular ki: "Ebu Talha, Ümmü Süleym radıyallahu anh'la evlendi. Aralarındaki mehir müslüman olmaktı. Ümmü Süleym, Ebu Talha'dan önce müslüman olmuştu. Ebu Talha, Ümmü Süleym'i istetince, Ümmü Süleym: "Ben müslüman oldum, sen de müslüman olursan evlenirim'' dedi. Bunun üzerine o da müslüman oldu. Ümmü Süleym'in mehir olarak istediği şey müslüman olması idi.''

Nesâi, Nikâh 63, (2, 114).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3431 - Ebu'l-Acfâ es-Sülemi anlatıyor: "Birgün, Hz. Ömer radıyallahu anh, cuma hutbesi verdi ve hutbede şöyle söyledi: "Sakın, kadınların mehirlerini artırmayın, zira bu, eğer dünya için bir şeref, âhiret için de bir takva olsaydı buna en çok Resulullah lâyık idi. Halbuki O, kadınlarından veya kızlarından hiç birine oniki okiyyeden fazla mehir takdir etmemiştir''

Ebu Dâvud, Nikâh 29, (2106); Tirmizi, Nikâh 22, (1114); Nesâi, Nikâh 66, (6,117,118); İbnu Mâce, Nikâh 17, (1887).

3432 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ 'ya: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hanımlarına verdiği mehir ne idi?'' diye sorulmuştu şu cevabı verdi:

"Oniki okiyye ve bir neşş idi. Neşş nedir biliyor musunuz? Yarım okiyyedir. Bunun tamamı beşyüz dirhem eder."

Müslim, Nikâh 78 (1426); Ebu Davud, Nikâh 29, (2105); Nesâi, Nikah 66, (6, 116, 117).

3433 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtü vesselam, Safiyye radıyallahu anhâ'yı şad etti ve onun azadlığını mehri yaptı.''

Buhâri, Nikâh 68, Büyü 108, Cihad 74; Müslim, Nikâh 78, (1365); Ebü Davud, Nikâh 6, (2054); Tirmizi, Nikâh 23, (1115); Nesâi, Nikâh 64, (6, 114).

3434 - Yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh Medine'ye gelince Resulullah aleyhissalâtu vesselâm onu Sa'd İbnu Rebi el-Ensâri ile kardeşledi. el-Ensari (zengin birisiydi ve) iki hanımı vardı. Abdurrahman'a malını ve ehlini yarı yarıya paylaşmayı teklif etti. Abdurrahmân:

"AIlah malını ve ehlini sana mubarek kılsın. Bana pazarı göster kafi!'' dedi. Pazara geldiler. O gün keş ve yağ alıp satmaktan bir miktar kazanç elde etti. Bir müddet sonra, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, onunla karşılaşınca, üzerinde sürünme maddesinin izlerini gürdü ve:

"Hayırdır! Neler oldu Ey Abdurrahman?" diye sordu.

"Ensari bir kadınla evlendim!" dedi. Resulullah:

"İyi de kadına mehir olarak ne verdin?" buyurdu. Abdurrahman:

"Bir nevat (beş dirhem) altın!" deyince. Aleyhissalatu vesselam:

"Bir de ziyafet ver, bir tek koyunla da olsa!" ferman etti."

Buhari, Nikah 7, 49, 54, 56, 68, Büyü 1, Kefalet 2, Edeb 67, Da'avat 53, Menakıbu'l-Ensar 3, 50; Müslim, Nikah 79, (1427); Muvatta, Nikah 47, (2, 545); Tirmizi, Nikah 10, (1094), Birr 22, (1934); Ebu Davud, Nikah 30, (2109); Nesai, Nikah 67, (6, 119, 120).

Bir rivayette "...altın" kelimesinden sonra "Allah sana mübarek kılsın" ziyadesi vardır.

3435 - Ümmü Habibe radıyallahu anha'nın anlattığına göre, Ubeydullah İbnu Cahş'ın nikahı altında idi. Ubeydullah Habeşistan'da vefat etti. Necaşi rahimehullah, onu Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a nikahladı. Ve Resulullah'a bedel, Ümmü Habibe'ye dörtbin dirhem mehir verdi. Sonra onu, Aleyhissalatu vesselam'a Şürahbil İbnu Hasene ile birlikte gönderdi ve (mehir miktarını) Resulullah'a mektupla bildirdi. Resulullah aynen kabul etti."

Ebu Davud, Nikah 29, (2107- 2108)

MEHRİN AHKÂMI

3436 - Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir adama:

"Sana falan kadını nikâhlasam razı mısın?'' diye sordu. Adam, "Evet! '' deyince, bu sefer o kadına sordu: "Seni falan erkekle nikâhlasam razı olur musun?"

Kadın, "Evet!" deyince bunları birbirlerine nikâhladı. Erkek, kadınla gerdeğe girdi, ama kadın için bir mehir belirlemedi, herhangi bir şey de vermedi. Bu erkek, Hudeybiye gazvesine katılanlardan biriydi, Hayber'de onun da hissesi vardı. Adam öleceği zaman:

"Resülullah falan kadını bana nikâhladı ama ben ona bir mehir belirlemedim, peşin olarak da bir şey vermiş değilim. Şimdi sizleri şâhid kılıyorum, kadına mehir olarak Hayber'deki hissemi veriyorum!'' dedi. Kadın onu aldı ve erkeğin vefatından sonra yüzbin (dirhem)e sattı."

3437 - Râvilerden biri, bu hadisin baş kısmına şu ilâvede bulundu: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Nikâhların en hayırlısı en kolayıdır."

Ebu Dâvud, Nikâh 32, (2117).

3438 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh'ın anlattığına göre ona, kocası ölen bir kadından soruldu, kocası ona mehir tesbit etmemiş, henüz kendisiyle gerdek de yapmamış. Kadına şu cevabı verdi:

"Kadın mehrin tamamını alır (ne eksik, ne fazla ) iddet bekler ve miras'a da iştirak eder.

Ma'kıl İbnu Sinân söz alarak dedi ki: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, Berva' Bintu Vâşık için bunun misli bir hüküm vermişti." Bu açıklamaya İbnu Mes'ud sevindi."

Ebu Dâvud, Nikâh 32, (2114); Tirmizi, Nikâh 44, (1145); İbnu Mâce, Nikâh 18, (1891); Nsâi, Nikâh 68, (6, 121).

3439 - Nâfi anlatıyor: "Ubeydullah İbnu Ömer'in bir kızı vardı. Annesi de Bintu Zeyd İbni'l-Hattâb idi. Bu kız, Abdullah İbnu Ömer'in bir oğlunun nikahı altında idi. Oğlan, Zeyd İbul'-Hattâb'ın kızıyla gerdek yapmadan vefat etti, üstelik henüz mehir de tesbit etmemişti. Kızın annesi, Abdullah 'a gelerek kızın mehrini taleb etti. İbnu Ömer radıyallahu anh kadına: "Kızınıza mehir yoktur. Eğer mehir olsaydı onu asla tutmaz verirdim, aksi halde kıza zulmetmiş olurum'' dedi. Kadın onun hükmünü kabül etmek istemedi. Aralarında, Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh'ı hakem yaptılar. O, kızın mehir hakkının bulunmadığına, fakat mirasa iştirak hakkı olduğuna hükmetti."

Muvatta, Nikâh 10, (2, 527).

3440 - İbnu Ömer radıyallahu anhüm demiştir ki: "Boşanan her kadının bir istifâde (tazminat) hakkı vardır. Bu tazminattan, kendisine mehir tayin edildiği halde, temas vaki olmadan boşanan hâriçtir. Böyle bir kadın, kendisi için tesbit edilen mehrin yarısını alır."

Muvatta, Talâk 45, (2, 573).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3441 - İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh: "Nikâhda perdeler indirildi mi mehir vacib olur '' diye hükmetti.''

Muvatta, Nikâh 12 (2, 5285.)

3442 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Hz. Ali, Fatıma radıyallahu anhümâ'yı nikâhlayınca, hemen gerdek yapmak istedi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ise, mehir olarak bir şeyler verinceye kadar buna mâni oldu. Hz. Ali radıyallahu anh: "Benim verecek bir şeyim yok!" demişti. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ona zırhını ver!" buyurdu. Hz. Ali radıyallahu anh (bu maksadla) zırhını verdi, sonra da gerdek yaptı."

Ebu Dâvud, Nikâh 36, (2125, 2126); Nesâi, Nikâh 76, (6, 129).

3443 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, bana, kocası kadına bir şey vermezden önce kadını kocasına göndermemi emretti."

Ebu Dâvud, Nikâh 36, (2128).

3444 - Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Yerine getirilmeye en ziyade lâyık olan şart, ferçleri helal kılmak üzere kabul ettiğiniz şartlardır."

Buhari, Nikâh 52, Şurüt 6; Müslim, Nikâh 63, (1418); Ebu Dâvud, Nikâh 63, (2139); Tirmizi, Nikâh 31, (1127) ; Nesâi, Nikâh 42, (6, 92, 93).

KARA AVI

3445 - Adiyy İbnu Hâtim radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün): "Ey AIlah'ın Resulü! Biz, şu köpeklerle avlanıyoruz. Bunlardan bize helâl olanı hangisidiı?" diye sormuştum, şu açıklamayı yaptı:

"Muallem (terbiye edilmiş) köpeğini besmele çekerek gönderdin mi, senin için tuttuğunu ye. Ancak köpek kendisi yemeye kalkmışsa onu yeme. Zira bu durumda ben, avı köpeğin kendisi için yakalamış olmasından korkarım. Eğer senin gönderdiğin köpeklere başka bir köpek karıştı da (hangisinin yakaladığı belli değilse) yine yeme."

Buhâri, Büyü 3, Zebaih 1, 2, 3, 7, 8, 9, 10, Tevhid 13; Müslim, Sayd 1, (1929); Ebu Dâvud, Sayd 2, (2847-2851); Tirmizi, Sayd 1- 7, (1465-1471); Nesâi, Sayd 1- 8, (7,179-183),19-23, (7,193-195).

3446 - Ebu Salebe el-Huşeni radıyallahu anh anlatıyor: (Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a):

"Ey Allah'ın Resulü! Biz Ehl-i Kitab'ın yaşadığı bir diyardayız. Onların kaplarından yiyebilir miyiz? Ve biz av memleketindeyiz; hem muallem (öğretilmiş) köpeğimle ve hem de yayımla avlanıyorum, muallem olmayan köpeğimle de avlandığım olur. Bunlardan hangisi benim için uygundur?" diye sordum. Buna şu cevabı verdi:

"Ehl-i Kitapla ilgili sorundan başlayalım: "Başka bir kap bulabilirseniz, onların kabından yemeyiniz. Başka kap bulamazsanız, onları önce yıkayıp sonra içlerinden yemek yiyin.

(Ava gelince), yayınla avladığın ve üzerine besmele çektiğin avını ye. Muallem köpeğinle avladığın ve üzerine besmele çekmiş bulunduğun avı da ye. Muallem olmayan köpeğinle avladığın hayvana yetişmiy, kesmiş isen onu da ye!"

Buhari, Sayd 4,10,14; Müslim, Sayd 12-14, (1932); Ebu Dâvud, Sayd 2, (2850, 2855, 2856, 2857); Tirmizi, Sayd 1, (1464); Nesâi, Sayd 4, (7,181).

3447 - Yine Ebu Sa'lebe radıyallahu anh anlatıyor: "Resülûllah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Okunu attıktan sonra kaybetmiş olsan ve (üç gece) sonra (okun isabet ettiği ava) erişsen, bu av kokmadıkça onu yiyebilirsin."

Müslim, Sayd 9, (1931); Ebu Dâvud, Sayd 4, (2861); Nesâi, Sayd 20, (7, 193, 194); Buhâri, Sayd 8.

3448 - Sa'd İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anh'a öğretilmiş (muallem) bir köpek avı öldürecek olursa, yenilip yenmiyeceği sorulmuştu:

"Ye dedi, ondan sadece bir parça da kalmış olsa.''

Muvatta, Sayd 7, (2, 493).

3449 - Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhümâ anlatıyor:

"Bir adam dedi ki:

"Ey Allah'ın Resülü, benim öğretilmiş köpeklerim var. Onlar hakkında bana fetva var!" Aleyhissalatu vesselam:

"Köpeğin senin için tuttuğu şeyi ye" buyurdular. Adam:

"Köpek, avı öldürmüşse?" dedi.

"Öldürse de!" buyurdular.

"Yayım hakkında da bana fetva ver!" dedi.

"Okunun sana geri getirdiğini ye!" buyurdu.

"Avı gözden kaybetmişsem?" dedim. "Avı gözden kaybetsen de! buyurdu, yeter ki, av üzerinde senin okundan başka bir ok izine rastlamamış olasın. Veya onu kokmuş bulmamış olasın."

Nesai, Sayd 16, (7, 191).

3450 - Abdullah İbnu Muğaffel radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm parmakla çakıl atmayı yasakladı ve: "O, avı öldürmez, düşmanı paralamaz; ancak göz patlatır, diş kırar!" buyurdu."

Buhari, Edeb 122, Tefsir, Feth 5, Zebaih 5; Müslim, Sayd 54, (1954); Ebu Davud, Edeb 178, (5270); Nesai, Kasame 37, (8, 47).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3451 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mecusi köpeğinnin avladığı avın etini yemeyi yasakladı."

Tirmizi, Sayd 2, (1466).

DENİZ AVI

3452 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm bizi gazveye gönderdi. Biz üçyüz kişilik bir gruptuk, komutanımız da Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrâh radıyallahu anh idi. Kureyş'in kervanını takip ediyorduk. Azığımız da bir dağarcık içine konmuş hurmadan ibâretti. Başka birşeyimiz yoktu. Ebu Ubeyde bundan bize (önce avuç avuç veriyordu, sonra) tane tane vermeye başladı. Kendisine:

"Bununla nasıl idare ediyordunuz?'' diye soruldu. Şu cevabı verdi:

"Biz hurmayı adeta emiyorduk, bebeğin emmesi gibi. Sonra da üzerine su içiyorduk. Bu bize geceye kadar yetiyordu. Tükendiği zaman yokluk içinde kaldık. İki hafta sâhilde ikâmet ettik. Şiddetli açlık geçirdik. Öyle ki ağaç yaprakları yedik. Ordumuza yaprak ordusu dendi. (Bu esnada) deniz bize anber (balina) denen bir hayvan attı. Ebu Ubeyde radıyallahu anh buna önce, "meytedir (yani leştir, yenmesi haramdır)'' dedi. Sonra da: "Hayır, meyte değildir, bizler Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın elçileriyiz, Allah için buradayız, üstelik muzdar durumdayız'' dedi.

Ondan iki hafta boyu yedik. Yağından da süründük. Hattâ vücudumuz kendine geldi, eski halini aldı. Ebu Ubeyde, hayvanın kaburgalarından bir kemik alıp yere dikti. Sonra en boylu şahsı ve en boylu deveyi aradı. Adam deveye bindirildi ve kaburganın altından geçti. Hayvanın göz çukurunun içine tam dört kişi oturdu. Gözünden nice kulle yağ çıkardık. Etinden kendimize azık yaptık. Medine'ye gelince durumu Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a anlattık.

"Bu, AIlah'ın sizin için (denizden) çıkardığı bir rızıktır. Beraberinizde, etinden hâlâ var mı?'' buyurdu. Biz de bir miktar gönderdik. O, bundan yedi.''

Buhari, Sayd 12, Şirket 1, Cihâd 124, Megazi 64; Müslim, Sayd 17, (1935); Muvatta, Sıfatu'n-Nebiyy 24, (2, 930); Ebu Dâvud, Et'ime 47, (3840); Tirmizi, Kıyâmet 35, (2477); Nesâi, Sayd 35, (7, 207, 209).

3453 - Yine Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Denizin dışarı attığı veya yarısından çekildiği balığı yiyin. Denizin içinde ölmüş ve suyun üstüne çıkmış (tâfi) balığı yemeyin.''

Ebu Dâvud, Et'ime 36, (3815).

KÖPEKLER

3454 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vessselâm buyurdular ki: "Av ve çoban köpeği dışında köpek besleyenin ecrinden her gün iki kıratlık eksilme olur." (Sâlim der ki: "Ebu Hüıeyre (bu hadisi rivâyet ederken): "... Veya ziraat köpeği '' derdi) çünkü o ziraat sahibi idi.

Buhari, Sayd 6; Müslim, Müsâkât 50, (1574); Muvatta, İsti'zan 12, (2, 969); Tirmizi, Ahkâm 4, (1487); Nesâi, Sayd 12-14 (7, 187-188).

3455 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sürü veya av veya ziraat köpeği dışında bir köpek besleyen kimsenin ecrinden her gün bir kırat eksilir."

Buhari, Hars 3, Bed'ü'l- Halk 14; Müslim, Müsâkât 58, (1579); Ebu Dâvud, Sayd 1, (2844); Tirmizi, Ahkâm 4, (1490); Nesâi, Sayd 14, (7, 188, 189).

ALLAH'IN SIFATLARI

3456 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm aramızda ayağa kalkıp şu beş cümleyi söyledi:

Allah Teâla Hazretleri uyumaz, zaten O'na uyku da yakışmaz. Kıstı (tartıyı, rızkı) indirir ve kaldırır. Geceleyin yapılan amel, gündüzleyin yapılandan önce; gündüzleyin yapılan amel de geceleyin yapılan amelden önce Allah'a yükseltilir. O'nun hicâbı nurdur. Eğer o perdeyi açacak olsa, veçhinin sübuhâtı, basarının ihâta ettiği bütün mahlükatını yakardı."

Müslim, İmân 293 (179).

3457 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhisalâtu vesselam buyurdular ki: "Sizden biri kardeşiyle dövüşünce yüze vurmaktan sakınsın."

Buhari, Itk 20; Müslim, Birr, 112, (2612).

Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "...zira Allah Adem'i kendi sûretinde yaratmıştır."

3458 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm şu duayı çok yapardı:

"Ey kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sâbit kıl!" Ben (bir gün kendisine):

"Ey Allah'ın resûlü! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?" dedim. Bana şöyle cevap verdi: "Evet! Kalpler, Rahmân'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir."

Tirmizi, Kader 7, (2141).

3459 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı şu âyetleri okurken işittim. (Meâlen): Hiç şüphesiz Allah size emânetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür" (Nisa 58). Bu sırada Resülullah aleyhissalâtu vesselam'ın baş parmağını kulağına, onu takib eden (şahâdet) parmağını da gözünün üzerine koyduğunu gördüm.''

Ebu Dâvud, Sünnet 19, (4728).

MİSAFİRLİK (ZİYAFET) BÖLÜMÜ

3460 - Ebu Kerime radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir gece misafir olmak müslümanın hakkıdır. Kim, (bir ev sâhibinin) avlusunda sabahlarsa, ağırlanma masrafı, (ev sahibi) üzerine bir borç olur. (Misafir) dilerse o hakkını alır, dilerse terkeder (almaz)."

Ebu Dâvud, Et'ime 5, (3750).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3461 - Bir başka rivâyette (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın) şöyle söylediği kaydedilmiştir: "Kim bir cemâate misafir olur ve fakat misafir, (ağırlanmaktan) mahrum kalırsa, -ona yardım, her müslüman üzerine hak (bir vazife) olması hasebiyle- bir gecelik (ağırlanma) masrafını o cemâatin ekininden ve malından alır."

Ebu Dâvud, Et'ime 5, (3751).

3462 - Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a dedim ki:

"Siz, bizi (sefere) gönderiyorsunuz. Bir yere vardığımız zaman, ahâlisi ihtiyaçlarımızı görmezlerse ne yapmalıyız?" (Resülullah bize) Şu cevabı verdiler:

Bir kavme inince, onlar misafire davranılması gereken muameleyi size de yaparlarsa ikrâmlarını kabül edin. Aksi takdirde, misafire yapmaları gereken ikrâm kadarını onlardan (zorla da olsa) alın."

Buhari, Edeb 85, Mezâlim 18; Müslim, Lukâta 17, (1727); Ebu Dâvud, Et'ime 5, (3752); Tirmizi, Siyer 32, ( 1589).

3463 - Avf İbnu Mâlik radıyalluhu anh anlatıyor:

"Ey Allah'ın Resûlü dedim, ben bir adama uğrasam, o beni ağırlamasa sonra o bana uğrasa ben ona yaptığını yapayım mı?"

"Hayır! dedi, sen onu ağırla!"

Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm beni eskimiş bir elbise içerisinde görmüştü:

"Senin malın yok mu (da böyle giyiniyorsun)?" diye sordu.

"Allah bana deve, koyun, (sığır, at, köle) her maldan verdi!" dedim.

"Öyleyse buyurdular, üzerinde görülmelidir!"

Tirmizi, Birr 63, (2007).

3464 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Misafirlik üç gündür. Bundan fazlası sadakadır.''

Ebu Dâvud, Et'ime 5, (3749).

3465 - Ebu Şüreyh el-Adevi radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim Allah ve âhirete inanıyorsa, misafirine câize"sini ikrâm etsin!"

Yanındakiler sordular:

"Ey Allah'ın Resulü! Câizesi de nedir?" Aleyhissalâtu vesselâm açıkladı:

"Bir gecesi ve gündüzüdür. Misâfırlik üç gündür. Bundan fazlası sadakadır. Misafire, ev sâhibini günaha sokuncaya kadar yanında kalması hoş değildir."

Tekrar sordular:

"Misafgir ev sahibini nasıl günaha sokar?" Aleyhissalatu vesselam açıkladı:

"Adamın yanında ikamet eder kalır, halbuki kendisine ikram edecek bir şeyi yoktur."

Buhari, Edeb 85, 31, Rikak 23; Müslim, Lukata 77, (48); Muvatta, Sıfatu'n-Nebiyy 22, (2, 929); Ebu Davud, Et'ime 5, (3748); Tirmizi, Birr 43, (1968, 1969).

DAMÂN (KEFİL OLMAK)

3466 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam, kendisine on dinar borcu olan kimsenin peşini bırakmadı. Ve hatta dedi ki:

"Sen bunu bana ödeyinceye veya bir kefil gösterinceye kadar peşini bırakmıyacağım." Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm o borcu üzerine aldı. Bunun üzerine adam, münasip olmayan bir tarzda Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a parayı getirdi. Resûlullah, borcu adam adına ödeyiverdi ve şunu söyledi:

"Kefil, borçludur."

Rezin tahric etmiştir. Ebu Davud, Büyü' 2, (3328); İbnu Mace, Sadakat 9, (2406).

SULARIN AHKÂMI

3467 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor. "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelip:

"Ey Allah'ın Resûlü! Biz gemiye binip, beraberimizde az bir su alabiliyoruz. Abdestlerimizi bu su ile alsak susuz kalacağız. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz?" diye sordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Evet, denizin suyu temizdir, meytesi de helâldir" cevabını verdi."

Muvatta, Taharet 12, (1, 22); Ebu Davud, Taharet 41, (83); Tirmizi, Taharet 52, (69); Nesai, Miyah 5, (1, 176).

3468 - Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a:

"Ey Allah'ın Resulü! Biz senin için Budâ'a kuyusundan su alıyoruz. Halbuki onun içerisine (ölmüş) köpeklerin leşleri, kadınların hayız bezleri, insan pislikleri atılıyor, (ne yapalım, su almaya devam edelim mi?)" diye sordular. Şu cevabı verdi:

"Su temizdir, onu hiçbir şey kirletmez."

Ebu Davud, Taharet 34, (66); Tirmizi, Taharet 49, (66); Nesai, Miyah 2, (1, 174).

Bu, Ebu Davud'un metnidir. Ebu Davud der ki: "Kuteybe İbnu Said'i işittim. Dedi ki: "Budâ'a kuyusunun kayyimine derinliğini sordum. Suyun en çok olduğu durumda kasıklara kadar çıkar" dedi. "Azaldığı zaman?" dedim, "Avret mahallinin (dizinin) altına düşer" dedi. Ebu Davud der ki: "Budâ'a kuyusunu ridam ile bizzat takdir ettim. Üzerine ridamı gerdim. Sonra ridamı ölçtüm. Kuyunun genişliği altı zira idi. Bahçenin kapısını bana açan kimseye: "kuyunun süre gelen yapısı hiç değiştirildi mi?" diye sordum. Bana "Hayır!" dedi. Kuyunun içindeki suyun rengini değişmiş gördüm."

3469 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı dinledim. Kendisine çöl bir arazide bulunan bir sudan ve ona uğrayan hayvan ve vahşilerden soruluyordu. Şöyle cevap verdi:

"Eğer su iki kulle miktarında olursa pislik taşımaz!"

Ebu Davud, Taharet 33, (63, 64, 65); Tirmizi, Taharet 50, (67); Nesai, Miyah 3, (1, 175); İbnu Mace, Taharet 75, (517, 518).

3470 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyuruyorlar ki: "Sakın sizden kimse, durgun suya akıtmasın, bilahere onda yıkanır."

Buhari, Vudu 68; Müslim, Taharet 95, (282); Ebu Davud, Taharet 36, (69, 70); Tirmizi, Taharet 51, (68); Nesai, Taharet 46, (1, 49), Gusl 1, (1, 197).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3471 - Müslim'in bir diğer rivayetinde (yine Ebu Hüreyre şöyle rivayet etmiştir:) "Sizden hiç kimse, cünübken durgun suyun içinde yıkanmasın."

Ebu Hüreyre'ye sordular: "Peki nasıl yıkanacak, Ey Ebu Hüreyre?" O: "Sudan alıp alıp yıkanacak!" diye cevap verdi."

Müslim, Taharet 97, (283).

3472 - Yahya İbnu Abdirrahman rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, içerisinde Amr İbnu'l-As'ın da bulunduğu bir grupla yola çıkmıştı. Bir havuza geldiler. Amr İbnu'l-As radıyallahu anh:

"Ey havuz sahibi, havuzunda vahşi hayvan sulanıyor mu?" diye sordu. Hz. Ömer, hemen araya girip:

"Ey havuz sahibi bize bunu söyleme: Zira biz, vahşinin peşinden su alacağız, o da bizim peşimizden sulanacak. Çünkü ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın "Vahşinin karnına aldığı onundur, geri kalan da bize temizdir ve içeceğimizdir" dediğini işittim" dedi."

Muvatta, Taharet 14, (1, 23, 24).

3473 - Humeyd el-Hımyeri anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a, Ebu Hüreyre radıyallahu anh'ın yaptığı gibi dört yıl arkadaşlık yapmış bir zatın yanına geldim. Dedi ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, erkeğin artığıyla kadının gusletmesini veya kadının artığıyla erkeğin gusletmesini yasakladı."

Bir rivayette şu cümleyi ziyade etti: "İkisi birden suya ellerini soksunlar!"

Ebu Davud, Taharet 40, (81); Nesai, Taharet 147, (1, 130).

3474 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın zevcelerinden biri bir tekne içerisinden su alarak yıkanmıştı. Aynı teknede yıkanmak veya abdest almak üzere Aleyhissalatu vesselam geldi. Zevcesi:

"Ben cünübtüm!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Su cünüb olmaz!" buyurdular."

Tirmizi, Taharet 48, (65); Ebu Davud, Taharet 35, (68); İbnu Mace, Taharet 33, (370, 371).

3475 - Ebu Cuhayfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm öğle vakti yanımıza çıktı. Kendisine abdest suyu getirildi. Abdest aldı. Halk, onun abdest suyundan arta kalanı kapışmaya başladı. Bir parça alabilen, onu teberrüken) vücuduna sürünüyor idi. Hiç alamayan, arkadaşının elindeki yaşlığa değmeye çalışıyordu."

Buhari, Salat 17, Vudu 40, 93, 94, Ezan 18, 19, Libas 3, 42; Müslim, Salat 249-253 (503); Nesai, Taharet 103, (1, 87); Ebu Davud, Salat 102, (688).

3476 - Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüma dedi ki: "Kadın hayızlı veya cünüb olmadıkça artığıyla yıkanmada bir beis yoktur."

Muvatta, Taharet 86, (1, 52).

3477 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben ve Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm tek bir kaptan su alarak cenabetten yıkanıyorduk ve ellerimiz kabın içine beraber girip çıkıyordu."

Bir başka rivayette şöyle gelmiştir: "...Farak denen bir kaptan." Süfyan der ki: "Bir farak, dört sa' hacminde (bir ölçek) dir."

Buhare, Gusl 2, 9; Müslim, Hayz 40, 45, (319, 321); Ebu Davud, Taharet 39, (77), 97, (237), 102, (257); Nesai, 130, 144, 145, 146, 148, Gusl 12, (1, 203).

3478 - İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında erkekler ve kadınlar beraberce bir kaptan abdest alıyor idiler."

Buhari, Vudu 43; Muvatta, Taharet 15, (1, 24); Ebu Davud, Taharet 39, (79, 80); Nesai, Taharet 52, (1, 57).

3479 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Cin gecesinde bana:

"Kabında ne var?" diye sordular. Ben: "Nebiz!" dedim.

"Güzel bir meyve, temiz bir sudur" buyurdular. Sonra da onunla abdest aldılar."

Ebu Davud, Taharet 42, (84); Tirmizi, Taharet 65, (88).

BÜYÜK VE KÜÇÜK ABDESTLE İLGİLİ MESELELER

3480 - Ümmü Kays Bintu Miksan radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, henüz yemek yemeyen küçük bir oğlumla Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gitmiştim. Varınca, çocuğu kucağına oturttu. Derken çocuk elbisesine akıttı. Su getirtip elbisesine serpti, fakat yıkamadı."

Bir rivayette: "...çileti" denmiştir.

Buhari, Vudü 59; Müslim, Taharet 103, (287); Muvatta, Taharet 110, (1, 64); Ebu Davud, Taharet 139, (374); Tirmizi, Taharet 54, (71); Nesai, Taharet 189, (1, 157).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3481 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Biz, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte mescidde otururken bir bedevi çıkageldi. Durup mescidin içine akıtmaya başladı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Ashab'ı kalkıp:

"Dur! dur!" diyerek (üzerine yürümeye) kalktılar ki Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm müdahale etti:

"Kestirmeyin, bırakın tamamlasın." Ashab müdahale etmedi, adam da ihtiyacını tamamladı. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, adamı yanına çağırdı ve:

"Bu mescidler, idrar ve pislik bırakma yeri değildir. Allah'ın zikredildiği yerlerdir. Buralarda namaz kılınır. Kur'an okunur" dedi. Sonra cemaatten birine bir kova su getirmesini emretti. Kova gelince sidiğin üzerine boşalttı."

Buhari, Vudü 57, 58, Edeb 35; Müslim, Taharet 99, (284); Nesai, Taharet 45, (1, 48).

3482 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mescidde otururken, bir bedevi girip iki rek'at namaz kıldı. Sonra da şöyle dua etmeye başladı: "Allah'ım, bana da, Muhammed'e de rahmet et. Bizden başka kimseye rahmet etme!"

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm atılıp:

"Geniş alanı darattın!" dedi. Derken adam hemen kalkıp mescidin içine akıtmaya başladı. Halk da hemencecik üzerine yürüdü. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onları yasaklayıp:

"Kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz. Üzerine bir kova su dökün!" ferman buyurdular."

Buhari, Vudü 58; Ebu Davud, Taharet 138, (380); Tirmizi, Taharet 112, (147); Nesai, Taharet 45, (1, 48, 49).

3483 - Ebu Davud'un diğer bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Üzerine akıttığı toprağı alın ve onu atın, yerine su dökün!"

Ebu Davud der ki: "Bu rivayet mürseldir. Çünkü İbnu Ma'kıl, Resûlullah'la karşılaşmadı."

Ebu Davud, Taharet 138, (381).

3484 - Ebu Abdullah el-Cüşemi anlatıyor: "Bize Cündüp radıyallahu anh anlattı ve dedi ki: "Bir bedevi geldi. Devesini önce ıhtırdı, sonra bağladı. En sonra mescide girip Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın arkasında namaz kıldı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm selam verince, bedevi bineğinin yanına gelerek bağını çözüp, üzerine bindi. Sonra da seslice şöyle duada bulundu:

"Allahım, bana ve Muhammed'e rahmet et. Rahmetimizde bir başkasını bize ortak kılma!" Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm müdahale edip:

"Bunu mu, yoksa devesini mi, hangisini daha şaşkın görüyorsunuz? Ne söylediğini duymadınız mı?" buyurdular. Oradakiler: "Evet! duyduk" dediler."

Ebu Davud, Edeb 42, (4885).

3485 - Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Bir kadın bana: "Ben eteğimin zeylini fazla uzatıyorum ve pis yerlerde de yürüyorum? (Bu hususta ne dersiniz?)" diye sordu. Ben de ona Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın:

"(Pis yerlere değen eteği) ondan sonrası temizler" dediğini söyledim."

Muvatta, Taharet 16, (1, 24); Ebu Davud, Taharet 140, (383); Tirmizi, Taharet 109, (143).

3486 - Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Beni Abdu'l-Eşhel'den bir kadın anlatıyor:

"Ey Allah'ın Resûlü dedim. Bizim, mescide giden yolumuz pis kokulu (topraktır). Yağmur yağınca ne yapalım?"

"Sizinkinden sonra, ondan daha temiz bir yol yok mu?" diye sordu. "Evet!" deyince:

"İşte bu öbürünü telafi eder, (temizler)!" buyurdu."

Ebu Davud, Taharet 140, (384).

3487 - Yine Ebu Davud'da Ebu Hüreyre'den bir rivayet şöyle: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden biri, ayakkabısıyla bir pisliğe basarsa, bilesiniz, toprak onu temizler."

Ebu Davud, Taharet 141, (385, 386).

3488 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma diyor ki: "Elbisen yaş bir pisliğe değdi ise veya öylesi bir necasete ayakkabınla bastı isen, o pisliği su ile yıka. Pislik kuru ise, bir beis yok."

Rezin tahric etmiştir.

MENİ

3489 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın elbisesine bulaşan meniyi yıkıyordum. O, elbisesinde ıslak kısım (kurumamış) olduğu halde namaza giderdi."

Buhari, Vudü 64, 65; Müslim, Taharet 108, (289); Ebu Davud, Taharet 136, (371, 372, 373); Tirmizi, Taharet 85, 86, (117, 118); Nesai, Taharet 187, 188, (1, 156).

3490 - Müslim'in bir diğer rivâyetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Aişe radıyallahu anhâ'ya bir zât misafir oldu. Adam sabahleyin, elbisesini yıkamaya başladı. Hz. Aişe ona:

"Sana, (meni) bulaşan yeri (gördüysen) orasını yıkaman kâfi idi, göremediğin takdirde etrafını yıkardın. Ben, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın elbisesinden (meni bulaşığını) ovalamak suretiyle çıkardığımı biliyorum. O, (bir de yıkamaksızın) onun içinde namaz kılardı."

Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: "İyi biliyorum kurumuş meni bulaşığını Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın çamaşırından tırnağımla kazıyarak çıkarıyordum."

Müslim, Tahâret 105, 109, (288, 290).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3491 - Yahya İbnu Abdirrahman İbni Hatıb'ın anlattığına göre, Hz. Ömer radıyallahu anh'la -içerisinde Amr İbnu'l-As radıyallahu anh'ın da bulunduğu bir cemaatle birlikte umre yapmıştır -sefer esnasında su kaynaklarından birine yakın olan bir yolda Hz. Ömer, sabaha doğru mola verdi. (Herkes gibi kendisi de yattı. Bu esnada) ihtilam oldu. Sabah olunca kafilede, (yıkanması için yeterli) su bulunamadı. Hayvanına binip (yakınındaki) suya kadar geldi. Derhal bu ihtilamdan kalan meni bulaşığını yıkamaya başladı. Derken ortalık ağardı. Amr İbni'l-Âs radıyallahu anh, Hz. Ömer'e:

"Sabah oldu. Yanımızda temiz elbise var, şu elbiseni (yıkamayı) bırak, bilahare yıkanır" dedi. Ancak Hz. Ömer kendisine:

"Ey İbnu'l-Âs, hayret doğrusu! Yani sen elbise buldun diye herkes elbise mi bulacak? Allah'a yemin olsun ben senin söylediğini yapsam bu bir sünnet olur. Hayır, ben gördüğüm (meniyi) yıkarım ve görmediğime de su çiler (temizlenmiş addeder)im!'' dedi.''

Muvatta, Tahâret 83, (1, 50).

3492 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ buyurmuştur ki: "Meni, sümük menzilesindedir. Öyleyse bunu kendinden, izhir otuyla da olsa sil at!"

Tirmizi, Tahâret 86, (117).

HAYIZ KANI

3493 - Esmâ Bintu Ebi Bekr radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Bir kadın Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek:

"(Ey Allah'ın Resülü!) Birimizin çamaşırına hayız kanı bulaşınca ne yapmalıdır?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Önce kazır, sonra parmak ucuyla bulaşan yeri yıkar, sonra da (kan görülmeyen yere) su çiler" buyurdu."

Buhari, Hayz 9, Vudü 63; Müslim, Tahâret 110, (291); Muvatta, Tahâret 103, (1, 60, 61); Ebu Dâvud, Tahâret 132, (360, 361, 362); Tirmizi, Tahâret 104, (138); Nesâi, Tahâret 185, (1, 155).

3494 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "(Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın zevceleri olan) bizlerden her birinin, içinde hayız olduğu bir tek elbisesi vardı. Ona hayız kanı değecek olsa, onu tükrüğü iIe ıslatır, sonra onu tırnağı ile ovalar (yıkar)dı" dedi.''

Buhari, Hayz 11; Ebu Dâvud, Tahâret 132, (352, 364).

3495 - Buhari'nin bir diğer rivâyeti şöyle: "(Hz. Aişe) dedi ki: "Bizden biri hayız olur, sonra temizlenince, (bulaşma) kanı, elbisesinden kazır ve elbisenin geri kısmına su serper sonra da içinde namaz kılardı."

Buhari, Hayz 9; Ebu Dâvud, Tahâret 107, (269),132, (357),142, (388); Nesâi, Tahâret 179, (1,150, 151).

KÖPEK VE DİĞER HAYVANLAR

3496 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir kaba, köpek banmışsa, onun temizlenmesi, yedi kere su ile yıkanmasına bağlıdır, hatta bunların ilki toprakla olmalıdır."

Buhari, Vudü 33; Müslim, taharet 97, (279); Muvatta, Taharet 35, (1, 34); Ebu Davud, Taharet 37, (71, 72, 73); Tirmizi, Taharet 68, (91); Nesai, Miyah 7, (1, 176, 177).

3497 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Köpekler Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm devrinde mescidin içinde gidip gelirlerdi. Bu sebeple mescidi yıkamak için içine su serpmezlerdi."

Buhari, Vudû 33; Ebu Davud, Taharet 139, (382).

3498 - Kebşe Bintu Ka'b İbnu Malik -ki, İbnu Ebi Katade'nin nikahı altında idi- anlatıyor: "Ebu Katade radıyallahu anh yanıma girdi. Kendisine abdest suyu hazırladım. Bu sırada, sudan içmek üzere bir kedi geldi. Ebu Katade kabı uzattı, kedi içti."

Kebşe sözlerine devamla der ki: "Ebu Katade kendisine bakmakta olduğumu gördü ve:

"Ey kardeşimin kızı, buna hayret mi ediyorsun?" dedi. Ben de:

"Evet!" demiş bulundum. Bunun üzerine:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Kedi necis değildir. Kedi sizin etrafınızda çokça dolaşır" buyurdular." dedi."

Muvatta, Taharet 13, (1, 23); Ebu Davud, 38, (75); Tirmizi, Taharet 69, (92); Nesai, Taharet 54, (1, 55).

3499 - Dâvud İbnu Sâlih İbni Dinâr et-Temmâr, annesinden anlatıyor: "Efendim beni, Hz. Aişe radıyallahu anhâ'ya bir miktar yemekle gönderdi. Gelince Hz. Aişe'yi namaz kılıyor buldum. Bana, elimdekini koymamı işâret etti. (Ben de bıraktım). Ancak bir kedi gelerek üzerinden yedi.

Hz. Aişe radıyallahu anhâ, namazından çıkınca, kedinin yediği yerden yemeği (bir miktar) yedi. Sonra da şu açıklamayı yaptı: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam: "Kedi necis değildir, o sizi çokça dolaşan birisidir" demişti. Ben ayrıca, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın kedinin artığıyla abdest aldığını gördüm.''

Ebu Dâvud, Tahâret 38, (76).

3500 - Meymune radıyallahu anha anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a yağa düşen fareden soruldu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Onu ve etrafındaki kısmı atın, yağınızı yiyin buyurdu."

Buhari, Vudü 67, Zebâih 34; Muvatta, İsti'zân 20, (2, 971, 972); Ebu Dâvud; Et'ime 48, (3841, 3843); Tirmizi, Et'ime 8, (1799); Nesâi, Fera' ve'I-Atire 15, (7, 178).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3501 - Ebu Dâvud'un Ebu Hüreyre'den kaydettiği bir rivâyette şöyle gelmiştir: "(Eğer yağ) donmuşsa fareyi ve etrafındaki yağı kaldırıp atın, yağ sıvı ise, artık ona yemek niyetiyle) yaklaşmayın."

3502 - Yine Ebu Dâvud'da Ebu Sa'id radıyallahu anh'tan kaydedilen bir rivâyette denir ki: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir koyunu beceriksizce yüzmekte olan bir köleye uğramıştı. Ona:

"Çekil de sana göstereyim!" dedi. Derhal elini deri ile et arasına soktu. Elini, bütün kolu koltuğa kadar derinin altında kalacak şekilde ilerletti. Sonra gidip abdest almadı halka namaz kıldırdı.."

Bir rivâyette, "Yani suya değmedi" ziyâdesi vardır.

Ebu Dâvud, Tahâret 73, (185).

DERİLER

3503 - Mersed İbnu Abdillah el-Yezni anlatıyor: "İbnu Ya'le es-Sebâ'i'nin üzerinde bir kürk gördüm ve elimle dokundum. Bana:

"Kürke niye elini değdin?'' dedi. Ben bu hususta İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ'ya sordum ve dedim ki: "Biz Mağrib'te yaşıyoruz. Bizimle birlikte Berberiler ve Mecusiler de var. Onlar bize kestikleri koyunu getiriyorlar. Kestiklerini yemiyoruz. Bize, içerisine iç yağı konmuş deriden mâmul dağarcık getiriyorlar (bunu kabul edelim mi)?" İbnu Abbâs cevaben dedi ki:

"Bundan biz de Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a sormuştuk:

"Derinin debbağlanması onun temizliğidir'' buyurdular.''

Müslim, Hayz 106, (366); Muvatta, Sayd 17, (2, 498); Ebu Dâvud, Libâs 41, (4123); Tirmizi, Libâs 7, (1723); Nesai, Fera' ve'l-Atire 9, (7, 173).

Nesâi'nin bir rivâyetinde şöyle gelmiştir: "Onların, içerisinde süt ve su bulunan kırbaları (deriden mâmul su kapları) var...'' gerisi yukarıdaki gibi.

3504 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, ölmüş (ve terdekilmiş) bir koyuna rastlamıştı.

"Bunun derisinden faydalanmıyor musunuz?'' buyurdular. Oradakiler:

"Ama bu meytedir (leşdir, istifâdesi câiz değildir)'' dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Meytenin yenmesi haramdır!'' buyurdular.''

Bir başka rivâyette: "Bunun derisini alıp, debbağlayarak istifâde etmiyor musunuz?'' demiştir.

Buhari, Büyü 101, Zekât 61, Zebâih 30; Müslim, Hayz 100, 103, 104, (363, 364, 365); Muvatta, Sayd 16, (2, 98); Ebu Dâvud, Libâs 41, (4120, 4121); Tirmizi, Libâs 7, (1727); Nesâi, Fera' ve'l-Atire 9, (7, 171, 172).

3505 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a meytenin zekâtından (kendiliğinden ölen hayvanın derisinin nasıl temiz kılınacağından) sorulmuştu.

"Meytenin zekâtı (temiz kılınması) onun debbağlanmasıdır" diye cevap verdi.''

Muvatta, Sayd 18, (2, 498); Ebu Dâvud, Libas 41, (4124); Nesâi, Fera' ve'l-Atire 9, (7, 174).

3506 - Sevde Bintu Zeme'a radıyallahu anhâ anlatıyor: "Bizim bir koyunumuz öldü. Derisini debbağladık. Sonra eskiyinceye kadar içerisinde nebiz yaptık."

Buhari, Eymân 21; Nesâi, Fera' ve'I-Atire 9, (7, 173).

3507 - Abdullah İbnu Uşeym radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ölümünden bir ay önce Cüheyne kabilesine şöyle yazdı:

"Meytenin ne deri ne de sinirinden istifâde etmeyin."

Ebu Dâvud, Libâs 42, (4127, 4128); Tirmizi, Libâs 7, (1729); Nesâi, Fera' ve'l-Atire 10, (7, 175).

Tirmizi'nin rivâyetinde: "Ölümünden iki ay önce..." şeklinde gelmiştir.

3508 - Hz. Üsâme radıyallahu anh der ki: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm yırtıcı hayvanların derilerini kullanmayı yasakladı.''

Ebu Dâvud, Libâs 43, (4132); Tirmizi, Libâs 37, (1771); Nesâi, Fera've'l-Atire 12, (7, 176).

İSTİNCANIN ADABI

3509 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'la birlikte idim. Aleyhissalâtu vesselâm küçük abdest bozmak ihtiyacını duymuştu. Hemen bir duvarın dibine, kumlu toprak bulunan bir noktaya gelip abdest bozdular. Sonra da:

"Sizden biri, küçük abdest bozmak isteyince bevli için uygun bir yer arasın!" buyurdular."

Ebu Dâvud, Tahâret 2, (3).

3510 - Mugire İbnu şu'be radıyallahu anh anlatıyor: "Resüllullah aleyhissalatü vesselâm kazayı hâcet için gidince, yoldan uzak olurdu."

Ebu Dâvud, Tahâret 1, (1); Tirmizi, Tahâret 16, (20); Nesâi, Tahâret 16, (1, 18, 19).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3511 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: "İki lânetten korkun!" buyurdular. Ashab:

"İki lânet de nedir?" diye sorunca, açıkladılar:

"İnsanların yollarına abdest bozanla, gölgelerine abdest bozanlardır!''

Müslim, Tahâret 68, (269); Ebu Dâvud, Tahâret 14, (25).

3512 - Yine Ebu Davud, Hz. Mu'âz radıyallahu anh'tan şu rivâyeti kaydetmiştir: "Lânete sebep olan üç yere abdest bozmaktan kaçının: Su yollarına, işlek yollara ve gölgeliklere."

Ebu Dâvud, Tahâret 14, (26).

3513 - Abdullah İbnu Sercis radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm (yer üzerindeki haşerat) deliklerine akıtmayı yasakladı."

Katâde'ye: "Bu deliklere akıtmak niye mekruh kılındı?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi:

"Bunların cinlere ait meskenler olduğu söyleniyordu."

Ebu Dâvud, Tahâret, 16, (29); Nesâi, Tahâret 30; (1, 33, 34).

3514 - Abdullah İbnu Mugaffel radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden kimse hamam yaptığı yere akıtmasın. Zirâ vesveselerin çoğu bu yüzden hâsıl olur."

Ebu Dâvud, Tahâret 15, (27); Tirmizi, Tahâret 17, (21); Nesâi, Tahâret 32, (1, 34).

Ebu Dâvud'un rivâyetinde şu ziyâde var: "...sonra dönüp içinde yıkanacaktır."

3515 - Ümeyme Bintu Rukiyye radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın karyolasının altında bulundurduğu hurma küttüğünden bir çanağı vardı. Geceleyin ona küçük abdest bozardı.''

Ebu Dâvud, Tahâret 13, (24); Nesai, Tahâret 28, (1, 31).

3516 - Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Helâya gittiğiniz vakit, (abdest bozarken) kıbleye ne önünüzü ne de arkanızı dönmeyin. Fakat yüzünüzü doğuya ve batıya dönderin."

Ebu Eyyüb der ki: "Şam'a gelince helâların yönlerinin hep kıble cihetine inşa edildiğini gördük. Onları (kullanırken yönümüzü yan çeviriyor, ayrıca Allah'tan mağfiret de diliyorduk."

Buhari, Vudü 11, Salât 29; Müslim, Tahâret 59, (264); Ebu Dâvud, Tahâret 4, (9) ; Tirmizi, Tahâret 6, (8); Nesâi, Tahâret 19, 20, 21, (1, 21, 22, 23).

3517 - İmam Mâlik'in bir rivâyeti şöyledir: "Ebu Eyyub radıyallahu anh Mısır'da iken demiştir ki: "Vallahi bu kiryas denen kenefleri nasıl kullanacağımı bilemiyorum. Zirâ Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Biriniz büyük veya küçük abdest bozunca kıbleye yönelmesin, arka fercini de çevirmesin" demişti.''

Muvatta, Kıble 1, (1, 193).

3518 - Mervân el-Asgar anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ'yı devesini kıble istikametine ıhtırmış, sonra onun duldasına çömelip deveye doğru yönelerek akıtıyorken gördüm. Kendisine:

"Ey Ebu Abdirrahmân, bu tarz akıtmaktan nehyedilmedik mi?" dedim.

"Evet, ama bundan, açık arazide nehyedildik. Seninle kıble arasında sana perde olan bir şey varsa bu durumda akıtmanda bir beis yok!" dedi.''

Ebu Dâvud, Tahâret 4, (11).

3519 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Bir ihtiyacım için, (bir gün kız kardeşim Hz.) Hafsa radıyallahu anhâ'nın evinin damına çıkmıştım. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı, yüzünü Şam'a, arkasını da kıbleye çevirmiş olarak kaza-yı hâcet yapıyor gördüm."

Buhari, Vudü 12, 14, Humus 4; Müslim, Tahâret 62, (266); Muvatta, Kıble 3, (1, 193, 194); Ebu Dâvud, Tahâret 5, (12); Tirmizi, Tahâret 7, (11); Nesâi, Tahâret 22, (1, 23).

3520 - Müslim'in bir diğer rivâyetinde şöyle gelmiştir: "Abdullah anlatıyor: "Halk: "Kaza- yı hâcet için çömelince ne kıbleye karşı ne de Mescid-i Aksa'ya yönelme'' demektedir. Halbuki ben, bir işim için Hafsa radıyallahu anhâ'nın evinin damına çıkmıştım..'' Gerisi aynen devam eder.

Müslim, Tahâret 61, (266).

 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
3521 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraber idim. Bir kavmin küllüğüne gelince durup, ayakta küçük abdest bozdu.''

3522 - Ebu Vâil'den şelen bir rivâyet şöyle: "Ebu Musa radıyallahu anh küçük abdest hususunda çok titiz davranır (üzerine sıçrantı değmemesi için âzami gayreti gösterirdi. O kadar ki,) küçük abdestini bir şişe içerisine bozar ve:

"Beni İsrâil'den birinin bedenine sidik değecek olsa, adam kirlenen derisini bıçakla kazırdı" derdi.

(Bunu işiten) Huzeyfe radıyallahu anh dedi ki: "Arkadaşınızın titizliği bu kadar ileri götürmemesini tercih ederim. Ben, ResülulIah aleyhissalâtu vesselâm'la bir beraberliğimizi hatırlıyorum. Beraber yürüyorduk. Derken bir kavmin bir duvar gerisindeki küllüğüne rastladık. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, tıpkı sizden birinin ayakta bevletmesi gibi durup ayakta bevletti. Ben bu esnada kendilerinden uzaklaşmak istedim. Bana yakın durmamı işâret buyurdu. Geri gelip, hemen arkasında dikilip abdestini bozuncaya kadar bekledim.''

Buhari, Vudü 62, 60, 61, Mezâlim 27; Müslim, Tahâret 73, 74, (273); Ebu Dâvud, Tahâret 12, (23); Tirmizi, Tahâret 9, (13); Nesâi, Tahâret 24, (3, 25).

3523 - Nâfi rahimehullah anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anh'ı ayakta bevlederken gördüm."

Muvatta, Tahâret 112, (1, 65).

3524 - Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Ben ayakta abdest bozarken, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm beni gördü ve:

"Ey Ömer, ayakta akıtma" buyurdu. Ondan sonra hiç ayakta akıtmadım"

3525 - Ubeydullah, Nâfi'den, o da Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhümâ'dan anlattığına göre, Hz. Ömer radıyallahu anh: "Ben müslüman olduğum zamandan beri ayakta abdest bozmadım!" demiştir."

Tirmizi, Tahâret 8, (12).

Tirmizi: "Bu, Hz. Ömer'den daha sıhhatli olan rivayettir. Önceki rivâyet zayıftır'' der. Keza ilaveten der ki: "Ayakta abdest bozma yasağı te'dib içindir, tahrim için değil.'' Yine der ki: "İbnu Mes'ud radıyallahu anh'tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Kişinin ayakta akıtması, nefsine karşı işlediği bir kabalıktır."

3526 - Hz. Aişe radıyallahu anh'dan rivâyete göre şöyle derdi: "Size kim, Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ın ayakta bevlettiğini söylerse, sakın onu tasdik etmeyin. O, daima çömelerek abdest bozardı."

Tirmizi, Tahâret 8, (12); Nesâi, Tahâret 25, (1, 26).

3527 - Abdullah ibnu Ca'fer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Bir gün Resulullah aleyhissalâtu vesselâm beni, bineğinin terkisine bindirdi. Bana halktan kimseye söylemiyeceğim bir sözü sır olarak söyledi. Resülullah aleyhissâlatü vesselâm'ın kaza-yı hâcet için perdelendiği şeylerin O 'na en hoş geleni ya bir tümsek veya bir hurma kümesiydi."

Müslim, Hayz 79, (342); Ebu Dâvud, Cihâd 47, (2549).

3528 - Abdurrahman İbnu Hasene radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, elinde kalkan gibi bir şey olduğu halde bize doğru geldi ve onu yere bıraktı. Sonra onun gerisine çömelip ona doğru küçük abdest bozdu. Yanımızdakilerden biri: "(Resülullah'a) bakın, tıpkı kadınlar gibi abdest bozuyor" dedi. Aleyhissalatu vesselâm bu sözü işitmişti.

"Beni İsrâil'in arkadaşının başına geleni işitmedin mi" dedi ve devam etti: "Onlara idrar bulaşınca, bıçakla idrarın değdiği yeri kazıyorlardı. Arkadaşları onları bu tatbikattan yasakladı. Bu adam, yasaklaması sebebiyle kabrinde azaba uğradı."

Ebu Dâvud, Tahâret 11, (22); Nesâi, Tahâret 26, (1, 26-28).

3529 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, şöyle demişti: "İki kişi beraberce helaya gidip, avretleri açık kaza-yı hacet ederken konuşmasınlar. Zirâ Allah Teâla Hazretleri, bu hale gadab eder."

Ebu Dâvud, Tahâret 7, (15).

3530 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kaza-yı hacette bulunmak istediği zaman yere yaklaşıncaya kadar elbisesini kaldırmazdı."

Ebu Dâvud, Taharet 6, (14); Tirmizi, Tahâret 10, (14).

 
Üst Alt