Ben bu mantığı bir türlü anlayamıyorum işte. Bir konu hakkında insan ya uzaklık hisseder veya yakınlık. Ben bu dialog konusuna her zaman kendi açımdan uzaklık hissediyorum ve bunu söylemekten çekinmiyorum. Kimsenin kınamasından da korkmuyorum. Ama bunu söylerken düşmanlık da hissetmiyorum bu insanlara. Sadece yanlış yolda olduklarını görüyorum, gerek elim ile gerek dilim ile de her fırsatta red ediyorum.
Bazıları kalkıp da "
daha iyisini biliyorsanız çıkın yapın o halde" dedikleri zaman, gülüyorum bu sefer. Kalkıp yaparsam bu sefer senin yüreğin dayanmaz diyesim geliyor, onu dahi demiyorum. Kıracağım için değil, ister kırılır isterse kırılmaz umurumda olmaz. Allah'ın hakkını söylerken eğer babam dahi olsa, işine gelmiyorsa ve ben söyledim diye sırf bundan dolayı bana kırılacaksa kırılabilir. Elbette Allah'ın (Celle celaluhu) hakkını üstün tutacağım. Yapamayışımın nedeni daha çok günaha girmelerini istemiyorum ve buna sebep olmuş olmak istemiyorum. Çünkü ben kalkarsam bunun daha iyisini yapmaya; hepsine tek tek yüzlerine haykırarak Allah'ın ayetlerini okurum. En doğrusu da her zaman budur. Kafirleri dost edinmeyin, dost edinenler onların yarenidir ve o da onlardandır, yani Allah'ın (Celle celaluhu) muhabbetini bırakıp da, kafirin ülfetini murad eden de aynen kafirdir hükmüne ayet ile sabittir ki dahil olur, derim. Bu da; her fırsatta Allah'ın ayetlerini örneklendirip bir çok konuda yazılar yazan insanlara ağır gelir. Hatta; çok ağır gelir. Kalkar bu sefer başka bir ayeti kafasına göre şekillendirip, anlamlandırıp haklı çıkmaya çalışır.
Oysa, ayet 1400 yıl önce indiği hükmü ile zerre miskal değişmemiştir ve değişmeyecektir. O nedenle daha çok günaha girilmesin diye bazen kısa kesmek zorunda hissediyorum kendimi. Bir kafir yüzünden müslüman kardeşimi rencide etmeye haya ediyorum. Ama maaşallah onlar bir kafiri kazanacağız derken koskaca bir ümmeti karşılarına alıyorlar, bunu düşünen yok.
O nedenle ben bu konuda rengini belli etmeyen müslümanlara da kızıyorum hakkım olarak.
Ben kalben tasdik ettim. Hazreti Allah'tan (Celle celaluhu ve şanuhu) başka İlah yoktur ve Hazreti Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve resulü'dür. Amelimle de bunu gösteririm. Ayetlerini de mümkün mertebe uymaya çalışarak hayatıma dahil ederim. Kafirler ile bu güne kadar çok alış-veriş yaptım. İlerleyen dönemlerde yine yapacağım. Planlarımda o yönde yapacağım yoğun işler var. Ama, sadece alış-veriş yapacağım. Dost olmak gibi bir derdim yok ! Olmayacak da. Bu güne kadar bir çok kafir ile bunu yaptım, hatta oturup beraber yemek yedik, hatta seyahatler de bulunduk. Birbirimize kendi kültürümüzün fıkralarını bile anlattık, ama hepsi bu kadar. Onların kültürlerinde dostluk kavramı hemen öyle çabuk gelişmez. Yani biz müslümanlar gibi hemen dostane duygulara girmezler. Ama bu alış-verişlerden kaynaklanan ortamlarda yakınen tanıdıklarından dolayı dostluk gibi bir duyguya onlar dahi girdiler. Sıcak ortamlar oldu yani. Ama biz her seferinde o noktada uzak durduk. Yanımda yemek yerken bıçakla elini kesti, koştum gittim eczaneden sargı bezi, bepanten, krem gibi ilaçlar dahi aldım geldim elini tedavi ettik. Bunu bana amerikada en yakın arkadaşım bile yapmadı, dedirttik. Biz bunları dostluk için değil, insaniyet adına yaptık. Barbar olan müslümanı görsünler diye yaptık. Belki fikirleri değişir de müslümanlığa dair bakış açılarını o zaman değiştirirler diye yaptık. My best frend diyenlere; hayır ticaret ! dedik. Ne zaman "La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah" dersen, o zaman best frend oluruz dedik. İşbirliği ancak bu kadar olur çünkü. Demediği sürece daha ötesi olmaz. Dini duygularda gelin ortak noktalarda buluşalım demedik, çünkü gelmezler. Avrupa insanını bilen bilir. Anlatmamıza gerek yok. İsa (a.s.) Allah'ın oğlu değildir dediğin zaman sana gülerler veya kızarlar. Gülenler, ateist olduğu için umursamadığı için güler. Kızanlar da ya katoliktir ya ortodoks. Protestan olanları pek umursamaz. Ama hepsi de, bir dengesizlik olduğunu bile bile hayır aynı zamanda onun oğludur der. Fanatikleri de; hayır bizzat İsa Allah'tır, der (HAŞA).
Bu nedenle sadece La ilahe İllallah demek yetmez, yetmez ve yine yetmez. Muhammeden Resulullah diyecek yada İsa Ruhullah diyecek. Baba oğul demeyecek. Çünkü bu insanlar fetret devri insanı değil, anlayın artık bunu yahu ! Ortaçağda değiliz artık. Her bir şeyi didik didik edip araştırıyorlar, iş din noktasına gelince mi fetret devri insanı hükmüne giriyorlar. Gidin yüzlerine karşı siz fetret devri insanız deyin bakalım size ne cevap verirler.
Vallahi gülünecek bir şey söylüyorsunuz. Bunu da sırf cahilliğinizden diyorsunuz. Bir de; iyi niyetinizden. Ama; çok gülünç ve acaip vahim düşüyorsunuz.
Zaten teslis inancını bırakıp da tevhide yönelmiş müslüman olan, İslam'a inananlar var. Ya mahalle komuşusu tebliğ etmiş, ya iş arkadaşı yada kendi imkanı ile araştırıp bulmuş. Amaç tebliğ ise; buyrun dedik, her zaman hizmetkarınız olarak göreve hazırız. Ama; müslümanlığı kötüleyip aşağılayarak, suçlu pozisyonuna indirgeyerek; YANİ;
İSLAM'IN VAKARINI VE İZZETİNİ DÜŞÜREREK BUNU YAPAMAZSINIZ ! Yaptırtmayacağız da !
Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) İslam Dinini tebliğ edinceye kadar zaman olan an'a kadar hristiyan olarak yaşamış ve vefat etmiş olanlar, kendilerine inen şeriat ile ne kadar başarılı olup da cenneti kazanmışlarsa o kadarı cennete girer. İslam Dininden sonra yaşayanlar ise, tebliğ kendilerine ulaşmışsa eğer, o zaman iman yükümlülüğü ile beraber diğer amellerini Rabbim İslam'a göre takdir edecek. Çünkü; İslam onlara inandıkları dinlerinin tahrif edilmiş olduğunu bildirdi. Mükellefiyet bu noktadan sonra başladı. Kur'an İncili ve Tevrat'ı tasdik ederek ve hiç kimsenin o güne kadar bilmedikleri konular hakkında da bilgiler vererek yüzlerine okundu. Onlar, bu gelen son şeriata inanmaktansa, onu bozmaya gayret gösterdiler.
Cennete sadece müslümanlar girecek. Cennet, ayet ile sabittir ki; müğminler içindir. Günahkar müslüman dahi olsa, bakın bu cümleyi tekrardan okuyun;
günahkar müslüman dahi olsa cezasını çekmeden cennet nimetinden faydalanamayacak, çünkü Rabbimiz bunlar için dahi haram ettim buyuruyor. Rabbimin haram ettiğini sizler mi helal kılıyorsunuz ? Müslüman ama günahkar sonuçta cezasını çekip de cennete gelmeyecek mi diyebilirsiniz. Evet, günahkarlar cezalarını tamamlayıp cennete o zaman girecek, ama o zamana kadar cennet nimetinden faydalanamayacak. Müslümanken dahi sırf günahını çekinceye kadar cennete giremiyor ve bu nimetlerden faydalanamıyorsa, yahu kafir ilelebet çıkamayacağı cehennemden kurtulup da nasıl cennet ve nimetlerinden faydalanacak. Bakın, iyi anlayın ! Rabbimiz ahirette kafir olarak cehenneme gönderilen ve avaz avaz bağırıp da af dileyen kafirlere ne diyecek billiyormusunuz, iyi okuyun : "
Bir daha benimle muhatap olmayın !" Dehşet ! hemde dehşet üstü dehşet ve hüsran ! Müslümanlar içinde en kötünüz ve en günahkarınız benim. Bu halim ile beraber ölüm şuan bu kardeşinize gelse dahi, elhamdülillah müslümanım diyeceğim ve ne kadar zor olsa da dayanmak, cehennemde cezamı çektikten sonra Rabbimin o muhteşem rahmetinin tecellisi bana da isabet edecek ve ben de en arkanızdan cennete dahil olan en son kişi olacağım inşaallah. En son kişi ben olacağım. Ne büyük, ne dehşetli bir lütuf ! Ama kafir için bunu ummak var ama, karşılığı yok !...
Peygamberimizin amcası Ebu Talib hristiyan değildi, musevi değildi, putperest de değildi. Hz. İbrahim (a.s.)'in indirdiği dinin o güne kadar gelmiş yönlerini esas alıyordu. Sadece siyaseten Peygamberimize şer'an iman etmedi. Bunun da o günkü şartlarda nedenleri vardı. Ölümüne yakın bir zaman dedi ki;
"Kervan yollarının tesisi Kureyş kavminde, mübarek Kabe'nin hizmetkarı Kureyş kavmi, Mekke'nin siyasi idaresi de Kureyş kavminde. Eğer şimdi; Kureyş kavminden bir Peygamber çıktığını da söylediğimiz takdirde, en yakınımızdaki kavimler de dahil olmak üzere bütün kavimler ayaklanır ve ne biçim bir kavimsiniz ki bütün değerleri kendinizde toplamışsınız, o halde bizim kavmimizde hiç mi hayır yok ki bütün hayrlar sizlerde toplanmış derler ve iç savaşa sürüklenirler. Ben inanıyorum ki yeğenim Muhammed (s.a.v.)
Allah'ın elçisidir ve indirdiği de hakk dindir. Ama sırf bu neden ile O'na (s.a.v.)
zahiren iman ettiğimi söyleyemiyorum" demiştir. O neden ile kafirler ile Peygamber efendimiz'in (s.a.v.) amcasını bir tutamayyız. Zahiren iman etmedi, ama ortak da koşmadı. Hz. İbrahim (a.s.) şeriatı ile ne kadar itikad edindi ise, o miktarda mukabele görür.
Peygamber efendimiz'in dğerli ve mümtaz anne ve babası da zahiren "La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah" demedi. Ama onlar; alemlere rahmet olarak gönderilen bir büyük Peygamber'in (s.a.v.) anne ve babasıdır. Bir büyük Din'in ortaya çıkmasına vesile olan iki değerli insandır. Ne biliyorsunuz ki, şuan bütün müslümanların yaptıkları amel taat ve sevaplardan kaynaklanan ecirlerden onlara da bir hisse gitmediğini ? Rabbimiz ne buyuruyor: "
Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz ya da bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphe yok ki, Allah çok bağışlayan, herşeye gücü yetendir." ( Nisa : 149 )
Ne oldu şimdi ?
Bilmediklerinize Allahu alem diyebilirsiniz. Ve demelisiniz de.
Ama, bilinenlere Allahu alem denmez, "
saddak'allahul'azim" denir.