Osmanli kuvvetlerinin Ploçnik'te bozguna ugramasindan büyük bir cesaret alan ve Sultan Murad'in da Anadolu'da bulunmasini firsat bilen Bosna, Sirp ve Bulgar krallari, Osmanlilari Balkanlardan sürüp atmak için ikinci bir ittifak kurdular. Bu ittifak, sonucu I. Kosova meydan muharebesinde belli olacak Osmanli Türklerine karsi UI. Haçli Seferi'ni hazirlamaya sevk etmistir. Düsmanin faaliyet derecesini ve ittifakin önemini kavrayan Sultan Murad, bu ittifakin saglayacagi gücü, askerî ve siyasî yollardan küçültmeye gayret etti. Bunun için sür'atli bir sekilde tedbirler almaya basladi. O zaman Teke, Aydin, Mentese, Saruhan ve Karaman beylerinin askerleri de Sultan Murad'in emrine girdiler. Sultan Murad, hemen savas hazirliklarina giristi. Yoklugunda Anadolu'nun âsâyisini korumak için, ülkesini bes sancaga böldü. O zamana kadar Bâyezid'in idare ettigi Germiyan'i, sehzadenin kardesi Yakub ile birlikte o da Avrupa'ya geçtiginden dolayi vezir Timurtas'a havale etti. Baska bir Timurtas (Subasi), Sivrihisar ile Sakarya'nin suladigi bölgeye tayin edildi. Yine Subasilardan Kutlu Bey, Hamid bölgesinde Egridir'e tayin edildi. Sultan Murad, Asya topraginda kalacaklarla Avrupa'ya gidecek askerin komutanlarini da önceden tayin etti.
Bütün savas hazirliklari tamamlanmisti. Bununla beraber Sultan Murad, seferden önce Sehzâde Bâyezid'in üç oglunun sünnet dügünü ve kendisi ile iki oglunun üç Bizans Prensesi ile evlenmelerini kutlamak için Yenisehir'e gitti. Padisah, Yenisehir'de yapilan bu dügünler sirasinda hediyeler göndermek ve Karamanoglu'na karsi yapilan savastan önce gösterdigi dostluga karsilik vermek için, Yazicioglu'nu elçilikle Misir'a gönderdi.
Dügün henüz bitmisti ki, Ali Pasa, hükümdarin emri ile hainliginden dolayi Sisman'i yola getirmek ve Bulgaristan'da Türklerin elinde bulunmayan son yerlerin fethini ve müttefiklerle birlesmeye mahal birakmadan Bulgar kuvvetlerini ortadan kaldirmak için 30.000 kisilik bir ordu ile yola çikti. Pravadi'ye karsi Beylerbeyi Timurtas Pasa'nin oglu Yahsi Bey komutasinda bes bin kisi ayirdiktan sonra, NadirDerbent bogazindan Sumnu üzerine yürüdü. Balkan'in en dogu bogazinda bir tepenin ortasinda bulunan Pravadi, hücumla alindi. Osmanli Devleti'nin daha sonralari Rusya ile meydana gelen harplerinde ordunun merkezi olacak olan Sumnu, Sisman'in eski kalesi olan Tirnova'nin düstügünü duyunca teslim oldu. Sisman ise Nigbolu'ya kapanmisti. Gücünün, karsi gelmeye yetmeyecegini anlayinca Ali Pasa'dan kendisi ile Padisah arasinda araci olmasini istemisti. Sultan Murad, Silistre'yi kendisine birakmak ve zamani gelen vergi taksidini ödemek sartiyla barisa razi oldu. Bundan sonra Ali Pasa, Kosova'ya dogru bir birlik gönderdi. Bu akinci firkasi birçok esir ile döndü. Ali Pasa, Çetehezar (Hezargrad) kalesinin teslimi sarti ile esirleri Sisman'a geri vermeye niyetlendi ise de gerek Sisman'in Söz verdigi halde Nigbolu'yu birakmaktan vazgeçmeyerek onu yeni istihkâmlarla kuvvetlendirmesi, gerekse kendisinin de Hezargrad'i elde etmesi dolayisiyla is sonuçsuz kaldi. Bunun üzerine savas daha hizla yeniden basladi. Ali Pasa bir hisar ve bir sehri aldiktan sonra bütün kuvveti ile Nigbolu önlerine vardi. Orayi kusatti. Bulgar Krali her taraftan sikistigini ve artik karsi koymanin faydasiz oldugunu anlayinca bütün aile halki ile birlikte sartsiz teslim oldu. Osmanli, Pasasi, krali, çocuklarini ve hazinelerini Sultan Murad'in ordugâh olarak seçtigi TaYHshi'ya gönderdi. Padisah, Sisman hakkinda âlicenab ve civanmerdâne bir davranisgosrerdLOnun hayatina ilismedigi gibi kendisine durumuna lâyik tahsisat ta bagladi. Ancak onun Bulgaristan'daki topraklarini elinden aldi.
Sirp Krali Lazar, müttefikinin maglub olup düstügünü ögrenince, mevkiinin tehlikeli durumunu anlamakta gecikmedi. Firtinanin sinirlarina dogru yavas yavas yaklastigini görünce zorlu bir karsi koymaya hazirdandi. O, sadece bununla da yetinmedi. Bu firtinaya karsi koymak için taarruza karar verdi. Lazar, generali Dimitriyus'a, Bulgar sinirinda dik bir dagin tepesinde bulunan Sehirköyü almasini emretti. Sehirköy'ün çevresinde bulunan askerler, o zaman Osmanli ordusunda bulunduklarindan sehir, Sirplilarin eline geçti. Ancak Ali Pasa'mn gönderdigi on bin civarindaki asker sehri geri aldi. Sirp muhafizlarini da esir alip istihkamlarini da yiktilar.
Lazar bu yenilgiye kizdiysa da cesaretini kaybetmedi. Sadece bir mevkiin kaybedilmesinden dolayi kendisini maglub saymayarak bir kat daha cesaretlendi. Bosna ve Arnavutluk hükümdarlarini kendisine baglamakta olan eski antlasmayi yenilemek için bir tesebbüste bulundu. Onlarin yardimindan emin olarak padisahi kesin bir savasa çagirmakta tereddüd göstermedi. Kralin komsulari ile haberlesmesi sirasinda Sultan Murad da ogullari Bâyezid ve Yakub'u yanina getirdi. Bunlar, yanlarina almis bulunduklari Kütahya ve Karesi sancaklari askerlerinden baska Saruhan, Mentese, Aydin ve Hamid illerinin paylarina düsen yardimci kuvvetlerini de almislardi. Bunlara Dobruca Tatarlan komutani Sarac ile Köstendil Prensi Konstantin'in yardimlarina ilaveten o sirada Hac'dan dönen Evrenos Bey de katildi. Bulgaristan isini halletmis olan Çandarli Ali Pasa, Yanbolu'da padisah ile bulusarak orduya katildi.
Osmanli ordusu, Yanbolu'da Tatarpazarcigi yolu ile Sofya'ya geldi. Oradan güneybatiya sapilarak Köstendil'e varildi. Bu istikamette oldugu haber alinan Haçli ordusuna dogru gidildi. Ordunun öncü kuvvetleri Hicaz'dan dönmüs olan Evrenos Bey ile Pasa Yigit komutasinda idiler. Sirp despotunun merkezi olan Piristine'nin güneybatisindaki Kosova (Kara Tavuk ovasi) düzlügünde müttefik ordusu ile Osmanli ordusu karsi karsiya geldi. Sirp kaynaklarina göre Osmanli ordusu geçtigi hiç bir yerde zulüm ve tahribat yapmamisti. Ordunun Kosova'ya varisinin ertesi gününde harbe karar verilecekti.
Osmanlilarin, Balkanlardaki durumunu tayin edecek olan bu muharebenin tarihi, kaynaklarda farkli olarak verilmektedir.
Sirp, Bosna, Macar, Arnavut, Eflak (Romanya), Bogdan (Moldovya), Hirvat, Bohemya ve bir kisim Bulgarlardan meydana gelen bu muazzam Haçli ordusundaki asker mevcudunun, Osmanli kuvvetlerinin bes kati oldugu belirtilmektedir. Bununla birlikte bu ordunun 100.000 civarinda, Osmanlilar'in da 60.000 kadar askerden meydana gelen askerî bir birlige sahip oldugu kabul edilmektedir. Aradaki büyük sayi farkina ragmen Sultan Murad, komutanlari ile müzakerede bulunur. Onlarin, nasil bir çare ve tedbir almak gerektigini düsünmelerini ve düsündüklerini de hiç çekinmeden açik bir sekilde ortaya koymalarini söyler. Bazi komutanlar, Macar atlarinin henüz deveye alisik olmadiklarini söyleyerek anlari atlara karsi canli bir engel gibi kullanmanin mümkün olabilecegini ifade ile bu develerin düsman atlarina dehset ve düzensizlik vermeleri için ordunun ön cephesine konulmasi teklifinde bulunurlar. Fakat Sadrazam, Gazi Evrenos Bey, Timurtas Pasa ve Sehzade Bâyezid bu teklife karsi çikip söyle dediler:
"Develer, süvarilerin atlarina dehset vermek söyle dursun, agir silahli süvariyi görünce kendileri ürkeceklerdir. Bu durumda bizim saflarimizin üstüne atilip kargasalik ve karisiklik dogmasina yol açabilirler." Ayrica, Osmanli askeri gibi din ve devleti ugrunda "feday-i cani, cana minnet bilen" saf ve güvenilir bk askerin itikad zaafina da sebep olabilecegini söylediler. Bu bakimdan hiç bir seyden korkmadan ve sadece Allah'a güvenerek meydan muharebesi yapip düsmana saldirmayi teklif ettiler. Bu görüs, bütün askerî erkân tarafindan kabul edildi. Bundan sonra herkes gayet mesrur bir sekilde ve kararli olarak, sabahla birlikte baslayacak olan savasa hazirlanmak üzere birliklerinin basina gitti.
Bu arada bir sey padisahin dikkatini çekmisti. Düsman tarafindan esmekte olan rüzgâr, Osmanli askerinin gözüne toz toprak savuruyordu. Padisah, böyle bir durumun savasta sebep olabilecegi felaketi düsünüp üzüldü. Bütün gece Allah'a yalvarip O'ndan yardim diledi. Zafer karsiliginda kendisinin din yolunda sehid olmasi için dua etti. Osmanli tarihleri Sultan Murad'in o geceki münacat ve yakarisini su sekilde ifade ederler:
"Ab-i rûy-i Habib-i Ekrem için
Kerbelâda revan olan dem (kan) için
Veda gecesi aglayan göz için
Askin ugruna sürünen yüz için
Ehl-i derdin dil hazini için
Cana tesir eden enini için
Eyle ya Rab, lütfunu hem râh
Hifzini eyle bize püst u penah
Ehl-i Islâma ol muin u nasir
Dest-i a'dayi bizden eyle kasir
Ya Rab, mücahidini etme telef
Tir-i a'daya (düsman okuna) bizi kilma hedef.
Bakma ya Rab bizim günahimiza
Bak sen can ve gönülden ahimiza
Sakla gözümüzü cengin tozundan
Islâm erini koru saldiridan
Bunca yil süren gayretlerimizi
Gazalarda sanli kil ismimizi
Etme ya Rab kahrinla beni fena
Yüzümü halk içinde etme kara
Dinin ugruna ben feda olayim
Askerim önünde ben heba olayim.
Din yolunda beni sehid eyle
Ahirette beni said eyle
Mülk-i Islâmi paymal etme
Menzil-i firka-i dalal etme
Keremin çoktur ehl-i Islâma
Dilerim kim erise itmama."
Gerçekten, ertesi sabah safakla birlikte yagan yagmur, tozlan bastirdigi gibi agir silahli olan düsman süvarisinin atlarinin, seri bir sekilde hareket etmelerine de mani olmustu.
O gece, birlesik Haçli ordusu da Osmanlilara karsi nasil bir hareket içinde bulunmasi gerektigini, toplamis oldugu harp meclisinde görüsmeye baslamisti. Generallerden bir kismi, gece ansizin Türklerin üzerine hücum edilmesini teklif etmisti. Fakat kendinden çok emin bulunan ve mutlaka galip geleceklerine inanan Yorgi Kastriyota, gece karanliginin düsmanin firarini kolaylastiracagini, böylece Osmanlilarin büsbütün yok olmaktan kolayca kurtulmus bulunacaklarini ifade ederek bu teklifi reddetti.
Osmanli ordusunun aldigi savas düzenine göre Sultan Murad, ordunun merkezinde bulunuyordu. Ordunun sag kolunda veliahd sehzade Bâyezid, sol kolunda da sehzade Yakub bulunuyorlardi. Evrenos Beyin tavsiyesi üzerine ordunun her iki cenahina ihtiyat olmak üzere 1000'er kisilik okçu birlikleri yerlestirilmisti. Bunlar, muharebenin en kizgin devresine kadar müdahalede bulunmayacaklar, savasin tam kizgin devresinde düsmani oklamaya baslayacaklardi. Rumeli Beylerbeyi Kara Timurtas Pasa Bâyezid'in, Anadolu Beylerbeyi Sanca Pasa da Sehzade Yakub'un maiyetinde idiler. Evrenos Bey'in birlikleri sag cenahta, Anadolu beyliklerinin birlikleri ise sol cenahta yer almisti.
Balkan ve Orta Avrupa milletlerinden çogunun bulundugu birlesik Haçli ordusunun merkezinde Sirp krali Lazar, sag kolunda yegeni ve damadi prens Brankoviç, sol kolda da Bosna krali Tvartko bulunuyorlardi.
Sirplarin top atisiyla baslayan büyük meydan muharebesi, sekiz saat içinde kesin bir sekilde neticelendi. Kendilerinden sayi, techizat ve araziyi tanima bakimindan kat kat üstün olan müttefik Haçli ordusu karsisinda Osmanlilar, büyük bir basari elde ettiler. Bu basarida Bâyezid (Yildirim)'in büyük bir payi bulunuyordu. Baslangiçta bozulmak üzere olan Osmanli'nin sol cenahina kendine has pek hizli bir manevra ile yetisip düsmani çeviren veliahd sehzade, müttefiklerin korkunç yarma hareketlerine ragmen kiskacini açmadi ve bu kiskaçta perisan olan düsmani yok etmeyi basardi. Bas komutan Lazar da dahil olmak üzere düsman ordusu Kosova sahrasinda kaldi. Kaçmak isteyen küçük ve daginik düsman birlikleri de arkalarindan yetisen Sehzade Yakub tarafindan imha ediliyorlardi.
Böylece Allah, Sultan Murad'in yüzünü kara çikarmamis, onun geceki dua ve niyazlarina icabet ederek onu muzaffer kilmisti. Fakat bu muzafferiyetin bir bedeli daha olacakti. Çünkü Sultan Murad, duasinda sehadeti de istemisti. Hükümdar, harpten sonra harbin yapildigi sahrayi dolastigi sirada ölüler arasinda yarali olarak bulunan Lazar'in damadi Milos Obiliç, müslüman olacagini ve padisaha gizli bir sözü bulundugunu söylemek istedigini bildirince Sultan Murad'in müsaade etmesi üzerine yanma yaklasarak yeninde saklamis oldugu hançer ile onu kalbinden yaralayarak attan düsürmüstü. Bu suikast üzerine katil, Sultan Murad'in maiyyetinde bulunanlar tarafindan yakalanip öldürülmüstü. Bu olay, tarihlerde farkli sekillerde anlatilmakta ise de neticesi hep ayni oldugundan fazla teferruata girmek istemedik. Sultan Murad yaralandiktan sonra bir müddet yasamis, yakinlarinin üzüntü ve kederlerini su sözlerle hafifletip onlara vasiyette bulunmustu:
"Islâm'in zaferi için kendimin sehid olmasini Allah'tan ben istedim. Dualarim Allah tarafindan kabul oldu. Binlerce hamd ve sena olsun ki, Islâm askerini muzaffer görerek hayata veda ediyorum. Oglum Sultan Bayezid'e uyunuz ki o sizi ogullari gibi görsün. Milos'un beni yaralamasina üzülmeyin. Sakin reâyayi incitmeyin. Mal ve irzlarina tecavüz ettirmeyin. Eger reâyanin mesru haklarini muhafaza ederseniz Cenab-i Hak da sizi ve devletinizi muhafaza ve payidar eyler, çünkü rizasi ondadir."
Sultan Murad'in yarali olarak düstügü yere hemen bir çadir kurulup muhafaza altina alinir. Hükümdarin yarasi agirdi. Hayatindan ümid kesilince derhal Veliahd Bâyezid'e haber verilerek oraya çagrilir. Düsman takibinde bulunan Bâyezid, bu kötü ve feci haberi alir almaz derhal oraya gelir. Babasini kanlar içinde görünce kendine hâkim olamaz. Fakat Murad Hüdavendigâr, bu an, aglanip feryad edilecek bir an degildir. Ölüm denilen sey herkesin basina gelecektir. Fakat baskalari ile mukayese edildigi zaman sehidligin cana minnet bir nimet oldugunu söyleyerek oglunun üzüntüsünü hafifletmeye çalisir. Ogluna askerî ve siyasî bazi tavsiyelerde bulunduktan sonra bu fani hayata gözlerini kapar.
Ordu merkezinde cereyan eden bu hadiseden kollardaki sehzadeler ile diger komutanlarin haberleri olmamisti. Yine bu sirada Osmanli kuvvetleri tarafindan sarilmis bulunan Lazar, maiyeti ile beraber yakalanarak o esnada ölmek üzere olan Sultan Murad'a karsilik öldürülmüslerdi. Kosova muharebesi, Osmanlilarin Rumeli'de kalmak için Sirp Sindigi savasindan sonra kazandiklari ikinci büyük muharebedir.
Biraz önce belirtildigi üzere Sultan Murad'in ölümünü müteakib, devlet adamlarinin da karari üzerine zaten o maksatla babasinin yanina çagrilmis bulunan Sehzade Bâyezid (Yildirim Bâyezid) hükümdar ilân edilmisti. Durumdan haberi olmayan ve düsmani kovalamakta olan Sehzade Yakub Çelebi de "fitne katldan daha siddetlidir" hükmüne göre "Baban seni istiyor" denilerek ordu merkezine davet edilmisti. Gelip otagdan içeri girince hemen öldürülmüstü. Çünkü daha önce, Savci Bey olayi meydana gelmis ve devlet büyük bir siyasî çalkanti içinde kalmisti. Bir daha böyle bir olayin meydana gelmemesi için Sehzade Yakub Osmanli tarihçilerinin ifadesi ile sehid edilmistir. Büyük bir askerî birlige komuta eden Yakub Çelebi'nin saltanat davasina kalkisacagi göz önünde bulundurularak böyle bir çareye bas vurulmustur ki bu, bütün devlet erkaninin teklifi ve yeni hükümdar olan Yildirim Bayezid'in tasvibi üzerine olmustu.
Sultan Murad ölünce, çikarilan iç organlari, sehid düstügü yere gömüldü. Daha sonra cenazesi, oglu Yakub Bey'in cenazesi ile birlikte Bursa'ya gönderilerek Çekirge'deki türbeye defn edildi. Sultan Murad'in yaralanip öldügü (sehid edildigi) ve iç organlarinin defnedildigi yere "Meshed-i Hüdavendigâr" adi verilen bir türbe yapilmis, daha sonra da buna bir cami ilave edilmistir. Bu türbe zamanimiza kadar Balkan Müslümanlarinin ziyaret ettikleri bir ziyaretgâh olmustur.
Sultan Murad'in sehadeti, bütün Islâm âlemini teessür içinde birakmisti. Bunun bir belirtisi olmak üzere Memlûk Sultani Meliku'z-Zahir Ebû Said Berkuk, onun Bursa'daki türbesine konmak üzere Kur'an-i Kerim cüzleri gönderip vakf etmistir.
Gazi Hünkâr ve Murad Hüdavendigâr diye meshur olan Sultan I. Murad'in hükümdarligi 27 veya 28 sene devam etmis olup hicrî 791 (M. 1389) yilinda vefat ettigi zaman genel olarak kabul edilen görüse göre 63 veya 64 yaslarinda bulunuyordu. Bu arada onun vefati esnasinda yasinin 66 oldugunu söyleyen tarihçilerin bulundugunu da belirtmek gerekir.