Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Sustum! tuz basıp yaralarıma! ne kadar susulacaksa o kadar sustum! içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi yaslanıp yalnızlığın duvarına gül döküp kalabalıklara her gece kimsesiz geziyorum gönül ülkemi kimse bilmiyor
Bugün günlerden hüzün
Yürekte her şey ayakta Koparmış dizginlerini saklananlar köşe bucakta. Dökülmüşler orta yere dikenleri içime batmakta. Bugün günlerden hüzün Gülemiyor yüzü gönlün
gözlerimde parıltısı bakır bir tasın kulaklarım komşuların ayak sesinde varsın gene bir yudum su veren olmasın başucumda biri bana "su yok" desin de ...
Hüzün, mazlumlar adına bir saman çöpüyle devleri yere sermektir. .
Hüzün, Şeyh Şamil toprağında alnından vurulan bir çocuktur.. Hüzün, harflere sığmayan bir nimet-i İlahi’dir.. Hüzün, her hale şükretmenin diğer adıdır.. Hüzün, seyerandır maverada.. Hüzün, özleyiştir..
“Allahım! Beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gi-bi, kalbimi de hatalardan arındır.”
“Allahım! Faydasız bilgiden, ürpermeyen kalp-ten, doymayan nefisten ve kabul olmayan duadan sana sığınırım.”
“Allahım! Senden doğru söyleyen bir dil ve selim bir kalp isterim.” HZ MUHAMMED (SAV)
Varsın ya... Bunu bilmek ne güzel. Sevgine, sevdiğine, seviyor olduğuna güvenebilmek çok güzel...
“Yoksun” sanmak ne kötü!.. Hani bazen ille de, ille de sesini duymak isterim... Belki hoşlanırsın, belki de sıkılırsın bundan, ama elimde değil; işte onlar, öyle zannedişlerimi, yani “sanki yoksun” sanışlarımı susturmak içindir... Yani... Senin; “benim uydurduğum bir masal” olma ihtimalini ortadan kaldırmak için!..
Beni anlaman gerekmiyor ki, zorlama aklını, yorma kafanı...
Sen.. Zaten.. Ne, var idiysen yok olabilirsin bundan sonra; ne de yok isen var olabilirsin kendi kendine... Hem de, benim bunları yazdığımdan bile habersiz... Yorulma, dedim ya; anlamaya zorlanma!
Bir sır almak ister misin benden, veya sana bir gizlimi vermemi arzu eder misin?.. Peki, al öyleyse açarak avuçlarını...
İşte!.. Evet, varsın!.. Çünkü, gördüm ki; avuçların vardı ve sırrım durdu avuçlarında... Ve bir istiridye kabuğuna incilerin yakışması gibi, ne çok yakıştı sırrım avuçlarına!
Varsın, artık biliyorum; varsın ya, bu çok güzel... Gerçeksin ya, huzurluyum... İnanıyorum ya, güvenebiliyorum ya, ben çok şanslıyım...
Var olmasına sevindiğiniz, var olmasına minnet ve şükran duyduğunuz, var olduğuna şükrettiğiniz ve var kalmasına dua ettiğiniz insanların çok olmasını dilerim...Muammer Erkul
Sormuşlar bir bilgine: HAYAT ne..? Diye Demiş bilgin; iki yönlü bir yol, devam eder bilinmeze. Sen, görmemezlikten gelsen de, vardır bir yoldaş, her köşesinde, Bazen çıkarsın zorlukla, dar bir yokuştan, bazen de aşarsın dertleri, sanki uçuyormuş gibi inerek buradan....
Peki, SEVGİ nedir...? Demiş biri, Kalbine sığmayacak kadar geniş, Dedikodusunu yapamayacağın kadar temiz, kokusunu alamayacağın kadar uzak, hayal edemeyeceğin kadar yakın...
Ya KORKU nedir...? Diye atılmış diğeri, Bir yağmur damlasındaki barut kokusu... Belki de saklanılan bir hayal yontusu, ya bir miniğin haykırışı, ya da yüreği yaralı bir kuşun feryadı....
Peki ya UMUT nerededir...? Diye atılmış bir umut avcısı. Bilinmezde değildir bilirim, demiş yerini kaygılı ve tasalı.... Aradın boşuna heryeri, ama unuttun en kolay yeri besbelli, bunu derken, işaret etti insanın en derinden yaralanan yerini...
Peki DOST kimdir...? Diye sormuş biri. Demiş; paylaştın mı sevgini, korkunu, ümidini ve yenilgini, verdin mi desteğini, sordun mu halini, yolladın mı yüreğini, ağladın mı onun gibi....
Hissettin mi DOSTLUĞU...? Demiş diğeri. Bilgin demiş: Karşılığı olmadan verilir mi hiç, yürekteki sevgi...? Dostluk dediğin; tek bir ruhun, iki ayrı bedende dirilmesi....
Ben hüzne çalan mevsimler yaşarken Sen hüznü çalan mevsimler yaşadın Yaşadığın mevsimler hüznü çalıp durdu hep Bir kapı aralığından usulca süzülen Sessiz bir rüzgar gibi Alıp götürdü seni sensizliği Kaderimizdi hüzün Birlikte paylaşmıştık hüzne dair ne varsa Karanfiller hüzün kokuyordu Güller hüzün... Ve mahzun bakıyordu Lalezar Zaman hüzünle akıyordu Hüzünlü geçiyordu ömür Hüzne teğet geçiyordu kutsal bildiğimiz ne varsa Biz hüzne ayarlanmıştık Şarkılar hüznü mırıldanıyordu Ve hüznü çalıp duruyordu mevsimler Bir kapı aralığından usulca süzülen Sessiz bir rüzgar gibi Ağır aksak çarpan yüreğime Seni sensizliği öğütlüyordu Ben hüzne çalan mevsimlerde yaşarken Sen hüznü çalan mevsimler yaşadın hep Hüzün kaderimizdi.
Bugün günlerden hüzün
Yürekte her şey ayakta Koparmış dizginlerini saklananlar köşe bucakta. Dökülmüşler orta yere dikenleri içime batmakta. Bugün günlerden hüzün Gülemiyor yüzü gönlün
Güllerin de ağladığı bir zaman vardır. Ama bir gül var ki onun gözlerinde her zaman gözyaşı vardır. Geceler onun gözyaşlarını kendine saklar.
Ama gündüzün aydınlığında nemlenen gözleri onun hüzünlerini fısıldar. Denizler onun gözyaşları gibi ıslak;güneşler hüzünleri kadar sıcaktır. Güllerin de kokmadığı bir zaman vardır. Ama bir gül var ki onun sevgi saçan kokusu her zaman vardır. Kokusu sevgiden, rengi hasretten bir güldür.
O, kalbi hasretle yanmış ama sönmemiş,kül olmamış, kor olmuştur ve Allah adini kırmızı gül koymuştur.
Ama bir gül var ki sustuğu an bile sevgiyi yaşayan bir kalbi vardır. Onun gülerken bile yaprağında gözyaşı vardır. Ama o gözyaşlarında bile sevgiden gelen bir sıcaklık vardır. Onun gözünde vazolara girmenin bir anlamı yoktur.
Ama onun hüznünü ve sevincini paylaştığı kır çiçekleriyle arkadaşlığı vardır. Güllerin de uyuduğu bir zaman vardır. Ama bir gül var ki onun geceleri bile kapanmayan gözleri vardır.
Sevgisi gece gündüz yoldadır, duası, kokusu anbean sevdiğine varır. Güllerin de solduğu bir zaman vardır.
Ama bir gül var ki kokusu sevgilinin yüreğine işlemiştir de bu yüzden ölümsüzlük sırrına kadem basmıştır. Ve onun mezar taşına şu yazılmıştır:
sensizlik bir gece vakti çöktü üzerime...birgün yine gelebilme ihtimalinle bekledim seni...ben sana meftunum sana mecburum…kapına geldim beni döndürme…
sensizliği hep aradım yanlız gecelerde. sensizliğin acısı yakar yüreğimi her an... hep seni ister bu gönül…bütün çırpınan bedenim ve yüreğimle bak uzattım ellerimi... tekrar tutarmısın ellerimden, gösterirmisin Nur-u Cemalini...
ben seni görmeden sevmişim…kokunu aldım her gülde...kefem ağır, yolum dikenli, gözlerimde kan...ben hep seni aradım kırık ve bitap bir bedenle...
herşeyim ancak seninle aydınlıktır.Sen olmayınca hiçbirşeyin tadı yok...seni nasıl anlatayım ki; kelimeler seni anlatmaya yetermi?
Güneş senin nurunla ne kadar gölgede kalacak...verecekmisin Nur'undan bir huzme...gül kokundan bir nefeslik gönderecekmisin…
Bir gece gelsen misafir olsan günahkar gönlüme, gözlerime… ellerimi tutsan, yüzüme baksan gülümseyerek…işte o an…o an bitmese... gitme diyecek takatim bile olmasın ve sonra sensizliğe sürüklensin bu aciz gönül ama yeterki gel…
bir daha hiç görmeyecekmiş gibi, idama giden mahkum gibi, maşuğundan ayrılmış aşık gibi…öylece bekleyeceğim gelişini…
Ne olur gel…söz veriyorum hiç konuşmayacağım…gözlerim gözlerine bakarak öylece izleyeceğim... vuslata kavuşmadan cemalinle şereflendir bu acizi…suçluyum, mahçubum ama ne olur beni sensiz bırakma...
bir seni sevdim bir de senin beni sevebilme ihtimalini bir yolları sevdim birde yolların seni bana getirme ihtimalini gel eyy CAN mevlanın şems i, yunusun taptuğu gibi gel dedim gell CAN erimede sukutla beklemede