Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ehli Sünnet Alimlerinin şia Hakkinda Ki Görüşleri (alinti)

sunnetehli

New member
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Ahmed Davudoğlu hocanın "Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri Eserinde" Bu şahsın ne olduğu bellidir. Ve bana Edepli Ol Dİyen edepsiz Sahabeye karşı Ne kadar bir terbiyebn varki konuşabiliyorsun!
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Uyarı

Uyarı

Arkadaşlar hakaret etme hakkına sahip değilsiniz!
 

sunnetehli

New member
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Eğer Ezheri bu kadar Seviyorsan Ezher Rektömrünün Son cuma hutbesi için ne düşünüyorsun !
 

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Erbatan Bende Yardimci Oluyum Sana.yoruluyorsun Boyle Kopyala Yapistir Yapmaktan.yillardir Ayni şeyler.yazmiş Biri Zamaninda.al Kopyala Yapistir Ne Güzel.ama Içeriğin Baksan %90 Ini Yalan.koskaca Ezher şeyhi şia Ya Hak Diyor Siz Burda Neler Yapiyorsun.ki O Adam Yillarini Dine Ilme Vermiş Biri.fikih,hadis Vs. Otorite.siz Ondan Daha Iyi Mi Biliyorsunuz?veya Ondan Daha Mi Akillisiniz?hiç Sanmiyorum
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
islam ansiklopedisi 'KARMATİLER '


Şiî grupların en meşhurlarından biri.

İslâm mezhepleri arasında en çok ihtilafa sebep olan fırkalardan biri

Şüphesiz ki Şia'dır. Bu fırkanın mensupları zamanla kendi aralarında ayrılığa düşmüşler ve değişik şubelere ayrılmışlardır (İA. Çubukçu, Gazzali ve Batınîlik, Ankara 1964, s. 29). Bunlardan biri de İsmailiyye'dir (Bernard Lewis, "İsmâilîler ", İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1977, c. V/2, s. 1120)

İsmâiliye fırkasının bir kolu olan (Hüseyin Atay, Ehl-i Sünnet ve Şia, Ankara 1983, s. 111) ve Ehl-i Beyt sevgisini istismar ederek kurdukları gizli teşkilat sayesinde siyâsi nüfuz elde etmeyi amaçlayan ve neticede Sünnî akideyi ortadan kaldırmayı planlayan Karmatilik hareketi (N. Çağatay-İ.A. Çubukçu, İslâm Mezhepleri Tarihi, Ankara 1965, c. I, s. 65, 68). Kûfe, Bahreyn ve Suriye olmak üzere üç değişik bölgede ortaya çıkmıştır (Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1986, c. III, s. 285).

Karmat ya da Karmatî kelimesinin menşei hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür (Geniş bilgi için bk. L. Massignon, "Karmatiler", İA, İstanbul 1977, c. VI, s. 353a; Büyük İslâm Tarihi, III, 287). Öyle anlaşılıyor ki bu kelime adını tarikatın kurucusu olan Hamdan b. Karmat'tan almış olmalıdır (Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Konya 1981, 66). Ancak bu sahsın adının Hamdan b. Eş'as olduğu da rivâyet edilmektedir (Atay, a.g.e., 111). Kûfe yakınlarında kendi başına derviş hayatı yaşayan Hamdan, halkın yoksulluğu ve Abbâsîler'in ülkede meydana getirdiği baskıdan yararlanarak "ortak mülkiyet" anlayışını amaç edinen bir tarikat kurdu. Zenginlerin malını paylaşmayı ana ilke olarak benimseyen bu tarikat, kısa sure içinde bütün Irak'ta yayıldı. Görünüşte dini, gerçekte ekonomik bir hüviyet taşıyan bu tarikatın politik düşünceleri de vardı. İslâm Dini'nin getirdiği kuralların birçoğunu gereksiz sayıyor, özellikle Mazdekçiliğin görüşlerine uygun düşünceler ileri sürüyordu (Çağatay, Ahilik, 66).

Nitekim beklenen ilk isyan Vasıt civarında (Kûfe) Hamdan ile başladı (Massignon, a.g.e, VI, 353a). Hareket çöldeki Arap bedevilerinden destek görmemekle birlikte Sevâd köylüleri arasında geniş bir şekilde yayıldı. Bu isyan özellikle her sene şahıs başına bir dinarlık yeni bir vergi konulmasına karşı bir tepki idi. Karmatiler'in bu hareketi yaklaşık olarak on sene devam etti (277-288/890-901) (Büyük İslâm Tarihi, III, 287). Bu arada Büveydi Sultanı Samsâmüddevle tarafından Kûfe'yi istita etmek isteyen Karmatiler'e büyük kayıplar verdirilmiştir. Samsâmüddevle'nin vurduğu bu darbe, onların sonunu yaklaştıran sebeplerden biri olmuştur (H. İbrahim Hasan, İslam Tarihi, Çeviren: İsmail Yiğit, İstanbul 1986, IV, s. 312). İkinci Karmatî hareketi ise Bahreyn'de ortaya aşıktı (286/899). Ebû Said el-Cennâbı liderliğinde başlayan hareket, bedevilerden ve bu mezhebe bağlı olanlardan birçoğunun da desteğiyle bir hayli güç kazandı (İbnu'l-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih Tercümesi, çeviren: Ahmet Ağırakça, İstanbul 1986, VII, 410). Ebû Said zamanında Karmatiler'in hâkimiyetine girdi (ibnu'l-Esir, a.g.e, VIII, 74). Ahsâ ise müstakil bir devlet haline geldi.

Karmatî faaliyetinin en büyük merkezi durumuna gelen Bahreyn'de güçlü ve iktisâdî bakımdan başarılı ve dayanıklı bir devlet kuran Karmatiler (C.E. Bosworth, İslâm Devletleri Tarihi, çevirenler: E. Merçil-M. İpşirli, İstanbul Tarihsiz, s. 89). Fatımîler'den de manevî yardım alarak Bağdat'da ikâmet eden Abbâsi halifelerine korkulu günler yaşattılar(Çağatay-Çubukçu, İslam Mezhepleri Tarihi, I, 68). Nitekim Halife Mu'tezid tarafından gönderilen el-Abbâs Amr el-Ganavı ve kuvvetleri, Ebû Said ve Maiyyeti tarafından yenilgiye uğratıldı (287/900) (İbnü'l-Esîr, VII, 414-415).

Ebû Said'den sonra Karmatiler'in basına küçuk kardeşi Ebû Tahir Süleyman geçti (301/914) (ibnü'l-Esîr, VIII, 74). Süleyman zamanında da Basra (311/924) ve Kûfe (312/925) Karmatiler'in eline geçti. Mekke yolunun Karmatiler tarafından tehdit edilmesi sebebiyle müslümanlar o yıl haclarını edâ edemediler (İbnü'l-Esir, VIII, 122, 131-132). Birkaç sene sonra Mekke'deki hâcılara saldıran Karmatiler, müslümanları kılıçtan geçirdiler ve Hacerü'l-Esved'i yerinden söküp Hecer'e götürdüler (317/930) (İbnü'l-Esir, VIII, 173). Yaklaşık yirmiiki sene burada kalan mübârek taş nihayet Fatımî halifesi Mansur'un hususi emri ile Mekke'ye iade edildi (339/951) (ibnu'l-Esir, VIII, 417).

Abbâsi halifeleri Karmatiler'le başa çıkamadılar ve Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'dan yardım istemek zorunda kaldılar (Çağatay, Âhilik, 67). Nitekim Melikşah, Türkmen reislerinden Artuk Bey'i Ahsâ ve Bahreyn bölgelerinde isyan halinde bulunan Karmatiler'i te'dip etmek vazifesiyle Hulvan (Luristan)'a gönderdi (469/1077). ilk seferinde başarılı olamayan Artuk Bey, daha sonra tertiplediği bir seferle Karmatiler'i itaat altına almaya muvaffak oldu (Ali Sevim, "Sultan Melikşah Devrınde Ahsâ ve Bahreyn Karmatiler'ine Karşı Selçuklu Seferi", Belleten, Ankara 1960, c. XXIV, sayı 94, s. 217-218, 224).

Diğer taraftan Fatımî Halifesi Aziz, Suriye ve Filistin bölgelerini Karmatiler'den istirdad için çalışıyordu. Remle yakınındaki Tavvahin Nehri kıyısında Halife Aziz komutasındaki Fatımiler ile Hasan A'sam komutasındaki Karmatiler ve onu destekleyen Alptekin komutasındaki Türkler arasında yapılan şiddetli savaşta Karmatiler ve Alptekin hezimete uğradı. Dımeşk tekrar Fatımîler'e geçti. Böylece Halife Aziz, Karmatiler'i tekrar Fatımî camiâsına almaya muvaffak oldu. Karmatiler 458/1066 tarihinde Üval adasındaki ve 470/1077 tarihinde de Bahreyn'deki devletleri, Sünnîler tarafından ortadan kaldırılıncayâ kadar Fatımîler'e bağlı kaldılar (H. İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV/5, 312).

Bahreyn'de Karmatî devletinin başında bir hükümdar bulunuyor ve halk, altı kişilik bir meclis tarafından yönetiliyordu. Bunlar oruç tutmuyor ve namaz kılmıyorlardı. Bir kişi fakirleştiği veya borçlandığı zaman toplum fertleri tarafından yapılan yardımlar sayesinde eski haline gelebiliyordu. Bölgeye gelen yabancı bir zanaatkârın yerleşmesi için gerekli para derhal bulunuyor ve hatta fakirlerin evlerinin tamir masrafları devlet tarafından karşılanıyordu (Bernard Lewis, Tarihte Araplar, çev. Hakkı Dursun Yıldız, İstanbul 1979, s. 133-134). Devlet teşkilatı bazı yönlerden komünizme benziyordu. Sözgelişi vergiler toplanıyor ve toplumun fertleri arasında ihtiyaçlarına göre bölünüyordu (Boswarth, İslâm Devletleri Tarihi, s. 90).

Karmatiler, Fatımî Halifesi Mustansır devrinde yıkıldılar. Onların ortadan kaldırılmaları iki safhada gerçekleştirildi. Birincisi, Ehl-i Sünnet mensuplarının gerçekleştirdiği bir dizi isyandan sonra 458/1066 yılında Uval Adası, Bahreyn Karmatileri'nin hâkimiyetinden çıktı ve Abbâsilerin hâkimiyetine girdi. ikincisi, Bahreyn'deki Sünniler, Karmatiler'e karşı isyan eden Abbâsi taraftarlarının etrafında toplanarak, Ahsâ şehrinin kuzeyinde Karmatiler'i kuşattılar. 470/1078 yılında yapılan Hendek savaşında onları yendiler. Bu savaş, tarihin en önemli savaşlarından biri sayılır. Çünkü bu yaklaşık iki asır boyunca özellikle Abbâsi Devleti için korku ve heyecan kaynağı olan Karmatî Devletinin ortadan kalkmasına sebep olmuştur (H. İbrahim Hasan, a.g.e, IV/5, 314).

Bahreyn'de iktidarı ele geçirmeye ve bir devlet kurmaya muvaffak olan Karmatiler, burasını hilâfete karşı bir asırdan fazla bir propaganda ve askeri harekât üssü olarak kullandılar (Bernard Lewis, "İsmâililer", İA, V/2, s. 1121a).

Diğer bölgelerde ise Karmati faaliyetleri şu şekilde gelişmekteydi:

Şam'da bir grup bedevî Hz. Hüseyin'in soyundan geldiğine inandıkları Zikreveyh'e bey'ât ettiler (289/902) (İbnu'l-Esir, VII, 426). Hareket desteğini Suriye ve lrak çöllerindeki göçebelerden ve özellikle bir zamanlar Emevi idaresinin dayanağı olan Kelb kabilesinden almaktaydı (Büyük İslâm Tarihi, III, 289). Fırat Nehri kenarında Zikreveyh ve Abbâsi ordusu ile yapılan savaşı Karmatiler kazandılar (293/906). Ertesi sene, Horasan hacılarının yolunu keserek birçoğunu öldüren ve hacılara karşı son derece zâlimce davranan Zikreveyh, yapılan bir savaşta öldürülerek ortadan kaldırılmıştır (ibnü'l-Esir, VII, 455, 458, 461). Böylece bütün Irak bölgesindeki Karmatiler te'dip edilmiştir. Daha sonra Zikreveyh'in oğlu Yahya'nın liderliğinde ayaklanan Karmatiler, Kûfe'den Şam'a giden yol üzerinde ticâri hâkimiyet kurdular ve Şam'da bulunan bir Tolunoğulları Ordusu'nu mağlup ettiler (Büyük İslâm Tarihi, III, 290).

Bunun üzerine halife Muktefi, Karmatiler'e karşı mücadeleyi desteklemek amacıyla bizzat kendisi Rakka'ya gitti. Tolunîlerle yapılan işbirliği neticesinde kıskaç altına alınan Karmati kuvvetleri dağıtılarak Suriye ve Irak çölleri üzerinde hükümet otoritesi yeniden tesis edildi (a.g.e, III, 291). Bir müddet sonra Suriye Karmatiler'i, yaptıkları bir dizi harekâtla Suriye-Irak çöllerine sınır olan bütün şehir halkını yıldırdılar ve iki sene müddetle Mekke'den dönen kervanlar da dahil, buradan gelip geçen bütün kervanlara saldırıp yağmaladılar. Yapıları savaşta Zikreveylî yaralı olarak ele geçirildi. Nihayet onun ölümü ile de Suriye'deki isyan sona ermiş oldu (a.g.e, III, 293).

Karmatiler Yemen'de de geniş ölçüde faaliyette bulunmuşlardır (Çağatay-Çubukçu, I, 69). 266 (879)'dan itibaren Mansur el-Yemen tarafından idâre edilen Karmatî Hareketi, mahalli Zeydî reislerin mukavemeti karşısında başarılı olamadı (Massignon, VI, 354a).

Hamdan'ın erkek kardeşi Me'mun da İran topraklarında ortaya çıktı. Bu sebeple İran Karmatileri'ne "el-Me'muniyye" adı verilmiştir (el-İmam Ebû Mansur Abdulkahir b. Tahir b. Muhammed, el-Bağdâdi, el-Fark Beyne'l-Firak, s. 259). Birçok kaynak Mısır'daki Fatımî Devletini kuran Ubeydullah el-Mehdi'nin Karmatî dâilerinden büyük ölçüde istifade ettiğini yazmaktadırlar (Çağatay-Çubukçu, I, 69).

Karmatiler'den bir grup Multan şehrini (Pakistan) istilâ ettiler. Sultan Gazneli Mahmud onlara hücum ederek geri püskürtmeye muvaffak oldu (396/1006) (H. İbrahim Hasan, IV/5, 314).

Horasan'daki hareket ise 260 (873)'da Rey şehrinde Halaf ile başlamıştır. Bu arada Cürcan emiri Karmatiler'e katılmıştır. Merv ve Deylem'e yayılan hareket kısa bir müddet sonra gerilemiş ve ancak Doğu Horasan'da sınırlı bir şekilde tutunabilmiştir (Massignon, VI, 354a). Karmatî akidesi, esasını Şiîliğin Mehdilik fikirlerinden alıyordu. ilhamını ise muhtemelen başlangıçta, Suriye ve Arabistan çöl bedevileri arasında yayılmış olan İsmâilî propagandasından almıştı (Bosworth, 89). Tarikatın kurucusu olan Hamdan b. Karmat, bu düşüncelerini yaymak için davetçiler yetiştirdi ve bunları ayrı ayrı ülkelere gönderdi. Bunlar Kur'ân'ı ve Hadisleri kendi anlayışlarına göre yorumlarlar, tarikata girmek isteyenleri sekiz mertebeden geçirirlerdi. Bu mertebelerin herbirinde Kur'ân ve Hadis yorumu, namaz ve orucun bırakılması, şarabın haram olmayışı, kalbin temiz tutulması, Hz. Muhammed (s.a.s) ile Hz. Ali (r.a)'yi sevmenin gerekliliği, tarikata para yardımında bulunmanın yüceliği ve tarikatın bütün sırları öğretilir, son gece de kendi aralarında kadınlı-erkekli dini bir tören yapılırdı (Çağatay, Ahilik, 67). Karmatiler'e göre kıble Kudüs'tür. Hac yapmak isteyen kimse Mekke'ye değil Kudüs'e gitmelidir. Dinlenme günü pazardır. Cuma günü çalışmak gerekir. Şarap ve sair sarhoş edici içkiler helâldir. Yılda iki gün oruç tutulur: Nevruz (21 Mart) ve Mihrican (16 Eylül)'de birer gün oruçlu olmak yeterlidir (a.g.e, 66).

Karmatiler tenâsuha inanırlar (Çağatay-Çubukçu, I, 59). Bunların inançlarına göre cennet, dünyadır. Dünyada rahat, mutlu ve geçimi yerinde olan bir kişi cennettedir. Gerçek cennet insanın derin bir zevk ve keyf içinde yaşamasıdır (Çağatay, Ahilik, 66).

Karmatilik hareketinin belli-başlı vasıfları ise şunlardır:

1- İlmî: Arap dilinin yabancı, özellikle Yunan menşeili fen ıstılahlarını geliştirmesine yardımcı olması.

2- Siyâsî: Hilâfetin Hz. Ali (r.a) âilesine ait olduğunu ileri sürerek bunu halk arasında yaymaya çalışması, dolayısıyla Sünnî akideyi yıkma teşebbüsü.

3- Dinî: Bütün din, ırk ve sınıflara uygun akıl, hoşgörü ve eşitliğe dayanan bir akaidi kabul etmeleri. Özellikle batıda tesir icra eden bu hareket farmasonluğun gelişmesinde önemli rol oynamıştır (Massignon, VI, 353a; Mehmed Ali Aynî, "Karmatlara dair yazılmış kitaplar", Darülfünun İlâhiyat Fakültesi Meemuası, İstanbul 1929, sene 3, sayı II, s. 103).

Sünnî İslâm akidesini saptırmak, bozmak ve hatta ortadan kaldırmak hususlarında İslâm dünyasının başına büyük gaileler açan Karmatiler, arkalarında kendilerini hayırla anan bir topluluk bırakmayarak tarih sahnesinden çekildiler.

A. Zeki İZGÖER
 

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bana Ne Ahmed Davudoğlun Hocanin Gorusunuden.koskaca Ezher şeyhinden Daha Mi Cok Sey Bilecek.adam Fikih.hadis.. Vs Dunyada Otorite.eee Siz Daha Iyi Bileceksiniz Ondan.olurmu Boyle Sey
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
caferi_humeyni' Alıntı:
Ya Ezher şia Yi Hak Kabul Etti Diye Hemen Dümbük Oldu Demi.el-insaf Ya.bu Kadar Da Düşmanlik Olmaz.ayip Ya.unutma Ki Ezher Butun Dunyanin Sayginliğini Kazanmiş Bir Kurum.allah Islah Etsin Seni
olum kafayı yedin herhalde.ben bunları islam ansiklopedisinden alıntı yaptım.we BENİMLE LAKALI DEĞİL DİYE AŞŞAĞISINA NOT DÜŞTÜM.BENİMLE ALAKASI YOK DİYE.ZATEN BENİM BU KONULARDAKİ TAWRIM BELLİ.BEN DÜMBÜK FİLAN DEMEDİM KİMSEYE DEDİYSE İNTERNETTEKİ KAYNAK DEDİ...İLK YAZIMA BİR BAKIWER...SONRA BÜTÜN HEPSİNİ OKUMADAN BANA YORUM YAPMA..
 

Mahfuz

New member
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
158
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Ýstanbul
Tevbe (100):
Muhacirlerle Ensardan Sabikun-i evvelin =İslam'da ilk grubu oluşturanlar ve iyi amellerle onların ardınca gidenler, işte Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'tan razı oldular ve onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedi kalacaklar. İşte büyük kurtuluş budur.

işte bu ayet Sahabe hakkındadır. Sahabeden bir tanesine bile buğz etmenin, düşman olmanın vebali ne olur varın ötesini siz düşünün!
 

Mahfuz

New member
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
158
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Ýstanbul
evet, peki ya Kur'an'da ikinin ikincisi olarak belirtilen hz Ebu Bekir?
 

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
YO.EBU BEKIR Kur'an'da ikinin ikincisi OLARAK BELIRITIMIYOR BIZE GORE.SIZ SUNNİLERE GÖRE OLABİLİR.
 

Mahfuz

New member
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
158
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Ýstanbul
9 Tevbe (40):
Eğer siz ona yardım etmezseniz, biliyorsunuz ya, o küfredenler onu çıkardıkları sırada mağarada bulunan ikinin bir iken Allah ona yardım etmişti ki, o, arkadaşına: "Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir!" diyordu. Bunun üzerine Allah ona manevi güç ve huzur verdi, onu görmediğiniz ordularla destekledi ve küfredenlerin kelimesini en alçak etti. Allah'ın kelimesi ise en üstün olandır. Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir.

burada mağaradaki iki kişi kimdir? O diye bahsedilen apaçık belli ki Efendimiz. peki arkadaşı kimdir? ikinin birincisi Efendimiz ise ikincisi kimdir?
 

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sünnet Ehli Inan Sana çok Gülüyorum.o Kadar Alim şia Hak Diyor.sen Ise Kalkmiş Burda şia Ya Laf Atiyorsun.onlar Senin Yasin Kadar Dini Ilimler Okumuşlar.onlarin Vardiği Sonuc Bu
 

Mahfuz

New member
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
158
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Ýstanbul
9 Tevbe (40):
Eğer siz ona yardım etmezseniz, biliyorsunuz ya, o küfredenler onu çıkardıkları sırada mağarada bulunan ikinin bir iken Allah ona yardım etmişti ki, o, arkadaşına: "Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir!" diyordu. Bunun üzerine Allah ona manevi güç ve huzur verdi, onu görmediğiniz ordularla destekledi ve küfredenlerin kelimesini en alçak etti. Allah'ın kelimesi ise en üstün olandır. Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir.

burada mağaradaki iki kişi kimdir? O diye bahsedilen apaçık belli ki Efendimiz. peki arkadaşı kimdir? ikinin birincisi Efendimiz ise ikincisi kimdir?

hicret sırasında mağaraya sığınanlar kimdi? o iki kişi?
 

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sevgili arkadaşlar, Resulullah (saa) ile Ebu Bekir Hicret gecesinde mağaraya varıp orada saklandıklarında, düşmanlar gelince Ebu Bekir çok korktu, Peygamber de ona korkma, deyince Tevbe Süresinin 40. Ayeti iner. Ayet şudur:

"Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, Allah ona yardım eder. Hani o kâfirler, onu Mekke'den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken, ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına (sahibine)(Ebu Bekir'e) "Üzülme, çünkü Allah bizimledir." diyordu. Allah onun kalbine sükûnet ve kuvvet indirmişti ve onu görmediğiniz bir orduyla desteklemişti."

Bu ayeti Ehli Sünnet alimleri Ebu Bekir'in fazileti hakkında yorumlamışlardır. Güya onun fazileti şudur, Peygamber ona sahibim/arkadaşım demiştir. İkinci Allah onun kalbine sükünet ve kuvvet vermişmiş.

Açıklama: Allah'ın Ebu Bekir hakkında Muhammed'in sahibi ona bir fazilet değildir, çünkü sahip kelimesi arapçada sohbetine yakın kişi anlamındadır. Bu iyi olabilir iyi olmaya da bilir. Mesela kafirler, Hz. Muhammed'e deli dediklerinde Allah ona şöyle bir ayet indirdi:


"Sahibiniz deli değildir." (Tekvir 22) Tabi ki, Kafirler Hz. Muhammedin dostları değildi, yalnız sohbetine yakın kişilerdiler.


İkinci delil Ebu Bekir'e sükünet ve kuvvet verilmesidir. Ayet dikkatlice incelenirse sükünet ve kuvvet Peygamber ile Ebu Bekir'e değil, sadece Peygamber'e inmiştir.

فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا

"Feenzelallahu sekinetehü aleyhi ve eyyedehü bicünüdin lem terevha"

"Allah onun kalbine sükûnet ve kuvvet indirmişti ve onu görmediğiniz bir orduyla desteklemişti." Ayetinde sadece peygambere hitap edilip sükünet verilip kuvvetlenmişti. Şayet Ebu Bekir, bu sükünet ve kuvvete dahil olsaydı ayet şöyle olması gerekirdi:

"Feenzelallahu sekinetehü aleyhime ve eyyedehüme bicünüdin lem terevha"

Meali: "Allah onların kalbine sükûnet ve kuvvet indirmiş ve onları görmediğiniz bir orduyla desteklemişti."

Görüldüğü gibi bu ayette Ebu Bekir, sükünet ve destek dışı kalıyor, bu ayeti onun fazileti gibi göstermek saçmadır.
 

sunnetehli

New member
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
o kadar alim dediğim kimlerdir Allah aşkına Mezhepsizliği birinci sırada olan Kimseler. İslam Tarihi Şiaya reddiytelerle doludur. Sizin gibi sapık bir güruh ancak doğru yolun sapık bir kolu olabilir
 

Mahfuz

New member
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
158
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Ýstanbul
bak ifadeyi iyi oku: Bunun üzerine Allah ona manevi güç ve huzur verdi... bunun üzerine? neyin üzerine? Efendimizin O'na korma demesinin üzerine. Efendimiz zaten korkmuyordu. O zaten sakin ve huzurdaydı. Allah huzuru ve gücü hz Ebu Bekire verdi. ifadeyi çarpıtma! Allah "bunun üzerine" buyuruyor. yani O'na korkma denilmesinin üzerine. anlatabiliyor muyum?
 
Üst Alt